ÖLÜM LİSESİ(BİTTİ)

By gokceakova

2.9M 127K 43.2K

Hangisi daha kötü? En yakın arkadaşlarının ölümünü görmek mi? İçinizden birinin katil olduğunu bilmek mi? SEÇ... More

Ö.L.1
Ö.L.2
Ö.L.3
Ö.L.4
Ö.L.5
Ö.L.6
Ö.L.7
Ö.L.8
Ö.L.9
Ö.L.10
Ö.L.11
Ö.L.12
Ö.L. 13
Ö.L. 14
Ö.L. 15
Ö.L. 16
Ö.L 17
Ö.L. 18
Ö.L. 19
Ö.L. 21
Ö.L. 22
FİNAL
YAZARDAN VEDA
ÖNEMLİ
Yeni Hikaye- KAMP
DUYURU
İZMİT KİTAP FUARI
Ö.L Kitap Oluyor
Kitap Basımı hakkında

Ö.L. 20

73.5K 3.6K 1.1K
By gokceakova

Tüm haftasonumu yeni bölüm için harcadım. umerım beğenirsiniz :D Diğerlerine göre en çok bu bölüm uğraştırdı beni bu yüzdende geç geldi ve yetiştirmek için hızlı yazmak zorunda kaldım yazım yanlışı olabilir kusura bakmayın.

Bölümü isteği üzerine @dejavu4434' e ithaf etmek istiyorum yorumların için sağol :D 

Son bir konu daha var kitap kapağını yenilemek istiyorum ilgilenenler olursa mesaj atabilirler. İyi okumalar.

Multimedia'ya bakın mutlaka :D

“Özge mi?”

“Evet.”

“Nasıl olur? Özge intihar etmiş olamaz!” nasıl davranacağımı ne yapacağımı bilemiyordum.  Dört senelik kardeşim nasıl canına kıyabilmişti? Hayatta yaşama sevinci hiç eksilmeyen birinden beklenmeyecek davranıştı.

“Peki.. Peki, neden yapmış bunu?” gözlerimi Umut’a diktiğimde önümde duran dosyayı işaret ediyordu.

“Oku, kendin öğren.” Merakla bakışlarımı kâğıda indirdiğimde az önce dikkat etmediğim yazının içeriğine bakıyordum.

Kendimi hazır hale getirdikten sonra okumaya başladım.

“Özür dilerim, her şey için. Beni asla dinlemeyecektiniz. Böyle olması benim seçimim değildi. Çok üzgünüm.

Kimsenin canını yakmak istememiştim. Sadece şaka olacaktı. Olamadı ne yazık ki. Planımda bir yanlışlık vardı.

O gece Günce ile birlikte çamaşırhaneye inmiştik. Kötü sonuçlanmaması gerekiyordu. Sadece küçük bir şaka olacaktı. Tek kalmaktan korktuğu için onu çamaşırhanede yalnız bırakarak demir kapıyı üstüne kilitlemiştim. Yaklaşık yarım saat sonra gittiğimde orada yoktu. Gitmişti. Yukarı koridordan geçen birilerin Günce’nin çığlıklarına kulak verip yardım ettiğini sanmıştım. Gerçeği ise sonraki gece Elisa sayesinde öğrenmiştik. Korktuğum için kimseye söyleyemedim. Anlıyor musunuz? Suçlu durumuna düşmekten korktum.

Günce’nin bulunduğu günün sabahında henüz hiçbir şeyin farkında değilken Meyra’nın yüzündeki sivilceler için kullandığı şişeyi boşaltarak içine kaşındırıcı toz koyup üzerine su ilave etmiştim. Hepiniz Cenk’ten şüphelenecektiniz fakat iki şakam da tam bir fiyaskoydu. Onları ben öldürmedim. Ya da inanmak istemiyordum..” okuduklarımı dehşetle hafızama kazımaya çalışıyordum.

Özge gerçekten yapabilmiş miydi? Bana mesaj atan kişinin dalga geçtiğini kendisi söylemişti oysaki. Öyleyse birlikte yaptığımız kurmacalar neydi?

Bana mesaj atan kişinin Özge olmasına rağmen kendi kendini ele vermeye çalışmıştı. Ya arka bahçemde gördüğüm o ifadesiz surat..

“Bu kadar mı?” sesimi kendim duyabilecek kadar kısık sesle söylemiştim.

