Thita - Yakut Hançer

By mssabelle

199K 12.4K 2.3K

Eliana'nın bilmediği en önemli şey, Archena Krallığı'nın kayıp varisi olmasıdır. Bir abisi, Bir prens arkadaş... More

Ben ve Onlar
BÖLÜM 1 ∞♦ Kehanetin Kaderi ♦∞
BÖLÜM 2 ∞♦ Swinyer ♦∞
BÖLÜM 3 ∞♦ İnsan ♦∞
BÖLÜM 4 ∞♦ Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 5 ∞♦ Yeni Hayatın İlk Renkleri ♦∞
BÖLÜM 6 ∞♦ Ekmek ♦∞
BÖLÜM 7 ∞♦ Teslimiyet ♦∞
BÖLÜM 8 ∞♦ Şişko ♦∞
BÖLÜM 9 ∞♦ Aramızda ♦∞
BÖLÜM 10 ∞♦ Obra Kadabro ♦∞
BÖLÜM 11 ∞♦ Kral Charles ♦∞
BÖLÜM 12 ∞♦ Ben Senim Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 13 ∞♦ Abi ve Küçük Kardeş ♦∞
BÖLÜM 14 ∞♦ Prens Taylor ♦∞
BÖLÜM 15 ∞♦ Gölge ♦∞
BÖLÜM 16 ∞♦ Birleşme ♦∞
BÖLÜM 17 ∞♦ Çıkış ♦∞
BÖLÜM 18 ∞♦ Tuhaf Bir Duygu ♦∞
BÖLÜM 19 ∞♦ Plan ♦∞
BÖLÜM 20 ∞♦ Teklif ♦∞
BÖLÜM 21 ∞♦ Destek ♦∞
BÖLÜM 22 ∞♦ Zayıf Nokta ♦∞
BÖLÜM 23 ∞♦ Kan ♦∞
BÖLÜM 24 ∞♦ Kükreyiş ♦∞
BÖLÜM 25 ∞♦ Kan ve Ölüm ♦∞
BÖLÜM 26 ∞♦ 10 Yıl Sonra ♦∞
BÖLÜM 27 ∞♦ Yalan ♦∞
BÖLÜM 28 ∞♦ Acı Gerçek ♦∞
BÖLÜM 30 ∞♦ Diş İzleri ♦∞
BÖLÜM 31 ∞♦ Dönüşüm ♦∞
BÖLÜM 32 ∞♦ İsyan ♦∞
BÖLÜM 33 ∞♦ Anahtar ♦∞
BÖLÜM 34 ∞♦ Aile ♦∞
BÖLÜM 35 ∞♦ Saldırı ♦∞
BÖLÜM 36 ∞♦ Duvar ♦∞
BÖLÜM 37 ∞♦ Barış ♦∞
BÖLÜM 38 ∞♦ Oda Cezası ♦∞
BÖLÜM 39 ∞♦ Yaratık ♦∞
BÖLÜM 40 ∞♦ Ölüm ♦∞
BÖLÜM 41 ∞♦ Çağırış ♦∞
BÖLÜM 42 ∞♦ Gelecek Yazgısı ♦∞
BÖLÜM 43 ∞♦ Hepimiz ♦∞
BÖLÜM 44 ∞♦ Sınır ♦∞
BÖLÜM 45 ∞♦ Sarhoş ♦∞
BÖLÜM 46 ∞♦ Saray Yolu ♦∞
BÖLÜM 47 ∞♦ Anne ♦∞
BÖLÜM 48 ∞♦ Kader ♦∞
BÖLÜM 49 ∞♦ Kral ve Kraliçe ♦∞
FİNAL 1: BÖLÜM 50 ∞♦ Fedakarlık ♦∞
FİNAL 2: BÖLÜM 51 ∞♦ Safir ♦∞
AÇIKLAMA
THİTA 2 - Safir Hançer

BÖLÜM 29 ∞♦ Bağ ♦∞

3.1K 196 65
By mssabelle

28. Bölüm neydi öyle! Bu bölümden kısa bir ipucu bence bölümün adı olarak verilmiş.

Bölüm 29: "Bağ"🔒

🔥

Yıkıldığımı görenler oldu. O yıkılışın tozu dumanı çığlığım olsun istiyordum.❞

🔥

Marcus, odadan çıktığında Eliana'nın merdivenlerden hızlıca koştuğunu görmüştü. Arkasından gidip nereye gittiğini öğrenmek istese de gerçekten kardeşinin dediği gibi bu merak peşine koşmalarını bırakmalıydı.

