Hasret (Dizi Tadında/Beklemed...

By NK-HikayeGunlugu

847K 55.3K 10.9K

Orhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutl... More

Hasret'in Kadrosu ve Konusu
1.Bölüm : Hasret & Orhan İlk Karşılaşma
2.Bölüm : Tamam gidiyorum kızma!
3.Bölüm : Sen beni bırakıp gittin ama ben seni bırakamadım
4.Bölüm : Ben onunla başa çıkabilirim ama o kız çıkamaz
5.Bölüm : Kızı isteyen biri var. Para pul gani gani...
6.Bölüm : Senin kız evli çıktı. Ne yapacağız şimdi?
7.Bölüm : Sakın yapma Hasret!
8.Bölüm : Benim senin gibi şehir eşkıyasına vercek kızım yok!
9.Bölüm : Hiç heveslenme vermem seni o adama!
10.Bölüm : Ya kız sana aşık olursa?
11.Bölüm : Beni tanımıyorsunuz ama evlenmek istiyorsunuz. Neden?
12.Bölüm : Nişanlın mı yaptı bunu?
13.Bölüm : Hakkınızda Şikayet Var!
14.Bölüm : Ne olacak şimdi?
15.Bölüm : Damadın hası da böyle olur işte!
16.Bölüm : Belki de evlenmesek daha iyi olur
17.Bölüm : Kızı İstemeye Ne Zaman Geliyorsunuz?
18. Bölüm : Hoş geldiniz
19.Bölüm : Anlat Mert!
20.Bölüm : Oğlum sende kendini görmüş olmalı
21.Bölüm : Damat bey biraz kıskanç galiba
22.Bölüm : İskele babası mıyım ben burada!
23.Bölüm : Hasret'in bundan haberi var mıydı?
24.Bölüm : Fikret & Miray
25.Bölüm : Eşiniz Hasret'i hep döver miydi?
26.Bölüm : O mesajı sen yazmadın değil mi?
27.Bölüm : Kına Gecesi & Bekarlığa Veda - 1
28.Bölüm : Kına Gecesi & Bekarlığa Veda - 2
29.Bölüm : Niye birbirinize bu kadar uzak duruyorsunuz?
30.Bölüm : Ya sen ona aşık olursan?
31.Bölüm : Nerede bulurum ben bu Nadir denen adamı?
32.Bölüm : Bana gerçekte ne olduğunu söylemeyecek misin?
33.Bölüm : Ölmemiştir değil mi?
34.Bölüm : Şartlarımı kabul ediyor musun?
35.Bölüm : Sen çok şanslı bir adamsın dayı!
36.Bölüm : Simge Buse & Mert
37.Bölüm : Hala bozuk muyuz?
38.Bölüm : Ah Neyhan Sultan ah!
39.Bölüm : Hay aksi! Nereden gelmişlerdi ki buraya?
40.Bölüm : El alem ne der?
41.Bölüm : Geliyorum hazır mısın?
42.Bölüm: Alasın bir çiçekte sevindiresin sevdiceğini...
43.Bölüm : Şimdi mutlu musun peki?
44.Bölüm : Madem yaptım bir hata telafi etmek de boynumun borcudur artık
45.Bölüm : Ben yanındayım sakın korkma tamam mı?
46.Bölüm : Gitme! Bırakma beni ne olur...
47.Bölüm : Formaliteden de olsa balayı tatiliniz nasıl geçti?
48.Bölüm : Dayı kim bu yengemin yanındaki pamuk şeker ya!
49. Bölüm : Ben dayımın neye bozulduğunu biliyorum
50.Bölüm : Eyvahlar olsun! Ortancayı da kaybettik
51.Bölüm : Hadi kırma beni...
52.Bölüm : Uyuyan Güzel
53.Bölüm : Yine mi kayınbabana görünmeden kaçıp gidceksin damat!
54.Bölüm: Dayı ya gel ya da ben bu pamuk şekeri fena sakızlayacağım!
55.Bölüm : Eyvah ki ne eyvah!
56.Bölüm : Ben yanlış bir şey yaptım galiba
57.Bölüm : İçime içime konuşuyorum ben... Aynı sen gibi
58.Bölüm : Neden korktun anne?
59.Bölüm : Öyle çok şey var ki içimde...
60.Bölüm : Her gördüğümde bir öncekinden daha fazla sevdim seni!
61.Bölüm : Hasret'e aşık oldum. Bütün sinirim bütün hırçınlığım bundan...
62.Bölüm : Neden tanıştığımız günü farklı anlattın?
63.Bölüm : Dün gece sana söylediklerimi hatırlıyorsun değil mi?
64.Bölüm : Mor Menekşeler...
65.Bölüm : Sana öyle gelmiş!
66.Bölüm : Gülme komşuna gelir başına!
67.Bölüm : Yaylan Taylan!
68.Bölüm : Hissetmek ayrı şey bilmek ayrı şey...
69.Bölüm : Ya geldiğim yere geri dönmek zorunda kalırsam?
70.Bölüm : Fikret dur sakın yapma!
71.Bölüm : Sen istediğin sürece ömrümün geri kalan her anı senindir
72. Bölüm : Seni kızdıracak bir şey mi yaptım?
73.Bölüm : Hâlâ Zeynep'in resmini saklıyorsun Orhan!
75.Bölüm : Sıklıkla gelir mi buraya?
76.Bölüm : Barıştık mı?
77.Bölüm : Eline pansuman yaptığım gün ne hissetmiştin ki?
78.Bölüm : Evliliğimizin sadece kağıt üzerinde kalmasını istemiyorum
79.Bölüm : Şişşt! Çok ayıp ama!
80.Bölüm : Mert'in ipiyle kuyuya inilir mi? Tabii ki inilmez!
81. Bölüm : Kalan tek kızımı da diğer oğluna feda etmeye niyetim yok!
82.Bölüm : Ne formalitesi? Orhan ne demek oluyor bu?
83.Bölüm : Yine basıldık ya!
84.Bölüm : Sizinle daha önce de karşılaşmış mıydık?
85.Bölüm : Nereden çıktı şimdi bu bar muhabbeti?
86.Bölüm : Biz sizinle çok iyi anlaşacağız Salih Bey!
87.Bölüm : Şimdi de benim yüzümden o karısını kaybetsin bakalım
88.Bölüm : Yapmadım de...
89.Bölüm : Bana bir yol göster Hasret...
90.Bölüm : Bu hanım kızımız sizin küçük gelin değil mi yahu?
91.Bölüm : Senin sevgini kaybetmekten çok korkuyorum Hasret
92.Bölüm : Sen çok iyi bir baba olacaksın
93.Bölüm : Kaş yapayım derken göz çıkarmak
94.Bölüm : Ters Psikoloji :)
95.Bölüm : Bana dolaylı yoldan bir şey mi anlatmaya çalışıyorsun?
96.Bölüm : Yüksek müsaadelerinizle ben artık karımı kaçırıyorum
97.Bölüm : Ama sen yine çok uğraştın sabah sabah benimle!
98.Bölüm : Modifiye edilmiş Salih Efendi!
99.Bölüm : Bu gecenin nasıl sonuçlanacağına kendin karar ver!
100.Bölüm : Teker teker gelin oğlum!
101.Bölüm : Dün gece neredeydin Orhan?
102.Bölüm : Orhan'ın Salih ile imtihanı
Hasret / Okur Anketi

