Gel de Sil İzlerini

By Merfck

1.7M 74.7K 4.3K

''Bu ellerden sonra değecek başka bir elin tek amacı bana daha fazla zarar vermek olur. İşte bu yüzden senden... More

Ön Söz ☁ Gelde Sil İzlerini
1. Bölüm ☁ Kimsesiz
2. Bölüm ☁ Ukala Dümbeleği
3. Bölüm ☁ Gözlerin Haddinden Fazla Güzel
4. Bölüm ☁ Küçük
5. Bölüm ☁ Korku
6. Bölüm ☁ Takılmak
7. Bölüm ☁ Uyuşturucu
8. Bölüm ☁ Karanlık
10. Bölüm ☁ Tutku ve Tehlike
11. Bölüm ☁ Klişe
12. Bölüm ☁ Hırsız
13. Bölüm ☁ Davet
14. Bölüm ☁ Soğuk Deniz Ilık Nefes
15. Bölüm ☁ Islak Bir Sıçan Gibi
16. Bölüm ☁ Yeni Biri
17. Bölüm ☁ Batıkan
18. Bölüm ☁ Karar
19. Bölüm ☁ Hayat Yok Sen Varsın
20. Bölüm ☁ Teselli Öpücüğü
21. Bölüm ☁ Hasret Türküsü
22. Bölüm ☁
23. Bölüm ☁ Sarılmak
24. Bölüm ☁ Gece
25. Bölüm ☁ İçimizde ki Sesler
26. Bölüm ☁ Kendine İyi Bak Güzelim
27. Bölüm ☁ Pişman Olmayacağım
28. Bölüm ☁ Birlikte İlk Gece
29. Bölüm ☁ Saldırı
30. Bölüm ☁ Güzelim
ÖNEMLİ GELİŞME!! (Yayın evi) .dfd.fd ♥
31. Bölüm ☁ Yaralı
32. Bölüm ☁ Ölmeden Önce Alınması Gereken Bir İntikamım Var
33. Bölüm ☁ Bana Aşık Olmana İzin Vermeyeceğim!
34. Bölüm ☁ Oyun Başlasın
35. Bölüm ☁ Tehlike Oyununa Başlangıç
36. Bölüm ☁ Kabus
ÖNEMLİ ☁
37. Bölüm ☁ Yabancı Eller
38. Bölüm ☁ İhale
39. Bölüm ☁ Pişmanlık
40. Bölüm ☁ Teklif
Lutfen 1 dakika!
41. Bölüm ☁ Oyun Bitti Ufaklık
Final Kararı Canolar
42. Bölüm ☁ Uyku Hapı
43. Bölüm ☁ Vurgun
44. Bölüm ☁ Borç
Yeni kitap: SAHRA
45. Bölüm ☁ Oyun Bitti
46. Bölüm ☁ Gitmiş
47. Bölüm ☁
48. Bölüm ☁ Kovalamaca
49. Bölüm ☁ Final
Ö Z E L

9. Bölüm ☁ Kovalamaca

39.9K 1.6K 51
By Merfck

Şu an güncel olan hikayelerim, Geçmişten Gelen ve Arı Kovanı'na bir şans vermenizi tavsiye ederim ♥

Bu mahalleye tekrar kendi isteğimle geldiğime neredeyse inanamıyordum ama buradaydım işte. Arabanın bu dar sokaktan geçmeyeceğine emin olduğum için her ne kadar içime sinmese de inmiş ve aklımda kaldığı kadarıyla Kuzey'in evini çabucak bulabilmek umuduyla yürümeye başlamıştım.

O kadın her kimse benim çalıştığım hastaneye kadar gelmişti ve hiç haberim olmadan hastane adına bir davete katılmam istenmişti. Üstelik bu daveti istemediğimi dile getirsemde kimse dikkate almamış ve davetinde ne üstüne olduğu bile söylenmemişti. Sadece benimle birlikte gelmesini istediğim kişileri seçebileceğim söylenmiş başka da hiçbir söz hakkı verilmemişti.

