HİDDARUN *Düzenlenecek*

By Hidden_Assassin

89.7K 10.2K 15.8K

Wattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, re... More

Hiddarun Düzenlenmiş Hali İle Sizlerle Olacak!
🌛Herraden - Hiddarun Rehberi🌜
🐾Canlılar Rehberi
🌠Evren ve Gezegen Rehberi
0- Herraden ve Hiddarun Nedir? Neden Ayrıdır?
1- Yeni Bir Gün
2- Hiddum'da Bir Kale
3- Şölen Hazırlığı ve Sırlar
4- Prenssoy'un Talimi
5- En Güzel Gün
6- Seyahat ve İftiralar
7- Korkular, Cesaret ve Karar
8- Karanlık Gece
9- Elveda Alabanos
10- Üç Gecelik Yolculuk
11- Gidenler ve Beklenmeyenler
12- Mavi, Yeşil ve Pembe
13. Gelenler ve Tepkiler
14. Mavi İzler (part -1-)
14. Mavi İzler (part -2-)
15. Harfler ve Yıldızlar
16. İlklerin Töreni ~Part-1~
16. İlklerin Töreni ~Part-2~
16. İlklerin Töreni ~Part-3~
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 1-
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 2-
18. Şah Saray
19- Ruhların Işığı
- Alabanos'ta Yeni arf -
20. Gerçek Güç part-1-
20. Gerçek Güç part-2-
20. Gerçek Güç part -3-
21- Ona Güven
22- Doğru
23. Birlikte
24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-
25. Rafların Arasında -part 1-
25. Rafların Arasında -part 2-
26. Zafere Götürecek Plan
27. Alışmak
28. Kanatların Dansı
29. Önemli Bir Sır
30. Kanat Kanada -part 1-
30. Kanat Kanada -part 2-
31. Grinin Fısıltısı
32. Dövüş Yolunda
33. Yumruk Yumruğa
34. Kabusların Efendisi
35. Birleşen Parçalar
36. Yanılmak
37. Yıldız Işığının Altında
38. Küre Efsanesi
39. Tera'nın Gözyaşları
40. Plan -part 1-
40. Plan -part 2-
41. Kabullenmek
42. Ödeşme
43. Mavinin Esiri
44. Panzehir Olmak
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 1-
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-
46. Bedel Ödemek -part 1-
46. Bedel Ödemek -part 2-
47. Kurtarıcı -part 1-
47. Kurtarıcı -part 2-
48. Kader -part 1-
48. Kader -part 2-
48. Kader -part 3-
49. Dönüşü Olmayan Yol
Yankılanan Ağıtlar
50. Final -part 1-
50. Final -part 2-

24. Kanat, Üçgen ve Göz -part 2-

951 131 79
By Hidden_Assassin

Hepimizin 30 Ağustos Zafer bayramı kutlu olsun! Böylesine güzel bir günde yeni bölüm attığım için çok mutluyum. Evet, hikayeye başlamadan önce minik bir paragraf yazıyorum bu kez, sizin için minik ama benim için çok önemli bir paragraf ama bu.

Yarın, sevgili dostum simgemiss0124 (kısaca Simocuğumun) doğum günü. Bu bölümü ona ithaf etmek ve doğum gününü ilk kutlayan kişi olmak istedim. Dostluğun, düşüncelerin, kocaman kalbin ve o kalbe benim gibi deli biri için ayırdığın yere kısaca varlığına teşekkür ederim güzel dostum benim. İyi ki doğdun! Mutlu mutlu yaşaman, birlikte güzel günler geçirmek dileği ile nice senelere 💖💖💖💖

Y.Ö. 123 Hiddum-Andarun Kalesi

Nebulio mavi eteğini gökten çekeli saatler geçmiş, Herrum'un atmosferi küçük kardeşi Hiddum'un yıldız manzarasını arsızca gasp etmekteydi. Göğü kaplayan koca hilale rağmen baktığı pencereden Weste'nin bir kısmını görebiliyordu. Nefes alıp verdikçe camda oluşan buğu su damlacıklarına dönüşüyor yer çekimine teslim oluyordu. Dışarısı soğuk olmalı diye düşündü, düşüncelerinden kaçmaya çalışarak.

