PUSULA

Af arvs98

6.5M 274K 58.8K

Aşkın imkansızlığı kalplere dokunup, kimseyi bu kadar acıtmayacaktı. İntikamın soğukluğu damarlarınıza sokul... Mere

✴️1.BÖLÜM ✴️
✴️2.BÖLÜM✴️
✴️3.BÖLÜM✴️
✴️4.BÖLÜM✴️
✴️5.BÖLÜM✴️
✴️6.BÖLÜM✴️
✴️7.BÖLÜM✴️
✴️8.BÖLÜM✴️
✴️9.BÖLÜM✴️
✴️10.BÖLÜM✴️
✴️11.BÖLÜM✴️
✴️12.BÖLÜM✴️
✴️13.BÖLÜM✴️
✴️14.BÖLÜM✴️
✴️15.BÖLÜM✴️
ÖNEMLİ DUYURU!!!
✴️16.BÖLÜM✴️
✴️17.BÖLÜM✴️
✴️18.BÖLÜM✴️
DUYURU!!
✴️19.BÖLÜM✴️
✴️20.BÖLÜM✴️
✴️21.BÖLÜM✴️
✴️22.BÖLÜM✴️
✴️23.BÖLÜM✴️
✴️24.BÖLÜM✴️
✴️25.BÖLÜM✴️
✴️27.BÖLÜM✴️
✴️28.BÖLÜM✴️
✴️29.BÖLÜM✴️
✴️30.BÖLÜM✴️
✴️31.BÖLÜM✴️
✴️32.BÖLÜM✴️
✴️33.BÖLÜM✴️
✴️34.BÖLÜM✴️
✴️35.BÖLÜM✴️
✴️36.BÖLÜM✴️
✴️37.BÖLÜM✴️
✴️38.BÖLÜM✴️
✴️39.BÖLÜM✴️
✴️40.BÖLÜM✴️
✴️41.BÖLÜM✴️
-DUYURU-
✴️Saçların Siyah Gökleri-Kesit ✴️
DUYURU
✴️42.BÖLÜM✴️
✴️43.BÖLÜM✴️
✴️44.BÖLÜM✴️
✴️45.BÖLÜM✴️
✴️46.BÖLÜM✴️
✴️47.BÖLÜM✴️
❗ALINTI VE DUYURU❗
✴️48.BÖLÜM✴️
! DUYURU!
✴️49.BÖLÜM✴️
✴️50.BÖLÜM✴️
✴️51.BÖLÜM✴️
✴️52.BÖLÜM✴️
✴️53.BÖLÜM✴️
✴️54.BÖLÜM✴️
✴️55.BÖLÜM✴️
✴️56.BÖLÜM✴️
✴️57.BÖLÜM✴️
✴️58.BÖLÜM✴️
✴️59.BÖLÜM✴️
✴️60.BÖLÜM✴️
PUSULA KİTAP OLUYOR!!!
PUSULA AİLESİ - DUYURU
✴️PUSULA 3. KİTAP ALINTI✴️
-DUYURU -
✴️PUSULA - KAPAK DUYURUSU✴️

✴️26.BÖLÜM✴️

152K 2.4K 305
Af arvs98

Pusula instagram sayfasını takip edip bana destek olun lütfen.
⬇️

Yorum ve oylarınızı bekliyorum keyifli okumalar dilerim.

Kurtarmaya çalıştığın koskoca ebediyetin nezdin de bir kibrit çöpü ömrün hazmedemesen de. Sen vicdanın prangalarına mecbursun kurtulmayı dilesen de.

Daha önce yazılmamış bir tükenmezle daha önce kimsenin duymadığı bir sesle haykırarak yazmalısın dünyaya masumların dirilişini de. Yandığın kadar yakmalı savrulduğun kadar dökmelisin tüm saltanatlarını gözler önüne. Diline dolanıp gerçekleşmeyi ümit eden yeminin sen sönünceye dek seni beklemekte.

Küllenmeden vurmalısın acı dolu haykırışlara kapanan ellerin üzerine. Bıkmadan usanmadan bir Truva atı gibi şaha kalkarak yakmalısın düşmanlarını kendinle. İlk çifteni atmalısın aşk dediğin o illetin yüzüne.

Yıkmalısın sadakat naraları çalan tabularını devirmelisin geçmiş zamanlarını. Köklerine saplamalısın tırnaklarını ve bıçağı şah damarlarına sokup akan kanın toprakla buluşup adaletle bereketlenmesini beklemelisin. Çünkü sen bunun için seçildin.

Yorgunlukla indiğimizde uçaktan havanın Türkiye'ye göre daha sıcak olduğunu gördüm. Fakat onlarda kış dönümü yaşadığından mutluluk duyuyorlardı. Keten gömleğimin kollarını düzelttiğim esnada kıyafetlerimin dolu olduğu çantayı uzattı Ela bana.

Çantamı sırtıma taktıktan sonra saçlarımı ensemden ayırıp at kuyruğu yapmıştım. Dün gece tahmin ettiğim üzere sancılı ve kabuslu geçmiş gördüğüm şeylerin hayaletleri halen daha etrafımda dolanıyordu. Burası Orta Afrika'ya yakın olan Çad ülkesiydi. Yoksulluğun ve sefaletin hüküm sürdüğü topraklar.

Encemine Havalimanı o kadar bakımsız ve eskiydi ki ilk defa bu kadar kötü durumda olan bir havalimanı görmüştüm. Gelen arabalar bizi merkeze yakın bir otele götürmüştü. Otelin bakımlı olmasına şaşırarak baksam da mimarinin eşsiz yapısını inceledim.

