Thita - Yakut Hançer

By mssabelle

199K 12.4K 2.3K

Eliana'nın bilmediği en önemli şey, Archena Krallığı'nın kayıp varisi olmasıdır. Bir abisi, Bir prens arkadaş... More

Ben ve Onlar
BÖLÜM 1 ∞♦ Kehanetin Kaderi ♦∞
BÖLÜM 2 ∞♦ Swinyer ♦∞
BÖLÜM 3 ∞♦ İnsan ♦∞
BÖLÜM 4 ∞♦ Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 5 ∞♦ Yeni Hayatın İlk Renkleri ♦∞
BÖLÜM 6 ∞♦ Ekmek ♦∞
BÖLÜM 7 ∞♦ Teslimiyet ♦∞
BÖLÜM 8 ∞♦ Şişko ♦∞
BÖLÜM 9 ∞♦ Aramızda ♦∞
BÖLÜM 10 ∞♦ Obra Kadabro ♦∞
BÖLÜM 11 ∞♦ Kral Charles ♦∞
BÖLÜM 12 ∞♦ Ben Senim Kraliçe ♦∞
BÖLÜM 13 ∞♦ Abi ve Küçük Kardeş ♦∞
BÖLÜM 14 ∞♦ Prens Taylor ♦∞
BÖLÜM 15 ∞♦ Gölge ♦∞
BÖLÜM 16 ∞♦ Birleşme ♦∞
BÖLÜM 17 ∞♦ Çıkış ♦∞
BÖLÜM 18 ∞♦ Tuhaf Bir Duygu ♦∞
BÖLÜM 19 ∞♦ Plan ♦∞
BÖLÜM 20 ∞♦ Teklif ♦∞
BÖLÜM 21 ∞♦ Destek ♦∞
BÖLÜM 22 ∞♦ Zayıf Nokta ♦∞
BÖLÜM 23 ∞♦ Kan ♦∞
BÖLÜM 24 ∞♦ Kükreyiş ♦∞
BÖLÜM 25 ∞♦ Kan ve Ölüm ♦∞
BÖLÜM 27 ∞♦ Yalan ♦∞
BÖLÜM 28 ∞♦ Acı Gerçek ♦∞
BÖLÜM 29 ∞♦ Bağ ♦∞
BÖLÜM 30 ∞♦ Diş İzleri ♦∞
BÖLÜM 31 ∞♦ Dönüşüm ♦∞
BÖLÜM 32 ∞♦ İsyan ♦∞
BÖLÜM 33 ∞♦ Anahtar ♦∞
BÖLÜM 34 ∞♦ Aile ♦∞
BÖLÜM 35 ∞♦ Saldırı ♦∞
BÖLÜM 36 ∞♦ Duvar ♦∞
BÖLÜM 37 ∞♦ Barış ♦∞
BÖLÜM 38 ∞♦ Oda Cezası ♦∞
BÖLÜM 39 ∞♦ Yaratık ♦∞
BÖLÜM 40 ∞♦ Ölüm ♦∞
BÖLÜM 41 ∞♦ Çağırış ♦∞
BÖLÜM 42 ∞♦ Gelecek Yazgısı ♦∞
BÖLÜM 43 ∞♦ Hepimiz ♦∞
BÖLÜM 44 ∞♦ Sınır ♦∞
BÖLÜM 45 ∞♦ Sarhoş ♦∞
BÖLÜM 46 ∞♦ Saray Yolu ♦∞
BÖLÜM 47 ∞♦ Anne ♦∞
BÖLÜM 48 ∞♦ Kader ♦∞
BÖLÜM 49 ∞♦ Kral ve Kraliçe ♦∞
FİNAL 1: BÖLÜM 50 ∞♦ Fedakarlık ♦∞
FİNAL 2: BÖLÜM 51 ∞♦ Safir ♦∞
AÇIKLAMA
THİTA 2 - Safir Hançer

BÖLÜM 26 ∞♦ 10 Yıl Sonra ♦∞

3.6K 224 29
By mssabelle

El sallayıp 'Merhaba' diyorum.🙋

Alttaki cümle nasıl? Birazdan okuyunca anlayacaksınız. Anladığınızda buraya düşüncelerinizi alabilirim.

|Bölüm 26: "10 Yıl Sonra"👴

🔥

Söylesene baba, merak ettiğin ve cevabı alamadığın için kendine söylediğin yalan neydi?

