Rise [bts.(vk.ym + j.n.h)]

Od praysoul

619 45 106

"Yoongi az önce Jungkook'un poposunu aleve verdi. Her şey gayet normal. Tamam." Více

pre.
Partilemek
Bütün Ruhunla
Teşekkürler
Prenses Uykusundan Uyanmalı
Su,Ateşe Hükmedecek

En Acısından

56 7 4
Od praysoul

Saat beşi çeyrek geçiyor,hava kapalı,dağın arkasında birazdan uğrayacak olan yağmur yüklü bulutların uyarı şimşekleri yankılanıyor. Sıcaktan bunalmış bir halde yorganı kenara atıyorum ve belimden düşmüş olan pijamamı toplayarak yataktan kalkıp camdan balkon kapısına yürüyorum.

Bacaklarım titriyor lakin esen soğuk rüzgara aldırmadan sandalyenin üzerindeki sigara paketine uzanıyorum. Asla başlamam dediğim illete bakıyorum uzunca ama mümkün değil elime aldıktan sonra bırakmam. İçinden çıkardığım dal dudaklarıma yerleşirken,yağmur yağmaya başlıyor. Islanmayı oldum olası sevmiştim bu yüzden yağmurdan korumak istediğim tek şey yakmaya çalıştığım sigaramdı.

Sonunda yandığında derince içime çektim. Zehirli dumanın akciğerlerim içerisinde dolaştığını hissedebiliyordum. Yağmur damlaları saçlarımı alnıma yapıştırmış,kıyafetlerim sırılsıklam olmuştu. Avucumu ileriye uzatım elimde biraz yağmur suyu biriktirdim. Korkuluklara yasladığım dirseklerimle bu sıkıcı manzarayı izlerken evin içinde yankılanan zil sesini işittim. İçeriye girip odamdan çıkmış ve merdivenlerden aşağı inip kapıyı açmıştım.

"Bir an gelmeyeceksin sandım."

"Aptal mısın? Evim mi var benim,nereye gideyim senden başka?" Namjoon gülümseyerek içeri girerken kulaklığında dinlediği müzik eşliğinde kıvırtıyor ve koltuğa ilerliyordu. Aptaldı ama en yakın arkadaşımdı,onu yargılayamazdım.

"Hallettin mi şu 'devlet meselesi' işlerini?" Montunun cebinden çıkardığı gofretlerden tekini bana atıp gözlerimi üzerimde gezdirdi.

"Ne bu halin senin,kıyafetlerinle mi yüzdün? Balık gibi olmuşsun,git kıyafetlerini çıkar da konuşalım biraz."

Kafamı sallayıp üzerimdeki ıslak tişörtü çıkartarak üst kata adımlamaya başladım. Kim Namjoon ile ortaokuldan beri arkadaştık. Benden 2 yaş büyüktü ve her zaman arkamı kollamıştı. Maddi durumum ailemden ötürü iyi olduğundan,bende kalıyordu arada. Onu kovamazdım,kovmazdım da. Çok iyilik görmüştüm ondan.

Duşa girip sıcak su ile buluştuğumda derin bir nefes verdim.

Namjoon hakkımda her şeyi bilirdi. Pizzayı mısırsız sevdiğimi,limonatadan nefret ettiğimi,yoğurdu salatalıkla yediğimi,rameni bol acılı sevdiğimi ve  aç karnına içki içmeye bayıldığımı... Donumun rengine kadar bilirdi beni. Doğru... Çok yakındık lakin,kendime bile itiraf edemediğim sırlarım vardı benim. Kendimden bile sakladığım şeyler. Öylece uyutuyordum içimde. Fakat son zamanlarda kontrol edilemez bir şekilde,engel olamıyordum.

Elimi akan suyun altına sokup su damlalarını havada toplamaya başladığımda sus sesi kesildi. Kocaman bir su damlası vardı avucumun içinde. Suyla aram her zaman iyi olmuştu. Küçüklükten beri yüzmeye bayılırdım. Sudan çıkmazdım hatta ama böyle bir gücüm olduğunu liseye başladığımda keşfetmiştim. O zamanlar sadece birkaç damlayı havada bir iki saniyeliğine havada asılı tutabiliyordum.

Şimdi ise yüzme havuzumun suyuyla kocaman dalgalar yaratıp sörf yapıyordum.

Ve bundan elbette Namjoon'un haberi yoktu. En yakın arkadaşıma 'Sanırım Atlantisin kayıp prensiyim' mi diyecektim? Üstelik son zamanlarda benim isteğim dışında etrafımda ne kadar sıvı varsa çıkıp bana doğru süzülüyordu ve cidden korkunç bir durumdu.

