MÜHÜR

By gizlibiradetyazar

71.7K 4.4K 2.2K

Baş melek Raphael, cennete karşı karşı gelen Lucifer'ı cezalandırmak adına güçlerini ve ilk aşkı olan Lilith'... More

1-'Yeni Arkadaşlar'
2-'Duman'
3-'Park Alanı'
4-'İlk Gün'
5-'Uyku Hali'
6-'Gariplikler'
7-'Yarış'
8-'Beraber Takılmak'
9-'Sinema'
10-'Ölüm'
11-'Anlaşma'
12-'Mühür'
13-'Ateşiniz Bol Olsun, Şeytanlar!'
14-'Lilith'
15-'Esir'
16-'Melekler'
17-'Melekler vs. Şeytanlar'
18-'Zebaniler'
19-'Kaçmayı Denemek'
20-'Beklenmedik Yardım'
22-'Sakinleştirme'
23-'Gerçek Bir Şeytan'
24-'Çığlık'
25-'Farklı Bir Gün'
26-'Azazel'
27-'Şeytan Kandırmacası'
28-'Lilith'in Kardeşi'
29-'İtiraf'

21-'Duygular'

2K 137 43
By gizlibiradetyazar

Saat dörde geliyordu, hala uyumamıştım. Lucifer daha eve gelmemişti. Eğer uyursam onu göremezdim ve konuşamazdım. Bu yüzden bütün gece uyanık kalmıştım. Evde kimse yoktu. Ava benimle konuştuktan sonra çıkmıştı. Elizabeth ve Nicholas'ı da neredeyse bir gündür görmüyordum.

Kapı kilidinin açılma sesini duyduğumda ayağı fırladım. Lucifer içeri girdikten sonra beni fark etmişti. Kaşlarını çatarak beni süzdü. "Senin yatakta olman gerekmiyor mu?"

Konuya nereden girsem bilmiyordum. Onu nasıl ikna edebilirdim ki? Acımasızdı, yaptığı kötülüklerden zevk alıyordu. "Konuşacak mısın artık?" Derince nefes aldım.

"Ben... aslında... seninle konuşmak istiyordum." Ters bir şekilde bana baktı.

"Sabah da konuşabilirdin. Şimdi git ve uyu." dedikten sonra karşımdaki koltuğa oturdu. Gerginliğim yine su üstüne çıkmıştı, ellerimle oynamaya başladım.

"Bir daha kaçmayacağım." dedim en sonunda. Nereden gireceğimi bilemiyordum ama bu da kötü olmamıştı sanırım.

"Zaten kaçamazsın. Bunu sana daha önce de söylemiştim ama sen dinlemedin." Hadi ama! Sonuç olarak kaçmamıştım! Bu yetmezmiş gibi bir de onunla öpüşmüştüm! Hatta... daha da ilerisine gitmiştik. Bunun için bir de cezam mı olacaktı? Bu tamamen haksızlıktı!

İçimden söylenmeye devam ederken Lucifer'in kahkahasını işittim. İçten bir şekilde gülüyordu. Anlamsızca ona baktım, ne vardı bir anda böyle gülecek? Gülmesi bittiğinde ayağı kalktı ve yanıma geldi. "O gün yaşadıklarımızı ileri gitmekten sayıyor musun gerçekten?" Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Düşüncelerimi okuyabiliyor muydu? Ve içimden söylediklerimi duymuş muydu?!

Utançla geriye doğru çekildim. "S-sen düşünce de mi okuyabiliyorsun?" Tekrardan kahkaha attı.

"Dışarıdan söylediklerini duymak ne zaman düşünce okumak oldu?" Ellerimle yüzümü kapattım. Ben gerçekten aptaldım. Büyük bir aptaldım! Sinirlendiğimde kendime hakim olamıyor ve düşüncelerimi dışa vuruyordum. Ancak şu an hiç zamanı değildi!

