FREZYA (raflarda) / BESTE ÖN...

By lemariz

2.3M 37.4K 2.9K

"Bir varmış bir yokmuş, diye başlardı ya masallar; işte benimki de, olsa olsa hep yokmuş hiç varmıştı. Neyin... More

FREZYA
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Hissiz Duyuru ve Maske Fragman
HİSSİZ Ön Sipariş
Bölüm 4: İsyan
Bölüm 6
Timur'dan Mektup
Cansu'dan Mektup
Beste'den Mektup
Duyuru
Timur'dan Mektup
9 Mayıs Cumartesi Nişantaş Sanat Parkında Birlikteyiz
FENALET KADIN
Söyleşimiz var:)
Spoiler:)
Önemli Duyuru: Duyarlılığa Davet
wattpad ile barışmayan teknoloji yıldızım
BESTE bölüm 1
FREZYA DUYURU
BESTE bölüm 2
BESTE bölüm 3
Beste: Bölüm 4
Beste: Bölüm 5

Bölüm 5

57.8K 2.3K 151
By lemariz

"Ben senin içinin acısı olmayı hiç istemedim..."

Burçin Çelik, Beni Yarına Bırakma, Postiga Yayınları

...

İnsanın içi yanarken yaşaması ne de zormuş. Kimi zaman bir ton kömür gibi binermiş hayat insanın sırtına, kimi zamanda gerisinde o kömürün kocaman kara bir boşluğunu bırakırmış yerine. Benim de hayatım böylesine bir yükle dayanılmaz bir boşluk arasında gidip gelen vatman gibiydi. Varacağı yere varamayan bir vatman...

“Basma kızım bu deli oğlanın Laz damarına.” Demişti Hikmet Teyze. O günün üzerine bir hafta geçmiş ve biz birbirimizi hiç görmemiştik Timur’la. “Anne tarafından Ofludur o, baba tarafından da Sürmeneli. Benim ahretliğim bana emanet etti bu oğlanı ölürken. On iki yaşındaydı elime kaldığında. Bir de Bestem kaldı anasız babasız. Kız kardeşimin kızıdır Beste... Babası subaydı... Tayinleri çıkmıştı... hain bir pusuda şehit düştü ikiside...” Hikmet Teyze kısa bir an için durmuş ve yutkunmuştu. Dilinin ucuna kadar gelenleri tükürmek istercesine elinde ayıkladığı fasulyelerden üç- beş tane kadarını sıkıp beklemiş sonra da devam etmişti: “Timur’un babası Hamdi Bey hepimize sahip çıktı. Pek merhametli adamdı rahmetli, erken öldü. Kalpten...” Hiç evlenmedin mi diye sormuştum, başını iki yana sallayıp “Bu iki yavrucak elime bakarken nasıl evlenirdim?” demişti. Başımı önümdeki fasulyelere gömmüş akmamak için titreyen gözyaşlarımı saklamıştım bende. Bir kadın kendi canından kanından olmayan iki çocuk için tüm hayatını şekillendirirken bir anne, kendi canından ruhundan ruh kattığı yavrusunu nasıl da bırakır giderdi? Bir insan evladından nasıl vazgeçerdi? İçimdeki yangın alevlerini sağa sola saçarken derin derin soludum. Cigerlerimi dolduran Hikmet Teyze’nin kokusu anne kokusu gibiydi... Biraz kavrulmuş soğan... biraz gül suyu... Gerçek, sıcacık anne kokusu...  Tabi bu konuşma bir haftalık işkencenin başlarındaydı. Timur, sıcak suyla yanan sırtıma merhem sürdükten sonra odamdan çıkmış ve bir daha da karşıma çıkmamıştı. Gerekli ne varsa evde Hayrullah halediyor, Timur’un bıraktığı talimatları bize tek tek bildiriyordu. Eve girip çıktığı saatleri yakalamak istemiştim. Nedeni yok, sadece merak... Ama onu bile yakalayamamış ve sonunda eve gelmediğine kanaat getirmiştim, ta ki bu sabaha kadar. Bu sabah çalışma odasından yükselen ağlayan bir kemençe sesiyle güne merhaba dedim! Kafamda ki Timur’un kemençe çalmasının mümkünatı yoktu ama öğrendiğim kurallar uyarınca bir çalışma odasına, bir seraya bir de Timur’un yatak odasına bunlardan ikisini temizlemek için giren Hikmet Teyze haricinde kimse giremezdi!