Dar bir ara sokağa saptığımda bu sokağın bana o kadar da yabancı olmadığını anlamıştım. Tam köşeyi dönecekken birden sert bir şeye çarpmamla geriye doğru yalpaladım. Kafamı kaldırdığımda Kuzey'le burun buruna gelmiştim. Dudağı patlamış ve kaşı hafif yarılmıştı. Kaçlarımı çatarak ona baktığımda kaşlarını kaldırarak bana yaklaştı.

Nefes alış verişinin düzensizliğinden koştuğunu farkındaydım. Hızla bileğimi kavrayıp benide gittiği yolda sürüklemeye başladığında bende ona ayak uydurmak için koşmaya başlamıştım ama haliyle bir türlü yetişemiyordum.

''Ne işin var burada?'' dedi koşmaya devam ederken konuştuğu için çoğu kelimeyi yutuyordu ve onu anlamam zorlaşıyordu ama yine de cevap vermeye çalıştım.

''Niye koşuyoruz?'' dediğimde güldüğünü fark edebilmiştim.

''Koşmuyoruz, kaçıyoruz,'' dediğinde bu rahat çıkan sesi kaşlarımın çatılmasına sebep olmuştu.

''Kimden?'' dediğimde tekrar alaycı kıkırtısını duyabilmiştim.

''Bilmek istediğini düşünmüyorum. Emin ol bilmekte istemezdin. Sadece daha hızlı koş,'' dediğinde sanki enerjisi hiç tükenmiyormuş gibi daha hızlı koşmaya başlamıştı.

''Bırak beni. Kimseden kaçmak zorunda değilim. Benim değil senin peşindeler,'' dediğimde gülerek beni duvarın arkasına doğru ittirdi ve sırtını duvara yasladı.

''Artık zorundasın çünkü benim hayatımdasın. Unutma bunu...'' dediğinde sert bir şekilde lafını bölmeden edememiştim çünkü popüler repliği haline gelmişti.

''Evet biliyorum, biliyorum. Bunu ben istedim!'' dediğimde gülerek bana baktı ve başını salladı.

Başımı duvara yaslayıp elimi iki köprücük kemiğimin arasına koyarken derin derin nefesler almaya çalışıyordum ama bu hiçte kolay olmuyordu. En son ne zaman koştuğumu bile hatırlamıyordum. İnsanın koşmak için bir sebebi olmalıydı ama benim hayatım o kadar sıradan ve tekdüzeydi ki neredeyse koşmayı unutmuştum ama bu duyguyu sevmiştim. Nefes nefese kalmayı.

Kuzey'in önümden geçerek yandaki çöpleri karıştırmasıyla bir şey aradığını anlamıştım. Kırık bir sandalyenin çürümüş ayağını kırıp tekrar yanımdaki yerini almıştı. Az önce onun benim önüme atladığı gibi bir adam bizi fark etmemiş ve yokuştan aşağıya koşmak için hazırlanmıştı ki Kuzey elinde sağlam bir şekilde tuttuğu sandalyenin ayağıyla adamın ensesine ensesine vurmaya başlamıştı.

Adam önce dizlerinin üstüne sonra tamamen yere yığılırken korkuyla onlara bakıyordum. Kuzey tam bana doğru bir adım atmıştı ki arkasından bir adam kolunu boğazına dolamıştı. Kuzey adamın kolundan kurtulmaya çalışırken adam onu karşısına almış ve sert bir yumruk yerleştirmişti.

Korkuyla adımlarımı geriye doğru atarken sandalyenin kırılmak üzere olan ayağına baktım. Ben onu kıramazdım. O yüzden direk sandalyeyi alıp adamın kafasına doğru vururken sandalye ana kırılmıştı. Adam Kuzey'in önüne düşerken Kuzey şaşkınca bana bakıyordu.

''Aferin,'' dedi tek kaşını kaldırırken.

''Sus. Bunu bir daha asla yapmayacağım,'' dediğimde Kuzey dizlerinin üstüne çökmüş ve adamların üstlerini armaya başlamıştı. ''Ne yapıyorsun?'' dedim şaşkınlıkla. Umarım onları soymayı, paralarını çalmayı falan düşmüyordur.

''Merak etme. Irzlarına geçmeyeceğim,'' dediğinde eline aldığı silahı pantolonunun yanına koymuştu. Diğerinin de silahını alıp tekrar elime yapışırken tekrar koşmaya başlamıştı.