Yemekhaneden sonra üzerine çöken durgunluktan kurtulamamıştı Amenia, pencere ahşabına akıp karışan su damlalarına bakarken yansımasını fark etmişti. Yorgun, çökük pembe gözler, kabarıp birbirine karışmış kızıl tutamlar. Bütün gün bu halde mi gezmişti yine? Annesi Tera bu halini görse eline geçirdiği ilk tarakla saçlarını taramaya başlardı kesin. Kızıl saçları aslen kıvırcık olduğunu unutana kadar tekrar tekrar tarar, en sonunda sıkı sıkı örerdi kızının asi saçlarını.

Gülümsedi Amenia, o zamanlar fark edemediği şeyleri şimdi kolaylıkla anlıyordu. Tıpkı dağınık saçlı kızların kabul edilmediği gibi, kanadında ırkına aykırı renk de kabul edilemezdi. Saç için tarak icat edilmişti peki ya Amenia'nın küçük kusurunu düzeltecek bir şey var mıydı? Yalan, yalan söylüyordu. Rengi kanatları gibi pembe masum yalanlar... Yalanına ortak ediyordu genç adamı, üstüne basa basa vurgulanıp uzak durması gereken bir Hiddarun'u da ortak etmişti yalanına. Anı kurtarabilmişti gerçi, ya şimdi ne yapacaktı?

Ensesindeki soğuk terler usulca akarken pencereden ayrıldı. Başka şeyler düşün, aklına iyi şeyler getir, her şey iyi olacak... İç sesinde bulduğu teselliyle gözlerini yumdu. Günün geri kalanında grubundaki Gamalar antrenman yaparken bolca dinlenmişti. Desan'ın verdiği cezanın bütün yorgunluğu üstünden uçup gideli çok olmuştu. Saatlerce uçacak enerjisi vardı Amenia'nın. İçini yiyip bitiren sorular yüzünden yerinde duramıyordu. Ne zaman bir kabahat işlese eli kanadına dolanırdı. Gidip Eran ile konuşmak istiyordu istemesine de ne diyecekti ki? Sırrını en yakın dostuna bile söylememişti, babası ve annesinin kızları için hüküm giyen tek kuralarıydı bu; Küçük sırrı kimseyle paylaşmayacaksın. Arflarca her şeyi içinde yaşamak zorunda kalmıştı Amenia. En sonda bir tek kişi, Liena bu sırrı öğrenince kendini Hiddum'da bulmuştu. Ailesinin onca koruması, onca önlemi boşa çıkmıştı.

Odasına çıkarken Desan'ın mektup gönderiminin yarın olduğunu söylediğinden beri ailesi aklına tünemişti. Dalıp dalıp gidiyor, yaşadıklarını bir bir zihninde canlandırıyordu. Çocukluk anıları ve şimdiki zaman yaşadıkları karışıyordu zihninde. Aynı anda korku ve mutluluğu tadıyordu; tadına doyum olmayan bir zehir gibi yaşadıkları pekişiyordu göz kapaklarında. Vakit kaybetmeden, kaldığı odaya, kaleye, gezegene bakmadan eski ahşap masaya yöneldi. Belki, düşüncelerini hafifletmek için anne babasına mektup yazabilirdi. Masanın üstünde bir mum ve gümüş uçlu siyah tüy olması işini kolaylaştırmıştı. Hâlâ alışamadığı bu odada mürekkep ve parşömen aramak zorunda da kalmamıştı. Açtığı ilk çekmece ona dilediğince kâğıt ve mürekkep sunmuştu.

Oturup yazmaya başlayacağı sırada donakaldı. Ne yazmalıydı, ne demeliydi anne babasına? Başından geçen her şeyi anlatamazdı. Hele ki ormanda bir maktonu durdurup genç bir Hiddarun'u kurtardığını yazmaya kalksa yaşanacak felaketi düşündü. Amenia, annesinin telaşlanacağını hayal ediyordu ama mektupların gönderilmeden evvel komutanlar tarafından okunduğunu bilmiyordu. Yazacağı her şeyin en az iki kişi tarafından okunup sonra evine ulaşacağını söylememişti kimse. Komutanlar yaşanan olaylardan sonra sözde güvenlik önlemi olarak mektupları okuyor, herhangi bir şüpheli yazı bulunduğunda bunu doğrudan konseye bildiriyorlardı. Amenia'nın babası konsey temsilcisi olsa da bu durumdan kızına bahsetmemişti. Amenia'nın kendisini riske atacak bir şeyler yazmaması için Alaban'a dua etmekten başka çaresi yoktu.

