Kabusun Maskeleri Düşerken

By sucveraskolnikov

1.4K 192 124

Kimine göre ölmeyi istemek, bir hastalıktı. Günahtı, düşüncesi bile kana karışan, oradan beyne giden bir virü... More

1
2
3
4
5
7
son

6

192 33 12
By sucveraskolnikov

Gözlerini açtığında Kış Askeri'nin ilk düşündüğü şey Wanda oldu.

O ve onun kahrolası gücü.

Bucky, Wanda'nın saldırılarından gerçek anlamda sıkılmıştı. Karşı koyamadığı güçlerin varlığı onu rahatsız ediyor, dahası Wanda'ya güçlerini veren örgütle bir zamanlar çalıştığını düşünmek onu öldürüyordu.

Bir de kızın kendisi kadar tehlikeli bakışları vardı ki, onların odağı olduğunda hissettiği güven ürkütüyordu adamı.

James, ona güvenmemeliydi çünkü birçok kez kandırmıştı kendisini. Üstelik bu sefer uyandığı yer, uzun zamandır kaçtığı Stark Kulesi'ydi.

İlk defa içinde bulunduğu duvarlar ona yabancı ve soğuktu, aklındaki soruların çoğu cevaplanmıştı. Ama cevaplar onu tatmin etmek yerine canını yakmış, ruhunun dikilmeye başlayan söküklerini siyah ojeli tırnaklarıyla bir bir yeniden açmıştı.

Ölümün rengi siyahtı ona göre ve bir türlü bu renge ulaşamıyor, siyaha yakın bir gride savrulup gidiyordu.

Kapının hafif bir kayma sesiyle açılıp içeri güçlü bir beden girene kadar dikkat edemedi yattığı yere ancak Bay Amerika'nın odadaki varlığı ile fark etti ki ilk başta uyandığı odanın aksine burada adını bilmediği onlarca yanıp sönen düğme ve havada, boşluğa yansıtılmış ekranlar vardı.

Eski moda olan zihnini yormamak için gözlerini bu mekanizmalardan çekip kendisine yaklaşan adama baktı.

Pek bakımlı görünmüyordu, yüzünde muhtemelen haftaların eseri olan sakallar ve göz altlarında uykusuzluktan oluşmuş morluklar vardı. Ne kadardır uyuduğunu merak etti James.

Yorgun görünüyordu ama hala eski dostu gibiydi. Steve. Dayak yiyeceğini bildiği halde kavgadan kaçmayan bir aptal.

Muhtemelen Kış Askeri, hayatını bu aptal adama borçluydu. Ona olan öfkesini gölgelerin arasına gönderdi, kızmadan önce neler olup bittiğini anlamalıydı.

"Buck?"

Konuşmaya çalıştı ancak boğazında çakıl taşı varmış gibi acıdan başka bir şey çıkmadı ortaya, yerinde doğrulmaya çalıştı. Bileklerine geçirilmiş olan kelepçeler onu yatağa bağlıyordu, istese metalin yardımıyla tek hamlede kurtulurdu bunlardan ama insanlar kendilerini daha güvende hissetmek istiyorlarsa onlara karşı çıkmazdı.

Şansını tekrar denedi.

"Neler oluyor?"

Hala ayakta olan Steve yatağın yanındaki tekli koltuğa bıraktı kendini, dostu Bucky kaç gündür uyuyorsa o da bir o kadar zamandır uyumuyordu. Stark'la halletmesi, devleti ikna etmesi gereken o kadar çok şey vardı ki...

"Anlatacağım ama önce... Yemek ya da başka bir şey ister misin?"

'Wanda.' diye bir ses yükseldi adamın içinden, o neredeydi? Panik atağın kendine doğru yaklaştığını hissetti, kalp atışları hızlanıp kendini belli etmeye başlamıştı. Rahatlamaya ihtiyacı vardı ama bunun için nedeni yoktu.

"Sadece su."

Tanrının erdemli adamı kalktı ve bir dakikanın içinde elinde plastik bir bardakla geri döndü yeniden oturmadan önce duvardaki bir noktaya attığı bakış James'in gözünden kaçmamıştı.