🔥

Tyrone, arkadaşının ve kardeşinin arkasından hızlıca gidip onlara ulaşmıştı. Gerçekten kapıyı açık bulacağını sanmıyordu. İçeri girmeden önce konuşma seslerini duyunca duraklayıp dinlemeye koyuldu.

"Neden yanımıza gelmedin? Tyrone'un krallıkta olduğunu biliyordun. Ama Keegan'ın yanına gittin." demişti Taylor.

Bunu merak ediyordu. Araları bozuk olsa da gelmesini beklerdi, yapmamıştı.

"Babam ayın hilal günlerinde rüyalarıma giriyordu." dediğinde Tyrone kaşlarını çattı. Babası ona hiç uğramıyordu. Yani oğluyla konuşmak istese hemen ulaşırdı. "En son girdiği rüyada bana, Gölgeler serbest kaldı. Keegan'dan yardım alman gerekiyor, Kadim Ormanı'na gitmelisin, demişti. Tehlikeleri ve risk almayı çok sevdiğimden ormana gidip ejderhayı buldum."

"Baban savaşın geleceğini nereden biliyordu?" diye sordu Taylor, şaşkınlığını gizleyerek. Dryden'in gün geçtikçe zeki birine döndüğünü görüyordu.

"Kızıl Kale'deki zindandaydı."

Tyrone buna şaşırmıştı. Babalarının burada olduğunu nereden biliyordu ki? Hem bildiği halde neden hiç uğramamıştı? Tek başına yapamazdı, yardım lazımdı. Tyrone'dan da istememiş, Keegan da bir gerekçe olduğu için ona gitmişti. Planını şimdi anlamıştı. Öylece Kızıl Kale'ye gidemez ve giremezdi. Ejderhayı yem olarak kullanmıştı. Seni pislik!

"Şu an nerede?" dedi Taylor şokla.

Dryden güldü. "Bizimle beraber burada. Karanlık kısmı görüyor musun? Eliana'yı da oraya atmışlardı. Hem rüyalarıma girdiği için etrafını görme şansım oluyordu."

O yüzden büyücü, Eliana'ya, 'Tanıştın.' demişti. Calep Myless ile görüştüğü için Eliana, "Doğru kararlar ver." demişti. Sessizce küfür etti.

"Onu kurtarmalıyız."

"Yumurtayı alacağım. İstediğini yap." dedi Dryden umursamaz bir şekilde.

Tyrone hırsla içeri girip Dryden'a yumruk attı. Tyrone'un buraya geleceğini ve bu yumruğu atacağını hiç beklemiyorlardı.

"Ne zaman söyleyecektin lan bunları bana?! Benimde babamın yerini bilmeye ve sana anlattıklarından haberim olmayacak mıydı? Yanıma hiç uğramayacaktın değil mi?"

Dryden atılan yumrukla bir an karanlığa gömülse de abisinin konuşmasını duyuyordu. Kendi çapında haklı olabilirdi. Ama Tyrone'u bu savaştan uzak tutmak istiyordu. Annesi, babası yanından gitmişti. Tabi rüyalarına girmesi telafi asla etmiyordu babası. Ama abisi yaşıyordu. Uzakda olsa bile yaşadığını ve bir şey ihtiyacı olduğunda ona gideceğini biliyordu.

"Fazla abarttın." dedi Dryden kendini düzelterek. Burnu sızlıyordu.

"Siktir lan!" diye bağırdı Tyrone.

"Sakin ol. Bunları sonra konuşuruz. Marcus'un kardeşinin ölmek üzere olduğunu unutmayın." dedi Taylor araya girerek.

Zaten hep aklı yerinde olan Taylor oluyordu. Dryden göz devirirken Tyrone gözlerini karanlığa çevirdi.

"Şu yumurtayı al. Çemberin içindeymiş. Ben babamıza bakacağım." diyerek karanlığa doğru giderken Dryden onu hızlıca tuttu.

Tyrone kaşlarını çattı. "Ne var kardeşim? Yoksa kurtarmak istemiyor musun?" İmalar imalar...

"Orası karanlık. İçeri girdiğinde hiçbir şey göremeyeceksin. Babamızı öyle bulamazsın. Hançeri al. Zümrüt kısmı parlayacaktır. Sana istediğini gösterir."

