ÖLÜM LİSESİ(BİTTİ)

By gokceakova

2.9M 127K 43.2K

Hangisi daha kötü? En yakın arkadaşlarının ölümünü görmek mi? İçinizden birinin katil olduğunu bilmek mi? SEÇ... More

Ö.L.1
Ö.L.2
Ö.L.3
Ö.L.4
Ö.L.5
Ö.L.6
Ö.L.7
Ö.L.8
Ö.L.9
Ö.L.10
Ö.L.11
Ö.L.12
Ö.L. 13
Ö.L. 14
Ö.L. 15
Ö.L. 16
Ö.L. 18
Ö.L. 19
Ö.L. 20
Ö.L. 21
Ö.L. 22
FİNAL
YAZARDAN VEDA
ÖNEMLİ
Yeni Hikaye- KAMP
DUYURU
İZMİT KİTAP FUARI
Ö.L Kitap Oluyor
Kitap Basımı hakkında

Ö.L 17

77K 3.8K 1.4K
By gokceakova

Bu bölümü söz verdiğim üzere @sumeyyeozkan1217 'a ithaf ediyorum. Umarım beğenirsin :D

Multimedia da kütüphaneden bir kare var yardımcı olur :))

İyi okumalar.

"Emin misiniz peki boş olduğuna?"

"Boş ve dolu kelimelerini ayırt edebilecek yaştayım."

"Ama nasıl olur böyle bir şey? Dün kendimiz gidip konuşmuştuk." Özge'nin fikirlerine katılıyordum. Olacak şey değildi. Dün bu saatlerde gördüğümüz kanlı canlı adam nasıl olurda mallarıyla beraber ortalıktan kaybolabilirdi. Üçümüzün birden hayal görme olasılığı ise yüzde sıfır denilebilecek kadar azdı.

"Sizce adam katille işbirliği içinde miydi?"

"Bilemeyiz, ihtimaller arasında var" daima bizden bir adım önce oluyordu. Yaşlı adamı bilerek mi oraya koymuştu diye düşünmeden kendimi alamıyordum. Açıkçası katilimiz cinayet işleme hobisine dalga geçmeyi de eklemişti.

"Sen ne söyleyecektin, Elisa?" Umut'un sorusuyla ilgimi toplamaya çalışıyordum.

"Sabah on gibi o bahçemdeydi" aynı dakikaları hatırlayınca ürpermiştim. Keşke iki, üç dakika bakışmak yerine direkt olaya girerek yanına inseydim diye geçiriyordum aklımdan. En azından şansımı deneyebilirdim

"Kim?" anlamaz gözlerle bakışlarını yüzüme dikmişti Umut. Konuşmasında ciddi olduğunu anlayınca devam ettim.

"O işte, katil!"

"Ne, ciddi misin?"

"Ne yazık ki evet." yok birde bu halde polise yalan ifade verecektim.

"Bunu şimdi mi söylüyorsun! Kalk gidiyoruz!" umduğumdan ağır tepki vermişti. Kızlar bile daha normal karşılamışlardı.

"Nasıl, nereye gidiyoruz?"

"Merkeze robot çizim çizdirmeye. Görüyorsun ve bize söylemiyorsun"

"O kadar görmedim ki. Sadece gözleri açıkta kalacak şekilde yüzünü saklamıştı." geçte olsa görmeye hazır olmadığımın farkındaydım. Ondan olabildiğince korkuyordum.

"Saç?" Umut'un heyecanı yerini meraka bırakmıştı.

"Maalesef göremedim. Kapüşon giyip şapkasını örtmüştü." elindekilerinin yine boş işler olmasını istemiyor gibiydi. Hepimiz elle tutulur şeyler istiyorduk oysaki.

"Olmadı işte bu. Peki kıyafetleri nasıldı? Suçlu profilinin kafamızda oluşması gerek."

Simsiyah giyiminden ve seçemediğim kumaştaki pantolonundan bahsetmiştim kısaca. Bizim gibi Umut'ta bir sonuca varılamayacağını anlamıştı.

"Evinizin bulunduğu sokakta güvenlik  kamerası var mı diye araştırma yapacağım. Bu seferde depodaki yaşlı adam gibi olmaz değil mi?" gözleri sırasıyla üçümüzün üzerinde geziyordu. İnanmamıştı bize. O adamı ortaklaşa uydurduğumuz hayal ürünü sandığına emindim.

