Güçlü Çocuklar Ağlamaz √chanb...

Par luesta

30.8K 2.9K 4.6K

"Sen güçlüsün diyip sırtıma kocaman dağ devirdiler." •Sezon1• "Hani derler ya; Güçlü insan ağlar mı? Defalarc... Plus

takımı oluşturalım
geceler mezar olur dalarsın uykuya
müptela oldum aşka seninle
delirtiyor beni itin teki
delice koştuk umutlara velakin boştu umutlar
dokuz yıl öncesine mektup
sen paketimdeki dilek sigarama öznesin
senin gamzelerin için kaç şair sarhoş oldu, söyle
bu kalbe ne yaparsan yap yerin ebedi
yüreğinden yaralı bizim hikaye(m)iz
içtiğim tüm yalanlar var, tokuşturup dururum bura kader meyhanesi
ama her dokunuş Ooh La La La
dediler bu çocuk neymiş, dedim felaket felaket
gidenler değil moruk, elde sigara döndü
fakülte çıkışı yaktığı(m) sigaraydın
bir masalda saklanan günahsız melekler
herkes güneşli günler görürken ben hep ıslandım
çeşit çeşit insan var bu kadar çeşide gerek yoktu
yalancı gülüşlerde senin yüzünü gördü(m)
bir çizik attın gönlüme, kanattın
ve hâlâ daha gelmiyorsan başkası var bence
ellerin yoksa nasıl bulayım yolumu
ama n'apıcaksın dönse devran?
öyle unutulmaz böyle unutulur
kurulan hayaller Mars'a gidiyor, tam üzülecekken bi gülme geliyor

yolda nefes alan zombielere selam veriyorum

1.2K 146 111
Par luesta

tuna&sena-birden geldin aklıma

Bazen bir şey olur, ve o sizin hayatınızın dönüm noktası olmuş olur.
Fakat, bunu anlayamayacak kadar küçüksünüzdür.
Her şeyin değişeceğini kavrayamazsınızdır. Neden?
Cevabı basit; küçüksünüzdür, küçüğüzdür. Aslında kimse farkında değildir, insanlar küçük yaşta olgunlaşırlar.
Oyuncaklar daha fazla gözlerine geldiği için bu olgunlaşmayı, bırak küçükleri, büyükler bile fark edemez.
Garip olan bir şey daha var; hatta bu garip değil, çok aciz.
İnsanların en güzel yaşı 17-18 diyen siz büyükler değil miydiniz?
Bu yaşınızın kıymetini bilin, büyüyünce çok özleyeceksiniz diyen, siz değil miydiniz?
Öyleyse, nedir bu hayatımızda ki yorgunluklar, kırgınlıklar?
Yüreğimiz, sadece oyuncaklarımızı elimizden aldığınız zaman kırılmaz veya, reyonda gördüğümüz oyuncakları almanız için dil dökmelerimizin işe yaramaması da kırmaz.
Öyle bir halde ki büyükler, sanki hiçbir zaman çocuk olmamışlar gibi davranıyorlar.
İşte bizim yüreğimizi yoran, kör bakan gözleriniz.
Kırmayın, hayat kısa, diyen de siz değil miydiniz?

Kırdınız beni ulan!
Öyle saç tellerimden, tırnaklarımdan değil
Yüreğimden kırdınız.
Kuştum ben,
Kanadımdan değil, gökyüzümden kırdınız.











Saçlarını kulağının arkasına iterek, gözleri, gözlerimde oyalandı. O oyalandı, ben yandığımı hissettim. Ellerim, yuvasını bulmuş yavru bir kuş gibi hissetti, karıncalandı. Belki de daha çok duygu karmaşasına kapılacaktım, eğer Chanyeol, saçındaki elimi sert bir şekilde itmeseydi. Saçlarını alnından kulağına nazik bir şekilde koyduğumda, sıcak nefesini yüzümde, dudağımda hissetmedim. Nefesini tutmuştu ama kalp atışlarının hırçın seslerini çok rahat duymuştum. Hoş, bende onunla aynı travmayı geçiriyordum.