Kum sarısı renginde ki binanın avluları ve kolonları o kadar estetik geliyordu ki insanın gözüne inanamazdınız. Heybetli görüntüsünün karşısında havuzlar yer alıyordu elinden geldiğince yeşillendirilmeye çalışılmıştı.

Kenan Bey ve Kırca gün öğleden akşama vurduğu için geziyi yarın yapacağımızı söylemişti. İnanın bana burada ne çevirdiklerini bilmiyordum. Herkese ayrılan tek kişilik odalardan birine, lobiden verilmiş olan kartla giriş yaptım. Kapıyı kapatıp sırt çantamı yatağın ayak ucuna bıraktım.

Ufak sayılmayacak bir büyüklükte odaydı. Vizon başlığı olan yatağın üzerine o renkle ton sirton bir pike serilmişti. Bordo yastıklarla uyumlu halılar ve şehri gören cam pencereler güzeldi. Spor ayakkabılarımı ayağımdan çıkarıp çoraplarımı da sinirle peşine çıkardım.

Onların bu düzenleri uğruna heba olmuştum yolda. Keten gömleğimin iliklerini açarken ilerleyip banyo olduğunu düşündüğüm yerin kapısını araladım.

Işıl ışıl seramiklerin süslediği banyoda oldukça hoş bir küvet vardı. Etrafına kokulu mumlar ve tütsüler dizilmişti. Gömleği üzerimden sıyırdığımda kot pantolonumun düğmesini açmıştım ki kapımın tıklatılmasıyla kapattım.

Kapıyı araladığımda rahattım çünkü üzerimde sporcu atletim vardı. Dünya ilgiyle bedenimi keşfe çıktığında rahatlığımın yerini bir kasıntı bulutu kapladı. Kaşlarımı çatıp ne arıyorsun burada demek istediğimi anlamış olacak ki konuşmaya başladı.

"Benim odam koridorun sonunda ki sağ kapı," derken koyulaşan hareleri talan etti çıkık köprücük kemiklerimi, "Bir şeye ihtiyacın olursa buradayım."

Söylediklerine alayla gülüp kapıyı suratına kapatmak gelse de içimden aşırıya kaçacağının bilincinde olarak konuştum. İsteksiz bir teşekkür homurtusundan sonra kapımın önünden toz olmuş bende kapıyı kapatıp kilitlemiştim.

Elimin tersiyle burnumu silip saçımda ki lastiği çekip aldım. Kaldığım yerden devam ederken işime soyunmuş küvetin içerisinde oturuyordum. Ensem ılıklaşmış seramikteyken küçük havlu rulolarından birini boynumun arkasına koydum. Keyfime diyecek yoktu doğrusu.

Kendimi dinlemeyi hatta çoğunlukla kendimle kalmayı çok seviyordum. İnsanların deşifre etmeye çalışan bakışları ve sivri dilleri üzerinizde olmadığı sürece iyi hissediyordunuz. Üstüne üstük benim buna eşantiyon niyetine saplantılı bir aşığım vardı.

Parmaklarım bileğimde ki dövme de dolaştı bir süre. Artık üç tane üçgeni boyanmıştı. Amir'in dün gece sarf ettiği cümleler zihnimin üzerine düşünce sıkıntıyla alnımın derisi kırıştı. Beni itham ettiği durum o kadar aşağılayıcıydı ki kadınlığıma balyozu indirmişti.

Ben yalancı ben düzenbaz ben bir madrabaz olabilirdim fakat midesiz değildim. Kalbimde tek kişilik yerim olduğu gibi tenimde de tek kişilik yer vardı. Ben kimsenin sevgisiyle eriyip o ilgi karşısında bedenimi ikram edecek kadın değildim. Olamazdım.

Suyun altında buruşmaya başladığımdan çıkardığım bornozu giyinip küvetten çıktım. Kuşağını sıkı bağladığım bornozumdan sonra raflara dizili baş havlularından birini aldım. Sert sayılabilecek şekilde suyunu alırken saçlarımın banyoda ayna karşısında kendime bakıyordum.

Gözlerimin altını gölgelendiren mor halkalar ve sararmış bir ten. Benzi solmuş göz bebeklerimde ki duyguların ağırlığı irislerimi çatlatacak gibi duruyordu.

Havluyla yeterince kuruladığıma kanaat getirip fön makinesini fişe takıp kurutmaya başladım. Uzun bir sürenin ardından saçlarım kurumuştu ancak kol kaslarım iğneleniyordu. Boğucu gelmeye başlayan banyodan kapıyı aralayıp çıktığımda ısı değişikliği hafif olsa da beni üşüttü.

Yatağın ayak ucuna bıraktığım çantamdan çamaşır ve kıyafetlerimi aldım. Eşorfmanın üzerine sweetimi giyip üşüdüğümden sırtıma kapşonlumu almıştım.

İnmeden kısa bir süre önce bir şeyler yediğimizden toktum ve akşam içmem gereken ilaçlarımı çantanın ön fermuarlı gözünden çıkardım. Kan ve şeker ilaçlarını komodinin üzerinde duran sürahi ve suyla yuttuktan hemen sonra yatağıma ilerleyecektim ki kapı yine tıklatıldı.

Bu defa ki eğer Dünya ise çok kötü patlayacaktım. İster istemez gerginlikle açtığımda karşımda Ela'yı bulmayı beklemiyordum. Kanla çerçevelenmiş göz bebekleri acıyla kısılmıştı.

