fire and blood • malik

By carmenfkahlo

158K 12.4K 6.4K

Yüzyıllardır güney toprakları ve ejderhalara hükmeden, ilk insanların soyundan gelen Malikler kuzeydeki krall... More

I| northern fugitive
II| dinner at sunset
III| the sadness of winter roses
IV| bloody gift
V| hot beauties
VI| night escape
VII| mercy and betrayal
VIII| little cabin in the woods
IX| the dragon prince
X| price
XI| brownland
XII| the king is back
XIII| love is weakness
XIV| city rumours
XV| red
XVI| we always alive
XVII| cruel man
XVIII| gods
XIX| blind eyes
XX| snowflakes
XXI| north is here
XXII| you're a wolf
XXIII| peace, feast and dance
XXIV| powerful women
XXV| first day of the tournament
XXVI| down the cliff
XXVII| the queen of love and beauty
XXVIII| pride
XXIX| between fireflowers
XXX| dream syrup
XXXI| dead message
XXXII| dance of dragons
XXXIII| falling snowflake
XXXIV| king in the north
XXXV| cold death
XXXVI| betrayal
XXXVII| the lion's claw
XXXVIII| first judicial
XXXIX| kissed by fire
XL| green eyes
XLI| changing game
XLII| the dragon always comes for you
XLIII| poverty
XLIV| survivor
XLV| shame
XLVI| life and death
XLVII| love is sacrifice
XLVIII| new toys
XLIX| where is your god
L| together
LI| tattoo
LII| taste of ashes in your mouth
LIII| snake and black wolf
LIV| uri
LV| fighting to death
LVI| the price of the facts
LVII| three months
LVIII| fear
LIX| plans on azul island
LX| fire and blood [I]
LXI| fire and blood [II]
LXII| ashes of burning bodies
LXIII| preparations for the new war
LXIV| political behavior
LXV| towards the tear river
LXVI| burn them all
LXVII| victory or defeat

LXVIII| immortal man

3.1K 226 184
By carmenfkahlo

AALIYAH

Güven, sevgi ve aile. Bu hisleri unuttuğunu sanmıştı ancak yaşadığı onca şeyden sonra tekrar ağabeyinin kollarındayken tıpkı eskisi gibi hissediyordu. Buz Kalesi' nden ayrılmadan önceki o sıcak zamanlar gibi... Geriye sadece biz kaldık kardeşim. Ama önemli değil. Bundan sonra Shawn onun babası ve annesi, Shawn onun her şeyi olacaktı.

Eskisi gibi hissetse de ikisinin de aynı kişi olarak şu an burada oturduklarını söyleyemezdi. Aaliyah parçalanmıştı. Ama Shawn ise... Çok farklı, diye düşündü onu izlerken. Vücudu değişmiş, gerçek bir adam gibi görünüyordu. O sessiz ve uysal hallerinden hiçbir şey kalmamış, bunu en iyi gözlerinden anlayabilirdi. Çünkü o gözler parlaklığını, umudunu ve daha birçok şeyi beraberinde kaybetmişti.

Ona anlatmıştı. Daphne' yi kollarında nasıl kaybettiğini, onun ardından gerçek aşkı Diega' nın başına gelenleri ve onu nasıl gömdüğünü... "Yaşamanın bir anlamı olmadığını düşünmüştüm." dedi bunları anlatırken. "Ama artık sen yanımdasın. İkimiz için mücadele edeceğim."

Ağabeyinin yemeğini yemesini izlerken "Bana şarkı söyler misin?" diye sordu umut dolu bir sesle. "Eğer arpın buralardaysa getirebilirim."

Kabul edeceğini düşünmüştü. Ancak Shawn yemekteki gözlerini kardeşine kaldırdı ve "Artık şarkı söylemiyorum." dedi sessizce.

"Neden?"

Cevap vermediğinde üstelemedi. Değişen bir şey de buymuş. Shawn artık şarkı söylemiyordu.

Yüreğine oturan büyük bir hüzünle ağabeyinin yüzündeki yara izine baktı. Sol elmacık kemiğinden yanağına doğru inen bir çizgi uzun zamandır oradaymış gibi görünüyordu.

Yarını düşündü. Daha doğrusu güneş doğduğunda olacakları. Gözyaşı Nehri' ni geçip kuzeyin büyük kasabalarından biri olan Iron Hanesi' ne, Diken Kasabası' na, ayak basacak ve Shawn orayı kuzeyin meşru kralı olarak kendisine alacaktı.

"Diken Kasabası ve Lord Iron hala gaspçıya bağlı olursa ne yapacaksın?" diye sordu çekinerek.

Shawn maşrapasından son bira yudumunu alarak omzunu silkti. "Umalım da bu hatayı yapmasınlar. Hiçbir şey için sabrım kalmadı."