Mahallenin dışına çıktığımızı anlamam uzun sürmemişti. Yine bir köşe başına geldiğimizde Kuzey duvarın arkasına geçmiş ve yere çöküp sırtını duvara vermişti. Başını arkaya doğru uzatırken tek dizini kendine doğru çekmişti. Hırkasının iç cebinden çıkardığı sigara paketinden bir sigara alırken bende nefes nefese onun yanına çökmüştüm.

İçine çektiği dumanlı nefesi dışarıya üflerken kaşlarını kaldırarak sigara paketini bana uzatmıştı. Dik dik önce pakete sonra yüzüne baktığımda umursamadan sigarayı yerine koymuştu.

''Sen hasta değil misin? Üstelik ameliyatın üstünden bir ay bile geçmedi. Nasıl bu kadar hızlı koşabiliyorsun?'' dediğimde gülerek bir nefes daha çekti ve gözlerini kısarak verdi.

Daha önce hiçbir erkek üzerinde bunu düşünebileceğimi düşünmezdim ama bu görüntüsü nefesimi kesiyor gibi hissediyordum. Çok farklıydı. Çok çok farklı. Önce elmacık kemiklerini dışarıya çıkarak derecede bir nefes alıyordu ve sonra hafifçe başını daha da arkaya atarak onu üflüyordu. Dumanın yoğun gri rengi havaya karışırken üstümüzde turlamayı ihmal etmiyordu. Bunu her yaptığında kısılan, koyu ela gözlerine bakmadan edemiyordum.

''Herkes biraz hasta. Senin şu haline bakarsak sen benden daha kötü durumdasın. Zaten bu göbekle bu kadar koşuya dayanman bile mucize. Ben daha çabuk nefesin kesilir diye düşünmüştüm,'' dediğinde kaşlarımı çatarak ve büyümüş gözlerle ona bakıyordum.

''Bir dakika bir dakika! Ben göbekli falan değilim! Üstelik her hafta koşu yaparım ben. Sen kendi göbeğine bak!'' dediğimde aslında cümlemdeki yalanı sezebiliyordum. Genellikle 'Her hafta koşu yapmaya üşenirim ve sadece yada yılda bir, canım sıkıldığında yaparım.'

''Gerçekten baktığında baklava değilde göbek görüyorsan bir göz doktoruna git,'' dediğinde tıslayarak ona baktım. Ne kadar ukala ve küstahtı.

''Ben hayatımda senin kadar küstah birini görmedim!'' dediğimde gülerek bana döndü.

''Sigara istemediğine emin misin?'' dediğinde tekrar başımı salladım. Pislik.

''Sağlığa zararlı şeyleri genellikle hayatımda barındırmıyorum,'' dediğimde tekrar güldü.

''O zaman beni de hayatından çıkart,'' dediğinde gülerek başımı salladım.

''Yapabilsem keşke,'' dediğimde bir nefes daha çekmişti.

''Alkolden daha az zararlı ve alkol kullanıyorsun,'' dediğimde içimden onun taklidini çıkarmaya başlamıştım bile. Hep bu kadar bilmiş ve ukala olması sinirlerimi bozuyordu.

''Kullandığın her şeyi alkolle kıyaslama,'' dediğimde güldü.

''Seni buraya kadar getiren şey ne?''

''Şey... bilmiyorum. Unuttum galiba,'' dedim ve başımı tekrar duvara yasladım.

Gözlerim Kuzey'in eski kotuna ve uç kısımları hafiften sökülmeye başlamış tişörtüne bakıyordum. Hırkasının rengi hafif solmuştu ama sanki giydikleri eski değilde tarz gibi görünüyordu. Saçları hafiften dağılmış ama yine rampa halini koruyordu. Oldukça yumuşak durmalarına rağmen pek özen gösterilmediği belliydi.

Üstelik gerçekten oldukça formda ve kaslı bir vücudu vardı.

''İstemediğine emin misin?'' dediğinde bunu sinirlerimi bozmak için yaptığını az çok anlamıştım. Gözleriyle dudaklarının arasında ki sigarayı işaret ederken az önceki kadar iradeli olmadığımı hissedebiliyordum. Sonuçta onun dudaklarının arasında sıkıştırdığı sigaradan söz ediyorsak fikrim değişebilirdi.