Neyse ki Amenia, mektubunda sırrını ifşaa edecek bir şey yazmadan tamamlamıştı. Bol bol özlem içeriyordu yazılan satırlar. İyi olduğunu dört ayrı yerde tekrar tekrar yazmıştı. Andarun Kalesinde güvende olduğundan, arf zamanı Şah Saray'da yaşadıklarından, zamanın çabucak geçtiğinden, komutanların sözünden çıkmadığından, grubuyla iyi anlaştığından bahsetmişti. Ailesinin yazacağı mektubu sabırsızlıkla beklediğini yazmayı ihmal etmemiş, saçları gibi birbirine dolanan harflerle Biricik Begonyanız yazarak bitirmişti mektubunu. Şimdi bakıyordu da ne çok boş yer kalmıştı eski parşömende. Ekleyebileceği bir şeyler var mı diye düşünüp mektubu kavradı. Kabarık kanat tüyleriyle sandalyeye yaslanabildiği kadar yaslandı. Satırları tekrar okurken düşüncelere dalıp gitti.

Tak, tık, tık.

Dalıp gittiği düşüncelerden duyduğu sesle çıktı. Ani hareketi yüzünden yaslandığı sandalyeden düşmesine ramak kalmıştı.

Tak, tak, küt.

Sesi ikinci kez duyması nereden geldiğini anlamasına yetmişti. Tahmininin aksine kapıdan gelmiyordu bu sesler. Direkt sağındaki bitişik duvardan geliyordu. Oldukça yüzeysel ama yakındı.

Tak, tık, küt!

Sanki takati kalmamış biri eceli uğramadan önce duvara vuruyordu. Amenia, çoktan sandalyesini terk edip sesin geldiği duvarın aksine; şöminenin yanına gerilemişti. Ses durduğu yere varamadan kalın duvarlar tarafından yutuluyordu. Korkunun hızlandırdığı nabzıyla şöminenin yanındaki demir maşayı kavradı. Köz ve külleri ayırmaya yarayan ejderha diline benzeyen maşayı beceriksizce kavrayıp önüne savurdu. Kılıç kullanmakta ne kadar amatörse o kadar tecrübesizce savuruyordu elindeki ölümcül olmaktan çok uzaktaki silahını.

"Kim var orada!" sesinin titremesine engel olamamış, korkudan kocaman açılan pembe gözlerini doğrudan duvara dikmişti. Minik bir adım ilerleyip kanatlarını bedenine yaklaştırdı. Maşayı iki eliyle kavramış sol ayağını ileriye atarak bir adım daha yaklaştı duvara.

"Cevap ver, kim var orada dedim!" içten içe bir cevap duymamayı dileyerek yaklaşıyordu duvara. Duyduğu şeyin daha önceden zihninde yankılanan yaşlı kadın sesi gibi hayali olmasını umuyordu. Kalın duvarların ardında, odasına girmeye çalışan kimseler yoktu, Amenia içinden bunu sayıklarken tıklama seslerini tekrar işitmişti.

Küt, küt, küt.

Kalp atış sesi gibi zayıf ama duvarın ardından gelen sesler hiç de hayali değildi. Kapıya koşup yardım istemeye gideceği sırada bu sefer o tanıdık sesi duyuştu Amenia. Rüzgârı an, kanadı hazırla...

Korkma, ona yardım et...

Yere çivilenmişti, tak tak sesleri devam ederken hareketsizce odanın ortasında donup kalmıştı. Tam da durduğu yerde bundan birkaç hafta önce iple tavandan sallanan Bakhu gibi, kıpırdayamıyordu Amenia. Bir ruh mu dadanmıştı kıza yoksa aklı kendini kaçırmak için mi uyduruyordu bu sesi bilmiyordu. Sessizce durup elindeki maşaya sarılmış titriyordu. Kendisini korusun diye eline aldığı sözde silahını kendi koruyordu şimdide.