Benden önce davranıp, elimi sertçe itekledi. Chanyeol benim hiçbir şeyim, hatta onu sevmiyorum ve nefret ediyorum. Ama neden, yaptığı hareket zoruma gitmişti? Neden, hayatımda hiçbir yeri olmayan Chanyeol, kalbimin kırıldığını hissettirdi bana.
Arkama dönüp bakmadan koşarak uzaklaşacaktım ama bileğimi sıkı sıkıya halen daha tutmuştu. Zorlada olsa bileğimi, elinden kurtararak çıkıp gittim. Sinirliyim, ve şu an kimsenin sesini duymaya tahammülüm yok. Sahayı terk ettiğimde arkama sadece bir kere dönüp baktım, kimsenin gelmemesi birazda olsa içimi rahatlatmıştı. Şimdi ise kendimi okulun bahçesine atmıştım. Okul binasından biraz uzaklaştığımda önüme çıkan ilk ağaca sırtımı yasladım. Cidden, şu an tek ihtiyacım ciğerlerime oksijen çekmek.

Sırtımı yasladığım ağaca kafamı da dayayıp gözlerimi kapatmıştım ki, birisinin beni çağırdığına yemin edebilirim. Gözlerimi hafifçe aralayıp etrafa baktım ama herhangi bir beden göremiyordum. Lakin, birisi halen daha bana sesleniyor. Cidden, her kimsen gelme lütfen.

"Hyung." Luhan beyaz gömleğinin düğmelerini yarısına kadar açmıştı, kravatı da gevşemişti. Buradan bakılınca serseriye benziyordu. Nefes nefese yanıma gelip soluklandı. "Hyung, bana kızgın mısın?" dudaklarını büktü.

"Rezil oldum." Cidden takıldığım şeye bakın.

Luhan iki elini kendisinden biraz uzaklaştırarak hızlıca salladı, "Hayır hyung, o kadar güzeld—"
Ne söyleyeceğini bildiğim için sesimin sert çıkmasına özen göstererek susmasını söyledim.
Luhan'ı tanıyordum ve 'hayır hyung, o kadar güzeldiniz ki' diyecekti.

Chanyeol resmen rahatsız olduğunu elimi itekleyerek belli etmişti. Cidden nasıl güzel görünebilirdik ki! Görende, sevgilisinin saçını kulağının arkasına koyuyor sanacak. Belki de Luhan o şekilde sanmıştı, ondan her türlü düşünceyi beklerim. Çok fazla ayakta duramayacağını anlayarak yanıma oturdu.

Gözlerim yine kapalıydı ve umrumda değilmiş gibi davranıyordum.

Belli bir süre ikimiz de sessiz kaldık. "Hyung, ben gerçekten özür dilerim. Yani neden onunla alakalı bir şey söyledim bilmiyorum. Biranda oldu."

Gözlerimi açtım fakat bakışlarım düz bir noktadayken Luhan'a cevap verdim. "Bu kadar takma Luhan, kız olsaydım, Chanyeol beni reddetti deyip depresyona girerdim ama ben erkeğim. Hem Chanyeol'e duygu bile beslemiyorum." sesim sonlara doğru kısılmıştı. Neden kısıldı bilmiyorum ama irdelemek de içimden gelmiyor.

"Orası öyle hyung ama..." sesi titremişti. Luhan bugüne kadar şahit olduğum en iyi konuşmacı. Düz ve net bir sesle her zaman konuşur, hatta kavga ederken bile rahattır. Sesi titrerken konuşmasına hiç denk gelmemiştim. Hal böyle olunca şaşırarak Luhan'a döndüm. "...yanlış anlaşıldı. Yani sen öyle arkana bakmadan hızlıca giderken."

"Nasıl yanlış anlaşıldı? Luhan, açık konuşsana."

Luhan derin bir nefes alarak, tam karşıma geçerek tekrardan oturdu. "Lay hyung, senin Chanyeol'den hoşlandığını söyledi."

