Aşk Mektupları

By RomanceTR

15.8K 480 383

Tarihin tozlu sayfaları arasında can bulan ünlü yazar, şair, sanatçı ve siyasetçilerin yıllar sonra bile duyg... More

Mektup Nasıl Yazılır?
Kafka'dan Milena'ya Mektuplar
Frida'dan Diego'ya Mektuplar
Sabahattin Ali'den İki Gözü Ayşe'sine Mektuplar
Sabahattin Ali'den Eşi Aliye Ali'ye Mektuplar
Napolyon'dan eşi Josephine'e Mektuplar
Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman'ın Mektupları
Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Mektuplar
Nazım Hikmet'ten Piraye'ye Mektuplar
Abidin Dino'dan Eşi Güzin Dino'ya Mektuplar
Yarışmalar-1
Yarışmalar - 2
Yarışmalar-3
Yarışmalar-4
Yarışmalar-5
Yarışmalar-6
SON

Ahmed Arif'ten Leyla'ya Mektuplar

629 20 12
By RomanceTR

Ahmed Arif ve Leyla Erbil'in hangi tarihte tanıştıkları ve tam anlamıyla neler paylaştıkları bilgisi yoktur, tek bildiğimiz şey tanıştığında ikisi de yalnızdır, yaşları gençtir ve mektuplaşmaları başlar.

Bir süre sonra Leyla Erbil, eşi Mehmet Bey ile tanışır ve Ahmed Arif'i kibar bir şekilde reddeder. Bunun karşılığında Ahmed Arif ise düğün hediyesi olarak "Suskun" şiirini yazıp Leyla'ya şu cümleleri sarf eder. "Sen ister dostum ol, ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol."

Aradan yıllar geçer, Ahmed Arif asla pes etmez ama Leyla'dan karşılık bulamaz. En sonunda 1967 yılında eşi Aynur Hanımla evlendiğinde bir oğlu olur fakat ölene kadar aşkını dile getirmekten asla vazgeçmez.

1954-1959 yılları arasında yazdığı mektuplarını 1977'de gönderdiği son mektupla sonlandırır bir daha ise mektup yazmaz.

Tarihsiz

"Leylâ önce sana böyle bir kağıda yazdığım için özür dilerim. Bu akşam birçok defa başlayıp sonunu getiremediğim bir hikayeyi tamamlamaya çalıştım. Fakat nafile, insan aklını bir şeye verdi mi kurtulamıyor ondan. Daima düşünmekle ve daima da aynı şeyi düşünmekle insan aşkın bir fikri-işgal olduğunu kabul ediyor.

Sonra ben Leylâ mütemadiyen şiddetli bir arzu ile bir tatmin edilememezlik içinde bir şeyler istiyorum. Bunun gibi, yani bu tatminsizlik gibi bir de ifade edemeyiş var ki bu insanı bitiriyor, harap ediyor. Çok defa yazdıklarımı yırtıyorum, çok defa bu, bedbinlikten ve ümitsizlikten oluyor. Fakat yine de işte yaşıyoruz ve acı içinde bile olsa bu bize bir haz veriyor ve yaşamayı istiyoruz. Ne kadar ölümü fevkalade bir facia gibi veya ne bileyim bir felaket gibi kabul etmesek de ölmek veya sevdiklerimizden ayrı olmak istemiyoruz. Çok zaman olmuştur Leylâ, şu memleketten gitmeyi düşünmüşümdür. Amma daima bunu yapamamışımdır. İlk seferler daima bir imkânsızlık vardı, bunlar mani idi...

Son zamanlar imkanlar olmuştur amma kendim bu maceraya atılamamışımdır. Belki eminim ki ayrılık veya uzak oluş mühim değil de asıl onu düşünmek ve bir daha hiç dönülmeyeceği ve geride kalanları insanın bir daha göremeyeceğini düşünmesi çok feci bir şey. Bazen o ânı yaşıyorum Leylâ'm o zaman tüylerim diken diken oluyor. Bazen şöyle düşünüyorum da buna cesaret edemiyorum. Bir o dönmemek ve dostları Leylâ'm ve asıl seni bir daha görmemek... Ve asıl seni görmemeyi düşünmek insanı deli ediyor. Seni belki bir ay görmesem ne bileyim seni 3 ay, bir sene görmesem bu insana koymaz da bu bir yasak olursa ve hiç dönmemek karışınca işe, çok acı oluyor Leylâ. Amma diyeceksin ki, biz birbirimize o kadar alışmamıştık ki. Öyle değil halbuki Leylâ, alışmamıştık amma, alışabilirdik ve alışacaktık...