Korkma beklenen, acele et. Onu hala kurtarabilirsin...

Yine kendisine o sıfatla sesleniyordu yaşlı kadın. Beklenen. Cevap verecek cesareti olsa kadının seçtiği bu sıfata kadar soracağı çok sorusu vardı Amenia'nın. Dili tutulmuş, bedeni bilinçten arınmış hareket ediyordu; ağır adımlarla duvara yaklaştı. Yaklaştıkça sesin geldiği yer daha da netleşti. Yerdeki taş tuğla her tak tak sesinde hareket ediyordu. Birazdan karşılaşacağı manzaraya titreyen bacaklarının dayanamayacağını önceden kestirdi, dizlerinin üstüne çömeldi. Elindeki maşayla hareket eden taş tuğlayı dürttü.

Pat, Pat, Pat.

Taşı hareket ettirince ardında her kim ya da ne varsa daha da şiddetli vurmaya başlamıştı. Yaşlı kadının söylediklerini düşününce orada her ne varsa kızın yardımına muhtaçtı. İçindeki yardım etme dürtüsü ağır basınca elini uzatıp yerinden çıkan taşı odanın içine çekti. Taş tuğla oldukça ağırdı, kenara yuvarlanırken odanın ahşap zeminini çizilmişti ama bu mühim değildi. Taş gidince ardında kalan oyukta Amenia'nın gördüğü şey, işte mühim olan tek şey oydu.

Amenia'nın duvarı kaplayan gölgesi ardında şöminenin ılıman ışığı oyuğa doluşuyordu. Sonsuza meydan okuyan karanlık, oyuk içinde uzanıp gidiyordu. Sonsuz siyah içinde mini minnacık bir beden kırış buruş olmuş derisiyle belli belirsiz hareket ediyordu. Kuru bedeninin aksine yaşlar damlayan gözleri karanlıkta parlamasa orada bir canlı olduğunu fark etmek imkânsız olurdu. Neyse ki bir çift parlak detay Amenia'nın gözlerinden kaçmamıştı. Karanlıkta kıvranan minik misafirinin ne olduğunu bilmeden elini uzattı oyuğa. Pamuk beyaz elleri oyuğun karanlığına dalınca davetsiz misafir minik elleriyle Amenia'nın parmaklarına sarılmıştı. Bir acı ya da diş hissetmeyince parmağına sığınan mahluğun zararlı olmadığına kanaat getirerek gönül rahatlığıyla avuçlarının içine aldı misafirini. Ellerini ve içindeki minik yaratığı oyuktan çıkartıp odayı aydınlatan kandillerin ışığıyla buluşturdu.

İki avcunu zar zor dolduran, rengi bedenindeki detayları gizleyecek kadar kara tuhaf bir semenderdi avuçlarındaki minik misafiri. Işığa yaklaştırınca derisi hızla renk değiştirmişti, şaşkınlığına bir yenisi eklenmişti Amenia'nın. Semenderin yeni rengiyle ufak bedenindeki detaylar bir bir deşifre olmuştu. Perdeli ayakları ve yüzgeç misali kuyruğuna rağmen bir avuç kum kadar kuruydu elleriyle aynı rengi paylaşan bedeni. Üstelik burun delikleri dışında başının her iki yanında ikişer solungaç da vardı, bu detaylar tuhaf misafirin sulak ortamda yaşadığını elvermişti. Bu kupkuru bedenin kim bilir kaç gündür susuz kaldığını düşününce hızla gözleri odayı tarayıp güğümü aradı. Avcunda derin derin soluyan semenderle odadaki su dolu güğüme ilerledi.

"Yalvarırım su... Lütfen, biraz su..."

Zihninde oluşan ses pudra pembesi kanatlı kızın bütün bulgularını doğrulamıştı. Bu tuhaf ufaklık susuzluktan ölmek üzereydi. Yatağının başucunda uyumadan önce içmek için bekleyen su dolu gümüş kadehi görünce istikametini değiştirdi. Avcundaki minik semenderi su dolu kadehe tam vaktinde yetiştirdi.