"NE? NE DEDİ! BUNU NERESİNDEN UYDURDU?!" Hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve kafam ağacın orada olduğunu unuttuğum dalına çarptı. Acıyordu ama tıslamayacak kadar sinirliydim. Kafamı ovalayarak, "Ben gittikten sonra tam olarak ne oldu? Şunu bir düzgün anlatsana!" bağırmadan edemedim.

"Anlatacağım hyung, ama lütfen bölme." kısa bir baş sallamasıyla devam etmesini belirttim.

"Sen çıktıktan sonra bizimkiler ayaklandılar ve hepsi peşinden gelecekti. Jongdae hyung, böyle durumlarda kimseyi yanında istemediğini söyledi. Bu saçma şeyi ben yaptırdığım için pişmanlık duydum. Peşinden sadece benim gideceğimi söyledim ve herkes onay verdi. Tam kapıdan çıkacaktım ki..." çimenleri hafif hafif yolmaya başladı ve gözlerini yavaştan suratımdan kaçırmaya başladı. Tekrardan derin nefes alıp devam etti. "...Lay hyung 'oooo Baekhyun sana resmen aşık olmuş dostum' dedi, Kyungsoo hyung ise onayladı. Tabi bunu hepimiz duyduk ve diğerleriyle beraber tekrardan sözlü çatışmaya girdiler."

"Chanyeol? Chanyeol ne yaptı o sırada?" sesim normal halinden çıkmış, daha heyecanlı bir şekile kendisini sokmuştu. Luhan omuzlarını silkerek, "Bilmiyorum. Sonra ben peşinden geldim işte." dedi.

Tanrım. Gerizekalı Luhan! En önemli sahneyi kaçırmış resmen. Kulaklarımın yandığını hissettim. Ya çok sinirlendiğim için ya da utandığım için. Gerçi hayır, utanılacak hiçbir şey yapmamamıştım ben. İsteyerek saçına dokunmadım, Luhan yap dediği için yapmıştım.
Kendi iç sesime kulak vererek kafamı onaylar bir şekilde salladım. Luhan bana tuhaf tuhaf bakmaya devam etti.

"Hyung?"

"Hm.."

"Dudağın mı acıyor?"

Gözlerim yine bir noktaya takılmıştı. Luhan soru sorunca fark ettim. Gözlerimi bu sefer Luhan'a diktim.

"N-ne? Hayır, neden?"

"Hiç. Elinle habire dudağını okşuyorsunda."

Söylediği şeyle dönüp kendime bakmak istedim ama maalesef dünya sadece benim isteklerim için dönmüyordu. Elim halen dudağımın üstündeydi ve ben farkında bile değildim. Hızlı bir şekilde dudağımın üstünde olan elimi indirdim. Yüzümün her hücresi şu an kırmızının elli tonuna dönmüştü, adım kadar eminim. Luhan'da bana endişeli gözlerle bakıyordu ki, bu tahminimi doğruluyordu.

"Hyung, ateşi—"

"Sus, Luhan!"






"Pekala müdür bey, teşekkür ediyorum ilginiz için. İyi günler."

Babam, okul takımımızın henüz daha forması olmadığı için yakınıp duruyordu. Aslında hepimiz yakınıyorduk ama şu son zamanlarda olan olaylardan dolayı hiçbirimizin bunu müdüre söylemeye yüreği yoktu. Bunu hepimizin adına babam yapmıştı ve şu an ona minnettardım. Antrenman yaparken ciddi olmalıydık ama bir formamız bile yoktu, nasıl ciddi ciddi antrenman yapacaktık.

"Ne dedi, baba?" heyecanlı sesimle elimi birbirine vurarak söyledim. Babam telefonu kapattıktan sonra dönüp bana baktı. Bakışlarından 'oğlum henüz daha büyümemiş' anlamını çıkarmalı mıyım, sonra düşüneceğim. Şimdi daha önemli şeyler var.