"Yumurtayı nasıl alacaksın?" diye sordu Taylor. Tyrone hançeri tutarken zümrüt parlamaya başlamıştı.

Taylor'un sorusunu es geçti. "İstediğini düşün. Aklına Eliana gelmemesine dikkat et." dedi sırıtarak. Taylor'a döndü. "Çemberin içi delik. Yumurtanın gireceği kadardan fazla büyük. Hançerin bir yararı olmayacaktır."

"Babamızı öldürmek istiyor musun?" diye sordu Tyrone. Dudaklarının arasından bir anda çıkmıştı ve cevabı sanki biliyordu. Bir yandan korkuyordu.

Eirenin Krallığı'nın Prensi Taylor'un koruyucusu ve kraliyet ailesinin muhafızlarından biriydi. Korkma duygusunu bugünlerde çok hissediyordu.

"Öldürmeyi düşünüyordum." dedi kafasını sağa eğerek. "Ama bize yardım edeceğini biliyorum. Savaşı istemiyor. Hançerleri ve gizli nesneyi biliyor. Böyle bilgeli bir insanı öldürmek yaşamamı hemen son verebilir." dedikten sonra çembere doğru ilerledi.

Gözleri yana geldiğinde kılıçları, ok ve yayı, hançerleri gördü. Zaten yayı gördüğünde ve oku da tanıdığında bunların Eliana'ya ait olduğunu anlamıştı.

Hançeri olmasa da bunlar ona yardımda lazım olacak silahlardı. Ellerine birkaçını aldı.

Dryden ve Taylor çembere doğru giderken yumurtanın üstündeki kırılmayı görmüşlerdi. Delik çok derin değildi. Yumurta küçüktü, böylelikle taşıyabilirlerdi. Yumurta gün batımı rengine sahipti.

"Dokunursak kırılır mı?" diye sordu Taylor.

"Sanmam. Sadece üst kısım kırılmış. Yavaş olmalıyız." dediğinde Taylor ayağını attı.

"Sen karşımda dur ve iki elini kullanarak yumurtayı tut. Bende öyle yapacağım. Tyrone'u beklemeden çıkarız. Babamla konuşacakları konu olduğunu biliyorum." dedi Dryden ve gözlerini çembere indirdi.

"Uzun bir süre kalacaklar." diyerek mırıldandı Taylor.

Tyrone karanlığın içine girerken hançer etrafı değil, gideceği yolu gösteriyordu. Babasının yaptığı her şey ilginç ve inanılmazdı. Bu hançerlerde onu şaşırtıyordu. Tamam, bu birkaç aydır yanında değildi ama geçen yıllar boyunca hançerin çok yardımı dokunmuştu.

İlk defa hançer dün konuşmuştu. Başka bilmediğim ne gibi özellikleri var, diye düşündü.

Hançerin ışığı ilerideki demirlikleri gösterdiğinde zindan şeklini almıştı. Babası şu an karşısında duruyor olabilirdi. Elini saçına atıp bozdu. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu.

Hançerin ışığı zindanın içini sonra da çıplak zincirli yaralı ayakları, beyaz ayak bileğine doğru inen elbiseyi ve kirli beyaz sakalları görünce elini durdurdu. Ama ışık hâlâ devam ediyordu.

İlerleme. İçinden geçirse de durmadı. Işık çehresi kirli, mavi gözleri yorgun bakan ve dudaklarını şaşkınlıkla aralayan büyücü babası Calep Myless'ı göstermişti.

"Oğlum?" diyerek sesine şaşkınlığını vurup Tyrone'u incelemeye başladı.

"Baba." derken sesi kısık çıkmıştı. Kızgınlık geçip gitmiş, hızlıca zindana doğru ilerlemişti. Demirlikleri sıkıca tutmuştu.

"Buraya..." diye başladı babası. Sonra mavi gözler zümrüt hançeri görünce tekrar oğluna dönmüştü. "Dryden burada mı?"

Başını salladı. "Büyücüleri yenmeye ve hançerleri bulmaya gelmiştik. Ama senin burada olacağını hiç düşünmemiştim. Açıklama istiyorum." dedi ve gözlerini zincirlere çevirdi. "Seni çıkaralım."