Teşne bedeni ve kuru derisindeki bütün hücreler haftalar sonra hayat veren sıvıyla buluşmuştu. Minik semender suyun tadını dahi unutmuştu. Gümüş kadehin içinde susuzluğunu giderirken bedeni yeni rengine kavuşuyordu. Bu sefer de kadehin rengini birebir kopyalamıştı.

Amenia, misafirinin susuzluğunu gidermesini bekledi. Semender bardaktaki suyu yarı yarıya tükettikten sonra başını çıkartıp minnetle parlayan gözlerini kıza dikmişti. Amenia yavaşça parmağını uzatacağı sırada semenderin boğazı balon misali şişip inmişti. Gurk sesi eşliğinde bu hareketi birkaç kere daha tekrarlamış ardından bir hışımda sudan çıkarak Amenia'nın eline sıçramıştı. O ana kadar semenderin kanatlarını fark edememişti Amenia, bacaklarının hemen altında zar kadar incecik deriden bir çift saydam kanada da sahipti misafiri.

"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim! Bana su verdin teşekkür ederim."

Amenia, semendere hayranlıkla bakakalmıştı. Avuçlarındaki bu canlının hareketleri evcil olduğunu kanıtlıyordu. Peki ya duvarın ardında ne arıyordu bu minik misafir? Soracak çok soru vardı ama önce semenderin iyi olduğundan emin olmak istiyordu Amenia. Kanadından sızan tozpembe ışıklarla şifalı bir dokunuş sundu, avuçlarındaki canlıya yaklaşarak tebessüm etti.

"Biraz daha su ister misin?" fısıldayarak sormuştu ilk sorusunu. Semenderin "Evet biraz daha, biraz daha su..." demesi gecikmemişti. Kadehe tekrar su doldurup misafirini suyun içine teslim etti. Parmağını semenderin yassı başına koyup yeni bir soru fısıldadı.

"Buraya nasıl geldin ufaklık? Neden evinden bu kadar uzaklaştın, susuzluktan ölecek hale gelmişsin üstelik."

"Buraya geldim, daha önce de geldim. Buraya hep geldim. Ben burada beklerken susuz kaldım. Evim burası ki benim. Burada bana su verdin artık iyiyim."

Semenderin heyecanlı sözlerinden ne dediğini anlayamamıştı Amenia. Seri konuşan semenderin tekerleme misali verdiği cevabı dili gibi uzayıp gitmişti. Daha net bir soru sormayı deneyecekti Amenia ama minik misafirinin ani hareketleri buna engel olmuştu.

"Bana yardım et, su verdin yardım et," boğazını bir kez daha balon gibi şişirip konuşmaya devam etti minik misafir. "Kesemde yavrum var, onu çıkart bana yardım et. Boğazımda yavrum var ona yardım et, gurk."

Semenderin boğazı şişip indikçe içinde minik bir kese beliriyordu. Amenia ağzını kocaman açan misafirine ne yapacağını bilemeyen mahcup ifadesiyle bakakalmıştı. Ne yapmalıydı bilmiyordu, elini uzattı. Semender ağzını daha da açtı. Kocaman açılan ağzında uzun dilinin ardındaki keseyi fark etmişti. Bu tuhaf yaratığın yavrularını ağzındaki kesede taşıdığına mı yoksa yavruları elleriyle çıkartacağına mı daha çok şaşırıyordu bilemiyordu Amenia. İnce parmakları zorlanmadan semenderin kaygan ağzının içindeki keseye ulaşmıştı bile. Kesenin içinde ipek kozasını andıran bir doku hissetti. Nazikçe çekip çıkartacağı sırada misafirinin kusma refleksiyle içerdeki kese yapış yapış sıvıyla bir Amenia'nın avcunun içine fırlaması gecikmemişti.

"Daha önce hep o yardım etti, o benle konuşmazdı, o yavrularımı kurtarır bana su verirdi. Ama sen konuştun benimle, sen daha naziksin, senin kanatların daha güzel, yavrularımı sen çıkart," semenderin ne dediğini anlamamıştı Amenia.

