with the moon i run

By larrys_cookie

102K 5.8K 2.9K

Louis huysuz bir vampir. Harry ise ondan korkmayacak kadar aptal. au, harry/louis, wip orijinal kapak editi:... More

1. Blood Bank
2. Dracula and Juliet
3. Chitty Chitty Fang Fang
4. Breathe
5. Love at First Bite
6. Paradise Lost
7. Bliss or Woe
8. Promise
9. Euphoria
bölüm değil :(
11. Let It Kill You
12. Forever
13. We Are One

10. Breaking Point

6.3K 338 251
By larrys_cookie

Y/n: yine bir cadılar bayramı!wtmir klasiğine daha hoşgeldiniiiiiz, yazmaya o sıralarda başlamıştım yeni bitti de kusura bakmayın, yani 10 bölümde 5 kere cadılar bayramı yazdım resmen deliye her gün bayram havasındayım. neyse zaten siz onlara değil olaylara bakın öyle her şeyi didiklemeyin tamam mııııııııııı :D özellikle aramıza yeni katılan karakterimiz cockblocker!cookie'yi hiç didiklemeyin....
şimdi çiftçi kostümü fikrini aklıma sokan @VickyMouse'a, Dracula ve Juliet fikrini aklıma sokan @TbbtHoran'a (kendisiyle elbise giyip tuvaletlerde sürten harry hakkında çok profesyonel konuşmalar yaptık), böyle saçma salak dramaları bilinç altıma işleyen  türk televizyonlarına, yapımımda fosforu çok gören anne-babama buradan shout out yolluyorum. eveet kendim hariç herkesi suçladığıma göre uyarılara geçebiliriz;

uyarılar: bunu okursanız cehenneme gidersiniz. 

                                                                      
-

1915, Londra

"Bir gönüllü ile takılacak kadar düşmüş olamazsın, Tomlinson."

Louis karşısında dikilen Nick'e öldürücü bir bakış atarken, hemen yanında her şeyden habersiz dikilen Eleanor'u korumacı bir tavırla arkasına doğru itti. "Ne istiyorsun, Grimshaw?"

Eleanor'un hemen arkasında gerildiğini hissedebiliyordu. Nazikçe bileğini kavrayıp kendince onu sakinleştirmeye çalıştı. Nick gözlerini Louis'nin eline indirip küçümser gibi pffladı. "Zayn'in bundan haberi var mı? Dönüştürdüğü adamın bir gönüllü ile oynaştığını biliyor mu?" Louis'nin surat ifadesindeki değişim kendini ele vermişti. Nick sırıttı. "Elbette bilmiyor."

Louis derin bir nefes aldı ve Eleanor'un kolundaki tutuşunu sertleştirdi. "Burada çene çalıp zamanımı seninle harcamayı çok isterim fakat çirkin sıfatını göremeyeceğim bir yere yetişmem gerek."

Nick son bir kez onları süzdü ve pis gülümsemesini silmeden küçük bir selamlamayla onları yalnız bıraktı. Louis içini çekip arkasında iri gözleriyle onları izleyen genç kıza döndü. "Ona aldırma, sik kafalının tekidir."

Eleanor anlar gibi başını salladı. İnce kollarını kavuşturdu ve beyaz yüzünü Nick'in gittiği yöne çevirdi. "Gönüllülerle sorunu ne?"

Vampir ellerini ceplerine sokup arkasındaki bar tezgahına yaslandı. "O... Gönüllüleri objeleştiriyor." diye açıkladı kısaca.

Eleanor bir süre daha Nick'in gidişini izledikten sonra normal gülümsemesiyle Louis'ye döndü. "Gerçek bir sik kafalı gibi duyuluyor."

Louis gülümsedi ve akşamki açık hava sinemasının açılışıyla ilgili bir şeylerden bahsederek konuyu değiştirdi. Eleanor'u bir canavara dönüştüğünden beri tanıyordu ve ona yakın olan nadir insanlardan bir tanesiydi. Nick kadar gereksiz biri tarafından üzülmesini hiç istemezdi. Üstelik çok güzel bir 1915 yazındalardı ki, neşelerini bozmalarına hiç mi hiç gerek yoktu.

Bu yüzden kolunu genç kızın omzuna atıp onu barın kapısına doğru çekiştirirken, Eleanor'un Nick'in tarafına attığı son bir kaçamak bakışı fark edemedi.

-

2015, Londra

Bu hafta kırılan üçüncü yatağı da odadan çıkartmayı başardığında buna bir son vermeleri gerektiğini kendine bir kez daha hatırlattı. Kırılan şeyin Harry değil de çift kişilik geniş yatağı oluşu elbette iyiydi fakat çöplükteki yatakların sayısının insanları şüphelendirmesinden endişleniyordu artık.

Derin bir nefes aldıktan sonra ellerini çırptı ve hızla eve koşup mutfakta günün gazetesini karıştıran Harry'nin yanına oturdu.

Harry'nin kılının bile kıpırdamayışına bakılırsa Louis'nin insanüstü hızına alışmış gibi görünüyordu. Dumanı tüten çayından bir yudum aldı ve yanına oturan vampire sevimlice gülümsedi. "Merhaba."

Louis onun dudaklarına uzanıp kısa bir öpücük verdikten sonra önüne düşen saçlarını geriye ittirdi. Saçları son zamanlarda iyice uzamış, neredeyse omuzlarına değiyordu. Kulaklarının hizasından kıvrılmaya başlayan bukleleri yumuşacıktı ve Louis ellerini onlara dolamayı son zamanlarda alışkanlık haline getirmişti. Tıpkı onu buklelerinden kavrayıp kendine çekmesiyle Harry'nin hayatında gelmediği kadar sert geldiği dün geceki gibi. Bilirsiniz, yataklar kolay kırılmıyor.

"Yeni bir yatak almamız gerekiyor." dedi elini onun beline dolayıp. Harry ona doğru yaslandı ve gazetesine geri döndü. Üzerinde Louis'nin bol tişörtü ve siyah baksırından başka bir şey yoktu. Çenesini onun omzuna dayadı.

"Umalım da kargo işlemleri geçen seferki gibi uzun sürmesin."

Bahsi geçen sefer tam bir işkenceydi. Harry'yi sabahları sakinleştirmesi zordu fakat akşamları sakinleştirmesi imkansızdı. Üç gecelik bir koltuk macerasından sonra Louis'nin bile sırtı ağrımaya başlamıştı ki soluğu Harry'nin büyükannesiyle paylaştığı evde aldılar. Kadıncağızın ileri derecedeki sağırlığı büyük iş görse de kesinlikle Louis'nin dağ başındaki evinin konforunu vermiyordu.

"Biliyorsun, evde bir yatak daha var." diye konuştu Harry kupasının üzerinden.

