S O N B A K İ R E

By betuss_98

2.7M 84.7K 38.7K

Dişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişm... More

-Yılanı Uyandırmak-
-Aşkından Komalık Olacağın Biri-
-Bedenini İstiyorum-
-Sevişmek-
-Şimdilik İçmeyeceğim Seni-
-Sevgilim-
-Kıvılcım-
-Seni Terkedeceğim-
-Kanepede, Acımadan-
-Mahir-
-Beni İstediğini Söyle-
-Dans Et Benimle-
-İstediğin Her Şeyi Vereceğim-
-Evlenmek-
-Dudaklarını İstiyorum-
-Kalpsiz Piç-
-Alev Alev-
-Aşk Mı-
-Suzan-
-Heves Mi-
-Acımasız-
-Sözünü Tutmadın-
-Ölmüşüm-
-Kalbimi Ağrıtma-
-Çıkmazlar-
-Çocuklarımın Annesi-
-Uraz-
-Kırmızı Çizgim-
-Sınanmak-
-O İlk An-
-Başkası-
-Yalan-
-Karı Koca-
§ F İ N A L §
-ANİDEN GELEN ÖZEL BÖLÜM-
-ANİDEN GELEN SON BÖLÜM-

-Şah Mat-

74.4K 2.4K 924
By betuss_98


I Got You:Jessie J

...

Risk.

Bir kadının damarına basıldığı anda başa bela olacak o korkunç kelimeyle tanışma vakti, fani bir adam için geldiğinde vakit gün batımına çeyrek kalayı gösteriyordu.

Bugünkü adım; RİSK.

Ve beni avucuna almayı göze almış ölümlü bir adamın sadece gözlerine bakıp parmaklarındaki kibritini tenime sürterek tutuşturacak ve beni sıkmayı hedeflediği avucuna bastırıp onu kendi silahıyla yakacaktım.

Baştan sona...

Cayır cayır!

Ve işte gidiyordum...

Cesur Cerrahoğlu beni rezil vaziyette geride bırakmakla kalmayıp bir metres gibi aşağıladığı için diğer yüzümü görmeye altın bir bilet kazanmıştı.

Ve ben dokunduğunda elini yakacak o ateştim...

Yeterince küçük, masum ve saf kız rolüne katlanmıştım. Hadi ama hangi kız sokaklarda büyüyüp saf kalabilir ki! Ben saf değildim, ben onun aldığı saf bir öfkeyle harmanlanmış koca bir risktim.

Mahiri bir kaç kelimeyle savuşturup, yüzüme çarpar gibi ardından vurduğu kapıdan çıktım ve motoru çalışmış, kalkmaya hazır olan mustange yetişmek için verandamın üç geniş merdivenini zıplayarak geçtim. Islak otları ezerek alçak olan bahçe kapısına bir elimi dayayıp yola atladığımda gitmek için hamle yapmıştı fakat arabanın kapısını açtığım gibi oturup kapıyı çarptığımda zınk diye durmak zorunda kaldı.

Yüzüme dökülen saçlarımı geriye atıp yan tarafıma sert ve kendinden emin bir bakışla döndüğümde, Cesur elleri deri direksiyonda kalmış ve yavaşça bana dönen gözleri iki kara delik gibi açılmıştı. Kaşları, beni arabasının yan koltuğunda gördüğünde yay gibi yukarı kalktı. Aralanan dudaklarına gözlerimi düşürdüm, sert ve sesli bir nefesle ıslak dilinden bir küfür, kokusunun yayıldığı arabaya doldu.

"Napıyorsun sen-"

Elimi onun koltuğunun arkasına atıp, bir elimi direksiyona koyup yüzüne yaklaştım. "Oyun mu istiyorsun Cerrahoğlu?"