Bu evde uyandığım ilk gün gözlerimi açtığım erkeksi ama ferah odanın Timur’un odası olduğu ve seraya da girmiş olduğum gerçeği kesinlikle geriye son odaya da girebileceğim tezini ortaya atıyor sayılırdı... Yoksa sayılmaz mıydı? Sonuç itibariyle üzerimdeki rahibe işi beyaz uzun gecelikle çıplak ayaklarım neni kemençe sesine doğru çoktan sürüklemeye başlamıştı bile. Bütün bunları düşünecek vakit olmadığı gibi sabah serinliği biten yazın ardından beni ürpertmişti. Deli gibi çarpan kalbim odada kimi göreceğimi bilse bile meraktan ölüyordum. Bir hafta boyunca neredeydi? Neden eve gelmemişti ve sabahın bu saatinde bu kemençe sesi de neyin ensiydi böyle!

Elimi uzatıp kapının kulpunu indirdiğimde açılan klik sesi kemençenin tiz tınısı içinde boğup kaybolmuştu. Açılan kapının ardında, camın önünde, masasının ardında duran Timur elindeki kemençeyle çıkardığı tınıları kapalı gözleriyle dinliyor ve her tınının çıkışından sonra yaşadığı inişle başını ahenkle sola yatırarak ritim tutuyordu. Nameler daha da hüzünlü bir hal alırken yan profilden gördüğüm kadarıyla beni farketmemişti bile. Halen daha kapıyı kapayarak odama dönmek için şansım vardı ama çıplak ayaklarım beni tam tersine içeri taşıdı. Henüz bir ses çıkarmaya korkuyor ve karşımda ki manzarayı doya doya izleyebilecek zamanı kendime yaratıyordum. Maun kaplı odada herşey ahşaptandı. Deri karışımı koltukların kollarındaki ince ahşap oymalar ne kadar pahalı olduklarını haykırıyordu adeta... aynı zamanda da ne kadar zevkli... Farklı bir tarzı vardı Timur’un. Bir köşede adının frezya olduğunu öğrendiğim bir grup çiçek duruyordu. Dokunmayı bile haketmediğim çiçekler... Timur arkaya doğru taranmış kömür karası saçları ve biçimli kaşlarıyla her genç kızın kalbini çalabilecek kadar yakışıklıydı. Bir gün çocukları da kendisine benzerse çok şanslı olacaklar diye içinden geçirdiyse de ona bu çocukları verecek kadını sebebpsizce kıskandım.  Kemençe’nin tellerine eşlik ederek içimde titreyen kıskançlık teli daha derin nefes almama sebep olsa da kendimi odanın dışına atamadım. Son bir nameyle uzayarak tamamlanan ahenk alçalarak son bulurken Timur’un açılan gözleri bir anda yan dönerek üzerime kitlendi. Üzerimde ki uzun kollu ve yüksek yakalı beyaz ketenden gecelikle bile o anda kendimi çırıl çıplak hissediyordum. Timur’un farkındalığına eşlik eden ürpertiyle dikleşen göğüslerimi saklayabilmek için ellerimi önümde kovuştursam da Timur pavyonda beni izleyen adamlarınkine hiç benzemeyen bir açlıkla beni süzmüştü! Korku! Korku tüm bedenimi elegeçirirken avcının avlanmak için yapacağı hamleyi bekleyen av gibiydim... Yakalanmıştım!

