a queen and her tears

Por rosiewrosie

326K 33.2K 20.6K

eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah Más

« warning
0, the day
1, goodbye
2, arrival
3, first interactions
4, reconciliation
5, message
6, heartbeats
7, rumor
8, don't know what to do
9, wedding
10, wedding night
11, do not tempt my fury
12, hunting lodge
13, tears
14, handsome
15, riding
16, the hunter becomes the hunted
17, what happened between you two
18, secret
19, cunning
20, inheritor
21, will be fine
22, there is someone behind you
23, closer
24, she is here
25, trust
27, fortune teller
28, all together now
29, non stop
30, sorry for everything
31, collapse
32, too late
33, guest
34, death night
35, everybody goes
36, killer
37, hurts like hell
38, had very little
39, pain
40, mercy
41, a little painful story
42, funeral
43, hidden truths
44, poison
45, lust
46, can't handle this
spoiler [special chapter]
47, in pieces
48, coming home
49, enemy
50, love and death
51, playing with fire
52, sins of the past
53, cursed queen
54, for the queen, her reign and all she lost
55, every story needs an ending
thank you letter,

26, would like to see

5.4K 646 266
Por rosiewrosie

Karşımdaki sandalyede oturmuş sessizce yemeğini izleyen Jennie'e, "Beğenmedin mi?" diye sordum. Üzgünce başını iki yana salladı. Ben, Conalldayken Senga kültürüne alışmak için küçük yaşlardan itibaren yemeklerini tatmıştım, ilk başlarda farklı gelse de sonraları alışmıştım doğrusu. Fakat aynısını Jennie için söyleyemezdim. O, muhtemelen ilk defa tatıyordu ve tabağının yanındaki chopsticke bile dokunmamıştı.

"Paella yemek istiyorum," diye sızladığında güldüm. Neyseki Conallca konuşuyorduk da insanlar bizi anlamıyorlardı. Yine de fazla konuşmamız terbiyesizlik sayılacağından Sengaca konuşmaya başladım. "Bugün eğlendin mi?"

Mesajı almış olan Jennie kafasıyla beni onayladı. Dün gece rahat bir şekilde yatması için ayrı bir titizlik göstermiştim ve sabah kalktığımızda güzelce yemek yemiş, ardından kilisede vakit geçirmiştik. Saray ressamı olan Akira ile konuşmuş, bir gün ondan resim çizmek için söz almıştım.

Yanı başımdaki Jungkook, ağzındaki erişteyi yuttu ve "Yorulacak bir şey yapmamışsındır umarım." dedi fısıldayarak.

Hafifçe gülümsedim ve "Hayır," dedim. "Oldukça sakin bir gündü. Aynı zamanda eğlenceliydi de."

"Akira'yı ziyarete gitmişsiniz, duydum." Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Bunu nereden biliyorsun sen?"

Bana yandan bir bakış attı. "Annemin her yerde gözü kulağı vardır, o söyledi."

Leydi Mina da her şeyi beklerdim, peşime birini takmamasını beklemek büyük bir aptallık olurdu. Gözlerimi baydım ve yemeğime odaklandım. Bu sırada Jennie de yanı başındaki Haru ile konuşuyordu. Öyle herkesi seven bir tip değildi fakat Haru ile oldukça iyi anlaşmış görünüyordu.

Yemekler bittikten sonra tatlı yemek için küçük masalar etrafa kurulmuş, müzisyenler enstrümanlarının yanında yerlerini almışlardı. Klasik müzik etrafı doldurduğunda sarayda yaşayan soyluların birçoğu dans ederken bir çoğu da elindeki içkisiyle dedikodu yapıyordu.

Kral ve prenslerin çoğu hâlâ dönmemişlerdi, dün gece yatmadan önce Jungkook'a sorduğumda ise birkaç haftaya döneceklerini söylemişti. Kraliçe ve kralın diğer eşleri de sarayda olmadığından çok da kalabalık bir ortam yoktu ve ben oldukça sıkılmıştım.

Leydi Mina'nın elime tutuşturduğu bitki çayından birkaç yudum aldım. Şarabın tadını özlemiştim. Üzerime yeşil - sarı renklerinden oluşan bir elbise giymiştim. Yavaştan şişen karnım, üzerimi saran bu elbise ile belli olmaya başlamıştı.

Yanı başımdaki Haru, elini hafifçe koluma koydu ve "Hamilelik sana çok yakıştı, Rosie." dedi gülümseyerek. Başımı ona doğru çevirdim ve ben de tıpkı onun gibi gülümseyerek, "Teşekkür ederim, Haru unni." dedim.