İlk önce ayağı Tyrone ve Alaric'in kaldığı odaya doğru adımlarken resmen havada yön değiştirip diğer tarafa yani Eliana'ya doğru gitmişti.

Bu son diyerek kendini Eliana'nın peşine verdi. Saçlarını tutarak koşmasını garipsemişti. Merdivenlerden inerken arkasından boğaz temizleme sesi geldiğinde omzunu düşürüp kardeşi olduğunu tahmin ederek gözlerini devirdi ve arkasını döndü.

"Senin şu büyü işlerinden kaçmıyorum Katt,"

Ama gördüğü kişiler Alaric ve Tyrone idi. Kaşlarını çattı. "Siz ne ara bu kadar yakın oldunuz?"

Alaric onun yanına gidip, "Savaşımız ve kaçışımız için yakın olmalıydık. Nereye gidiyorsun böyle?"

"Eliana'nın yanına..." diyerek uzattı ve bakışlarındaki ciddi konuşmanın izlerini gördü. "Ne oldu?"

"Gölgeleri yok etmişler. Keegan'ın isteğiyle olduğunu sanıyorum."

"Ne güzel işte. Eliana ışığını artık tüketmez." dedi ve omzunu silkti.

"Başka bir şey daha var, Marcus." dedi Tyrone ve merdivenlerden aşağıya inerek Kısıtlanmış'a doğru giden kapıya baktı. "Yumurta bir saat içerisinde çatlayabilir."

Marcus baygın bir şekilde ikiliye bakıp umursamadan merdivenlerden aşağıya indi. "Bu muydu?" Daha önemli olaylar bekliyordu. Her gün büyük şeyler yaşandığı için bunu hafife almıştı. "Keegan'ın yanına götüreceğiz. O pençesini toprağa vurarak kimin üstün olduğunu gösterecek. Biriniz de ninni bilmesi lazım. Kuşun çığlığını susturabilirmiş."

"Ben biliyorum." dedi Alaric. "Yumurtayı dışarıya taşıyalım." Tyrone ve Alaric aşağıya inerek Marcus'un kapının ordan dışarıya izleyişine baktılar. Keegan kanatlarıyla ne yapıyordu öyle?

"Alaric sen taşıyabilirsin, değil mi?" diye sordu Marcus. Sesinde tuhaf bir endişe vardı.

"Evet,"

"Git taşı. Tyrone'un benimle işi var." diyerek arkasını döndü ve Tyrone'a baktı.

"Bana emir söyleyecek son kişisin." dedi Alaric ve homurdanarak merdivenlerin altındaki o koca kapıya doğru ilerledi.

"Keegan kanatlarını birbirine sarmış gibi meydanda duruyor ki ortada Eliana olduğunu varsayıyorum."

Tyrone hızla Marcus'un yanına gitti. Keegan'ın onlara baktığını gördüğünde adım atıp yanına gitmek istedi.

Kızıma yardım edin.

Marcus gözlerini büyüterek hızla koşarken Tyrone ejderhanın yardım istemesine şaşırmış ve olayın kötü olduğuna karar vermişti. Olayı boşverip Eliana'nın durumunu sorgulayıp duruyordu ama Keegan bir şey dememişti.

Eliana'nın bağıran sesini duyduğunda Tyrone'un endişesi daha fazla yükselmişti.

"Eliana!" Marcus bağırsa da bir şey olmamıştı. Sinirlenerek ellerini yumruk yaptı ve ejderhaya baktı. Tyrone sadece duruyor ve kanatların çekilmesini bekliyordu.

Marcus homurdanarak Keegan'a bir şeyler söylüyordu. 'Aç şunu artık!', 'Büyülü kanat mı bunlar? Katt'i getirsem açar mı?', 'Orada ne oluyor?', 'Tyrone sende bir şey söyle, belki seni dinler.' ve daha niceleri hep meraktan ve biraz da korkudan homurdanıyordu.

Tyrone bıkınlıktan Marcus'un omzuna vurup susmasını istemişti. Keegan kızına kötü bir şey yapmazdı. Yani onun içine girmek çok kötü olmasa da gücünü tüketmişti.

Keegan ön ayağını kaldırarak kanatlarının oluşturduğu boşluğa bakıyordu.