"Yapacağım." dedi Calep. "Bana kızgın olduğunu biliyorum. Bunun için-" dediğinde Tyrone ona sert bir bakış attı.

"Sırası değil. Seni çıkarmak gibi daha önemli işlerim var. O yüzden sus."

Calep sustuğunda Tyrone hançere baktı. Demirlikleri keser miydi ki? Anahtarı düşünürse ona gösterirdi ama ya burada değilse?

"Anahtar burada mı?" diye sordu.

"Evet," dedi ve hançeri eliyle gösterdi. "Zümrüt hançer bir şekil değiştirendir. Sahibini ve kendisini değiştirebilir. Elinde hançer değil, bir anahtar olduğunu düşün."

"En havalısı nedense hep Dryden'i buluyor." diye mırıldandı.

"Kendi hançerin özelliğini bilseydin o zaman en havalısı hangisiymiş bilirdin oğlum." diyerek oğlunun mırıldanmasını duyduğunu belirtti.

"Susmanı söylemiştim." diye hatırlattı.

Etraf sessizliğe gömüldüğünde Tyrone hançere bakıp anahtar olduğunu düşündü. Çevresini ve özellikle babasını unutması gerekiyordu. Anahtarı düşünmeyi bozmamalıydı.

Hançerin kenarları gözünü alamayacak şekilde parıldadı. Kabzası yok olmaya başlamıştı. Anahtara dönüşen hançer, zümrüt elmasını kaybetmiyordu.

Demirden yapılmış, anahtarın ucunda elmas dururken diğer ucu deliğe uyumlu olmuştu.

Anahtarı yerine korumlandırdığında Calep ona doğru geliyordu. Oğlunu özlemişti. Geçen on yılın ardından onun fiziksel ve ruhsal değişimleri onları bırakmasından çok uzun geçtiğini gösteriyor gibiydi.

On yıl değil, sanki kırk yıl geçmiş gibi hissetti.

Tyrone'un soğukluğunu hissediyordu. Keskin kirpiklerinin altında duran mavi gözlerinde on üç yaşındaki çocuğu görmek istiyordu.

Tyrone bunu saklamayı çok iyi biliyordu. O çocuğu bulamamıştı. Oğlunu, masumu, özlemi, sevgiyi görmemişti.

Kapı açıldığında kimse hareket etmedi.

Tyrone babasına baktığında, yorgun gözlerin buğulandığını gördü. Babasının ağladığını ikinci kez görüyordu.

İlki gittiği gündü. Gitmeden önce Tyrone'a sarılmış, kokusunu içine çeken babası ağlamıştı. Kulağına, "Özür dilerim." diyerek uzaklaşmıştı.

Kapı açık dururken Calep zindandan çıktı. Tyrone babasının elindeki bataniyeyi alıp omzuna örttü. Ona bakmamayı seçiyordu.

Belki de her şey onun yüzünden olmuştu. Bu yüzden bakmıyordu. Kimi kandırıyordu ki? Onu özlemişti.

Çok pis özlemişti.

Babası bataniyede duran oğlunun yapılı ellerini tuttu. Bataniye onu sıcak tutuyordu ama üzerine örtülmeyen bataniyeden önce oğlunu gördüğü için sımsıcacık olmaya başlamıştı bile.

"Karina nasıl?" diye sordu. Göz kapaklarını birkaç kez kapattı. Ağlamamalıydı.

"Annemin adını ağzına alma." diyerek ellerini hemen çekti ve onunla başka bir temasda bulunmadan çıkışa doğru döndü.

"Onu merak ediyorum." dedi ve oğlunu takip etti.

"Eminim on yıldır merak ediyorsun. Söylesene baba, merak ettiğin ve cevabı alamadığın için kendine söylediğin yalan neydi?"

Calep öylece durmuş Tyrone'un bu 10 yıldır içinde sakladıklarının dışarı çıkmasını izliyordu. O soracak, yerle bir edecekti belki de ama Calep sadece izleyecek ve sonunda her şeyi anlatacaktı. Biliyordu ki oğlu Tyrone herkesden daha tehlikeliydi.

Bıraksında içini döksün, etrafı yıksın. Başka hiçbir güç onu engelleyemezdi.

Oğlu haklıydı. Kendine sorduğu soruyu cevapsız bırakıyordu. Her gün büyüyen merakı bir gün kendine söylediği cevabı ile son bulmuştu.