''O adamlar kimdi? Onlardan niye kaçıyordun? Silahlıydılar?'' diye bozuntuya vermemeye çalışarak sorularımı sormaya başladığımda bıkkın bir şekilde ofladı.

''Lütfen az önce yaşananları unutabilir misin?'' dediğinde başımı olumsuz alnamda iki yana doğru salladım. Nasıl unutabilirdim ki? Bir adamın başında sandalye kırmıştım. Hiç tanımadığım bir adamın başında. Kuzey için. Belki de onlar haklıydı?

''Çok bencil ve salaksın. Üzgünüm ama günlük rutinim olarak insanların başında sandalye kırmıyorum. Silahı olan insanlardan kaçmıyorum,'' dediğimde tek kaşını kaldırarak bana baktı.

''Hadi ama, o kadar da kötü sayılmazdı,'' dediğinde alaycı bir şekilde gülen taraf ben olmuştum. Kuzey ayağa kalkarken bakışlarım ona kaymıştı. Sigarasını yere atıp ayağıyla ezerken en azından benimde kalkmam için elini uzatır diye düşünmüştüm ama tek yaptığı tepeden bir bakış atıp arkasını dönmek olmuştu. ''Gitme vatki,'' demesi üzerine gözlerimi devirmeden edememiştim. Pişkin.

Duvardan destek alarak zorlansam da ayağa kalkmayı başarabilmiştim. Adımları onun peşinden atarken hala mahallenin neresinde olduğumuza dair bir fikrim yoktu. Ben sadece onun adresi verdiğinde taksicinin bizi götürmek için kullandığı yolları biliyordum, bu ara sokakları değil.

''Dudağını ve kaşını temizlememiz lazım,'' dediğimde kontrolsüz bir hareketimle parmaklarımı dudağının kenarına koymuştum. Koyu kırmızı kanı daha yeni çıkmaya başlamış olan sakallarının üzerinden çenesine doğru bir yol çizmiş ve kurumuştu.

''Bir ara hallederim. Sende eve git artık. Bir daha da gerekmediği sürece buralara gelme,'' dediğinde bir cevap vermemi beklemeden arkasını dönmüş ve yürümeye başlamıştı. Ama ben gerçekten nerede olduğumu bilmiyordum. Hızla arkasından ona yaklaştığımda sanki bu hamlemi tahmin etmiş gibi bana baktı ve alaycı bir şekilde sırıtarak tekrar önüne döndü.

''En azından beni aldığın yere geri götür. Arabayı oralara bir yere park etmiştim,'' dediğimde istifini bozmadan direk karşıya bakmaya devam ediyordu. ''Üstelik buralarda yolu sorabilecek tekin birileri olduğuna karşı olan inancım kayboldu. Çoğunun silahlı ve zararlı insanlardan olduğuna eminim,'' dediğimde kısa bir süreliğine durup bana döndü ve hırkasını hafif kaldırarak iç tarafında ki silahı gösterdi.

''Bende onlardan biriyim,'' dediğinde gözlerimi kırpıştırarak ona bakmıştım ama onun bu bilmiş tavırları benim daha çok afallamama ve saçmalamama sebep oluyordu.

''Evet ama... seni tanıyorum,'' dediğimde tekrar güldü ama bu sefer umursamadan yoluna devam etmeye başladı. Elleri cebinde, yüzünde çarpık bir gülümseme eşliğinde yürüyordu ve ben beni duyma ve kaale alması umuduyla ona durmadan bir şeyler söylüyordum.

''Ne kadar?'' dediğinde tekrar ters köşe olmuştum.

''Ne ne kadar?'' dedim biraz anlamaya biraz da zaman kazanmaya çalışırken.

''Beni ne kadar tanıyorsun?'' dediğinde duraksamıştım.

''Bilmiyorum. Tanıyorum işte,'' diye gevelemeye başladığımda keyifsiz bir şekilde sırıttı.

''Bana güvenmen için hiçbir sebebin yok. Bana fazla güvenme,'' dediğinde şaşkınca ona baktım. Neden bir insan karşısındakinin kendisine güvenmesini istemezdi ki?