Kapıyı geriye açtığımda girmesi için yol verdim. O içeri adımladığında bende kapıyı kapatıp kilitledim. Camın önünde yer alan krem berjerlerden birine oturduğunda gözleri ışıklandırmaların süslediği geceye kaydı.

"Ne bu halin Ela ?" dediğimde kızarmış burnunu elinin tersiyle sildi.

"Ben Can ile paylaştım yeteneğimi, bu zamana kadar ona söylemediğim için tartıştık," dediğinde hıçkırık koptu ciğerlerinden, "Beni tehdit etti Mislina eğer bir daha ondan bir şey saklarsam aileme zarar vermekle tehdit etti."

Söyledikleri işitme perdemin üzerine düştüğünde sinirimin fitili ateşlendi. Dişlerimle ezdiğim dudaklarımla ne yapacağımı şaşırır şekilde çaresizlikle kaldım. Giray onu bana emanet etmişti ve sevdiği kadın içi sökülecekmişçesine ağlıyordu karşımda. Nefesleri sıklaşıp hırıltılar yükselmeye başladığında tedirginlikle ona atıldım.

"Sakin ol Ela bak astım krizi geçirebilirsin." dediğimde buğulu şekilde medet umarcasına baktı yüzüme, "Kurtar beni buradan Mislina yalvarıyorum sana."

Benden umduğu şeyle içimden iç koparken kafasını göğsüme bastırdım. Ağlarken kollarını belime dolamıştı ve bedeni sarsılıyordu. Tiz çığlıkları kendini iç çekmelere bıraktıktan bir süre sonra sığındı bana.

Daha kendimi kurtaramıyorken onu nasıl çekip alabilirdim bu cehennemden. Sakinleştiğini fark ettikten sonra ayağa kalkıp bardağa su doldurup uzattım. Buz kesmiş titreyen parmakları bardağı kavramakta zorluk çekerken bitirene kadar içti.

"Söyledikleri sinirle ağzından çıkmıştır Ela. Can en az senin kadar ailene değer veriyor." dediğimde ikna etmeye uğraşıyordum. Fakat kendi söylediklerime daha ben inanmazken o inanır mıydı muammaydı.

"O yüzden mi ailemi hep tehdit etmek için kullanıyor bana." derken yüzünü perdeleyen kahküllerini hışımla itti.

Söylediklerine cevap veremediğimi fark ettiğinde durgunlaşarak benim gibi camdan dışarıya baktı. Sonsuz bir çöl üzerine kurulmuş bu yerde dahi özgür değildik. Şuan kalkıp gitmek istesek bu odanın dışına kadar çıkabilirdik ancak. Belki çölde bir fırtına çıkardı da kaybolurduk hep beraber.

"Sen buraya isteyerek gelmiş birine benzemiyorsun niye buradasın Mislina?" diyen Ela belki de uzun zamandır sormak istediği şeyi soruyordu.

"Annem hislerime güvenmemi söylerdi hep senin iyi biri olduğunu geldiğin ilk gün anlamıştım. Fakat sen buraya iyi biri olmak için değil başka bir amaçla geldin."

Ela'nın söyledikleri yüzüme çarptığında cevabını veremeyeceğim soru karşısında ne yapacağımı şaşırdım. Sorgulayıcı gözleri üzerimde dolaşırken uzun zamandır bu soruyu sormak istediğini görebiliyordum.

Ağzımı aralayıp geçiştirmek için bir şeyler mırıldanacakken kapımın kırılacak gibi çalmasıyla sorunun buhranı etrafa dağılmaya yüz tuttu. Ela gözlerini büyüterek yumruklanan kapıya çevirdiğinde tedirginlikle yerinde kıpırdandı.

"Sen burada kal ben açarım." der demez içeriye göçerek yıkılacağını düşündüğüm kapıma ilerledim.

Kapıyı araladığımda baygın bakışlarının ardından bana bakan Can ile karşılaşmayı bekliyordum.

Dengesini sağlayamadığından savsak savsak bir ileri geri sallanıyordu. Kanın çevrelediği siyah gözlerine öfkenin tohumları ekilmişti. Yüzümü ekşiterek baktığımda ister istemez suratına beni gördüğü için daha da sinirlendiğini fark ettim. Omzumun gerisinden odada kasılan Ela'ya baktığımda renginin attığını ve yerinden kalktığını gördüm.

"Buraya gel Ela!." diye içeriye seslendiğinde sesi boğuktu Can'ın ve şuan şuursuz olduğu her halinden belliydi.

"Daha sonra konuşursunuz Can şuan ayık değilsin." dediğimde sanki ben konuşmuyormuşum gibi bedenimi itti ve içeriye girmek istedi.

Buna izin vermemek adına bedenimi önünde bariyer haline getirdiğimde arkama ne zaman gelmiş olduğunu bilmediğim Ela'nın burnunu çekişini işittim. Yeniden ağlamaya başlamıştı ve benim için endişelendiğinden onunla gidecekti.

"Sana buraya gel dedim Ela," dedikten sonra yersiz şekilde kahkaha atmaya başladı. Koridora konumlandırılan teşkilat görevlileri göz ucuyla bizi süzerken konuşmaya başladı, "Sana odandan çıkmaman gerektiğini de söylemiştim sen onu da dinlemedin. Zaten sen hangi sözümü dinliyorsun ki."

Can elinin birini kapının pervazına yaslamış kafasını hafifçe geriye yatırmıştı. Odadan karanlık sayılacak koridora vuran sarımtırak ışık ve şuan durumumuzun abesliği canımı sıkmaya başlamıştı.