Soğuk elleri yüzümdeki ellerime temas etti. Ellerimi yüzümden yavaşça indirdi. Bakışlarındaki yumuşaklık beni afallatmıştı. Her zaman sert bir surat ifadesine sahip şeytan nereye gitmişti? "Git ve uyu Anna." dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Sabah konuşuruz, tamam mı?" Sertçe yutkundum. Bu ses tonu iliklerime kadar titrememe sebep olmuştu. Sanki karşımda bambaşka biri konuşuyordu.

Ellerimi bıraktığında birkaç saniye kendimi boşluğa düşmüş gibi hissetsem de toparlandım. Ona cevap vermedim ve merdivenlere yöneldim. Sanki biri tarafından kontrol ediliyor gibiydim, hareketlerim bir robotu anımsatıyordu. Ama kendimde olduğumun da farkındaydım. Bu... bu gerçekten çok garipti.

Kendimi odaya atmamla derince nefes aldım. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Bunun sebebi tabii ki de düşünce okuyabildiğini sanmamdı. Mühürün bende olduğunu öğrenebilirdi. Evet, kalbimin hızlı atma sebebi buydu. Yaşadığım korkuydu.

Korkunun böyle güzel hissettirdiğini bilmiyordum.

Yatağa yattığımda vücuduma yayılan rahatlık mayışmama sebep oldu. Gözlerim kendiliğinden kapanırken en son gördüğüm şeyi, açık kahve gözleri görmüştüm.


"Anna!" Duyduğum sesle yorganı kafama kadar çektim. Deli gibi uykum vardı ve uyandırılmak istemiyordum. "Anna! Kalk artık ama ya."

Ses yakınlaşmıştı. "Elizabeth, beni rahat bırak." diye mırıldandım. O anda yorgan üstümden çekildi.

"Öğlen oldu öğlen. Siz insanların nasıl bu kadar saat uyuyabildiğinizi anlamıyorum. Hayır, ben de uyuyorum mecburen, gece vakit geçmiyor ama bu kadarına da yuh yani." Zorlukla gözlerimi araladım.

"Kalkıyorum ama nolur sus." dedim hayıflanarak. Sabah sabah o kadar çok konuşuyordu ki, ayılmamam mümkün değildi. Elizabeth şirince sırıttı.

"Sana kahvaltı hazırladım. Kimsenin niyeti yoktu yine bana kaldı. Hadi kalk da ye." Yatakta oturur konuma geldim. Gülerek ona baktım. Bu kız gerçekten nasıl şeytan olabilirdi ki? Bence aralarına sızmış bir melekti. "Pancake yaptım."

Kaşlarımı kaldırdım. "Yine mi?"

"Tabii kızım! Diğer kahvaltı zıvırlarını hazırlamak zor geliyor. Bal reçel falan var yersin işte." Kıkırdadım. Bence esas zor olan pancake yapmaktı. Elizabeth odadan çıkarken, "Hadi oyalanma da gel." diye ekledi.

Onu daha fazla bekletmemek için ayağı kalktım. Ancak ona bana niye bu kadar iyi davrandığını sormalıydım. Bundan memnun olmuyor değildim tabii ama şeytanlar kötü olurdu. Elizabeth'in kötülük dolu bir şeytan olduğuna inanmak zordu.

Banyoda rutin işlerimi hallettikten sonra aşağı indim. Nicholas televizyonu kurcalıyordu. Ava da boş boş oturuyordu. Hiçbir şey demeden mutfağa geçtim. Kokular her yeri sarmıştı. Elizabeth gururla bana baktı. "Kabul et, harika pancake yapıyorum." Güldüm. Tam konuşacakken arkamdan bir ses yükseldi.

"Yapabildiğin tek şey olduğundandır." Nicholas sırıtıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemeye çalıştım.

"Ne demeye çalışıyorsun sen?" dedi Elizabeth. Söylerken ellerini beline yerleştirmişti. Bu hareketi kıkırdamama sebep oldu.

"Güzelim, en son bir yemek yapmıştın, hatırlıyor musun?" Sesi alaylı ama yumuşaktı. Nicholas bana doğru döndü. "Öyle bir yemekti ki, üstünde ambalajlar yüzüyordu." Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım.

