Mezara Vurgun Ruhlar

Od RosaIluvia

427 83 669

Mezarlıkta bir hayat, geride kalan bir adam. Uluma seslerinin geldiği bu mezarlıkta daha kac gün bekleyecekti... Více

1. Bölüm
2. Bölüm

3. Bölüm

81 17 198
Od RosaIluvia

Kaçalım gökyüzüne; Anlatılan masalın kayan yıldızın olurum.

Bölüm 3: Sağanak.

Şarkı: Perdenin Ardındakiler – Kendime.

Keyifli okumalar dilerim çiçeklerim. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. <3

Acılar içimizde mesken tutmuştu sanki. Her şey bir film şeridi gibi zihnimin ortasında belirmişti.
İlk kare.
İkinci kare.
Ve O...
Dördüncü kare.
Beşinci kare.
Zihnime düşen film şeridin 3. karesiydi.

Zihnimdeki film şeridi hızlı bir şekilde belirip yok oluyorken kasıldığını hissettiğim bacaklarım yüzünden bir inilti koptu dudaklarımdan. Gözlerimi açmak istedim fakat bedenimi esir almış bu kasıltı, gözlerimi yummama teşvik ediyordu. Bir müddet kıpırdamadan durdum. Gözlerimi araladığımda ortamın tanıdık olmadığı geldi. 

Bulunduğum yatak ise büyüktü. Hele ki bana göre fazla büyüktü. Bırakın iki kişiyi üç kişiye bile yeterdi. Yatakta doğrularak odanın neresi olduğunu hatırlamaya çalışıyordum. Fakat zihnim bu konuda beni resmen itiyordu. Kafamın ağrısı bir yandan ellerimi kafama doğru götürdüm. Gözlerimi kapadım. 

Allah aşkına dün gece neler olmuştu öyle? 

Başım fena hâlde ağrıyordu.

Yatak Odasını biraz incelediğimde her şey fazlasıyla sadeydi. Siyah yatak, siyah dolap yerdeki halı bile siyahtı. Duvarları açık ton bir griydi. Üstümdekileri düzelterek ayağa kalktım. Kasılması durmuştu bacaklarımın ama yine de ağır bir yük vardı. Ayakta kendimi dengeledikten sonra tekrar gözlerim duvarlarla buluştu. Duvarlarda tek bir fotoğraf bile yoktu. Duvarda ismini daha önce bile okumadığım kelimeler yazıyordu. 

 
Kalktığım yatağı düzeltmek için hamle yaptığımda sendelediğim için oturmak zorunda kalmıştım. Diz kapağımın biraz üstüne gelen elbisem yukarı doğru sıyrılıp, beni rahatsız eden bir sınırda durduğunu gördüğümde uç kısımlarını aşağı doğru çekiştirerek indirdim.
Aralık kapıdan duyduğum sesin sahibine baktığımda dün gece ki olay tekrar bir şimşek hızıyla zihnime çarptı. İçimi kaplayan utançlık, kalbimden filizlenerek yüzüme kan olarak pompalanıyordu.

"Okula geç kalmak istemiyorsan beş dakikan var," deyip aralık kapıyı sonuna kadar açtı. Gözlerim istemsiz bir şekilde vücuduna gitmişti. Üstünde siyah tişörtü olmasına rağmen kasları resmen ben buradayım diye figan ediyordu. Tişörtünün dar olması da bunu ressam elinden çıkan tablo gibi gözler önüne sergiliyordu.

Adımlarıyla dolabın önünde durup içinden birkaç parça kıyafet aldı. 

 
Göz bebeklerimi zorlayarak ondan ayırıp tekrar ayağa kalkmak için ellerimi yatağa bastırdım. Kalkmak için kollarıma kuvvet uygulamıştım ki dudaklarımdan bunun aksine bir inilti koptu.
Elinde tuttuğu kıyafetleri yatağın üstüne gelişi güzel koyup yanıma geldi. Kalbim bir kar tanesi gibi eriyerek gözlerim ona bakmam için baskı yapıyordu. Bakmamak için dirensem de bileğimi avuçları arasına alarak muayene ediyor gibi bakıyordu. Bileğimdeki ağrının yerini ufak ufak sancılar almıştı. Avuçları arasında tuttuğu bileğimi kendimi çektim. 