Fakat diğer odalardan kimse de çıkmıyordu. Can bir kere daha üzerime atılıp Ela'yı almaya çalışınca düşüncelerim toz bulutu halinde dağıldı. Yakaladığı Ela'nın bileğini bırakmamakta ısrarcıyken çekip elinden alamıyordum. Çünkü şuan hıçkırarak ağlayan bu kızın telef olmaması imkansızdı.

"Git buradan Can bak tatsızlık çıkacak." dediğimde sert ve yüksek bir sesle.

"Sen karışma zaten bütün bunların sebebi sensin. Ela senden alıyor bu yüzü bu cesareti sen onun beynini yıkıyorsun." der demez öyle asıldı ki Ela'nın bileğine acı dolu veryansın üşüştü kulaklarıma.

Ela çekilmem için yalvaran gözlerle yüzüme baktığında kan gitmeyen bileğinde ki kızarıklığa baktım muhtemelen bileği moraracaktı.

Canı daha fazla yanmasın diye geriye çekildiğimde koridora savruluşunu seçti gözlerim. Can bileğinden çekip bir anda bıraktığında dengesini kaybetmiş dizleri üzerine düşmüştü. Saçları yüzünü örterken acı dolu haykırışı doldu görevlilerin kulaklarına fakat kimse kılını kıpırdatmıyordu.

Kendimi frenleyemeden Ela'ya doğru ilerleyip önünde çöktüğümde kaldırmak adına hareket edecektim ki Can koridoru inletir biçimde haykırdı.

"Bırak onu!!."dediğinde geriye döner dönmez ayağa hızlıca kalktım.

Ne zaman olduğunu anlamadan ayakta savsaklayan bedenine tiksintiyle bakıp yüzüne yumruğumu geçirdim. Kan yumuşak bir ses çıkarıp koridorun duvarına sıçradığında hırsımı alamadım.

Kendi etrafımda dönüp yüzüne attığım tekmeyle yerle bir oldu. Burun deliklerim sık nefeslerimle şişip sönerken eğilerek yakasını tuttum. Yarı baygın gözleri dışında yüzünde gözle görülebilir noktası yoktu.

"Hadi!" dedim öfkeyle gırtlağım sızlayana kadar bağırdım.

"Et bakalım tehditini de ki aileni yok ederim de ki seni mahvederim. Hadi adamlığın bu kadar mı?" diye haykırdığımda çoktan bayılmış olduğunu sezdim.

Bedenini elimden bir paçavra gibi silktiğimde kan bulaşmış parmaklarımı pahalı gömleğinin üzerine sildim. Kollarıma yapışan görevliler beni sertçe geriye çektiği esnada Doğa'nın astım krizi geçiren Ela'ya ilacı getirdiğini gördüm.

İlacı içine çeken Ela'nın titreyen bedeni gözlerimin önünde asılı dururken koridor bir anda mahşer yerine döndü. Etka kızlara yardımcı olurken sağlık görevlisi olduğunu düşündüğüm kişiler bir nefes için çırpınan kıza yardım ediyordu.

Kalabalık arasında göz göze çarpıştığım okyanus önce kararmış gözlerime daha sonra kana bulanmış parmak boğumlarıma baktı. Tutmalarına ses çıkarmadığım görevliler Dünya baş hareketi verince sıkılmaktan uyuşmuş kollarımı serbest bıraktılar.

Can yerde sarsılarak kan tükürürken midem bulanarak süzdüm leş gibi yerde kıvrılan bedenini. Sinirim dizlerime vurmuşken geri geriye gidip duvara yaslanıp ayaklarımı uzattım. Kafamı geriye attığımda Ela sedyeyle götürülüyordu.

O bana Giray'ın emanetiydi ona ihanet etmemek için yapmıştım her şeyi. Aradan çok geçmeden Duru'nun yardımıyla odama götürülmüş az önce Ela'yla oturduğumuz berjerlerden birine oturtulmuştum.

Doğa tansiyonumu kontrol edip yüksek çıktığını söylemişti. Bol limonlu suyumu yudumlarken gerginliğimin getirisi olarak alnım ortadan ikiye ayrılıyordu.

Sakinleştiğimden emin olmuş olacak ki Dünya sözü aldı, "Neydi o haliniz Mislina?"diye sorduğunda kafamı kaldırdım ancak odamda Amir'i görmeyi beklemiyordum.

"Belasını arıyordu buldu," dediğimde Amir'in ilgili bakışları derisi soyulmuş elime kaydı, "Gece gece içip bir kadının kapısına dayanıp onu tartaklarsa işte böyle dayağı yer oturur."

Dünya şefkatle bana güldüğünde odada ki diğer kızlarda sırıtıyordu. Kaşlarımı kaldırarak onlara ters ters baktığımda geriye doğru yaslanmıştım. Alnımı sıvazladığımda ağrıyla kaşlarım çatıldı. Elimin soyulduğunu fark eden Doğa ayaklanıp ecza dolabına ilerlemeden önce sordu.

"Ağrı kesici getireyim mi başın için ?"dediğinde ilgiyle bana bakıp.

"Sigara getir." dedim utanıp sıkılmadan.

Abisinin onaylayan bakışlarını gördükten sonra odadan çıkmış istediklerimi getirmeye girmişti. Büyük sessizlikle gözümün birini araladığımda yatağımın ayak ucuna oturan bir avuç okyanusun kollarını göğsünde bağladığını gördüm.

