RÜZGAR'IN NEFES'İ

By emineuzun397

44.8K 2.9K 598

TANITIM~ BİLGİLENDİRME!! Göğsünde milyonlarca sim parçasını barındıran kadifemsi gökyüzünün altında ölümün ko... More

1.BÖLÜM?ÖLÜMÜN EŞİĞİ
2.BÖLÜM?TANIŞMA
3.BÖLÜM?GİZEM
4.BÖLÜM? BİLİNMEYEN DUYGU
5. BÖLÜM?TUTKU
6.BÖLÜM?MESAFE
7.BÖLÜM?GECENİN ZEHRİ
8.BÖLÜM? SİYAH KİLİT
9.BÖLÜM? OKYANUS
10.BÖLÜM?HAYATIN ANLAMI
11.BÖLÜM?KÂBUS
12.BÖLÜM?KAR TANELERİNE HAPSEDİLEN ANILAR
13.BÖLÜM?KÖTÜ SÜPRİZ
1.KİTAP SONU
15.BÖLÜM?BEDEL
16.BÖLÜM?KİRPİĞİNDE UYUMAK
17.BÖLÜM?AŞKIN EN MUHTAÇ HALİ
18.BÖLÜM?BOŞLUK
19.BÖLÜM?GÖZLERİNDE CAN VERMEK
20.BÖLÜM?ZEHRİ DOLDU KADEHE
21.BÖLÜM?ÖLÜMCÜL GERÇEK
22.BÖLÜM?İNKÂR
23.BÖLÜM?ÖFKEYE TUTSAK ELLERİN GÜNAHI
24.BÖLÜM?KİLİT VURULMUŞ ACILAR
25.BÖLÜM?İLK SARILMA
26.BÖLÜM?ÖLÜMÜN KIYISI
27.BÖLÜM?KORKULAR
28.BÖLÜM? ONU UYUMAK
29.BÖLÜM?ÇİLEK
30.BÖLÜM? İLK DANS
31.BÖLÜM?BİRİNİN SONU
32.BÖLÜM? VEDA GETİREN ÖLÜM
34.BÖLÜM?BOŞLUK
35.BÖLÜM?YENİDEN
36. BÖLÜM?KÜLE GÖMÜLÜ UMUT
37.BELKİ SON BELKİ BAŞLANGIÇ
38.BÖLÜM? KALBİN ELEM GÜNLERİ
39.BÖLÜM?SARHOŞ
40.BÖLÜM?KALICI İZ
41.BÖLÜM? KAZANAN DUYGULAR
42.BÖLÜM?AŞKIN ESERİ
43.BÖLÜM?TATLI ZEHİR
44.BÖLÜM?ÖPÜCÜĞÜN ADI
45. BÖLÜM?PARMAKLIKLAR ARKASI
46.BÖLÜM?SİLAHSIZ SAVAŞ
47.BÖLÜM?YAŞAMAYA DEĞER
48.HİSLER
FİNAL (AY KUŞAĞI)
DUYURU!!!
RÜZGAR'IN NEFES'İ SATIŞTA

33.BÖLÜM?UMUT

642 33 18
By emineuzun397

 
Günlerce gölgemi izleyip hatıralarının arasında ölebilirim!

                          33.BÖLÜM? UMUT



Zemine düşen her gözyaşımda takılı kalıyordu bakışlarım. Ah dili olsa da konuşsa şu azalarım. Bir aşk uğuruna ne eziyetler ediyordum bedenime. Tek bir duygu hâkimiyeti altına alıyordu vücudumu. Keşke, keşke olmasa diyemiyordum o duyguya. Onun yokluğu aklımın ucundan geçse kalbim sızlıyordu. Onun varlığına isyan edemezken yokluğuyla ölüyordum.

Göğsümden acı bir hıçkırık yükselirken Rüzgâr'ın az önce kaybolup giden adımları üzerine yaşlar döktüm.

"Nefes?" Kolumdan tutarak beni ayağa kaldırmaya çalıştı ilk etapta. Ama olmuyordu bacaklarımın takati kesilmişti. Ayağa kalkmaya gücüm yoktu. "İyi misin, Noldu?" Aynı sesin sahibi bu sefer iki dizinin üzerine çökerek çenemi kavradı. Ağlamaktan sırılsıklam olan yüzümü kendi yüzüyle karşı karşıya getirirken şaşkınlığı daha da arttı. Ve daha fazla soru sormadan beni kendine çekip sarıldı. İşte ben o anda daha çok ağlamaya başladım. Elleriyle sırtımı sıvazlarken göğsünde ağladığım bu adam Yusuf'tu. Muhtemelen benim sesimi duyduğu için buraya gelmişti.