Haru'nun yanındaki Jennie, "Yakında tekme atmaya başlar, Rosie." dedi ve dudağına şarap kadehini götürdü. Ben merakla kaşlarımı kaldırdım ve Haru'ya dönerek, "Tekme atmaya bu aylarda başlıyor mu?" diye sordum.

Kafasıyla beni onayladı. "Dört ayına yakınsın ya başlar." Heyecanla alt dudağımı dişledim. Annem Elsie ve Henry'e hamileyken karnına parmaklarımı koyar ve gelen kıpırdanmalar ile çok heyecanlanırdım.

Ben genişçe gülümseyip etrafı izlerken önümde uzatılan elle duraksadım. Bakışlarımı elin sahibine çevirdiğimde Jungkook olduğunu gördüm. O bakışlarıyla elini işaret ettiğinde gülümsememi genişlettim ve elini uzanarak tuttum. Oturduğum sandalyeden eli yordamıyla doğrulduğumda beni çekiştirerek pistin ortasına getirdi.

Ellerim omuzlarına tırmandığında, kolu ince belime dolandı. Parmaklarımı parmaklarının arasına sıkıştırdığında, beni hafifçe kendine doğru çekti. "Bu dansı neye borçluyuz?" dedim yarım ağız sırıtıp suratına baktığımda.

Kaşlarını kaldırdı. "Dans etmek istemiş olamaz mıyım?"

Kaşlarımı yukarı doğru kaldırıp "Tch." dedim. Jungkook bana aşağıdan bir bakış attı. "Daha önce yapmamış olmam, şu an yapıyor olduğum gerçeğini değiştirmez."

Hafifçe gülüp bakışlarımı yüzünden çektim. Bunu oldukça ciddi bir sesle söylemesi beni istemsizce güldürmüştü.

Aradan geçen birkaç saniyenin ardından Jungkook, bakışlarını yüzümde gezdirdi ve "Hâlâ o pazara gitmek istiyor musun?" diye sordu. Gözlerimi etraftaki insanlardan alıp hızla ona çevirdim.

"Evet?" diye sorar bir tonla onu onayladığımda Jungkook diliyle dudaklarını ıslattı. Bunun hormonları tavan yapmış benim için oldukça zararlı bir hareket olduğunu bilmiyor muydu? Şimdi, parlak görünen dudakları bana cenneten kovulan Adem'in o tutkusunu hissettiriyordu. O elmayı yemek istiyordu fakat biliyordu ki, bu yasaktı. Yine de o yemişti. Bense kendimde o cesareti bulamadan sessizce cevabını beklemiştim.

"Cuma günü tekrar bir pazar kurulacak. Sen, ben, Jennie ve Jimin o pazara gidebiliriz." dediğinde mutlulukla gülümsedim. İyi ki önceden gitmemiştim, şimdi Jennie ve Jungkook ile beraber gidebilme fırsatı yakalamıştım.

"Teşekkür ederim."

Jungkook bir iki adım geriye gidip beni elimden tutarak kendi etrafımda çevirdi. Savrulan kızıl saçlarım, hafifçe yüzüne çarptı. Gözlerinde gördüğüm o parıltıların aynısının benim gözlerimde de olduğuna emindim.

Müziğin son kısmına geldiğimizde Jungkook, beni belimden kavrayıp kendine çekti ve kuyruk sokumumdaki elini çıkıntılı karnıma getirdi. "Sizin için güzelim," dediğinde müzik susmuştu. Çevredeki insanlar, içimdeki o endişe... Her şey susmuştu. Duyduğum tek ses, kalbimin hızlı atışlarıydı.

Genişçe gülümsedim. Müziğin bitişinden birkaç saniye sonra silkelenen Jungkook, elini tekrar belime koyarak beni az önce oturduğum kısma yönlendirdi.

Gün geçtikçe artan ilgisi, her saniye ona olan aşkımı depreştiriyordu. O, çok güzel bir adamdı ve ben onun aşkıyla kutsanmış bir prensestim.

Eski yerime tekrar oturduğumda Jennie'nin gülen gözlerle bana baktığını gördüm. Mutluluğumun onu da mutlu ettiğini bilmesi kadar güzel bir şey yoktu. O çok iyi bir dosttu.

Ona güzel gülümsemle karşılık verdiğimde bakışlarım etrafta dolaştı. Bu tüm gece böyle gülen gözlerle etrafımı seyretmeme sebep oldu...