Louis bakışlarını merdivenlere dikti. "Şeyi demiyorsun, öyle değil mi?"

"Diyorum."

"Haz, eğer yataklarında seviştiğimizi öğrenirlerse bizi öldürürler."

"Nereden bilecekler ki?"

Louis mutfak camından görünen içi kırık tahta parçası dolu çöplüğe baktı. "Nereden mi bilecekler?"

Harry onun bakışlarını takip etti ve bir süre düşündü. "O zaman koltuk ve küvet arasında bir seçim yapman gerek."

"Ya da birkaç geceliğine uyuyabilirsin."

"Ya da," Harry tamamen ona döndü. "Sen biraz sakinleşip yatak başlıklarını üzerimize indirmeyi kesebilirsin."

"Benim suçum değil." diye çemkirdi Louis kaşlarını çatarak.

Harry ona tatlı tatlı gülümsedi. "Yatakta iyi olduğumu biliyorum fakat biraz sakinleşsen işimiz hayli kolaylaşırdı doğrusu."

Louis ona yaslanmayı kesip kendi taburesine döndü. "Belki de bu gece bir yatağa ihtiyacımız olmaz."

Harry onu kızdırabildiği için gülerek kupasını bıraktı ve taburesinde ona doğru döndü. Çıplak bacağını onunkinin üzerine koyup ona doğru eğildi. Burunları sürtünüyordu. "Bu gece kesinlikle bir yatağa ihtiyacımız olacak."

Louis ona yukarıdan ters bir bakış attıktan sonra gözlerini devirdi. İkisi de Louis'nin koca dünyada dayanamadığı tek şeyin Harry olduğunun oldukça farkındalardı. Harry ısrarcı olabilirdi fakat Louis de çabuk kanıyordu. Özellikle de Harry'nin geceleri utanma nedir bilmeyen ağzına.

"Yatağı halledeceğim ama bu aldığımız son yatak olacak."

"Nasıl isterseniz, efendim."

Louis dişlerini sıktı.

Harry kıkırdayarak gazetesine döndü.

-

"Böyle iyi mi?" Harry başını biraz kaldırarak elinde tuttuğu çiçeği burnuna yaklaştırdı.

Zayn elindeki fırçayı peçeteye sildikten sonra kontrol etmek için Harry'ye baktı dikkatlice. Ela gözleri pozunu iyice inceledikten sonra başını salladı. "Mükemmel."

Harry gülümseyerek onun tuvalindeki gerekli ayarlamaları yapmasını bekledi. Kulağının ardından kıvrılan bukleleri gömleğinin açıkta bıraktığı sol omzuna doğru kıvrılıyor, yan profilini tamamen açıkta bırakarak Zayn'e temiz bir açı sunuyordu.

Ondan yeni bir tablo için modellik yapmasını istediğinde Harry biraz şaşırmıştı. Zayn'in en büyük ilham kaynağının Liam olduğunu anlamak için stüdyosunda küçük bir tur atmak yeterliydi. Geniş duvarlarda asılı belki de yüzlerce tablonun neredeyse hepsi Liam'dan parçalar barındırmaktaydı. Aralara asılı bazı manzara resimleri ve oldukça eski olduğunu tahmin ettiği Louis'nin portresi dışında Harry başka bir temaya rastlamamıştı Zayn'in resimlerinde. Adamın bu konuda seçici olduğunu biliyordu bu yüzden teklifini kabul ederken kararsız kalmıştı, ta ki Louis elini tutup ona gülümseyene dek. O zaman Zayn'in bunu zorlanmış bir iyilik için yapmadığına emin olmuştu.

"Kabul ettiğin için teşekkür ederim." Zayn çoktan boyaları birbirine karıştırmış, fırçasını tuvaline değdiriyordu. Gözleri sıklıkla Harry ile tuvali arasında gidip gelirken konuşmaya devam etti. "Sadece taslağı çıkarana kadar kıpırdamadan durman gerek, fazla zaman almaz."

"Fazla almadığına emin misin? Evde kıpırdamadan oturmaktan sıkılmayan tek ben kaldığım için yapmıyor musun bunu?" diye sordu Harry şakacı bir tavırla.

"Evde resmini çizmediğim tek sen kaldığın için yapıyorum." Zayn tuvaline dönüp fırçasını yüzeye sürdü. Harry bir süre bunun ne demek olduğunu düşündü. Zayn'in kendi portrelerinin de bulunduğu stüdyoda görünen yüzler arasında Harry elbette yoktu ama neden olsundu ki? Stüdyo eski vampirlerin eski resimlerinden oluşuyordu. Aralarında 150 yıllık olanlar bile vardı. Harry 22 yaşında, basit bir insan olarak bu koleksiyonun içinde neden bulunması gerektiğini bilmiyordu.

Başka bir soru sorup aralarında tuhaf bir gerilim oluşturmak istemedi. Zayn istediğinde oldukça sessiz ve mesafeli olabiliyordu. Bu yüzden daha rahat olabileceği bir konudan bahsetmeye karar verdi.

"Liam'ı çok fazla çizmişsin."

Zayn'nin dudakları konu değişiminden dolayı hafifçe kıvrıldı. "200'den fazla portresini çizdim. İlk 50 yıldan sonra alışkanlık haline geldi."

Harry güldü. "Onu gözlerin kapalı çizebilir misin?"

"Evet, sanırım."

Yapay çiçeği hafifçe indirip hemen karşısında asılı oldukça büyük tabloya baktı Harry. Yüz Liam'a aitti, kıyafetleri ise şimdi giydiklerine hiç benzemiyordu. Eski olduğu çok belliydi olsa da Zayn'in kusursuz yakaladığı gülümsemesindeki içtenlik dün gibi yeni görünüyordu. "Biliyor musun? İkinizin hikayesini hiç dinlemedim."

"Uyku vakti hikayelerinden biraz farklı." dedi Zayn.

Pek konuşkan biri olmadığını bildiğinden, "Bu Liam ile yapmam gereken bir konuşma mı?" diye sordu gülümseyerek.

Vampir bir süre cevap vermedi. Dikkatini işine verip sessizlikle geçen dakikalar boyunca resmini oluşturacak ana hatları çizmeye koyuldu. Tam Harry'nin bir cevap alamayacağını kabullendiği sırada, konuşmaya başladı: "48'inci yaş günümden birkaç hafta sonraydı. Vampir kulüplerinden birinde tanıştık. Liam 18 yaşındaydı ve gönüllü olarak vampirlere hizmet ediyordu. Benim gönüllüm değildi, uzun zaman boyunca tek bir kişi için çalışmıştı bu yüzden ona yaklaşması çok zordu. Çalıştığı vampir benden yaşlıydı ve Liam'a değer veriyordu. Ona kendimin çok daha iyi bir seçenek olduğunu kabul ettirmem için üç ay uğraşmam gerekti." Eskilerden konuşmak Zayn'in yüzüne farklı bir gülümseme getirmişti. Harry onu bölmeden sessizce dinlemeye devam etti. "Sonunda kabul ettiğinde benden aldığı tam iki işareti vardı. Genç yaşıma rağmen ondan başka birini istemeyeceğimden emindim. Şanslıymışım ki o da aynısını düşündü."