“Hayır.” diyerek benzer, arka sayfayı çevirmişti Umut.

Ve kaldığımız yerden devam ediyorduk.

“..Cenk ise piyangodan çıkmıştı. Elisa’nın dün gece bizim yanımızdan aceleyle ayrılmasıyla endişelenmiştim. Çalışma sürem bittiğinde kütüphaneye yanına çıkmıştım. Gördüğüm şey ise Cenk’in elindeki Elisa ve Umut’un basılmış olan onlarca fotoğrafıydı.

Komplo kurduğunu sanmıştım. Karşı çıkmaya kalkıştığımda sinirini iyice arttırmıştı. Ben böyle olsun istemedim.

Kolumu sıkarak canımı yakıyordu. Geriye doğru ittirdiğimde arkasındaki sıraya kafasını çarpıp yere doğru sendeledi. Ensesini de köşeye çarpmıştı. Korktum iyice artmıştı. Yine bilmeden birinin daha canına mı kıydım diye düşünürken nabzını kontrol etmiştim. Yaşıyordu. Ölmemişti. Sevinmemle birlikte kimseye gözükmeden oradan uzaklaşmıştım.

Sabah olduğunda Alin’den bir mesaj aldım. Kütüphaneye gitmemi söylüyordu. Hep birlikte olacağımızı sanıyordum.

Fark edebildiğim ilk şey kalabalıktı. Alin ile birlikte siyah ceset torbasında bir bedenin ilerleyişini sessizce izlemiştik. Üzerimdeki kara büyüyü atamıyordum. İster istemez arkadaşlarımın ölümüne neden oluyordum. Benim de yeteneğim bu muydu? Ne yetenek ama..!

Alin’in son sözleri üzerine vermiştim geri dönülmez kararı. Polis benim yerime Elisa’dan şüphelenmişlerdi.

Kalabalığın arasında gözden kaybolurken işte şimdi buradayım. Yalnız başıma. Yazdığım bu not sayesinde hepiniz rahata ereceksiniz. Kara bulutlar üzerinizden kalkacak, yarım kalan hayatınıza devam edeceksiniz.

Elisa’ya söylemem gerekenler var. Ona gelen mesajların yakından uzaktan hiçbir ilgim yok. Amacına ulaşmış, gerçek şakada o. Çok iyi oynuyor değil mi?

Benden bu kadar, sizinde canınızı yakmadan... ELVEDA"

Sonlara satırlara doğru gözlerimin yaşarmasına engel olamamıştım. Bu kadar basit bir olay mıydı?

Özge istemeden hepsini kendi başına mı yapmıştı? Halen daha olanları inanamamışken kötüleştiğimi anlayarak dosyayı önümden kaldırmıştı Umut ardından da konuşmaya başlamıştı.

“Sanırım özür dilemem gerekiyor. En başından beri senden şüphelenmiş, açığını aramıştım fakat mektup açıklıyor her şeyi. Laboratuardan gelen sonuçlara göre gerçekler bir kez daha kanıtlandı. Asit kutusunun üzerinde Özge’nin parmak izleri var ve cebinde sizin oda anahtarının eşini bulundu.”

“Bitti mi yani?”

“Bitti, Elisa. Çıkabilirsin. Ailen seni dışarıda bekliyor.” demesiyle yerimden kalkmıştım.

Masanın uzundaki memura ve kameralara aldırmadan Umut’un boynuna dolamıştım kollarımı. Sonradan onu kötü duruma düşürdüğümün farkına vararak söylenmiştim.

“Kusura bakmayın, desteğe ihtiyacım vardı.” dediğimde geri çekilmiştim. Yakınlaşma benim açımdan masumca olsa bile üst kurumlar tarafından tam tersi anlaşılabilirdi.

“Önemli değil. Hak ediyorsun.” Tebessüm ederek konuştuğunda rahatlamaya çalışıyordum.

“Yaşadıklarımın şokunu atlatıyordum aslında.”

“Hadi, çıkalım buradan. İşimiz kalmadı.” yanımda ilerleyerek sol taraftaki çıkışa doğru yönlendirmişti.

Elini belimde hissediyorken güçlü kalmama yardımcı oluyordu. Umut’un kalbindeki tüm duvarları kırabilmiştim sonunda ama kesinlikle böyle bir son istemezdim. Özge’nin suçlu olduğu bir durumu.