~

Üzerimdeki ince, saten ve kırık beyaz tonlarındaki geceliğin toplanan yerlerini düzelttikten sonra perdenin arkasından çekildim ve esneyerek yatağa doğru ilerlemeye başladım.

Bu sırada Jungkook da elinde kırmızı kapaklı bir kitap okuyordu. Yatağın kendi tarafımdaki yorganını hafifçe kaldırdığımda Jungkook saniyelik bakışlarını kitaptan aldı ve bana çevirdi. Yeniden kitaba döndüğünde kaşlarımı merakla kaldırdım. "Ne okuyorsun?" diye sordum.

Bakışlarını kitaptan çekmeden, "Senga tarihi ile ilgili bir kitap. Her prens mutlaka okur." dedi.

"Sadece prensler mi yani?" diye sorduğumda yerde sessizce yatan Isla, yatağa tek hamlede atladı ve sol tarafımdaki yerini aldı. Anında sol kolumun altına bedenini aldım. Bu sıra onunla çok ilgilenemiyordum fakat bunu en kısa zamanda telafi edecektim.

Jungkook bakışlarını Isla'da gezdirdi. İlk zamanlar Isla'nın varlığı onu irkiltiyordu çünkü Isla, hareketli bir köpekti ve Jungkook'a alışık olmadığından ona sürekli hırlıyordu. Neyse ki şimdileri araları iyiydi.

"Prensesler genelde örgü örmekle meşguller." Gözlerimi devirdim ve "Çok saçma," dedim.

"Örgü örmek mi?"

"Hayır," dedim ve parmaklarımı Isla'nın tüyleri arasında gezdirdim. "Örgü örmeyi ben de seviyorum fakat prenseslerin kitap okumamasını hoş bulmuyorum."

Jungkook, kitabını yanı başındaki kahverengi komidinin üzerine koydu ve bana doğru döndü. Dirseğini hafifçe kırmış, başını eline yaslayarak bana bakıyordu.

"Kitap okudukça çok fazla şey öğreniyorum. Tarihimiz hakkında bilgi öğreniyorum, insanlara hayran kalıyorum... Bunlar çok güzel duygular."

"Evet," dedi ve beni onayladı Jungkook. "İnsanın ufkunu açıyor."

"Aynen öyle." dedim. "Kılıç tutmayı da seviyorum, top tekmelemeyi de... Ne yaptığım kimin umurunda ki? İnsanların küçüklüğümden beri bana kötü kötü bakmasından nefret ediyorum."

"Kılıç tutabiliyor musun?" diye sordu Jungkook. "Elbette. James ile büyüdüm, öğrendiklerini öğrenip ondan iyi yaparak onu gıcık etmek benim ulvi görevimdi."

Güldü. "Abinle iyi anlaşıyor olmalısın."

"İyi mi?" diye sordum şaşkınca. "Birbirimizi sevdiğimizi asla söylemeyiz fakat biri birimizin arkasından konuşsa anında olaya müdahale ederiz."

"Sevginizi gizli yaşıyorsunuz yani?"

"Birbirimizi gıcık etmeyi çok seviyoruz. Özellikle ben. Abime yapmadığım şey yoktur."

"Ne gibi şeylermiş onlar? Bileyim de ona göre önlem alayım kendime." dediğinde güldüm. "Abimle bir gün kim daha hızlı koşuyor yarışı yapıyorduk..."

Derin bir nefes verdim. "Abim biraz saftır, bense ondan daha kıvrak zekâydım. Genelde kavgaya girişsek hep aradan sıyrılırdım ve çoğu şeyde yetenekli bir çocuktum. Koşmak dışında. Koşmaktan nefret ediyordum çünkü çok fazla yoruluyordum ve sürekli de düşüyordum. Hatta bir keresinde düştüğümde dizim fena yaralandı, izi bile duruyor."

"Ee," dedi Jungkook devam etmemi bekleyen bir sesle. "Abim de bu yüzden sürekli koşu yarışı yapmak isterdi ve her seferinde yenerdi beni. Ben de bir gün kafayı bozdum illa ki kazanacağım diye. Bu yüzden koşacağımız zemine su döktüm." Jungkook irileştirdiği gözleriyle bana baktı. On yaşında bir çocuk da olsam sinsinin önde gideniydim. Yapmadığım şey yoktu ve annemden az bağırtı yememiştim.

"Devamını tahmin edebiliyorum!"