"Liam'ın 18 olduğunu söyledin. Ben onun 24 olduğunu sanıyordum."

Zayn tablosunun üzerinden Harry'ye baktı. Bakışlarından bunu pozisyonunu incelemek için yapmadığı belli oluyordu. "İşaretinden beş sene sonra vebaya yakalandı. Ölmemesi için onu dönüştürmek zorunda kaldım."

Harry kaşlarını çattı. "İşaretten kastın nedir?"

Zayn fırçasını biraz indirip içten bir merakla tamamen Harry'ye baktı bu sefer. "Louis sana bahsetmedi mi?"

Poziyonunu bozmamak için zorlandı, Harry. "Hayır." diye mırıldandı. "Bahsetmeli miydi?"

Vampir cevap vermedi. Sessizce resmine döndü. Bundan hoşlanmamıştı Harry. "Zayn? Bunun bilmem gereken bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?"

"Bunun Louis ile konuşman gereken bir şey olduğunu düşünüyorum."

"Neden bahsetmediği hakkında bir fikrin var mı?"

Zayn yine cevap vermedi. Harry onun bugün her zamankinden de sessiz olduğunu düşündü. Pes edip pozisyonunu koruyarak sandalyesinde oturdu uzunca bir süre.

Sonunda Zayn işinin bittiğini söylediğinde ayağa kalktı ve bakabilmek için vampirin yanına geldi. Henüz sadece anahatları çizilmişti fakat Harry şimdiden bittiğinde bir şaheser olacağını görebiliyordu. Yaptığı en yeni tablo olmasına rağmen en az Liam ve Louis'ninkiler kadar eski bir havası vardı resmin. Harry'nin bukleleri, yarısı açık beyaz gömleği ve burnuna tuttuğu kırmızı gül, parçayı modern olan kısımlardan uzaklaştırıp antik olanlara taşıyordu.

Çok güzeldi.

"Şimdiden muhteşem görünüyor, Zayn. Bunu yaptığın için teşekkür ederim."

Zayn onun elinden yapay gülü aldı ve daha sonraki modellik seansında kullanabilmeleri için tahta bir kutuya koydu. "Resmin bu duvarlarda bir yeri hak ediyor. Bunu artık bizden biri olduğunu düşündüğüm için yaptım."

Harry ona üzgün bir gülümseme yolladı. "En azından birinizin böyle düşünmesi güzel."

Zayn elini Harry'nin koluna koydu. "Louis senin bir parçan, H. Kendisinin de böyle düşündüğünü biliyorum. O sadece korkuyor. Sende durum ne bilmiyorum fakat son yüzyıldır Louis için senin kadar önemli biri hiç olmadı."

Harry başını salladı. Bu kadarını kendisi de biliyordu.

Ama bundan biraz daha fazlasına ihtiyacı vardı.

-

"Çiftçi olmalıyız."

Louis okuduğu kitabı biraz indirip ani çıkışı karşısında göğsünde yatan Harry'ye baktı. "Efendim?"

"Cadılar bayramı kostümlerimiz," dedi Harry heyecanla. "Çiftçi olarak gidebiliriz."

"Ciddi-"

"Alpler'deki Kız olabilirim!" Harry onun kucağından doğrulup ellerini saçlarına götürdü. "Saçlarımı örebiliriz."

Louis gülmemek için dudağının içini ısırdı. "Bu durumda ben de Heidi'nin köpeği mi olacağım?"

Harry gözlerini devirdi. "Saçmalama, Louis. Sen benim büyükbabam olacaksın."

Louis bu sefer kendini tutmadı ve güldü. Harry'nin suratındaki boş ifadeyi görünce durakladı. "Sen ciddisin."

"Öyleyim."

"Doğrusunu istersen Harry, senden daha yaratıcı bir şey beklerdim." dedi Louis düşünceli bir tavırla. "Şey gibi mesela, Dracula ve Juliet. Hatırladın mı?"

"Benimle alay mı ediyorsun sen?"

Louis gülerek onun alnını öptü. "Kim demiş?"

"Louis Tomlinson," diye başladı Harry vampiri kendinden ittirip. "Sana o Dracula kostümünü giydirişimi izle bakalım."

"Kahretsin, bu sefer gerçekten ciddisin."

"Ah, evet. Evet öyleyim."

Louis, Harry ayaklanınca onu tutmayı kesip yattıkları koltuktan kalkmasına izin verdi. Yüzündeki budala gülümsemesiyle aşık olduğu sapkın insanoğlunun kostümleri ayarlayabilmek için bilgisayarına koşuşturuşunu izledi. "Boşa uğraşıyorsun, onu asla giymem."

Harry'nin yan odadan neşeli sesi duyuldu. "Bunu göreceğiz, sevgilim."

Louis gülümsemesini silmeden gözlerini devirdi. Hayatta bazı sınırlar vardı ve Louis için o sınır Vampir Nosferatu demekti. Bir de şu Cullen denen şeffaf tipleme. Asla ama asla cadılar bayramını onlardan biri olarak geçirmezdi.

Asla.

-

"Asla asla deme." derken Harry otuz iki diş gülümseyerek Louis'nin pelerinin yakalarını düzeltiyordu. "Üstelik neden bunu bu kadar büyüttüğünü anlayamıyorum, o kadar iyi görünüyorsun ki dizlerimin üzerine çökmek üzereyim."

Louis önce ona sonra da karşısında durduğu aynaya ters bir bakış attı. "Çok tuhaf şeylerle baştan çıkıyorsun." diye söylendi nefesinin altından.

Harry dudaklarını kısacık bir süre onunkilere bastırdı. Geri çektiğinde gülümsüyordu. "Beni seviyorsun."

"İki gün önce benden cadılar bayramı için büyükbaban olmamı istedin. Seni gerçekten sevmiyorum."

"Yaşlı adamlardan hoşlanıyorum, durma dava et beni."

Louis gözlerini devirdi. "Ben 158 yaşındayım."

Harry sahte bir inleme koyverdi. "Taş kadar sertim şu an."

Louis ona ters ters bakmaya devam etti. Onu Dracula kostümünün içine sokmayı başarmıştı ve kendisi de lanet olası bir elbise giyiyordu. Onun Juliet'i olarak. Daha rezil olabilirler miydi acaba?