"Kimi kandırıyorsun? Onları hiçbir zaman göremeyeceksin!"

Dryden'in rüyalarına giriyordu. Ama daha ne kadar ilerletebilirdi ki? Muhakkak son bulurdu. Kısıtlanmış da duruyordu. Bütün gücü sonunda bitecekti. Rüyalar yetmiyordu.

Tyrone onun gözlerine bakıp özlemini gideriyordu belki. Ama bekliyordu. Cevabı bekliyordu. Soru da tek bu değildi.

Birçok cevaplanacak soru vardı. Babası böyle susarsa sorular kafasında birikecek, Archena'nın üzerinde olan kara bulut gibi yıkım getirecekti.

"Cevap ver." dedi Tyrone. Sonra önüne döndü ve ilerlemeye devam etti. "Ya da dur hiçbirini duymak istemiyorum."

"İstiyorsun." dedi Calep peşinden gittiği kadar hızlıca giderek. "Dışarı çıkıp olanları görmeliyim."

"Sonra..." dedi Tyrone sessizce. "Sonra hepsini cevaplayacaksın. Olanları dinle." diyerek her şeyi anlatmaya başladı.

Eliana'yı bulması, ormana girip Keegan'ı görmesi, Keegan ile ikisini bilmesi, Kızıl Kale'ye gelmeleri de dâhil hepsini anlattı. Eliana'nın ejderha ile bağlantısını da anlatmıştı. Belki de bütün bunları biliyordu.

Kısıtlanmışdan çıktıklarında kapı kendi kendine kapandı. Onlar bunu hissetmeden yürümeye devam etmişti.

O sırada Alaric gözlerini kalenin kapısına çevirdi. Diğerlerini beklemek zor olsa da asıl gerçekleri şimdi görüyordu. Ailesinden koparılıp bir yalana atılması ve onların adına yaptığı her şey bir sahte olduğunu bilmesi kendine olan öfkesini başlatmıştı.

Ailesini özlüyordu. Lakin burada yeni aile edindiğinin farkındaydı. Onların yaşları çok genç olsa da kendisi ruhunun yaşlılığını hissetmemeye başlamıştı.

Marcus ve Katherine'ye baktığında aynı pozisyonda olduklarını gördü. Eliana ise Keegan ile bakışıp duruyordu.

Şu ikilinin ne yaptıklarını asla anlamıyordu. Biraz kendi aralarında konuşmayı bırakıp arkadaşlarına da anlatmalıydılar.

Marcus gözlerini kardeşine çevirerek, "Katt, kış uykusuna yatan ayılar gibisin. Ağır da olduğun için insan mısın emin değilim." dedi sırıtarak.

"Dalga geçme özelliğin sapasağlam yerinde duruyor abicim." dedi Katherine gözlerini aralamadan. Kollarını Marcus'un beline sarmıştı.

"Beynim bunun için var; kardeşlerimi sinir etmek için..." dedi Marcus gülümseyerek.

Alaric dudağını kıvırıp işaret parmağı ile burnunu vurdu. "Beyninin tam kapasite çalışmadığını biliyordum." dedi dalga geçerek. Şu gergin ortamı dağıtmak istemişti.

"Bazılarının da mezarını kazmak gerekiyor." diyerek homurdandı Marcus.

"Kazmak için Komutan Mezarlığı havalı."

"Komutansın ama o küçük popon çimenin üzerinde rahatça oturuyor." dedi kaşlarını çatarak Marcus. Haklı bir konuya mı değinmişti?

"Benim öyle şıp diye gücüm yok. Kılıç kullanırım, planlar yaparım, kuralları uymayanları cezalandırırım. Bunlar benim komutan özelliklerim." dedi Alaric çimeni sökerken.

Keegan gözlerini gelenlere çevirdiğinde Eliana baygın gözlerini ikiliden çekip Taylor ve Dryden'e çevirdi.

"Bulmuşsunuz." dedi Eliana gözlerini açarak. Dryden'in kucağındaki çatlamış yumurtayı gördüğünde kaşlarını çatmıştı. Ayağa kalkıp yumurtaya doğru gitti.

"Ne zamandır böyle?"

"Biz yumurtayı gördüğümüzde böyleydi." diye cevap verdi Taylor.