74.Bölüm : Seviyor musun sen bu kızı?

6.7K 508 211
By NK-HikayeGunlugu

"İyi konuşuyorsun güzel konuşuyorsun bunu yaparken de benim daha önce hiç duymadığım bir gün duyabileceğimi hayal bile edemediğim süslü püslü kelimeler seçiyorsun. Ama ben duyarak değil bu söylediklerin gerçekten öyle mi ancak yaşayıp görerek sana inanabilirim"


Orhan bu sözleri düşünürken bir yandan da yere oturmuş garipsenecek bir sakinlikle Hasret'in sinirle etrafa saçtığı kıyafetleri katlayıp üst üstte diziyordu. Bu gece yaşadıkları onu zihnen yormuş gibiydi. Bu yorgunluğun tamamen geçmesi için birkaç gün deliksiz uyuması gerekirdi herhalde.


Dalmış bir halde son parçaları katlarken odanın kapısı tıklatılmıştı. Ancak henüz girin bile diyemeden Fikret başını içeriye doğru uzatmıştı bile. Tabii Orhan'ı o halde görünce önce bir şaşırmış sonra da bu şaşkınlığını üzerinden atıp ona garip garip bakarak "Hasret aşağıda burnundan solurken sen burada tek derdin buymuş gibi kışlıklarla yazlıkların yerini mi değiştiriyorsun?" demeyi başarmıştı. İşin aslı şu ki Orhan bile ne yaptığını bilmiyordu. Düşünürken dalıp gitmişti öyle. Ayrıca kızın tepesini attırdıktan sonra bir de üstüne kıyafetlerini toplatacak hali yoktu herhalde.