"Kazıklı Voyvoda," dedi Harry işini bitirince, hülyalı hülyalı. "Bu hayatımda duyduğum en seksi şey."

Kostümü hakkında huysuzlanmayı kesip tamamiyle Harry'ye döndü. Kafasına taktığı buklelerine dolanıp duran parlak tacı nazikçe düzeltti. "Benim hayatımda duyduğum en seksi şeyi bilmek ister misin?"

Harry kendini ona doğru itip başını salladı.

"Sen, ben, lobide, elbisenden kurtuluyoruz," Louis fısıldadı onu arkasındaki duvara ittirip. Dudaklarını kulağına değdirdi, elini beline doladı. Harry'nin plastik tacı yüzüne doğru düşünce, "Ve taç kalıyor." diye ekledi.

"Bu bir tunik, elbise değil." dedi huysuzca Harry fakat hemen sonra, "Hem bunu da nereden duydun ki?"

"Bir adam hayal kuramaz mı?"

Harry gülümseyerek ellerini onun ensesine yerleştirdi. "Maalesef gideceğimiz yerde lobiler olmayacak."

Louis tekrar huysuz suratını takındı. "Doğru. İnsan partileri. Yaşasın."

"Çok kabasın."

"Bundan hoşlandığını sanıyordum."

"Yaşlı adamlardan dedim. Kaba ve yaşlı adamlardan demedim."

Louis sırıtarak dişlerini onun boynunun narin derisine sürttü. "Baksana, neden partiye gitmek yerine burada hoşlandığın şeyler hakkında konuşmuyoruz."

Harry onu kendinden ittirerek ters bir bakış attı. "Partiye gidiyoruz." diye noktaladı konuyu. "Sen ve ben. Dracula ve Juliet. O dans pistine çıkıp herkesi kıskandıracağız, eğer uslu durursan seni tuvalette emeceğim o yüzden şimdi çekil üzerimden ve arabaya bin."

Louis içini çekerek onu duvara sıkıştırmayı kesti. Uslu bir çocuk olabilirdi.

Bir süreliğine.

-

Louis birlikte geçirdikleri koca bir yıldan sonra anlamıştı ki, Harry sarhoş üniversitelilerle dolu bir diskoda da kana susamış tehlikeli vampirlerle dolu bir barda çektiği kadar ilgi çekebiliyordu. Bunun etrafa yaydığı karşı konulmaz kokusundan kaynaklandığını düşünmüştü fakat şimdi bundan fazlası olduğunu hissediyordu.

Barmenin içkilerini hazırlamasını beklerken Harry'nin arkadaşlarıyla sohbet edişini izledi. Aralarında en iyi tanıdığı Niall'dı, diğerlerini sadece bir kez Harry'nin geçen ayki doğum gününde görmüştü.

Harry'nin hemen sağında duran Barbara'nın Niall'a olan yakınlığına bakılırsa bir çeşit ilişkide oldukları barizdi. Solunda duran Matt ise yaydığı kokuya bakılırsa pozitif bir b grubuydu ve etrafa sevgi ve gülümseme saçmaktan başka bir şey yapmayan Harry'ye hiç de en yakın arkadaşıymış gibi bakmıyordu. Louis barmenden içkileri alırken dahi komik bir saç kesimi olan Matt'den gözlerini ayırmadı. Onu karanlık bir köşeye çekip biraz ürküterek Harry'ye bir daha yanaşmamasını sağlayabilirdi fakat fırfırlı bir Dracula kostümü giyerken bunu diş göstermeden yapabilmesi zordu. Üstelik b grubu kanlardan hoşlanmazdı bu yüzden gerekli olmadıkça ona bulaşmamaya karar verdi.

Yavaşça Harry'ye arkadan yaklaşıp Matt ile aralarındaki boşlukta durdu, ona içkisini uzattıktan sonra kısık bir selamlamayla beraber dudaklarını buklelerinin kapadığı boynuna bastırdı. Matt'in rahatsız bir tavırla onlardan biraz uzaklaştığını görünce içten içe sırıttı.

"Hey," Harry neşeyle ona doğru döndü. "Çabuk döndün."

Louis elini onun bel çukuruna yerleştirdi. Dışarıdan nasıl göründüklerini umursamıyordu, sadece herkesin anlamasını istediği bazı şeyler vardı. Melek gibi gülümseyen, kıvırcık saçlı çocuğun ona ait olduğu gibi şeyler mesela. "Eğleniyor musun?" diye fısıldadı kulağına, tatlı kokusunun ciğerlerine dolmasına izin verirken ona getirdiği içki bardağının pembe dudaklarına yaslanışını izledi.

Harry'nin gülümsemesi hızla tüm yüzünü kapladı. "Çok eğleniyorum. Sen?"

Louis içini çekti. Daha iyi günleri olmuştu fakat, "Eğleniyorum." dedi ve dudaklarını tekrar onun boynuna bastırdı. "Çok güzel görünüyorsun."

Niall'ın yoğun aksanı duyuldu: "Bir oda bulun, iğrençsiniz." Harry kıkırdayarak Louis'ye daha fazla yanaştı. Louis elinden gelen en sevecen gülümsemeyle Harry'nin arkadaş grubuna döndü. "Fazla mı kaptırdık?"

Adının Cara olduğunu hatırladığı sarışın kız gözlerini devirerek içkisini masaya koydu. Parmaklarıyla Niall ve Barbara'yı işaret ederek, "Bu ikisi grubun sapkın çiftler kategorisini doldurdu sanmıştım ama yanılmışım."

"Dur bakalım," Niall itiraz etti. "Sapkın çift ünvanını öyle kolay kazanamazlar, ben evlenme teklifi bile ettim.

Harry'nin gözleri heyecanla büyüdü. "Aman tanrım, ne yaptım dedin?"

Barbara elini kaldırıp, parmağında parlayan yüzüğü gösterdi. Louis, Harry'nin kalp atışlarındaki hızlanmayı hissedince biraz gerilemek zorunda kaldı.

"Niall James Horan, seni adi hergele!" Harry Niall'ın koluna vurdu. "Nasıl olur da bana söylemezsin, ben senin en yakın arkadaşınım!"

Niall gülerek Harry'ye sarıldı. "Bu günlerde seni boş bulmak biraz zor, öyle değil mi?" dedi Louis'ye göz kırparak. "Üstelik sürpriz olsun istemiştim."

Louis insanlardan uzun zamandır uzak duruyordu ve bu tip olaylarda ne söylemesi gerektiğini hiç bilmezdi bu yüzden sessiz bir şekilde heyecandan gözleri dolan sevgilisinin arkasında durdu. "Tanrım, evlendiğine inanamıyorum, düğün ne zaman?"

"Aslında Louis'yi bekliyorum," diye cevap verdi Niall muzipçe. "Çifte düğün yapabiliriz, ne dersin?"