Siktir. 

"İncinmiş," dedi kendine doğru tekrar çekerek.
"Sorun değil. " diyerek cevap verdim

.
Bileğimi yavaş bir şekilde bırakarak kıyafetlerle ayağa kalktı.
Evin salonu olarak tanımladığım odada onu beklerken elinde sargı bezi ve birkaç merhemin olduğunu gördüm. Sol tarafımda duran çantamı düzelttim. Yanıma geldiğinde bileğimi uzatması üzerine bileğimi uzatmıştım. Elindekileri yavaş bir şekilde sağ bileğime uyguladı. Parmak uçları tenime değdiğinde daha önce böyle bir an yaşamadığım için garip gelen duygular sardı içimi. Uygulamayı bitirdikten sonra serbest bıraktı. 

"Birkaç gün çıkarma," elindeki merhemi bana uzattı. "Bu da yanında dursun, sürersin."
"Teşekkür ederim, " diyerek kapıdan çıktık.
Evden çıkarken arabaya doğru yöneldiğimizde ellerimi oynamaktan alakoyarak arabanın başında durdum. Okula onunla gidemezdim. Dudağımı kemirerek sonunda ağzımı açtım.
"Ben şehir içi otobüslerle gelsem olur mu?" 

Arabanın sürücü kapısını açarken durup bana baktı.   

"Atla,"
"A..."
"Okula geç kalırsın. "
Daha fazla direnemeyeceğim için arabanın içine bindim. Ben yerime yerleşirken onun da emniyet kemerini taktığını görebiliyordum. Ellerim ile elbisemi düzelttim. Emniyet kemerimi onun gibi taktığımda, o çoktan arabayı çalıştırmıştı. 

Daha ismini bile öğrenemediğim birisiyle okula gitmek kadar saçma bir fikir yoktu şuan aklımda. Hafif bir şekilde öksürerek ona doğru baktım. 

 
İsmini öğrenmek için can atan kalbim yeteri kadar hızlı çarpıyordu. 

 
Dikkatli bir şekilde gözünü yola vermişti. 

 
"İsmin ne?" Diye sordum sesimin hafif mırıltısıyla. Gözlerini yoldan ayırmadı. Duymamış mıydı acaba sesimi, diyerek aklımdan geçirirken bir anda bana doğru çevirdi harelerini. Anlık bir bakış atmıştı fakat kalbim deli gibi heyecanlanmıştı. Önüme dönerek ilk hamleyi ben yapmıştım. Göz göze gelmek beni neden heyecanlandırmıştı ki! 

"İsmim, Kunter." 

Sesinin verdiği kalınlık arabanın sessiz ortamıyla buluştuğunda ekstra gür çıkmış gibi gelmişti bana. Ellerimi önüme alarak oynamaya başlamıştım. Parmaklarımı birbirine zincir gibi bir dolayıp bir çözerken Kunter'in sağ elini bileklerimde hissettim. Avuçlarının arasında hapsedilen sadece bileklerim değildi. Nabzımı da avuçlarının içine hapsetmişti.

 
"Dikkatim dağılıyor ufaklık," deyip parmaklarımla birbirine kenetlenen ellerimi ayırdı. "Üzgünüm, " diyerek cevap verebilmiştim sadece.

Okulun yan tarafına park ettiği arabasından inerek ona teşekkür ettim ve okula doğru yürümeye başladım. O da arkamdan geliyordu. Bunu adımlarıyla kulaklarıma dolan sesiyle anlamıştım.
Okulun girişinden birkaç metre sonra görüş açıma Yağmur girdi. 