Kuzey'in son cümlesinden sonra konuşmam gereken hiçbir şey olmamıştı. Arabam görüş alanıma girdiğinde en azından içimde bir rahatlama oluşmuştu. Kuzey benimle birlikte yürümeye devam ederken onun arka profilini izliyordum. Ben arabaya ginerken kapımı kapamış ve cama doğru eğilmişti. Camı açarken kafasını hafifçe içeriye soktu.

''Bir daha gerekmedikçe buraya gelmiyorsun,'' dediğinde hiçbir şey söylemeden kemerimi bağlamaya yeltenmiştim ki çenemi tutarak kendine doğru kaldırdı. ''Gelmiyorsun?'' dedi uyarıcı bir sesle. Ama benden cevap bekleyen bir hali vardı.

''Gelmiyorum,'' dedim dik bir sesle.

O geriye doğru çekilip dar yolda bana yol açarken son bir kez dik bir şekilde yüzüne bakmış ve arabayı çalıştırmıştım. Arabadan inip evin bahçesine girdiğimde hala bu gün yaşadıklarımı düşünmeden edemiyordum. Anahtarımla kapıyı açtığımda İpek merdivenlerden inerek yanıma gelmişti.

''Kuzey'le konuştun mu?'' dedi meraklı bir şekilde karşıma geçerken.

''Neyi?'' dedim tek kaşımı kaldırırken.

''Geçen gece yemekte olduğu kadının hastaneye gelmesi ve ardından senin bir davete özel olarak, hastana adına, davet edilmen,'' dediğinde gözlerimi kırpıştırarak ona baktım ve fısıltılı bir şekilde üstün zekama (!) sövmeye başladım.

''Ben onu unuttum,'' dediğimde İpek şaşkınca bana baktı.

''Nasıl unuttun? Kuzey'le görüşmedin mi?'' dediğinde bıkkınca ofladım.

''Görüştüm ama  sormayı unuttum,'' dediğimde İpek tip tip bana bakmaya devam ediyordu.

''Sen gideli neredeyse iki buçuk saat oluyor. Eğer bu konu üzerine konuşmadıysanız ne üzerine konuşmuş olabilirsiniz ki? Neyse, ara sor o zaman,'' dediğinde omuzlarım düşmüştü.

''Onu arayabileceğim bir telefon numarası yok,'' dediğimde tek kaşını kaldırarak bana baktı.

''O zaman tekrar git,'' dediğinde Kuzey'in söyledikleri aklıma geldi.

''Onunla konuşmak için oturduğu mahalleye gittiğimde iki tane silahlı adam onu kovalıyordu ama o adamları etkisiz hale getirdi ve silahlarını aldı. Bunlar yaşanırken bende bir süre onunla adamlardan kaçmak zorunda kaldım ve sonra bir duvarın dibine çöküp nefeslendik. Sonra beni arabama bindi ve oldukça kibar (!) bir şekilde bir daha asla, ÇOK gerekmediği sürece mahalleye ayak basmamam hakkında uyardı,'' dediğimde İpek şok olmuş bir şekilde bana bakmaya devam ediyordu.

''Ne? Ne? Evet asla ama asla bir daha oraya gitmiyorsun ve hemen şimdi bana detaylı bilgi geçiyorsun!'' dediğimde oflayarak onunla salona geçmiş ve NEREDEYSE her şeyi, en azından bir kısmını ona anlatmıştım.

''Evet?'' diye sordum. Ondan beklediğim yol göstermesiydi.

''O mahalleye gitmemen konusunda hemfikiriz, değil mi?'' dediğinde isteksizce başımı salladım ama bir daha oraya gitmem için çok gerekli bir sebebimin olmaması gerektiğini düşünüyordum. ''Onu arayıp soramazsın?'' dediğinde tekrar başımı salladım. ''O zaman bunu önceden öğrenmenin bir yolu olmadığı için mecbur davete katılacaksın ve o sırada öğreneceksin. O kadın kim ve senden ne istiyor? Davette buna yoğunlaşacağız,'' dediğinde başımı salladım.