Orhan elindekini diğerlerinin üzerine koyduktan sonra başını kardeşine doğru çevirip "Hasret ile konuştuk ama bir şeyleri yoluna koyabilmek için biraz zamana ihtiyacımız var gibi görünüyor" deyince Fikret de ona bakıp kalmıştı. Bir şey diyemiyordu çünkü durumun bu hale gelmesinde payı olduğunu düşünüyordu ki öyleydi de zaten. Öğrencilerine ve kardeşlerine fevri olmayın sonrasını da düşünerek hareket edin derken kendisine hakim olamayıp resmen bir çuval güzelim inciri berbat etmişti. Kardeşinin üzüldüğü için sessiz kaldığını gören Orhan kalkmasına yardım etsin diye elini uzatmış Fikret'te onu tutup kardeşini yerden kaldırarak sırtına bir teselli vuruşu yapmıştı.


"Hasret burnundan soluyor demiştin. Çok mu kötüydü?"

"Miray'a su almak için mutfağa indim saniyeler içinde iki tane bardak kırdı peçeteliği devirdi bir de en son bana çarpıp kendi kendisine kızarak bahçeye çıktı"


Orhan bunu duyar duymaz şaşkın bir ifadeyle "Bahçeye mi çıktı?" dedi ve kardeşinin onayladığını görür görmez de "Ben bir bakayım" dedikten sonra yatağın üzerindeki pikeyi yanına alıp odadan çıktı. Fikret ardından sessizce "Ben odamı Miray'a verdim Mert'in yanına kıvrılacağım haberin olsun" demekle yetinmişti. Sadece o değil birazdan Orhan da kıvrılırdı yanlarına. Artık sabah gözlerini iki ağabeyi ile açan Mert Efendi de şoklardan şok beğenir herhalde.


Orhan merdivenlerden inip ayakkabılarını giydiği gibi dışarıya çıkmıştı. Şöyle bir bakıyordu da Hasret kapının önünde olmadığına göre menekşelerinin yanına gitmiş olabilirdi. Orhan bu düşüncesinde yanılmamıştı. Gerçekten de Hasret tam da düşündüğü gibi menekşelerinin yanındaydı. Onlara doğru eğilmiş ağaçtan dökülen minik yaprakları karanlığın izin verdiği ölçüde bulup toprağı temizliyordu. Onun da zihnindeki yorgunluğu giderme şekli buydu belki de. Çiçeklerle ilgilenmek yani...

Orhan elindeki pikeyi ikiye katladıktan sonra "Üşümüyor musun burada?" diyerek Hasret'in omuzlarına koyarken Hasret bir anda irkilip ayağa kalktı. Dikkati başka yerde olduğu için bir an boş bulunup korkmuştu ama gelenin Orhan olduğunu görünce de epey rahatlamıştı.


Orhan yüz yüze geldiklerinde bakışları sebebiyle "Korkuttum galiba kusura bakma" dedikten sonra niyetinin bu olmadığını söyledi. Hasret ise bir şeyler söylemek istercesine dudaklarını oynatıyordu ama sonra aniden bunu yapmaktan vazgeçip "Geç oldu yatayım ben. Annemin yanında olurum merak etme. Eve dönmeden önce en azından bir gece onunla kalayım diyorum. İyi geceler sana" diyerek eve doğru yürümeye başladı. Hasret giderken Orhan'da arkasından bakıyordu ama sonra bakışlarını menekşelere çevirip dudağını büzdü.


"Çok kırılmış değil mi? Gönlünü nasıl alacağım bilmiyorum ama bir şekilde alacağım merak etmeyin"


Orhan çiçeklerle konuşurken Hasret de üst kata çıkıp yastığını almak için odaya girmişti. Girdiği anda da Orhan'ın katladığı kıyafetleri görüp olduğu yerde kaldı. Yüzünde gülümsesem mi yoksa gülümsemesem mi kararsızlığı yaşayan tatlı bir ifade vardı. Bu odadan çıkarken içerisi Çıfıt çarşısı gibiydi ama şimdi kıyafetlerin bir kısmı hâlen yerde olsa da nizami bir şekilde üst üste dizilmişti.


Hasret şaşkın bir ifadeyle odanın haline baktıktan sonra içeriye girip onları yerden alarak gardolabın içine geri koymaya başladı. Bir yandan da bu gece bu odada olanları düşünüyordu. Kontrolünü kaybedip Orhan'a çıkışmayı hiç istemezdi ama içindekileri söylemeseydi herhalde sabaha kalmadan çat diye çatlardı. Yine de keşke bu odayı bu hale getirecek şekilde davranmasaydı diye düşünüyordu. Of! İnsan ne kadar mülayim biri olsa da aşık olunca içinden bir canavar çıkarmaya müsait mi oluyordu ne!