Dolaylı yoldan olsa bile cevabını almıştı.

"Sence ejderha kralı leydisini kurtarmış mıdır?"

Zayn Malik ejderhası ve ardındaki filosu ile birlikte gaspçının Kanlı Kalesi' ne doğru yola çıkmış, belki de şu an Leydi Rhoslyn için birisini daha öldürmüştü. Savaşın sonunda, kendisine yeminli bir lordun kalesinde muhtemelen iki gün kadar kalıp buraya, Shawn' ın yanına, geri dönecek ve ilerlemeyi birlikte sürdüreceklerdi.

Leydi Rhoslyn. Aaliyah onu hatırlıyordu. Altın sarısı saçlarını, mavi yeşil gözlerini, ay tenini... İyi bir kadındı. Tanrıya Zayn Malik' in onu kurtarması için dua etti. Kadın, o canavarların arasında yaşamayı hiç haketmiyordu.

"Zayn' i tanıyorum. Onu almadan dönmeyecek."

"Ashton Irwin' e ne olacak? Onu idam etmelisin Shawn. Herkes bunu görmeli."

"Ona adaleti Zayn verecek. Bunun için söz vermiştim." Derin bir iç çekti. "Endişelenme. Gaspçı, oğlunun kafasını gördüğünde onun için geldiğimizi anlayacak. Ama şimdi seninle konuşmak istediğim başka bir konu var kardeşim."

"Nedir o?" diye sordu gergin bir şekilde. Çünkü uzun zamandır iyi haberler almamaya alışmıştı.

"Önümüzde uzun bir yol var. Neler olacağını bilmiyorum ama olası her durum için bu sabah bir vasiyetname yazdım."

Aaliyah' ın gözleri anında dolduğunda bunu düşünmemeye çalıştı. Kardeşini yeni bulmuşken neden ölümden bahsediyorlardı?

"Eğer ölürsem ve hala bir varisim olmazsa taht senin olacak."

Başını iki yana salladı. Her ne kadar olanlar yüzünden ruhen büyümek zorunda kalsa da o hala bir çocuktu. Ve Shawn ölemezdi. Ölmemeliydi.

"Ölmeyeceksin." dedi titrek bir sesle. "Bunları konuşmamıza gerek yok."

"Gerek var. Üzgünüm ama gerçekçi olmaz zorundayız ve benim isteğim de bu."

"Shawn, kimse beni kabul etmez. Kuzeyi daha önce bir kadın yönetmedi. Bunu biliyorsun."

"Biliyorum. Ama bende olduğu kadar Mendes kanının senin damarlarında aktığını da biliyorum. Biz kurdun soyundan geliyoruz. Kim olduğunu unutma."

Kim olduğunu hiçbir zaman unutmamıştı ancak Shawn' ın söyledikleri imkansızlıktan ibaretti. Kuzeyli lordlar bir kadının önünde asla diz çökmeyecek kadar gururluydu.

Sol gözünden bir damla aşağı doğru süzüldüğünde yüzünü eğdi. Onu kaybetme düşüncesi yüreğine oturduğundan beri daha kötü hissediyordu. Sevdiğimiz insanların yanındayken ölümün ne olduğunu unutuyoruz, diye düşündü. Oysa ölüm her zaman yanlarındaydı.

Oturduğu yerden kalkan ağabeyi masanın etrafından dolaşarak yanına geldi ve kendisi için diz çöktükten sonra Aaliyah' ı güçlü kolları arasına aldı.

"Beni bırakmayacağına söz ver." dedi Aaliyah dudaklarından bir hıçkırık koptuğunda.

Shawn bir müddet cevap vermedi. Ardından çok geç olduğunu ve artık uyuması gerektiğinden bahsederek onunla vedalaşmış, çadırını terk etmişti.

Yatağına uzandığında Izel' i düşünmüştü. Onunla yan yana uyumaya öyle alışmıştı ki, burada yalnız uzanmak ona çok tuhaf geliyordu. Yine de onunla gün içinde vakit geçirmeyi ihmal etmiyor çünkü buraya kadar gelebilmesinin nedeni bir nevi oydu. Shawn da bunun farkındaydı elbette. Tekrar bir araya geldikleri ilk gün Izel' i çadırına davet etmişti.

Izel başını eğip kralın önünde dizlerinin üzerine çöktüğünde daha önceki öfkeli hallerinden eser yoktu. Ya da o an öyle görünmek istemişti.

"Ayağa kalkabilirsin." dedi Shawn.

Izel ayağa kalktı.

"Aaliyah her şeyi anlattı. Onu koruduğun ve bunun uğruna kardeşini de feda ettiğin için minnettarım. Tahtıma oturduğumda yaptığın her şeyin karşılığını vereceğimden emin olabilirsin."