“Daha ne kadar orada dikilerek içeriyi soğutcaksın?”

“Efendim? Anlamadım?”

“İçeri gel. Kapıyı kapat.” Anlık bir duraksamadan sonra devam etti: “Elektrikli soba yanıyor karşısına geç.” Eliyle bana uzunca bir koltuğu gösterirken koltuğa doğru yayılan sıcaklık çok cezbediciydi. Koltuğa hızlı adımlarla geçerek ayaklarımı yukarı karnıma doğru çektim ve geceliğimin uzun eteklerini ayaklarımın üzerine örterek kollarımın arasına sardım. Bir an yaşadığım an beni eski yetimhane günlerine, yağan yağmuru üşüyerek camdan izlediğim gecenin o kör karanlığına götürdü. Şimdi de gün artık nispeten daha geç doğuyordu. Yarı aydınlanmış sabah halen daha karanlığını korurken yalnız ruhum kendisine en az benim kadar yalnız bir eşlikçi bulmuştu...

Kemençe’nin notaları yeniden ruhuma işlemeye başladığında Timur bu defa gözlerini yummadan çalıyordu. Yeşile kayan bal rengi gözleri benim kara közlerime kilitlenmiş sanki ruhumu okuyordu. Ruhumdaki karanlık boşluğu, çektiğim acıları ve içimi saran hüznümü görür müydü bilmem ama gözlerimden kemençenin tellerine akan her sızıyı duyabiliyordum. Sızlıyordum... sızlıyordu... kanayan bir yara gibi sızlıyorduk...

Bir süre sonra dayanamayarak gözlerini ilk kaçıran ben oldum ve kemençe sustu...

...

“Ne işin var burada...”

“Seni merak ettim...”

“Etme! Beni merak etme...”

“Peki...”

...

Hüzündü içimi saran. Bir hüzün ki dudaklardan dökülemeyecek bir inilti gibi canımı acıtan... Ruhuma engel koyan ve gözlerimde yaşları donduran. Bir hüzündü yaşamak... Yalnızlığı doya doya sindirirken kimsesizliğe baş kaldıran bir hüzün... Bir hüzündü benim yaşamım... engel tanımayan ve son bulacağı günü beklemeyen... Merak etmenin bile çok görüldüğü bir hüzün... Ellerim kollarım bağlı beklemek zorunda kaldığım bir hüzündü Timur... Yaşam Timur’du ve Timur hüzündü ruhuma ilmek ilmek işleyen... Kapalı gözlerin ardında duyulan özlemdi... Kendime bile itiraf edemediğim güvendi... En güvenilmeyeceğe duyulan güven dolu bir hüzün...

...

“Nerelerdeydin oğul?”

“İşlerim vardı Hikmetim...”

Sabah kahvaltısına oturduğumuzda Hikmet Teyze büyük bir sevinçle karşılamıştı Timur’u. Beste boynuna atılırken dayanamayıp benim soramadıklarımı ilk soran Hikmey Teyze olmuştu.

“Falaz da seninle miydi ağabey?

“Sen ne yapacaksın Falazı?”

“Yok kaç gündür o da gözükmüyor da senden haber alırdık o olsa hiç değilse diye şey dedim ama ben... şey...”

Beste önüne eğdiği başıyla kızaran yanaklarını saklamaya çalışsa da başaramamış ve domates gibi ortada kalmıştı. Falaz’a duyduğu hayranlık fazlasıyla belli oluyordu ancak Timur bunu anlamasına karşın beni şaşırtacak derecede görmezden geliyordu.

“Falaz ağabeyin! Yakında gelir. Ona bir görev vermiştim yerine getiriyor!”

Kelimeler tamalanmadan Hayrullah yanında Falaz!la mutfak kapısında beliriverdi.