"Siz bulamamış olsanızda ikiside doğru" benim yerime Özge savunmuştu hakkımızı.

"Kantinden bizden başka bir kaç masa doluydu ve her masada birer çift göz bize daha doğrusu Umut'a bakıyorlardı. Umut ise bakışların farkındaymış fakat umursamaz gibi bir kimliğe bürünmüştü. Lisede eli boş dolaşan, kendini kötü polis sanan biri varken insan nasıl olurda hiçbir şey olmamış, her şey yolundaymış gibi davranabilirdi?

"Biz görevimizi en iyi şekilde yapıyoruz. Nedense size güvenemiyorum bir türlü"

"Güvencenize falan ihtiyacımız yok. Eğer siz bulamayacaksanız söyleyinde daha fazla yıpranmadan olaya el atalım malum lafla peynir gemisi yürümez değil mi?" karşılık vermemle Alin ve Özge'nin şaşırmış gözlerle baktıklarını hissediyordum. Daha çok memnuniyet bakışları gibiydi.

Karşımda oturan Umut'a baktığımdaysa verdiğim tepkiden gözü seğirmeye başlamıştı. Onu bu kadar etkilemeyi planlamamıştım fakat doğaçlama oynadığım durumlarda daha iyi konuşabiliyordum.

"Ne demek istiyorsun?" sesi normalden biraz fazla kalın çıkmıştı.

"Ne anlamak isterseniz, karar size kalmış" laf üstüne laf atıyordum. Umut'un da bir kalbi olduğunu biliyordum ama kendimi alıkoyamıyordum. Gözünden şımarık zengin, küçük çocuktan farkım yoktu. En çokta kendini parasıyla birşey sanan züppelerden.

"Ukala olmak zorunda değilsin Elisa" karşılıksız bırakmamıştı. Ne hissettiğini şimdi anlayabiliyordum. Sanki birbirlerine parça atan türkücüler gibiydik. Düetin sonunda sadece biri kazanacaktı.

Cevap vermek için ağzımı açtığımda Bahar hocanın neşeli sesi engel olmuştu konuşmama.

"Selamlar, nasılsınız?" her zamanki gibi yine kıyafetleriyle muhteşem gözüküyordu. Pembe beyaz çizgileri olan gömleğinin altına siyah mini etek giymişti. Okulun içi sıcak olmasına rağmen yanlış bir kombin yapmıştı.

"Hayattayız şimdilik siz nasılsınız? Bahar hanım, buyurun oturun ayakta kalmayın" diyerek yerinden kalkmaya yeltenince Bahar hoca elini Umut'un omzuna koyarak kalkmasına fırsat vermemişti.

Bir narin ojeli ele bakıyordum birde Umut'a. Oldukça keyifli gözüküyordu. Neyse diyerek bakışlarımı ikisinin üzerinden çektim. İkiside yetişkindi nasıl olsa.

"Zahmet olmasın Umut Bey, kızlara bir iki şey söyleyip gideceğim zaten." her zamanki gülümsemesin takınmıştı yüzüne.

"Sizi dinliyoruz hocam. Sorun mu var?" aynı şekilde Özge konuşmuştu.

"Sizin yapılmayı bekleyen bir cezanız olduğunu hatırlatmaya geldim." tamamen unutmuştum. Önceliğimizde katilin peşinde dolanma gerçeği vardı.

"Ahh, evet. Unutmadık tabi." diyerek arkasına yaslanmıştı Alin.

"İşte bu yüzden buradayım. Kimin ne görev yapacağına karar verdim." demesiyle elindeki ufak ajandanın yapraklarını karıştırmaya başlamıştı. O gece polis merkezinden yeni çıkmış, üzerine ise ceza ile karşılaşmıştık.

"Dora, Karan, Alin ve Özge sizler yemekhanede aşçılarımıza ders çıkışı yardım edecekken Cenk, Çağkan ve son olarakta sen Elisa kütüphaneyi düzenleyeceksiniz. Derslerinizi aksatmamak için çalışma sürelerinin akşam altı ve sekiz arası olacak."

İstediğim gibi kütüphane görevindeydim fakat yanımda Çağkan da olacaktı. Şüphe etmesemde içimde azda olsa bir korku vardı. Cenk'in atıp tutmalarına katlanarak yalnız kalmamak adına peşinden ayrılmamayı planlıyordum.