Kardeşini hatırlayan Izel' in deniz mavisi gözleri yaşlarla parladı. "Yaptığım her şey krallık içindi. Bir karşılık beklemedim." demiş ve bir reverans yaparak Shawn' ın huzurundan çekilmişti.

Kesintisiz bir uyku çektiğini söyleyemezdi. Çünkü gün doğduğunda Diken Kasabası' na gideceğini bilmek onu biraz telaşlandırıyordu. Shawn her ne kadar onu bu fikirden şiddetle döndürmeye çalışsa da Aaliyah kararlıydı. Diken Kasabası' na Prenses Aaliyah olarak gidecek ve insanlara Mendeslerin yıkılmadığını gösterecekti. Tabi bu anlaşmanın bir şartı da vardı. Eğer olası bir savaş durumu gerçekleşirse Aaliyah yanındaki askerlerle hızla oradan uzaklaşacak ve doğruca Zayn' in yanına gidecekti. Bunu gerektirecek bir şey olacağını düşünmüyordu.

Gün doğumuna yakın vakitlerde uyandırılıp hazırlandı. Eskiden rengarenk kıyafetler giymeye bayılırken şimdi üzerinde ölümü andıran gri bir elbise taşıyordu. Ayaklarına kadar uzanan koyu lacivert pelerininin üzerinde beyazlı grili tüylere sahip bir kurt postu vardı ve bu pelerinin iki ucu gümüş bir kurt kafası broşu ile tutturulmuştu.

Shawn ise neredeyse siyaha dönük gri bir zırhın içinde bir kral gibi görünüyordu. Siyah pelerininin omuzlarında siyah bir kurt postu vardı ve sırtında da herkesin korkulu rüyası olan savaş çekicini taşıyordu. Çekiç, üzerinde kurt işlemesi olan bir kayışın içindeydi.

Kar beyazı bir aygırın üzerinde beklerken Aaliyah ilerledi ve hemen kardeşinin yanındaki, kendisi için hazırlanan, gece karası kısrağın üzerindeki yerini aldı. Snow ise Shawn' ın diğer yanında korumacı bir tavırla bekliyordu.

Ardındaki hazırda olan yüzlerce ejderha askerine baktığında kaşlarını çattı. Açıkçası bu durum Aaliyah' ın biraz canını sıkıyor, bir an önce kuzeyli adamlardan oluşan bir ordu kurulmasını diliyordu. Tabi hala sadakatin ne olduğunu bilen birileri varsa.

Shawn Mendes, yanındaki kumandana bakıp başını onaylar anlamda salladığında kumandan yüksek bir sesle ilerleme emrini vermişti. Aaliyah kısrağının dizginlerini sıkıca tuttu. Kalbi öylesine hızlı atıyordu ki, göğsünde bir sızı büyüyor, midesi ağrıyordu.

Ormanda birkaç mil ilerleyip Gözyaşı Nehri' nin sığ bölgesinden geçtikten sonra yeniden kuzey toprakları üzerinde, evindeydi. Ve dört mil ötede, sözde Mendeslere bir yemin etmiş olan Lord Iron' un kalesi ile kaleye bağlı Diken Kasabası bulunuyordu.

Sabırsızlığı yüzünden önlerindeki dört mil günlerce süren bir yolculuk gibi gelmişti. Ama sonunda Diken Kasabası karşılarına çıkıp yaklaştıkça her şey bir netlik kazandığında Aaliyah oradaki kalabalığı görmüştü. Orada yaşayan halkın tamamı kasabanın girişindeki meydanda toplanmıştı. İki yanda toplanan insanların ortasında yaklaşık yüz kişilik bir gruptan oluşan askerler de belli bir düzen içinde duruyordu. Asker sayısının neden böylesine az olduğunu anlamadı. Sınırda bulunan bir hanedanlık için hiç mantıklı değildi.

Shawn' ın beyaz aygırı meydana ilk adımını attığında Aaliyah iki yan tarafta toplanmış insanların yüzündeki umutla parıldayan hayran bakışları ve dudaklarındaki o küçük tebessümleri gördü. Bazı kadınlar nefeslerini çekiyor, bazıları fısıldaşıyor ve bazıları da sessizce gözyaşlarını kuruluyordu.

Çevik bir hareketle aygırının üzerinde aşağı atlayan Shawn, güçlü adımlarıyla kendisinden biraz daha önde duran Snow' un yanına gitti. Gözleri, askerlerin önünde duran kumandandaydı.

Soğuk bir rüzgar... İnsanların saçlarını uçuştururken rüzgarın uğultusu dışında kimseden ses çıkmıyordu.

"Lord Iron' un da burada olmasını isterdim." dedi Shawn.

Kumandanın gözleri bir an için Snow' a kaydı, ardından tekrar krala döndü.

