ADI MUCİZE OLSUN

由 YaprakEpli

770K 45.4K 6.8K

Sakar, komik, saf ruhlu, 21 yaşında, PDR okuyan, başarılı bir genç kız; Mucize Güngören. Sessiz-sakin, soğuk... 更多

~1.Bölüm~
~2.Bölüm~
~3.Bölüm~
~4.Bölüm~
~5.Bölüm~
~6.Bölüm~
~7.Bölüm~
~8.Bölüm~
~9.Bölüm~
~10.Bölüm~
~11.Bölüm~
~12.Bölüm~
~14.Bölüm~
~15.Bölüm~
~16.Bölüm~
~17.Bölüm~
~18.Bölüm~
~19.Bölüm~
~20.Bölüm~
~21.Bölüm~
~22.Bölüm~
~23.Bölüm~
~24.Bölüm~
~25.Bölüm~
~26.Bölüm~
~27.Bölüm~
~28.Bölüm~
~29.Bölüm~
~30.Bölüm~
~31.Bölüm~
~32.Bölüm~
~33.Bölüm~
~34.Bölüm~
~35.Bölüm~
~36.Bölüm~
~37.Bölüm~
~38.Bölüm~
~39.Bölüm~
~40.Bölüm~
~41.Bölüm~
~42.Bölüm~
~43.Bölüm~
~44.Bölüm~
~45.Bölüm (Final)~

~13.Bölüm~

18K 1.1K 181
由 YaprakEpli

Telefonu hızla kapattığım gibi ağzımdan bir hıçkırık kaçmasını engelleyemedim. Ne yaptığımın farkında bile olmadan numarayı sildim. Ben olduğumu bir şekilde anlasınlar istemiyordum.

Telefonla işim bittiğinde cebime koyup yandaki ağaca tutundum. Umut bunu nasıl yapardı? O benim kocamdı. Nasıl başka bir kadının yanına giderdi? Sırf birazcık tartıştık diye mi? Oysa ben ona sadece hakikati anlatmak istemiştim. Tamam, belki başlangıçta doğru cümleler kurmamış olabilirdim ama sürekli Allah'ı suçlaması sinirimi bozmuştu. Şimdi ise gözyaşlarımı tutamıyordum. Bu yaptığı çok zoruma gitmişti!

Hâlâ akan gözyaşlarımı silmeye çalışırken telefonum öttü. Yoksa ben olduğumu anladılar da geri mi arıyorlardı? Telefonumu çıkarıp ekrana baktığımda "Güney arıyor" yazısını görünce derin bir nefes verip aramayı cevapladım.

"Efendim?"

"Mucize? Neredesin? Ayrıca sesin niye öyle geliyor? İyi misin sen?"

Güney böyle deyince ağlamam daha bir artmıştı. Artık Güney'in Umut'tan çok daha iyi bir insan olduğuna karar verdim. En azından o bana değer veriyordu. Sesimi toparlamaya çalışıp "İyiyim."diyebildim sadece. Yalan söyleyecek enerjim bile yoktu. Allah affetsin!

Güney derin bir nefes çekti.

"Anladım. Anlatmak istemiyorsun ama en azından nerede olduğunu söyle. Yanında olmak istiyorum."

"Okuldayım. Gelmene gerek yok. Sınıfa geleceğim."dedim kesin bir dille.

"Tamam. Ben zaten sınıfta seni bekliyordum. Hemen gel."

"Hı hı."deyip kapattım üzgünce burnumu çekerken.

Telefonumu tekrar cebime koyup okula girdim. O sırada fark ettiğim araba sesiyle arkama dönüp kapıdan baktım. Doğru hissetmiştim. Umut ve Ece'ydi bunlar. Ece'nin arabasıyla gelmişlerdi. Onlar arabadan inip kantine doğru giderlerken bir anda beni fark ettiler. Umut şaşkınca ellerime bakınca yumruk yaptığımı fark ettim. Gözlerim yine dolmuştu. Onlara sertçe bakıp yanlarından geçtim, çünkü sınıfımız hemen kantini solluyordu. Umut ve Ece ise sadece daha da şaşırmışlardı.

***

"Hadi Mucize! Daha ne kadar oturacaksın burada? Ne olduğunu anlatmıyorsun. Bari kantine gidelim de biraz kafanı dağıtalım."

Güney sabahtan beri kantine gitmek için beni ikna etmeye çalışıyordu ama hissediyordum, Umut ve Ece de oradaydı kesin. Onlar oradayken ben gitmek istemiyordum.

"Sen git Güney. Ben gelmek istemiyorum."dedim donukça. Güney ofladı.

"Ben mi canını sıktım?"