Beyaz ışıkların aydınlattığı koridorun ucunda beni bekleyen ailemi görmemle onlara doğru koşmuştum. Hepsi gelmişti. Annem, babam ve Eren kötü günümde yalnız bırakmamışlardı.

Annemin sıcacık kollarına sarılırken daha fazla tutamayarak hıçkırıklarımın arasına bırakmıştım gözyaşlarımı. Ne için ağladığımı bilmiyordum. Kaç haftanın yorgunluğuna mı yoksa Özge’nin ardında sorular bırakarak aramızdan ayrılmasına mı, kesin bir cevabım yoktu. Evet, tamda dediği gibi böyle bitmemesi gerekiyordu.

“O kız kimdi, hani sarı saçları olan mı?” bir yandan polis merkezindeki kantinde oturup sıcak çikolata içerken diğer yandan annemin sorgulamasıyla karşı karşıyaydım. Umut’tan daha fazla zorlanmama neden olduğu açıkça belli oluyordu.

“Kaç kere diyeceğim? Diğeri, kıvırcık saçları olan, çalışkan kız.” Adını bile söylemek istemiyordum.

İçimdeki kızgınlık hissinde kararsız kalmıştım. Kızgınlık ya da acıma duygusu. Özge’ye hangisi duygu ile yaklaşacağıma günlerce belki de haftalarca kafa yoracaktım. Oyun bitmişti nasıl olsa. Bolca vaktim olacaktı.

“Bahtsız bedevi gibi bir şey mi yani?”

“Anne, bu konu hakkında konuşmasak nasıl olur hem Eren yanımızda.” ardı arkası kesilmeyen soruların birkaçını sormuştu henüz. Yığınla sorusu olacağına emindim.

“Nasıl istersen tatlım. İstediğin zaman konuşabiliriz.” Mümkünse hiç konuşmayalım demek istiyordum.

Eski halimize dönmemize ne kadar süre gerekecekti? Alin ile konuşmam gerekiyordu. Sonrasında Çağkan ile de görüşecektim. Bende ondan şüphelenmiş Umut’a bile söylemiştim görüşlerimi ama Çağkan en olmaz yerde ihanet ederek suçlu profilime ekleme yapmıştı.

Söylemeseydi Özge benim suçlandığımı duymayacak ve kendini öldürmeyecekti ya da belki de dediklerimin yaşanması durumunda Özge oyunlarına devam edecekti. Kim bilebilirdi ki artık.

“Ne düşünüyorsun kızım? Yara almadan kurtulduğun için sevinmelisin”  babamın gür sesi dikkatimi toparlamamı sağlamıştı.

“Nedense sevinemiyorum. Özge bunu yapamaz” en azından bize karşı takındığı tavırlarıyla sunmuştum varsayımımı.

“Kızın sorunları vardır canım. Bunca sene nasıl seninle arkadaş olabiliyor şaşırdım doğrusu.” Cümlesini bitirmesiyle odaklandığım kahve bardağınsan gözlerimi kaldırarak yanımda oturan babama dikmiştim bakışlarımı.

“Özge’yi tanımıyordunuz. Hakkında yorum yapamazsınız.”

“Merak ediyordum. Hiç şüphe etmediniz mi ondan? Ne bileyim anormal davranış gibi.” ilgi alanı olmayan psikoloji konusuna giriş yaptığımıza göre kısa sürede uzaklaşmalıydım konuşmadan.

“Alin ile konuşmam gerekiyor. Ne haldedir zavallı.” Çantamı elime aldıktan sonra hareketlenmiştim.

“Nereye?” bu sefer annem yöneltmişti soruyu.

“Okula dönüyorum.”

“Erken değil mi? Bir süreliğine izin alırsın diye düşünmüştük. Hem yalnız kalman iyi değil.”

“Birbirimize en fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanda asla saçma hareket edemem. Hep birlikte olursak atlatmamız o kadar kolay olabilir. Orada olmalıyım.” Ayağa kalkarak Eren’i saçlarından öpmüştüm.

“Gitmek zorunda değilsin kızım, telefonla arayabilirsin.”

“Bana asla telefon demeyin lütfen.” Arkamı dönüp gitmek üzereyken babamın isteğine karşı çıkamamıştım.

“İzin ver seni ben bırakayım. Travmayı atlatmış değilsin.”

