S O N B A K İ R E

By betuss_98

2.7M 84.7K 38.7K

Dişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişm... More

-Yılanı Uyandırmak-
-Aşkından Komalık Olacağın Biri-
-Bedenini İstiyorum-
-Sevişmek-
-Şimdilik İçmeyeceğim Seni-
-Sevgilim-
-Kıvılcım-
-Seni Terkedeceğim-
-Kanepede, Acımadan-
-Mahir-
-Şah Mat-
-Dans Et Benimle-
-İstediğin Her Şeyi Vereceğim-
-Evlenmek-
-Dudaklarını İstiyorum-
-Kalpsiz Piç-
-Alev Alev-
-Aşk Mı-
-Suzan-
-Heves Mi-
-Acımasız-
-Sözünü Tutmadın-
-Ölmüşüm-
-Kalbimi Ağrıtma-
-Çıkmazlar-
-Çocuklarımın Annesi-
-Uraz-
-Kırmızı Çizgim-
-Sınanmak-
-O İlk An-
-Başkası-
-Yalan-
-Karı Koca-
§ F İ N A L §
-ANİDEN GELEN ÖZEL BÖLÜM-
-ANİDEN GELEN SON BÖLÜM-

-Beni İstediğini Söyle-

83.1K 2.3K 853
By betuss_98

Cerrahoğlunu tanıdığım o lanetli yılbaşından beri kaburgalarımın altına sıkışan hislerimin bakakaldığım süre içinde nasıl uçuk bir korkuya yenik düşüşüne gözlerimle tanıklık ediyordum.

Ateş almış gözlerine karşı mutlak surette hissettiğim tek gerçek; korkuydu. Gelecekteki hareketlerini hesaplayamama korkusu.

Derisi kullanılmaktan dökülmüş ve bir zamanlar siyah olan koltuktan hışımla kalkışı, kızılları arkama baktıkça harlanan gözleriyle önüme uzun bir heykel gibi dikildiğinde bakabildiğim tek yer kaskatı göğsüydü.

İki uzun bedenin arasında dikilmesem böyle duraksamayacağına emindim. Ve o an onun hakkında minik bir detaydan bile emin olmak canımı sıkmıştı. Afallamış bir ifadeyle kaşlarımı çatarak bakarken ikimizin de dudakları aynı sabırsızlıkla ve aynı sertlikle kıpırdadı.

"Evime nasıl girdin?"

"Ne dolap dönüyor burada?"

Gözlerimiz onun başını eğmesiyle çakıştığında, "Evime nasıl girdin Cesur?" Diye sordum.

"İlk önce beni küçük beyle tanıştırmayacak mısın Lavinya?" Küçümser bir tonda konuştuğunda cevap alamayacağımı bilip pes ettim. Tek temennim Mahire aptal bir nedenden ötürü saldırmamasıydı, elimden geleni yapıp onu gönderene kadar idare edecektim artık.

Dişlerimi sıktım, aldığım nefes kelimelerle birlikte ciğerlerimi boşalttı. "Pekala, bu Mahir." Elimle arkamı gösterdim. "Mahir bu da Cesur... Tanıştığınıza göre gidebilirsin."

"Konuşmalıyız. Derhal!" Gözlerime direten gözlerine sinirle baktım. "Sonra-"

"Şimdi."

Başımın belası herif!

Arkamda dikilmekte olan ve her şeyden habersiz genç adamın üşümüş bileğini kaptım ve onu çekiştirdim. "Gel Mahir, sana banyonun yerini gösteriyim de bi elini yüzünü yıkayıp rahatla." Mahir itiraz etmedi ve geride kalan Cesur da yerinden kımıldamadı.

Onu salondaki banyoya soktuğumda dolaptan aldığım mor havluyu eline tutuşturdum. "İçerideki o küçücük pürüz için kusura bakma. Kendisi insanlıktan pek nasiplenmemiş de. Neyse ben o pürüzü hallederken sende..."

Tarazlı sesi lafımı böldü. İfadesi oldukça stabildi. "Neyin oluyor o adam?"

Omuzlarım kasılırken ellerimi taytımın arka ceplerine bastırdım. Buna verecek cevabım henüz yoktu. Üstelik ona açıklama mecburiyetimde henüz yoktu. "Öylesine biri işte, boşver gitsin."

Uzunca süre bakıştığımızdan ve onun bir daha konuşmayacağından emin olduktan iki dakika sonra Cesurun yanındaydım.

"Ne boklar çeviriyorsun sen?"

Kolumu tutup sıkan parmaklarını silktim ve mutfağa adımladım. Amacım Mahire yiyecek bir şeyler hazırlamaktı. Ona yolda bulduğum annesiz kalmış bir yavru kediye duyduğum merhameti gösteriyordum ve bunu sahiden istiyordum. Yaralı bir canlıyı sokakta akıbeti belirsiz bir yıkıklıkla terkedecek değildim. Kim olursa olsundu. Onun için belki bugünlük uyuşukluğumdan taviz verip aç olduğundan emin olduğum karnını doyurup iyi hissettirebilirim diye düşünüyordum.

Dolapları karıştırmaya henüz başlamışken varlığından sıkıldığım sıcak beden hareketlerimi takipteydi. Sıkkın bir şekilde cevapladım. "Benim bir şey çevirdiğim yok, asıl sen söyle evimin anahtarı elimde ve sen o kapıyı kırmadan nasıl içeri girebildin, pencerelerimde sağlam görünüyor?"

"Ev sahibinle aramızı düzelttik." Hah, bu kadardı işte.

Dolabın kapağını sertçe çarptım ve yüzüne döndüm. Bunun tek bir açıklaması vardı. Sıçtığımın adamına yine para vermişti ve o da -elbette ki yedeği olan anahtarı Cesura gönül rahatlığıyla takdim etmişti.  Neden kimse benim tarafımda değil ki!