“Abi naber?” ... “Naber fıstık?” Falaz içeriyi dolduran neşesiyle Timur!u selamladıktan sonra Beste’nin yanağından bir makas alarak Hikmet Teyzeye yöneldi: “Hikmoşummmm yoksa bana börek mi açtın bol ıspanaklı peynirlisinden!”

Hikmet Teyze’yi kucağında kaldırıp bir tur döndürürken Hikmet Teyze taze gelin gibi kikirdiyordu.

“Ah be deli oğlan! Dur! İndir beni...!”

Ben yokmuşum gibi davranan Falaz’ın tavrını tek farkeden ben olmasam gerek ki Timur tok sesiyle ciddiyetini hiç bozmadan ortamdaki kikirdemeleri yardı:

“Cansu da burada!”

Falaz ağor hareketlerle Hikmet Teyzeyi indirerek yavaşça bana doğru döndü. Önce Timur’a kısa bir bakış attı ve daha sonra yaklaşarak uzattığı eliyle Timurun emriyle kısaltılmış saçlarımı birbirine karıştırarak “Naber ufaklık!” dedi yapay neşesini hissettirerek.

Yetimhaneden beri kimse saçlarımı böyle karıştırarak başıma dokunmamıştı ve bundan nefret ediyordum! Okşanmak istedik! Biz yetimhane çocukları başımızı okşayan biri olsun diye yalvarırdık. Birimizin başına dokunan biri olduğunda tüm acizliğimizi ortaya sererek hepimiz heves eder ve adeta yalvarırdık: “Nolur abla benim de başımı sever misin?” Umut dolu bekleyiş alel tecel bir iki el darbesiyle geçiştirilirken biz bununla yetinir ve mutlu olurduk! Ta ki o çocukluktan çıkıp birer ergen olarak farkındalığımız değişene kadar!!! Ta ki başımızı okşamaya uzanan ellerin bıraktığı etki bir umudu doyurmaktan daha çok bir tiksinti ve urtulma ihtiyacına dönüşerek başımıza ayırdıkları süreyi uzatana kadar.

“Bırak saçlarımı!”

İster istemez kasılan ellerim elimde tuttuğum çatalı Poseidon’un mızrağı gibi sıkarak Falaz’ı öldürmek istiyormuşçasına savurdum!

“Sakın... Sakın bir daha saçıma dokunma!”

Falaz iki adım gerilerken fırladığım yerde kala kalmıştım. Tüm gözler beni izliyor ama ben hiç bir şey diyemiyordum! Falaz iki elini yanlarında açmış beni sakinleştirmeye çalışırcasına ‘tamam’ diyordu. “Tamam... Tamam anlaştık... Saça dokunmak yok... Başka tiklerin var mı?”

Bu adam varlığıyla bile canımı yakabilirdi ve yakıyordu! Benimle alıp veremediği neydi ya da benden ne istiyordu bilmiyorum ama her anı bana geldiğim yeri hatırlatırcasına haddimi bilmemi söyler gibiydi.

“Seni dizlerinden vurduğumda edineceğin tikler kadar fazla değildir!”

Timur’un endişesiz ve sakin sesi kulaklarımda yankılanırken beni koruduğunu farkettim. Tam arkamda duruyordu. Bir eli dokunmakla dokunmamak arası belime doğru uzanmış diğer eli de bir yumruk halinde sıktığım çatalı kavramıştı. Parmaklarım onun dokunuşuyla tek tek gevşeyerek açılırken Timur da hissettiğim bariz bir rahatlama beni belimden kavrayan eliyle bedenime doğru aktı. Bu adamın çalkantılı huzuru ve saldırgan varlığı bana huzur ve rahatlama veriyordu. Sanki... Sanki o varken bana hiç bir el dokunamazmış gibi... Timur beni korumuştu! Bu hayatta beni doğuran ana bile bana arka çıkmamışken Timur bana arka çıkıyordu...

“Cansu ve ben kahvaltıyı sera da yapacağız.” Bu kelimeler Hikmet teyzeye verilen bir talimat gibiyse de Hayrullaha bakılarak söylenmişti.