“Pekâlâ. Gidelim, hadi.”

Yol boyunca dışarıyı izlemiştim. Bir an bile olsa gözlerimi ayırmadan seyretmiştim sadece. Babamın konuşma çabaları olumsuz sonuçlanınca tekrar sesini çıkarmamıştı.

Şimdi ne olacaktı ya da gelecekte bizi neler bekliyordu? Alin ve kalan diğerlerinin olayı bilip bilmediği ayrı bir merak konusuydu fakat mesaj çekebilecek kadar iyi hissetmiyordum kendimi.

Özge ile katilin peşine düştüğümüz günü hatırlıyordum. Çok değil bir hafta öncesi. Sadece bir hafta sonra nasıl olduğunu bilmediğim şekilde canına kıymıştı.

Aklını kullanarak beklide bizi çoktan ayakta uyutmuştu. O yaşlı adamı bile kendisi tutmuş olabilirdi. Düşüncesi gerçek olması kadar korkunçtu.

Bazen gerçekleri acı verdiği için öğrenmeden öylece kalmasını isterdiniz. Bilerseniz canınız yanardı, bilmezseniz şüphe ile yaşamaya devam ederdiniz.

“Özge’nin bizi sevdiğini düşünüyordum. Biz ona zarar vermeyi düşünmedik bile.” sözlüm ile yolculuğun başından beri içimde tuttuğum ağlama isteğini bastıramamıştım.

“Canın yanmayacak kızım. Bunda şüphen olmasın. Hepsi geçti.” Hiçte düşündüğü gibi olmayacaktı. Asla eski ben olamayacaktım. Durum düzeleceğine içinden çıkılmaz bir hal almıştı.

Özge değil de Çağkan olsaydı bu kadar şaşırır mıydım bilemiyordum ama en azından bir ihtimal vermiştim. Hazırlıklı sayılırdım. Çağkan beni suçlarken Özge üzerimde baskının kalması adına suçunu itiraf etmişti. Hayat ne garipti. Biri sevgiliniz, diğeri can dostunuz..

“Geldik.” dediğinde okulun büyük demir parmaklıklı kapısının önünde durduğumuzu yeni fark etmiştim.

Arabadan çıkınca babam da bana uyarak şoför koltuğundan kalkıp yolcu kapısının önüne gelmişti.

“Arkadaşlarınla konuşuncaya dek burada bekleyebilirim. “

“Diğerlerinin ne durumda olduğunu bilmiyorum. Önceden dediğim gibi Alin ile kalıp destek olmalıyız birbirimize. “

“Telefonum her zaman açık. Gece geç saatte olsa bile aradığında hemen geleceğim.”

“Biliyorum baba.” Dediğimde sarılmıştım. Geri çekildiğimde ise sözlerime devam etmiştim.

“Sonra görüşürüz. Ne kadar süre kalabileceğimi bilmiyorum. Olmadı en son ailesinden izin alıp Alin’i de beraberimde getiririm.”

“Tamam kızım, endişelenme. Seni seviyoruz.”

“Bende.” gülümsemeye zorlasam da başarılı olamamıştım.

“Dikkat et kendine.” Demir kapıyı açıp içeri girene kadar seyretmişti arkamdan.

Ve işte tekrar buradaydım. Çıkamıyordum bir türlü. Kendini içeri çeken fırtına gibiydi sanki. Alin’in fikir sahibi olmaması durumunda işim şiddetini arttıracaktı. Öncelikliğim sindirerek anlatmak olacaktı.

Ağır adımlarla yatakhaneye doğru ilerliyordum. Birkaç saat öncesine kadar Umut’un bileklerime taktığı kelepçe ile beni burada çıkarmasının ardından görevli araçlar azalmış, iki koca bina önüne eşit sayıda yayılmıştı.

Gittiğim gibi döndüğümde de gözler beni izliyor gibiydi. Yüzümdeki yorgunluk ifadesinden mi yoksa Özge’nin durumunu bildiklerinden mi bilinmez acır gözlerle süzüyorlardı bedenimi.

Görülecekler listesinin başında Alin yer alıyordu. Çağkan ile konuşacaktım tabii fakat biraz bekleyebilirdi. Benden şüphelenmesini gerektirecek şeylerden ve başlarda onun katil olduğunu düşündüğüm konulardan bahsedecektim.