Eliana'nın sesini duyuyordu. Bağırıyordu. İnkar ediyordu. Soruyordu. Ama duyduklarını anlayamıyordu.

"Sen benim babamdın!" Aralarında kavga olduğuna inanmıştı. "Söylesene...Bunları öğrendiğimde senin yanında durur muydum?"

Sesindeki çöküntüyü hissetmişti. Öğrendiği her ne ise Eliana şu an yıkılmış durumdaydı. Tyrone hızla kanatlara vurmaya başladığında Marcus bir yandan bağırıyordu.

"Keegan! Eliana'ya görmek istiyorum. Çek şu büyük kanatlarını!"

Keegan'ın keskin bakışı Marcus'a dönmüştü. Bir şey söylediğinin farkındaydı ama Marcus bunu umursamıyordu. İkisi de Eliana'yı görmek istiyordu. Çünkü sesi huzursuz, korkulu ve delirmiş gibi çıkmıştı.

"Senin ormanın üzerine yemin ederim," diyerek öfkelendi Tyrone. "Şu görüntü kirliliği yapan kanatları çekmezsen kızını da alır kaçarım."

Zaten yapmayacak mıydı? Tabiki yapacaktı. Onu ve arkadaşları alıp buradan gidecek ve savaşı durdurmaya çalışacaktı. Buraya gelmeden önce babası, Alaric ve Dryden ile odada konuşuyorlardı. Babasını dinlese bile umursamıyordu. Dryden bile gözlerini kapatıp babasını duymak istemiyordu. Alaric, bunların yaptığı hareketleri gördüğünde o kadar iyi konuşmuştu ki babalarını dinlemeye başlamışlardı.

Her şeyin açıklaması vardı ama babasının ki bir açıklama değil, kendisi için tek seçeneği gelmişti. Düşünemiyordu babası. Kesinlikle tek çözümün istila olduğuna karar vermesi; beyni olup olmaması sorusuna yer açıyordu.

Keegan kanatlarını çektiğinde Eliana yerde dizlerin üzerine oturmuş, ellerine bakarken görmüşlerdi. Ağlıyordu. Damlalar, takıldığı tek noktaydı.

"Hayır, kan dökeceğiz. Bize yapılanların bedeli kandır, canlarıdır."

O naif ses gitmiş, geriye hırıltılı ve sert ses çıkmıştı. Tyrone, Eliana'yı izleyerek yavaş adımlarla ona doğru gitmeye başladı. Gözlerinde görmüştü: Acı, bilinememezlik, korku...

"Ne yaptın ona?" diye bağırdı Marcus.

Keegan gözlerini Eliana'dan çekmiyordu. "Aman tanrım!" diye bağırdında Tyrone gözlerini yavaşça Marcus'a çevirdi. Marcus Keegan'ın gözlerine bakıyordu. Oraya bakmak için gözlerini çevirdiğinde Keegan kükremeye ve kanatlarını yukarı kaldırmaya başladığını yeni fark ediyordu.

Ne olmuştu da ikisi de böyle değişik ve ayrılarmış gibi davranıyordu? Eliana'ya geri döndü ve onun bakışlarını yakaladı.

"Eliana... Benim mavilerimde yer edinmiş beyazım." diyerek güzelce konuştuğunda başka saçma hareket yapmasını engellemek istedi. Şu an ki ruh hali berbat olduğunun farkındaydı.

Koşmaya başladığında Eliana'nın dudaklarından çıkan ihtiyaçlı nefesi ve gözlerindeki acıyı gördü.

"Yalvarırım bana gel." diyerek ona seslenen Eliana'ya duyduğu an adımlarıyla ona vardı ve kaslı kollarını onun bedenine sararak dizlerini yere değdirdi.

Eliana'nın başını gövdesine yaslarken Marcus'a bakmak için arkasını döndü. Marcus, Keegan'a bakıp susuyordu. Az önce merdivende olan Marcus değildi. Duruşu ve bakışı değişmişti.

"Kardeşime ne yaptın? Açıklasana! Öyle kükreyip dans etmek kolaydı. Açıklamaya gelince kedi gibi kaçıyorsun!"

Ne yapıyordu öyle! Ejderha ateşini püskürtebilirdi. Onları kızından uzak tutabilirdi. Bunu istemiyordu. Tüm suçun ejderha da olduğunu anlamıştı. Eliana baygınken ejderha kükrüyordu.