Şaşkın ve dehşete düşmüşlüğü her zerresinden belli olan yüzünün kasılan kesimlerinde kirpiklerimi kısarak gezindim. Benim için boş ve kurak bir araziyi izlemekten farkı yoktu. Yavaşça fısıldadığımda, ağzına çarpan nefesimle kısık sesli bir nefes çekti, hızlıca. "Oynayalım o zaman... "

Ağzını açıp bir şey diyecek gibi oldu önce, fakat sonra dudaklarını birbirine mıhladı. Konforlu koltuğuma geri dönüp yanımdaki camı indirdim ve serin hava içeri dolarken, torpidonun üstünde duran gözlükleri takıp akşam güneşinin gözümü almasını yok ettim.

Cesur hâlâ durmuş öylece bana bakıyordu. Dudaklarımda yarım bir gülüşle yola bakarken bir elimi camdan sarkıttım ve kapıya iki kez vurdum. "Sür şu külüstürü artık koca oğlan!"

Hâlâ durduğumuzu görürken gözlüklerin üstünden bir bakış attım. Cesur yeniden ağzını açtı ama başını iki yana sallayıp önüne dönerken kendi aptallığına güldü.

Çünkü motoru zaten çalışan arabayı tekrar çalıştırmaya kalkmıştı.

Kısa bir duraksama sonrası tekerler çığlık atarak öne atıldığında camdan dışarı bakarken hınzır hınzır güldüm.

İşte kadın gücü. Tek bir hareket, küçük bir meydan okuyucu cümle ve sıcak bir nefesle bam! Karşında aptallaşan bir adam.

Ne diyebilirim ki gururum okşanmıştı. Ve bu daha hiçbir şeydi. Onun aklını alıp kıçına tıkacaktım. İnsanın zayıflığını oyuncak etmek neymiş görecekti. Hem parasını çatır çatır yiyecek hem de onu süründürecektim. Benim anca televizyon ekranlarında görebileceğim arabanın içinde oturacağım gün bile ayağıma gelmişse, bunu neden lehime çevirmeyecektim ki?

Virajları bir an olsun frene dokunmadan alan mustang, arkamızda kalan kurumuş yaprak yığınlarını havaya uçururken, yavaşlamaya başladığımızda kırmızı ışıktan bir ambulans hızıyla sıyrılıp u dönüşüyle kocaman bir otoparka giriş yaptık.

Öne savrulmayacağım bir hızla durduğumuzda, etraftaki arabaların altımızdakinin birer benzerleri olduğunu farkettim. Gözlüğü kaldırıp saçlarımın üstüne ittiğimde bakışlarım yan profilimi izleyen bir çift koyu kahveye denk geldi.

Tek kaşımı kaldırdım, kapının kolunu oynatıp dışarı çıkarken, "Gelmiyor musun?" Diye alayla sordum. Cesurun dudaklarını ısırdığını görürken içeriden çıktım, arkamdan sessizce mırıldanmıştı.

"Sakin olacağım!"

Parmağımı kaputta kaydırıp önümüzde dikilen mavi camlarla kaplı yıldız şeklindeki devasa yapıta gözlerimi kaldırdım. Stars mı? Burası dünyaca ünlüleri ağırlayabilen en gözde oteldi ve başında hatırladığım kadarıyla bir kadın vardı. Ve muhtemelen buraya evi gibi bakmış olmalıydı ki göz alıcı koca bir yıldıza bakabiliyordum. Ama bizim otelde işimiz neydi?

"Stars?" Ellerimi arka ceplerime sokup yanıma gelen Cesura döndüm.

"Evet?"

"Bir otelin mi var yoksa?" Dalga geçerek sorduğum soruya başını eğip güldü. Az sonra yanımda bittiğinde ona garipçe baktım. Saçlarımdaki gözlüğü kaptı ve gözlerine oturtup, "Oteller zincirim var." Dedi. "Bu sadece bir tanesi." Adımlarım küçük bir dudak boşluğuyla dururken, o da farkederek durdu ve ellerini ceplerine soktu. Gözlüğünün üstünde havalanan tek kaşıyla beni taklit etti.

"Gelmiyor musun?"

Sıçan suratlı!