"Hocam, kargaşanın arasında ceza hiç olmuyor ya." sitemkar ses tonuyla Özge söylenmişti.

"Biliyorum canım ama sizinde bir süreliğine dikkatinizi verebilmeniz gereken başka ilgi alanları olmalı." boşuna psikoloji okumamıştı. Belki haklı olabilirdi. Bir süreliğine gerçekten çalışarak düşünmeyebilirdik.

"Bu gece başlıyorsunuz hanımlar itiraz istemiyorum. Diğer arkadaşlarınıza da haber verin, takipte kalacağım."

"Hocam odalarımıza taktırdığınız kilit için teşekkür ederiz." demişti Özge. Kimin fikriydi bilmiyordum fakat işe kesinlikle yarayacaktı.

"Bana değil Umut Komisere teşekkür edin." Bahar hoca kısa bir an Umut'a baksada sonra bize dönerek konuşmasına devam etti.

"Müsaadenizle şimdi gitmem gerekiyor."

"Bahar Hanım sizinle konuşmalıyım. İsterseniz birlikte yürüyelim" Umut'un ne hakkında konuşacağını merak ediyordum. Ne diyebilirdik ki?

Her olayın ardında katil olacağına dair şüphe etmekten bıkmıştım artık. Hayatı anında yaşamaya karar vermeyi ilerideki planlarım arasına almam gerekiyordu.

"Eşlik etmenize sevinirim" diyerek Umut'u yerinden kaydırmayı başarabilmişti. Böylelikle bir Umut klişelerinden de kurtulmuştuk.

"Sonunda gidebildi" gider gitmez arkalarından Alin konuşmuştu.

"Sorma ya hiç gitmeyecek sandım." Alin'e karşılık verdiğimde Özge'nin tepkisiz kaldığını görmüştüm.

"Özge, iyi misin?"

 "Efendim"

"İyi misin diye sordum?" sorumu yenilemek zorunda kalmıştım.

"Evet, gözlerim dalmış."

"Sakın misafir gelecek deme çok pis dalga geçerim" Alin'in bu özelliğini çok seviyordum. Kıyamet kopsa umurunda olmazdı. Soğukkanlı davranışlarıyla hayatını sürdürenlerdendi o da. Babasının kalp krizi geçirmesi olayında bile derste durmaya devam etmiş, çıkıştada yavaş adımlarla duraklara yürüyerek hastaneye yol almıştı. Sonuç ise babası hala sapasağlam ayaktaydı.

"Düşünüyordum."

"Neyi?"

"Günce ve Meyra'ya olanları" cevabım gecikmeden Özge tarafından verilmişti.

"..Onlarda bizim yaşlarımızdaydılar. Geleceğe dair planları vardı her ikisininde. Günce kıyafet tasarımcısı, Meyra ise güzellik uzmanı olmayı hedeflemişlerdi. Şimdi beyazlar içinde yatıyorlar." derin nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etmişti.

"Cenaze haberlerini bile alamadık. Biz kimdik ki zaten! Suçlu muyduk da onlar için son görevimizi yerine getirmemize izin vermediler." Alin destek çıkmaya çalışmıştı ve sıradaki konuşmayı benim yapmam gerekiyordu. Her ne kadar kötü hissedeceğimi bilsemde üzgün olduğumu belirtmeliydim.

"Son günlerimizi hatırlıyor musunuz? Öğlende diğer öğrencilerin kıyafetleri, sivilcelerini, çakma eşyalarını eleştirmişlerdi. Yaptıkları işten mutlu gözüküyorlardı ve o gece bizim odada bu ezikleme olayını konuşmuştuk. O gecemizin bir aradaki son gecemiz olacağını kim bilebilirdi?"

"Onların hiçbir suçu yoktu. Bize cennetten el sallıyorlardır değil mi?" Alin ağlamaya başlayınca kendimi daha fazla tutamadan eşlik etmiştim. Çok nadir ağlardı fakat  ağladığında da histerik ağlardı. Kendim ise üzülen, ağlayan birini görür görmez göz pınarlarımın çeşmelerini açardım.

"Gelin buraya!" diyerek iki kolumu açmıştım. Ortada olduğumdan dolayı bu kutsal görev benimdi. Söylemem üzerine sandalyelerini biraz yaklaştırdıktan sonra kollarını etrafımda doladılar.