"Antrenmandan sonra müdürün yanına gideceksin. Arkadaşlarının ölçülerini telefonunun notlar kısmına yaz ve müdüre ölçüleri söyle. Takım için forma kararlaştıracaksınız." kafama küçük bir öpücük bıraktı ve unuttuğu bir şey aklına gelmişti ki elini şakırdayarak devam etti. "Unutmadan, Baekhyun tek gelirse yeterli olur dedi." Babamın yanağına sulu bir öpücük bırakarak teşekkür ettim. Parasını babam ödeyecekti ama tasarım işidir, ıvır zıvırdır, bunları müdür halledecekti. Babam bana ve takım arkadaşlarıma hediye alacakmış zaten, ama forma olayını söylediğimde hepimize formayı babam almıştı. Cidden, babamı çok seviyorum. Annemi de çok seviyorum ama babam bir ayrı. Nike spor çantamı alıp antrenman yapacağımız salona yürüyerek gitmeye karar verdim.

"Gelmeseydin ya, zahmet oldu." Kris elinde ki su şişesini bana fırlatarak söyledi. Geniş gülümsememden payını alarak tekrar konuştu, "Moraller yerinde bakıyorum." gülümsememe karşılık gülümsemeyle cevap verdi.

"Güzel haberlerimle geldim." Cool olduğunu düşündüğüm göz kırpa eylemini gerçekleştirdim.

"Baekhyun güzel haberlerle gelmiiiiş, takıııım!" Kulağımızı tek bir tizle sağır edebilecek, özel güce sahip Jongdae ölümüne ciyaklamıştı. Tiz sesini duymayan harbi sağırdır diye içimden geçirdim ve ardından herkesin bana doğru koşuşturduğunu gördüm. Hepsinin elinde su şişesi vardı. Ne yani bana mı vuracaklardı?

"Ne haberi? Ne oluyor, takıma oyuncu mu buldun yoksa?" Sehun nefes alamayarak zor bela konuşabildi. Şimdi fark ediyordum da su şişesi bana değil de, su içmeleri içinmiş.

"Bir soluklanın hepiniz, oturun şöyle." Elimle çimenleri göstererek kendimi çimenlerin üstüne attım. Benimle birlikte hepsi oturdu. Yeni farkederek, "Suho nerede?" dedim.
Minseok damağını şakırdayarak, "Yeni koçu almaya gitti. İçimizde ehliyeti ve arabası olan sadece Suho." Tabi ya bugün yeni koçla antrenman yapacaktık. Aklımdan uçup gitmişti resmen. Tanrıya şükür ki, koç gelmeden önce buraya gelmiştim. "Formalarımız artık var." dememle hepsi aynı anda ellerini birbirine çarparak ciyaklamaya başladılar. Bende bu hallerine kahkaha attım. Buradan bakınca hepsi anaokulu çocukları gibi duruyorlardı. Gerçekten bu kare, görülmeye değer bir kare.

"Nasıl oldu bu? Anlatsana ya." Jongin henüz daha gülümsemesini durduramadan neşeyle söyledi. Hepsinin gözleri parlıyordu ve mutlulukla bana bakıyorlardı. Takımımızın en büyük sorunu formamızın olmamasıydı. Bir türlü parayı denkleştiremiyorduk. Öğrenci halimizle bu daha çok zor oluyordu. Ağzımı açmıştım ki Minseok beni susturdu. "Ben tahmin edeyim, bunu yapan kişi ancak Bay Byun olur." Minseok'un üzerinde olan gözler, şimdi tekrardan bana dönmüştü. Gülümsemeyle kafamı salladım. Minseok, ben size demiştim hareketiyle göğüsünü kabarttı ve tekrardan ortam şenlendi. Hepsi yanağıma sulu öpücükler bıraktı, elimin tersiyle sildim.
Kris elime bu sefer dolu bir su şişesi sıkıştırdı. Su almadığımı hatırladım ve minnet dolu bakışlarımla Kris'e baktım.