Boğazımı temizlerken milyonlarını saçmasının nedenini bulmama sevinemeyecek kadar dehşet bir şaşkınlık içindeyim ama peşine takılmakta gecikmedim. Kıvrak adımlarım onunla yan yana geldiğinde, sabit bir hızda kalırken otomatik kapıdan geçtik. Binbir taştan oluşan lobi avizelerine gözlerimi kıstım, arama yapmak isteyen güvenlikler esas duruşa geçip, "İyi akşamlar efendim, hoşgeldiniz." Diye onu selamladıklarında gerilmeye başlamıştım. Yanımızdan geçip giden tüm mini etekli, uzun bacaklı görevli kadınlar katı yüzlerle ayrı ayrı selamlıyor ve ben de küçük dilimi yutmamayı hedefliyordum.

Cesur bir oda anahtarı almayı atlayarak asansör bölümüne girdiğinde kaşlarım çatılırken o en son katın düğmesine dokundu. Kapılar açıldı ve ahşap kaplamalı dört bir yanı ayna olan asansöre girdik.

"Burada ne yapıyoruz?" Dedim gergin bir nefesle. Kapılar üstümüze kapanacakken içeri girmek üzere olan adam Cesurun bir el hareketi ile mahçup olup yan asansöre yeltendi. Uh! Bu adam da kimdi böyle? Hiç benim gibi bir kız serserisiyle uğraşacak biri değilken nasıl olur da bana milyonlar yatırmayı kabul ederdi. Kapısında köle olmaya hazır bir sürü kadın olmalıydı.

Gözlüğünü çıkardı, aynadan birbirimize baktık. O an asansörün hareket etmesiyle eş zamanlı olarak kollarımı kavradığı gibi beni aynaya çiviledi ve sertçe öptü. Kesik bir nefes sesi dudaklarımdan kaçtığında çok hafif çekildi. "İşte bunu."

Kollarımı olabildiğince yukarı gerip dudaklarımı öpmeye devam ederken bileklerimi tutan ellerini usulca kavradım, hızla ters çevirip onunkileri sırtında birleştirdiğimde Cesur dudaklarını yalayıp sık sık kalkıp inen göğsüyle dudaklarıma doğru, "Oyun istediğini düşünüyordum." Dedi meydan okuyan bir tınıda.

"Oynuyoruz."

Bileklerimden kolayca kurtulup kalçamın altına parmaklarını kıvırdı. Parmak uçları tenimi karınca istilasına uğramış hissettiriyordu. Okşayarak baldırlarımı sıktı, kendimi sıkarken kucağına alıp sırtımı aynaya çarptı.

Ve bir kesik nefes sesi daha.

Dudaklarıma kapanacağı sırada, uzun tırnaklarımı kafa derisine geçirdim ve bir inleme kazanırken görünüşüne tezat oluşturan yumuşacık saçlarını tutup sertçe arkaya çektim. Yüzündeki tüm kasların yırtılmasını istercesine sadist bir istekle gerdim. Öbür elimin uzun tırnaklarını açılan boynuna sürttüğümde, dişlerini gıcırdattı ve adımı, acı içinde inledi. Pekala bu biraz tahrik edici olmuştu ama intikam görmezden gelmemde yardımcı oluyordu. Acı çekerek yansın istiyordum, benim için... Boynundan bir çıtlama gelirken adımı tekrar inledi, yarısı ağzının içinde boğuldu çünkü adem elmasında küçük bir tırmık izi bırakmıştım.

Elleri gevşediğinde kucağından atlayıp, "Şimdiden mızıkçılık yapıyorsun Cerrahoğlu." Diye fısıldayıp önünden sıyrıldım ve iyi bir zamanlamayla asansörden çıkıp aynadan bana seğiren kaslarıyla ve biraz da hayretle bakan Cesura gülümsedim. Alayla. "Dikilecek misin orada daha?" Kollarımı bağladım ve tek ayağıma yükümü verdim. "Ürküttüm mü seni yoksa?"

Asansörü hışımla terketti ve ceketinden bir anahtar alırken sertçe konuştu. "Odamı gördüğünde bu soruyu ben sana soracağım küçük bakire..."

