a queen and her tears

By rosiewrosie

326K 33.2K 20.6K

eğer sorun bir kadın olmakla ilgiliyse, o hâlde bugün ben bir kralım. [ » rosékook ] 2019 | lilah More

« warning
0, the day
1, goodbye
2, arrival
3, first interactions
4, reconciliation
5, message
6, heartbeats
7, rumor
8, don't know what to do
9, wedding
11, do not tempt my fury
12, hunting lodge
13, tears
14, handsome
15, riding
16, the hunter becomes the hunted
17, what happened between you two
18, secret
19, cunning
20, inheritor
21, will be fine
22, there is someone behind you
23, closer
24, she is here
25, trust
26, would like to see
27, fortune teller
28, all together now
29, non stop
30, sorry for everything
31, collapse
32, too late
33, guest
34, death night
35, everybody goes
36, killer
37, hurts like hell
38, had very little
39, pain
40, mercy
41, a little painful story
42, funeral
43, hidden truths
44, poison
45, lust
46, can't handle this
spoiler [special chapter]
47, in pieces
48, coming home
49, enemy
50, love and death
51, playing with fire
52, sins of the past
53, cursed queen
54, for the queen, her reign and all she lost
55, every story needs an ending
thank you letter,

10, wedding night

6.6K 563 417
By rosiewrosie

Uyarı: bölümde cinsel sahneler vardır, rahatsız olacaklar o kısmı atlayabilir.

Güzel dansımızdan sonra Jisoo beni kolumdan çektiği gibi Seok Jin, Namjoon, Jimin, Taehyung ve Jungkook'un olduğu masaya çekiştirmişti.

Masaya yaklaştığımızda yanımdaki Seok Jin "Dansınız çok güzeldi." diyerek tebrik eden ilk kişi o oldu.

"Benden daha iyi dans eden biri varsa o da kesinlikle sensin, Rosie!" dedi ve masaya gelerek enerjiyi bir anda yükseltti Hoseok. Ben hafifçe gülümseyip tebriklerini kabul ettim.

Jisoo, "Eh," dedi. "Benimle kaldığı için bu kadar mükemmelleşti."

Herkes Jisoo'nun konuyu kendine çekmesine gülerken ben de gülmeden edememiştim. Taehyung, Jisoo'ya bulaşmaktan çekinmeden "Kendine pay çıkarmazsa göbeği çatlar." dedi.

Jisoo gözlerini kısıp Taehyung'a baktığında Taehyung derince yutkundu. "Senin suyun çok ısındı, alırım ayağımın altına."

Masada tekrar gülüşmeler başladığında karşımdaki Jungkook'a bakışlarımı bilerek değdirmiyordum. Dışarıda hava kararalı çok olmuştu ve saatin yaklaştığını adım adım hissediyordum. Zaten birbirimizden çok uzak insanlardık, nasıl evlenmiştik ki biz?

Jimin, yanındaki Jungkook'un omzuna sertçe vurdu. "Gelininizin yanına geçmek için davet mi bekliyorsunuz, Prens Jungkook?" deyip işi dalgaya vurduğunda Jungkook, Jimin'e sonra hesaplaşacaklarına dair bir bakış atsa da ikiletmeden yanıma geldi.

Gelin ve damadın bir masada iki ayrı uçta, hele ki düğünlerinde, durması garip karşılanırdı tabii. Özellikle zaten tehlikeli bir ortam olan burada. Leydilerin çoğu sinekkapan bitkileri gibi dedikodu kapmaya çalışırken.

Ortamda diğer insanları çekiştirmek için bir atmosfer yaratıldığında ben sessizce kabuğuma çekilmiş etrafı izliyordum. Bahsettikleri kimseyi tanımıyordum bu yüzden muhabbetten istemsizce kopmuştum.

