Mükemmel Ceza (Karadeniz Seri...

Par suskun_kalem

891K 49.3K 5K

Ben, Tanem Mutlu.. Gerçekten ergenlik dönemi hariç mutlu bir hayat süren, her zaman gülümseyen bir kızdım. Ke... Plus

1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
kesit
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25.bölüm
26.bölüm
27.bölüm
28.bölüm
29.bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm
33.Bölüm
34.bölüm
35.bölüm
36.bölüm
37.bölüm
Barut!!
38.bölüm
39.bölüm
40.bölüm-Final

9.bölüm

22.6K 1.3K 177
Par suskun_kalem

Size; Tanem'i biraz daha yakından tanıyacağınız,
keyifli ve uzun bir bölümle geldim. 😍😍

Buyursunlar...

Yorucu geçen bir kaç günün sonunda pilim neredeyse tükenmek üzereydi. Her alıştığımı düşündüğüm güne kamyon çarpmış gibi uyanıyordum. Bir de içimde yakınlığına, kokusuna hasret kaldığım Barut'un sızısı vardı tabi. Melek abla resmen aramıza girmişti ve tek kelime dahi etmemize müsade etmiyordu artık. Yan yana bile gelemiyorduk. Bu süre zarfında Barut göz kaş işareti yaparak beni belirli yerlere çağırsa da mümkün değil Melek ablayı atlatamıyordum. Barut adına uyum sağlarcasına, patlamak için bir ateşe bakan barut fitili gibi dolaşıyordu ortalıkta. Öfkeliydi ve adeta burnundan soluyordu. Bildiğin uzaktan uzağa yayla aşkı yaşıyorduk. Arada laf atıyordu. Bazen göz kırpıyor bazen de dolan çay torbalarını boşaltmaya gittiğimde koluma dokunuyordu. Ne zaman konuşacak olsak aramıza muhakkak Melek abla damlıyordu. Barut'un ufacık teması bile heyecanlanmama yetiyordu aslında. Yaşadığım şey, hissettiğim bu karmaşık duygu çok farklıydı. Hayatımda daha önceden tatmadığım değişik bir şey! Ama henüz aramızda ne olduğunu her ikimiz de bilmiyorduk. Sanki bilsek büyüsü kaçacakmış gibiydi...

Akşam üzeri bahçeden barakalara doğru dağılırken Barut bir an da avucumun arasına küçük bir kağıt parçası tutuşturdu. Merakla gizlice açıp okudum.

"Gece herkes uyuduğunda dışarıya gel."yazıyordu.

Bir an önce gece olmasını sabırsızca beklerken onun yanına gidecek olmamın heyecanıyla neredeyse tüm tırnaklarımı yemiş, yetmemiş dudaklarımın derisini koparmıştım. Bu yaptığımız çılgınlıktı ve bir adı yoktu. Her ikimizde hazırlıksız yakalanmış gibiydik. Sanki, aileleri izin vermediği için gizli kaçamak buluşan sevgililere benziyorduk.

Allah'ım eğer yanlış yapıyorsam bana engel ol, lütfen!

Barakadakilerin derin uykuya daldığına emin olduktan sonra usulca yataktan kalkıp Barut'un verdiği siyah örme hırkayı sırtıma geçirdim. Olabildiğince sessiz hareket ederek dışarı çıktığımda Barut ortalıkta görünmüyordu. Aksilik ki direk lambası da yanmıyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Usulca karanlığa doğru ilerlerken yüzüme tutulan parlak ışıkla gözlerimi kırpıştırdım.

"Tanem.."diye fısıldadı sessizce. "Buraya gel."

Görüş açım netliğe kavuştuğunda onu ancak direğin yanında görebildim. Adımlarımı hızlandırıp çabucak yanına yürüdüm.

"Lamba neden yanmıyor?"

"Ben kapattım.."dedi ve alayla sordu. "Ne o korktun mu?"

"Hayır korkmak değil, önümü göremedim sadece."