Güldüm. "On yaşındaydım. Abartma."

"Rosie ben on yaşındayken top tekmeliyordum, abilerimi değil!" dediğinde güldüm. "En azından senin abilerin James gibi gıcığın teki değiller, dua et."

Jungkook güldü. "Sonra ne oldu?"

"Suyu döktüğüm yeri bildiğimden abimin benden hızlı koşmasına biraz da bilerek izin verdim, ben yavaştan gittim." Bana inanamıyormuş gibi baktı. Felaket tellalı olduğumu anlamaması onun hatasıydı. "Abim yerdeki ıslaklığı fark etti fakat durması için geç oldu, hızını alamadı ve ıslak zeminde kayarak yere düştü. Sol kolunu kırdı."

"Aman Tanrım!" diyen Jungkook şok içinde uzandığı yerden doğruldu. "Tanrı şahidim olsun, sana bundan sonra gık bile demeyeceğim!"

Güldüm ve kucağımda huysuzlanan Isla'yı yere bıraktım. "Sadece on yaşındaydım!"

"On yaşında bunları yapanın on yedi yaşında neler yapacağını tahmin edebiliyor musun?" dedi irileştirdiği gözleriyle bana bakan Jungkook.

Onun tepkilerine gülmeye başladığımda Jungkook hâlâ şok içinde bana bakıyordu. Daha yaptığım şeytanlıkların henüz başındaydım fakat o fazlasında kalp krizi geçirerek ölürdü herhalde...

Ben ona gülerek baktığım sırada karnımda hissettiğim baskıyla duraksadım. Gülüşüm yüzümde dondu.

Değişimimi fark eden Jungkook, "Ne oldu?" diye sordu hızlıca.

Tekme attığını anladığımda elim hızlıca karnımı buldu. Şok içinde ona baktığımda Jungkook yatakta üzerime doğru eğildi. "Rosie, ne oldu? Korkuyorum?!"

Dudaklarımı dişledim. "Tekmeliyor."

"Ne?"

Bir tekme daha yediğimde ona açıklama bile yapmadan elini alarak hızlıca karnıma koydum. Jungkook'un elini koymamla bir tekme daha yediğimde Jungkook put gibi kaldı.

Açık dudakları o şeklini almıştı.

"Te-tekmeliyor?"

"Evet," dedim gülerek. "Tekmeliyor."

Elini sanki daha iyi hissedecekmiş gibi karnımda biraz daha bastırdı Jungkook. Dişleri alt dudağını esiri altına aldığında üst üste gelen bir iki tekmeyle merakla bana baktı.

"Canını acıtıyor mu?"

"Hayır," dedim hızlıca. "Sadece... Çok garip bir his."

Jungkook, gözlerimin içine güzel parıltılılarıyla baktı. Bu, bugün içerisinde gördüğüm ikinci güzel parıltılarıydı. Hep görmeyi öyle çok isterdim ki...

"Teşekkür ederim," diye fısıldadı bir anda dolu gözleriyle bana bakarken. "Her şeye rağmen bana bu hissi yaşattığın için teşekkür ederim."

sınır: 140 vote, 120 yorum.

geç geldiği için üzgünüm, yoluna koymam gereken işlerim vardı. umarım bölümü beğenmişsinizdir:) bir süre daha duygulardan ilerleyip sonra hikâyenin asıl olaylarına geçeceğiz. o sırada duygular geri planda kalacağı için bu sıralar soft şeylere yöneliyorum😁

ayrıca sizden bir isteğim var: lütfen benim de bir insan olduğumu ve işlerim olacağı için bölümü geciktirebileceğimi unutmayın. zor dönemlerden geçiyorum ve vakit ayırıp burada bulunmak zor:(

sizi seviyorum, teşekkürler
lilah xoxo

Seguir leyendo

También te gustarán

409K 28.8K 49
aşkın nasıl hissettirdiğini bilmezdim, seninle tanışıp acı içinde yanmadan önce. [ » rosékook ] 2019 | lilah
13.5K 287 30
•About's Seventeen wonwoo Facts!• #vokalist By; Seventeen-Turkey |050818|
Şiir |Levihan| Por a

Ficción General

2.6K 305 8
"Yazdığım bu şiirlerin hepsi sadece senin hakkında."
583K 42.2K 51
kütüphanede jungkook ile yolu kesişen lalisa, bunun yalnızca bir seferliğe mahsus bir denk geliş olmasını umsa da öyle olmaz. Mart 2019 | lorna ©