Suho, sohbet grubuna koç ile birlikte yolda olduğunu ve aynı zamanda sıraya geçmemizi belirten bir mesaj atmıştı. Takımdakiler benden önce geldikleri için eşofmanlarını çoktan giymişlerdi ve sırada bekliyorlardı. Tabiki tuhaf espriler de havada uçuşuyordu. Bende hızlı bir şekilde pantolonum ve kısa kol tişörtümden kurtularak, rahat eşofman takımımı giyinip sıraya taraf yürüdüm. Jongdae'nin saçma esprisini bölerek konuştum, "Yeni koç sizce nasıl birisidir?" Jongdae esprisini yarıda kestiğim için kötü bakışlarını yollamayı ihmal etmedi. Bense omuzlarımı sadece silktim, diğerleri de minnettar olduklarına dair bakış attılar.

Tao ne ara yanımızdan uzaklaştı, hiçbir fikrim yok ama şu an elinde küçük bir radyoyla bize taraf geliyordu. Radyoda en sevdiğim şarkılardan birisi çalıyordu ve sesini daha çok açmasını isteyip, müziğin ritmine kendimi verdim. Karşıdan beni görenler kesinlikle ayyaş olduğum için böyle yaptığımı düşünürdü ama bu umrunda bile değildi. Şu an ellerimi başımdan yukarıya uzatmıştım ve kafamı hızlı hızlı sağa sola savurup oynuyordum. Ani hareketlerim yüzünden başım dönmeye başlamıştı ama enerjim çok yüksekti. Enerjimi kullanmak için kesinlikle antrenman yapmayı bekleyemezdim. Deli gibi dans edesim gelmişti ve ediyordum da. Müziğin sesi çok yüksek değildi ama normale göre daha yüksek sesliydi. En son duyduğum ses, 'Cidden Baekhyun, 'Diyar Pala-Banane' şarkısında kafa mı buluyor' fakat kim söyledi ayıkmadım.

Minseok haklı, carpe diem.

Müziğin sonlarına doğru yaklaşmıştık ki benim dansıma Luhan, Tao, Sehun ve Kris de dahil olmuştu. Minseok'da kafasıyla ritim tutuyordu. Jongdae ve Jongin'de umutsuz vakaymışız gibi bizi izliyorlardı. Korna sesiyle hepimiz o tarafa dönmüştük, gelen Suho ve yeni koçumuzdu. Uzaktan pek göremesek de hızlı bir şekilde radyoyu kapatıp sıraya geçtik. Suho'da soyunma odasına gitmeden direk sıraya girdi. Üstünde eşofmanları vardı.

Garip bir şey oldu, koç diye gelen kişi son sınıf öğrencisi ve aynı zamanda hepimizin tanıdığı bir arkadaşımızdı, Jackson. Hepimiz şaşırarak ağzımızı bir karış açıp Jackson'a bakıyorduk. Bir tek ağzı kapalı olan Suho'ydu. Şaşkınlığımızı anlamıştı ki hepimizden önce Suho açıklama yaptı.

"Yeni koçumuzla tanışın diyeceğim ama zaten hepimiz tanıyoruz." Alnına düşen saçlarını elinin tersiyle geriye taradı. "Anlaşılan müdür parasını harcamamaya yeminli." kısık sesle mırıldandı ama Jackson'ın duymasını istermiş gibi aynı zamanda sesli de söylemişti.

"Pekala, hayal kırıklığı yaşadığınızı biliyorum. İnanın kabul etmedim ama müdürü biliyorsunuz." hepimiz Jackson'ı kafa sallamamızla onayladık. Kimseden çıt çıkmıyordu çünkü büyük bir hayal kırıklığına uğramıştık. Zaten takımımızda üç kişi eksikti ve az bir zaman kalmıştı eleme maçlarına. Adam akıllı koçumuz bile yoktu. Göz ucuyla arkadaşlarımı süzdüm, hepsinin yüzü düşmüştü. Suho ise sinirliydi.

"Müdür neye dayanarak seni koçumuz olarak seçti?" dedi Jongdae.