Aynı noktaya bakmak için kafasını çevirdiğinde ufacık ama ne olduğu belli olan bir kamera gördü, onlardan daha kaç tane olduğunu bilmiyordu ama artık başkaları tarafından izlediğinden emindi.
Hydra ya da Shield, İntikamcılar... Adı ne olursa olsun bu yeni yer de onun için aynıydı. Kış Askeri hiçbiri tarafından sevilmiyordu.

Bileğindeki baskının yok olmasıyla Steven'a baktı.

"Bunun için üzgünüm ama bazıları senin tehlikeli olduğunu düşünüyor."

Yerinde doğruldu ve suyu içerken Yüzbaşı'nın söylediklerini dinledi.

Her an kendisi hakkında bilmediği yeni bir şey öğrenmek de ona yardımcı olmuyordu.

En iyi dostunun, hayatta kalan son dostunun söylediklerini kendine göre maddeledi. Fısıltısını kendisi bile duymuyordu.

"İşlemediğim bir suç var, devlet yaşamamı istemiyor ama Steve onları eskisi gibi olmadığıma ikna etti. Kapalı kalmamda anlaştılar."

Bucky de kahrolası devletle aynı şeyi düşünüyordu, neden hala yaşıyordu ki? Çok uzun zaman önce intihar etmeye karar vermişti zaten. Sadece Wanda ile tanıştıktan sonra yaşamak ona güzel gelmeye başlamıştı ki artık o bile güzelleştiremiyordu adamın ruhunu.

"Tony Stark zihnimi sakin tutmamda bana yardım edecek, ailesine yaptıklarımı bilmiyor." Belki de sadece üstünde uğraşacak denekler arıyordu.

Wanda, o bu denklemde hangi taraftaydı? Sesini yükselterek konuştu.

"Yeniden mi uyutulacağım?"

Karşısındaki adamın gözlerinin büyüdüğünü gördü, Steve kendisi için endişeleniyordu.

"Bunu yapmak istemiyorsan onlara söyleyecek bir şeyler buluruz..."

Başını hayır anlamında salladı, kimseyi artık normal olduğuna inandıramayacaktı. Bu son olamayacak, tanımadığı insanlar onu işlemediği suçlarla suçlayacaktı.

Tek çözüm buydu.

Bu sefer buza girmeyecek ama yine yaşamdan kopacaktı, tek farkı bu sefer bunu kendi isteğiyle yapıyor oluşuydu.

Tony Stark ile Bucky Barnes'in tanışması, tarihe geçmesi gereken bir andı. En azından Kış Askeri için.

İçindeki suçluluk duygusu ile savaşmaya çalışırken adamın aslında hiç de sanıldığı gibi biri olmadığını anlamıştı, üstelik babasının Steve Rogers'tan sonra hayranı olduğu ikinci kişinin kendisi olduğunu öğrenmek de bu duygusunun üzerine eklenmişti.

Tony, "Çavuş Barnes." demişti onunla el sıkışırken, tıpkı babasının son sözleri gibi.

Bu sözleri uzun zamandır duymamıştı Kış Askeri.

Kısık sesle "Tony Stark." diye mırıldanmakla yetinmişti.

Bunlar üç gün önce yaşanmıştı, o zamandan beri Tony Bucky'nin içinde yıllarca bekleyeceği dondurucuyu ayarlamak için çalışıyordu. Bu kelime onların arasındaki bir espriydi sanki, başlarda Bucky anlamamıştı ama Steve ona kendisinin sadece bir buz kütlesinin içinde bulunduğunu ve Tony'nin bununla hep dalga geçtiğini söylemişti.

Test için ondan alınan kanlar ve vücuduna enjekte edilen serumlardan bıkma derecesine gelmişti ki buna Wanda'nın nerede olduğuna olan merakı da eklenince adam çıldıracak gibi oluyordu.

Kabusları geri dönmüştü ve şimdi onu kurtaracak kimsesi yoktu, Tony'nin icadının işe yaramasını dilemekten başka bir şey gelmiyordu elinden.