Louis o dakikada gerçekten de bir şey söylemeliydi. Altı üstü bir şakaydı, Niall'ın nasıl biri olduğunu biliyordu fakat gerçeğin suratına çaktığı tokat öyle sersemleticiydi ki, neredeyse yere düşecekti.

Harry'nin gözleri parlıyordu, arkadaşları birlikte mutluluk dolu bir gelecek planlamışlardı ve normal bir hayata sahip olabilirlerdi. Sadece bunun düşüncesi bile onu heyecandan zıplatmaya yetmişti.

Ve bunun Louis'nin ona veremeyeceği tek şey oluşu ne kadar da üzücüydü.

Kendi düşüncelerinin gürültüsünde masadaki konunun çoktan evlilik ve gelecek planlarına ilerlediğini fark etmemişti. Sessizliği Harry'nin dikkatini çekmiş olacak ki sıcak vücudunun onunkine doğru eğildiğini hissetti. "Sorun ne?"

Louis içinde bulunduğu düşünceli tavırdan sıyrılıp yüzüne aceleci bir gülümseme yapıştırdı. "Her şey yolunda." dedi rahatlatıcı olduğunu umduğu bir tonlamayla. "Sadece biraz hava alıp geleceğim. İçkini tazelememi ister misin?"

Elbette ses tonu Harry için rahatlatıcı falan değildi şayet ona endişeyle bakıyordu. "Seninle gelmemi ister misin?"

Louis uzanıp yanağını öptü. "Arkadaşlarınla kal, eminim konuşacak çok şeyiniz vardır." Harry'nin neredeyse boş bardağını aldı ve masadakilere başıyla küçük bir selam verdi. "Birazdan dönerim."

Vücudundaki bariz kasılmanın çözüldüğünü hissedince Harry'den ayrıldı ve meyveli içkisinin sonunu içip bardağı rastgele bir masaya bıraktı. Barın arka tarafına geçip birçok terli ve sarhoş bedeni aşarak sonunda biraz temiz hava alabileceği balkona çıktı.

Harry'nin mutlu gelecekler planlayarak kır düğünleri hakkında konuşan arkadaşlarıyla -içlerinden birinin sevgilisine yiyecek gibi bakmasından bahsetmiyordu bile- sohbet edip sosyalleşmekten elbette çok hoşlanmıştı fakat Harry'nin içinde şömine, mutfak masrafları ve bebek patikleri geçen domestik içerikli her sohbet konusunda dudaklarının kıvrılışını ve gözlerinin doluşunu izlemeye dayanamıyordu.

Tanrım, o geceleri kan bankaları soyan yalnız bir vampirdi, ne zaman asla bir aileye sahip olamayacağı için üzülen sapkın bir aşığa dönüşmüştü?

Sorun şuydu ki, Louis'nin böyle şeyler hissetmeye ya da istemeye hakkı yoktu. O başından lanetliydi, onun etrafında insan olmamalıydı. Harry'nin var edebileceği mutlulukla dolu geleceğin hiçbirinde ona yer yoktu ve bunu ondan almayacaktı da.

Sadece lanet olası çocuğu ciddi ciddi seviyordu. Evet, o bir aptaldı belki ama gerçek buydu ve artık kendine bile itiraf etmesi kolaydı. Liam biliyordu. Zayn biliyordu. Ve ikisi de bunun sonunda en çok canı yanacak kişinin kendisi olacağını çok kez belirtmişlerdi. Zamanı geldiğinde Harry'yi bırakmak zorunda kalacaktı. Nasıl yapacağını bilmiyordu fakat Zayn'in de geçenlerde söylediği gibi fazla seçeneği yoktu. Ya onu bırakıp eskiden yaptıkları gibi başka bir ülkeye taşınacaktı ya da... Diğer seçeneği düşünmek bile başının dönmesine neden oluyordu. Harry'nin gözlerindeki hayat dolu parıltıyı ondan alamazdı. Onu da kendi gibi soğuk kanlı bir canavara asla dönüştüremezdi. Harry'nin paylaşmaya çok hevesli olduğu o tatlı sıcaklığı kendi elleriyle yok edemezdi.

İçini çekip eğer hala kalbi atıyorken onunla tanışmış olsaydı neler olabileceğini düşündü. Harry büyük ihtimalle dönemin çok moda fırfırlı gömleklerinden giyer, süslü ceketleriyle operalara katılan bir züppe olurdu. Onu ailesinin yazlık evine götürüp, annesi ve kız kardeşleriyle tanıştırabilirdi. Lottie ona bayılırdı, şimdi bile gözlerinin önünde Harry'nin saçlarını örüp ipek kurdelelerle süsleyişini hayal edebiliyordu.

Yaşadığı son yüzyıl boyunca kalbinin tekrar atmasını hiç bu kadar çok istememişti.

Barın sunduğu işlek cadde manzarasında son bir kez gözlerini gezdirip içeriye girmek için topukları üzerinde döndüğünde beklemediği biriyle karşılaştı.

"Eleanor," diye selamladı, tekrar balkonun trabzanlarına yaslanırken. Genç kız onun tam önünde durmuş, beyaz teninin çevrelediği kırmızı gözleriyle ona bakıyordu. "Bu insan barına hangi rüzgar atmış olabilir seni? Yoksa vampirlik sıktı mı artık?"

Louis bariz bir biçimde eğlense de, sözleri genç kızı pek de etkilememişti. Gelişigüzel kahverengi saçlarını geriye attı ve gülümseyerek, "Merhaba, Louis. Bu ne tesadüf." dedi.

"Eminim öyledir."

Eleanor gülümsemesini kesmeden Louis gibi trabzanlara yaslandı. "İçeride seninkini gördüm, ben bile o elbiseyi o kadar güzel kaldıramazdım. Yine de kostümü pek çıkaramadım ama sen Dracula isen o da gelinlerinden biri falan olmalı, öyle değil mi?"

Louis onun eğlenişinden hoşlanmayarak Juliet olayını açık edip daha fazla eğlenmesine sebep olmamak için konuyu değiştirdi. "Kostüm demişken," yan gözle kızın gündelik kıyafetlerini süzdü. "Senin ne olman gerekiyordu?"

Eleanor başını ona çevirdi ve sırıtarak, "Bir insan." dedi.

Louis dişlerini sıktı. Onca yıldan sonra ona ihanet edip bir de üstüne sırıtarak bunu Louis'nin gözüne sokabildiğine inanamıyordu.

"Neden buradasın, El?"

"Seni uyarmak için."

Louis kaşlarını kaldırıp ona döndü. "Kime karşı?"

"Grimshaw." dedi Eleanor kuru bir sesle. "Onu istiyor."