Son kıyafetleri de koyarken gözü yeniden raftaki kutuya ilişmişti. Orhan'ın içine Hasret ile ilgili eşyalar koyduğu kutu yani. Odanın kapısını aralayıp gelen giden var mı diye baktıktan sonra gardolabın önüne bir kez daha gelip kutuyu raftan aldı ve kapağını açıp kitabı çıkardı. Önce ön kapağına sonra da merakla arkasına ve içine baktığında beklediğinden daha farklı bir kitapla karşılaşmıştı.


Simsiyah ve yaprak desenleri kabartmalı olan bir resim üzerinde de büyük harflerle "HASRET" yazan bir kitaptı bu. Ancak sayfaları kademeli bir şekilde koyudan açığa doğru ilerliyor ve sonunda da beyaz bir sayfaya ulaşıyordu. Yazı rengi ise tam tersi şekilde açıktan koyuya doğru gidiyordu. Hasret'in yüzünü gülümsetmişti bu detay. Açıkçası daha önce hiç böyle bir kitap görmemişti. Sayfalar karanlıktan aydınlığa doğru gittiğine göre anlatılan hikaye hüzünlü başlayıp mutlu sona erişiyor olmalıydı. En azından Hasret böyle olduğunu düşünmüştü. 


Hasret rastgele bir sayfa açıp orada yazılanları okuduktan sonra kısa bir an durmuş sonra da Orhan'ın her an gelebileceğini düşünüp daha sonra tekrardan okumak için sayfanın kenarını işaretler gibi kıvırmıştı. Aklından Orhan niye böyle bir kitap alsın ki diye geçmiyor da değildi. Halbuki alma sebebi tamamen kendisiydi. Orhan babasının ona nasıl davrandığını gördüğünden beri öyle yoğun duygular yaşamıştı ki isminin yazılı olduğu kitabı aynı Hasret'e de yaptığı gibi ardında bırakıp gitmek istememişti. Hasret'i anımsatıyordu çünkü. O kitaba baktıkça içinden bir ses gelsin ve kendisine "O kızın varlığını sakın unutma" desin istemişti belki de.


Hasret aniden yüzünü düşürüp kendi kendisine "Of! Kızın falı düzüne değil bildiğin tersine çıktı. Bir adam duracak önünüzde demişti ama kadın nedenli ayrı düştük gece vakti" diyerek kutuyu içindekilerle birlikte yerine geri koydu. Yok yok! Kadın nedenli değildi o mevzu. Gülsümbül'ün söylediği gibi o açık tenli herifcan Hasret'in hayatına yarın itibarıyla adımını atacaktı. İşin kötüsü kimse tarafından da bir tehdit olarak algılanmayacaktı. Aksine Orhan'ın tedirgin olmasını gerektirecek kadar nazik biriydi kendisi. Umalım ki bu adam göründüğünden farklı biri olmasın. İşte o zaman işler istenmeyen bir hâl alabilirdi.


Etraf derli toplu olur olmaz Hasret yastığını da alıp odadan çıktı. Tam da zamanında çıkmıştı çünkü Orhan'da an itibariyle eve girmiş ve merdivenlere yönelmişti. Hasret ayak sesleri duyunca karşılaşmasınlar diye parmak uçlarında hızlı hızlı yürüyüp doğruca annesinin odasına girdi.


Orhan içi sıkkın bir halde yukarıya çıkıp odaya girmiş etrafın toplandığını görünce de üzgün ifadesinde bir tebessüm belirmişti. Hasret'in eli değmiş belliydi bu. Odaya şöyle bir bakıp Hasret gibi yastığının da yerinde olmadığını görünce oflaya puflaya odadan geri çıktı. Gittiği yer belliydi. O odada Hasret olmadan kalmak zor gelince istikamet kardeşinin odası olmuştu.


•●●Ertesi Sabah·٠•●●•٠·˙


Sabah olduğunda birazdan evde yaşanacak curcunanın ayak sesleri de duyulmaya başlanmıştı. Neyhan Hanım'ın yani. Kadıncağız kızıyla birlikte ağızlara layık bir kahvaltı sofrası kurmuş şimdi de çocuklarını kaldırmak için odalara baskın yapmaya gelmişti. Eyvahlar olsun!


Bu baskından ilk nasibini alan da Mert olmuştu. Hatta en ama en katmerlisini alan desek daha doğru olur çünkü şimdi ölmediyse bir daha kolay kolay korkudan ölecek kıvama gelmezdi. Neden mi? Annesinin kapısına bam bam vurup "Hadi kalk bakalım uyuşuk panda! Erkenden dersim var demiştin unutmadım" demesiyle tam gevşek gevşek "Taman anne ya!" diyerek gözünü açmıştı ki kendisine "Ne yapıyorsunuz oğlum siz burada?" diyen Can'ı tepesinden bakarken bulmuştu. Tabii onu görünce bir ufak küçük dilini yutma hadisesi de yaşanmamış değildi. Bu arada... Siz mi dedi o? Hangi siz?