"Günaydın fıstık, " diyerek nefes almadan söylendi. "Dün gece bekledim o kadar heveslendim ama sen gelmedin Asel! İşin düşer senin bana. " dediğinde ona masum masum bakışlarımı yolladım.

"Şey. ..," tam ağzımı açtım ki tekrar konuştu. 

"Tamam ta..."
Her zaman ki gibi neşeli tavrı ile motivasyonumu verirken bana bakan gözleri arkama kaydı. Şaşkın olduğu Yüzünün her yerine yayılmıştı resmen.

"Oha! Sabahları derse geldiğini ilk kez görüyorum onun. "
Dediği kişiyi merak ettiğim için arkamı döndüm. Kunter'di. Yavaş yavaş bizim bulunduğumuz yerin tam tersine yani kafeteryaya istikamet ediyordu. 

Alık alık Yağmur'a bakarak bir yandan da beni yanında görmediği için içimi ferahlatan yaz yağmuru gibi gelmişti bu tavrı. Hızlı bir şekilde koluna girip sınıfa doğru yürümeye başladık.
"Hadi hadi derse geç kalmayalım." Dedim. 

"Kızım yavaş olsana. Hem ders boş," Deyip beni durdurdu. "Hoca izinliymiş." Kolumu istemsiz kolundan indirmişken anlık bir hareket ile bu sefer o benim koluma girdi. Koluma girerken bileğimin acısı üstüne dudaklarımdan küçük bir çığlık kopuverdi. 

 
"Kızım n'aptın sen! Bileğinin hali ne öyle!" Sitem eden cümlesini tek bir nefeste söyledi. Bileğimi gözden kaçırmak amacıyla sol kolumu arkama doğru uzattım.
"Ufak bir kazaydı," diyerek yalan söyledim.
Yağmur bana sinirden dönmüş gözleriyle bakıyordu.

"Asel ne demek kaza? Anlat işte kızım."
Yağmur'u önüne döndürerek kafeteryanın bulunduğu mevkiye doğru ittirdim. Burnundan soluyarak bana gözlerini devirdi. Bu sırada elinde ufak bir paket yiyecek ile gelen
Tolga, koşarak yanımda geldi. 

 
Tolga, Yağmur'a gözaltından bakıp bana döndü. Elindekileri uzattı.
"Bunları ağabeyim gönderdi, " dediğinde kaşlarımı çattım. "Sabah kahvaltı yapmadığın içinmiş," diyerek elime tutuşturdu. 

 
"Gerek yoktu. Kafeteryadan atıştırmalık bir şeyler alırım ben." Dedim zorla verdiği paketi geri uzatırken. Tolga çekilerek birkaç adım yana kaydı. 

 
"Valla beni papaz etme kızım. Gönderdiyse yiyeceksin." 

"Ne!" Yağmur hafif cızırtı sesiyle benden önce tepki verdi. 

"Yiyecekmişmiş." Yağmur elimden aldığı paketi Tolga'ya zorla tutturdu. 

"Al bunu, git ağabeyine selam söyle. Kız kendisi yiyebilir. " 

"Sen karışma yer cücesi," derken Yağmur'u görmezden gelerek bana baktı. Yağmur homurdanarak bir şey diyecekken, onu durdurup Tolga'nın elindeki paketi aldım.
"Tamam, daha fazla çekemem sizi. Teşekkür ettiğimi ilet. " 

Tolga kafasını sallayarak ayrıldı yanımızdan ama Yağmur hâlâ öfkeli olduğu için söylenmekteydi.
"Yer cücesi dedi bana, inanabiliyor musun ya!" Dudaklarını büzüp yürümeye devam ettik.
"Hem kim o, niye sana bunları yolladı? " gözümü ondan kaçırmak istedim. Ne diyecektim kıza ki...
"Anlatacağım ama aramızda kalması şartıyla Yağmuşka?" 

Parmaklarını kenetleyerek "tamam" diyebildi.