"Lordum bir sürgün faresi için kalesini terk etmeyeceğini söyledi. Gitmenizi..." Tekrar ulu kurda baktı. "Gitmenizi öneriyorum. Lord Iron gerçek kral için çoktan diz çöktü."

"Öyleyse hain lordun gerçek kralı ile birlikte ölecek." dedi Aaliyah. İnsanların gözleri kendisine döndüğünde fısıltılar da büyümüştü.

"Diz çök." dedi Shawn. "Lordunun günahlarının bedelini çekmek zorunda değilsin. Hiçbiriniz değilsiniz."

"Savaşacağız." dedi kumandan. Yutkunarak önündeki yüzlerce ejderha askerine baktı ve kılıcını kınından çekti. "Senin gibi yumuşak bir piçi o tahta oturtmayaca-"

Snow kükreyerek öne atıldığında kolayca kumandanı yere serdi ve dişlerini adamın kafasına sapladı. Kumandanın çığlıkları çok kısa bir süre sonra kesilmişti çünkü Snow onun üzerinden geri çekildiğinde ölümcül sivrilikteki dişlerinin arasında adamın parçalanmış ve kandan görülmeyen kafasını tutuyordu. Karşısındaki askerlere kafayı fırlattığında bir kez daha hırlamıştı.

Çevredeki halk diz çöktü. Tıpkı askerlerin tamamı gibi.

LAURIE

Daha önce görmediği bir yerdeydi. Puslu, soğuk, yoğun sis altında, sessiz ve karlar içinde. Tenine yavaşça kar taneleri düşüyordu. Neredeyim?

"Kimse var mı?"

Sesi onlarca kez yankılandı ve geri döndü. Kimse var mı? Kimse var mı? Kimse var mı? Kimse...

Çok soğuktu. Omuzlarından asla ayırmadığı pelerininin şu an nerede olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Ya da Ivar' ın. En son onun yanındaydı. Aklı karıştı. Öyle ki, hayatında Ivar diye birisinin olup olmadığını hatırlamayı denedi.

"Sana ihtiyacım vardı." diye bir ses duydu uzaklardan.

İrkilerek iki adım gerilediğinde etrafa bakınmış ama onu görememişti.

"Sana ihtiyacım vardı." dedi aynı ses. Acı doluydu.

Kahverengi gözleri dolduğunda nereye olduğunu bilmeksizin "BENİM DE SANA İHTİYACIM VARDI!" diye haykırdı. "Benim de babam tarafından sevilmeye ihtiyacım vardı."

Önündeki sis bulutlarının arasındaki zayıf bedeni gördü. Yüzündeki bulutlar da dağıldığında Rhoslyn tamamen karşısındaydı. Beline kadar uzayan altın saçları yıpranmış, giydiği beyaz elbisenin eteklerinden yere kan damlıyordu. Dondurucu bir soğuk olmasına rağmen elbisesi çok ince ve kolları açıktaydı. Teni kar kadar beyaz ve solgun, çok mutsuz görünüyordu.

Laurie kız kardeşinin açık renkli gözlerine baktı. Ondan nefret ediyordu. Ondan nefret ediyordu çünkü o her zaman sevilen olmuştu. Onun bir annesi vardı. O leydi olduğu için saygı görürdü. O hep önemliydi.

"Sana ihtiyacım vardı." dedi Rhoslyn. Karşısında olmasına rağmen sesi hala çok uzaklardan geliyordu.

"Kimseye ihtiyacın yoktu kardeşim."

"Yine de seni sevdim."

Laurie gözyaşlarını tutamadığında dudaklarını sıkıca birbirine bastırarak başını iki yana salladı.

"Senden nefret ediyorum. SENDEN NEFRET EDİYORUM! İstediğim her şeye sahiptin!"

Ve buna rağmen asla mutlu olmamıştı.

"Laurie," dedi Rhoslyn. "Benim kadar Clifford' sun."

Daha fazla bu sözlere katlanamayacaktı. Ona hızla vurduğunda Rhoslyn kar tanelerine ayrılarak paramparça oldu ve kar taneleri hızla yere düştü, düştüğü yeri kana buladı. Kan, ayaklarına kadar geldi ve bulunduğu yerde hızla bir kan gölcüğü oluştu. Laurie kıpırdayamıyordu. Gölcük öylesine genişledi ki, kıpırdayaman Laurie kan gölünün içine düştü.

Hızlı bir nefes çekerek gözlerini karanlık odaya açtı ve uzandığı yatakta doğruldu. Gözlerinin önünden Rhoslyn' in çaresiz bakışları kaybolmuyor, adını koyamadığı duygular omuzlarına biniyordu. Rhoslyn, diye düşündü. Seni kurtardı. Tekrar mutlu olacaksın. Tekrar ve tekrar.