Wanda, ilk gün onu Vision'ın yanında görmüştü. Buzun içine girdiğinden beri o kadar çok şey değişmişti ki adamın kırmızı teni onun dışındaki kimseye tuhaf gelmiyordu. Nedenini kimseye sormamış ve çok da ilgilenmemişti, sadece Wanda'ya olan bakışları rahatsız etmişti adamı. Üstelik içten içe onun da kendisinden hoşlanmadığını seziyordu.

Tuhaflıklar bununla da sınırlı değildi, Wanda ilk gün onu tanımıyormuş gibi yapmış zaten ertesi gün de ortadan kaybolmuştu.

Bucky cesaretini toplayıp neler olduğunu Steve'e sorana kadar aradan üç gün geçmişti bile.

Öğleden sonra saat ikiydi ve iki fosil, birlikte oldukça uzakta olan anılarından konuşuyorlardı. Bucky, kalp atımını ve solunumunu dinleyen bir alete bağlıydı. Bir yandan da elinin üzerinden açılan damaryolundan açık sarı bir serum alıyordu vücuduna.

"Wanda... O nerede?"

"O... Pek burada olmayı sevmiyor, neredeyse hiç kalmadı zaten."

"Hala o evde." diye düşündü adam, kendisi burada tıkılıp kalmışken genç kızın evinde olması onu rahatsız etmişti. Wanda varken güzel olan o ev şimdi çok uzaktı James'e.

Uyutulmadan önce Wanda'yı göremeyecek olmak göğsünü öyle sıkıştırdı ki bir an nefes alamadığını hissetti.

"Ama onunla konuşmam gerek!"

Normalden yüksek çıkan sesi Yüzbaşı'nın kaşlarını şaşkınlıkla kaldırmasına neden olmuştu, aklında bir tahmin vardı ama Wanda ile Bucky'yi yan yana düşünmek ona garip gelmişti. Yine de bir şey söylemedi, mutlu olmayı ikisi de hak ediyordu.

"Tamam, bulurum ben onu."

Odadan çıktı ve sadece yarım saat sonra, Wanda ile birlikte döndü.

Genç kız Bucky'nin onu son gördüğünden beri değişmişti, belki ilk bakışta fark edilmezdi ama adam onu o kadar zamandır düşünüyordu ki Wanda odaya girdiği an ondaki değişiklik gözüne çarpmıştı.

Bordo rujla görmeye alışık olduğu yüzünde hiç makyaj izi yoktu ve yüzündeki tek renk göz altlarındaki mor halkalardı. Göz bebeğinin çevresindeki kızarıklık uykusuz kaldığını gösteriyordu.

Saçlarını toplamış, Bucky'nin beyaz kıyafetlerinin aksine tıpkı ruhu gibi siyah kıyafetler tercih etmişti. Bucky'nin bakışlarını üzerinde hissedince zorlukla gülümsedi, tam bu anda Steve onları yalnız bırakmak için odadan çıktı. İlk konuşan uzun zamandır genç kızla konuşmak için bekleyen adam oldu.

"Merhaba."

"Merhaba, nasılsın?"

Sesinde eksik bir şey vardı, eski samimiyetini duyamamıştı Kış Askeri.

"İyiyim, sanırım. Herkes benimle ilgileniyor, haftanın en önemli olayı benim uyutulmam."

Genç kızın maskesi daha fazla yüzünde kalamadı, dudaklarından başlayan çatlaklar tüm yüzünü sardı ve maske kimsenin duyamayacağı bir gürültüyle yere düştü. Şimdi Wanda gülümsemiyordu.

"James, bunu yapmak zorunda değilsin. İstersen gidebiliriz, bizi bulamayacaklardı o kadar çok yer var ki..."

Genç kızın 'biz' diye bahsettiği kişilerin içinde olmak o kadar güzeldi ki, adam bir anlığına gözünü kapattı ve tıpkı Kızıl Cadı'nın anlattığı gibi bir gelecek düşledi.