"Jimin,çıktın mı banyodan?" İrkilip elimde biriken kocaman su damlasını bir kova su boşaltır gibi serbest bırakmış ve akmasına izin vermiştim.

"Çıkıyorum." Banyodan çıktığım gibi üzerimi giyinip aşağı indim.

"Prenses,anlatmam gereken bir şeyler var." Namjoon elindeki elmayı yerken diğer yandan kanallar arasında geçiş yapıyordu. Bir şey bulamadığına karar verdiğinde kumandayı bana fırlattı. "Ben aşık oldum."

"Haydaa,nerden çıktı bu şimdi yırtık dondan çıkmış s-" yastığı da kafama attığında saçlarımın üzerindeki havlu sırtıma düşmüştü.

"Gevezelik yap da vurayım seni alnının çatından gerizekalı herif." dedi ve derin bir nefes aldı. "Bak,çocuğu görünce elim ayağım birbirine dolanıyor,kaskatı kesilip yana yuvarlanacağım diye korkuyorum. Bu akşam yemek için buraya davet ettim. Bul şunun bir hal çaresini be Jimin,hadi be Jimin."

Yastığı kenara bırakıp suratıma en geniş gülümsememi yerleştirdim ve bacak bacak üzerine atarak kıkırdadım.

"Şimdi bana,sen bana,yüceler yücesi Jimin'e gerizekalı herif dedikten sonra oldu mu böyle kedi gibi yalvarmalar?"

"Kedi gibi yalvardığımı kim söyledi, kalktığım gibi ayağımın altına alırım seni. Oğlum bak önemli diyorum, abine acımıyor musun?" Koltuğun ucunda oturup önemli ve ciddi mevzular anlatırken tuzluk şeklini verdiği parmakları ile bana bir şeyler izah ediyordu. Demek ki iş ciddiydi. Zaten imkanı yok kıramazdım Namjoon'u. Bu yüzden hızla mutfağa yöneldim ve buzdolabını açtım. Lakin yarım kalmış pizza kutusundan,birkaç kutu bira ve koladan başka hiçbir şey yoktu.

"Dışarıdan mı sipariş etsek?"

Namjoon 'hayal kırıklığısın' bakışlarını üzerimde dolandırırken en temizinin bu olduğuna karar vermiş olmalı ki telefonunu çıkartıp numara aramaya başlamıştı.

Mutfakta elim belimde dikilmek yerine Namjoon'un arkasından salona geçmiştim. Namjoon koltuğun koluna oturmuş birisiyle mesajlaşıyordu. Beni gördüğünde telefonunu kapatıp cebine koydu ve ayağa kalktı.

"Yanında bir arkadaşıyla geliyor,sorun olmaz heralde."

"Olmaz ya,olmaz da... Kim bu? Adı ne? Nerede tanıştınız? Bahsetsene biraz bana." Suratına kocaman ve salakça olduğu uzaktan belli olan bir gülümseme yayıldığında emin olmuştum. Aşık olmuştu işte aptal.

"Bak şimdi..."

🔮

Saat akşam sekizdi ve Namjoon yaklaşık 1 saattir hâlâ Seokjin ismindeki sevdiği adamı anlatıyordu. Gözlerinde fenerler yanıyordu ismini anarken. Aşk böyle miydi gerçekten? En sevdiği grubun konserine çekilişte bilet kazanmış gibi bir heyecanla,hatta bu yanında az kalırdı,onun saçlarının ne kadar güzel olduğunu anlatıyor,sesinin nasıl pamuk gibi olduğundan bahsediyordu.

Daha önce yaşamadığım bu hissi Namjoon dolu dolu anlatırken onu bu kadar mutlu görmenin duygusallığını yaşıyordum. Islanan kirpiklerimi az önce değiştirdiğim gömleğimin manşetine silerken burnumu çektim. Namjoon konuşmayı bırakmış şaşkınca bana bakıyordu şimdi.

"Aptal... Çok güzel seviyorsun,seni böyle görünce duygulandım. Çok sevimlisin." Namjoon genişçe gülümseyip kafamı 'yavrum benim' diye göğsüne gömerken kapı zili çalmıştı.

"Jimin geldiler!"

"Sakin ol. Şimdi kapıyı açacağım ve insan gibi davranacaksın. Tamam mı?"

Ön kapıya doğru yürüyüp sakince kulpu çevirdiğimdeki kapı eşiğinde elinde bir kutu ile dikilen uzun boylu,beyaz gömlekli,siyah saçlı yakışıklı bir beyefendi ile bakışıyordum. Pekala,Seokjin bu ise,neden aşık olunası göründüğünü çok iyi anlıyordum.