O an zaten Mert'in aklı çıkmıştı bir de üstüne sağında yatan Fikret'in seslere uyanmasıyla hortlak görmüş gibi gözlerini kocaman açarak "Bu ne!" diye diye geri kaçmıştı. Tabii bir sıçrayışta o anda olmuştu. Geri geri gidip diğer tarafında yatan Orhan'a da çarpınca aniden ona doğru dönüp bu sefer de diğer ağabeyini görmenin verdiği şokla "Teker teker gelin ulan!" diye bağırarak yattığı yerden fırladı. Ağabeylere ulan mı?


Ağabeyleri Mert ile uğraşırken Neyhan Hanım'da içeriden gelen bağırış çağırışlara kayıtsız kalamamıştı. Ne oluyor ayol orada? Çocuğu mu boğazlıyorlar tövbeler olsun! Neyhan Hanım bir hışımla kapıyı açıp oğlanları bir arada bulunca hemen aralarına girmişti. O kargaşada Mert'i çekeleyerek yanına alıp "Ay! Çocuğuma hat-trick yapmışlar! Neden üçünüz birden buradasınız evlatcığım kendi odanız yok mu sizin?" dedi ama o sırada Orhan ile göz göze gelince küçük çaplı bir aydınlanma yaşayıp "Hıı! Orhaaaan! Karın nerede çocuğum senin? Hadi bunlar bekar da senin ne işin var burada evli barklı adamsın!" deyiverdi. Neyhan Hanım'ı duyan da çocukları barlarda gece kulüplerinde bastı sanacak.


Orhan ne diyeceğini bilemediği için kem küm ederken Can söylene söylene kardeşinin odasında arabasının kaybolan anahtarını arıyor Fikret sizinle mi uğraşacağım dercesine yatağa geri yatıyor Mert'te döke saça su koyduğu bardağından titreyen elleriyle su içmeye çalışıyordu. Ay tımarhaneye döndü ev!


Neyhan Hanım küçük oğlu bardağı ağzına denk getirebilsin diye ona yardım ederken bir yandan da Orhan'a bakıp "Söylesene oğlum! Kavga mı ettin karınla ne ettin?" dedi. Orhan ne diyeceğini durumu nasıl kurtaracağını bilemediği için kardeşinden yardım bekleyip "Fikret neden gelmiştim ben?" deyince Fikret'te yastığa sarılıp gözleri kapalı bir halde "Uyur gezer herhalde anne bir anda odaya girip bir şey demeden yattı uyudu" deyiverdi. Hay yaşa!


Neyhan Hanım uyumaya devam eden Fikret'e bitik bir halde bakıp tam "Bu kıvırcık oğlan neden burada?" diyecekken bir anda şansları yaver gitmiş gibi vazgeçmiş ve "Of! Aman tamam neden buradaysanız buradasınız! Toparlanmadan inmeyin aşağıya bir de sizinle uğraşamam" dedikten sonra odadan çıkmıştı. Çıkmıştı da asıl sorun dışarıdaydı.


Orhan annesinin ardından bakarken kızları özellikle de Miray'ı hatırlayıp Fikret'i dürtmüş ama maalesef bu müdahale edebilmelerine yardımcı olamamıştı. Neyhan Hanım odadan çıktığı gibi Fikret'in odasının önünde Hasret'i görüp "Günaydın yavrum Orhan bu tarafta arama boşuna" demiş hemen ardından da kendisine şok dolu gözlerle bakan Miray'a "Günaydın Miraycığım hadi gecikmeyin kahvaltıya oğlanlardan hayır yok kızlar toplaşsın bari" deyip merdivenlere yönelmişti. Kadında akıl mı bıraktılar sabah sabah!


Kızlar ne olduğunu anlayamadan şaşkınca bakarken Neyhan Hanım tam bir iki basamak inmişti ki aniden durarak "Miray mı?" deyip yavaşça arkasını döndü. Tam o anda da Orhan ve Fikret bu karşılaşmayı önleme isteğiyle odadan fırlamış kızlarla Neyhan Hanım'ın arasında kalmışlardı. Birbirlerine tuhaf tuhaf bakarken de Neyhan Hanım kesik kesik gülerek "Ayol size diyorum daha kendim açılamamışım görüyor musun? Az önce ne alakaysa Hasret'in yanında Miray'ı gördüm gibi oldu. Hadi gördüm sandım olabilir ama bir de kıza günaydın deyip kahvaltıya çağırdım tövbeler olsun. Ananız aklını firar eylediyse demek" deyiverdi. Kimseden ses çıkmıyordu. Bu da Neyhan Hanım'a içten içe "Kız Neyhan doğru mu gördün ne!" dedirtmişti doğrusu.