Kendimi toparlamam gerektiğinin bilincine vararak bedenimi Yusuf'un göğsünden çekerek hızla gözyaşlarımı sildim. Bir kaç derin nefes alışverişimin ardından ayağa kalktım. "Teşekkür ederim gayet iyiyim" diyerek başımı bir başka yöne diktim. Gözlerimi kaçırdım ondan yoksa gözlerim yalanımı acımasızca ortaya seriverirdi. Usulca ayağa kalkarak merakla bana baktı. Koyu kahve gözleri merakla beni süzerken telaşlı bakışlarının altında ezilip büzüldüm. "İyi görünmüyorsun Nefes" bir kaç adım atarak yerde duran çantamı kavradı. "Hadi gidelim" çıkışa doğru adımlamaya başlamıştı. "Yusuf, ben kendim giderim" kararlılıkla döndü bana.

"Seni bugün yalnız bırakmayacağım Nefes"

"Sahiden gerek yok hem..." bana doğru yürüdü. Ayakuçlarına gelince geniş bir gülümseme kapladı yüzünü. "Şşt bahane istemiyorum" yanağından oluşan derin çukur dikkatimi çekerken içimden 'vay be ne güzel gamze' demeden edememiştim doğrusu.

Yusuf'un arabasına binmiş bir yerlere gidiyorduk. Nereye gittiğimizi söylememişti. Şehirden çıkmış dağ evlerinin olduğu bir bölgeye gelmiştik. Meraklı bakışlarla etrafıma izledim. Etrafında kavak ağaçlarının olduğu bir dağ evine gelmiştik. Yoldayken aldığı alışveriş poşetlerini eline aldı. "Hadi bakalım" cebindeki anahtarları çıkartarak kapıyı açtı.

"Neden buraya geldik?" Tamam, Yusuf'a güveniyordum ama yine de tedirgin olmuştum.

"Burası benim depresyon evim." Kendi kendi gülerek ekledi. "Sana da iyi geleceğini düşündüm. Son zamanlarda hiç iyi şeyler olmadı malum." Bu naif düşüncesi beni bir nebze rahatlatmış üstüne de mutlu etmişti.

Yusuf poşetleri mutfağa koyduktan hemen sonra şömineyi ateşledi. Koltukların üzerindeki beyaz çarşafları çıkartıp üzerime almam için ve battaniye verdi. "Şömine içeriyi ısıtana kadar bunu ört üzerine." Battaniyeyi omuzlarıma sardım. Ev aslında çok soğuk değildi ya da ben hissetmiyordum. Yusuf, mutfağa giderken bende telefonu çıkartıp internetimi açtım.

Ayberk'ten başka mesaj atanım yoktu. Bir de dedem teyzemin çocuğunun fotoğraflarını göndermişti. Bebek erkekti. İsmini ise Efe koymuşlardı. Fotoğraftan çıkarak Ayberk'e de cevap verdim.

Yusuf mutfaktan iki eli de dolu bir şekilde geldi. Sehpanın üzerini abur cubur tabaklarıyla donatmış, projeksiyonu göstererek "az bir işim kaldı sende o sırada bir film açabilir misin?"

"Olur, tabi" Çok kararsız kalsamda sonunda film açtım.

Yusuf içecekleri de küçük masanın üzerine koyduktan sonra bir battaniye de o alıp tüm ışıkları kapattı. İçerisi çıtır çıtır sesler çıkartarak yanan şöminenin ve ekranın ışığı ile aydınlanıyordu.

Elime aldığım cips kâsesinden bir iki tane alarak derhal çikolatalardan birisini aldım. Filmin başlarında ağlayacak hiçbir şey yoktu. Ama ben ufaktan ağlamaya başlamıştım. Filme odaklanamıyor Rüzgârla yaşadığımız anılar canlanıyordu gözümde. Burnumu çekerek elimin tersiyle gözümü çaktırmadan sildim. Ne kadar gizlemeye çalışsam da Yusuf'un gözü üzerindeydi.

"Eğer film kötü etkiliyorsa değiştirelim" hayatımdı beni kötü etkileyen. Onu da değiştirmek gibi bir şansım yoktu.