Özge’nin odası bizimki gibi ikinci katta, ön sol çaprazımızda yer alıyordu. Odama doğru ilerlemem için önünden geçme mecburiyetine sahiptim ama içeri bakmak fikrini aklımın ucundan geçirmemiştim.

Binaların önündeki araçlardan anlaşılacağı üzere koridor bir hayli kalabalık sayılırdı. İçeri bakmamaya özen göstererek odama ulaşabilmiştim.

Alin’in içeride olduğunu umarak içeri girdim. Yatağında arkası dönük olarak uzanmış Alin’i görmemle bir anlık sevinmiştim. Saniyeler içinde yanına varmıştım. Geldiğimi anlamamış olacak ki uzanmaya devam ediyordu.

“Alin.” korkutmamak için adıyla seslenmeyi tercih etmiştim fakat hiçbir tepki alamamıştım. Şansımı denemem nafileydi. Dayanamayıp omzunun üzerinden sarsmıştım.

Sonunda kıpırdanarak oturur vaziyete geçmişti. Gördüğüm kıpkırmızı gözler ve burun çekişlerinden saatlerce ağladığını anlayabiliyordum. Adının seslenildiğini duymamasına neden olan vazgeçilmez kulaklığıydı.

“Yine mi müzik.” omuz silkerek çıkartmıştı kulaklıklarını.

Cevap vermeden yatağında dizlerinin üzerinde kalkarak sıkıca sarılmıştı. Ağlamaya devam etmeyi ihmal etmiyordu.

“Alin biliyor musun?” kollarından geri çekilip yanına oturmuştum.

“Evet.” derken ellerimi kavramıştı.

“Nasıl bıraktılar seni?” ben konuşmayınca Alin devam etmişti sözlerine.

“Özge’nin ölmeden önce bıraktığı not sayesinde.”

“Not mu?”

“Özge’nin öldüğünü bilmiyor muydun?” ısrarlı gözlerle sormuştum sorumu.

“Onu biliyorum da şu not işi ne?”

“Özge canına kıymadan önce açıklamış doğruları! Cenk, Meyra ve Günce’nin nasıl öldüğünü açıklıyordu.” nasıl tepki göstereceğini merak ediyordum. Benim ilk öğrendiğim zamana bakılırsa doğru düzgün konuşamamıştım.

“Tamda dediğimiz gibi. Ne yazdığını biliyor musun?”

“Evet. Umut yazıyı tanıyıp tanımadığımı sorduğunda okumuştum.” fazla ayrıntıya girmeden yüzeysel anlatmıştım yazılanları.

“Kendini astı.” Böyle bir cevabı beklemiyordum doğrusu. Özge’nin intiharından bahsedip dururken nasıl olduğuna dair en ufak fikrim yoktu.

“Anlatma sırası sende.” konuşmakta zorlanmasından o anları hatırlamasını istemiyordum fakat merakım üstün gelmişti. Derin iç çekerek konuşmaya hazırlanıyordu.

“Seni aldıklarında burada öylece ne yapacağımı düşünüyordum. Umut’un sözlerini hatırladıktan sonra içimi bir telaş kaplamıştı. Günce, Meyra ve Cenk’i öldürmekle suçluyordu seni. Penceren baktığımda okulun önünde büyük polis arabaları vardı. Anlamıştım Cenk’in orada olduğunu.. “ devam edemeyeceğini anladığımda olaya dahil olmuştum.

“İstersen anlatma.”

“Yok, hayır. Sadece çok kötü etkilendim. Dersliğe giriş yaptığımda kütüphaneden bahsediyorlardı. Tek başıma gitmekte cesaretim olmadığı için Özge’yi çağırmıştım. Cenk’i görmedim ama..

Neyse oraya gittiğimizde sarı şeritlerin altından geçmemize izin vermediler. Siyah torbada Cenk’in götürülüşünü izledik.

Ben orada öylece uyarılara karşılık veremezken Özge’nin yanımdan ayrılışını dakikalar sonrasında fark edebilmiştim. Kalabalıkta göz gezdirdim fakat yoktu. Karanları görünce yanlarına gittim. Yalnız kalamazdım.”

“Özge’yi kim buldu?” sözlerini böldüğümde iç çekmişti.

“Dora’ya görüp görmediğini sorduğumda ağlayarak odasına gittiğini söyledi. Dora beraberinde gitme teklifi etmiş ama işi olduğunu bahane ederek reddetmiş. Durumunu kontrol etmek için odasına gittiğimde ise.. Bedeni bir oyuncak gibi sallanıyordu.”