Hepimizin en son grup olarak ağladığı zaman dün gibi canlanmıştı zihnimde. YGS stresini azaltmak amacıyla sınavdan bir gün önce kız günü yaparak sinemaya gitmiştik. Ortak aldığımız kararla beş kız romantik filme bilet almıştık. Filmin sonunda ölen başrol oyuncusu yüzünden dakikalarca ağlamıştık. Kızın gitme diye yalvarışlarına aldırmadan gitmişti çocuk. Sonunda da intihar etmişti zavallı.

Filmde kendimi kızın yerine Çağkan'ı da diğer oyuncunun yerine koymuştum. Aynı durum yaşanmasına karşılık şimdiki durumumuzda bile kendime gelemezdim.

O filmdi fakat Günce ve Meyra'nın gitmesi gerçekti. Bir daha asla dönmemek üzere gitmişlerdi. Belkide işlediğimiz günahlarını bedelini bu dünyada çekiyorduk.

"Kızlar?" birbirimizden ayrıldığımızda yanı başımızda dikilen ve bize seslenen Karan'ı görmüştük.

"Ağlıyor muydunuz yoksa?" Karan'ın arkasından Dora seslenmişti.

"Günce ve Meyra.." demeye çalışarak yerinden hızlıca kalkıp Karan'ın boynuna sarıldı Alin.

Kendime gelmeye çalışırken Özge'de süzülen gözyaşlarını yanaklarından silerek Dora'ya  sarılmıştı. Gözlerim nedensizce Çağkan'ı arıyordu. İçimi hüzün kaplasada girişte bize doğru  yaklaşan ve  yanındaki Cenk ile konuşan Çağkan'ı görmemle yerimden fırlamıştım.

Ne yaptığımı, ne yapacağımı pişman olmaksızın düşünmeden hareket ediyordum. Koşar adımlarla yanına vardığımda sıkıca sarıldım. Yanımızdaki Cenk'in söylenmesi azda olsa tebessüm etmeme neden olmuştu.

"Aman be.. Tipik aşk mağdurları."

-------

Bahar hocanın verdiği ceza üzerine altı gibi görev yerlerimizdeydik. Üçümüzde farklı yerlere dağılmıştık.

Okulun büyük olmasının verdiği avantajla kütüphanesi bir o kadar geniş ve büyüktü. Karşılıklı bir sürü kitap rafları sıralanmıştı. Görevli ve öğrenci çalışma masaları karşı koridorun ucundaki boşlukta yer alıyordu.

Görüşmemize erkeklerinde dahil olmasıyla düşünmeden Çağkan'ın güçlü kollarına atmıştım kendimi. Bir şey olmamış gibi davranıyordum ve kesinlikle pişman değildim.

Erkeklerin geleceğini Özge bilmesine rağmen hiç çaktırmamıştı. Sürpriz yapmayı hedeflediklerinden bahsedip durmuşlardı tüm konuşma boyunca.

Gerçekten beklemiyordum böyle bir şeyi. Bizim dönmek için sebebimiz varken onların neden burada olduklarını merak etsemde soramamıştım. Bir bakıma iyide olmuştu. Koruyabilirlerdi bizi.

Kitapları ve ansiklopedileri isimlerine göre yerleştirmeye özen gösteriyorduk. Onun dışında pek bir işimiz yoktu. Asıl iş yemekhanede temizlik yapanlarındı.

Son aralık ve kapıya yakın olan yerde zamanın geçmesini bekliyordum. Yaklaşık on kadar öğrencinin giriş yaptığını görmüştüm fakat çalışma masaları bu açıdan göz önünde değildi.

Sıralamayı bitirdiğimde elime geçen ilk romanı alarak kalın kapağını açıp okumaya başladım. Kameraların ve kimsenin görmediğini umarak duvara yaslanıp dizlerimi kendime çektim. Artık okumak daha kolaydı.

Tess Gerittsen' in kitaplarındandı. Kadının bütün serilerinin hemen hemen hepsini okumuştum. Sayfaları okudukça yenileri geliyordu. Son bölüm diye kendimi avuturken bir diğerine geçiyordum.

Kendimi kitabın akışına kaptırmış olacağım ki rafın başında gülümseyerek bakan Çağkan'ı dakikalar sonrasında farkedebilmiştim.

Bana doğru yürümeye başlamıştı. Yaslandığım yerden kalkmayıp olacakları bekliyordum. İleride bu kadar insan varken canımı yakamazdı değil mi?