"Tunç nerede?" diye sorduğunda Dünya Amir'e.

"Kaza zedenin yanında," derken alayla sırıtıp beni süzdü,"Etka'da kriz geçiren Ela'nın yanındaydı en son."

Onlar konuşurken Doğa ile birlikte odaya giren bir Kutsal müsvettesi görmeyi istemiyordum. Üzerinde iki tane iri kirpik resmi olan göz bandını bir avuç saçını geriye atmak için sıyırmıştı. Kaşlarını çatarak ölü bakışlarıyla odayı süzdüğünde üzerinde ki saten gömlek ve saten pijama altını alayla süzdüm.

Gece gök gürültüsünden korkup babası ve annesinin yanında yatmak isteyen küçük kızlara benziyordu şuan. Neyse ki Doğa elime pansumanımı yapmış bir dal sigarayı da bana uzatmıştı.

İçime çektiğimde sigaramı kirpiklerim yüzüme düşmüş yanaklarım içeriye göçmüştü. Zehir teneffüs yolumdan ciğerlerime akın ederken hazzın memnuniyeti taçlanmıştı dudaklarımda. Bir süre kimseyi umursamadan içmek istesem de keyfimin içine çomak sokan o ses duyuldu.

"Gecenin bu saatinde ne bu kargaşa?" diye sorduğunda Kutsal uykusundan uyandırıldığı için çemkiriyordu.

"Uyanabilmiş olman da bir başarı doğrusu," diyen Duru gülerek Kutsal'a bakarken açıklama yaptı,"Mislina Can'ı perte çıkardı kara cadı." dediğinde dönerek bana baktı Kutsal.

Gecenin olayında baş karakteri olmama içerlemiş olacak ki gözlerini devirerek hemen Amir'in yanına koştu. Şaşırdık mı asla öyle hareketler yapmayız. Gecenin ilerleyen vakitlerinde odamda ki kalabalık dağılmış yalnız kaldığımın bilincinde olarak yatağımı açıp içerisine girmiştim.

Amir ile Kutsal'ın yatağın ayak ucunda ki görüntüsü gözümün önüne üşüştüğünde yorganla o kısmı tekmeledim. Yaptığım hareketin saçmalığına baktığımda iyi olmadığıma bende kanaat getirdim.

Uyku göz kapaklarımda rüzgarlarını estirmeye yeltendiğinde karanlık karşıladı beni. Anne kucağına çekiliyormuşçasına bir hisle karşılaşınca gömüldüm yatağıma. Elimin birini yastığın soğuk altına sokup başımı iyice bastırdım. Yarının neler getireceğini hesap edemezdim dolayısıyla güç toplamalıydım.

Gece kapatmadığım güneşliklerden dolayı içeriye sızan güneşin ışıkları yüzüme battığında yorganı bacaklarımın arasına sıkıştırıp uyanmak istemedim. Fakat bilincim çoktan açılmış şekildeydi ve midem bulanıyordu.

Dün gece sigara içip yatmış olmamdan kaynaklanıyordu muhtemelen. Sırt üstü döndüğüm yatakta uyku ve ilaçla rahatlayan başımı ovdum. Avuçlarımı yaslayıp doğrulduğumda ayaklarıma parmak arası terlikleri geçirdim.

Lavaboya gidip ellerimi yıkarken yeşillerin meydana serildiği irislerime baktım. Soğuk su dirseklerimden akarken eğilip yüzümü yıkadım. Tüm gözeneklerim bayram yerine dönmüşken fırçaya macunu sıkıp fırçaladım dişlerimi.

Elime gelen hardal rengi keten şortu giydikten sonra siyah sporcu atletini üzerime geçirdim. Komodin de duran siyah lastiğimle saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra odadan dışarıya çıktım.

Spor ayakkabılarım batıp çıkarken yumuşak halıya karşımda ki görevli bana baş selamı verdi. Siyahiydi ve iri bir cüssesine ek kaba ses tonu vardı.

"Efendim Kenan Bey'ler kahvaltıdalar." dediğinde bana eşlik etmesine ses etmeyerek asansöre ilerledim.

Otelin lobisinin çaprazında kalan restoranın büyük bir terası vardı. Otelin tüm güzelliklerini kucaklayan terasın en özel köşesine yerleştirilmişti masa. Kırca salamı ağzına atarken civa gözleriyle beni süzdü.

Kenan Bey'in sağında oğlu solunda ise kestane renkli saçlara sahip şık giyimli bir kadın vardı. Onlara yaklaştığımı gören görevli beni takip etmeyi bıraktığında Amir'in yanında kalan boş sandalyeye ilerledim.

Beyaz yumuşak kumaştan düğmeleri ilikli olmayan bir gömlek giymişti. Kemiği andıran figürlere sahip kolyesi beyaz teni boyunca kayıyordu içine. Ve başına sardığı lacivert bez parçası maviyi yükseltmiş ortaya dudak uçuklatacak görüntü çıkmıştı.

Bana çevrilen gözlerle birlikte sandalyeyi çekip oturdum böylece amcasının kıyısına giren Amir'le birlikte bende Kırca'nın burnunun dibinde oldum.

"Can ve Ela hasta dediniz anladım da gençler Mislina niye geç kaldı?" diyen Kenan Bey etrafa soruyormuş gibi yapıp lafı bana çarptı.

"Mislina dün gece Ela'yla ilgilendi baba o yüzden geç yattı." diyen Dünya ile birlikte bazıları bıyık altından güldü.

