Aşk Mektupları

By RomanceTR

15.7K 480 383

Tarihin tozlu sayfaları arasında can bulan ünlü yazar, şair, sanatçı ve siyasetçilerin yıllar sonra bile duyg... More

Mektup Nasıl Yazılır?
Kafka'dan Milena'ya Mektuplar
Frida'dan Diego'ya Mektuplar
Sabahattin Ali'den Eşi Aliye Ali'ye Mektuplar
Napolyon'dan eşi Josephine'e Mektuplar
Ahmed Arif'ten Leyla'ya Mektuplar
Hürrem Sultan ve Kanuni Sultan Süleyman'ın Mektupları
Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Mektuplar
Nazım Hikmet'ten Piraye'ye Mektuplar
Abidin Dino'dan Eşi Güzin Dino'ya Mektuplar
Yarışmalar-1
Yarışmalar - 2
Yarışmalar-3
Yarışmalar-4
Yarışmalar-5
Yarışmalar-6
SON

Sabahattin Ali'den İki Gözü Ayşe'sine Mektuplar

626 34 33
By RomanceTR

Sabahattin Ali, çok fazla kadın sevmiştir hayatında. Başından geçen bu aşk hadiselerini de yer yer satırlarına taşımış, hikayelerine konuk etmiştir. Ama iki kadın vardır ki, sadece onlarla geri kalan ömrünü geçirebileceğini düşünmüştür. Ayşe Sıtkı İlhan ve Aliye Ali...

İkisine de satırlarından samimiyet ve sevgi akan mektuplar göndermiştir. Ama onun biyografisini kaleme alan birçok yazar, Ayşe Sıtkı'ya gönderdiği toplam 67 mektubu diğerlerinden ayrı bir yerde tutar. Çünkü bunlar sadece aşkı değil, Sabahattin Ali'nin kişiliğini, ruh tahlillerini ve düşüncelerini en iyi şekilde anlatan mektuplardır.

İkisi 1931 yılında tanıştığında Ayşe Sıtkı, henüz Yüksek Muallim Mektebi'nde öğrencidir. Bir dönem Reşat Nuri'nin de öğretmenlik yaptığı sıralarda öğrenci olarak oturma şansı yakalayan Ayşe'nin edebiyata büyük bir hayranlığı vardır. Ancak Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali'nin yazar yönünden çok zekasından etkilenir. Dostlukları zamanla gelişir ve aralarında bir mektuplaşma başlar.

Öğrencilik yıllarında Nazım Hikmet şiirlerini elinden düşürmez Ayşe Sıtkı İlhan, ona büyük bir sevgi ve hayranlık besler. Sabahattin Ali, 1931'in yaz aylarında onu Nazım Hikmet'in evine götürür ve böylece Ayşe Sıtkı çok sevdiği şairle yüz yüze tanışma imkanı bulur. Yıllar geçtikçe, mektuplar arttıkça aralarındaki dostluk da, sevgi de büyür. Özellikle Sabahattin Ali, cezaevine düştüğü vakit, sık sık yazar iki gözü Ayşe'sine.

"İki Gözüm Ayşe!

Mektubunun bu seferki cevabı da biraz gecikti. Son günlerde başımdan acayip sevda yelleri estiği için bu gecikmeyi mazur görmelisin.

Anlaşılmadığından bahsediyorsun, dilini bilmediğim bir memleketteyim diyorsun. Bu gayet tabiidir, dünyada hiç kimsenin, hiç kimsenin dilinden anladığı yoktur, birbirleriyle en iyi geçinenler hiç konuşmayanlar, bu ihtiyacı duymayanlardır. Bu vakıa düşünülemeyecek kadar kötü.

Mesela burada kolumda sevgili bir arkadaşla dolaşıyorum, o hararetle anlatıyor ben hararetle dinliyorum, aramızda bir santim mesafe bile yok, fakat ben birbirimizden kilometrelerle uzak olduğumuzu, başka diyarların, âdeta başka gezegenlerin evladı olduğumuzu seziyorum. Bu düşünceler esnasında o sözünü bitiriyor ve bu sefer aynı hararetle ben başlıyorum. Aramız yine bir santim, fakat kilometrelerce uzağız, yanımdaki ihtimal bunu anlıyor, ihtimal farkında bile değil; bu komedi bazen beni kudurtuyor, bazen de miski-nane bir tevekkülle tahammül ediyorum. Sen orada ararsan belki dilinden anlayacak bir iki kişi bulursun, fakat burada bir tane, bir tane bile adam yok. Ben nasıl bibliyoman (kitap düşkünü) olmam sonra...