İkimiz de sessiz kalıp gülümseyerek birbirimize bakıyorduk. Yeni çıkmaya başlayan sevgililer gibi, ne konuşacağımızı, ne yapacağımızı bilemiyor gibiydik.

"Beni neden dışarı çağırdın?"diye sordum en sonunda. Karanlıktan yüzünü seçemiyordum ama o ukala gülüşünün yerli yerinde durduğuna adım kadar emindim.

"Neden artık şelaleye gelmiyorsun?"dedi aksi bir sesle. Dudaklarımı ısırıp kıkırtımı engellemeye çalıştım.

"Ben artık oraya gelemem Barut."

Biraz nazlanmak hakkım değil miydi canım?

"Neden?"diye çıkıştı.

"Melek abla bizi görmüş, benden zorla yemin istedi. Ben dururken o torbası dolmazla işin yok dedi."

"Haydaaa.."diye söylenip elini direğe vurdu. "El elalemin rakipleri erkek olur benim ki tutupta kalfa Melek abla oldu, şansa bak!"

"Ne rakibi ne saçmalıyorsun Barut?"

"Boş ver.."diyerek beni geçiştirdi. "Sen şimdi gelmicen mi artık benimle şelaleye?"

Sesi istediğine ulaşamayan küçük bir çocuğun haylazlığını taşıyordu.

"Nasıl gelim söylesene? Kadın zebellah gibi başıma çöktü. Farkında değil misin? Yan yana gelmemize bile müsade etmiyor."

Sıkıntıyla sesli bir nefes verdi ve beni ansızın çekip sıkıca sarıldı. "Kokunu özledim insafsız.." burnunu saçlarımın arasına karıştırırken bir eli sırtımı diğeri belimi okşuyordu. Bir an donup kalsam da duyumsadığım o eşsiz kokusuyla kollarımı usulca kaldırıp boynuna doladım. Sahi biz şu an ne yapıyorduk?

"Biz neyiz Barut?"dedim aniden.

"Gizli saklı buluşuyoruz..."dedi eğlenir gibi." Sıkça birbirimizi yiyoruz ve en bombası da var ki ne bok yediğimizi ikimiz de bilmiyoruz."

Kıkırdarken elimi omzuna vurup usulca gözlerine baktım. "Ben ciddiyim."

Yutkundu. Büyülenmiş bakışları yüzümü aheste dolaşırken uzanıp saçlarımı okşadı.

"Hiç..."Dudaklarını büktü." öyle takılıyoruz işte."

"Takılıyoruz öyle mi?"

"Güzelim..."deyip yüzümü elleri arasına aldı. Küçücük yüzüm eminim iri elleri arasında ufacık kalmıştı. "Yemin ederim ne yaptığımı bilmiyorum. Zaten süslü cümlelerle aram da yok. Ne desem, nasıl kıvırsam bilemiyorum."

"Kıvırmak?"

"Ula kızım sen de ne inat çıktın da!"diye huysuzca azarladı. "Takıliyruk işte!"

Onu hızla itip boğazına yapıştım. "Ne takılması ha ne takılması? Ben eğlenecek kız mıyım at hırsızı!?"

Ellerini elimin üstüne götürüp zıvanadan çıkan beni sakinleştirmeye çalıştı. Aynı zamanda da kıkırdıyordu."Ula ben öyle mi demek istedim şimdi?"

"Seni fururum Barut!"

"Lan bit kadar boyunla bana posta mı koyuyorsun?"

"Ne o beğenemedin mi?"

Cıklayıp tehdit vari yüzüme doğru eğildi. "Bayıldım..."dedi boğuk sesiyle. "Ula sen bana hep diklen."

Bu adam cidden deliydi. Şaşkınlıkla afalladım. "Sana diklenim öyle mi?"

"Hee... öyle."

"Neden?"

"Çok seksi oluyorsun." Gözlerimi fal taşı gibi sonuna kadar açarken dudaklarıma bakarak ekledi. "Zaten deli olan adamı hepten çıldırttın, kızım!" Bana doğru yaklaşmaya başladı. Ah, yine beni öpecek miydi?