"Aslında duygusal da değil ama" anlam veremeyerek bana baktı. "O zaman doyasıya ağla" filmi kapatarak evde kuruduğu ses sisteminden müzik açtı. İşte asıl ihtiyacım olan şey buydu. Müzik. Işık hala kapalıydı sadece şömineyle aydınlanıyordu ortam. Burası zaten küçük bir yerdi. Günlerce yaşanılabilecek bir yer değildi. Ama sessiz, sakin vakit geçirmek için gerçekten güzel bir yerdi.

"Nefes konuşmak istersen dinleyebilirim" geçip ona saatlerce Rüzgâr'ı anlatmak isterdim ama anlatmayacaktım. Onun içimde kalmasını istiyordum. Kimseyle paylaşmak istemiyordum.

Telefonuma gelen mesaj bildirimine baktım. Mesaj gelen kişiyi görünce istemsizce heyecanlandım. Mesaj atan Rüzgâr'dı.

Rüzgâr: Neredesin?

Mesaja kısa bir süre bakıp cevap vermedim. Hemen cevap vermeyecektim.

"Ama benim konuşmak istediğim bir şey var, dinler misin beni?" Battaniyeye sıkı sıkı sarılarak merakla ona döndüm. "Elbette dinlerim Yusuf" elindeki içeceği masaya bıraktı. "Sana söylemek istediğim bir şey var. Daha önce hiç böyle bir konuşma yapmadım ama artık susmakta istemiyorum Nefes" yüzüme bakamıyordu.

"İçimdeki duygu o kadar kuvvetli ki; artık onu bastıramıyorum." Kaşlarımı çatarak onu hiç bölmeden dinlemeye başladım.

"Bir an geliyor herkese anlatasın geliyor, bir an geliyor kendimden bile sakınıyorum." Çok ürkek görünüyordu. Arada bakışları bana değse de çekindiği bariz ortadaydı. Bu halleri beni git gide şüphelendirmeye başlamıştı.

"Bu konuşmayı yaptıktan sonrası benim için daha kötü olacak biliyorum ama artık dayanamıyorum."

"Neye dayanamıyorsun Yusuf?"

Kamuran Akkor & Beni Kaybettin Artık

"Zamanın hırçınlığına. Zaman o kadar hızlı geçiyor ki yanımda olduğun süre hemen bitiyor" yutkunarak bir süre tavana baktıktan sonra gözlerime baktı. "Ben sana âşık oldum Nefes" başım dönüyordu. Böyle bir şeyden şüphe etsem de birden başıma gelmesi beni şaşkına uğratmıştı.

"Nasıl oldu bilmiyorum, söz geçiremiyorum kendime ne iflah olmaz bir duyguymuş bilmiyorum. Ama zamanla da bu duyguya öyle alıştım ki; sen hep gözümün önünde ol istedim. Çünkü sen benim için doğru kişisin Nefes." İki elini birleştirerek tekrar bana döndü. "Yanlış anlama seni hiçbir şekilde zorlamıyorum. Sadece bana karşı olan duygularını çekinmeden söyle lütfen."

Yüzümün önüne düşen bir kaç tutam saçımı geriye alarak derin bir nefes aldım. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Sadece kaçmak istiyordum. Artık benden birkaç şey eksilmişti. Karşıma çıkan her şeyden herkesten kaçmak istiyordum. Yusuf beni belki anlıyordur diye ona bir şans vermiştim ama beni yanıltmıştı. Bu elbette onun suçu değildi.

"Seni anlıyorum" boğazım düğümlendi. Bir kaç güçlü nefes alışverişimin ardından ona baktım. "Ama hislerinin karşılığı bende yok"

"Peki"

Daha bir şey konuşmadık. Fazla vakit geçmeden eşyalarımı toparlayarak "gidelim mi artık?" Ne kadar belli etmese de üzülmüştü. Bir başkasını bana olan duygularından dolayı üzmek beni içten içe üzüyordu.

"Sen bilirisin" burada daha fazla kalamazdım. Onun yanında olduğum her saniye umutlanabilirdi. Onu olmayan bir şey için umutlandırmazdım.

Evden çıkmadan önce en son gelen mesaja cevap verdim.

Rüzgâr: Eve gidiyorum, sen?

Rüzgâr, en son nerede olduğumu sormuştu. Onu deli gibi merak ediyordum.

Yusuf'la yol boyunca hiç konuşmamıştık. Hem ne konuşabilirdik ki? Onun hislerinin karşılığı bende yoktu. Üzerine düşebileceğimiz bir konu değildi.