"Bu hiç mantıklı değil." Louis gözlerini barın içerisine dikti. İçi Harry'yi kontrol etme isteğiyle dolmuştu birden. "Siz ikiniz bağlı değil misiniz, neden bana onu ispiyonlayasın?"

Genç kız bir süre sessiz kaldıktan sonra, "Biz bağlı değiliz."

"Dönüştürücün o-"

"Evet, ama bağlı değiliz."

Louis bir süre olan biteni kavrayabilmek için Eleanor'a baktı. Biri tarafından dönüştürülmek sahip olunabilecek en kuvvetli işaretlerden biriydi. Dönüştürmenin yarattığı bağı ölümle bile bozması zordu. Birini işaretlemeden dönüştürmek hiç yapılmamış bir şey değildi, Zayn Louis'yi hiç işaretlememişti mesela. Ama başından beri Eleanor'un Nick'ten istediğinin bu olduğunu sanmıştı. "Yani tüm bunlar Nick'e olan susuzluğunla alakalı değil miydi?"

"Nick'e susuzluğum falan yok benim. Sadece bana yardım ediyordu, hepsi bu."

"Yardım mı ediyordu?" diye çemkirdi Louis. "Seni bir canavara dönüştürmesi için mi ondan yardım istedin? Bu yüzden mi son yüzyıldan beri benden saklanıyorsun?"

"Saklanmak istemezdim ama bana kızacağını biliyordum."

Louis irice gözlerini açtı. "Çok haklıymışsın, şu an hiç kızgın değilim."

"Lütfen, Lou. Bunu şimdi yapmak istemiyorum. O çocuğu gerçekten sevdiğinin farkındayım. Harekete geçmen gerekiyor."

Konunun tekrar Harry'ye gelmesiyle, Louis önceliklerini hesaba katıp üstelemeyeye karar verdi. Grimshaw konusunda Eleanor'a güvenmemesi için yüz binlerce sebep vardı.

Yüz binlerce.

"Ne planlıyor?"

"Bilmiyorum. Ama sürekli onun etrafında, bağlı olmadığımız için bu konuda ne kadar ciddi bilemem fakat tek düşündüğü Harry." Eleanor'un bakışlarındaki endişe yalan olamayacak kadar gerçekti. "Bir şeylerin peşinde olduğu belli."

Louis sustu.

Eleanor devam etti. "S-sen," nasıl devam edeceğini bilemiyormuş gibi durakladı. "Onu dönüştürmeyi hiç düşündün mü?"

Louis'nin avuçları terliyordu. Harry'yi dönüştürmeyi düşünmüş müydü? Kendine itiraf edemeyeceği kadar çok. Fakat sonu hep kendini kazıkla öldürmek istemesiyle bitiyordu. Yanaklarının kızaramadığını, gözlerinin canlı yeşilliğiyle parlayamadığını görmektense ölürdü daha iyi. Ama yine de onu korumayı her şeyden çok istiyordu. Ve Nick'in ona dokunduğunu, Louis'nin kıyamadığı narin canını çekip aldığını düşündükçe...O iğrenç domuzu geriye hiçbir parçası kalmayıncaya dek yok etmek istiyordu.

"Bunun hakkında konuşmadık." dedi zorlukla. "Konuşsak bile bunun ilk seçeneklerim arasında bulunacağını söyleyemem."

"Dönüştürmek için çok erken olduğunu kabul ediyorum ama en azından onu işaretlemeyi düşünebilirsin."

Louis bunu da düşünmüştü. Harry'ye birkaç işaret verip Nick'i uzun bir süre ondan uzakta tutabilirdi. Fakat işaretler karmaşıklardı ve Louis kendine güvenemiyordu. Yapacağı en ufak bir yanlış her şeyi mahvederdi. Üstelik işaretler silinmezler, sadece dönüşümle güçlendirilirlerdi.

Louis tüm bunları düşünürken aralarına rahatsızlık verici bir sessizlik çöktü. Kasımın soğuk rüzgarı aralarını doldursa da ikisinin de kılı kıpırdamıyordu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum, El." dedi Louis sonunda. Eleanor onun en eski arkadaşlarından biriydi ve onu anlayacağını biliyordu. Ona güvenmemesi gerektiğini bilse de bu konuyu danışabileceği tek kişi o sayılırdı.

"Günün kahramanı olmaya çalışma, Tommo. Bu tek başına altından kalkabileceğin bir şey değil. Onunla konuşman gerekiyor. Bu ne sadece senin, ne de sadece onun hakkında. Bu ikiniz hakkında."

Louis trabzanlara yaslanıp Eleanor'a doğru döndü. Onu ilk gördüğünde kalbi hala atan neşeli bir kızdı. Birlikte kocaman bir yaz geçirmişlerdi ve Louis o zamanlar yeni dönüştüğü canavarı kabullenebilen birini bulduğu için mutluydu. Fakat fazla mutlu olmalıydı ki Eleanor'un canavarı sadece kabullenmekle kalmadığını, ona dönüşmeye can attığını fark edememişti.

"Benden bir yüzyıl boyunca kaçtığına inanamıyorum."

Eleanor ona komik bir bakış attı. "Hiç kendinle tanıştın mı?"

Louis gülümsemesini bastırarak onu başından savdı. "Git ya."

"Ciddiyim, Lou." Eleanor başıyla girişi işaret etti. "Konuş onunla."

Louis onu görmeden önce kalp atışlarını ve tatlı kokusunu duydu. Harry kararsızca girişe yaslanmış iri gözleriyle önündeki ikiliyi izliyordu. Vampir onu görür görmez gülümsedi ve Eleanor'a hoşçakal bile demeden balkonun kapısına yürüdü. "Hey," dudaklarını hafifçe onunkilere bastırdı. "Her şey yolunda mı?"

Harry başını salladı. "Sadece iyi misin diye bakmaya gelmiştim." Louis'nin omzu üzerinden Eleanor'a baktı. "Bu o kız değil mi? O gece lobide karşılaştığımız."

"Evet," Louis onu içeriye çekiştirdi. "Demiştim ya, eski bir arkadaş."

"O da bir vampir."

Louis başıyla onayladı.

"Siz ikiniz-"

Louis onu durdurdu. "Hayır. Hayır, sadece eski bir arkadaş. Hepsi bu."

Neyse ki bu Harry'yi susturmaya yetmişti. Yeşil gözleri birden irileşerek dans pistine döndü. "Dans etmeliyiz." dedi bir anda. Louis olduğu yere çivilendi. "Tanrım, Louis, dans etmemiz gerek. Unchained Melody çalıyorlar."

Harry'nin devasa bir heyecanla onu dans pistine çekiştirmesine izin verirken salak gibi gülmemeye çalışıyordu.

Harry durmaları gereken yeri belirledikten sonra ona yaklaştı ve ellerini boynuna doladı. "Hayatım boyunca her gece yatmadan önce bunun hayalini kurdum." dedi soluk soluğa.