"İyi misin?" Ivar' ın parmaklarını omuzlarında hissettiğinde omzunun üzerinden ona baktı. Karanlık yüzünden yüzü pek görünmese de gözlerindeki ışıltı fark edilmeyecek gibi değildi.

"Kabus gördüm."

"Neyle ilgili?"

"Rhoslyn."

Sabah hanın ortak salonundaki masalarda kahvaltı yaparken bir gezginden duydukları bilgiler aklını terk etmiyordu. Irwinlerin Kanlı Kalesi düşmüş ve Rhoslyn, Zayn Malik tarafından kurtarılmıştı.

"Korkunç söylentiler duydum!" demişti gezgin heyecanla. Çevresinde ilgiyle onu dinleyen insanları görmekten keyif alıyordu. "Ejderha kralı sevdiğini ve yılan prensini oradan çıkardıktan sonra canavarı ile kalenin tepesinde uçmuş. Taşların eridiğini gören insanlar var arkadaşlarım! Yanan adamların çığlıkları diyarın diğer ucundan bile duyulmuş, kanları Gözyaşı Nehri' ne akmış. Kendi gözlerimle gördüm! Nehir tamamen kan akıyordu arkadaşlarım. Ve artık Kanlı Kale diye bir şey yok. Hem de hiç yok! Daha da korkuncu ejderha kralının Ashton Irwin' in kalbini sökerek Rhoslyn Clifford' la birlikte yediği söyleniyor! Bazıları da onu ejderhasına servis ederken görmüş. Ama gerçek olan şu ki, Irwin Kralı' nın artık bir varisi yok! Harry Irwin de öldürüldü."

"Orospu çocuğu bebek katillerinin cehenneme kadar yolları var!" dedi sarhoş adam.

Laurie ile Ivar günlerdir bu handaydılar ve sarhoş adamı bir kez bile ayık gördükleri bir an yoktu. Her zaman içiyor, her zaman nefret dolu ve her zaman kederliydi.

"Kara Kurt geliyor!" dedi soytarı. Bir kurt gibi uluyup başını ileri geri sallamaya başladığında adamlar biralarını masalara vurup bağırıştılar.

Bir zamanlar ona Yumuşak Prens diyorlardı. Belli ki artık değil.

Elinin tersi ile alnındaki ter boncuklarını silerken bu saçma rüyayı düşünmemeye çalıştı. Rhoslyn hayatının gerisinde kalmıştı. Artık önünde yeni bir yol vardı ve... Laurie ne yapacaktı? Irwinlerin Viking sorununu ortadan kaldırdığını biliyordu. Bjorn' un başı Buz Kalesi' nin duvarlarındaki kazıklara saplanmıştı. Ne acı, diye düşündü. Ragnar özgürlük için çabalamıştı. Ama çabalarının karşılığı kendi oğlu tarafından öldürülmek olmuştu.

"Onu ardımda bıraktım." diye devam etti Laurie. "Hepsini. Benim için öyle biri yok."

Ivar omuzlarındaki parmaklarından tutarak Laurie' yi kendisine çektiğinde Laurie karşı çıkmadan tekrar uzanıp yüzünü onun göğsüne yasladı.

"Burada daha ne kadar kalmaya devam edeceğiz?" diye sordu Ivar. O da sıkılmıştı.

"Ne yapacağımı bilmiyorum."

"Belki de kız kardeşine gitmelisin."

"Hayır!" dedi öfkeyle. "Sana onu ardımda bıraktığımı söyledim. Onun lanet yüzünü bir kez daha göremem."

Ivar bir müddet sessiz kaldı. Ardından derin bir iç çekmişti. "Savaşa katılmayı düşünüyorum."

"Ne?"

"Bir kasabaya yerleşip hayatımı orada hiçbir şey yapmadan geçiremem. Ben savaşmak için doğdum. Hiçbir şey yapmadan geçirdiğim her gün bana zarar veriyor."

"Gaspçı Irwin' in yanında mı savaşacaksın?"

"Hayır, yıllar sürecek olsa bile sonunda bu savaşı kaybedecek. Kaybedenin yanında olmam."

Laurie onun babası dışında hiçbir hükümdara tüm kalbiyle sadık olmayacağını biliyordu. Yani bu, Mendes' in yanında olsa bile sadece birilerini öldürmek için onun yanında olacağı anlamına gelirdi.

"Mendes' in kazanacağından nasıl bu kadar emin olabilirsin?"

"Halk onun yanında. Ve ejderha da elbette."

"Gerçekten savaşa mı katılacaksın?"

"Evet."

Beni bırakacak.

"Ya ben ne olacağım?"

"Benimle gel. Kız kardeşinin yanına gitmek zorunda değilsin."