...Yalnızlığın insana verdiği gurur bile ilk fırsatta mevkiini bir aldanışa terk ediyor. Sonra insana (tamamen değilse bile) kısmen yakın olanlar bulunabilir, mesela (bunu iltifat kabul edebilirsin) aramızda kilometreler bulunmasına rağmen seni bazen pek yakınımda hissettiğim oluyor ve ara sıra: "Belki, diyorum, belki bunu o anlayabilirdi."

Sonra düşünüyorum ki anlamak sorununda zekânın rolü çok azdır. Anlamak için her şeyden önce iki şey lazımdır: Tolerans sahibi olmak, dünyayı ciddiye almamak. Düşünüyorum da görüyorum ki benim dünyada itham edebileceğim bir fert bile bulunamaz, herkesle özdeşleşerek herkesi anlamaya o kadar hevesim ve istidadım var, herkes mütemadiyen sağır ve kör beni itham ettiği halde.

Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını söylüyorsun, öyle olabilir Ayşe, bir fikrin kıymeti sabit oluşunda değil, samimi oluşundadır. Ben onları yazarken samimi idim, ama onlar bana uymazlarmış da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet tabiidir, kör değneğini beller gibi bir fikre saplanacak değilim ya. Dediğim gibi insan bir fikre samimiyetle sarılmalı ve onun için ölebilmelidir, fakat bu, yarın o fikre hücum için mani teşkil etmemelidir.

Dedim ya hiçbir şeyi ciddiye almamalı, hatta ölümü bile...

Herkese selam. Senin de gözlerinden öperim kızım.

Sabahattin Ali"

Bu mektupların derinine indiğinde, aslında dört duvarın arasında kalmış bir adamın dışarıdaki hayatla bağlantısını buluruz. Ayşe'yle mektuplaşmak, onun satırlarını okumak ve ona yeniden yazmak, Sabahattin Ali'nin yaşama tutunduğu daldır, umududur, yalnızlığına dokunan bir parça devadır.

"Ayşe,

Halkın kendi derdine teselli için kullandığı, dış ve iç manası dikkate değer ve derin bir tabir var: her şeyin başı yaşamak! Ve bu böyle...

Bu hisler nereden geldi, nasıl geldi, niçin geldi farkında değilim. Yalnız yaşamak, nasıl olursa olsun yaşamak istiyorum. Yalnız hayatta olmak, bana diğer bütün felaketleri silip süpürecek bir bahtiyarlık gibi geliyor. İhtimal bir müddet evvel şiddetle tesiri altında bulunduğum düşüncelerin tepkisi...

En akıllıca iş, insanların iyiliği veya fenalığı hakkındaki düşünceleri vesaire bir takım budalalıkları bir tarafa bırakıp bize istemeden bahşedilen hayat gibi emsalsiz bir nimetten istifade etmek ve her yerde, her vaziyette bu nimeti takdis etmektir. Hapisteyim, ıstırap çekiyorum, fakat mademki hayattayım, bahtiyarım... İnsanlar tarafından terk edildim, sevdiklerim tarafından sevilmiyorum, fakat mademki hayattayım, bahtiyarım...

Ancak böyle söylersek ve böyle düşünürsek doğru bir şey yapmış oluruz.

Yarın nasıl yok oluvereceğimizi adam akıllı, külahımızı önümüze koyarak bir düşünürsek bugün sadece nefes almanın bile en büyük saadet olduğunu idrak ederiz.

Bütün insanların şu düsturu daima tekrarlamaları kendi saadetleri için elzemdir: Mademki yaşıyorum bahtiyarım...

Eşe dosta selam. Hulusi'ye, Pertev'lere bilhassa... Sana da birçok selam iki gözüm...

Sabahattin Ali"

Ve gün gelir, Sabahattin Ali artık evlenmeye karar verir. Onun için evlilik, hayatını toparlamanın bir yoludur. Aklından geçen ilk isim Ayşe Sıtkı olur ve onun nikahına talip olur.

"Ayşeciğim...

Nikâhına talibim, yani işim oldu. (...) Hiç şaka değil, gayet ciddi söylüyorum. Oturup biraz düşündüğün takdirde senin de kabul edeceğin bir takım muhakemelerden sonra dünyada bundan daha muvafık birçok şeyler yapamayacağımız neticesine vardım.