''O zaman sen, ben, Mitat, Güzide Hanım, birlikte katılırız,'' dediğimde hafif yüzü düşmüştü.

''Mitat ne alaka?'' dediğinde gülerek ona baktım.

''Bilmiyorum. Sonuçta o da senin gibi arkadaşım,'' dediğimde tek kaşını kaldırdı.

''Benim gibi?''

''Senin gibi.''

Ve işte bu günde günün anlatılmaya değer kısmına gelebilmiştim. Yemek vakti. Elimdeki tepsiye sırasıyla bir şeyler doldururken yanımda iki hemşire daha sıraya girmişti ama dizilerdeki gibi onların dedikodularına şahit olup şok falan olmamıştım çünkü oldukça bezgin ve yorgun görünüyorlardı.                                

''Naber İlkim?'' dedi Kıvanç Bey karşımda ki yerini alırken. Oysa ben yemek yeme işini tek başıma yapmayı severdim çünkü oldukça oburumdur ve aç olduğumda görgü kurallarına uyacak kadar iradeli olamazdım. Gülümsemeye çalışarak bakışlarımı ona çevirdim.

''İyiyim Kıvanç Bey. Siz?'' dediğimde bakışlarını bana çevirmeden gülümsemişti.

''Toparlanıyorum,'' dediğinde tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

''Neden?'' dediğimde gülerek bana baktı.

''Çünkü yurt dışına çıkacağım?'' dediğinde gözlerimi kırpıştırarak ona bakardım. O bir plastik cerrahıydı ve oldukça karizmatik bir adamdı. Sırf bu yüzden bir sürü hastası olurdu. Hastaneye en çok onun için gelirlerdi, kadınlar. 

''Hastalarınız?'' dediğimde tekrar gülümsemişti.

''Yerime başka bir doktor ayarlandı bile,'' dedi ve saatine bakıp bana döndü. ''Ben gitsem iyi olacak. On beş dakika sonra bir hastam gelecek. Kendine güzel bak,'' deyip göz kırparken yerinden kalkmıştı. İpek onun yanından geçerek az önce onun oturduğu tarafa oturmuştu.

''Ne oldu?'' dedi Kıvanç Bey'in arkasından kısa bir süreliğine bakıp bana dönmüştü.

''Gidiyormuş,'' dediğimde gülerek bana baktı.

''Umarım yerine gelen kişi de onun kadar ukala olmaz,'' dediğinde gülerek başımı sallamıştım. 

Yemeğimi yemeye devam ederken gözlerim İpek'in omuzlarının üstünden arkasına kaymıştı. Birkaç masa gerisinde Güzide Hanım ve arkası dönük bir kadın oturuyordu. Kaşlarımın hafiften çatıldığını hissedebiliyordum. Saç rengi ve giyiniş tarzından bunun yine o kadın olabileceğini tahmin etmek çokta zor gelmiyordu.

İpek onun anlattıklarını dinlemediğimi hatta duymadığımı fark etmiş olacak ki benim baktığım yeri görmek için arkasını dönmüştü. Bu kadın Güzide Hanım'la ne konuşuyor olabilirdi ki? Üstelik bana selam vermesinin altında da farklı şeyler aralamaya başlamıştım. Tamam Kuzey'le kestiremediğim bir ilişkisi vardı ve onunla yemeğe bile çıkıyordu ama bu Kuzey'den en az yirmi yaş büyük olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

Hem beni nereden tanıyor olabilirdi ki?

''Artık bu şey canımı sıkmaya başladı,'' dediğimde İpek kafasını sallayarak bana dönmüştü.

''Bence dikkatli ol. O kadın, ne bileyim. Çok garip bir tavrı var ve Güzide Hanım'la konuşurken bile sana bakıyor. Senin hakkında konuşuyormuş gibi,'' dediğinde bir süre yüzüne baktım ama tekrar yemeğime odaklanmaya çalıştım fakat iştahım öyle bir kaçmıştı ki yemek yiyesim gelmiyordu.

''Of iştahım falan kaçtı. Yemiyorum hiçbir şey. Hadi sana afiyet olsun,'' dedim ve masadan kalkıp çıkış kısmına doğru yürümeye başladım. Onların masasının yanından geçtiğimi farkındaydım ama görmemiş gibi yapmak en iyisiydi fakat ben...