Merdivenleri çıkıp "Açılın bakayım" dedikten sonra oğullarını iki yana çekince Miray'ın gerçekten de orada olduğunu ve kendisine de mahcup bir halde baktığını görmüştü. Gözlerini de kaybolup gitmesin diye kızdan ayıramıyordu. Şok olmuş hali sürerken de Fikret'i yakasından tutup kendisine doğru çekerek "Bak doğruyu söyle kızmayacağım. Miray'ı mı kaçırdın oğlum sen? Etlerini bururum böyle bir şey yaptıysan Fikret! Yapmadım de yavrucuğum Hümeyra'yı salmadım başınıza anneciğim ne münasebet de! Desene yavrum bak didik didik ederim etlerini Fikret susma evlatcığım! Ne işi var Miray'ın senin odanda konuş çocuğum!" dedi. Ooops!


Fikret cevap veremeden koşarak yukarıya gelen Talha'nın "Anneanne dedem nerede kaldılar diye bir koşu sor gel dedi. Ee! Nerede kaldınız?" demesi duyulmuştu. O an kimsenin bir şey diyecek hali yoktu. Ufaklıkta ne oluyor dercesine bakınıp anneannesinin yanından başını uzatarak "Aa! Ben bu ablayı tanıyorum galiba" dedikten sonra bir de üstüne Fikret'e dönüp "Dedeme kıvırcık dayımın odasında bir kız var gel kulağından tavana as da diyeyim mi?" demesin mi?


Fikret yeğenini susturmaya uğraşırken Firuze de gelmiş ve artık öyle ya da böyle bir açıklama yapmak zorunda kalmışlardı. Bu açıklamayı da elbette sadece Miray ve Fikret üzerinden yapıp Zeynep'in olaylarını karıştırmamışlardı. En azından şimdilik. Kadını zaten şoktan şoka sokmuşlardı bir onu karıştırmamak lazımdı.


Aslında çok da korkulan gibi olmamıştı. Neyhan Hanım Miray'ı eskiden beri çok hanım hanımcık bulup sevdiği için oğluyla birlikte oluşlarını kötü karşılamamıştı ama Hümeyra Hanım'ı tanıdığı için biraz tedirgin olmuştu. Bu çocuklar nasıl bir arada olur aileler ne derece işin içinde olur kestiremiyordu bir türlü. Yine karışacaklardı sanki.


Miray ve Fikret ortalarına aldıkları Neyhan Hanım'a durumu anlattıktan sonra sessiz kalıp bir tepki vermesini beklemeye başlamışlardı. Şu an Fikret'in odasındaydılar ve onlar yatağın ucunda otururken Orhan pencere önünde Hasret'te kapıya yaslanmış duruyordu. Firuze'de nasılsa annesinden öğrenir diye ufaklığı almış Ayla Hanım'la birlikte aşağıya babasını oyalamaya inmişti.


Neyhan Hanım olanları dinledikten sonra yan gözle Fikret'e bakıp "Seviyor musun sen bu kızı?" diye sordu. Fikret eskiden beri sevdiğini ve unutmayı da başaramadığını söyleyince bu sefer de Miray'a dönüp "Sen seviyor musun bu oğlanı?" diye sordu ama Miray bu soruyu cevaplamaya biraz utanmıştı sanki. Hâl böyle olunca Neyhan Hanım'da ortamı yumuşatmak için "Ee! Kız istemiyor seni oğlum zorla güzellik olmaz" deyip yerinden kalkmıştı ama bir kolundan "Seviyorum Neyhan teyze!" diyen Miray tutup diğer kolundan da "Seviyor seviyor!" diyen Fikret tutunca gerisin geriye yerine oturmuştu. Ha şöyle!


Hasret konunun tatlıya bağlanmasından ötürü mutlu olduğu için gülümsüyordu ama annelerinin aklı Orhan'da kalmıştı. Sonuçta Miray'ın kimin kardeşi olduğu belliydi. Ardına bakıp oğlunun dikkatini kendisine çektikten sonra "Sen ne diyorsun bu işe Orhan?" diye sordu. Annesi daha çok bu iş onu üzer mi diye düşünüyordu ama Orhan kendinden gayet emin bir şekilde "Birlikte mutlularsa ben her şartta yanlarındayım. Benim açımdan hiçbir sorun yok" deyince kadının yüreğine su serpilmişti.