5 Mayıs 1954

''Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun."

Aynı mektuptan

''Gözlerinden öperim. O güzel burnuna yıldızlarca öpücük..."

''Kendine iyi bak,bir daha hiçbir ana doğurmaz seni. Bir daha hiçbir cihan bulamaz seni. Tekrar öperim."

----

Tarihsiz

"Özlemektir seni, geberesiye. Ses etmektir, haykırmak 'Leyla!' bir tenha saatte geceler yarı. Ömrümüz çelimsiz, kısa. Çabamız korkunç ama. Ayaklarımızı bastığımız toprağın, kokladığımız havanın, şunun bunun en ibne, en akla gelmez derdini dert edinmek. Kendimizi duymaya, yaşamaya yönelmek bile yasak."

---

Leyla'nın her anında yanında olamayışını, hayalinde orada olduğunu anlatmaktan da geri kalmaz:

"Bak, yanında ben varım. Seninle olduktan sonra yapamayacağım ne vardır? Önce kendine inan, kendini sev, sonra bana bel ver, bana yaslan, bak yaşaman nasıl asli cevherini gösterecek. Üzme hiç kendini, ölürüm sonra. Ölmek hiçbir şey değil. Sen böyle canlı, sıcak, dost, aziz ve en güzeli sevgiliyken ölmek, acı da olsa katlanılır. Ama senin bu bedbin halini görmek... İşte mesele burada."

Böyle ne kırık ne de anlaşılmamış gitmek istemiyorum. Dostluğumuz ki korkunçtu. Ve yaşanmaya değer. Bugünkü feci haline rağmen, birbirimizi tanıma hususunda pahasız bir değerdir. (...) Ha, sürgüne gitmeden – bugünler – bir mektubunu alırsam, sevinmem diyemem elbet! Bu da laf mı, uçarım belki! Ama yazmasan ne diyeyim...

-----

13 Nisan 1955

''Evleneceksin demek? Herhal çocuğu sevdin! İnşallah mesut olursun canım. Ama müstakbel kocan bana yazdığına kızmayacak cinstendir inşallah. Yoksa seni kaybetmek, sesini duymamaktansa gebereyim daha iyi olur."

-----

18 Mayıs 1955

''Daha doğrusu hoşa gitmekten başka, baskın, ayrılınmaz bir tutku. Seni anlatabilmek... Kime ama? Bu bok düzenin, bu dört boyut zindanın, kâinat, sonsuzluk falan dedikleri bu ölümlü şakalar kaos'unun nesine, neresine anlatmak?Oysa seni düşünmek, bu kokmuş erdemlerin çok uzağında..."

''Yaşamaların, umutlanmaların sahiden bir anlamı kalmazsa haber et bana, suskunluğa beraber gidelim. Benden önce böyle bir yolculuğa çıkamazsın zaten. Son tramvayı kaçırsam bile imansız, rahipsiz, merasimsiz gelir ulaşırım ilk durakta."

''Seninle bir sofrada, şiirden ve evrenlere dar bulan yüreklerimizden yalana, kötü, haram, suların için-için akmasına, budalaca korkulara karşı, çoğu zaman bizi de yoran, umutsuzlandıran, çabamızdan açıp, çarpılacak mıyız dersin?''

4 Ocak 1956

"Sevgili Canım,

Geldi. Mektubun, üç kitap ve bir dergi. Sağ ol, öperim seni. İstediğin gibi, hemen şiir göndermeyi nasıl isterdim bilsen. Dağınık, henüz toparlayamadım. Sağlam mısralar yakaladığımı sanıyorum. Bu hali, bilhassa kendinde, bir kısırlık, bir tükenme saymanı asla kabul edemeyeceğim. Say sanatçının belirli özelliğidir bu. Biz (ve hele sen!) ne makine ne de hamalız! Sayıca çokluğu da bir üstünlük sayanlara kulak asma. Araşan ağız tadıyla anılacak tek mısraları yoktur onların. Beni asıl üzen yaşayışım hor görürcesine kendini savrukluğa vermendir. Aslında yalnızlık duymayan, can sıkıntısı çekmeyen sade hayvanlardır!

