a queen and her tears

By rosiewrosie

326K 33.2K 20.6K

eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah More

« warning
0, the day
1, goodbye
2, arrival
3, first interactions
4, reconciliation
5, message
6, heartbeats
7, rumor
8, don't know what to do
9, wedding
10, wedding night
11, do not tempt my fury
12, hunting lodge
13, tears
14, handsome
15, riding
16, the hunter becomes the hunted
18, secret
19, cunning
20, inheritor
21, will be fine
22, there is someone behind you
23, closer
24, she is here
25, trust
26, would like to see
27, fortune teller
28, all together now
29, non stop
30, sorry for everything
31, collapse
32, too late
33, guest
34, death night
35, everybody goes
36, killer
37, hurts like hell
38, had very little
39, pain
40, mercy
41, a little painful story
42, funeral
43, hidden truths
44, poison
45, lust
46, can't handle this
spoiler [special chapter]
47, in pieces
48, coming home
49, enemy
50, love and death
51, playing with fire
52, sins of the past
53, cursed queen
54, for the queen, her reign and all she lost
55, every story needs an ending
thank you letter,

17, what happened between you two

5.3K 577 99
By rosiewrosie

Parmaklarımla masada bir ritim tutturduğumda somurtup duruyordum. Eun-woo bizi o hâlde tabiri caizse bastıktan sonra apar topar Jungkook ile toparlanmış ve utançtan birbirimizin yüzüne dahi bakamamıştık. Daha sonrasında benim hasta olmamam için köşke geri dönülme kararı alınmıştı.

Üzerim ıslanmıştı, hasta olmuştum, utanç verici dakikalar yaşamıştım şimdi de elime ok bile alamadan köşke geri dönmüştük.

Karşımdaki Jungkook, sanki bana eziyet etmek istiyormuş gibi her gün hızlı hızlı yediği yemeğini bugün ağır çekimde yiyormuş gibiydi. Ben yemeğimi bitireli beş dakikadan fazla olmuştu, onun bitirmesini bekliyordum.

"Yemeğini yemeyeceksen işkence etmeyi keser misin?" diye sorduğumda Jungkook tabağından bakışlarını kaldırdı ve "İştahım yok," diyerek tabağı öne doğru itti.

"Hasta olan ben olduğum için benim iştahımın olmaması gerekiyor ama..." diye söylenip önümdeki boş tabağa baktım. Hastalık, iştahsızlık falan yoktu silip süpürmüştüm tabağı.

Jungkook güldüğünde ters ters ona baktım ve oturduğum sandalyeden kalktım. "Odaya çıkacağım ben." dedim.

O da kafasını sallayıp oturduğu yerden kalktığında "Ben de Eun-woo'nun yanına gideceğim." dedi.

Onu onaylayıp yemek odasından çıktığımda bize tahsil edilen odaya ilerledim. Şömine sayesinde sıcacık olan odayla mayıştığımı hissettim fakat uyumak istemiyordum. Biraz düşünmeli ve artık bu işi sonlandırmalıydım. Ne kadar gülsem de sinirlensem de içimde hep bir yerlerde soru işaretleri boğazıma dizilmişti.

Ateşin karşısındaki büyük minderin üzerine oturdum ve bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına sardım. Gülüyordum, eğleniyordum fakat içimde bir şeyler hep beni kemiriyordu. Benliğimden çıkmıyordum, ben hep böyle asi böyle güler yüzlü biriydim. Hayatta pes ettiğim anlar çok nadir olurdu. Hırslı da biriydim ve istediğimi elde etmeden asla durmazdım. Bazen çok kötü bir kadın olabiliyordum çünkü ben de bir insandım, her yanlışa boyun eğemezdim.

Ateşi izleyip aklımda onunla bu konuşmayı yapmayı hayal ettim. Muhtemelen bildiğim hâlde nasıl bu kadar mutlu olduğumu düşünecekti ki benim istediğim de buydu. Jennie'nin dediği gibi eğer ona cephe alırsam, yıllar boyunca hep hor görülen biri olabilirdim fakat eğer Jisoo'nun dediği gibi kaleyi içten fethedersem belki benim de bir şansım olabilirdi.

Mutlu olmak için.

Jisoo unni ile yaptığımız konuşma aklıma geldi. Bana destek verip kendi kardeşinin haksızlığını kabullendiği için ona hayranlık duymuştum. O, gerçekten dünyanın en iyi yürekli kadınlardan biriydi.

Göz yaşları yanaklarımdan süzüldüğünde Jisoo'nun bedenime sarılan kolları sıkılaştı. Ona tutunma ihtiyacı duydum ve ben de onun sarılışına karşılık verdim.