"İyi akşamlar" kapı kolunu kendime çekerek kapıyı araladım. Derin bir nefes alarak "iyi akşamlar" diyerek zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdi.

Ardımda buruk bir insan bırakmak istemiyordum ama elimden gelen bir şey yoktu. Yusuf hızla evin önünden uzaklaşırken Rüzgâr'ı kapının önünde bekliyorlarken buldum. İster istemez tedirgin olmuştum. Bahçe kapısını aşarak hızla ona doğru yürümeye başladım. Kaşlarım çatılırken "bir şey mi oldu?" Diye sordum.

Ellerini cebinden çıkartarak dudaklarını büzüp olumsuz manada başını salladı. "Hayır, bir şey olmadı. Sadece vedalaşmak için geldim. En son konuşmamız pek iyi değildi. " kalbim acıyla yoğrulurken gözlerim doldu. Ama bunu ona göstermedim. Gizledim. Arkanı dönerek çantamı kurcalıyormuş gibi yaptım. Başka kaçar yolu yoktu. Kalbimin nasıl ezildiğini, bedenim bir yangın yerinden ibaret olduğunu hala gizliyordum ondan.

'Belki bir daha hiç görmeyeceksin' iç sesime sağlam bir yumruk atmak istedim. Çünkü gerçekten öyle bir ihtimal vardı. Rüzgâr, kim bilir nereye gidecekti?

Çantandan anahtarı çıkardığım sırada yanaklarıma sızan yaşları soğukkanlılıkla sildim. Başımı dik tutarak yönümü tekrar ona çevirdim. "Nereye gideceksin peki?" Anahtarı sımsıkı kavrayarak sordum. Yüreğim pare pare olurken dişlerimi sıktım. Kapıyı açarken kulağım ondaydı. "Nereye isterlerse oraya. Hep olduğu gibi." Sesindeki kırgınlık bir bıçak gibi içime saplanırken gözlerimi sımsıkı kapattım. Kapıyı hızla açarak içeriye buyur ettim.

"Hayır, geçmeyeceğim" yüzüme bakmıyordu. Gözü kapıdaydı. Gitmek istediği belliydi. Kapıyı tekrar kendime çekerek kapattım.

"Sen ne yapacaksın?" Bunu hiç düşünmemiştim. Fatih'in ölümünden sonra Ayberk ile Canberk bir süreliğine ailesinin yanına dönmüştü. Rüzgâr da gidiyordu. Haliyle ben burada tek başıma kalıyordum. "Bende dedemin yanına giderim bir süreliğine" dedim. Belki orada biraz kendimi toparlardım, evde tek başıma durdukça bu durum içinden çıkılmaz bir hal alırdı.

"Mantıklı" derken hemen ekledi. "Telefon numaram değişecek, buradan nereye gideceğimi de bilmiyorum yani; bu son görüşmemiz Nefes" bunu söylerken bal rengi gözleri geceyi süsleyen yıldızlara kaymıştı. Konuştukça başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Sırtımı kapıya yaslayarak gözlerimi açıp kapattım. Bir anda hayatımdan çekip gitmesine nasıl dayanacaktım? Bu sefer gizlemedim. Gözlerimden aşağıya yaşlar süzülürken bir aralık bana bakarken hızla başını çevirdi. "Bu haksızlık"

Tek omzunu çekerek "Bence de haksızlık ama yapacak bir şey yok" kaşlarını kaldırarak yüzünü benden sakladı. Çünkü Rüzgâr'ın gözleri dolmuştu.

"Rüzgâr, ben sana alışmıştım şimdi bir anda kaybolunca ben ne yapacağım?" İçimdeki yangın dilimde toplanmıştı. Gizlemeyecektim. Dilime ne dökülüyorsa söyleyecektim.

"Bende sana alışmıştım Nefes ama yokluğa da alışacağız buna mecburuz" kapıdan hızla sırtımı çekerek ona doğru yürüdüm. Elimi koluna koydum. Son cümlesi beni cesaretlendirmişti. Rüzgâr artık benim varlığımdan şikâyetçi değildi. "Lütfen birbirimizin yokluğuna alışmayalım. Ben ilk defa..." ellerim onun kolundayken başımı eğdim. Tam bu sırada işaret parmağı ile başımı kaldırdı. "Sen ilk defa ne?" Parmakları çenemi kavrarken göz gözdeydik. Onun etkisi altında başım dönerken boşta kalan elimle ona sıkı sıkı tutundum. Ayakta duramıyordum. Sarhoş ediyordu beni.