Kafeteryaya girdikten sonra ona dün gece olanları anlatmıştım. Tepkilerini açık açık vermemişti fakat kafasına dolanan tilkilerin saklandığı ortadaydı. Önümdeki kahvemden birkaç yudum aldığımda mideme inen sıcak ama damağımda kalan acı tat ile Yağmur'u izliyordum. O da şaşırmıştı hallince.

"Asel be-ben özür dilerim. Seni zorlama..." cümlesini bitirmesine izin vermeden önümde duran kaşığı ona fırlattım.

"Saçma salak konuşma Yağmur. Bir daha ki sefere bardağı kafanı yersin." dedim bir yudum daha alırken.

Sinirlerimin ayarı bozukken kapıdan içeri yine o tayfa gelmişti. Buket eline aldığı içeceği usul usul dudaklarına götürdü. Gözleri ise bir müddet bana takılı kaldı. Elindeki bardağı tutması için Mine'ye verdi. Mine onun dediğine itaat ediyor gibi istediklerini yapıyordu. Masanın etrafında dönerek gelen Tolga bize bakıp elini kaldırdı selam verircesine ve önüne döndü.

"Şuna bak, şuna. Sinir yemin ediyorum." Yağmur'un sesi gülümsememe sebep olmuştu. Merak ediyordum da ne alıp veremediği vardı bu çocuk ile...

"Yağmur sınıfa geçelim mi?" dediğimde kafasıyla onayladı.

Üstümdeki elbise dünden kalma olduğu için sınıfa girmeden önce eve uğrayıp geleceğimi bildirdim Yağmur'a.

Okulun önündeki durakta birkaç dakika bekledim. Yaklaşık yarım saat sonra eve geldiğimde anneannem ve dedemin seslerini işittim.

"Topla şu ortalığı. Her yer toz pislik içinde be adam!" Anneannemin sesinden çıkan tatlı tınısı yankılanıyordu odada. Dedem ise onu duymuyormuş gibi işine devam ediyordu. Anneannem sonunda beni gördüğünde 'nerdesin sen' bakışlarını atmaya başlamıştı.

"Tonton'um benim hemen çıkmam gerek," diyerek odama daldım. Çantamı yatağımın üstüne fırlatıp üstümü çıkarmaya başladım. Dolabımdan aldığım kot pantolonumu ve üstüne de NASA yazan sweatshirt giydim. Elbisemi çantama koydum ve hazırdım.

Son kez aynaya bakmak için yaklaştığımda boynuma yakın yerlerde izler olduğunu fark ettim. Parmaklarımı usulca çizilen yerime dokundurduğumda sadece ufak bir sızlama geldi. Sızı anında zaten yok oluyordu. Aynanın önünde duran kapatıcıyı alıp boynuma sürdüm. Zaten kıyafetim yeterince örtüyordu ama ben yine de önlem almak istiyordum.

Çantamı da koluma takarak odadan çıktım. Biliyordum ki anneannem ve dedem beni asla sorgulamazdı. Ne yaptığımı, nereye gittiğimi... Ama habersiz gittiğim için akşam ufak bir hesaplaşma olacağı aşikârdı.

Kimden: Bilinmeyen Numara.

Mesaj: Okulda yoksun.

Telefona uzaylı görmüş gibi bakıyordum. Mesajı atan numarayı tanımıyordum. Bu nedenle korksam mı yoksa korkmasam mı bilemedim. Cevap vermeden telefonu arka cebime sıkıştırdım.

Okula tekrar geldiğimde rutin derslere girerek koca bir günü geçirmiştik. Anneannemi arayarak Yağmurlarda kalmak için izin almıştım ve bu gece Yağmur ile kalacaktım.

Yağmur bunu duyduğunda sevinerek boynuma atladı. Ufaktan hissettiğim bileğimdeki ağrı yavaş yavaş bir şekilde dirseğime kadar çıkmıştı.

"Kızım yavaş," diyerek onu uyardım.