Louis güldü.

Sonra Harry'nin heyecanla parlayan gözlerine bakıp durakladı. "Tanrım, sen yine ciddisin."

Harry onun koluna vurdu. "Masumiyetimle alay mı ediyorsun?"

"Masumiyetin mi?" diye sordu Louis kaşlarını kaldırıp. "Yatmadan önce kurduğun tek hayalin bu olduğuna inanmamı mı bekliyorsun?"

Harry tatlı bir şekilde kızardı. "Gerçekleştiremediğim tek bu kalmıştı."

Louis güldü ve ellerini beline indirip onu kendine çekti. "Gerçekten sadece bu mu kalmıştı? Başka yok mu? Çılgın bir rüya ya da o tuhaf fantezilerden falan?"

Harry daha da kızardı.

"Var, öyle değil mi?" diye sordu Louis sesli sesli gülerek.

"Hayatta söylemem."

"Hadi ama-"

"Bana gülersin."

"Gülüyorum zaten."

Harry yine onun koluna vurdu. Louis gülerek dudaklarını onun kulağıyla yanağı arasındaki boşluğa bastırdı. "İçinde kalsın istemem."

Harry başını onun boynuna gömüp şarkının yumuşak ezgileriyle salınmaya devam etti. "Yalnızca kabul edeceğine söz verirsen söylerim."

"Bu çok tehlikeli bir anlaşma."

"Her şeyi daha eğlenceli yapıyor."

Louis içini çekti. "Kabul."

Harry'nin gamzeleri derinleşirken, yeşil gözleri parıldadı.

-

"Bunu neden içeriye herkesin girebileceği, pis bir bar tuvaletinde yaptığımızı tekrar hatırlatır mısın lütfen?"

Harry şişmiş dudaklarını vampirin boynundan nihayet çekip omuzlarındaki ellerinin yardımıyla Louis'yi tuvaletin soğuk mermer duvarına yasladı. "Çünkü biz genç ruhlarız. Parti hayvanlığı, pis toplum seksi, ne dersen de. Birazcık teşhir tereddütü kimseyi öldürmez." diye konuştu nefes nefese.

Louis onu sakinleştirebilmek amacıyla ellerini beline koydu. Bunu kabul ettiğine inanamıyordu. Bir tuvalette, Dracula kostümü içinde aşık olduğu insanla yiyişmek üzereydi. Bu hayatına koyduğu kesin kuralların yaklaşık %95'ine ters düşüyordu.

Soğuk ellerini onun yanan yüzüne yerleştirip nazikçe kendine çevirdi. "Buradan Aids bile kapabileceğini biliyorsun öyle değil mi?"

Harry dişlerini sıktı. "Gördün mü bak? Tam olarak bu yüzden büyükbabam olmanı istedim." dedi beş dakika önce masumiyetini savunan sevgilisi.

"O Skins dvd'lerini yakmam gerektiğini biliyordum."

"Şu an konuşarak harcadığın zamanı elbisemi kaldırıp beni aynanın önünde düzerek değerlendirebilirsin."

Louis kaşlarından birini kaldırdı. Gülümseyerek; "Tunikti hani?"

Harry'nin suratından öyle öldürücü bir ifade geçti ki, yüz yıllık bir vampir olan Louis ürktüğünü hissetti. "Tanrım, kapa çeneni!" diye bağırdı sinirle, tekrar Louis'ye doğru eğilip elini kemerine götürdü. "Baştan çıkmışken benimle uğraşmaman gerektiğini neden hala öğrenemedin, anlamıyorum."

Louis kemeriyle pantolonunun bileklerine düşmesine izin verdi. Harry aceleyle dizlerinin üzerine çöktü.

"Şu an oldukça masum görünüyorsun." dedi kendini tutamadan.

Harry soğuk parmaklarını onun iç çamaşırının lastiklerine geçirdi. Onun da bileklerine düşmesine izin verirken sinirli bir şeyler homurdandı.

Louis onun kırmızı dudaklarını aralayıp ereksiyonunun başını ağzına alışını izledi. Uzun kirpikleri kıpırdandı ve yeşil irisleri direkt olarak yüzüne odaklandı. Ne yapmaya çalıştığını biliyordu. Sözde masumiyetini ortaya koyacaktı belli ki.

Louis ona uymaya karar verip elini buklelerine doladı, Harry inleyerek daha fazlasını ağzına aldı. Louis ereksiyonunun onun ağzında santim santim kayboluşunu izledi. Saçını kavrayıp başını geriye çekti, sertliği Harry'nin alt dudağına çarptı.

"İşte şimdi tüm günah, dudaklarında kaldı."

Harry dudaklarını yaladı. "O günahı paylaşmamız gerek, biliyorsun."

Louis güldü. "Kim demiş?"

"William lanet olası Shakespeare."

"Ben Romeo değilim."

Harry dudaklarını onunkilere bastırdı. "Ben Romeo'yu istemiyorum."

"Ama sen Juliet'sin."

"Juliet de gelinlerinden biri olmak istiyor, ne olmuş yani?" durakladı gülümseyerek. "Oturabileceğim bir kazığın var ne de olsa."

Louis ağlar gibi bir ses çıkarttı. "Beni öldürüyorsun."

Harry onun dudağını ısırdı. "Yanlış hatırlamıyorsam onu yapan sen olmaydın."

"Yeter artık." dedi Louis, onu kendine daha çok çekti ve sesini kesmesi için dudaklarını tamamen onunkilere bastırdı. Harry öpücüğe doğru eğilip kendini ona bıraktı. Louis bundan faydalanıp kendisiyle birlikte onu da ittirdi ve bedenini sertçe çevirerek lavabonun mermerine yasladı. Karşılarındaki aynadan insanın kızarmış yüzünü görebiliyordu. Tuniğinin askıları omuzlarından düşmüş, dudakları öpülmekten şişmiş, saçları da Louis'nin elleri yüzünden dağılmıştı.

Hiç görünmediği kadar güzel görünüyordu.

Dudaklarını kulağına götürdü. "Bana bunu nasıl hayal ettiğini anlat."

Harry sıkıca mermere tutundu. "E-ellerin."

Louis devam et der gibi ellerini belinden kalçalarına indirdi.

"Ve dişlerin."

Karşısındaki aynadan onun zümrüt gibi parlayan gözlerine baktı. Onları kırpmıyordu bile, tüm bunları izlemek ve hiç unutmamak ister gibi bir hali vardı. Eğer bir şov istiyorsa Louis ona bunu memnuniyetle verirdi.

Başını onun boynunun en canlı attığı noktaya eğip dilini yavaşça basıncın en fazla olduğu yere bastırdı. Harry ürpererek mermere sürtündü. "Louis-"

"Ne istiyorsan söyleyebilirsin, Haz."