Jackson kafasını yukarıya kaldırarak ciğerlerine temiz hava çekti, tekrardan gözleri önce bizi sonra da Jongdae'ye baktı. "Müdür neye dayanarak seni takım başkanı yaptı?"

Jongdae bunu beklemiyordu ve gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi oldu. Aslında hepimiz bunu beklemiyorduk. Jongdae gerginleşmiş olan ortama alaylı bir gülüşle tepki verdi. Jongdae ve Jackson geçen seneden beri kavgalılardı. Sebebini ben ve Minseok henüz daha bilmiyorduk ve Jongdae bize söylememe konusunda ısrarlıydı. Durum böyle olunca ben ve Minseok'da Jackson'a soğuktuk.

"Bilmem, belkide sende görmediğini bende görmüştür?" İğneleyici ses tonuyla cevap verdi Jongdae.

Jackson sadece yavaşça başını salladı. Tekrardan ellerini birbirine vurarak, on tur koşmamızı istedi. Hepimiz iç çekerek güneşin tepemizde olduğunu umursamadan kendi etrafımızda on tur koşmuştuk. Sıcaktı ve çok yorulmuştuk. Hepimiz nefes bile zor alıyorduk. Terlemiştik ve buz gibi su içme isteğimiz körüklenmişti.

(Antrenmanı bu alanda yapıyorlar. Karşıda ki bina da antrenman salonu~)

Sehun alnındaki yoğun teri, sıfır kol tişörtünün uçlarını tutarak alnına götürüp sildi. Eline su şişesini almıştı ki Jackson izin vermedi.

"Koşudan sonra su içmek yasak. Bu sizi sadece şişirir ve karnınızı ağrıtır. Jimnastik hareketlerinden sonra içmenize müsade edeceğim."

Jongdae'nin göz devirmesini bu mesafeden görebiliyordum.

Jackson boynunda yeni farkettiğim düdüğünü çalarak sıraya girmemizi söyledi. Hepimiz yan yana dizildik ve nefeslerimiz henüz düzelmemişti. "Pekala, şimdi bir kaç jimnastik hareketi yapacağız sonrada suyunuzu içtikten sonra, antrenmanlara başlayacağız." hiçbirimizin konuşacak gücü yoktu ve sadece kafamızı sallayarak onayladık. Kris formundaymış gibi kulağıma fısıldadı, "Eski koç böyle şeyler yapmazdı. Jackson belki de bu işi gerçekten biliyordur?" jetonum yeni düşmüş gibi Kris'e baktım. Tek kaşını kaldırmış ağzımdan çıkacak kelimeyi bekliyordu. Kulağına fısıldadım. "Belki de."

Jackson ile birlikte hepimiz tabir-i caizse anamızı ağlatacak jimnastik hareketleri yapıyorduk. Yirmi dakika çoktan dolmuştur bile. Ya da dayanamayacak noktaya geldiğim için bana bu kadar uzun gelmişti. Ama arkadaşlarımın da benden farkı yoktu. Sehun dilini çıkarmış nefes almaya çalışıyordu. Buradan aynen doberman köpeklerine benziyordu. Sessizce kıkırdadım.

Jackson nihayet jimnastik hareketlerinin son aşamasına geldiğimizi söyledi, ve son hareketi bize gösterdi. Bacaklarımızı her iki tarafa açıp içimizden 70'e kadar saymamızı istedi. Telefonu çalınca yanımızdan uzaklaşarak cevap verdi. Ama gittiği mesafeden halen daha bizi izliyordu. Telefon görüşmesini bitirip yanımıza geldi. "Birazdan arkadaşım da burada olacak. Şimdilik yeterli, arkadaşım gelene kadar dinlenin." yumuşak bir sesle söyleyip suyunu içti.

"Ah! Bacaklarımı hissetmiyorum." Sehun kendisini hızlı bir şekilde çimenlerin üstüne attı. Hiçbirimizin Sehun'dan farkı yoktu. Hatta benim bacakalarımın damarları pıt pıt atıyordu ve huylanmadan edemiyordum. Bende kendimi sıcak çimenlerin üstüne bıraktım ve gözlerimi kapatıp güneşin sıcaklığına meydan okudum.