"İlk defa birine karşı böyle hissediyorum" gözleri hala bendeydi. Benim gözlerim de ondaydı. Ona baktıkça dinginleşmiş bir deniz görüyordum. Fırtınayı çoktan alt etmiş ince ince dalgalanan bir deniz gibiydi. Önce ayaklarımla daha sonra da tüm bedenimle teslim oluyordum o denize. Bacaklarım, gövdem derken tüm bedenimi ona teslim ediyordum. "Bu seni, benden daha çok uzaklaştırabilir ama madem seni bir daha göremeyeceğim," sesimdeki güç kokusundan bahşediliyordu bedenime. Derin bir soluk daha aldım. Onun derinliklerindeydim ne hikmettir ki oksijenim de oydu.

Gözlerinde en ufak bir tepki sezemiyordum o da dakikalardır sadece bakıyordu.

Etrafımızda dolanan sakin yel saçlarımı sırtıma doğru savururken kurumuş dudaklarımı ıslatıp dolu dolu olan gözlerimle ona daha yakından baktım. Uzun kirpiklerinin koyu gölgesi tenine düşüyordu. Sarı sokak lambalarının yansıdığı gözleri bir armağan misali beni buldu. Başım dönüyordu. Koca âlem ikimizden ibaretti sanki. Her şey etrafımda dönerken onun konuşmasına fırsat vermeden konuşmaya devam ettim. "Rüzgâr kendini bu dünya da değersiz hissettiğini biliyorum ama benim dünyamdaki yerini bir görsen, sen..." elimi kalbimin üzerine koyarak "sen burada taht kurdun. Seni gördüğüm ilk andan beri yaşama sebebim haline geldin. Olur ya sabah uyanınca perdeyi açar güneşi ararsın ya da gece olunca gözlerin hep yıldızlara kayar; benim gece, gündüz gözüm hep seni arıyor Rüzgâr. "

"İçimde seni bir ömür saklayabilirdim aslında ama madem gidiyorsun bunu bilmen gerekiyordu. Baktığım her yönde, gittiğim her yerde seni arayacağım. Her an yanımda olmana alıştım ama yokluğuna da alışkınım. Bir gün gideceğini bile bile sevdim ben seni. Ona göre her zerreni ezberledim."

Gözlerimden yaşlar süzülürken başımı göğsüne koymamak için zor tuttum kendimi. "Sana umut mu verdim?" Söylediği ilk şey bu olmuştu.

"Ben senin hiçbir zaman bana karşılık vereceğine inanmadım, için rahat olsun. Ben sensizliğe rağmen seni seçtim." Nefes alışverişlerim sakinleşmişti. Usul usul Rüzgâr'a bakıyor onu defalarca zihnime kazıyordum.

"Nefes ben ne diyeceğimi bilmiyorum. Söylesem de bu saatten sonra değişen bir şey olmayacak." Elini koluma koydu derin bir nefes alarak gözlerime baktı. Gözlerinin içinde harmanlanmış duyguları görebiliyordum. "Aynı şeyleri hissetsemde bu doğru değil Nefes, sen ve ben biz olamayız. Benim seni seçmek gibi bir şansım yok. Benim istediğim bir şeyi seçmeye hakkım yok" kolumdan kavrayarak beni kendine çekti. Başım göğsüne doğru savrulurken hıçkırarak ağlamamak için zor tuttum kendimi. "Eğer olsaydı." Derin bir iç çekip devam etti. "Sen Rüzgâr'ın Nefes'i olurdun" kollarımı  bedenine dolayarak sıkıca sarıldım. Hislerime kızmamış, aksine ılımlı bakmıştı. Ama işte tam bu noktada bizim imkânsızlığımız gün yüzüne geliyordu. Bize en çok veda yakışıyordu.

Rüzgâr'ın Nefes'i bu o kadar hoşuma gitmişti ki; dağlara taşlara bağırıp çağırasım geliyordu.

"Dedenin yanına git." kollarını benden usulca çekerek yerde duran saksıyı bana uzattı. Saksıda çiçekleri olan ve bir iki tane meyvesi olan çilek fidanı vardı. Gözlerim doldu. Alt dudağımı ısırarak olumsuz mananda başımı salladım. "Üzüldüğün günlerde yanında olamayacağım özür dilerim. Ama bu çileklerden yersen mutlu olabilirsin" saksının içindeki çileği okşayarak alt dudağımı daha da çok ısırdım. Yüzüme hızla akan gözyaşlarını silerek çilek saksısını bir kenara bıraktım.