"Sevgisiz bir şekilde yaşam geçirmek istemiyorum," dedim dudaklarımdan bir hıçkırık firar ederken. "Sevgisiz biri olursam nasıl olacağımdan çok korkuyorum, Jisoo unni..."

Jisoo, beni kendinden hafifçe uzaklaştırdı ve elinin tekini çeneme koyarak başımı kaldırdı. "Şşt," dedi. "Böyle biri olmana izin vermeyeceğim, güven bana."

"Bu ihtimâlin varlığını hep biliyordum..." dedim burnumu çektikten hemen sonra. Jisoo'nun bedenindeki kollarımı çözdüm ve parmaklarımla göz altlarımdaki ıslaklığı sildim. "Ama hep görmezden gelmeye çalıştım."

"Ne biliyorsun bilmiyorum, Rosie fakat sana olan biten her şeyi dürüstçe anlatacağım ve bir çıkış yolu bulmanda yardımcı olacağım." dedi Jisoo bakışlarını ellerine düşürürken.

Başımla onu onayladım ve burnumu çekerek gözlerimden düşen yaşları sildim.

"O zamanlar saraydaki küçük çocuklardık hepimiz. Jungkook ve So-Yeun çocukluk arkadaşlarıydı. O zamanlar birbirlerinden hiç hoşlanmazlardı. Onlar on dörtlü yaşlarındayken Jungkook'a bir şeyler oldu. Çok soğuk bir insandı, küçük bir çocukken annesinin eteğinden asla ayrılmazdı fakat sonra ne oldu bilmiyoruz. Değişti. Hem de çok..."

Jisoo, bakışlarını ellerinden çekti. "Sonra bir gün So-Yeun ile onları öpüşürken gördüm. Seninle evleneceğini herkes biliyordu ve bunu yapmalarının yanlış olduğunu biliyordum. Çünkü sen vardın, her şeyden bihaberdin aynen şu an olduğun gibi..."

Kafamla onu gelişigüzel onayladım. Ben, zindan hayatı gibi bir çocukluk yaşamıştım fakat aldığım karşılık buydu... Hayat gerçekten adil değildi.

"So-Yeun'u binlerce kez bunun yanlış olduğuna dair uyardım fakat o dinlemedi. Jungkook ise farklı davranıyordu. Bazenleri So-Yeun ile görüşüyordu bazenleri ise kimseyi yanında istemiyordu. Aradan bir iki yıl geçti, on yedi yaşlarında olmaları gerekiyor." dedi ve hafızasını yoklarken kaşlarını çattı Jisoo.

"Çok büyük bir kavga ettiler. O gün bugündür So-Yeun ve Jungkook konuşmuyorlar bile."

Şaşkınlıkla ona baktım. Oysaki So-Yeun Jungkook'un onunla konuştuğundan, onu metresi olarak kabul edeceğinden bahsetmişti.

"Ama onu duydum." dedim şaşkınlıkla Jisoo'ya bakarken. "So-Yeun, Jungkook'un ok talimi yaptıktan sonra onunla konuştuğundan bahsediyordu."

"Ne gün?" diye sordu Jisoo.

"İki gün önce."

"İmkânsız," dedi Jisoo bana bakarken. "Prenslerin ok talimleri haftanın salı, çarşamba ve cumartesi günleridir. Bugün pazar günündeyiz ve So-Yeun, ailemin yanından cuma günü döndü."

"Yani yalan mı söyledi diyorsun?"

Jisoo kafasıyla beni onayladı. "So-Yeun benim üvey kardeşim ve doğruyu söylemek gerekirse onu ne kadar seviyorsam bir o kadar da nefret ediyorum. Gözünü hırs bürüdüğünde yapamayacağı şey yoktur."

Derin bir nefes verdim. Göğüs kafesimin içerisinde sıkışan kalbim rahatlamıştı.

"Benim orada olduğumu fark etmiş olmalı."

"Aynen öyle," dedi. "Sen bir sakinleş. O, seni bu şekilde aradan çıkaracağını düşünüyordur ama sen bu şansı ona Jungkook'tan uzak durarak verme. Bırak, kendi kazdığı çukura düşsün."

"Yine de bilmiyorum işte," diye mırıldandım. "Bir geçmişleri var ve So-Yeun bu saraya ait bir leydi. O, hep göz önünde olacak ve Jungkook belki de onu her gördüğünde hatıralarını hatırlayacak."

"Jungkook'un ne hissettiğini bilemem ama So-Yeun'u biraz tanıyorsam geri adım atmayacaktır."

İşler daha da sarpa sardığında omuzlarım düştü. Jisoo, ellerini omuzlarıma çıkardı ve destek vermek adına hafifçe sıktı. "Sen gerilme," dedi. "Bir şeyler düşünürüm ben şimdi."