Elizabeth kaşlarını çattı. "Arkasında ambalajından çıkarılması gerektiği yazmıyordu! Ben ne yapabilirim?" Söylediğine karşılık Nicholas da gülmeye başladı. O anda ikisinin ne kadar yakıştığını fark ettim. Birbirleriyle uyumları çok güzeldi, her ne kadar ufak tefek tartışmaları olsa da.

Acaba şeytanlarda aşk gibi duygular barınır mıydı? Ah... tabii ki barınırdı. Şeytanların başı, Lucifer bile aşıksa diğerlerinin o duyguları bilmemesi garip kaçardı.

"Ne oldu Anna, yüzün düştü?" Elizabeth'in sorgulayıcı bakışlarıyla tekrardan tebessüm ettim.

"Bir şey yok, acıktım sadece. Artık yesem iyi olur."

Kahvaltı ettikten sonra etrafı Elizabeth'e bırakmadan kendim toparlamaya karar vermiştim. Sonuçta her sabah kahvaltı hazırlıyordu. Son bardağı da makineye yerleştirdikten sonra lavaboda ellerimi yıkadım.

İşimi bitirdikten sonra mutfaktan çıktım. Tam o anda Lucifer merdivenlerden inmişti. Karşı karşıya kalmıştık. "Lucifer! Gidiyor muyuz?" dedi Ava yanımıza gelerek.

Lucifer önce kaşlarını çattı. Sonra ise bana baktı. "Hayır, gitmiyoruz. İşlerim var." Ava kaşlarını çattı. Annemlerin yanına gitmeyecek miydi?

"Niye gitmiyoruz ya? Dün böyle konuşmamıştık." Lucifer ters bir şekilde Ava'ya döndü.

"Daha büyük sorunlarımız var Ava. Melekler yerinde durmuyor. Sayıları çoğalabilir ve ben bu haldeyken hepsiyle başa çıkamam." Ava dudaklarını büktü. Tanrım... gerçekten vazgeçmişti. Annemleri hipnoz ederek öldüğümü düşünmelerini sağlamayacaktı.

"Karşılıklı bir anlaşma düzenlemeliyiz Lucifer." diye dahil oldu Nicholas. Elizabeth de onu onaylayarak kafasını salladı.

"Nick haklı. Anna'yı istiyorlar. Bunun için başka melekler de getirebilirler." Lucifer'in kaşları çatıktı. Dün geceki halinden eser yoktu. Aslında yumuşak yüz ifadesi ona kaşlarını çatmasından daha çok yakışıyordu.

"Bunu halledeceğim. Nicholas sen benimle gel. Elizabeth sen de aşağıdaki durumları kontrol et." İkisi de kafasını salladı ve kapıya yöneldiler.

"Aşağısı cehennem oluyor bu arada, anlamamışsındır diye söylüyorum." Ava'nın alaylı cümlesine karşılık kaşlarımı çattım. İnançlı biriydim. Ama bu cennet ve cehenneme körü körüne bağlandığım anlamına gelmiyordu. Şimdi ise etrafımda şeytanlar vardı. Cehennemden çok normal bir şeymiş gibi bahsediyorlardı.

"Orası..." dedim cehennemi kastederek. "Nasıl bir yer?" Ava boğazını temizledi.

"Kötü ruhların barındığı bir yer. Biz de şeytanlar olarak işkence çektiriyoruz işte." Gözlerimi büyüttüm. Bundan da çok normal bir şeymiş gibi bahsediyordu! Ava bakışlarımı fark edince gözlerini devirdi. "Hadi ama, orada boş boş dolaştığımızı zannetmiyordun, değil mi?" Bir şey demedim.

Ava'nın aklına bir şey gelmiş gibiydi, bakışları değişmişti. "Bu arada, dün gece ne yaptınız bilmiyorum ama onu ikna etmişsin." İmalı cümlesine karşılık kaşlarımı çattım.

"Hiçbir şey yapmadık!" Ava alayla gülümsedi.