"Ben nasıl senin yanında olacağım?" Sesim git gide boğuklaşıyordu.

"Gökyüzü, yeryüzünün hep yanında. Birbirlerine uzak oldukları kadar çok yakınlar." Hızla ona sarıldım. Yüzüm sağ omzundayken ellerim iki küreğini sımsıkı sarmıştı. Kokusundan derin bir nefes aldım. Onu çok özleyecektim. Parmak uçlarıma basarak kulağına doğru ilerledim. O da bu sırada beni sımsıkı sarıyordu. Sanki hiç bırakmayacakmış gibi sarılıyordu. Dudaklarım kulağının hizasına gelince usulca fısıldadım. "Seni seviyorum" ve karanlığı üzerine örtülmüş olan gökyüzü yıldızlarını soyundu. Yıldızlar döküldü saçlarımıza.

Sırtımdaki elini saçlarıma götürerek okşadı. 'Seni seviyorum' demese de olurdu. Onu sevmeme izin vermişti sonuçta.

"Saçının tek bir teline kadar kendine iyi bak." Daha sıkı kavrayarak içimde tuttuğum hıçkırışları serbest bıraktım. Ben nasıl dayanacaktım bu vedaya?

"Ben ancak sen varsan iyi bakıyorum kendime" gözyaşlarım arasında konuştum. Daha önce hiç kimse karşısında bu kadar aciz olmamıştım.

"Sadece gözünün önünde olmayacağım Nefes. Bakarsın gönlünde var olmaya devam ederim" Beni kendinden çekerken gözyaşlarımı sildi. "Ben o güçlü kızı istiyorum. Hep öyle kal. Gittiğin her yerde varlığını kanıtla, neşe saç etrafa. Tabi canını sıkan olursa acıma en sağlamından yumruk at" bunu söylerken gülüyordu. Gözlerinde birikmiş olan yaşlar parlarken gözleri kısılmış bana gülüyordu. Beni tekrar kendine çekerek saçlarımdan derin bir nefes aldı. Geriye doğru çekildi. "Saçlarına çiçek takmayı da unutma, sana çok yakışıyordu." Göğsümden kopan gözyaşlarımı serbest bırakarak sırılsıklam olan yüzümü sildim. Dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip onayladım. "Olur, takarım" adım attı. Benden öteye giden her adımında canından can gitti. Nefesim kesiliyordu. Bendenim gözyaşlarım içinde sarsılırken tutunacak bir yer aradım. Kapıya bir kolumu yaslayarak gidişini izledim.

Demir kapıya gelince gülümseyerek elini salladı. Bende ona elimi salladım. Adım adım kayboldu gözlerimin önünden. Gece çalmıştı onu. Karanlığın karnında yok olup gitmişti. Bir dahamız yoktu bizim. Bu sanki bir ölüm ayrılığıydı. Soğuk zemine oturarak canım çıkana kadar ağladım. Aksi halde kapıdan içeriye girecek mecalim kalmamıştı. Çilek saksını kucağıma alarak yapraklarını okşadım.

İçimde koca bir boşluk vardı artık. Omuzlarımda ise o boşluk kadar çok yük vardı. Bu sancıdan nasıl kurtulur, nasıl yeniden ayağa kalkardım bilmiyorum. Ama bunu sırf Rüzgâr için yapacaktım. Ona karşı daha önce hiç umut bağlamamıştım. Ama bugün beni seviyor olabileceğine karşı bir umut doğmuştu içime. İşte ben onun yokluğunda o umutla yaşayacaktım.

Sokağıma düşen son gölgesi geliyordu gözlerimin önüne. Gözüm anlık önümdeki kendi gölgeme kaydı. Saçlarımda parmak izleri vardı. Dudakları dokunmuştu oraya. Sevgilim günlerce gölgeme bakıp hatıraların arsında ölebilirim. Artık bedenimde ona dair izler vardı. Bunu yere düşen gölgemde bile görebiliyordum.















BÖLÜM SONU...

Herkes gidiyor bir yerlere bakalım kavuşmalar olacak mı, neler yaşnacak daha?

Lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin 😘

İnstagram: emne_uzun

Continue Reading

You'll Also Like

4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
2.3M 144K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
1M 37.3K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
909K 63.7K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...