"Kenduni ağurdan sat!" Melek ablanın sözleri aklıma geldiğinde, aramızda küçücük bir mesafe kala onu itip barakaya doğru koştum. Barut besbelli bu gece niyeti bozmuştu. Elim hızla atan kalbimin üzerinde barakaya girip kapıyı sessizce örttüm. Bu heyecan çok fazlaydı. Benim zavallı, körpecik kalbim bu heyecana fazla dayanamazdı. Kesin kalp krizinden hıh eder tahtalı köyü boylardı.

"Sen aşık oluyorsun Tanem! Hemde gerçek bir hisle, ele avuca sığmaz bir heyecanla, deli atan kalbinle ve koşulsuz şartsız bu adama bağlanacak kadar kuvvetli bir aşkla."

İlk defa iç sesim boynunu bükerek acıklı bir tonla konuşma yaptı bana. Sanırım biraz da benim için seviniyordu. Gerçek bir duyguyla gerçekten en son ne zaman bir adamı hayatıma almıştım? Galiba sadece ilk sevgilim Koray'ı almıştım. Yastığımın altından telefonumu alıp ışığından yararlanarak valizimi karıştırmaya başladım. Lanet olsun günlüğümü yanıma almayı unutmuştum. Hay aksi! İçimden geçenleri kağıda dökmem gerektiği en gerekli zamanda yanımda yoktu. O benim sırdaşımdı. Kimsenin bilmediğini o bilir, sadece içimi ona dökebilirdim. Koca bir nefes alıp üzerimi çıkardım ve yatağıma uzandım. Gözlerimin önüne ilk gelen sima yine Barut'un yüzü olmuştu.

Yeşil gözleri büyülü bir zümrüttü. Beni her an biraz biraz içine çekiyordu. Dudakları... her an alayla kıvrılmaya müsaitti. Kemikli yüz hatları, köşeli sivri çenesi öfkeli bir adam olduğunu net bir biçimde belli ediyordu. Ben başlı başına tehlikeyim der gibiydi. Gür kaşları her an çatıktı. Hafif uzun saçları yumuşacık ve doğal görünüyordu. Kirli sakalları bu aralar biraz uzamıştı ve olduğundan daha olgun görünüyordu. O her haliyle muhteşemdi aslında. Uzun boyu, iri cüssesini düşününce yanında minicik kaldığımı biliyordum. Boşuna bana, "bit kadar boyun var" demiyordu.