"Son on dakika" dedi gülümsemesini bozmadan.

"Hadi ya o kadar oldu mu? En son telefonuma baktığımda yarım saatten fazla vardı." aynı şekilde gülümseyerek cevap vermiştim.

"Öğrenciler gitti. Bizde çıkıyoruz bekleyelim mi seni" Cenk'te gelmişti yanımıza.

"Siz gidin ben devam edeceğim. On dakika sonra çıkarım. En azından birimiz beklesin."

"Cenk sen git. Elisa'yı yalnız bırakamam." dediğinde çoktan  yüzünü arkasındaki Cenk'e dönmüştü.

"İşimiz vardı ama."

"Bensizde halledebilirsiniz siz." aralarındaki konuşmaya sessiz kalıyordum fakat ikna etme sırası bendeydi.

"Canım, bak işiniz varmış. Kısa süre içerisinde başıma dert açmam hem son bölüm gerçekten." dedim uzanıp elini sıkarak. Hala yerimden kıpırdamamıştım.

"Tek başına kalabilecek misin?" bu sefer yüzünü bana dönmüştü.

"Evet. Son bölümden sonra bırakacağım zaten."

"Abi, hadi. Geç kalacağız." Cenk'te aradan olaya dahil olmaya çalışıyordu.

"Dediğiniz gibi olsun. Dikkatli olacağına söz ver." gitmelerini istemiyordum fakat yalnız kalıp dinlenebilmek için onaylamam gerekiyordu. Bir yerde sadece ikimiz kaldığımızda şu işin ne olduğunu öğrenmem gerekecekti ayrıca.

"Söz. Oyalanmadan yurda döneceğim."

Kütüphane okulun en üst katında yer alsada görevlerini yapan hademelerin varlığı cesaretlenmeme neden oluyordu. Beş dakika dayanacaktım sadece.

"Telefonunu yanından ayırma. Neler yaptığına dair rapor istiyorum." üzerime eğilim önümdeki saçlarımı çekerek alnımdan öpmüştü.

"İyi eğlenceler."

"Sağol sanada." arkalarından gidişlerini izliyordum. Dışarı çıkmadan son kez dönüp gülümsemişti.

Eski pozisyonuma, kitabıma dönmüştüm. Hepsini bitiremeyecek olsamda en heyecanlı yerde bırakamazdım. Yarın ine aynı saatte gelip erkenden işlerimi hallederek devam edecektim kitaba.

Son bölüm desemde böyle bitmesini beklememiştim ve zaman kaybetmeden diğerine atlamıştım. Bölüm bitimine beş sayfa kala yanımda yere koyduğum telefonumun ekranına baktığımda çok geçe kaldığımı anlamıştım. Merak ettikleri kesindi.

Dakikalardır oturduğum yerden kalktığımda ağrı hissiyle kıvranmam bir olmuştu. Fazlasıyla haketmiştim. Sokakta yürürken gördüğüm kitapçılara geçiş yaptığımda aynısı olurdu. Sonunda elimde iki kitapla çıkardım.

Nerede kaldığımı hatırlamak amacıyla sayfa numarasını telefonuma not ettiğim sırada çıkan rahatsız ses dikkatimi dağıtmıştı.

Ses çok geçmeden bir kez daha tekrarlandığında endişelenmeye çoktan başlamıştım. Sıradaki ses dikkat kesildiğimde düşenin kitap olduğuna dair karar kılmıştım. Kendi kendine düşemeyeceğine göre tek bir cevap vardı.

"Çağkan sen misin?" cevap yoktu. Sesler ise gittikçe yaklaşıyordu

Önümdeki raftan bir kaç tane kitap çıkartarak karşıdaki bölmeye baksamda boştu. Muhtemelen bir sonrakindeydi.

"Cenk senin oyunlarınsa lütfen bir son ver. Sonu kötü olur!" cevap yerine duyabildiğim yine aynı sesti.

Tek kalmak istediğim için kendime lanetler okurken titreyen elimle telefonuma ulaşmaya çalışıyordum. Sinyal yok. Günümüzde bile zemin katın altında çekebiliyorken üstünde nasıl olurda çekmezdi.

"Kes artık!" diye bağırdığımda ellerimle kulaklarımı kapatıyor diğer yandan da gözlerimi birbirine sıkıca kenetliyordum. Sonumun geldiğini biliyordum artık.