Eliana gözlerini arkalarına çevirip Tyrone'u aramaya başladı. "Birazdan gelir. İşi uzun sürecek." dedi Dryden.

"Babasını buldu." diyerek düzeltti Taylor.

"Babası mı?" diye şaşkınlıkla söylendi Katherine, hem baygın hem de şaşkın bir sesle.

"Evet. Kısıtlanmış'ın karanlık kısmındaymış. Dryden bunu bildiği halde daha yeni söyledi."

"Babasını bende biliyorum. Oraya atıldığımda benimle konuşmuştu. Onun sayesinde Keegan ile iletişime geçtim. Kendisi bir büyücü."

"Etrafım hep büyücü oldu." diye gözlerini devirdi Alaric.

"Sana yardım etmesinin tek sebepi Keegan'la konuşması olabilir. Sizin bağınızı biliyor. Ama nasıl?" dedi Dryden.

"Onlar eskiden dostlardı. Bir şekilde öğrenmiş olmalı."

Seni kimse bilmiyor Eliana. Calep'a ben söylemedim.

Eliana, babasına bakıp kaşlarını çattı. "Nasıl öğrendi o zaman?"

Dryden, Keegan'a ve Eliana'ya bakıp durdu. "Ne oldu?"

"Babam ona söylememiş."

"Büyücülerin beyin okuma gücü mü var?" diyerek tek kaşını kaldırdı Alaric.

"Bir tek babamda," dedi Eliana.

Marcus saçma sohbetin arasına girip, "Konumuzun bu olması beni ilgilendirmiyor. Kardeşimi kurtarsanız mı acaba?" dedi.

"Ha... evet." dedi Eliana ve yumurtayı aldı. Yumurtanın üst ucu Eliana'nın çenesine geliyordu. Kucağında tutması yumurtayı küçük göstermemişti.

Tekrar geri yerine oturup Katherine'ye baktı. Acı çekmiyordu. "Yumurta kırıldığı an etrafına ışık yayar. Gözleriniz kör olabilir, o yüzden tavsiyem arkanızı dönün."

"Yumurtayı nasıl sıcak tutmuşlar?" diyerek saçmasapan bir soru sordu Alaric.

"Beynin var ama kullanmayı bilmiyorsun. Ödünç almalıyım." dedi Marcus gözlerini devirerek.

"Beynimi senin gibi budalaya vermem." diyerek başını tuttu.

"O zaman kullan."

"Az önce beyninin olmadığını kendin itiraf ettin." dedi Marcus'un şu ödünç almalıyım demesini hatırlayarak. "Budala." Alaric sırıtıp gözlerini Marcus'a çevirdi.

"Sesli işeyen komutan..."

"Ego."

"Koca burun."

Alaric kaşlarını çattı. "Beyinsiz."

"Kendini iyi biliyorsun." diyerek gözlerini Eliana'ya çevirdi. "Atışmamızı burada bırakalım. Şu an kardeşimi kurtarmak gibi bir abilik görevim var."

Herkes ikilinin atışmalarının son bulduğu için rahatlamışlardı. Bu atışmalar ciddi miydi? Keegan kanatlarını açıp Eliana, Marcus ve Katherine üçlüsünü altına aldı.

"Arkamızı dönmeye gerek yokmuş." dedi Dryden. "Babam ve Tyrone da geliyorlar." dediğinde Eliana bir an durakladı ama işine devam etmesi için Katherine'nin kısık inlemesi onu yerine getirmişti.

Yumurtayı önlerine koydular. Çatlamasını beklemek bir günlerini bile alabilirdi. Zaman yoktu. Marcus, Eliana'ya güveniyordu.

Elinin altındaki taşı avucuna aldığında yutkundu. Kendini cani hissediyordu. Eliana kolunu kaldırıp yumurtaya doğru taşı tuttu.

"Çatlama süresi erken olması, kötü sonuçlar doğuracak mı?" diyerek sordu Marcus.

"Hem evet hem hayır." diyerek mırıldandı.

"Kardeşim için elimden geleni yaparım." Keskin sesi, yumurtaya bakan gözleri ilave edilmişti. Marcus, sonucunda ölüm bile olsa kardeşi onun için önemliydi.

"Yumurta çatladığında parlayıp Katherine'yi iyileştirecek. Sen gözlerini kapat. Işıldama sona erdiğinde anka özgür olup istediği yeri dağıtır, kül eder, çığlığını kullanır."