Ve Eliana'nın yalvarışıyla ilk defa ne yapacağını bilememişti. Sadece ona gidip sarılmak istiyordu.

"Sende sus kanadını yumrukladığım." diyerek homurdandı ve geri Eliana'ya döndü. Baygın olduğunun farkına vardığında koşarak Tyrone'un yanına gitti.

Tyrone, Eliana'yı kucağına aldı ve Keegan'dan gözlerini uzun bir ara çekmeyerek kaleye doğru ilerledi. Keegan elini yere hızlıca indirip burnundan çıkan buharlarla birlikte başını eğdi.

Marcus, ejderhadaki yenilgiyi görmüştü. Efsanelerden dinlediği ejderha, gözleri önünde yıkılmıştı. Neler döndüğünü merak ediyordu ama önceliği her zaman kardeşinde olmalıydı.

Kızımın yanına git insan. Beni pişmanlığımla bırak.

Kesin bir şey olmuştu ve suç ejderhanındı. Eliana'nın yanında olmalıydı. Uyansın uyanmasın hep yanında kalmalıydı.

Gitmeden önce ejderhaya bakıp sırıttı. "Sen bize söylüyorsun, kızımı üzeni öldürürüm diye. Peki sen kendini nasıl öldüreceksin?"

Marcus hızla kardeşinin yanına giderken ejderha kanatlarını hızla çırparak yukarı doğru süzüldü. Kızının içindeki acıyı ve üzüntüyü kendisi atmak istiyordu.

Geçecekti. Kızı onu affedecekti. Buna inancı tamdı. Zor olacaktı ama olacaktı işte. Prensesi geri dönecekti. Sarılacak, kanatlarının altında uyuyacaktı.

Geçmeyecekti. Kızı onu affetmeyecekti. Buna inancı onun gözlerinde kaybolurken eksik hissetti. Hiç olmayacaktı. Prensesi geri dönmeyecek, sarılmayacaktı. Kanatlarının altında değil, bir insanoğlunun kolları altında uyuyacaktı.

Eliana için affedilmeyecek tek neden, yalandı. Prensesi yalanı asla affetmezdi. Onun için yalan: kopan kol nasıl geri gelemiyorsa barışmayı da geri getirmezdi.

Bu düşüncesi kaybolup gözlerini kapattı ve ağzını ne kadar açabiliyorsa açtı, kükreme sesinden sonra püskürttüğü ateşini aşağıdaki ormana bıraktı

Ve ejderha o zaman kehanete kaybettiğini gösterdi.

🔥

Keegan'ın kızı Eliana:

"Bana ulaşmayı asla denemedin."

Gözlerimin gördüğü beyaz aslan, bir pençesini diğerinin üzerine atarak önümde oturmuştu. Gözlerini dolunaydan çekip esen rüzgarın kürklerinin arasından gezmesini hissederek kapattı.

"Gerçekler seni öldürdü. Yeniden doğmak için bana ihtiyacın var. Ama uyandığında ellerin için özür dilerim."

En son dediği hakkında aklım karışmıştı. Gene de onu sadece dinliyor, görüntüsünü ezberliyordum. Ne oturacak ne de ayakta dikilecek halim vardı.

"Bir anka kuşu misali yumurtadan çık ve üzerlerine ışığını yay. De ki: "Işığım üzerinizdeki kötülüğü, çığlığım da her gün size beni hatırlatsın." dedi ve patisini yavru aslan gibi kulağına uzattıp kaşıdı.

"Ama ben bir aslanım." dedim ve nefesimi vererek oturdum. "Ve prenses..."

"Kendini tamamen öğrendin. Ama kabullendin mi?"

Başımı iki yana salladım. "Belki sesli bir şekilde duymak, benim ne olduğumu hissetirirdi. İşe yaramadı. Hâlâ kendimi onun kızı ve prensesi olduğumu düşünüyorum."

Aslan dilini çıkarıp ağzını gerdi. Gözlerini bana dikip kafasını eğdi. "Gerçekleri ben söyleyeceğim."

Sessizlik oluştuğunda kalbimin atışını duydum. Değişeceğime karşı bir korkunun ve endişenin atışlarıydı.

"Yapma." dedim hemen. Ellerimi öne doğru uzatarak yanlara doğru salladım. "Deneme."