Onu düşündüğüm de bile sırıtmadan edemiyordum. Yeni bir gün, yeni bir umut ve en önemlisi gerçek bir aşka yelken açacağımı artık biliyordum...

~~~~

Kaç gündür mideme de doğru düzgün birşey girmiyordu fakat sürekli kramplar giriyordu. Dün öğlende yarı aç kalmıştım masadan, akşam hiç bir şey yememiştim. Sabah kahvaltısı hiç yok denecek kadar az bir şeyler tırtıklamamın dışında, ölüm rejimi yaptığım bile söylenebilirdi. Tamam yediklerime içtiklerime dikkat ederdim hatta sağlığımla oyuncak gibi oynadığım zamanlar da olmuştu fakat kendimi hiç bir zaman bu kadar tükenmiş hissetmemiştim. Geçmişte yaptığım bir çok hatayla şu an bugün ki görüntüme kavuştuğum sırdı. Gerçekten kimsenin bilmediği büyük bir sır!

Belki cahillik denilebilirdi, belki de çılgınlık! Ama kimse bana akıl hocası ya da iyi bir rehber olmamıştı. Annemle konuşup dertleşecek kadar yakın bir bağ hiç bir zaman yakalayamamıştık. Babam ise sürekli işlerini bahane ederek beni elinin tersiyle itmeyi seçmişti. Boş vakitlerini daha çok annemle değerlendiriyordu. Bazen ben yokmuşum gibi davranmaları baş kaldırmama sebep oluyordu. Bir keresinde çıldırmış, "Beni neden peydahlayıp bu aptal dünyaya gelmeme vesile oldunuz!?"diye bağırmıştım. Gerçekten bir insan, ilgi gösteremeyeceği, sevgiyle büyütemeyeceği bir çocuğu neden dünyaya götürmek isterdi? Annem ve babam gerçekten harika ve örnek gösterilecek bir çiftti. Birbirlerine aşırı bağlı olmakla birlikte sınırsız aşk ve şefkatle düğümlenmişlerdi. Tamam beni de seviyorlardı. Kötü davranmak, itmek kakmak ya da hakaret ve ya şiddet gibi şeyler görmemiştim. Sadece büyük bir ilgi eksikliğim vardı. Esasen içime kapanık bir çocuk olmamda da bu ilgisizliğin ilk temellerinin atılmasında etkili olmuştu.. Örneğin; tanımadığım bir ortama girdiğimde insanlardan vebalı gibi kaçıp babamın kucağına tünerdim. İkram edilen yiyecekleri anneme sormadan asla yemezdim. Sık sık duyduğum sorular ise, "Bu kız neden bu kadar zayıf ve çelimsiz?" Sözleri oluyordu. Annem de harekete geçmemesi gereken büyük bir hataya da böylece kalkışmıştı.

İştahlı bir çocuktum aslında. Sadece utandığım ortamlarda yemek yiyemezdim. Bunu annem de bilmesine rağmen doktor desteği almadan şeker niyetine balık yağlarını, vitamin ilaçlarını birbir dıkmıştı ağzıma. İlk zamanlar pek etkisini görmemiştim fakat ergenlik dönemine geldiğimde hayatım tamamen kabusa dönüşüvermişti. Birden aşırı kilo almış ve hareket ederken bile sorun yaşmaya başlamıştım. Hissettiğim yalnızlık yerini daha sert bir yalnızlıkla değişince bu defa bile isteye kendimi soyutlayıp kabuğuma çekilmeyi tercih etmiştim. En sonununda, lise ikideyken annemin zihnimden asla silinmeyecek lafları tam anlamıyla dünyanın başıma yıkılmasıydı.

"Anca yiyorsun Tanem. Kızım sen aynada kendine hiç bakıyormusum? İyice zıvanadan çıktın yavrum, etrafta koca bir fil gibi dolaşıyorsun! Allah aşkına sen hiç genç bir kıza benziyor musun? Hayır hayır bu sen olamazsın Tanem. Kendine çeki düzen vermen lazım. Yarın için bir diyetistyenden randevu aldım. Artık bu fazlalıklardan kurtulma zamanın geldi."