Leydi Mina'nın bu tarafa doğru yaklaştığını gördüğümde derince yutkundum. Hemen karşımda yer alan Jisoo, arkasındaki bir noktaya bu kadar derin bakmamla meraklandı ve arkasını döndü.

Leydi Mina'yı gördüğünde bana doğru dönüp sinsice sırıttı. O, gerçekten haylazın tekiydi.

Kaşlarımı yukarı aşağı kaldırıp sessiz olması için onu uyarmaya çalıştığımda omuz silkti.

Leydi Mina yanımıza yaklaştığında masadakiler onu fark ettiler. "Zaman geldi." dediğinde derince yutkundum ve ne yapacağımı bilemeyerek bocalladım. Parmaklarımı karnımın üzerinde birleştirdiğimde Jungkook'un derince yutkunduğunu gördüm.

Leydilerim, Leydi Mina'nın masaya gelmesiyle birlikte etrafımı hemen çevrelemişti.

"Leydiler, siz prensesi hazırlayın lütfen." dediğinde yüzümün utançtan kıpkırmızı kesildiğine emindim. Kızıl saçlarımla aynı renk olmalıydılar.

Leydilerim, Jungkook'un annesini onayladığında Leydi Mina, "Jungkook sen beni takip et." dedi ve masadan uzaklaştı. Onun gitmesiyle masada derin bir sessizlik oluştuğunda utançla arkamı döndüm ve masadan uzaklaştım. Belki ayıp olmuştu fakat beni anlayacaklarını düşünüyordum. Zaten ısısının çorba kaynatabileceğine emin olduğum yanaklarım her şeyi ele vermiş olmalıydı.

Leydilerim ile birlikte Leydi Mina'nın önceden gösterdiği o odaya girdiğimizde kimsenin olmadığını gördüm. Birazdan bu karşımdaki geniş yatakta olacakları düşündükçe çıldıracak gibi oluyordum.

Odanın içerisindeki bir diğer küçük odaya girdiğimizde karşıda asılı olan uzun ve kapalı olan kırık beyaz elbiseyi gördüm.

Derin bir nefes verip elbiseye doğru ilerlediğimde Mary, "Gerilme Rosie." dedi. "Sakin ol."

Dudaklarım heyecanla titrediğinde Mary'e doğru yüzümü döndüm. "Ne yapacağımı bilemiyorum."

Lizzie, "Bu bize yabancı bir gelenek fakat yapmak zorundasın, kendini kasma." dedi.

Anna da "Evet," dedi. "Sakin ol ve kendini kasma. Bu işte en büyük etmenin rahatlık olduğunu söylüyorlar."

Kafamla onları onayladığımda içimden tekrar ettim.

Sakin ol.
Gerilme.
Rahat ol.
Bu işin püf noktası bu.

Anna, askıdaki elbiseye uzandığında Mary ve Lizzie de arkamdaki ipleri çözmeye başladılar.

Gerilmemem gerekiyordu.
Gerilmemem.

Ama bu mümkün değildi!

Üzerime kırık beyaz uzun elbiseyi giymiştim. Kızıl saçlarımdaki tokalar ve taç çıkartılmıştı. Saçlarım taranıp güzelce dağınık bırakılmıştı. Yüzümdeki makyaj da silinmişti.

Mary, az önce çıktığı kapıdan içeriye girdiğinde "Prens Jungkook şimdi içeriye girdi, Rosie." dedi. Onun böyle söylemesiyle birlikte yerime âdeta çakılı kalmıştım. Anna ve Lizzie koluma hafifçe dokunup desteklerini belli ettikten sonra odadan dışarıya çıkmışlardı.

Mary, onlar dışarı çıktıktalarında yanıma geldi ve kollarını hızlıca belime sardı. Gelen desteğiyle ben de vakit kaybetmeden kollarıma ona sardım.

"Bu senin görevindi, unuttun mu Rosie?" dedi ve sarılmamızı sonlandırdı Mary. "Sen, Conallın gururusun bunu unutma."