"Ankayı nasıl sakin tutacağız?"

"Keegan pençesini birkaç kez toprağa vuracak. Bu hakimiyetin kimde olduğunu bilmesi için yapılır." dedi kısaca gözlerini babasına çevirerek. "Anka kuşu nini sever. Onu sakin tutan, uyutan, olduğu yeri unutturan bir nini olmalı ya da bir melodi."

"Bilmiyorum," Fısıltısı boşluğa düşmüş gibiydi. Belki Taylor biliyordur. Kraliyet derslerinde ona öğretmiş olmalıydılar. Belki de annesi öğretmiştir. "Prenslik derslerinde nini öğrenme var mıydı?"

Taylor, dudağını ısırarak, "Ninileri hangi kraliçe hangi veliyatlarına söyledi bilirim ama niniler benim ilgi alanım değildi." dediğinde Marcus başını geriye attı.

"Bana hiç bakma," dedi Eliana. Gözlerini Katherine'ye çevirdi. "Hazır mısın?" Katherine başını acıdan sallarken Marcus ona uydu.

"Umarım anka yüzünden ölmem."

"Alaric gibi konuştun." Marcus elini kardeşinin saçlarına atarak Eliana'ya söyledi.

"Arkadaşımdan bir huy,"

Arkadaşım kelimesini duyduğu için yüzünü buruşturmuştu. "Ne huyu?"

"Ölümün güzel olması." dedi Eliana.

"Ölümden söz etmeyecektik, güzelim." dedi tıslayarak.

Eliana kafasını yumurtaya eğip gözlerini Marcus'dan uzaklaştırdı.

"Ölüm," dedi fısıldayarak. "Hiç ummadığım bir vakit de, her şey bittiğinde bana uğrasın istemiyorum."

"Öyle bir şey olmayacak." dedi Marcus, gittikçe sinirlenmeye başlayarak.

"Sen ölümü durduramazsın."

"Durdurmak istemiyorum," dedi her şeyden uzaklaşmış dalgın bir sesle. "Hiç ummadığın bir vakit de sana gelmesini engeleyeceğim. Her şey bittiğinde değil, iyi günlerini yaşayıp öyle ölümü huzurla tadacağını sağlayacağım."

Eliana hemen, "Buna söz verme." dedi.

"Aynen." dedi başını sallayarak.

Elindeki taşı sıkıca tuttup yumurtaya geçireceği vakit ortama düşen cümle ile rüzgarı, ortamı ve Katherine'yi düşünemediler. Belki de böyle bitmemesi gerekiyordu. Başka bir seneçek doğmuştu ve Eliana bunu kullanmalıydı.

"Katherine'ye yapılan kan ve ölüm büyüsünde kullanılan kan, benim kanımdır."

🔥

Klasik bir bölüm olarak görüyorum. Bence en en en saçma bölümdü. Ne bilim, Tyrone ve Calep buluşması, konuşmalar sıradandı.

En sevdiğiniz bölüm var mı? Belki bir konuşma...

Marcus ve Alaric iyi ki kitabımdasınız! Tartışmalarınızı seviyorum. Hep atışın lütfen!

En son kaldığım yer; sen bizi sınıyorsun musun yazar demeyin.

Aslında kanın sahibi net bir şekilde anlaşılmış olmalı, değil mi?

Kendinize iyi bakın.

💜

Continue Reading

You'll Also Like

3.3K 503 62
KAYIP TAÇ TANITIM İnsanlar bereketli toprakları ekip biçmiş , uzun ve bolluk içinde seneler yaşamışlardı . Dünyanın tek hakimiydiler. Peki bir gün dü...
2.1K 115 40
Çağla, okuluna giderken bir dahaki seneye orada okuyamayacağından ve arkadaşından ayrılacağı için üzgündür. Okula gittiğinde tek arkadaşı Ayça'nın ge...
263K 20.4K 125
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özel Kuvvetler Komutanlığı yani meşhur Bordo Bereli Üsteğmen Melike'nin nasıl gittiğini bilmediği paralel evrende yer alan...
4.3K 471 17
《-Çocukluğundan beri beraber olan iki arkadaşın, bir kaza sonucu en sevdikleri fantastik romanın içinde hayatta kalma mücadeleleri...》 *** ~Kurgu ve...