Durdu. Başını patilerinin üzerine koyup gözlerini kapattı. "Sana gerçeği gösterdim kraliçe. Umarım gerçeğin peşine gidip aileni bulursun. Sakın aklından çıkarma." dedi ve gözlerini açıp gökyüzüne baktı. "Dönüşmeyi ve her şeyi yerle bir etmeyi ne zaman istersen buradayım. Sekiz yıldır içinde dönüşmeyi ve kükremeyi isteyen bir aslanı barındırıyorsun. Sinirlenirsen ortaya ben çıkarım."

"Yalan olmadığın için teşekkür ederim." diyerek son kez gülümsememi sundum. Çünkü uyandığımda kimseye gülmeyecektim.

"Asıl ben teşekkür ederim kraliçe," derken sesi pürüzlü geliyordu. O kaybolurken ve ışık gözlerimi kaplarken sesini zar zor işittim. "Beni o rüyada bulduğun için..."

"Ne gördüğümü biliyorum muhafız! Gözlerimi sorgulamaktan vazgeç." Marcus'un sinirli sesi kulaklarıma doldu. Kirpiklerim hareket edip birbirinden ayrıldığında tekrar o odada olduğumu anladım.

"Beyaz bir aslan gördüğünü söyleyip duruyorsun. Bu konuyu başka zaman konuşsak iyi olur." Alaric durakladı. "Kızımız uyandı."

Bu sefer yatakta tektim. Ama yatağımda oturan biri olduğunu sağ tarafımdaki çöküntüyü hissederek kavradım. "Eliana?" diyerek başımda dikilen Marcus gözlerini üzerimde gezdirdi. Elini anlıma koydu ve dudağıma dokunarak aşağıya çekti ve ağzımın içine baktı.

"Ne yapıyorsun?" diyerek yanımıza geldi Katherine ve koluna vurdu. "Çekil şuradan." Marcus geri kaçarak kardeşine bıraktı.

"Eliana iyi misin? Bir yerin ağrıyor mu?" Ellerim gerçekten acıyordu. Gözlerimi kısarak avuç içlerimi yatağa bastırdım ve doğrulup sırtımı dayadım. Ellerimi önüme getirip neden acıdıklarını kontrol edecektim ama Katherine parmaklarını koluma bastırdı.

"Ellerin yanıma getirildiğinden beri kızarıklardı." Hâlâ da kızarıklardı. Acısı katlanılırdı. Kızarıklık parmak uçlarımda duruyordu. Kurdun ne demek istediğini şimdi anlamıştım. "Parmaklarınla toprağı kazımışsın anlaşılan. Kemik mi bulmaya çalışıyorsun anlamadım." dedi ve bakışını benden çekip çevresinde döndürdü. "Gerçekten mi? Yüzünüzdeki şu 'iğrenç espri kusacağım' görüntüsünü silin."

"Görüntüyü boşver galiba kusacağım." dedi Marcus arkadan.

Katherine gözlerini devirip ellerini parmaklarıma götürdü. "Bende acını ve kızarıklığını dindirecek merhemler vardı. Onları kullandım. Acın hâlâ devam ediyordur lakin iğne batışı gibi gelecektir. Sadece çok parmaklarını kullanma ya da hiç kullanma. Sana yardım ederim."

Başımı sallayıp çöküntüye baktım. Tyrone gözlerini benden kaçırmadan bakıyordu. Kolları birbirine bağlıydı. Odada Taylor'u görememiştim. Alaric diğer yanımda duruyordu. Dryden ise kapının orda, sırtını duvara yaslayarak gözleri düşünür halde duruyordu.

Herkese açıklama yapamazdım. Daha yeni öğrendiğim kimliğimi kendim kabul etmiyordum. Onlardan da kabul etmelerini bekleyemezdim.

"Ne bakıyorsunuz?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Bekliyoruz." dedi Alaric tek kaşını kaldırarak.

"Neyi?"

"Olanları anlatmanı," dedi Tyrone. "Keegan ile kavga ettiğin çok net. Neden oldu bu? Yanına vardığımda titriyordun."

"Baba-" diyerek başladım ama ona böyle seslenmek yaptıklarını hatırlatıyordu. "Onunla aramda."

"Her ailede olan bir şey," dedi Alaric anlayışla Marcus ve diğerlerine bakarak. "Bırakalım da dinlensin. Biz kaçış için konuşalım."

"Ben onun abisiyim. Bana anlatman lazım." dedi Marcus atılarak.

Keegan'ın artık ailem olduğuna emin değildim.