"Toplaşın o zaman"


Kızlar bunun ne demek olduğunu anlayamamıştı ama bir araya geldiklerinde Neyhan Hanım dördünü birden sarıp sarmalayınca durum anlaşılmıştı. Ne desin ki kadın şimdi? Kızın annesinin sorun çıkaracağı belliyken yalnız mı bırakacaktı çocukları? Yok ölse bırakamazdı. Hem şöyle bir bakıyordu da Orhan ve Hasret gibi Miray ile Fikret'te pek bir yakışmışlardı birbirlerine. Biri kıvırcık biri maviş bir evlenseler çocukları da pek güzel olurdu bunların. Tüü maşallah!


"Başıma büyük iş aştınız farkındasınız değil mi? Allah yardımcımız olsun"

"Sağ ol annem bir tanesin"

"Hadi oradan! Tesadüfen görmesem ayakta uyutacaktın ya beni Fikret Efendi! Bana bak onu bunu bırak da babana görünmeyin şimdi ben bir yolunu bulup alıştıra alıştıra söylerim adamcığımın yüreğine inmesin bir anda. Malum önceden iki aile pek bir karıştıydık önden yolunu yapmam lazım"

"Sen nasıl istersen öyle yaparız adamcığına da bir şey olmaz merak etme"

"Of! Orhan hadi oğlum sen babanı ye içir götür bir an önce işe sonra da Fikretler insin bari"

"Tamam anne"

"Hadi dağılın şimdi!"


•●●·٠•●●•٠·˙


Sabah ki kriz bir şekilde atlatılmıştı. Orhan işlerini ayarlayıp birkaç saate kadar geleceğini sonra da çıkabileceklerini söyleyip babasını da alarak evden ayrılmıştı. Onları geçirirken Hasret'in Orhan'a karşı mesafeli oluşu Firuze'nin dikkatini çekmemiş değildi. Tam düzeldiler derken ne olmuştu şimdi durduk yere?


Onların hemen ardından da Can kendi işine gitmiş Fikret ve Miray'da birlikte çıkmışlardı. Miray önce Fikret'i okula bırakacak sonra da onun arabasıyla ablasını ziyaret edenleri öğrenebilmek için mezarlığa gidecekti. Artık sonra da arabayı Fikret'e geri götürüp eve geçerdi herhalde. Gerçi annesiyle de karşılaşmaya hiç hazır değildi ama ondan da ömür boyu kaçamazdı.


"Talha hadi öp anneannenleri de çıkalım bir an önce geç kalacağız"


Talha herkesi tek tek öperken kapı zili duyulmuştu. Firuze yakın olduğu için oğlunun çantasını kontrol ede ede kapıyı açıp gelene baktığında karşısında "Günaydın" diyen Ali'yi bulmuştu. Bu saatte neden gelmişti ki? Firuze bir şey diyemeden Talha sevinçle yanlarına gelip "Aa! Babam mı geldi?" deyip Ali'nin kucağına atlamıştı bile. Sesleri duyan Hasret ile Neyhan Hanım'da gelip selam vererek içeriye gelmesini teklif etmişti ancak Ali'nin geliş sebebi başkaydı.


"Haber vermeden geldim kusura bakmayın"

"Olur mu yavrum burası da senin evin geçseydin keşke çay içer iki lafın belini kırardık"


Firuze annesine ters ters bakıp sessizce "Ne çayı anne? Çocuk okula gidecek sonra kırarsın belini... Yani lafın!" derken Ali'de kibar bir tavırla "Sağ olun anneciğim de Talha bana okula bir gün birlikte gitmek istediğini söylemişti ben de Firuze için sorun olmazsa bugün götüreyim istedim" dedi. Firuze'ye ne hacet oğlan bir anda havalara uçup "Yaşasın!" demelere başlamıştı bile.


Firuze bu görüntüye karşı çaresiz kalıp "Tamam sorun değil ama bir daha ki sefere haber verip öyle gelirsen daha iyi olur" dediğinde Ali ıkınıp sıkınıp bu sefer de "Okul çıkışı da alsam biraz vakit geçirsek olur mu?" dedikten sonra kendisine bakan Firuze'ye de içli içli "Çok özledim" dedi. Bu kısımda Talha'yı mı ailesini mi kastettiği tartışılabilirdi yoksa daha dün buradaydı ve oğluyla da vakit geçirebilmişti. Bu özlem başka özlemdi yani...


Firuze mesafeli bir tavırla olabileceğini söyleyince Talha annesini öpüp hemen arabanın yanına koşturdu. Neyhan Hanım'da baş başa kalsınlar diye Hasret'in koluna girip yandan yandan yengeç gibi yürüyerek salona geri dönmüştü. Ali aslında Firuze'nin de onlarla gelmesini çok istiyordu ama bir türlü soramıyordu maalesef. Firuze'de o sırada ona bakmamaya çalışıp bir dizi talimat vermeye başlamıştı.