"Jimin,dikilmesene mal gibi." Namjoon kulağıma fısıldadığında gülümseyip önüme geçti ve muhtemel Seokjini içeri aldı. Seokjin önümden çekildiğinde,sanki koskocaman dağları aşmış ve arkasındaki manzarayla karşılaşmış gibi bir durumun içine girmiştim. Benimle aynı boylardaki siyah gömlekli,beyaz tenli bir çocukla bakışıyordum.

Pekala,garip bir durumdaydık. İkimiz de konuşmuyorduk ama terlemeye başlamıştım.

Tanrı aşkına,terlemeye başlamıştım.

İki adım daha atıp aramızdaki uzak mesafeyi kapatıp elini uzattı.

"Min Yoongi." Sıradan,sıkılmış,resmi sesi kulaklarıma dolmuştu. Fakat elbette benim kulaklarım bu güzel tınıları öyle algılamamıştı. Birden bire ölümcül bir sıcak basmıştı bedenimi.  Eriyor gibi hissediyordum.

"Park Jimin." Elini havada daha fazla bekletmeden sıktığımda,ah pardon... Sıkmaya çalıştığımızda... İkimiz de aynı anda ani bir hareketle ellerimizi ayırmış ve çatık kaşlarla birbirimize bakmıştık. Elime değen elinden sanki ateş çıkıyordu.

Terleyen avuç içlerimi pantalonuma silip bir adım geri çekildim ve içeri girmesine izin verdim. Salona yöneldiğimizde Seokjin ve Namjoon aynı kanepenin iki ucuna oturmuş muhabbet ediyorlardı. Tekli koltuklardan birine ben diğerine Min Yoongi oturduğunda göz ucuyla bizi izleyen Seokjin'in bakışlarına karşılık verdim.

"Seninle tanışamadık Jimin. Namjoon çok bahsetti senden. Seni çok seviyor gerçekten." Namjoon'a bakıp istemsizce gülümsedim. Eşek sıpasını ben de severdim.

"Ben de kendisini çok seviyorum tabii. Her ne kadar birinden hoşlandığından yeni haberim olsa da..."

"Jimin!"

"Ne? Kızma bana..." dudak büzdüğümde üçümüzde gülüşmüştük. Sadece Min Yoongi öylece bana bakıyordu. Gülüşüm hafifçe tebessüme dönüşürken gözlerimizi ayırmadım. Sonra o da gülümsedi. Tamam,biraz zorlamaydı ama... Sevimliydi.

"Sizi tanıştırmadım. Yoongi orada uzaylı gibi dikiliyorsun yahu! İnsan bir hal hatır sorar hayırsız!" Seokjin hyung elindeki yastığı Yoongi'nin kucağına atarken ses tonu yükselmişti.

"Bu Yoongi. Kuzenim olur. Aranızda birkaç yaş var sanıyorum. Biraz asabidir ama idare-"

"Asabi değilim ben." Çatık kaşlarının altından Seokjin hyung'a bakarken kızgın bir kediyi andırıyordu. Herkes ironik bir şekilde sessizleştiğinde Seokjin hyung tek kaşını kaldırarak yarım kalan cümlesine devam etti.

"İdare edeceğinden eminim. Senin gibi güzel bir çocukla kim anlaşamaz ki? Suratına bak Namjoon,çiğnemek istiyorum yanaklarını!" Yüksek desibelde gülmeye başladığında içimde bastırdığım kahkahayı serbest bırakmıştım lakin hala izleniyordum işte. Min Yoongi orada yarım ağız gülümsemesiyle bana bakıyordu.

"Yemeğe geçelim bence. Ben açlıktan bayılacağım şimdi." Namjoon, Seokjin hyung'un kolundan kaldırıp mutfağa yönlendirirken karşımdaki çocuğa bakmaya devam ettim.

"Etini nasıl seversin?"

"Ne?"

"Nasıl yediğinizi bilemediğim için bütün sosları sipari- aman,hepsinden hazırladım işte. Nasıl yapmamı istersin?" Düşünüyordu. Yani birkaç saniye öylece dana gibi bana bakarken hangi sosu sevdiğini düşündüğünü düşünüyordum.

"Acılı olsun. En acısından."

🌌

OLSUN BAKALIMMM

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

26.1K 4K 35
vücuduna küçük dövmeler yaptırmayı seven felix ve yıllardır gittiği dövmecisi minho.
82.3K 3.4K 29
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
2.4M 213K 33
okumayın for vanilla baby
52.6K 2.7K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?