"Seni bu kadar korkuttuğumu bilmiyordum küçük." kendini beğenmişlik tonundaki sesi işittiğimde yavaşça gözlerimi açmıştım.

Bir çift ela göz daha önce yerinden aldığım kitapların ardında bıraktığı bölmeden yüzüme bakıyordu.

"Umut?"

"Başka birini mi bekliyordun?" ben ağlarken o da dişlerini ortaya çıkaracak biçimde sırıtıyordu.

"Çok korkmuşa benziyorsun, yanıma gel" diye de devam etmişti. Kim yürürken yere kitap atacak psikolojiye sahipti ki? Sanırım tam karşımda dikiliyordu.

Uyarması üzerine yakın olduğumu kenar kısımdan Umut'un bulunduğu bölmeye dönerek yanına gitmiştim. Yan dönerek yüz yüze konuşmamızı sağlamıştı.

"Ne var!?" sorudan çok korkudan yüreğimi ağzıma getiren adama duyduğum kızgınlık biçiminde çıkmıştı.

"Bugün hakkında konuşmaya gelmiştim ama anlaşılan konuşamaz durumdasın." arkasına omzunun üzerinden bakacak kadar uzun olmadığım için rafa uzak olan diğer kolunun kenarından bakmıştım.

"O sesi nasıl çıkarıyordun" sesi normale dönmüştü.

"Ne sesi?"

"Ya işte deminki. Yere bir şey fırlatıyormuş gibi çıkıyordu ses."

"Elisa, sadece yürüyordum." hangi ayakkabı o sesi çıkarabilecek kalınlıkta diye sormak yerine içeri nasıl girdiğini sormuştum. Girişten giren birini göremeyecek kadar dalmamıştım kitaba. İllaki görürdüm yada ayak sesleri kendini ele verirdi mutlaka.

"Ben geldiğimde kimse yoktu. Kapının oradan baktığımda ise seni yerde kitap okurken rahatsız etmek istemedim. Masalardan birine oturup araştırma yapmak için yanımda getirdiğim dosyaları okudum. Sıkılıncada senin yanına gelmeye karar verdim hepsi bu."

"Peki bu saatte ne işin var burada?"

"Düşünebilecek sessiz skin yer arıyordum. İlhan Bey de kütüphanenin yedi yirmi dört açık olduğunu söyledi. Asıl senin ne işin var?"" bu kadar mıydı yani, olay bu muydu şimdi.

"Okuldan verilen bir ceza. Bar olayıyla ilgili."

"Anladım. Konumuza dönelim istersen."

"Konu derken?" yine ne saçmalayacağını merak ediyordum.

"Kantinden aramızda geçen gergin konuşma hakkında sana soracaklarım var. Farkındaysan ilk olmuyor sorunları  konuşup halletmeliyiz." korkunun verdiği şoku atlatmaya çalışıyordum fakat Umut engel oluyordu. 

"Konuşacak bir şey yok."  dediğimde yanından geçmek üzereyken kolumdan tutarak gitmeme izin vermedi ve beklemediğim bir anda hiç yapmaması gereken şeyi yaptı.

Üzerime eğilerek dudaklarıma yapıştı.

Kaçınılmaz son geldi. Yorum  ve votelerinizi eksik etmeyin mutlu ediyorsunuz :D

Sonraki bölümde görüşmek üzere..

Continue Reading

You'll Also Like

2.4M 156K 83
Eva Johnson sıradan bir lise öğrencisi iken bir anda anlam veremediği olaylarla karşılaşır. Yazıları okuyamaması ve eşyaların ona doğru uçması ile ka...
Görülmeyenler By nelinn_

Mystery / Thriller

365 132 5
Peki ya şimdi ne olacaktı? Ne yani o korkunç hastaneye geri mi dönecektim!? Hayır. Deli değilim. Onlar gerçekten varlar. Gördüm. Konuştum. Seslerini...
Karanlık Ay By ♡

General Fiction

4.6K 723 11
Ay, geceye ışık veren gezegendi. Ama ya bir gece vermezse? işte o gece, tam olarak benim hayatımdı. *** Belki kalkamadım o gece. Belki kalkamadım o g...
1.8K 149 23
Kerb Diyarı artık Karanlığın elinde. Malorie ve diğerleri ne yapacağını bilemez halde tam 3 yıldır çıkar yolu arıyorlar. Kaybedecek zamanları yok. K...