Merakıma yenik düşmüş ve arkama dönüp bakmamla o kadının koyu kahve gözleriyle karşı karşıya kalmıştım. Kadın gülümseyerek tekrar hafif bir baş haraketiyle bana selam verirken Güzide Hanım'da bu hareketin kime yapıldığını görmek için bana dönmüştü ve huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdanarak tekrar önüne dönmüştü. Benim iste tek yapabildiğim kaba bir şekilde kadının selamına karşılık vermemek ve yoluma devam etmek olmuştu.

Ufak tefek hastane malzemelerinin konulduğu odaya geldiğimde her zamanki köşeme yönelmiş ve köşedeki sedyeyi uzanmak için gözüme kestirmiştim. Tam kapıyı kapamış ve karanlık odada birkaç adım atmıştım ki ağzıma kapanan elle duraksamıştım. Bedenim donuklaşırken sırtım duvarla buluşmuştu. Ben ses çıkarmaya çalışırken fısıltıyla duraksadım.

''Şışt,'' diye mırıldanan ses daha çok ürpermeme sebep olurken devam etmişti. ''Benim, Kuzey,'' dediğinde az da olsa rahatlamıştım. Elini artık bağırmayacağımı bildiği için ağzımdan çekerken neden buraya geldiğini düşünmeden edemiyordum.

''Neden geldin?'' dediğimde tıslamalı bir şekilde güldüğünü hissetmiştim.

''Ancak ben istersem bana ulaşabileceğini söylemiştim. Şu anda istediğim için benimlesin. Sana bir şey vermek için geldim,'' dediğinde bileğimi tutmuş ve kendine doğru çekmişti. Avucumun içinde zincir olduğunu tahmin ettiğim bir şey bırakılırken ben hala karanlıkta ki yüzünü seçmeye çalışıyordum.

Avucumu kapatırken hiç zaman kaybetmeden kapıyı açmış ve dışarıya çıkmıştı. Kapı tekrar kapanınca ilk işim ışığa uzanmak olmuştu. Avucumun içindeki zincirin aslında bir bileklik olduğunu anlamıştım. Kelepçe figürü olan bir bileklik.

Aklıma onun yanında gördüğüm kadının yemekhanede Güzide Hanım'la konuşması geldiğinde sırf bunu sormak için hızla koridora çıkmıştım ama çoktan gitmişti. Koridor boyunca koşmaya devam etmiştim ama hiçbir şey yoktu. Hatta bahçede bile... Gitmişti. Saniyeler içinde en iyi yaptığı şeyi yapmış ve arkasında hiçbir iz bırakmadan hayal gibi silinip gitmişti ve o tekrar beni görmek isteyene kadar ondan bir haber alamayacaktım...

-BölümSonu

Evet canımlar A:sS: Bazılarınız o kadının Kuzey için çalıştığını, kadını Kuzey'in yönlendirdiğini düşünmeye başlamış ama yok öyle bir şey. Kadın Kuzey için çalışmıyor ve Kuzey'in de dönen hiçbir şeyden şimdilik haberi yok S:s Kadın Kuzey'in hiç istemediği bir şeyi yapmak için çabalıyor A:sds İlerleyen bölümlerde her şey daha net olacak ve unutmadan...

Kasımın 2. haftası sınav haftam. Ve emin olun çok zor durumdayım :DS:DF Sırf sizi bekletmemek için bu bölümü yazdım. Bu bölümden sonra uzun bir süre olmayacağım. Sınav haftam geçtikten sonra tekrar yeni bölümle gelebilirim ama bu hafta sonu dahil full çalışmayı düşünüyorum :D Kendinize bir dahaki bölüme kadar mükemmel bakın xx

Fakat belki facebook sayfamızda bir teaser yayınlayabilirim xx Başlangıç kısmında link bulabilirsiniz xx

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 62.5K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
1.5K 268 11
2021 yılbaşı gecesi Hyunjin'nin ilk ve son kutlaması olacaktı. hyunho Tamamlandı,mini fic, angst, düzenlendi. 26122021 chaevesly #1 aeri #1 aeri #3...
1.7M 55.6K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
867K 60.3K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...