Ağlama şiddetini arttırdığında sarılmasına izin vermiştim. Gerçekler Alin’in psikolojisini altüst etmiş durumdaydı.

“Konuşulan dedikodulara göre kendisini kemeriyle asmış.” kollarını boynumdan ayırmadan konuşmuştu.

“Yalnız kalmayacaksın Alin. Bitti artık.”

“Doğru değil mi? Bütün bu yaşananlar, her şey sona erdi.”

“Evet.” birbirimize destek olmaya devam ettiğimizde ayrılmamızı sağlayan oda kapısının çalınıyor olmasıydı.

“Kim ki acaba, yine ne oldu?” Alin kollarımdan çıkarak konuşmuştu.

“Ben bakarım.” Yeni bir olayı kesinlikle kaldıramazdım. Bugün yeterince birkaç yıl birden yaşlanmıştım.

Kapıyı yavaşça ve endişeyle açtığımda karşımda esmer, siyah saçlı bir at sınıftan aynı zamanda Özge’nin oda arkadaşı Zeynep dikiliyordu.

“Selam. Sizi bugün rahatsız etmek istemezdim ama size vermem gerekenler var.” dediğinde elindekileri uzatıyordu.

“Polisler Özge’nin hemen hemen tüm eşyalarını aldılar. Bunlarda sona kalanlar. Yanlışlıkla benim dolabıma karışmış. Eşyalarımı toparlarken dikkatimi çekti.”

“Eşyalarını neden topluyorsun, odayı boşaltmanı mı istediler?” ayrıntılı inceleme yapabilmek için iyi fikirdi.

“Onlar değil, ben kendim istedim. Yeni kız gelene kadar odada tek başıma kalamam. Konumuza dönecek olursak üzerinde sizin adlarınızı görünce memurlar almadan getirmek istedim.”

“Nedir bu?”

“Sanırım fotoğraf albümü. Alacak mısınız?” cevabı olumlu vermek istiyordum fakat olanları unutmak yolunda önümüze engel olarak çıkabilirdi.

“Alamayız. Bizim için bir iyilik yapar mısın? Çıkarken çöpe at ya da odada bırak zaten görevliler alırlar.”

“Bence şimdi kararlarınızı sunmayın. Ben vereyim de gerisi size kalmış.” siyah kapaklı albümü elinde tutmaya devam ediyordu.

“Düşündüğün için teşekkür ederiz.” diyerek elinden almıştım.                                                      

“Rica ederim. Özge ve sizin adınıza üzüldüm. Daha fazla rahatsız etmeden gidip kalan eşyalarımı toparlayayım.” onaylayınca kendi odasına doğru yol almıştı.

Tekrar Alin’in yanına oturduğumda albümü kendi kucağına alıp incelemeye başlamıştı. İlk kapağı çevirdiği anda bile nemli gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.

Değerlilerim yazısının üzerinde hepimizin bulunduğu resim vardı. Tüm grubun.  Aramızdan gidenler bile vardı fotoğrafta. Günce, Cenk, Meyra ve Özge.

“Sonra bakarız.” diyerek elinden alıp çekmecelerden birinin içine atmıştım.

“Çağkan ile konuştun mu?”

“Hayır, ama konuşmam gerekiyor. İhanet etmesindeki mantığı soracağım.” Alin’in sorusunu cevapladığımda şaşırmış bakışlarını üzerime dikiyordu.

“İhanet derken neyi kastediyorsun?”

“Dün gece Cenk ile tartıştık, sesimi iki üç sefer yükseltmiştim. Çağkan’ın dikkatini çekmiş olacağım ki Umut’a söylemiş.”

“Neden tartıştınız?”

“Katilden telefonuna Umut’un beni öptüğüne dair video gelmiş. Çağkan’a söylemek istiyordu. Bende engel olmaya çalışıyordum çünkü kendim söyleyecektim.”

“Sabahta sadece senin gördüğün resimlerle birlikte ölü bulununca suçu sana attı.” olayların akışını Alin tamamlamıştı.

“Evet, aynen öyle oldu.”

“Bir aralar yani Özge itiraf etmeden önce sende Çağkan’dan şüpheleniyordun ve yine sen de Umut’a onun hakkındaki görüşlerini belirtmiştin.” söylediklerinde haklıydı fakat içeri alınan ben olmuştum.