Falaz “Ama abi! Seninle konuşmamız gerek.” Diye atıldığında Timur keskin bakışlarını benim üzerimden çekmeden konuştu:

“Daha sonra Falaz. Önce konuşmam gereken başka meseleler var...”

Farkındalık benim bedenimi sardığı gibi Timur’un da bedenini sarmıştı. Bunu her halinden hissedebiliyordum. İçime dolan taze ve erkeksi kokusu misk karışımı bir hal alırken sırtımda ki eli kimseye izin vermediğim şekilde aradaki kumaşları yok sayıyor ve ben bundan rahatsız olmuyordum.

Hayat her zaman adil değil demişlerdi. Ne zaman adil olmuştu ki? Şimdi aşık oluyordum. Hem de hiç aşık olmamam gereken bir adama. İlk aşkım, ilk sevdam... benden geriye kalmış bir ilk varsa o da bu adama feda olacaktı adım adım biliyordum...! Belki de masumiyetimi ilk defa veriyordum... Kalbimin masumiyeti artık bu adama aitti...

...

“Bu seraya neden benden başka kimse giremez biliyor musun?”

“Neden?”

“Çünkü onlar benim! Kimse onlara dokunabilecek kadar arınmamış.”

“Sen arındın mı?”

“Ben bedellerini ödüyorum... “

...

Günahların bedelini ödemek... Bu mümkün mü? Kim ne kadar günah işlerse işlesin bir bedeli var mı ödenebilecek bu dünyada? Timur neyin bedelini ödüyordu? Karıştığı karanlık işlerin mi? Hiç adam öldürmüş müydü mesela? Ya da kiç kalleşlik etmiş miydi? Hiç bir kadının günahına girmiş miydi niceleri gibi ve gerisinde gözü yaşlı bir kadın bırakmış mıydı?

Bana ne bunlardan!!! Bana ne!!! Neden benim için önemli olsundu ki?

...

“Ne düşündün gene?”

“Ardında hiç gözü yaşlı bir kadın kaldı mı?”

...

“Şuaradan koyu kırmızı karanfil sepetini verir misin?”

“Ben mi?”

“Başka biri var mı?”

“Bunların anlamı nedir?”

“Kalbimi kırdın demek...” ... “Bunları sen sula.”

...

MULTİ MEDYA DA TİMUR'UN KEMENÇESİ:)))

NOT: MERHABA ARKADASLAR. UZUN BİR ARADAN SONRA YAZABİLDİĞİM KADARIYLA FREZYA SİZLERLE:) 15 KASIM CUMARTESİ GÜNÜ SEVDİĞİM BÜTÜN YAZAR DOSTLARIMLA SİZLERİ İSTANBUL TÜYAP KİTAP FUARINDA SAAT 13:00-18:00 ARASI İMZA GÜNÜNDE BEKLİYOR OALCAĞIZ:)  

SİZE YENİ BİR KEŞFİM BİR YAZAR ARKADASIMDAN BAHSETMEK İSTİYORUM.

EMİNE SÜLAR VE FACEBOOK SAYFASI

https://www.facebook.com/HayalimdekiKelimeler?fref=ts

EMİNE SÜLAR'IN KALEMİNDEN, HAYALİMDEKİ KELİMELER...

HAYRAN KALACAĞINIZ VE MERAKLA BEKLEYECEĞİNİZ HİKAYELERİN YAZARI TAZECİK BİR TÜRKÇE ÖĞRETMENİ... SEVGİYLE YOĞRULMUŞ KALBİNDEN BİZLERE AKAN KELİMELERİN YAZARI:))) BOL BAŞARILAR KUZUM Kİ BEN EMİNİM ÇOK YAKINDA RAFLARDA YANIMIZDA YER ALACAKSIN:)

Continue Reading

You'll Also Like

809K 34.1K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
2M 87.5K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.3M 56.7K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
826K 16.3K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...