"O mu? Kimden bahsediyorsun ufaklık hiçbir şey anlamıyorum. Senin başka sahibin mi var yoksa? Sanırım odaları karıştırdın, buraya yanlışlıkla gelmiş olmalısın," diyerek gülümsediğinde semenderin hırlarcasına verdiği kızgın cevabı gecikmemişti.

"Rin asla hata yapmaz, Rin doğru odaya geldi, Rin evini bilir. Rin vazgeçti lacivert kanatlı daha iyi, konuşmaya adam daha iyi. Rin onun için geldi. Rin bir hafta oyukta bekledi ama kimse gelmedi. Şimdi de sen odaları karıştırdı diyorsun! Rin asla unutmaz, Rin eğitimli bir Çamurçapkını. Pembe kanatlı kız utanmalı! Rin çok zorluklar çekti yavrularını buraya getirmek için Gurk!"

Minik misafirin öfkeli cevabı Amenia'nın sormaya hazırlandığı çoğu soruya cevap olmuştu olmasına ama zihninde yankılanan sesle cevaplanması gereken yeni sorular da peydahlamıştı.

"Özür dilerim Rin, seni kızdırmak istememiştim," kafasındaki soruları kelime grupları haline getirip fısıldamaya devam etti Amenia. "Buraya yavruların için mi geldin peki? Bahsettiğin lacivert kanatlının kim olduğunu bilmiyorum, üç gün önce bu odaya yerleştim. Sanırım o artık başka odada. Ama anlayamadığım şeyler var. İlk olarak nereden geliyorsun bunu bana söyler misin?" Amenia'nın özründen sonra Rin sakinleşmiş, zar kadar ince kanatlarını açarak kızın avuçlarına sıçramıştı. Belli ki çabuk öfkelendiği gibi çabucak affediyordu minik semender.

"Rin buraya hep gelir. Ona yavru verilen yerden gelir. Lacivert kanatlı yavruları alır, Rin'e su verir. Geldiğim yer uzak, çamurdan geldim. Çamurlu eller bana yavru verdi. Kursağımda yavrumu getirdim. Şimdi geri dönmeliyim. Ama bana yeni yavru vermelisin. Kursağıma yeni yavru koymalısın."

Amenia zihninde yankılanan sesle kaşlarını çatmıştı. Ne dediğini anlayamıyordu. Ne yavrusu ne çamuru ne lacivert kanatlısı diyordu minik misafiri? Anlayamıyor, karışan aklıyla hayret dolu bakışlarıyla avuçlarının içine, Rin'e bakıyordu.

"Keseden çıkart, oradan al onu. Lacivert kanatlı hep öyle yapardı." Boğazı balon gibi şişip inerken yere paralel bir çift çizgiden göz bebekleriyle Amenia'nın pamuk beyaz avcundaki keseye bakıyordu.

Amenia ters giden bir şeyler olduğunu sezmişti. Üstelik avucundaki kesede hiçbir hareketlilik de hissetmiyordu. Acaba yavrusu için çok mu geç kaldım diye endişelenerek avucuna sıçrayan semenderi tekrardan gümüş kadehin içine bıraktı. Elinde kalan ipek koza misali keseyi parmak uçlarıyla son derece dikkatli ve nazikçe soymaya başladı. Geç kalmamış olmayı umarak kat kat kılıfı elinden geldiğince hızla parçalıyordu. Ellerinden bile beyaz keseyi soydukça içindeki hareketsiz nesne ortaya çıkıyordu. Son hamleyle keseyi tamamen açınca hiç beklemediği manzara karşısında şaşkınlıktan gözleri bahar çiçekleri gibi açılmıştı. Elinde tuttuğu canlı olmaktan çok uzaktaki nesneyle ses telleri çoktan harekete geçmişti.

"Rin! Ama bu- bu bir yavru değil bu bir parşömen parçası!"

Ellerinde yavru bir semender görmeyi beklerken işaret parmağı kadar ufak parşömen rulosu Amenia'nın avcunun içinde hareketsizce duruyordu. Kâğıt parçası her neyse pek de masum durmuyordu. Şimdi anlıyordu Amenia, bu semenderin neden duvarın ardında bir haftadır beklediğini, neden lacivert kanatlıdan bahsettiğini, birçok şeyi şimdi anlıyordu.