Aylarca diyetisyen ve yaşam koçumun birlikte belirlediği beslenme programlarına canla başla uyum saglasamda fiziğimde en ufak bir değişim meydana gelmiyordu. Açlıktan midem kazınmasına rağmen dişlerimi yorgana geçirip ağladığım fakat ağzıma bir lokma dahi sokmadığım o günler dün gibi aklımdaydı. Anneme göre tüm bunların suçlusu sorumsuzca bana avuç avuç ilaçlar içiren kendisi değil, fütursuzca yemek yiyen bendim. Ayol iştah ilaçları içen birinin yemek yemesi ve boğazını tutamaması kadar doğal ne olabilirdi ki?

Ama kime derdimi anlatabilirdim?

Lise yıllarım yoğun bir tempo da sürekli didinmekle geçmişti. Zeki ve çalışkan bir öğrenciydim. Zayıflamak için kolejdeki tüm spor dallarına başvuruyordum fakat ama bir şekilde kadro dışına alınıp egale de edilmiştim. O zamanlar sevdiğim bir çocuk vardı ve can dostum dediğim bir kız arkadaşım! Bana her konuda destek oluyorlardı. Okul çıkışlarında birlikte takılıyor çoğu zaman spor yapıyorduk. Birgün duymak istemeyeceğim asla duymamam gereken lanet bir konuşmaya kulak misafiri olmuştum.

"Saçmalama Yasemin! Ben elbette seni seviyorum. Tanem ile neden birlikte olduğumu biliyorsun. Ayrıca yanımda sevgili sıfatıyla dolaştıramayacağım kadar geniş.."kıkırdayarak ekledi. "Freni boşalmış damperli kamyon gibi."

Koray... Gerçekten sevdiğime inandığım ilk sevgilimdi. Yasemin ise en yakın kız arkadaşım!

"Ben artık tahammül edemiyorum Koray ayrıl ondan. Bak sınavlar bitti, sene bitti, artık notların için endişelenmene gerek yok."

Koray benim hem sevgilim hem de sıra arkadaşımdı. Sıkça sınavlar da soruları çözmesinde yardımcı oluyordum.

"Onun üzülmesini istemiyorum Yasemin. Tanem gerçekten mükemmel bir insan. Nasıl derim ben sana bunca yıl oyun oynadım, başından beri Yasemin ile birlikteyim diye? Nasıl derim seni sadece arkadaş olarak gördüm?"

"Onun üzülmesini istemiyorsun ama beni üzüyorsun öyle mi Koray? İyi o halde ona her şeyi ben anlatırım."

Bu konuşmayı ve bu iki yüzlülüğü ömrüm boyunca unutmayacaktım. O gün Yasemin'in karşıma çıkmasını beklemeden ben onların karşısına dikilmiş ve hesap sormuştum. Hiç kimsenin hayatı ya da hayalleri bu kadar ucuzca ve adice katledilmemeliydi. Evet bana adice bir oyun oynanmıştı. İnsanlar benim hayatı bilmediğimden dem vuruyorlardı ama ben insanların bir adımda ne kadar çirkinleşebildiklerini bizzat görmüş, kulaklarımla da duymuştum. O yüzdendir ki kimseye kötülük etmeyi düşünmedim, aklımdan bile geçmedi. Ben kaybetsem de doğru yoldan asla vazgeçmeyenlerdendim. Doğru ve dürüst olandım.

O gün benim tam anlamıyla dönüm noktam oluvermişti ve beraberinde bencil yaftası yapıştırılmıştı üstüme. Ben ailem dışında kimseye karşı bencillik etmemiştim oysa ki. Onlar da beni yalnızlığa iterek bencillik etmemişlermiydi? Mükemmel giden bir okul hayatım varken üniversite sınavından aldığım berbat puanın hesabını bile sormamışlardı. Sadece tek beklediğim lanet olasıca bir soruydu.

"Sana neler oluyor Tanem?"

Hayatımı hızlı bir maratona soktuğumda okul derdini sorun etmiyordum. Alabildiğim en düşük puanı almış yerleşebildiğim en kötü okula, işletme bölümüne yazılmıştım. İşletme okuyan çok mezunu pek yoktu. Bundandır ki puanları düşük, teşviki bir hayli yoğun bir bölümdü. Değişime ilk karar vermem ise izlediğim bir belgesel sayesinde başlamıştı. Yaptığım şey tehlikeli ve hayatıma maal olabilecek bir diskti. Spor yapmaktan bıkmıştım, nefret de ediyordum zaten, bir de hiç bir halta yaramadığını fark edince