"Kasma hayatım kendini sonuçta Mislina aramıza katıldı," diyen kadın sabah sıcağına rağmen abartılı bir göz makyajı yapmıştı, "Ben Ecmel tatlım Dünya'nın annesiyim." dediğinde karşımda oturan katilin doğumuna sebebiyet vermiş kadına baktım.

Kısık bakışları tehlikeyle parıldarken ifadesiz bir yüzle baş selamı verdim. Servisimi açan garsonla birlikte tabağıma yiyebileceğim şeyleri aktarırken Dünya bana yardımcı olmakta ısrarcıydı.

Yine de doğru şeyleri tüketeceğim için mutluydum. Elim zeytine uzandığında yetişememiş olmanın verdiği sinirle bakışlarımı kaldırdım ki ona oldukça yakın olan zeytini bana uzatmamakta kararlı olan Kutsal gülümsedi.

Ve o an beklemediğim oldu Amir sandalyeden hafifçe doğrulup zeytini alıp bana uzattı. Parmaklarım değince küçük kasenin kenarında ki ellerine bu sıcakta üşüdüm.

"Kenan deneklerde bulaşıcı hastalık oluyor mu?" diyen Ecmel Hanım imayla bana göz süzdü.

"Evet," derken peynir sürdüğüm kepekli ekmeği ağzıma atmış keyifle çiğniyordum, "Şuan mesela bende burada ki sineklerden dolayı sıtma hastalığı var." dediğimde masada ilk önce bir sessizlik daha sonra ise gülüşmeler oldu.

"Öyle mi Kenan Bey?" diye evhamın dibine vuran Ecmel Hanım'a gözlerimi devirirken yanımda oturan Amir dahi gülüyordu buna.

"Tabi ki hayır anne," diyerek bana ters bakış atan Dünya açıklamaya koyuldu,"Mislina sana şaka yapıyor biraz esprilidir de." diyen Dünya annesini ikna amaçlı üstün çaba gösteriyordu.

İlerleyen vakitlerde karnımı doyurmuştum ve herkesin önüne konulan çeşitli meyve sularıyla ettikleri sohbetlerini dinliyordum. Kollarımı göğsüme bağlamış ilgimi çekmeyen insanların yüzüne bakarken dizime değen bacak ile ürpermeden edemedim.

Omzumun üzerinden yavaşça Amir'e döndüğümde greyfurt suyunu yudumluyordu. Kırca Amir'e olan bakışımı yakaladığında sorgulayıcı şekilde ikimize baktı. Neyse ki okyanus bir şey olmamışçasına önünü seyrediyordu.

"Dünya dahi hayatına birini almaya karar vermişken sende bir şeyler yok mu?" diye soran Ecmel Hanım yanımda oturan okyanusla ilgileniyordu.

"Ben ilişki yaşamayı düşünmüyorum çünkü bağlanamıyorum," dediğinde elimde tuttuğum portakal suyunu suratına serpmemek için kendimi frenliyordum.

"Yani bağlanamadığımdan çok çabuk sıkılıyorum dolayısıyla bu şartlar altında hayatıma da kimseyi alamıyorum."

Söyledikleri sinirimi bozarken bağlanma problemiyle ilgili düşüncelerinin saçmalık olduğunu düşünüyordum .Ya da öyle olmasını istiyordum çünkü ben amansız biçimde onu severken onun bu şekilde düşünmesi beni yok ederdi.

"Bağlanma problemi var mı bilmiyorum ama Ecmel teyze geceleri sürekli bir şey tasarlamakla uğraşıyor." diyen Kutsal ölü gözleriyle bana baktı.

Konunun benimle olan bağlantısını anlayamazken bakışlarımı bayıp Ecmel Hanım'a çevirdim. O kadar insanı deney uğruna öldürürlerken canları yanmıyordu. Veya masum bir çok insanın üstünde test yapıp dayanılmaz acıyla baş başa bırakırken gözlerini kırpmıyorlardı.

Kampta ki kadının çocuğunu düşürmesi zihnimde canlandığında bulaşıcı hastalıktan korkan bu kadının boğazına çatalı saplamak geldi içimden.

"Halen daha mücevherat tasarımıyla mı ilgileniyorsun Amir?" diyen Ecmel Hanım'ın hoşnut olmayan gözleri ara sıra üzerime düşüyordu, "Neler yaptığını bizlerle paylaşmayacak mısın?" dediğinde peş peşe sorduğu ilk soruya Amir baş hareketiyle onay verdi.

"Tasarladığım takıyı sahibine ulaştırmadan kimsenin görmesini istemiyorum," derken elini sandalyenin ardına atıp parmağını boşluk olan sandalye sırtından tenime değdirdi, "Bazı şeyler sahibi gördüğü sürece kıymetlidir."

Parmakları hız kesmeden turlamasına devam ederken ürpererek bir an önce işkencemin bitmesini diledim.

"Eğer kahvaltılarınız bittiyse görevliler antibiyotik aşılarınız için bekliyor." diyen Kırca konuştuğunda kalkan birkaç kişinin peşine bende ayaklandım. Bu aşı sıtmaya yakalanmamız için yapılıyordu.

Aşılarımızı olmuş kafama taktığım palmiyeye benzeyen şapkamla dağ arabalarından birine binmiştim. Dünya ailesi ile birlikte önden gitmiş ben ve diğerleri parçalara ayrılmıştı.

Etka ile ben arkaya oturmuşken sürücü koltuğunda ki Amir'in yanında Kutsal vardı. Boş boş konuşup okyanusun tepki vermesini beklerken ne kadar itici gözüktüğünü bilmiyordu.