"Fast food yemeyin. Çok ısrar eder de başa çıkamazsan en azından içine mayonezdi sostu oydu buydu gibi şeyler koydurma"

"Sen yanımızda varken neler yiyorsa sen yokken de aynı şeyleri yediririm merak etme"

"Asitli içecek vermek de yok. Ama annem bazen veriyor deyip kandırmaya çalışabilir sakın inanma"

"Biliyorum. Sadece ayran ya da taze sıkılmış meyve suyu içebilir"

"Öyle her dediğini de alma lütfen şımaracak başa çıkamayacağız sonra"

"Dünü kastediyorsun. Ben sadece mutlu olsun istemiştim"


Firuze bakışlarını Ali' nin bakışlarıyla buluşturup "İki gün sonra unutacağı oyuncaklarla çocuk mutlu edilmez. Gerçek bir mutluluk değildir bu" deyince Ali'de boş durmamış ve gözlerine Firuze'nin içini sızlatacak şekilde bakıp "Boşanmak istiyorsun Firuze... Oğlumuzun içinde mutlu olduğu kendisini güvende hissettiği ailesini dağıtmaktan bahsediyoruz. Sence bunu yaptıktan sonra onu bir daha gerçekten mutlu edebilecek miyiz? Sizinle olamıyorum bari bırak da oğlumun yanında beni hatırlatan bir şeyler olsun" demişti.


Ali'nin sözlerinden sonra sessiz kalan Firuze gergin bir halde Talha'nın çantasını Ali'nin eline tutuşturup "Geç kalmayın" dedi ve kapıyı kapatıp içeriye girdi. Annesi de onları dinliyor olacak ki kendi kendisine "Ay! Yine gitti adamın suratına kapıyı çarptı" diye söylenerek salon kapısının hemen yanında evin olmayan tozlarını siliyordu. Dilini de tutamıyordu elbet. Koltuklara doğru yürürken bir yandan da "Fast food şeyler yemeyin asitli içecek vermek yok onu koydurma bunu koydurma... Adam bilmiyor sanki çocuğunun yediğini içtiğini iki dakika fazladan konuşsun diye kapıda tuttu adamı yer miyim ben?" deyince Firuze'de salona girdiği gibi çıkmış Hasret'te oturduğu yerden kalkıp yanına gitmişti. Biraz konuşmak ikisine de iyi gelebilirdi.


O anlarda Miray'da Fikret'i okula bırakmış mezarlığın önüne gelmişti. Biraz da huzursuzdu. Evden çıktıktan sonra Fikret ile yol boyunca konuşmuşlardı ve bu konuşma sırasında da Orhan'ın bu işin üstüne gitmemelerini istediğini öğrenmişti. Ama bunu yapamazdı. Orhan öğrenmek istemiyorsa istemesin ama Miray o adamı bir şekilde bulmak istiyordu. Onun gözünün içine bakıp ablasıyla nasıl bir ilişkileri olduğunu ve o gün o konuşmayı neden yaptıklarını ona sormalıydı. Şimdi de küçük bir ümit dahi olsa buraya gelmişti işte.


Miray arabayı park ederken o an aynı mezarlıkta sürpriz bir isim daha vardı. Gülsümbül'ün allem edip kallem edip Hasret ablamın aklını çelmeye çalışacak dediği adam birazdan Miray ile karşı karşıya gelecek ve bu rastlantı da günün sonunda bu adamı Hasret'in karşısına çıkaracaktı. Sonrasını da Orhan düşünsün artık...

•●●·٠•●●•٠·˙

Okur Yorumları (Düşüncelerinizi satır arası yorum olarak yapabilirsiniz)

Karakterler ile Alakalı Düşüncem : (?)

Bölüm ile Alakalı Düşüncem : (?)

Sevdiğim Detaylar : (?)

Hoşuma Gitmeyenler : (?)

10 Üzerinden Bölüme Verdiğim Puanım : (?)

Continue Reading

You'll Also Like

226K 1.3K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
61.1K 3.8K 49
Ömre bedel di onların hikayesi Zinar Miran , "Sen benim Ronim din Roni gün ışığı demek ama sen Roni Miran sen benim gün ışığımı söndürdün sen beni...
7.4K 415 4
Mardin'de bir ağa kızı Jinda Koroğlu avukat olup aile şirketinde çalışıyor. Asi Dik başlı kimseye buyun eğmeyen Jinda, aşka boyun eğecek mi? *******...
627K 12.2K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...