"Benimde sevdiğim kadın." dedi Marcus'a bakarak. "Öğrenmeye hakkım var." Tyrone herkesin içinde utanmadan söylediği şeyle kalbimi hızlandırmıştı. Gözlerim hafif irili bir şekilde ona bakıyordum.

Marcus kaşları çatık şekilde Tyrone ile bakışıyordu. Bense Tyrone'un bu itirafıyla tekrar karanlığa gömülmemeye çalışıyordum.

"Hepimiz aileyiz diyen biri olursa büyümle sizi aileyi gösteririm." diyerek Katherine gözlerini üzerimize dikti. "Bu ani itiraf için en uygun günü bugünü bulduğundan şimdi hepinizi odadan atacağım. Kızın dinlenmesi lazım."

Dryden hiç itiraz etmeden çıkarken Alaric bana bakıp geri Marcus ve Tyrone'a döndü. "Kaçış hakkında..." dedi ve kapıyı gösterdi. Kendisi ilerlerken Marcus bana gülümseyip odadan çıktı. Tyrone ayağa kalkıp yanıma doğru geldiğinde heyecanlanmaya başlamıştım.

"Gece yanına gelirim." dedi ve saçımı öpüp odadan çıktı.

Bugün öğrendiğim bana ağır geliyordu. Tyrone'un yaptığı ise ağırlıktan daha fazlasıydı. Bugün beni öldürmeye yemin etmiş gibilerdi.

Fazla susuyordum. Konuşmak değil de bağırmak içimden geliyordu. Ama kimsenin olmadığı acımı dağlara, taşlara vereceğim yer olmalıydı.

Yıkıldığımı görenler oldu. O yıkılışın tozu dumanı çığlığım olsun istiyordum. Bu yüzden çabuk toparlanıp buradan gitmeliydim. Arkadaşlarımı, beni seven insanları alıp gitmeliydim.

"Ellerine gerçekten ne olduğunu bilmek ister misin?" diyerek yanıma oturdu Katherine. Ben sadece ona bakıyordum. Bildiğimi biliyordu belki de. "Ya da biliyorsun değil mi?"

"Abim, Keegan'ın gözünde beyaz bir aslan görmüş. Bu tür ciddi şeylerde şakası olmaz. Ona inanıyorum." Gözlerini kıstı. Katherine böyle yapınca ruhum daralıyordu. Kıpırdanıp gözlerimi ondan çektim.

"Ben onlar gibi salak değilim. Ne olduğunu anlamaya çalışarak yorum yapıyorum." Katherine'den bir şey saklanamayacağını şimdi daha iyi anlıyordum. Bu kız geleceğe gidip geliyor muydu yoksa?

"Doğru görmüş." dedim bulduğum hırıltılı sesimi bir kenara atarak. "Keegan'ın gözlerindeki aslan bendim. İçimde bir aslan var. Sekiz yıldır dışarıya çıkmayı beklemiş. Hâlâ çıkmayı bekliyor."

Gözlerindeki şaşkınlık pırıltıları gittikçe büyüyordu. "Uyuduğun zaman ellerin pençeye dönüşüyordu. Kimsenin görmesine izin vermedim. Yakın zamanda anka kuşuna dönüşmezsin değil mi?"

"Şakanın sırası değil." dedim keskin sesimle. Dudağını büzdü.

"Bu yüzden kavga etmiş olamazsınız. Başka bir şey var."

"Akıllı olmandan nefret etmeye başladım, haberin olsun." diyerek üzerimdeki çarşafı attım. Ayağa kalkıp ellerimi elbiseme götürdüm. Yırtmak istiyordum. İçimdeki aslan duygularımla oynuyordu.

"Katherine?" diyerek ona döndüm. Söyleyip söylememek arasında kalmıştım. Gözlerimi yatağa çevirdim. "Kadim varlıkla olan bağını nasıl silebilirsin?"

Gözlerini aslanımı öğrendiği dakikadaki kadar büyük değildi. Daha fazla şaşkınlıkla bana bakıyordu. Dudaklarını kapatarak yutkundu.

"Bunu neden soruyorsun?"

"Bilmediğin şeyler var. Ben..." dedim mırıltıyla. "Babamla aramdaki bağı koparmak istiyorum."

"Ne dediğinin farkında mısın?" dedi hiddetle. "Düzgün düşünemiyorsun. Aklın yerine geldiği zaman ağzını açıp benimle konuşabilirsin. Kapat çeneni ve olanları kavrayıp öyle söyle. Gelecekte pişman olursun."