Günün birinde nasıl olsa uzun bir yolculuk için bir arkadaş arayacağız ve ben, bunun, bana senden daha yakın olacağını tahmin edemiyorum ve istemiyorum da. Bilmem senin için nasıl?

Yani ahbaplığımızı "Kırlangıçlar" hikâyesi gibi bitirmek istemiyorum. O hikâyeyi Sinop Hapishanesi'nde yazarken aklımda hep sen vardın. Ne fesat ve ahlaksız adamım değil mi?

Bu mesele üzerinde uzun boylu konuşmaya hacet yok. Bu sefer ben Ankara'ya gelirken Haydarpaşa Vapuru'nda sana böyle bir şey söylediğim zaman "Ben karışmam." demiştin. Yine karışma, ben karışayım ve sen bana tabi ol. Hem sen benim gibi efendiyi mum ile arasan bulamazsın. Güzellik de senden fersah fersah ileride. Mesela bir Grek burnu bir Ayşe kıymetinde. Boy pos Allah'a şükür yerinde, hiç olmazsa seninkine muvafık. Akıldan yana hiç değilse sen bir şey söyleyemezsin. Yani birbirimize bir şey söyleyecek halimiz yok.

Aşk ve muhabbet meselesine gelince, beraber gitmekten sıkılmayacak kadar birbirimizden hoşlandığımızı zannediyorum. Suluca âşık olacak kadar çocuk değiliz herhalde... Canım, seni böyle sözlerle kandıracak değilim ya otur ve düşün, herhalde daha muvafık ve hakiki nedenler bulursun, nedense kafanın benimkine benzeyen bir mekanizması var. Bu karara nasıl vardığımı uzun uzun yazsam soğuk kaçacak. Sen zeki kızsın maşallah, anlarsın.

Daha birçok şeyler yazmak isterim ve yazabilirim belki, fakat insan istediği kadar samimi olamıyor ve böyle şeylerde tam samimi olunamazsa hiç söylememek daha iyidir.

Fakat bütün bunlar tali sebepler. Asıl sebebi yazamıyorum, çünkü ifade edemiyorum. Seninle evlenmek istiyorum işte, evvela bunu istiyor sonra bunu neden istediğimi düşünüyorum. Bilmem anlıyor musun?

Bana derhal cevap yaz, erkekçe bir cevap. Bu meselede benden başka türlü düşüneceğin aklıma bile gelmiyor. Hele bir mırın kırın et, vallahi kaçırırım.

Şimdilik bu kadar. Daha ne yazayım, yazacak bir halt kaldı mı?

Gözlerinden öper ve seni kucaklarım Ayşe.

Soranlara selam.

Sabahattin Ali"

Ancak Ayşe, ona kendisini öyle yakın hissediyordur ki, bu yakınlığı kaybetmekten korktuğu için teklifini reddeder. Onunla sonu belli olmayan bir aşk yerine, sonsuza dek kalbinde baki kalacak bir dostluğu seçer.

Böylece Aliye Ali ile evlenir Sabahattin Ali; Ayşe Sıtkı ise Vahap Bucak ile... On beş yıl süren bu evliliğinde, Ayşe Sıtkı Sabahattin Ali'nin mektuplarını eşinden saklar ve bir arkadaşına emanet eder. Mektupların mecburi bu yer değişikliğini ise şöyle tanımlar:

"Sabahattin'in son mahpusluğuydu bu..."


Sabahattin Ali'nin eşi Aliye Ali'ye yazdığı mektuplar gelecek hafta yayımlanacaktır. Siz de okumak isterseniz çalışmamızı kütüphanenize eklemeyi ve profilimizi takipte kalmayı unutmayın.

Tekrar görüşene dek sevgiyle kalın!

Continue Reading

You'll Also Like

244 121 12
neden kaçtığını sordum, durdurdum, görmedi. baktı ama göremedi, en kötüsü de bu idi.
601K 11.8K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
FISILTI By F . A

General Fiction

7.5K 3.4K 41
UYARI: fantastik kurgudur!!! --------------------------------------------------- 700 yıldır yaşayan ölümsüz bir prens... Resim çizmeye tutkulu olan g...
274K 16.5K 60
Ela veya kahverengi. Gözlerinin rengi bunlardan biri işte,çözemiyorum. Tek bildiğim baktıkça daha bir aşık oluyorum, daha bir bağlanıyorum. Peki ya g...