Laurie ona cevap vermedi ve ondan uzaklaşarak sırtını döndü. Ivar' ın düşüncelerinin ihanetle bir alakası yoktu ancak ihanete uğramış kadar buruk hissetmekten kendini alıkoyamamıştı.

RHOSLYN

Stone Kalesi' nde, gitmek için tüm hazırlıklar hızla sürüyordu. Yaralı askerlerin tedavileri yapılmış olsa da bir kısmı savaşa bir süre devam edemeyecek kadar ağır yaralıydı. Buna rağmen çok kayıp olduğu söylenemezdi.

Rhoslyn iyi olup olmadığını bilmiyordu. Ama bildiği bir şey vardı ki, artık gerçekten özgürdü. Kendi gözleri ile onun ölümünü izlemişti. Artık zarar veremeyecek, hiçbir şey yapamayacaktı.

Gün batımını oturduğu bir kaya parçasından sessizce izlerken titrek bir iç çekti ve gözyaşları yanaklarını ıslattı. Gözlerinin önünden Louis' in yüzünü silemiyor, hala bir nevi olanlar için kendisini suçluyordu. Dostu ölmüştü. Dostum benim yüzümden öldü. Ve bugün cenaze töreninde onun yakılışının her anını izlemişti.

"Neden ağlıyorsun?" diye sordu Killian Jones. Ya da Kaptan Hook. Ne zaman buraya geldiğini duymamıştı. Zayn, kumandanı ve lordları ile acil bir konsey görüşmesinde olduğu için tek başına buraya gelmişti. Ve kaptan da karşısında olduğuna göre konsey bitmiş olmalıydı.

"Louis' i düşünüyorum." diye itiraf etti adama.

Donuk mavi gözlerinde hiçbir değişim olmadı. Yüzü çok sertti. Ama orada bir yerlerde keder de vardı.

"Benim için en değerli olan kişiyi kaybettim." dedi korsan. "Tıpkı senin gibi uzun bir süre kendimi suçladım... Belki de hala suçluyorum, bilmiyorum ama eğer bunu yapmaya devam edersen aklını kaybedersin."

"Ne yapacağım?"

"Bir sorumlu bul ve onu suçla. Louis, Ashton Irwin yüzünden öldü. Onun adamları yüzünden. Buna inan."

Yapabileceğini sanmıyordu. Cevap da veremedi.

"Konsey dağıldı. Seni Zayn' in yanına götürmemi ister misin?"

"Tek başıma giderim, teşekkürler."

Oturduğu yerden kalkıp başıyla korsana bir selam verdi ve kalenin içine açılan kapıya doğru yürüdü. Onun doğruca odaya gittiğine emindi. Kendisini göremezse tedirgin olacağını bildiği için adımlarını hızlandırdı. Zaten Stone Kalesi epey küçük bir kale olduğundan kısa sürede kaldıkları odaya varmıştı. Odanın bulunduğu koridora girdiği anda onu gördü. Kapının önünde ciddi bir şekilde Liam' la konuşuyordu ve Rhoslyn' i gördüğü anda sessizleşti, Liam da omzunun üzerinden kendisine baktı.

"Neredeydin?" dedi Zayn, yaklaştığında.

Liam bir baş selamı vererek onları yalnız bıraktı.

"Bahçeye çıkmak istedim."

Rhoslyn' i belinden tutarak odanın içine yönlendirdi ve ardından kapıyı kapattı.

"Bir dahaki sefere yanında Liam olsun."

Suskun kalınca Zayn onu masaya kadar ilerletti ve bir sandalyeyi çekerek oturmasını bekledi. Rhoslyn oturmuş, Zayn de karşısındaki sandalyeye yerleşmişti.

"Birazdan akşam yemeğimiz gelecek. Sevdiğin yemeklerden yaptırdım."

Gülümsemeye çalıştı. Aç hissetmiyordu ancak onun için bir şeyler yemeye çabalayabilirdi.

"Ayrıca Shawn' dan kuzgun geldi. Iron lordu diz çökmemiş ve adamın en büyük oğlu sadece on iki yaşındaymış."

"Çocuk diz çökmüş mü?"

"Çökmüş. Halkın onu coşkuyla karşıladığını söylüyor." İleri uzanarak Rhoslyn' in masadaki elini tuttuğunda teninin sıcaklığını hissetmek Rhoslyn' e iyi gelmişti. "Ayrıca seni tekrar göreceği için mutluymuş. Yarın sabah onun yanına doğru yola çıkacağız."

O sırada kapıya hafifçe vurulup Zayn girme emrini verdiğinde hizmetçi genç kızlar hızlı adımlarla ellerindeki yiyeceklerle dolu tabakları masaya bıraktı. Eskisi kadar yemek görmeye katlanamama huyu yoktu en azından. Aslında önündekilerin lezzetli göründüğünü bile söyleyebilirdi.