Elbette o an bunun ne demek olduğunu anlamamıştım, ta ki kraliyet odasına girip başka bir odanın kilidini daha çevirene kadar. Otomatik ışıklar ilk adımımda beni algılayıp tüm odayı aydınlattığında şokla titredim.

Oda, tepede yanan kan kırmızısı lambaların altında bedenime kan banyosu yapıyor gibi hissettirirken, içeri tamamen girdim.

Kelepçeler...

Deri kırbaçlar...

Ucu sivri ölümcül metaller...

Kalın ipler...

Ve tavandan sarkan urganların ucuna bağlı bir yatak.

Hepsi itinayla raflara dizilmiş ve daha adını bilmediğim içkiler...

Siktir!

Ayak parmaklarımdan saç diplerime doğru kızgın bir elektrik dalgası sancılı bir şekilde vurduğunda o an tek düşündüğüm şey nefes alıp vermekti.

Al ve ver.

Al, ver.

Al şu siktiğim nefesini sonra da ver!

Tavan yapan bir yüz kızarıklığıyla hızla arkamı döndüm ve tüm bedenimin şişkin bir göğse çarptığını geri sendelediğimde anladım. Tam burnumun dibindeydi.

Cesur başını yana eğip ellerini keyifle ceplerine soktuğunda onun hangi ara ceketini çıkarıp gömleğinin düğmelerini açtığını düşünecek vaktim yoktu. Gözümün önünde canlanan iğrenç sahneler midemi bulandırmıştı, o pahalı ayakkabılarını kusmuğa boğmak ve kafasını tutup ayakkabıyı ağzına sokma dürtüsüyle tutuşuyordum.

"Ürkmüş gibisin?"

Dişlerimi sıktım. Tuhaf zevklerden kastı bu iğrenç işkence aletleri olmalıydı ki beni getirip belkide gözümü korkutmak istemişti. Ne yapacaktı, beni o yatağa mentollü iplerle bağlayıp sonra da... Ah! Aşağılık puşt! "Sadist misin!" Diye tıslayarak aramıza içimin rahat edebileceği kadar nefes boşluğu soktum. Ve o bunu daha da keyiflenerek karşıladı. "Duruma göre." deyip dudaklarını ısırdığında sertçe yutkundum.

"Karının oyuncaklarından haberi var mı?"

Omuz silkti. "O, fazla mızmız." Gözlerimi kıstım ve ona yan bir bakış atıp odadan çıktım. "Kaçıyor musun yoksa?"

Arkamdan geldiğini belirten ayak sesleri eşliğinde teras katta olduğumuzu gösteren cama yaklaştım ve o müthiş manzarayı değil de arkamda duraksayan yansımasını süzdüm. "O şeyleri üzerimde kullanamazsın." Dudaklarımın içini deli gibi kemirirken stres başıma balyoz etkisiyle vurmaya başlamıştı.

Cesur göğsü kürek kemiklerime değecek biçimde bana dokunmadan arkamda kaldı ve nefes aldı. "Sadece gönüllülerde kullanıyorum. Suzan, senden önceki küçük gönüllü bakire, o odada epey cesaretini sergilemişti. Yani beni memnun etmek herkesin harcı değil bebeğim..." Sinirlerimi azdıran bir fısıltı boynuma akarken nefes almakla beraber gözlerimi sakin olmak için yumup biraz bekledim. Boş bir bekleyiş olduğunu çekilen damarlarımın kaşıntısını gidermek için yakasına yapıştığım Cesurla yerlerimizi değişip sırtını cama deli bir güçle vurduğum anda farketmiştim.

Siktiğimin sakinliği!

Sırtında dalgalanan cama başını yaslayıp dudaklarını ısırarak şaşkın bir kahkaha patlattı. Ve ben daha çok diş biledim. Diz kapağımı sertçe kasıklarına bastırdığım da Cesur gülüşünü yutup başını cama vurdu ve kısık bir küfür mırıldandı.