Güneş tepede çölde ki kumlar onun ısısıyla kavrulmaktaydı. Çad merkezden bizimle beraber ayrılan ekiple ona aşkın araba olmuştuk. Karşıma neler çıkacağına dair düşünceler içerisindeyken, yanımda oturan Etka kulaklıklarıyla beraber ifadesiz biçimde sevdiği kadının başka erkek için kendini parçalayışını seyrediyordu.

Dikiz aynasından bana doğru kayan bakışlarında koptu bir kere daha dehşet. Bin bir dalgaya ev sahipliği yapan gözleri soğutabilir miydi koskoca çölü.

Yaklaşık iki saatten sonra arabalar durmuş ekipler etrafa dağılmış şekilde efendilerini bekliyordu. Ecmel Hanım ekşittiği yüzüyle bize garip şekilde bakan çocuklara göz gezdirdiğinde içim ezildi. Spor ayakkabılarım kuma battığında inmiş biçimde ilerliyordum grubun içerisine.

Beyaz insan gören bir sürü köylü farklı ırkla karşılaşmanın heyecanı ve tedirginliğini yaşıyordu. Çocukların üzerinde paçavra denilebilecek kıyafetler varken gözlerinde en kıymetli elmasın parlaklığı mevcuttu.

Anneleri ve babaları yılların tecrübesinin çöktüğü yüzleriyle ve sıcaktan yanan kirpiklerinin ardına sakladıkları gözleriyle bize baktı. Siyaha çalan tenlerinde acının izi gözükmez yaranın yeri belli olmazdı ya kalplerinde açılan arbedelerin mirasları işte onlar gözlerden okunurdu.

Yanımızda rehber diye getirdiğimiz adam yalakaca dillerini Kenan Bey ve Kırca'ya aktarırken Duru ile Doğa yiyecek dolu kolilerin dağıtımında yardım ediyordu. Etka kenara çekilmişti ve Dünya babasının yanındaydı.

"Onlar değil aslında zavallı olan biziz gerçek zavallılar çünkü onların hissettiği mutluluktan mahrumuz daima." diyen Amir bir nefes uzaklığımda bunları sarf ettiğinde katıldığımı belli edercesine sessiz kaldım.

İlerleyen vakitlerde çadırdan evleri gezmiştik ve kadınlarla iletişim kurmaya çalışmıştık. Bu köyde sözü geçen bir büyüğün çadırının içerisinde oturmuşken çocuklar kapı ağzına toplanmış bizi seyrediyordu.

Kenan Bey ve Kırca karşılarında ki yaşlı adama hürmet diyebileceğimiz bir ilgi gösterirken amaçlarını anlayamıyordum. Yardım kolileri dağıtılmış şenlik olmuştu bu insanlar için oyunlar oynanmış ve sonunda gelip oturulmuştu. Çocukların yüzünden düşmeyen bu gerçek gülümsemeye ne yapacaklardı.

"Çocukları vermeye ikna olmuş mu diye sor." dediğinde Kırca rehbere işte o an beynime tek el ateş edildi.

Söndüreceklerdi hayat ışıklarını ömür defterlerini dürüyüp nefeslerini çalacaklardı onlardan. Mahvedeceklerdi koskoca masumiyeti. Dolan gözlerimi saklamak amaçlı kafamı eğdiğimde kapıya yakın oturduğum için önüme düşen kemikten yapılma ata bakım.

Oyularak meydana getirildiği çok belliydi. Uzandığımda bir çocuğun umut dolu oyunlarının en kutsal varlığına, gözlerimi kaldırdım merhametsiz dünyanın eşiğinden gülerek bir erkek çocuğu almam için elleriyle işaret etti.

"Onları almanıza izin veriyorlar efendim." diyen rehber yalakalıkla aşırı tepki verdiğinde kemikten atı sıktım avuçlarım içerisinde.

Daha fazlasını dinlemediğim birkaç diyalogdan sonra ayaklanmıştık ve çadırdan çıkıyorduk. Minnetle Kırca'nın eline kapanan yaşlı amcanın önüne ben geldiğimde elime eğildi ki parmaklarım omuzunu buldu.

Hafifçe sıkıp okşadığımda yüzümde yeşerip büyüyordu adaletimin toprakları. Yemin içtim yaşlı adamın tecrübe dolmuş yüz çizgilerinin şahitliğinde. Çadırdan çıkıp spor ayakkabılarımı giyinirken bana atı veren genç adama baktım.

Dizlerimin üzerine çöktüm bütün masumiyetin önünde bende ve biliyordum bu çocuklara boynum kıldan ince. Sarıldığımda bana batan kemiklerine deldi göğüs kafesimi içime işledi dünyanın pisliği. İşte o vakit babalar çekelemeye başladı annelerin kanatları altında ki çocukları.

Hıçkırıklar dağlarken meydanın ortasını Dünya elini bileğime sarmıştı. Görevliler uzun namlulu silahları ve joplarıyla çocukları büyük arabaların arkalarına attığında az önce boynuma sarılan çocuk diğer elime yapıştı.

Çaresizlik inince göz bebeklerine en az onun kadar çaresizdim. Görevli belinden yakalayıp onu kucakladığında hıçkırıklara boğuldu kucağında.

Elimin birini ağzıma kapatmıştım açık camdan gelen rüzgar saçlarımı havalandırırken. Her an ağlayacağım korkusu bedenimde dolanırken dizlerim titriyordu geçirdiğim duygu harbinden dolayı.