"Hayır. Ne alakası var?" Güney önümdeki sıraya oturdu. Bunun üzerine ben de arkama yaslandım.

"O zaman sorun ne? Benim gibi bir öküz canını sıkmadıysa hangi öküz sıktı canını? Ya da bayan öküz mü demeliyim?"deyince gülmeme engel olamadım. O sırada amfinin giriş kapısında Umut'u farkettim. Şaşkınlıkla sırtım dikleşti. Burada ne işi vardı? Ayrıca yumrukları neden sıkılıydı bunun? Benim ona öfkeli olmam gerekirken neden o bana öfkeli bakıyordu? Bir dakika! Bana değilde sanki Güney'e öyle bakıyordu. Ben onu fark edince gözlerime sertçe bakıp gitti.

Güney benim kapıya öyle uzunca baktığımı görünce o da baktı ama tabi Umut çoktan gitmişti. Ben düşüncelere dalarken Güney "Of Mucize! Çok sıkıldım şu sınıf havasından  İtiraz istemiyorum. Benimle geliyorsun."deyip ben ne olduğunu anlamadan sırt çantamı aldı ve kollarımdan geçirip sırtıma yerleştirdi. Bunu dokunmadan yapması içimi rahatlasa da kızmama fırsat bırakmadan dosya ve defterimi eline alıp sırt çantamın askısından tuttuğu gibi beni ardı sıra sürüklemeye başladı.

"Güney dur ya! Ne yapıyorsun? Tamam, bırak ben kendim gelirim be adam!"diye huysuzca söylenip çantamı ellerinden kurtarıp düzgünce giydim. Güney ise kafasını çevirip gülmeye başladı. Duygu bana gözlerini kısıp yanımıza geldi. İki saattir bizi kesiyordu. Dayanamadı tabi. Konuşmasa patlardı zaten.

"Güneeey'ciğim? Bu akşam parti var bizde, gelsene."

"Parti mi? Hiç ilgi alanım değil Duygu'cuğum. Kusura bakma."deyip zoraki omuzuna dokundu Duygu'nun. "Ama Güneeey..."

"Yürü gidelim Mucize. Yoksa cilve manyağı olacağım!"diye fısıldayıp sırt çantamdan hafifçe ittirince tekrar gülmeme engel olamadım. Dışarı çıktığımızda kapının yanındaki duvara tek ayağıyla yaslanmış Umut'u ve arkadaşlarını fark ettim. O anda yüzümdeki gülümseme silindi zaten. Beni mi takip ediyordu bu? Ne işi vardı burada? Umut da çıkar çıkmaz beni fark etmişti.

"Gülüm sen daha bekliyor musun?"diye söylenen Güney'le Umut sertçe ona baktı. Sonra da bana. Bakışlarına karşılık veremeden Güney tekrar beni kantine doğru sürüklemeye başladı. Sürekli böyle yapardı. Geçen seneden beri dokunmasına kızdığım için kendince bir yol bulup sırt çantamı kullanmaya başlamıştı. Umut'un ise sonra ne tepki verdiğini görememiştim.

Da ne nöbet tutuyordu bizim sınıfın önünde?

***

Günün sonunda eve gitmeden önce bunaldığım için kütüphaneye uğramıştım. Kitaplar kafamı dağıtıyordu. Bana kendimi iyi hissettiriyordu. Güney ise tüm gün boyunca dibimden ayrılmamış, moralim bozuk olduğu için sürekli güldürmeye çalışmıştı. Sonuç olarak güldürmeyi başarıyordu ama içimdeki sıkıntıya engel olamıyordum. Umut'a hâlâ çok kızgındım ve bir şekilde onun da bana kızgın olduğunu hissediyordum. Bugünkü bakışlarından belliydi zaten her şey.

Hatta biz Güney'le kantine, bizimkilerin yanına gittikten sonra hemen arkamızdan o ve arkadaşları gelmiş, yetmemiş gibi tam karşımızdaki masaya oturmuşlardı. Gerçekten beni mi takip ediyordu bilmiyorum ama sonra Ece gelip gözümün önünde Umut'un dibine sokulup kulağına bir şeyler fısıldayınca sinirlenip orayı terk etmiştim. Bunu ilk fark eden ise aynı anda Umut ve Güney olmuştu. Hatta aynı anda şaşırmışlardı da.  Sonra hemen ardından Güney peşimden gelince Umut'un sinirlendiğini fark etmiştim. Burada ben dururken bence onun sinirlenmeye hakkı yoktu! Neye sinirlendi, onu da bilmiyorum ya! O da ayrı bir mesele!