Hızla başımı sallayıp onu onayladığımda dudaklarımı zorlukla araladım ve "Teşekkür ederim," dedim kuru bir sesle. Dışarıdan gelen seslerle Mary bana son bir bakış attı ve odadan çıktı.

Mary'nin diğer odadan çıkışını da duyduğumda artık buradan çıkmam gerektiğini biliyordum.

Derince yutkundum ve bacaklarımı güçlükle adım atmaya zorladım. Birkaç adım sonra kapıyı aralamış ve odadan dışarıya çıkmıştım.

Jungkook'un da üzerinde benim gibi kırık beyaz uzun bir içlik vardı. Yatağın üzerine oturmuş öylece yere bakıyordu. Onun hemen sağ tarafında ise, kapının hemen yanında, bir pencere vardı ve oradaki karaltıları seçebiliyordum.

Jungkook, küçük odadan gelen adım seslerini duyduğunda bakışlarını bana çevirdi.

Benim de bakışlarım küçük pencereden ona kaydığında ikimiz de derince yutkunduk.

Benim birkaç adım atmamla Jungkook yavaşça oturduğu yataktan doğruldu.

Gözlerimden bariz duyduğum endişeyi fark eden Jungkook, "Korkmana gerek yok." dedi.

Korkmuyorum, demek isterdim fakat neden yalan söyleyeydim ki? Bal gibi korkuyordum işte.

Kafamı hafifçe sallayıp onu onayladığımda artık aramızda birkaç adım kalmıştı. O adımları da ne olacaksa olsun artık düşüncesiyle hızlıca attığımda gözüm istemsizce penceredeki karaltılara gitti.

Jungkook, aramızdaki yok olan mesafeyi fırsat bilerek nazikçe parmaklarını çeneme yerleştirdi ve kafamı kendisine doğru döndürerek bakışlarımı camdan almamı sağladı.

"Oraya da bakma," dedi. "Onları umursama."

"Ama orada olacaklar işte," diye istemsizce mırıldandığımda Jungkook kafasını iki yana salladı. "Onları hissetmezsen kim olduklarını asla bilemezsin."

"Sen öyle mi yapacaksın?" diye sorduğumda nefesi yüzüme, nefesim yüzüne çarpıyordu.

"Evet," dedi Jungkook bakışları dudaklarıma düşmeden hemen önce. "Ben öyle yapacağım."

Olsun ve bitsin istiyordum. Bu kalp çarpıntısından kurtulmak istiyordum yoksa şuracıkta ölecektim.

Jungkook, yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Burnu burnuma çarptıktan hemen sonra dudakları dudaklarıma karışmıştı.

Bir elim, yüzümün iki yanındaki eline istemsizce gittiğinde öpüşmeye başladık. Bir süre sonra dilini, ağzımın içinde hissettiğimde hafifçe inledim. Bunun üzerine Jungkook, ellerini hızlıca belime koydu.

Beni belimden tutup çevirdiğinde arkam yatağa dönüktü. Gözlerim aklımdan geçen düşüncelerle birlikte usulca kapanmadan önce Jungkook'unkilerin de kapandığını görmüştüm.

Jungkook, beni hafifçe ittirdiğinde birkaç adım geriye doğru adım attım ve daha sonrasında ayağımın yatağın tahta kısmına çarpmasıyla sırtım da soğuk çarşaflara değmişti.

Bu düşüşle gözlerim açıldı. Hemen üzerimdeki yerini alan Jungkook, tek eliyle bana ağırlık vermemek için yatağa baskı uyguluyordu. Onun da gözleri açılmıştı.

Dudaklarımdan ayrıldığında bakışlarımız birbirine dolandı.

"Düşünme," diye fısıldadı Jungkook üzerimdeki içliği kaldırmak için ellerini ayak bileklerime doğru indirdiğinde. "Hiçbir şey düşünme."