Çabamız, gücümüz, ülkülerimiz nece büyük olursa olsun, bir her şeyden yoksun, bir acılı anlarımız olacaktır. Sen şerefli ve haysiyetli bir kızsın. Balolara, eğlentilere gitmekle hiçbir şey kaybetmezsin canım. Hint fakirleri gibi çile doldurmanı önce ben istemem. Hem unutma, ben-sen ve bizim soyumuzdan olanlar düşkün, bilgisiz ve güçsüz insanları düşünüp birer münzevî olacak değiliz. Aksine her insanın yaşamadan doya doya pay almasını isteriz. Hal böyleyken baloya gidişini bir kabahatmiş gibi önüme sürmeni anlamadım. Seni böylece daha mı az severim sandın?"

29 Şubat 1956

"Leylim, Yok haber. Senlik, bir zehir meltem... Ne çok tutkun, muhtacım oysa. Çok domuz, çok hayın, çok namussuz olmalıyım ki seni böyle lâhza başında beraberliğe -zorla da olsa- iteliyorum. Oysa sen, mutlak sensin... Sarhoş gibiyim galiba. Anlamsız kaçıyor sözlerim. Anasıl, senden hemen haber ummam sebep buna. UMMAK, çeviremez oku yolundan. Belli, yenilgiyi tanımak istemeyen, çocuksu ya da peygamberce dayatan benim. Ya da budalaca, sıcaklığını bir türlü yitiremeyen hayatça..."

Tarihsiz

"Leylâ,

Sevmeyi, neleri nice ya da nasıl sevmeyi, (nedenli ya zırva da olsa) sana öğretmek, kabul ettirmek gibi bir çabam olamaz elbet. Bu her şeyden önce sana saygısızlık, seni önemsemezlik olur. Gelgelelim -bu benim kara bahtımdır- sana kul, sana divâne olmanın aşırılığını sevmediğini söylüyorsun. Bir doz, bir ayar meselesinden çok, bir çeşit acımaklı tersleme! Bu bahiste yerden göğe haklısın. Zaten sen asla haksız düşmeyeceksin. Ne var ki hayatım, sebep gösterme ya da deliller üzerinde düşünmekle geçtiği halde, bu bahiste kafamdan çok yüreğimi verdim sana. Verdim yanlış galiba! Mesele vermekle bitmezmiş meğer. Kabul ettirmek, yüzümü dönünce bir kenara âlelade fazladan ve hurda bir nen gibi attırmamak varmış. Öğrettin, sağ ol. Ne diye böyle sıcak, böyle dost, böyle hayır denilemeyecek bir havadasın?"

-----

Son Mektup

5 Mayıs 1977, Ankara

"Leylim,

İngiltere'ye gittiğini gazetede okudum. Bu nedenle -dönüş zamanını bilmediğimden- sana teşekkürde geciktim. 'Eski Sevgili'yi roman boyutlarında ele alabilirdin. Gene de çok güzel. Adını bana danışsaydın, Eski yerine Ölümsüz ya da Sonsuz olmasını isterdim. Uygunu, yakışığı budur çünkü. Neyse, bu konuda fırsat bulunca konuşuruz. Yahut yazışırız. Sana Dr. İsmail Beşikçi'nin imzalı kitabını gönderiyorum. İlgilenir, yararlanırsın. Başkaca ne desem? Filinta, beşini sürüyor. Bazen boynu bükük ve sonsuz mahzun, bazen şimşek gibi çakıp gürleyen bir çocuk. Fatoş ablasını ve seni öper. Ben de güzellik, sağlık ve mutluluğunun sonsuz olmasını dilerim. Fatoş'un gözlerinden öperim.

Selâm ve sevgiler..."

Sabah gözlerimi sana açarım, akşam uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. Böyleyken gene de şükretmem halime; hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum, nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş... Hepsi. En çok da en ilk de Leylâ'sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini...

Continue Reading

You'll Also Like

11.7K 587 23
Yangın merdiveninden teras kata çıkarken gözüme yine o takılmıştı... Uyuyordu. Tıpkı bir melek gibi... Bana bir kaç dakika gibi gelen ama koskoca 6 s...
Beyaz Güç By eka182

Science Fiction

66K 5.6K 29
Anna kaderine yazılmış büyük görevin farkında olmadan yaşayan ve Beyaz Güç'ün sahibi olan, kendini sıradan biri zanneden ancak bunun aksine tüm dünya...
1.8M 79.8K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
22.1M 900K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...