İnsanlar ne kadar şey yaşasa yaşasın mutlaka bir yerden sonra duraksıyordu.

 Çünkü bazen öyle an geliyor ki bende kaldırmakta zorlanıyordum. Kendim bile bunun ne kadar zor olduğunu görüp başardığımda ise geçmedi ama atlattın Asel. Diyebiliyordum. Evet bazen çok zor olabiliyor. Kendini yerin binlerce kat derinliklerinde hissedebiliyorsun fakat hayat bitmiş değildi. Ama ne zaman ne olacağını da bilemezdi insan. 

 Gözünü açtığında güneş doğmuşsa umut var demektir fakat bir o kadar da kendimizi koyduğumuz kalıba sığmıyorsak sadece ama sadece yalnız kalmaya ihtiyacımız var demektir. Bu onun hayatı değil, bunun hayatı veya şunun hayatı değil. Bu benim hayatımdı. Yarının ne olacağını nerden bilebiliriz? Bir bakmış varız, bir bakmış ki yokuz. Yaşadığımız her an, hiç yaşayamayacağımız gibi yaşarsa insan her zorluğu atlatır. İzler kalır ama o izlere bakınca ne kadar güçlü olduğunu görürsün aslında.

Diyeceğim şu ki; Her şey zor olabilir ama altından kalktığında; içinde daima güçlü bir kız/erkek yattığını anlayacak. Ve anladığında da düşünecek. Çünkü o an ona her şey saçma gelecek.

Düşünecek. Düşünecek. Duracak. Ama o güçlü yanını bulacak. Geç olsa da güç olsa da.

Yağmur'da böyle bir kızdı işte. Acıları ona çok şey katarken, kaybettirmişti. Oysaki her insan böyleydi.

Kazanırken, kaybediyorduk.

Yağmur ile eve girdik. O kadar yorulmuştuk ki ikimizde uyumak istiyorduk. Tabi acıktığım için karnım da gurulduyordu. Yağmurla beraber bir şeyler atıştırdık. Mutfakta fazla konuşamamıştık. Odaya girdiğimizde normal bir sadelik vardı. Ama posterleri ise ayrı bir hava katmıştı odaya.

"Sevgilin var mı?" diyiverdim birden Yağmur'a doğru bakarken. Yağmur kıpırdayarak kafasını salladı. "Sevgilimiz olsa evde değil onun yanında olurduk bacım." Dedi.

Gözleri bir boşluğa dalarmışçasına bakıyordu. Odak seçtiği hedefe sabitledi gözlerini konuştuktan sonra. İnsanları izlemeyi ve gözlemlemeyi her zaman yapmıştım.

Birkaç kere koluna dürttüğümde pantolonumun arka cebinde olan telefonumun mesaj sesini duydum. Yağmur kendini topladı ve arkasına yaslandı.

Kimden: Bilinmeyen Numara.

Konu: Boynundaki kolyeyi odada düşürmüşsün. Almak istersin diye düşündüm.

Birkaç dakika ekrana yine alık alık bakarken mesajın üst tarafına baktığımda sabahki mesajın da ondan geldiğini anladım. Numaramın bunda ne işi vardı?

Kime: Bilinmeyen Numara.

Konu: Numaramın sende ne işi var? Diyip yolladım.

Kişi kaydedildi!

Kimden: Kunter.

Konu: Zor olmadı. :)

Gülücüğünü götüne sokayım senin, diye mırıldanırken Yağmur; "Kiminle mesajlaşıyorsun?" diye sordu.

"Kunter." Diyerek telefona yazmaya başladım. Yağmur'u diyeceklerini şuan kulak ardı edip mesaja odakladım.

Kime: Kunter.

Konu: Zor olmadığı belli. Yoksa bir kızı gecenin bu vaktinde de rahatsız etmezdin.

Kimden: Kunter.

Konu: Rahatsız mı ediyorum? Şuan eminim boş boş duvarlara bakıyorsundur.