Bir saati aşkın yoldaydık ve konuşmadan sargılı elimde ki atı sıkarak yolun bitmesini umuyordum. Çocukların feryatları annelerin kopardıkları kıyametleri gözümün önünden gitmiyordu. Yanımda oturan Etka kafası camdan dışarıya dönükken elini tireyen dizlerimden birine bıraktı.

"Sakin ol." dediğinde kafamı olumlu anlamda salladım.

Dönüşte bizi o kadar araba takip etmemişti. Anladığım kadarıyla çocukları götürüyorlardı. Otele giriş yaptıktan sonra kimseyi beklemeden araçtan inmiş içeriye girip odama adımlamıştım.

Akşam başarılarını kutlamak için restoran da yemek yiyeceklerdi. Akan gözyaşlarımı silmeye ellerim yetmezken koşar adım odamın kapısını açtım ve kilitledim. Haykırışımla titreyerek düşerken odanın ortasına feryadım delecekti duvarları neredeyse gördüklerimin etkisinden çıkamıyordum.

Zulm edeceklerdi o çocuklara tıpkı yetimhanedekiler gibi aynı toplama kampında olduğu gibi. Elimde tuttuğum atı avuçlarımda sıkıp başımı geriye attığımda zor bela doğruldum oturduğum yerden.

Kendimi banyoya attığım esnada odamın kapısı açılmış içeriye kıyafet bırakılmıştı. Kuruttuğum saçlarımdan ellerimi ayırıp siyah elbiseye göz süzdüğümde dişlerimi sıktım. Fakat benim adım Mislina ise köklerini kazıyacaktım.

Dar kesim diz üstü elbiseyi üzerime geçirdiğimde vücudumu sardığını gördüm. Dantel kollarını düzeltip saçlarımı başımda at kuyruğu yapıp saçımın bir telini lastiğin etrafına sarıp tutturdum.

Çantadan çıkan bağcıklı topuklu ayakkabıları giyinip makyaj çantasını otelin lavabosuna fırlattım. Gözlerime sadece maskara çekip elime gelen bordo ruju dudaklarıma yaydıktan hemen sonra aynada ki aksime baktım.

Senin küçük kızın değildi bu anne, senin öğrettiklerini yaşatmayı amaçlayan Mislina değildi. Gözlerimde ki vahşi ifadelere bakıp burnumu diktiğimde banyodan çıkıp yatağın üzerine bıraktığım kıyafetlerimi topladım.

Şortun altından çıkan kemik atı yanımda getirdiğim çantanın fermuarlı gözüne bıraktığımda kapı tıklatılmıştı. Dünya blazer bir ceket ile kot pantolon giyinmişti.

Özenle şekillendirdiği saçlarına ve topladığı sakallarına baktım nefretle. Yine de ses etmeyip koluna girdim ve beni aşağıya indirmesine müsaade ettim. Terasta ışıklandırmalarla bezenmiş yemek akşamında millet özenliydi.

Dünya yanında ki sandalyesini çekip oturmam için müsaade ettiğinde üstümden atamadığım asabiyetimle oturdum. Yemekler servis edilmeye başlanmış kırmızı şaraplar kadehler de yerini almıştı. Gülerek ettikleri sohbete katılmazken ben Ecmel Hanım konuşmaya başladı.

"Seçtiğim kıyafet sana yakışmış Mislina."dediğinde kadının yüzüne moron gibi bakmayı düşünsem de mantıksız olduğu kanaatine vardım.

"Teşekkür ederim." dediğimde oldukça mesafeliydim.

"Bugün gerçekleştirdiğimiz başarımıza ve oğlumun mutluluğuna kadeh kaldırıyorum." diyen Kenan Bey ile birlikte tüm müttefiklerin bardakları havalandı.

Ben ise kollarımı göğsümde bağlamış bunu protesto ediyordum. Ancak kimsenin çokta umurunda değildim. Dünya masadan kalkıp ona doğru gelen görevliye baş işareti verdiğinde dikdörtgen üzerinde pusula simgesi olan kutuyu aldı.

Kapağını araladığında içerisinden çıkardığı zümrüt taşlı zarif kolyeyle Amir'in yüzüne baktım. O ise göz bebeklerinde kopan fırtınayla olduğu yerde amaçsızca oturuyordu.

"Ben bunu mutluluğumun sahibi olan kadına takmak istiyorum." diyen Dünya kolyeyi kutudan çıkarıp boynuma yeltendiğinde istemeyerek saçımı omuzuma aldım.

Kadının sinesine düştü başka bir erkeğin gerçeği,

Seni sildi yabancı eller tarafından sahiplenişi,

Bir çöl serabı kadar kıymetli göz bebekleri,

Ufalandı rüzgarda sana dair olan inancın her zerresi.

Bakışlarına oturan öfkenin sirayeti,

Sebebi olduğun bu nefesin en kıymetli sahibi,

Hiç bir hekimde yok içine düşürdüğün zehrin panzehri,

Yokluğun bu kadının en büyük kıyametiydi.


Fortsæt med at læse

You'll Also Like

155K 7.6K 61
İNSANIN RASTGELE SALLADIĞI NUMARA HAYAT DEĞİŞTİRİR Mİ Kİ BENİMKİ DEĞİŞTİ...
1M 44.7K 84
Ağladı avşin sevdiğinin arkasından bana inanmıyor musun baran? Adam döndü ve kadına sen avşin hardal benim için bitmiş bir kitabın ölmüş karakterisi...
130K 5.9K 15
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
YANSIMA Af Gizme

Science Fiction

3.6K 335 27
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...