Kütüphaneden 3 kitap alıp ikindi ezanı okunduğunda namazımı okulda kılıp öyle eve gittim. Umut'a olan öfkem azalmıştı namaz sayesinde. Kitaplardan çok beni rahatlatan bir şey varsa o da şüphesiz namazdı Elhamdülillah. Öfkem azaldığında hasta olduğunu hatırlamış, yumuşamıştım hatta ona. O anda karar verdim. Ona hakikatı düzgün bir dille anlatıp kocamla aramı düzeltecektim.

Ece'ye gitmesinin bir sebebi olmalıydı. Belki ben fazla önyargılı davranıyordum. Sonuç ne olursa olsun aklıma geldiğinde sinirlenmeden ve üzülmeden edemiyordum haliyle.

Arabayı evin önüne park ederken aklımdan tüm planımı yapmıştım. Umut'a bir mektup yoluyla hakikati anlatacaktım. Böylece sözlü tartışmaya gerek kalmadan beni anlamasını sağlayabilirdim. Bu düşüncelerle heyecanla eve girip üstümü değiştirmeden mutfak masasına oturdum ve çantamdan bir kağıt, kalem alıp yazmaya başladım.

"Bismillahirrahmanirrahim...

Hani melekler sormuştu Rabbimize,
'Senin en sevdiğin kulun O iken neden onu bu kadar ızdırapla imtihan ediyorsun? Hem yetim, hem öksüz, hem de kimsesiz...'

Ne buyurmuştu Rabb'imiz?

'Kimseye güvenmesin, hep benden istesin, bana sığınsın diye...'

Güvendiğimiz, istediğimiz ve sığındığımız yalnız Rabb'imiz olsun. Dert dediğin geçer, sen Allah'a güven. O her şeye yeter...

Hani sen annenin ölümünden Allah'ı sorumlu tutuyordun ya, hani merhametinden şüphe ettiğin o Rab var ya Kainatın Efendisi (SAV)'ne bile onca zorlu imtihanı yaşatmışken bak sebebi neymiş Umut? Seni kendine daha yakın tutmak istediği için, sadece O'na güven, O'na sığın diye.

Ama sen O'nu çok yanlış anlamışsın be çocuk! O'nun merhametinden şüphe ederken sana olan merhametini görememişsin.

Sen kötü bir şey yapıp ondan pişmanlık duyduğunda yine Allah'ı mı suçluyorsun yoksa kendini mi? O zaman annenin ölümünden nasıl Allah sorumlu olabilir Umut? Evet! Ölüm de, yaşam da O'nun elinde ama bunlar hep doğanın kanunu. Bu düzenin yürümesi için birilerinin gidip birilerinin gelmesi gerekiyor. Herkesin, her şeyin bir sonu vardır şüphesiz. Annenin süresi dolduğu için gitti. Bundan Allah'ı sorumlu tutmak hiçbir işe yaramaz! Bir gün senin de, benim de sonumuz gelecek en nihayetinde.

Ölüm Allah'ın emridir Umut. Sana olan sevgisini görmen için daha ne söyleyebilirim bilmiyorum ama inşaAllah bu mektup yeterli olur.

Allah'a emanet ol, emanet olduğum..."

Bence gayet güzel oldu. Gülümseyerek katladığım sırada kapı açıldı ve ben de panikle kağıdı cebime sıkıştırdım.

Donuk bir suratla hole girdiğinde beni fark etti. Ben de terleyen ellerimi eteğime sildim.

"A-aç mısın? Sofrayı kuracağım." Dünden yemekler hazır olduğu için ısıtmam yeterliydi. Yeniden yapmaya gerek yoktu. Fark ettim de dün akşamdan beri hiçbir şey yememiştim. Umut yemiş miydi bir şeyler acaba? Sesim ise hâlâ soğuktu. Ne yapayım? Kalbimi çok kırmıştı.

Umut alayla gülüp yere baktı.

"Gerek yok! Ben Ece'yle bir şeyler atıştırmıştım."deyip tam merdivenleri çıkıyordu ki sesimle sinirle bana döndü.

"Ece'yle mi?"

Yine hayalkırıklığı, yine kalbim kırılmıştı.

"Evet. Bir sakıncası mı var!"

Gözyaşlarımı geri yollayıp daha da soğuyan sesimle ona cevap verdim.

"Yok! Ne sakıncası olacak? Evli bir adamın başka kadınlarla yemek yemesinin ne gibi bir sakıncası olabilir ki?"

Ceketini hızla koltuğa attı ve ben daha mutfağa giremeden kolumdan yakaladı. Çok sinirliydi.

"Senin bana hesap sorma gibi bir lüksün yok!"