Kendisi için ne kadar güzelse, Wanda için bir o kadar kötüydü bu. Gözlerini açtı, hayali buhar olup sonsuzluğa karıştı.

"Hayatının sonuna kadar saklanmayı gerçekten istiyor musun?"

Yatağa yaklaşıp kenarına oturdu, bununda birlikte Bucky de vücuduna bağlı olan kablolar ona izin verdiği kadar genç kıza yer açmıştı.

Bacakları birbirine değiyordu, Wanda uzanıp adamın elini tuttu. Hyrda'nın söküp atmadığı, kendi elini.

"Eğer seninle olursam bulunduğumuz yerin hiçbir önemi kalmaz."

Aralarında adını koyamadıkları bir çekim vardı, inkar edemiyorlardı ama itiraf etmekten de korkuyorlardı.

"Wanda, dışarıda kalarak herkesi tehlikeye atıyorum. Ne olduğumun farkındayım, benim iyileşmem gerek. Bu metal kolu kaybetmem gerekse bile artık normal olmak istiyorum. Çavuş Barnes yıllar önce bir trenden düşerek öldü, Kış Askeri ise asla var olmaması gereken bir örgüt tarafından yaratıldı. İkisi de ben değilim artık, belki yıllar sonra uyandığımda kendim gibi uyanırım."

Konuşması boyunca aynı tonda olan sesi son cümlesinde titredi, artık bazı şeyleri taşıyacak gücü kalmamıştı.

Bu sırada karşısındaki kızın gözleri dolmuş, bakışları sertleşmişti.

"Buna seyirci olmak istemiyorum! Sana yapılan bunca şeye..." Eliyle tüm ışıkları yanıp sönen makineleri ve yarıya inmiş serumu gösterdi. Buna kendisinin sebep olduğunu biliyordu, Bucky'yi onun güçleri sayesinde bulmuşlardı. Başlarda bundan gurur duysa da şimdi tek hissettiği şey suçluluktu.

"Özür dilerim, seni kendi halinde bırakmalıydık. Yaşadıklarından sonra buna hakkın vardı. Seni ararken doğru olanı yaptığımı sanıyordum, Yüzbaşı'na yardım ettiğimi... Ama şimdi ne oldu? Seni buldukları kutunun içine yeniden atıyorlar!"

Etrafına bakarken gözlerinde pişmanlık ve hüzün vardı.

"Burada daha fazla kalamam, sana yapılan bu şeyin içinde..."

Yerinden kalkacakken Bucky vücuduna dolanan iplere dikkat ederek uzandı ve kolunu tuttu. Gülümsedi ama mutluluktan uzaktı bu. Kendine acıyan birinin sahip olduğu bir gülümsemeydi.

"Beni bulduğun için teşekkür ederim, tahmin edemeyeceğin kadar kayıptım. Şimdi tek yapmam gereken iyileşmek, beni bekler misin?"

Kızın gözlerinde akmaya hazır yaşlar vardı, bileğine dolanan metal ele baktı. Bu parça olmasaydı, her şey çok daha farklı olacaktı. Gözlerini adamın yalvaran bakışlarına dikerek söylediği şeyi düşündü, onu bekleyebilir miydi belirsiz bir süre için?

Kaçırdı gözlerini ve elini kurtardı tutuşundan, yıkık bir adamı geride bırakarak çıktı odadan. Göz yaşlarını daha fazla tutamayacaktı.

İnsanların korkularıyla öldürdüğü zamana tanıklık etmişti, çoğu zaman bu korkuları onlara yaşatmıştı ancak Kızıl Cadı ilk defa zamandan korkuyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

825K 14.4K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
2.8M 155K 107
Hayat, fırtınanın dinmesini beklemekle ilgili değildir... Yağmurda dans etmeyi öğrenmekle ilgilidir. "Umay?" "Operasyondayız." "Benimle evlenir misin...
1.3M 81.4K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...
24.8K 2.1K 21
Gözlerimi kırpıştırdım. Bu bir çeşit şaka mıydı? "Sen kimsin?" "Reyna Hodwick," parlak yeşil teni ve küçük kel bir kafası olan zayıf kıza istemsiz...