Minik misafirine temas etmediği için aralarındaki iletişim kesilmişti. Avcundaki ruloyu dikkatlice açarken aklındaki sorulara bir bir cevap buluyordu. Buraya kesesindeki mesajı iletmek için gelmişti minik misafiri. Üstelik susuzluktan kuruyan bedenine bakarak Amenia semenderin yalan söylemediğini düşünüyordu. Bir aftadır duvarın ardında beklemişti minik bedeni. Boğazında taşıdığı şeyi yavrusu zannederek aç susuz bir hafta orada kalmıştı. İyi eğitimli olduğu kesindi, kimler eğitmişti onu bilmiyordu. Amenia'nın bildiği bir şey varsa bu odada kendisinden önce her kim kaldıysa semender onun için gelmişti.

Semenderin içinde mesaj iletmenin çok zekice olduğunu düşündü Amenia. Bedeni renk değiştiren, sessiz, her delikten geçen minik bedeniyle harika bir gizli postacıydı misafiri. Yaptığı işten, taşıdığı mesajdan zerre haberi olmadığının farkındaydı Amenia. Ne eğitildiyse onu yapıyordu ufaklık. Karşılığında ne aldığının bir önemi yoktu. Rulo tamamen açılınca gördükleriyle kaşları daha da çatılmıştı.

Daha önce görmediği sembollerle doluydu parşömen, bir de küçük çengelli yapısıyla minyatür bir kartal pençesini andıran som altın üzeri sembollerle dolu bir parça... "Bunlar da ne," açık kalan ağzından çıkan üç kelime duvarlar tarafından yutulup girmişti.

Altın parçasını bir kenara koyup sembollere baktı. Sağa çevirdi, sola çevirdi ama hiçbir anlam çıkartamadı. Kanat, üçgen ve tuhaf çizilmiş bir göz... bir çok farklı işaret arasında bunlar dışında hiçbir şeye benzemeyen, daha önce görmediği onlarca işaret parşömen parçasını doldurmuştu. Kanadındaki sarı tüyler sayesinde daha önce duymadığı bir dili, görmediği harfleri anlayabilirdi Amenia ama bu kez hiçbir şekil kelimeye dönüşmüyordu zihninde. Gelişigüzel çizilmiş, hatta karalanmış karman çorman sembollerden başka bir şey görmüyordu.

"Yoksa" sesli düşünerek çatılan kaşlarını gevşetti. Şaşkınlık yüzüne sevimli bir ifade bahşederken ses telleri tekrardan titreşti. "Bu, bir şifre olabilir mi?"

Emin değildi Amenia ama bunu öğreneceği kesindi. Yarın ilk fırsatta kütüphaneye gidip parşömenin üzerindeki sembolleri araştıracaktı. Bu odada kendinden önce kalan kişiyi bir an önce bulmalıydı. Andarun Kalesi'nin en büyük sırrını avuçları içinde tuttuğundan bihaberdi Amenia, bir an evvel yarın olması için yatağına geçtiğinde çok geçmeden zihnindeki sorularla uykuya dalmıştı.

☆☆☆

Hepimizin merakla beklediği o bölümler kapıda artık!

Sizce Eran ve Amenia'nın bulduğu semboller ve şifreler neyle ilgili?

Bir sonraki bölümde neler olacak sizce? Cevaplanması gereken çok soru birikti öyle değil mi?

Düşünce, fikir ve önerilerinizi yazmaktan çekinmeyiniz.

Kanatlarınız yıldızları kucaklasın. Bir sonraki bölüme kadar sağlıcakla kalın 🌟🌟🌟

Continue Reading

You'll Also Like

35.6K 2.2K 8
"gece alınırsa intikam, saklanır karanlığa" Dünya harici üç farklı diyar olduğu söylenir efsanelerde. Göğe, yere ve sulara hakimiyet kuran... Diyar E...
62.7K 3K 28
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
7.3M 236K 37
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
243K 21.7K 41
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...