Güldü ve benim de neşemi yerine getirmek adına işaret parmağını şakağına dayayarak gözlerini kıstı. "Ne yapıyorsun, unni?"

"Düşünüyorum, Rosie." dedi. Parmağını şakağına daha çok bastırdı.

Aradan geçen birkaç dakikanın ardından "Buldum!" diye şakıdı ve heyecanla oturduğu yerden doğruldu. "Kaçan kovalanır psikolojisi yapacağız."

"Nasıl yani?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Şöyle düşünelim," dedi ve ellerini belinin arkasında birleştirerek yürümeye başladı. Böyle hocam Bang Si Hyuk'a benziyordu. "Bir tavşanımız ve bir de avcımız var."

"Tavşan ben miyim?"

"Elbette sen değilsin, sen buradaki avcısın! Tavşan da bizim Kookie."

"Kookie mi?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Ellerini havada geçiştirmek adına salladı ve "Jungkook'un takma adı işte." dedi.

Kookie. Bunu sevmiştim.

"Jungkook'un seni kovalamasını bekleyemeyiz çünkü o biraz somurtuk, içine kapanık bunağın teki. Bir de duyguların emin değiliz."

"Duygularından emin değiliz mi?"

"Yani, ona aşık olan sensin...-" dediğinde cümlesinin devamını getirmeden atıldım. "Ben ona aşık falan değilim!"

"Aşık değil misin? Bunun kavgasını yapamam şimdi, dışarıda insanlar bizi bekliyor." dedi ve yüzünü buruşturarak bana baktı Jisoo.

Gözlerimi devirdim ve konuşmasını devam ettirmesini bekledim. "Sen, Jungkook'u kovalayacaksın. Jungkook da kaçacak, sonra artık bir ormana girersiniz falan gerisi size kalmış özel anlar."

"Unni!"

"Tamam, bir şey demedim." dedi ve ağzına hayali bir fermuar çekti Jisoo. "Bunun tutma olasılığı kaç?"

"Yüz," dedi Jisoo. "Jungkook küçükken de kovalanmaktan çok hoşlanırdı."

Ben ters ters ona baktım. Jungkook'u kovalayan kişinin So-Yeun olmadığını hayal etmek istiyordum.

"Kovalayayım yani?" diye sordum emin olmak için.

Jisoo, kafasını salladı. "Kovala kovala."

Aklıma gelen anılarla hafifçe gülümsedim. Jisoo unni gerçekten buradaki en büyük destekçimdi. Ona çok şey borçluydum.

Ben anıların arasında kaybolup gitmişken odanın kapısı açıldı. İçeriye giren adım seslerini bile tanımaya başlamam, buraya ne kadar uyum sağladığımın bir işaretiydi aslında ya da ona alışmaya başladığımın...

"Rosie?" diye sakince ismimi dillendirdiğinde, tınısındaki aksan bile beni burada mayıştırmıştı. Neden ismimi bu kadar güzel dile getiriyordu?

"Efendim?" diye sordum yorgunca. Jungkook, bu sakinliğimi beklemiyormuş gibi şaşkınca kıpırdandı arkadan. "Sen iyi misin?" diye sorduğunda başımı hafifçe ona doğru çevirdim.

"Seninle konuşmam gereken bir şey var." dediğimde Jungkook kafasıyla beni onayladı. Merakla bana doğru ilerlemeye başladığında çaprazımdaki koltuğa oturacağını düşündüm fakat beni yanıltmayı seçti.

Yanımdaki diğer mindere oturdu.

O da benim gibi bacaklarını kendine çekti ve kollarını bacaklarının etrafından geçirip çevreledi. Başını kollarına yaslayıp bakışlarını bana çevirdi.

Yüzümüze vuran turuncu ışık, öyle hoş gözüküyordu ki... Özellikle o. O çok güzel görünüyordu. Derince gülümsedim ve bakışlarımı güzel çehresinden alarak ateşe çevirdim. Meraklı bakışları benim yan profilimde geziniyordu.

Birkaç saniye kendimi teşvik ettim. Gerçekleri bir de onun ağzından duymaya hazırlıyordum kendimi...

Bakışlarımı tekrar onun yüzüne çevirdiğimde yüzümdeki gülümseme silinmişti.

"Kim So-Yeun ile aranda ne geçti?" 

Continue Reading

You'll Also Like

56.4K 4.1K 33
jeonjk7: keşke içmeseydim jeonjk7: ben anlardım bir şey olduğunu jeonjk7: engel olurdum sana [Jeon Jungkook ✘ Roseanne Park] 2020 | apricitasni
152K 15.7K 29
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
50.4K 7.3K 24
sektör tarafından kara listeye alınmış kötü şöhretli müzisyen jeon jungkook'un yeni menajeri park chaeyoung, yanlış anlaşıldığına inandığı patronunun...
346K 32K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...