"O gün de hiçbir şey yapmamış gibi görünüyordunuz." diye devam etti. O gün derken Lucifer ile öpüştüğümüz günden bahsediyor olmalıydı...

"O... o farklı bir şeydi. Niyetim kaçıp kurtulmaktı ama öyle olmadı. Sanki... sanki beni kontrol ediyor gibiydi." dedim suçu ona atarak. Bu doğru sayılabilirdi. O an hissettiklerim çok farklı ve değişik şeylerdi.

"Lucifer insanlara güç uygulamaz Kızıl. Duyguların ve hareketlerin tamamen sana bağlıdır. İstese senin her şeyi yapmanı sağlayabilir ama şu an hem güçleri buna etmiyor, hem de..." Kaşlarımı çattım.

"Hem de ne?"

"Gücü çok fazla. Eğer o gücü bir insanın üzerinde uygulayacak olursa bu karşıdakinin tamamen aklını yitirmesine sebep olur." Yutkundum. Bu gerçekten çok kötüydü. Ava derince nefes aldı.

"Peki hipnoz nasıl edebiliyor?"

"Hipnoz başka bir şey. Benim bahsettiğim duygular. Korku, öfke, arzu, aşk. Bunlardan herhangi bir hissi karşıdakine yüklemeye çalışması bile çok tehlikeli." Evet, bu gerçekten ürkütücüydü.  "Her neyse, seninle yeterince muhattap oldum."

Merdivenlere yöneleceği sırada kolunu tuttum. Yüzünü buruşturarak bana baktı. "Ne istiyorsun yine?"

"Bana neden yardım ettin?" Ava'nın kaşları çatıldı.

"Yardım etmedim."

"Onu ikna etmem gerektiğini söyledin Ava. Ailemle ilgili olan en ufak bir şey bana zarar verir. Bu senin işine gelmez miydi?" Ava derince nefes aldı.

"Gelmezdi. Bir şeytan olarak canının yanmasından zevk alsam da bu bir daha onların yanına dönemeyeceğin anlamına gelirdi. Ve inan bana burada daha fazla kalmanı istemiyorum." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu yönden hiç düşünmemiştim. Tabii ki öyle olacaktı. Herkes Elizabeth gibi değildi. Hele Ava, hiç değildi.

"Sen de bir an önce buradan kurtulsan iyi olur. Lucifer güçlerini geri aldığında ortalıkta kimse kalmayacak çünkü." İçimde bir şeyler kıpırdanmıştı. "O Cehennemin Kralı, bunu biliyorsun değil mi? Kimse onun kadar acımasız olamaz."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Biliyorum."

"Yine de ondan nefret etmiyorsun." Kaşlarım çatıldı. Bu nereden çıkmıştı? Bana zarar vermişti, ailemden uzak tutuyordu, gözümün önünde bir meleği öldürdüğüne şahit olmuştum. Bunlar nefret etmek için yeterli sebeplerdi.

"Ediyorum." dedim meydan okuyarak. "Yaptıklarını saymaya başlasam bitmez bile. Ondan nefret ediyorum."

Ava alaylı bir şekilde güldü. Ancak sonradan yüz ifadesi soğuklaştı ve merdivenlerden çıkmadan önce son sözlerini söyledi. "Aşk ile nefret arasında çok ince bir çizgi vardır. Yerinde olsam o çizgiye dikkat ederdim, Annabelle."


Anna ve Ava ilk defa kavga etmeden bir konuşmayı bitirebildiler, garip değil mi?

Ava ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Elizabeth-Nicholas ikilisiyle ilgili? Onlara da bir isim bulmak gerek...

Vee Lucifer'in ani değişimleri. Bunu artık söylemiyorum herkes alıştı çünkü.

Continue Reading

You'll Also Like

198K 8.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
72.8K 4K 29
Gece yarısı sokakta karşısına çıkan evsiz bir kediyi evine alan bir kız en fazla kediyle ne yaşayabilirdi? "ben aslında evine aldığın kediyim, " ger...
3.8M 312K 86
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
195K 16.1K 42
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...