“Evet ama ifşa edeceğine güvenebilirdi. Ben kim cinayet işlemek kim?”

“Önceden Özge için de düşüncelerimiz aynıydı bilmem hatırladın mı?”

“Konuyu hiç açmamak üzere rafa kaldıralım bence. Onun hakkında hatırlamak istediklerim hayattan haz alarak yaşayan arkadaş canlısı bir kız oluşu.” ardından kötü konuşacak değildim. Yakınımdayken ise asla böyle bir şey yapamazdım.

“Çağkan ile konuşmalısın.”dediğini yapacaktım. Geldiğimden beri Alin ile konuşarak güç toplamaya çalışmış ve başarmıştım. Sırada hesap sorma zamanı vardı.

“Bizim bankın orada konuşalım diye mesaj atıyorum.”

“Daha iyi bir yer düşünemiyorum.” anneme verilen çantamdan telefonumu çıkartarak dediklerimi uygulamaya koyulmuştum.

“Seninle konuşmam gerekiyor. Bankın oraya gel.”

Cevap anında gelmişti.

“Benimde konuşacaklarım var. 5 dakikaya oradayım.” işlem tamamladığında Alin’e dönerek gideceğimi belirtmiştim.

“Hemen buluşacak mısınız?”

“Evet.”

Söylediği süreden erken gelmişti. Bekletmemek için adımlarımı sıklaştırarak yanına varmıştım. Oturduğu banktan kalkarak karşıma geçmişti. Kullandığı parfümün kokusu bana kadar ulaşmıştı.

“Selam.”

“Direkt konuya girsek. Fazla zamanım yok.” yaygara yapacak zamanım yoktu. Ruh halini sormak istiyordum fakat sinirli olduğumu belirtmeliydim. Özlemiş miydim? Evet, kesinlikle özlemiştim.

“Öncelikle sen söyle.”

“Fark etmez. Bugün beni suçlu durumuna neden düşürdün zaten yetince acı çekmemiş miydim? Birde bunu yapan sen olunca çok daha fazla üzüyor.”

“Şimdi ben mi suçlu oldum?”

“Evet ne bekliyordun ki!” etraftakileri rahatsız edip etmediğimize bakmak ufacık bir bakış atmıştım. Tek tük öğrenciler vardı ve onlarda kendi halinde konuşuyorlardı. Olanlara kendi yorumlarını getirdikleri her hallerinden belli oluyordu.

“Seni savunmamı düşünüyorsan yanılıyorsun. Bu durumunda iken asla düşünülemez.”

“Ne demek istiyorsun açık konuş.” şaşırmıştım. Benim hesap sormam gerekiyordu, o ise gereğinden fazla tepki göstermişti.

“İşte bunu.” cebinden katlanmış bir kağıt parçası çıkartarak elime tutuşturmuştu.

Önce gözlerine baktıktan sonra kağıdı açmaya başlamıştım. Gördüklerim karşısında bir şok dalgası sarmıştım vücudumu. Sabahki fotoğrafların aynısıydı. Hepsini yok ettiğimi sanıyordum fakat yanılmıştım. Bakışlarımı tekrar Çağkan’a kaldırdığımda benden bir cevap bekliyordu.

“Nereden buldun bunu?”

“Boşver, elime geçti bir yerlerden. Eklemek istediğin başka bir şey var mı?”

“Beni bu yüzden mi şikayet ettin?”fikri de bir o kadar deliceydi.

“Evet, çok kızmıştım sana. Düşünmeden hareket ettim özür dilerim ama buraya kadar. İhbar etmek yerine bunu yapmalıydım.”

“Neyi?” dediğimde çoktan hareketlenip tam önümde dikilmişti. Hafifçe eğilerek alnımdan öpüp geri çekildiğinde soruma yanıt vermişti.

“Bunu.”

“Ne oldu şimdi?”

“Kendine iyi bak Elisa.” yanımdan geçip gitmeden önce fısıldar şekilde söylemişti.

İlişkimin bittiğine inanamıyordum. Tamam, konuşmaya gelmiştim fakat ayrılığı beklemiyordum. Arkamı dönüp Çağkan’ın ilerleyişini kıpırdamadan seyrediyordum. Dönüp bir kez olsun bile bakmamıştı.