Kime: Kunter.

Konu: Sana ne? Belki çok önemli bir işim var. :)

Yağmur iki saattir ne konuştuğumuzu merak edip bir yandan kafamın etini yiyordu. Sorularından kaçmak için değildi cevap vermezliğim ama yanlış bir şey de düşünmesini istemiyordum. Hepsi bu!

"İyi. Tamam. Anlatma!" deyip çocuk gibi kollarını düğümledi. Şuan o kadar tatlı görünüyordu ki kafasını karıştırasım gelmişti. Kıkırdayarak başımı gövdesine koydum.

"Oyşh, sen kızdın mı bana?" dedim gönlünü almak için.

Zamanın su gibi akıp gitmesiyle benim şuan yakın olduğum tek kişiydi. Kısa bir zaman bile olsa onu kaybetmek istemezdim.

"Asel," diyerek bana baktı naif bir sesle. Sesinde bir dalın kırılmışından çok bir fidanın kırılacağı söz konusuydu. Kaşlarımı kaldırdım ne diyeceğini merak edip. "Kunter iyi birisi değil. Onun seninle işi olmaz." Dedi. Kendimi ondan çekip, "Ne demek iyi birisi değil diye sordum."

İnsanların birilerini tanımadan, sorgulamadan fikir edilişi hakkında bir şey diyemezdim ama bir insanı neye göre sorgulayıp ön yargıya vardıklarını merak da etmiyor değildim. Yağmur'a kızmıyordum. Sadece içimdeki hissin yanılmasından korkuyordum.

"Kunter sandığın gibi kızları sevebilecek birisi değil. Senin iyiliğin için diyorum."

"Beni sevdiğini de söyleyen kim!" diye çıkıştım.

"Kunter'le konuşuyorsun ve bu normal mi sence?" dedi sol kaşını kaldırarak.

"Sandığın gibi değil. Ön yargıyla kimseye yaklaşma," diyerek geçiştirdim onu.

Yataktaki uyur pozisyonumu alıp bacaklarımı kendime çekerek cenin pozisyonu aldım.

"İyi geceler," diyerek gözümü kapattım. Konuyu uzatarak onu kırmak istemiyordum. Bir an önce sabah olsun istiyordum. Yağmur'un yataktan kalkarak ışığı kapattı ve yerine yattı. Aklımda onu kırdım mı, düşüncesi kemiriyordu. Bunu düşünürken gözlerim çoktan uykuya teslim olmuştu.

Güneş çoktan teslimiyetini göğe vermişken gözümü alan güneş ışıkları yüzünden ben de uyandım ve kahvaltı yaptık. Yağmur ile aramızı düzeltmiştik. Bu nedenle içime ekilen mutluluk tohumları ile günüm aydınlanmış olmuştu. Okul yine aynıydı. Rutin derslere girip koca bir günü böyle atlattık sanıyordum ki Dicle hocanın verdiği faaliyetler yüzünden birkaç saat daha okulda kalacaktık. Seçmeli derslerimi henüz seçmemiştim. Düşünmüyordum da. Ta ki benim yerime birisinin kalkıp resim kursuna yazdırasıya kadar. Resim yaptığımı herkese söylemezdim ve severdim de. Panoda isimlere bakıp kim nereye gitmiş diye bakındım.

"Çattık arkadaş!" diye sitemde bulundum. Bu sırada Tolga yanıma kadar gelip pişmiş kelle gibi sırıtan yüzüyle bana bakıyordu.

"Hayırdır mutsuzluklar prensesi?" diyip elini omzuma attı. Yine bu sırada cevap verecekken Tolga'nın elinin omzumdan çekildiğini hissettim.

"O elini götüne sokmadan indirmen iyi oldu kardeşim."

ve bölüm biter :)

Sevgilerimle.<3

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

1.8M 125K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
2.7M 144K 16
Maça Kızı 8 serisinin devam bölümlerini içermektedir.
849K 50.7K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...