Louis bunun sadece işin eğlencesi olduğunu bile sanmıyordu. Ona her şeyi vermek istiyordu fakat güçlü doğası ve soğuk kanının bile sağlayamayacağı şeyler vardı. Onun her rüyasını gerçekleştiremezdi, bu kesindi. Ama en azından yapabilecekleriyle elinden gelenin en iyisini yapardı onun için.

"D-dişlerin, Louis- lütfen."

Louis acıyla dişlerinin sivrileşmesini görmezden geldi, ellerini tuniğin yumuşak kumaşına dolayıp yukarı kaldırdı. Pürüzsüz teni sert parmak uçlarında en az kumaş kadar yumuşaktı, hoşnut bir ses çıkararak burnunu boynuna gömdü. Harry başını eğip ona kolaylık sağladı. Kesik nefesleri ve titreyen dizleri mermere daha fazla yaslanmasına neden oldu.

Dünyada en çok arzuladığı şeyin dokunuşuna karşı bu kadar duyarlı ve itaatkar oluşu Louis'yi deli ediyordu. Onu kendiyle mermer arasına iyice sıkıştırdı, tatlı kokusunu aldıkları kadar ciğerlerine çekti. Açlık boğazından yukarıya tırmanıyordu. Sivrileşen dişlerini dudakları ardına sakladı, bunun onun için hayal ettiğinden daha yeterli olmasını istiyordu.

"Çok güzel kokuyorsun, Haz." diye fısıldadı kulağına. "Öyle güzel ki kendimi kaybediyorum."

"Louis –lütfen."

Buğulu mavi gözlerini karşısındaki kirli aynaya dikti. Harry çaresiz ve ihtiyaç dolu görünüyordu. "Lütfen." diye tekrarladı sessizce. Ne istediğini bilmiyordu, tek yapabildiği iri gözleriyle Louis'ye yalvarmaktı.

Ellerini ince beline götürdü tekrar. Aralarında boşluk kalmayıncaya kadar onu kendine çekti. Louis onu tanıyor, ne zaman neye ihtiyacı olduğunu söyleyebiliyordu. Ona yakın olmak, olabilecek her şekilde ona dokunmak Harry'nin ihtiyacı olan şeydi. Tıpkı ateşin etrafında dönmek isteyen bir kelebek gibi kendini ona teslim etmek istiyordu. Kuralları yıkmak, oyunu bozmak ve şeytana uymak.

"Seni ısırmamı mı istiyorsun?" diye sordu cevabı bildiği halde.

Harry hızla başını salladı.

Louis boynuna ıslak bir öpücük kondurup ürpermesine neden oldu. "Kelimelerini kullan, Harry."

Yeşil gözleri aynadan onunkileri buldu. Derin bir nefes alıp, "Beni ısırmanı istiyorum." dedi titrek sesiyle. "Benden beslenmeni ve beni işaretlemeni istiyorum."

Louis olduğu yerde dondu. Harry'nin parlak gözlerinde biraz olsun tereddüt aradı fakat azıcık bile bulamadı, ondan bunu isteyemezdi.

Beni işaretlemeni istiyorum.

Sözleri küçük tuvalette milyonlarca kez yankılandıktan sonra tekrar Louis'ye döndü. Konuşmak için ağzını açtı fakat hiçbir şey söyleyemedi. Canı yanıyordu, ama arzudan mı yoksa korkudan mı emin değildi.

"Ne istediğimi sen sordun, Louis."

"Harry-"

"Göremiyor musun? Buna ihtiyacım var."

Louis'nin başı dönüyordu. Ciğerleri Harry'den gelen tatlı koku için sonuna kadar açıktı; boğazı karıncalanıyor, susuzluk dilini uyuşturuyordu. Düzgün düşünecek durumda değildi. O an onu işaretlemek ve sonsuza dek kendine ait olmasını sağlamak kulağına olabilecek her şeyden daha güzel geliyordu.

Vampirleri işaretlemek kolaydı, vücutları kansızlığa dayanabilirdi, fakat henüz dönüşmemiş birini işaretlemek bir nevi ölümü göze almak anlamına geliyordu. Onu böylesine bir tehlikeye sokamazdı.

"Bunu sana kim söyledi?" diye sordu elinden geldiğince sert.

Harry kararsızca dudağını ısırdı. "Zayn Liam'ın işaretlerinden bahsetti."

"Onlar şanslılardı, Harry. Çok ama çok şanslılardı."

Harry dikkatle onu sözdü. "Ona yapardın, öyle değil mi?" durakladı. "Eğer isteseydi."

"Neden bahsediyorsun sen?"

"Eleanor." Louis donakaldı. "Onu işaretlerdin."

"Bunun onunla ne alakası var-"

"Kes şunu, Louis." Harry sinirle dönüp onunla yüzleşti. "İkimiz de ne alakası olduğunu biliyoruz."

Louis ona delirmiş gibi bir bakış attı. "Eleanor bir vampir, Harry. Sen değilsin."

Harry'nin gözlerindeki sinir birden bire sönerek yerini daha korkunç bir şeye bıraktı. Louis midesinin kasıldığını hissediyordu. Harry'nin gözleri ıslanmaya başlayınca içinden küfür etti.

"O bir vampir ve ben değilim. Harika." diye mırıldandı Harry sahte bir gülümsemeyle. "Asla hayatının bir parçası olamayacağım, öyle değil mi? Çünkü ben her zaman kırılganım, her zaman güçsüzüm ve her zaman tehlikedeyim." Durakladı ve gözlerini sildi. "O bir vampir, bense baş belasının tekiyim."

"Harry-" Louis zayıf bir atılımda bulunsa da Harry izin vermedi: "Zahmet etme." Lavabo ile onun arasından çekilip tuniğinin askılarını düzeltti.

Kapıya doğru ilerleyince Louis hızla kolunu yakaladı. "Öyle demek istemediğimi biliyorsun."

Harry ona doğru biraz yaklaşıp gözlerinin içine baktı. "Ne demek istedin peki?"

Louis'nin gözlerinden geçen o kısacık tereddüt Harry'nin hüzünle gülümsemesine neden oldu. "Ben de öyle düşünmüştüm." diyip arkasını döndü ve tuvaletten çıktı.

Louis bir süre orada öylece durup Harry'nin az önce durduğu boşluğa baktı. "Kahretsin." dedi sinirle. "Kahretsin."

Continue Reading

You'll Also Like

100K 11.7K 51
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
52.6K 7.8K 30
[🥼🔬] [theoretically lab] kim taehyung, stajyer jeon jeongguk'un tam bir virüs olduğunu düşünüyordu.
The 42 By alex

Fanfiction

54.5K 7.8K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
152K 13.7K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...