tümden bırakıp kolay yolu seçmek cazip gelmişti. Hızla kilo vermeye başladığımda bu defa derilerim sarkıyor, tenimde çatlaklar meydana geliyordu. İlk o zamanlar başlamıştım para harcamaya. İstanbul da araştırıp en iyi dermotoloğu bulmuş küçük bir servet karşılığı bu dertten de kurtulmuştum. Ailem bu harcadığım paranın hesabını sormamıştı. Minik iğneler, buzlu masajlar, uzak doğu kürleri ve vücut detoksu sayesinde bu dertten de kurtulmuştum. Artık annem benden gayet memnundu. Fakat yine nasıl bu hale geldiğimi sorgulamamıştı. Gerçe sorsalardı söylermiydim? Dürüst olmak gerekirse söylemezdim. İzin vermezlerdi çünkü. Kilo demek benim hayatımı mahveden yağ katmanları demekti. Kilo demek çirkin ve her an dalga geçilesi bir Tanem demekti. En hassas olduğum konu ise insanların bana acıyarak bakmasıydı. Çok çirkin asla hak etmediğim ithamlara maruz kalmıştım çoğu zaman. Bana takılan lakapların çoğu (kilo) sorunsalı ile ilgili kelimelerden oluşuyordu.

Kolay bir hayat yaşadığımı düşünenler işte tam olarak bu noktada yanılıyorlardı. Herkesin kendince bir derdi elbette vardır. Kiminin derdi geçimdir, kiminin ki iş kimisinin mutluluk, kimisinin aile, kimisinin arkadaş kimisinin de benim gibi kilo problemleri olabilirdi. Önemli olan insana insan gibi davranmak ve hak ettiği değeri vermekti. Koray'ın da dediği gibi; ben mükemmel bir insandım ama arkamdan çirkin bir oyun oynamıştı. Beni üzmek istememişti ama en çok o yaralamıştı...

Derin ve yatlı uykumdan Kübra'nın dürdüklemesinin yanı sıra fısıltıyla uyandım.

"Tanem biz yine toplandık, gelmek istermisin?"

Uyku mahmuruyla, "Barut'ta geldi mi?"diye sordum.

Kıkırdadı. "O olmasa gelemeyecek misin yani?"

"Ne alakası var?"diye tersledim zavallı kızı huysuzca. "Sadece öylesine sordum."

"Geldi geldi..."dedi ayağa kalkarken. Sesi kırgın çıkmıştı. "Neyse gelmek istersin diye düşünmüştüm."

"Dur.."deyip son an da kolunu yakaladım. "Özür dilerim Kübra. Uykudan uyandığım zamanlar da biraz huysuz oluyorum."

"Önemli değil canım." Elimin üstüne elini koyup okşadı. "Hadi ben çıkıyorum, sende üstünü değiştirip gel."

"Tamam geliyorum."

Kübra'ın ardından yatakta iyice doğruldum. Ayak bileklerim sızım sızım sızlıyordu. Telefonumu yastığımın altından çıkarıp fenerini açtım ve bacaklarıma tuttum. Ayaklarımda minik minik kabarcıklar olmuş, kızarmış ve bileklerim fena halde şişmişti. Önemsemeyip, ayağa kalktım ve ayak ucuma attığım kıyafetlerimi topayarak çarşafın arkasına geçtim. Üstümü giyinip tam dışarıya çıkacakken Melek abla boğazını temizleyip minik bir uyarıda bulundu.

"Kenduni azcuk naza çek!"

Ne nazı ya? Bu kadında bir kaç günden beri bir tuhaflaşmıştı. Beni Barut'tan uzak tutmak için elinden geleni yapmıyormuş gibi bir de, çaylıkta yanından ayırmıyordu. Aksi gibi bu yaptıklarına bir anlam da veremiyordum.

"Olur abla olur!"demiştim ki ayak üstü Habibe abladan da bir nasihat kaptım.

"Erkek adamun her deduğini yapma tepene sıçar haberun olsun!"

"Sizi çok iyi anlıyorum hanımlar. Merak etmeyin o iş bende."

Neyi onayladığımı bile bilmeden onları çabucak geçiştirdim. Dışarı çıktığımda aynı tayfa masanın etrafında yine toplanmıştı.

"Merhaba kader arkadaşlarım."deyip Barut'un yanına sıvıştım. Melek abla kendini ağırdan sat demişti değil mi? Ama şu an bu yaptığımı kastetmediğine neredeyse emindim.