Elleri belimi yakalayıp beni kendine çekmek istediğinde yağdan kıl çekmek kadar kolayca ondan sıyrıldım ve az önce farkettiğim sehpaya yürürken arkamdan adeta hırladı. "Ne bok yiyorsun, gel buraya!"

Kağıtların altından ucu görünen kalemi çekip yüzümü Cesura döndüm. Yaslı olduğu camda sık nefeslerle ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Öne eğildim ve saçlarımı ellerimde toplayıp topuz şekline sokarken kalemi arasından geçirip bıraktım. Göğüslerimi dudaklarını yalayarak izlemesini böldüm. "Gel."

Kalçalarımı kıvırarak o iğrenç odaya girdim. Arkamdan homurtusu yükseldi. "Bu kadar giyinikken bile nasıl seksi görünebilirsin?"

Kırmızı ışıklar devreye girdiğinde, Cesur içeri daldığı gibi beni kucaklayıp hafifçe salınan yatağa attı ve ayaklarımdan tutup üstüme tırmanırken diz kapağımı yeniden o bölgeye bastırdım ve Cesurun kesilen hareketleri boğuk bir inlemeyi takip etti. Gözlerini sıkıp bacağımdan kurtulmak yerine kendini iyice bastırdığında aldığı zevkten kararan gözlerini görmeye tahammül edemeyen yanım zayıf tutuşuna istinaden tırnaklarını önü bollaşan göğsüne sapladı ve onu yatağın diğer yanına yatırdı.

Erkeksi hırıltıları kulaklarıma dolarken, "Bakalım sen adını hakediyor musun Cesur Cerrahoğlu..." Diye mırıldanıp, yatağın demirlerinden sarkan kelepçeleri gözüme kestirdim.

Bir ayağımı diğer yana açarken sert bir oturuşla onun kasık kıvranışlarını arttırdım. Tıpkı beni delirttiği gibi o yüz ifadesi suratında ve terleyen alnındaydı. Yüzündeki damarlar atmaya başladığında üstüne eğildim ve şah damarında tırnağımı gezdirirken elleri kalçalarımı tuttu.

Beni kasıklarına bastırıp tamamen avuçladı. Midem kasıldığında istemsizce belim bükülmüştü. İçimde her fırsattan beslenen sürtük elinde şarabıyla çıplak kalçalarını sallayarak dans ediyordu. Nefesimi tuttum ve onun beni üstünde kaydırmaya çalışma çabasına rağmen kalçamdaki elinin tekini alıp boynuna eğildim. Cesur parmaklarını benimkilere doladığında kalbimin atmasıyla ellerimize gözüm kaydı ve dudaklarımı ısırdım. Benimkini sıkıca ve sahiplenircesine tutuşu kapımı açmak istemeyeceğim duyguları önüme yığıyordu. Tek istediğim, şu lanet olası intikamı almak ve burada aciz biçimde bırakmaktı. Yapacaktım. Boğazım sık yutkunuşlarla tahriş olurken dikkatimi topladım.

Boynuna sıcak nefesimi bırakıp öpeceğimi zannettirip altımda erimesini sağlarken gizliden gizliye kelepçenin metalini kavrayan parmaklarım klik sesiyle onun kalın bileğine oturmuştu. Cesur omzuma gömdüğü dudaklarını iniltileriyle eş zamanlı kesti ve o daha atak yapamadan diğer elini de kelepçeye mahkum edip, üstünden yere atladım.

Cesur iki eline baktı, kaşları çatıldı ve onları sertçe çekip bana kapkara olmuş gözbebeklerini diktiğinde kıkırdayarak ellerimi havaya açtım. "Eee eğleniyor muyuz bakalım?"

Cesur üstüme atlamak ister gibi kollarını zorlayıp öfkeyle kükredi. "Seni küçük... Çöz şunları hemen!"

Ona yaklaştım ve sevimli bir gülümseme takındım. "Ne bu huysuzluk?" Ellerimi bacaklarında gezdirdim ve kasıklarına yaklaşırken özelikle yüzünün aldığı şekli hafızama kazıdım. "Sikeyim!" Başını yatak başlığına vurup sertçe yutkundu. Benden o kadar çok etkileniyordu ki bu öncekileri düşünmeye itiyordu beni.