"Eğer ben senin karın olmasaydım elbette haklı olurdun ama karın olduğumu hep unutuyorsun Umut. Seninle ilgili her konuda hesap sorma hakkım var ve bu hakkı bana Yüce Allah veriyor. Sen kabul etmesen de üzerinde haklarım var benim!"

Kolumu daha da sıktı ve gözlerime bakmak için o uzun boyuyla yüzüme eğildi. Canımın yandığını göremiyor muydu?

"Sana daha öncede söyledim. Sen benim karım falan değilsin! Sen sadece saçma kıyafetlerinle, şu saçma başörtünle etrafta ben meleğim diye gezen yalancıdan başka bir şey değilsin! Seni anneme benzetmekle hata yapmışım. Seni ona benzeterek aslında ona hakaret etmişim. Sen asla ona layık değilsin! Şu kıvırcık saçlı çocukla çok güzel bulmuşsunuz birbirinizi, bravo! Şu kılığınla yanıma yakışmadığın gibi bundan sonra bırak karım olmayı, hizmetçim bile olamazsın!"

Kolumu bıraktığı gibi altından kalkamadığım o kırıcı sözleri karşısında dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım.

Onun umurunda bile değildim! Arkasına bile bakmadan odasına çıktı.

"Alllah'ım! Kocam senin rızan için taktığım şu başörtümden, şu kıyafetlerimden utanıyor Allah'ım! Kocam beni karısı kabul etmiyor Allah'ım! Kocam benden nefret ediyor Allah'ım! Daha ne yapayım, bilmiyorum. Ona yaranmak için daha ne yapmalıyım, bilmiyorum Allah'ım! Yüreğim kaldırmıyor ya Rabb'im... Ne olur, sen yardım et..."

Sesimi ben bile zor duymuştum.

Yanaklarım, yüzüm ağlamaktan sırılsıklam olmuştu. O sözleri her hatırlayışımda  boğazıma bir yumru oturuyor, daha çok hıçkırarak ağlamama sebep oluyordu.

Neden beni istemiyor, neden benden utanıyordu hiç bilmiyordum! Galiba nedenini asla anlayamayacaktım. Tek bildiğim bana o kırıcı sözleri her söylediğinde canımın acımasıydı.

Evet, ben onu her türlü şartlara rağmen kocam kabul etmiş, bu ilişkinin yürümesi için elimden ne geliyorsa yapmıştım, Allah biliyor! Gerek en sevdiği yemekleri öğrenip yapıyor, gerek çamaşırlarını yıkıyor, gerek odasını temizliyordum. Her seferinde 'yapma' diye uyarsa da!

Gerekse ona karşı çıkmıyor, sabretmeye çalışıyordum. Şu iki aydır ne yaptıysa alttan aldım. Onun için resmen kendimden vazgeçmiştim.

Eve geç gelmelerini ya da hiç gelmeyişini, erken çıkıp bilerek benimle kahvaltı yapmayışlarını, kırıcı sözlerini, onur kırıcı, gurur kırıcı tavırlarını hep görmezden geldim.

Ona hep güler yüzle davranmaya çalıştım. Bir dediğini Allah'ın izniyle iki etmedim. Saygıda kusur etmemeye çalıştım. En nihayetinde kocamdı sonuçta. Eşlik görevlerimi elimden geldiğince yapmaya çalışmıştım.

Ama yok! Umut'un bana ya da kime her ne nefreti varsa aramızdaki hiçbir sorunu çözmüyordu. Aksine her geçen gün daha da kötüleştiriyordu.

Gerçekten yorgun düşmüş, artık sorunlarıma bir çare bulmaktan vazgeçmiştim. Sanırım oluruna bırakmak en iyisiydi.

Eğer Umut memnun olacaksa bundan sonra ona hesap sormayacağım, gerekirse konuşmayacağım da!

Evet, yemeklerini, ev işlerini elbette yapacaktım. Sonuçta bu evde ben de yaşıyordum ama artık onu hiçbir şeye zorlamayacaktım.

Madem bu evde birbirimizi yok saymamızı istiyor, o zaman ben de öyle yapacaktım!

Galiba başka türlü anlamayacaktı karısı olduğumu. Belki bir şeyleri kaybedince değerini anlardı. Sanırım baştan beri tek derdi buydu.

Hem biraz düşünmek için hem de o mutlu olsun diye ona bundan sonra bir yabancıymış gibi davranacaktım. Beni karısı kabul edene kadar o benim için artık bir yabancı...

Sadece yabancı...

-Bölüm sonu-

继续阅读

You'll Also Like

Çilek Kız 由 Lara

青少年小说

1M 73.3K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
268K 17.5K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.6M 53.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...