"Kül kedisi de güzellik uykusundan uyandığına göre ortaya karışık çalmaya başka raskon."dedi Barut. Yine can yakacak kadar yakışıklı ve buram buram parfümü muhteşem kokuyordu. Eğer bir insan kokuya aşık olabiliyorsa ben kesinlikle en başta abayı yakmıştım. Başımı döndüren kokuya meydan okurcasına başımı kaldırırken Barut ile göz göze geldik. Çapkın bir ifadeyle dilini dudaklarının üzerinden kaydırdı. Cebinden çıkardığı bir paket sigarayı masanın üstüne bırakmadan önce içinden bir dal alıp dudakları arasında sıkıştırdı ve elini ateşin etrafına siper ederek yaktı. İlk defa Barut'un sigara içtiğine şahit oluyordum. Derin bir iç çektikten sonra dumanı ağır ağır dışarıya saldı. Gerçekten sigaranın bir ele bu kadar yakışacağını hiç düşünmemiştim. Babam ve annem asla sigara kullanmazdı ve dolayısıyla bende nefret ederek büyümüştüm. Ama şu an Barut karşımda o kadar keyifli içiyordu ki tadını bile bilmediğim mereti canım çekmişti..

Ona bakıp, dalıp giderken Rasim efkar dağıtan bir melodiyle kemençesini konuşturmaya başladı. Müzik insanı gerçekten olduğu yerden alıp çok uzak diyarlara götürüyordu. Sonra şarkının sözleri başladı.

"Gelun ettuler yari saçini öre öre..."

Barut bir an saçlarıma baktı ve elini kaldırıp yüzümdeki telleri kulağımın arkasına itti. Utanarak kızlara baktım, herkes ayrı alemlerdeydi. Gözlerime gizemli bir ifadeyle bakarken Rasim diğer mısrayı hayran olunası sesiyle okudu.

"Nasil verdum sevdami, ele göz göre göre.

Nasil verdum sevdami ele göz göre göre."

Barut bir an da kulağıma eğildi. "Yakarım bu Trabzonu ama artık gitmene izin vermem!"diye fısıldadı. Şaşkınlıkla yutkunduğumda bu defa eli usulca belimi sarmıştı. Yahu bu adama ne olmuştu böyle? Zaten bir yere gittiğim yoktu ki.

"Hani ben baş belası, şımarık bir süs bebeğiydim?"diye söylendim nazlı nazlı.

Kıkırdadı. "Hâlâ öylesin."

Açıkça somurttuğumda şarkının yeni sözleri de gelmişti.

"Derdiler aşk yalandur, kimseye inanmazdum.

Görseydim mezaruni habu kadar yanmazdum."

Bu ne biçim bir şarkı sözüydü? Barut'a dönüp kaşlarımı çattım.

"Ölmemi de istemezsin heralde?"

Sigarasından uzun bir yudum daha çekip yüzüme doğru üfledi.

"Valla benim olmayacaksan öl, mezarını görmeye razıyım!"

"İnsan sevdiğine nasıl kıyar davar!?"diye çıkıştığımda şeytani bir tavırla gülümsedi.

"Bana kıyanı ellerimle toprağa vermezsem orospu çocuğuyum... ama bunu seni öldürerek yapmam.."yutkundu, gözlerime kararlılıkla bakarken şefkatle fısıldadı. "Sana kıyamam, sana hiç kıyamam kül kedisi."

Cevap vermeme kalmadan Rasim bir kez daha araya girdi.

"Yanar yüreğum yanar, kim ne bilur halumi,

İstermiyim unutmak seveyiken yarumi.

İstermiyim unutmak seveyiken yarumi."

"Beni asla unutma Barut." diye mırıldandım. "Çünkü ben seni asla unutmayacağım."

Belimdeki parmakları kasılırken,"Unutursam kalbim kurusun kül kedisi."dedi boğuk bir sesle. Başını eğip boynumu kokladığında gözlerimi sıkıca yumdum. Ortamdan tamamen soyutlanmış, o an da belki de kendimize bile itiraf edemediğimiz şeyleri dillendiriyorduk. Sadece bir kaç gün de ne olmuştu bize? Melek ablanın aramıza ördüğü duvarlarlar tuz buz oluyordu. Birbirimize karşı tamamen şeffaflaşarak, buz gibi çözülmeye başlamıştık. Kalbimdeki çalkantı, titreyen dudaklarım, yanımda gözlerimin içine dalıp giden adamı kucaklamak için sabırsızca karıncalanan kollarımın amacı neydi? Derin bir girdapa kapılmış her ikimiz de sürükleniyorduk sanki. Bizi kendimize götüren şey Sıla'nın sesi oldu.