"İçimde aslan var Katherine. Dönüşmek istiyorum. Burayı yerle bir etmek, pençelerimi duvara geçirmek ve hırıltılarımı insanları korkutmak için kullanmak istiyorum. Kükremek, ısırmak ve koşmak istiyorum. Burası bana dar geliyor ve delirdim." dedim ve hızlıca ayağa kalkıp eteğimi çekiştirdim. "Bundan da kurtulmalıyım. Babam dediğim ejderhanın bağından da..."

"Ah, sıçayım!" dedi ve gözlerini pörtletti. "Abime söyleme."

"Katherine bana yardım etmelisin. Farkına var artık!"

Ayağa kalkıp hızlıca yanıma geldi. Gözleriyle ilk önce beni süzdü. "İçindeki aslan hislerinle oynamaya başlamış. Seni uyutabilirim. Kaçacağımız zaman geri uyandırırım." Arkasını dönüp masanın üzerindeki şişelere baktı. "Uyku ilacı olacaktı. Onu kullanırım. Aslan dinecektir."

"Anka kuşu çıktığında size lazım olabilirim. Ama zarar vermek istemiyorum."

"Onun için endişelenme. Kısıtlanmış da duruyor. Çatlarsa Alaric ninni söyler. Kuşu sakin tutacaktır." dedi ve şişeleri karıştırmaya başladı. "İçindeki aslan seninle iletişime geçiyor?" dedi sorarcasına. Başımı salladım.

"İmkânsız bir şeysin Eliana." dedi omuz silkerek. "Ejderha ile bağın var. Kehanet kitabında senin adın yazılı. Şimdi de içinde bir aslan yetişmiş. Beni şaşırtıyorsun."

"Daha fazla istemiyorum. Seni şaşırtmak, kendimi kaybetmek, insanlara zarar vermeyi de düşünemem. Yapamam." Aklıma gelen fikirle Katherine doğru gittim. "Kısıtlanmış'a at beni."

Durdu. Arkasına dönüp bana baktı. "Yararlı olur. Abimi ve diğerlerini bir şekilde kandırırım." Gözlerini duvara dikti. Kapının oraya doğru bakıyordu. "Buradalar. İkimiz buradan çıkalım. Sen bir şey söyleme. Bana bırak."

Sırıttım. "Beni oraya atmak için can attığını biliyordum."

Gülümsedi. Dostça bir gülümsemeydi. Bu yüzden hazırlıksız yakalanmıştım. Kıskançlığı gitmişti. Düşman gibi de bakmıyordu. "Seni orada tek bırakacağımı mı sandın?"

"Nasıl?" dedim şaşkınlıkla.

"Tamamen değil ama arada geleceğim. İşe yaramazları da arada kontrol etmek lazım."

Kaşlarımı çattım. "Onları aşağılaman çok kötü."

"Dikkatsizler." dedi ve koluma girdi. "Birçok şeyi göremiyorlar. Ama ben görmekle kalmıyorum. Yorum yapıp öğreniyorum. Mesela senin Archena varisi olmanı tahmin ettiğim gibi..." Gözlerini üzerime dikti ve göz kırptı.

"Tahminim doğruydu. Sen Archena Krallığı'nın kayıp prensesisin." Tek kaşını kaldırdı. "Bana emir vermezsen güzelce anlaşabiliriz."

🔥

Bölüm nasıldı?

Eliana sizce doğru mu düşünüyor?

Katherine'ye artık Zeki Morgan deme zamanı.

Zeki morg demiş gibi olduk. Qfqfbfsfmflpf

Kendinize iyi bakın.
💜

Continue Reading

You'll Also Like

7.6M 440K 82
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
3.3K 503 62
KAYIP TAÇ TANITIM İnsanlar bereketli toprakları ekip biçmiş , uzun ve bolluk içinde seneler yaşamışlardı . Dünyanın tek hakimiydiler. Peki bir gün dü...
290 55 17
Kadere inanır mısınız? Yapmam dedikleriniz, asla diyerek reddettikleriniz... Ben inanmazdım. Artık inanıyorum. İstanbul asilzadesi dedem, dehşetle bü...
497 60 6
Bir Cinayet Bürosu amiri Selay Karatay geçirdiği bir kaza sonucu kendini 1990 yılındaki en büyük katliamın içinde bulur. Tarihe kazınmış bu katliam...