Acı, çok fazla acı hissediyordum. Sanki binlerce iğneyi aynı anda batırıyorlardı. Derin nefesler çekerek kendime gelmeye çalışıyordum.

Aniden gelen mesaj sesiyle cebimden telefonu çıkartıp Çağkan’dan olduğunu umarak bir çırpıda açmıştım.

Gerçek ise çok farklıydı. Sorguda gördüğüm Özge’nin intihar mektubunun birebir aynısıydı. Sadece önceden fark edemediğim değişiklikler vardı.

Bazı harfler daha kalındı ve kırmızı kalem ile üzerleri çizilmişti. Ekranı yakınlaştırarak dikkat çeken harflerin geçtiği cümleleri okumaya başladım.

"Her şey için. Planımda bir yanlışlık vardı. O gece Günce ile birlikte çamaşırhaneye inmiştik. Meyra’nın yüzündeki sivilceler için kullandığı şişeyi boşaltarak içine kaşındırıcı toz koyup üzerine su ilave etmiştim. Onları ben öldürmedim.

Gördüğüm şey ise Cenk’in elindeki Elisa ve Umut’un basılmış olan onlarca fotoğrafıydı. Ben böyle olsun istemedim. Kolumu sıkarak canımı yakıyordu. Yine bilmeden birinin daha canınakıydım diye düşünürken nabzını kontrol etmiştim.

Sevinmemle birlikte kimseye gözükmeden oradan uzaklaşmıştım. Kütüphaneye gitmemi söylüyordu. Alin ile birlikte siyah ceset torbasında bir bedenin ilerleyişini sessizce izlemiştik.

Üzerimdeki kara büyüyü atamıyordum. Alin’in son sözleri üzerine vermiştim geri dönülmez kararı. Polis benim yerime Elisa’dan şüphelenmişlerdi. Kalabalığın arasında gözden kaybolurken işte şimdi buradayım. Yalnız başıma.

Sizinde canınızı yakmadan... ELVEDA."

Bu da neydi şimdi? Acaba kim gönderdi diye düşünürken bir alternatif gelmiyordu aklıma. Özge öldüğüne göre şüpheli kalmıyordu fakat Özge notunun son satırlarına doğru mesajların kendisinden gelmediğini belirtiyordu ki bu mesajda bile doğru hatırladığım yazıyordu.

İlgili harflere yoğunlaşmalıydım. Mutlaka bir anlamı vardı. Harflere tek tek göz gezdirdiğimde kelime grupları oluşmaya başlamıştı.

Şifre gibiydi. Küçükken çözmekten asla usanmadığımız cinsten. Yavaşça kelimeler okunmaya başlamıştı.

H-E-P-İ-N-İ-Z-İ-N  S-O-N-U  A-Y-N-I  O-L-A-C-A-K  S-I-R-A-N-I-Z-I   B-E-K-L-E-Y-İ-N

Mesajın içeriği kanımın çekilmesine sebep olmuştu. Zihnimde Özge'nin albümünün üzerindeki el yazısı gelmişti. İ’lerin üzerindeki noktanın yuvarlak oluşunu hatırlamıştım.

Karşılaşma yaptığımda ise intihar notundaki yazı kesinlikle Özge’ye ait değildi.

Bölümde biraz sıkmış olabilirim. Sondaki mesaj için uzatmam gerekiyordu belirtmek isterim :D

Beklediğiniz bir son oldu mu merak ediyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

4.8K 390 11
"Kafa dağıtmak için yazılmış bir kurgudur." Kayra ailesinin zoruyla babaannesinin Ankara'da ki köyüne gider. Onla birlikte gelen dört erkek ile bi...
9.5K 889 6
Hayatı öyle hızlı yaşıyoruz ki, tıpkı otomatiğe bağlanmış bir robot misali ailemizden kopyaladığımız olumlu olumsuz öğrenilmiş alışkanlıkları çaresiz...
1.3K 303 31
Allen ve ailesi hayatlarını normal aileler gibi yaşarken bir gün babası ani bir değişime uğrayıp Allen ve annesine kötü davranıp zulüm eder, babasını...
1.8K 149 23
Kerb Diyarı artık Karanlığın elinde. Malorie ve diğerleri ne yapacağını bilemez halde tam 3 yıldır çıkar yolu arıyorlar. Kaybedecek zamanları yok. K...