Onu onaylamak için gözlerimi hafifçe kırptığımda soğuk parmaklarını bacaklarımın üzerinde hissettim. İçliğin kumaşı ince olduğundan anında hissedebilmiştim.

Parmakları bacaklarımda dolandığında derince yutkundum ve refleks olarak kendimi yukarıya kaldırdım. Bu hareketimle birlikte Jungkook'un bedenine âdeta yapıştığımda kumaşa rağmen her şeyi netlikle hissedebilmiştim.

Jungkook, bu hareketimle arsızca inlediğinde ona ben de alayla hiçbir şey düşünme demek istemiştim.

Jungkook, parmaklarının hareketini hızlandırarak içliğin alt kısmını kavradığında sertçe yukarıya doğru çekiştirdi.

Ondan bu atağı beklemediğimden şaşırıp kalsam da içliğin etek kısmını dizlerimin biraz yukarısına kadar çekmesiyle yine dikkatim tamamen ana yöneldi.

Jungkook, dudaklarıma son bir kez daha yönelip sertçe öptüğünde artık çıldırmak üzereydim. Cidden. Çıldırmak. Üzereydim.

Üzerimdeki zaten bir içlik olduğundan benim de altımda onun gibi başka hiçbir şey yoktu.

O, dudaklarımdan kopup elleriyle dizlerimi hafifçe kaldırdı ve bükmemi sağladı. Bacaklarım ona yer vermek adına aralandığında ona verdiğim alana geldi ve yatakta hafifçe yükseldi.

Kendi içliğini kaldırdığında artık sondaydık. Biliyordum.

Herkesin bahsettiği o acıyı beklerken gözlerimi yummuş, ellerimle çarşafı avuçlamıştım.

Gelen birkaç hışırtıdan sonra hissettiğim doluluk hissiyle dudaklarımdan gür bir çığlık kaçtı. Jungkook üzerimde bir ileri bir geri giderken dudaklarıma yöneldi ve bir öpücük bıraktı.

Dişlerimi sıkıca birbirine kenetlediğimde çarşafı sıkan ellerim bunu yeterli görmedi ve Jungkook'un omuzlarına yerleşerek avuçladı.

Aradan geçen saniyelerin sonunda hissettiğim kuvvetli sancı dinmişti. Jungkook hâlâ üzerimde ilerlediğinde artık dayanamıyordum, son noktadaydım.

İkimiz de rahatladığımızda içimde hissettiğim sıcaklıkla duraksadım. Anında yanaklarım pembeleştiğinde gözlerimi usulca araladım ve onun terden dolayı ıslanan güzel yüzünü, kirpiklerini inceledim.

Gözleri çok güzel bakıyordu.

Ve ben onca şeye rağmen ona çekilmekten kendimi alıkoyamıyordum.

smut yazmakta berbat olduğumun göstergesi ama n'apalım 😂 vallahi wattpad sağ olsun tüm smut bilgileri buradan öğrendim, buranın yalancısıyım yani.

Continue Reading

You'll Also Like

4.2K 487 8
En yakın arkadaşlarının hiç beklenmedik bir anda evlilik kararı alması sonucu tanışan Lalisa ve Taehyung, birbirlerine olan duygularını hiç de örtbas...
17.5K 1.4K 25
•Wattys 2022 Uyumsuzlar Yarı Finalisti. •WattpadFantasyTR 'Alternatif Dünyalara Yolculuk' okuma listesinde. Tamamlandı. Zaman, sevginin adı gibi beli...
101K 6.4K 191
Bizim Miraculous WhatsApp'ı mahvetti fakat sıra Facebook'a geldi. Ne halt yiyecekler acaba?
142K 10.7K 45
"Ben Jeon Jungkook. Ve bu da küçük kızım Rosie." Dudaklarımdan küçük bir kıkırtı kaçmıştı. Jungkook gözlerini kısıp anlamak ister gibi yüzümü inceled...