"Yah! Luhan seni öldüreceğim!" Tao aniden bağırdığı için yerimden sıçradım ve onlara taraf döndüm. Aniden doğrulduğum için gözlerim karardı.

"Tanrı şahidim, hepsi Jongin hyungun suçu."

Jongin elinde ki pet şişeyi Tao'nun başından aşağı dökmüş ama Luhan'ın üstüne atmıştı. Tao, Luhan'ı altına alıp gıdıklamaya çalışırken Luhan kendisini savunmaya çalışıyordu. Sehun ve Suho'da telefondan bir şeylere bakıyorlardı. Kris, Minseok, Jongdae ise çimenlerin üstünde şekerleme yapıyorlardı. Jackson'ın düdüğüyle hepimiz doğrulup tekrardan sıraya geçtik.

"Millet, arkadaşım da geldiğine göre antrenmana başlayabiliriz." arkasına dönerek eliyle gel işareti yaptı. "Gelsene, Chanyeol."

Duyduğum isimle beynimden vurulmuşa döndüm. Titreyen bacaklarım daha çok titremeye başladı ve kalıbımı basarım ki uzaktan titredikleri belli oluyordu. Kalp atışlarım daha fazla hareketlendi ve ellerimin uyuştuğunu hissettim. Evet bu duygular, sanki karşımda kuduz bir köpek varmış da beni ısıracak diye korkuyormuşum gibi duygulardı. Fakat bu hale gelmemin sebebi o isim, ve kendisinden emin adımlarla yanımıza gelen bedendi. Şimdi bütün arkadaşlarımın dönüp bana baktığını biliyordum. Birden fazla çift göz üstümdeydi, bende kafamı sadece eğip ona bakmamaya çalıştım. Biranlık refleksle kafamı kaldırmadan göz ucuyla Jackson'ın yanında dikilmiş bedene baktım, bana bakıyordu. Gözlerimiz çarpıştı, aklımı yitirdim. Sesli bir nefes verdim, elimde olmadan. Bu tuhaf gerginliğimden Jackson'ın keyifli çıkan sesiyle kendime geldim.

"Chanyeol benden de iyi bir koçtur aslında. Ama Cha—"

"Madem senden iyi, neden koçumuz değil o zaman?" Luhan, Jackson'ın lafını bölerek küstah bir bakışla sordu.

Jackson'ın yumruklarını sıktığını gördüm, hafiften çenesi de kasılmıştı. Chanyeol arkadaşının sırtını patpatlayarak lafı devraldı. "Size koçluk yapmak gibi bir zorunluluğum yok."

Sanki bu saçma şeyi ben söylemişim gibi bana bakarak konuştu. Gözlerini benden çekmiyordu ve bu yaptığını bütün arkadaşlarım da görüyordu. Yeniden kızardığımı hissettim.

"Artık antrenmanlara geçsek?" Suho suyundan bir yudum daha alarak şişesini yakınına bir yere fırlattı.

Jackson'da onaylayarak antrenmanımıza başladık.




Üç saat aralıksız sıkı bir antrenman yapmıştık, kabul etmeliyiz ki Jackson gerçekten iyi bir eğitmendi. Aynı zamanda arkadaşımızdı ama oyun esnasında disiplinli bir koçtu. Jongdae, Minseok, Luhan, Suho ve ben halen daha soğuktuk ama diğerleri daha çok ısınmışlardı. Sırf biz soğuğuz diye onların da soğuk olması gerekmiyordu, o yüzden diyemezdik de çok samimi olmayın diye. Bu, fazlasıyla çocuksu bir hareket olurdu.