Gözlerini kaldırdığında Zayn' in kendisini izlediğini gördü. Bakışları yumuşak ve ilgi doluydu. Eskiden ela gözlerinin üzerinde olmasını severdi ama şimdi... Öyle çirkin ve kirli hissediyordu ki, bunu istemiyordu.

On üç yaşlarındaki kız şarap servisini de hallettikten sonra hepsi reverans yapıp ikisini yalnız bıraktı. Zayn ilk olarak şarap kadehin uzanıp büyük yudumlar içmiş, Rhoslyn ise ince parmaklarıyla tuttuğu kaşığını kış sebzelerinden yapılmış ve güzel bir kokusu olan çorbasına daldırmıştı.

O sırada çoğu zaman kalenin üzerinde uçan Anghrist' in çığlıkları duyuldu.

"Anghrist' e bindiğin o ilk günü hatırlıyor musun?"

Rhoslyn' in dudaklarında istemsizce buruk bir tebessüm oluştu.

"Korkudan bana sıkıca sarılmıştın. Hatta gözlerini uzun bir süre açamadın. Ve sanırım ağlıyordun."

"Sadece iki damla aktı." derken sessizce güldü ya da gülmeye benzer bir ses çıkardı. O günü elbette hatırlıyordu. Hayatında yaşadığı en güzel ve özel deneyimlerden birisiydi. Bulutların içinde, Zayn' in kolları arasında... Sadece ikisi.

"Çok güzel bir gündü."

"Öyleydi." dedi Rhoslyn. "Adadaki her anımız çok güzeldi."

"Her şey bittiğinde oraya tekrar gideceğiz."

Ona inanıyordu çünkü Zayn bugüne dek verdiği her sözü bir şekilde tutmuştu. Yeniden birisine inanıp güvenmenin verdiği his onu duygulandırdı. Artık yanındaydı. Destek alabileceği birileri vardı.

Yemeklerini yedikleri bir süre sessiz kaldılar. Bu sessizliği yine Zayn bölmüştü.

"Bana hala bir cevap vermedin."

"Hangi konuda?"

"Seninle evlenmeyi istiyorum." dedi gözlerinin içine bakarak. "Kimin ne düşündüğü ya da lordların ne diyeceği umrumda değil. Benim kraliçem olacaksın. Kraliçeye kimse saygısızlık yapamaz."

Benim kraliçem. Kulağa korkutucu, güçlü ve bir o kadar da güzel geliyordu. Onunla evlenebilme ihtimalinin asla olmayacağını düşünerek daha önce bunu hiç hayal etmemişti. Ama şimdi buradaydılar. Onunla evlenmekte ısrarcıydı.

Yine de şöyle bir sorun vardı ki... Gözlerini kaçırdı. Bu onu çok utandırıyordu.

"Senin için hiç sorun değil mi?"

"Ne?" diye sordu Zayn sabırsızca.

"Onun bana yaptıkları."

Yumuşak bakışları anında sertleşip gözlerini kaçırdığında çenesinin kasıldığını gördü. Fakat derin bir nefes alarak kendisini sakinleştirmişti.

"Ne düşündüğünü biliyorum ama hiçbir şey sorun değil. Anladın mı? Bunları düşünme."

Düşündüğü başka bir şey yoktu. Yine de ondan bu sözleri duymak yanan bir eli soğuk suya sokmak kadar yüreğini ferahlatmıştı. Sözlerinde samimiydi. Rhoslyn' i sahte düşüncelerle iyi hissettirmek gibi bir amacı yoktu.

"Seninle evleneceğim."

Büyük bir mutlulukla parlayan ela gözlerinin altındaki dudaklarında bir tebessüm oluştu. "Shawn' ın yanına döndüğümüzde yapacağımız ilk şey bu olacak öyleyse."

Rhoslyn de gülümseyip etinden bir parça daha yedi. Bu sırada Zayn kadehini yeniden doldurmuştu.

Yemeklerini yedikten sonra hizmetçi kızlar masayı toparladı ve ardından Zayn ile birlikte yatağa uzandılar. Yatağa yerleşmeden önce kaftanını ve gömleğini çıkaran Zayn' in yara izlerini ve sırtındaki dövmeyi gördü. Omzundan başlayıp beline kadar uzanan ejderha dövmesine hayranlıkla bakarken ondan inanılmaz etkilenmişti.

"Hiç acımadı mı?" diye sordu ona.

"Acıdı. Savaşlarda aldığım darbelerden daha çok kanım aktı muhtemelen."

"Çok güzel görünüyor."

"Evet, acıya değdi."

Şimdi ise yatak başlığına omuzlarını yaslayan Zayn' in göğsüne başını bastırıyor ve karnının üzerinde olan parmakları ile çıplak tenine hayali çizgiler bırakıyordu. Ona yaşadıklarını anlatmıştı.