Yüzümü astım. "Hadi ama seni eğlendiriyorum ve bana teşekkürün bu mu, sikeyim?"

"Lavinya..."

Güldüm. "O zaman ben de seni sikeyim. Beni eğlendirdiğin için."

Arkamı dönüp elime deri bir kırbaç geçirdim ve temiz olmasını dilerken Cesur sertçe soludu. "Zekamı aşağılıyorsun küçük bakire. Bunun sonunda seni dizlerime yatırmamı kaldırabilecek misin? Elindekinin nasıl kullanılacağını senden iyi bilirim." Öfkesini kontrol altına alması moralimi birazcık bozarken kırbaçı ince gömleğinin üstünden karın kaslarına büyük bir şaklamayla geçirdim.

Ve bir aslan kükredi.

Onu elinde oynatan minik kedicik büyük bir kahkaha patlattı.

"Nasıl hissettiriyor? Zevk alıyor musun?" Ve bir şaklama daha.

"Ah! Yalvartacağım seni!" Diye hırladığında gözlerim kasıklarına kaydığında oradaki şişliğin artık göze batışı çektiği acıdan zevk alışını gösteriyordu. Bu gerçekten çok berbattı. "Devam et... Zaten sınırlarımın amına koydun!"

Cesurun sesi beni hayrete düşürürken ömrüm boyunca asla yapmam dediğim bir şekilde pantolonunun fermuarını indirdim ve katlanan hırsımla dizlerinden aşağı çekerken, "Bu odaya girmeye hak kazandı-"

Erkekliğini baksırın üstünden tutup tırnaklarımın arasından kurtulamayacağı biçimde sıktığımda beli yataktan havalanıp genizden kopan haykırışı bana güzel bir gülüşle geri döndü. Artık zevk almıyordu.

Sadece saf bir acı vardı.

Kızarıp bozaran yüzünden yeterince tatmin olup onu konuşamayacak hale soktum ve bıraktım. Dişlerini kendi koluna saplarken can çekişiyordu ve bana tek bir şey bile yapacak gücü kalmamıştı. Ellerimi dizlerinde kaydırıp yüzüne yaklaştım ve dudaklarımı yaladım. Asi bir bir gülüşle bana yaşattığının bin katını ona verebildiğim için bana minnettar olmalıydı.

Parmaklarım alt dudağında gezindi. Sesli solukları acıdan yarım kalıyordu. Sıcak nefesimi yüzüne salarak fısıldadım. "ŞAH-MAT, bebeğim..."

Yataktan çıktım ve kırbacı üstüne attım. Odadan çıkacağım sırada bir şey hatırlamış gibi heyecanla döndüm. "Ha bu arada kelepçelerin anahtarını dert etmeyin sayın efendi hazretleri Cerrahoğlu. Çalışanlarınızı bulmaları için bizzat bu odaya göndereceğim."

Sırıtarak kapıdan çıktım ve odayı geride bıraktığım an Cesurun oteli saran kükreyişiyle saçımdaki kalemi attım, yanımdan geçenler beni süzerken onları sırtıma savurup kahkaha attım.

"Lavin!!!"

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 138K 41
""Her şeyden habersiz 17 yaşında bir kız. Suçsuz ve çok masum. Sadist bir Mafyanın ellerinde. Ona neden böyle davrandıklarını bilmiyor... Mafya ona y...
105K 8.1K 15
Bekar bir baba olan Jungkook, kızı ile yeterince ilgilenemediği için güzel Kim Taehyung'u biricik kızının bakıcısı olarak işe alır. FEMİNEN TAEHYUNG...
10.1K 2.1K 15
"Ve tanrı bahşetmiş seni bu karanlık yollarıma parıltı, tüm acılarıma nepenthe olarak." O kimdi? O karanlıktı. HER ŞEYI KARANLIKTI. karanlığında ki...
255K 9.1K 45
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...