Hepimiz antrenman sırasında terimizin hakkını vermiştik. Cidden, ben de dahil olmak üzere hepimiz çok iyi işler başarmıştık. Eski günlere göre daha başarılıydım. Luhan ve Tao bizden bir yaş küçük olmalarına göre daha iyilerdi. Minseok ve Jongdae'de çok iyi oynuyordu. Suho, Sehun ve Jongin hakkında yorum yapmama gerek yok. Onlara gösterilen hareketleri hemen kapıyorlardı zaten. Kris'de başarılıydı. Tek sıkıntımız halen daha üç kişi eksik olmamız. Antrenman esnasında Jackson'a koçluk için Chanyeol'de yardım etti. Bizi gruplara ayırıp, öyle antrenmanı gerçekleştirdiler. Amaçları da kişisel yeteneklerimizi daha iyi görebilmekmiş.

Jongdae, Sehun, Luhan, ve Minseok ile Chanyeol ilgilendi.

Ben, Kris, Suho, Jongin ve Tao ile Jackson ilgilendi.

Şimdi ise hepimiz soyunma odasında yaramazlık yapıyorduk ve günümüz hakkında sohbet ediyorduk. Yarım saattir soyunma odasındaydık, sözde üstümüzü değiştirip çıkacaktık. Soyunma odası sayesinde takım arkadaşlarımın yapılı vücutlarına hayran hayran bakıyordum. Pardon, bakıyorduk. Benimle birlikte Luhan ve Jongdae'de ağzını açıp bakıyordu. Bir ara Jongdae'nin yutkunduğunu gördüm sonra da kendi vücuduna baktığını. Hayal kırıklığıyla tekrardan onlara taraf bakmaya devam etti. Bu yaptığını tek ben fark etmiştim ve ortama sesli bir gülüş bırakmıştım.

"Baekhyun ne bekliyorsun, hepimiz üstümüzü giydik." cidden, ne ara hepsi üstünü giymişti? Oturduğum yerden kalkarak çantamın olduğu tarafa yöneldim.

"Biz çıkıyoruz, sende üstünü giyip gel." Sehun bağırarak sesini duyurmaya çalıştı.

"Tamam gidin, geliyorum bende." Duyması için bağırarak cevap verdim. Kapının kapandığını yankı yapan tok bir sesle fark ettim. Geldiğimden beri çantamı karıştırıyorum ama tişörtümü bir türlü bulamıyordum. Bıkkınlıkla of çekip yere çömeldim. Kesin Sehun almıştı çünkü kıyafetimde gözü olduğunu söylemişti. İçimden Sehun'a bir sürü küfür yağdırdım.

Kapının açıldığını duyunca istifimi bozmadan gelene bağırdım. Muhtemelen Sehun'du ve tişörtümü getirmişti. Ayağa kalkarak arkamı döndüm. "Sehun seni öl—"

Bütün gücümle Sehun sandığım kişinin üstüne atladım ve beni kollarıyla tutup birlikte yere düştük. Onun sırtı yere geldi, göğüslerimiz çarpıştı. Canının acıdığına dair sesli bir şekilde tısladı. Göğüsünde olduğum kafamı kaldırıp, kollarının arasında olduğum yüze baktım.

"Chanyeol!"

Resmen bu bölümü bir oturuşta yazdım sjsjsj hatalarım varsa kusura bakmayın:} bölüm de pek içime sinmedi ama yavaş yavaş halledeceğim <3 yazmak zorundaydım çünkü bu bizim geçiş bölümümüzdü. Küçük taşları yerine oturtturayım dedim.
Diyar Pala-Banane şarkısını dinlemelisiniz xkxjdjkskw
Baek bu şarkıyla kafa buluyor çünkü:D bölüm şarkılarını hikaye arasında yazdığım zaman dinleyin. Ama yazmadığım da bölüm sonunda dinleyin dkkdksks neyse diğer bölümde görüşmek üzere🦋 böyle yorum yapsanız, oy verseniz çok sevinirim öptüm!
"Kırdınız beni ulan!" Sözüyle başlayan cümle Nursen Yıldırım'a aittir.*

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

132K 22.7K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
891K 71.2K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
164K 17.2K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
65.8K 3.2K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?