Çamur ve yağmurun içinde soğuktan titreyerek uyuduğu geceleri, tanıştığı Arno' yu, onun sıcak şarkılarını ve onu fırtınada nasıl kaybettiğini, Kaptan Hook' un onu ve Dei' yi kurtararak Regina' ya götürüşünü, Regina' nın aslında Safaa' yı dolaylı yoldan öldürdüğünü ve çıkan isyanda, ejderhaların katledilmesinde onun parmağının olmasını, şehirlerde dilenciler gibi gezip ordu toplamaya çalışmasını, evini geri almaya çalışırken dövüştüğü ve öldürmeyi başardığı aslanı ve Anghrist' in dönüşünü... Anlattığı her olay Rhoslyn' i dehşete ve üzüntüye boğmuştu. O kadar çok kayıp vermişti ki, hepsini aklında tutamamıştı bile. Babası, Üstat Walter White, Jesse Pinkma, Mark Tomlinson, Tarlo Payne, pezevenk Kevin Ball, değerli kumandanları... Gaspçı, Maliklere sadık olan herkesi acımasızca öldürmüştü.

Sessizlik oluştuğunda zarif parmaklarını Rhoslyn' in yanağında gezdirdi. Uzun zamandır tenine bırakılan şiddetli darbelerden sonra onun merhamet dolu dokunuşları istemsizce gözlerini doldurmuş, sevgiye ve sıcaklığa çok ihtiyaç duymuştu. Zayn bunu verse de şu an ondan daha fazlasını almak istemişti.

Başını kaldırarak yüzünü izleyen irislere baktı ve ardından dudaklarını onunkilere dokundurdu. Onu kendisine çektiğinde sırtını tamamen yatağa bıraktı ve Zayn de dirseğinden destek olarak üzerine çıktı. Nazik başlayan bu öpücük kısa sürede tehlikeli bir boyut aldığında Rhoslyn onu istediğini belli edecek bir şekilde bacaklarını iki yana açtı ve bir bacağını beline sardı. Dudaklarını geri çekerek gözlerinin içine bakan Zayn sanki emin olmak ister gibiydi. Ardından Rhoslyn' in ince elbisesini kolayca üzerinden sıyırdı.

Başlangıçta her şey yolunda gidiyor ve onun dokunuşlarının verdiği zevki tekrar hatırlamanın keyfini çıkarıyordu. Dudaklarında olan dudakları göğsünde ve sonra boynunda dolaşmaya başladığında kötü anılar gözlerinin önünde belirdi. Hayır, bunları düşünmek istemiyordu. Ama Ashton zihnine öyle kalıcı yerleşmişti ki, düşünmemek imkansızdı.

Zayn' in pantolonunu çıkardığı gördü. Hemen ardından tekrar üzerindeydi ve hayat veren dudakları dudaklarının üzerine kapanmıştı. Elinden geldiğince ona karşılık vermeye çalıştı, kollarıyla onu sarmaladı. Onu seviyordu. Onu çok seviyordu.

Çok uzun bir zaman sonra yeniden bir bütün olduklarında ikisinin dudaklarından da bir nefes yükseldi. Zayn yüzünü onun boynuna bastırdı, Rhoslyn ise bir eliyle onun uzun saçlarını kavrayıp diğeriyle sırtını sarmaladı. Kısa bir anlığına yine Ashton' un yüzü belirdi. O öldü, diye hatırlattı kendine. O öldü. Şimdi Zayn yanımda. O öldü. Tıpkı bebeğim gibi. Bebeğimiz...

Dudaklarını birbirine bastırdı. Ama en sonunda titrek bir ses dudaklarının arasından yükseldiğinde gözyaşlarını daha fazla tutamamıştı. Hareketleri kesilen Zayn yüzünü kaldırarak ona bakarken endişeli görünüyordu.

"Bırakma." dedi Rhoslyn onun içinden çıktığını hissedince. "Devam et."

"Canını mı yaktım?"

"Durma, lütfen."

"Rhoslyn-"

"Özür dilerim."

Her şeyi berbat etmişti.

Elinin tersi ile gözyaşlarını silmeye çalışırken Zayn ise gözlerini kırpmadan yüzünü izliyordu. Ve sonra, sağ gözünden bir damla yavaşça aşağı doğru süzüldü. Rhoslyn elini onun yanağına yerleştirerek oradaki gözyaşını silerken "Haklıydı." dedi Zayn sessizce.

"Bana artık ölümsüz olduğunu söylemişti."

Rhoslyn onun ne demek istediğini anlamadı.

Continue Reading

You'll Also Like

161K 16.4K 30
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
194K 18.5K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
90.9K 17.7K 15
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
103K 11.1K 27
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️