"Hadi yine atışma yapalım."

Rasim, "Bu defa sallama olsun lütfen"dedi kemençesinin tellerine vururken.

Mihriban ellerini birbirine vurdu. "Barut abimle Tanem yine kapışsın."

Barut, "Bana uyar."derken tabii ki bende altta kalmazdım.

"Bana da uyar!"

"Hadi o zaman kızlar erkekler olarak ikiye ayrılalım." Rasim'in önerisiyle masanın bir tarafına biz kızlar diğer tarafına Barut ile Rasim geçti.

Barut alayla elini sallayıp, "Çakma ihracatçılar önden, buyrun lütfen."demesin mi? Davar! Aklı sıra keriz gibi dolandırıldığımı ima etmeye çalışıyordu. Ama görürdü o!

Dudaklarımı yalayıp kısa bir an düşündüm ve başladım sallamasyon manime.

"Hava da uçar karga, tembihleyi vermişum oğa. Bana baş kalduranun siçacakmuş ağzuna!"

Barut kıkırdarken kızlar koca bir "Oooo" çekmişti. Rasim de caz türü bir melodiyle alttan alttan gaz veriyodu.

Barut gözleriyle beni parça parça ederken ağır bir bomba geleceğini anlamıştım ve dudaklarımı ısırıp çaresizce gelecek olan saldırıyı bekledim.

"Haber salun o kargaya, yüreğu varsa çiksun ortaya, Karadenizun Barut'u varken o siçar ancak altuna."

Elimi masaya vurup ayağa kalktım. "Emuri ben vermişum sana bok yemek düşer, zavalli karganun zori yok, zira prensesler önden gider."

Barut'ta yumruğunu masaya indirip denizli horozu gibi omuzlarını kabarttı.

"Camdur ayakkabisi prensesun, yürüyemez. Düşüniy ki kaçtuğu boladan düşecek peşine prens."

"O prensin beyni ottur, yarısi da su dolidur. Çildurtmasun beni biraz biraz, çıkaraçağum şimdi bir maraz!"

"Af kuranlar çok oldi, yoli bulan az. Keyfime elleme prenses ederum seni sütlaç!"

"Laf ataysun korkarak, korkma yaklaş yaklaş. Hele yamacuma gel hele altuna yapmazsan o zaman savaş!"

Barut öfkeyle burnunu çekip ellerini masanın üstüne vurdu ve aynı zamanda bana doğru eğildi. Bit kadar boyuma bakmadan ben bu adamla nasıl sataşıyordum ya?

"Yaklaş.."dedi çenesiyle işaret ederek. Korkuyla gözlerimi sonuna kadar açıp başımı iki yana salladım. "Gel kız birşey söylicem, yaklaş hele."

Çekinerek dediğini yaparken kulağıma önce sıcak nefesi ve ardından dudakları değdi. Yine aynı şeyi yapıyordu. Ona çekildiğimi biliyordu ve buna müsade ediyordu. Yakınlığı yine beynimde değişik sinyaller verirken utancımdan bilmem kaç metre yerin dibine gömüleceğim o sözleri söyledi.

"Bırak savaşmayı sevişelim, sevişelim. Geceler uzun olur mavi gözlü dilberim!"

Bölüm sonu yorumlarını alayım mı?

Bu arada arkadaşlar küçük bir ara vereceğim şimdiden haberiniz olsun. Sizi kırmayıp peş peşe bir çok bölüm attım. Artık ağırdan alma vakti geldi. Bundan sonra hafta da bir bölüm atacağım. 😉😍😍

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

94.1K 9.4K 18
*avareyim,asudeyim,yorgunum bilmiyorum,neden sana vurgunum? -bir mahalle hikâyesi- 18/05/2023 " Dökme yüzünü." dedi. Yüzüne vuran kızıl ateşlere ba...
3.3M 120K 67
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
137K 4.1K 21
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
603K 5.2K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...