"Bunu yaptığına inanamıyorum."

"Para tüm problemleri çözer."

"Hayır, benimkileri çözemez!"

Sıkıldığını belirten bayık bir ifade takındı. Şimdi aynı yerdeydik işte. "Çünkü paran yok."

Bıkkınlıkla oflayarak tezgaha yığdığım malzemelere döndüm ve salamı doğramaya başladım. Her zaman sandviçim için hazırda bekletirdim. Göğsünü kabartan nefes alışverişini duydum bu, şimdi asıl konuya geçelim nefesiydi. Nitekim de öyle oldu. "Seni taksiye ellerimle bindirdim, eve git dedim. Ama sana dair tek bir iz bile olmayan evinde tam bir saattir bekliyorum."

Gözlerimi devirdim. Ne büyük fedakarlık ama!

"Sonra da şu dallama..." Göz ucuyla eliyle kapıyı gösterdiğini gördüm. "Sürpriz yumurtadan çıkar gibi yanında beliriyor. Bana açıklama borçlusun."

Gözlerimi belertip şhh'ledim. Yüksek çıkan sesine onun yerine panik yaparken sertçe uyardım. "Sesini kısar mısın lütfen? Ve bir daha Mahire öyle deme."

Elime domatesleri aldım ve bıçağı sert darbelerle indirmeye başladım. "Kim lan bu sikik Mahir?"

Ona şaşkınlıkla baktığım an parmağıma saplanan acıyla hoplayıp elimi silkeledim ve inledim.

"Ah, siktir!"

Yüzüm anında akan kana buruştuğunda, Cesur gözlerini karartan öfkesini kusmak için topladığı kelimelerini yuttuktan saniyeler sonra parmağımı havada yakaladı. Kaşları çatık biçimde hasarı kontrol etti ve gözlerimin içine bakıp homurdandı. "Hem küfürbaz, hem beceriksiz."

"Kapa çeneni. Senin yüzünden oluyor bunlar." Elini itmeme izin vermedi, aksine sıkıca kavradı.

Kaşlarım havada ne yapıyorsun dercesine onu süzerken parmağıma süzülen kanı bir suikastçi dikkatiyle takip etti. Koyulaşan gözleriyle elimi kendine çekti ve ağırlaşan nefeslerinin yoğunluğu elimin üstündeki kılcal damarlara akmaya başladı. Atmosfer ansızın absürt derecede müstehcen bir hava dalgasıyla sarsılırken araladığı ıslak ağzından dilini çıkarıp iki parmağımın birleştiği oyukta toplanan kana bastırdı.

Merakla havalanmış kaşlarım düştü. Ardından alnım hoşnutsuzluk içinde kırıştı.

Kalbim düzenini şaştı ve benimle birlikte duraksadı. Göğüs kafesim bolca hava almasına rağmen akciğerlerim oksijen açlığı çekmeye başlamıştı ki dudaklarımın tek ihtiyacı, içinden buz küpleri taşan koca bir bardak soğuk suydu.

Gözlerimi bakışları ile delerken ıslak ve... Tanrım! Sıcak dilini parmağıma sardığı gibi yavaşça emdi. Diğer elim sendelememek için hızlıca arkamdaki tezgaha tutunurken şaşkınlığım diz boyuydu. Gözleri aralanmış dudaklarımın çevresinde gezindi.

"D-dur."

Durmadı.

"Kanı durduracağım." Boğuk sesi göğsümü şişirdi ve geri indiremedim.

"İstemiyorum." Böyle iğrenç bir şeyi yapabilecek kadar gözü dönmüş olmamalıydı. Ah, iğrenç mi? Bir dakika kime göre, neye göre!

Tırnağımın ucuna kadar yalayıp tüm kanı sildi ve ben hayretle kaldığım yerde titredim. Şeytani bir bakışla hırladığı sırada kaçacak delik aramam gerektiğini çok iyi biliyordum. Dudaklarındaki kanı tek bir iğrenme dürtüsü sergilemeden emip yutkunduğunda midemde bir karıncalanma vardı. Üstüme yüklenen bedeni, küçük bedenimi tezgaha sıkıştırdığında ürkekleşen ses tonumla,"N-ne yapıyorsun?" Diye sordum. Daha çok inler gibi bir fısıltıyı andırdığını gittikçe kararan bakışlarındaki yansımamın kırmızıya boyanmasından bilmek, enseme ateş bastırmış ve sıcaklık yanaklarıma tırmanmıştı.

"Sana dokunacağım." Vereceğim tepkiyi kursağımda bırakırken elleri omuzlarımı tutup hızla tezgaha döndürdü ve kast ettiği şeyi yapmak için hareketlendi. Bahsettiğim tam olarak buydu. Yapacağı şeyi önceden tahmin edemiyordunuz ve BUM! Kalbim korkuyla atıyordu. Yüce tanrım dokunmaktan kastını öğrenmek istemiyordum.

"Daha önce kimsenin yapamadığı gibi..."

Kısık sesi ensemin kıvrımlarını okşadı sanki. Ona yeni bir titreme vermemek için kendimi sıktım. "Hiç hissetmediğin şeylerle yüzleşeceksin."

Ne dediğimi bilemeyerek kesik nefeslerle boğuluyormuş gibi itiraz ettim. "Bu yanlış, dur, Cesur."

Bedenimi ikinci bir deri misali saran taytımı yok saydırarak bacağımı kolayca parmaklarına kıstırıp nefesimin önünü kestiğinde ciddiyetinin elle tutulur bir kıvamda olması beni korkutmaya başlamıştı. Kahrolası evde yalnız bile değildik, nasıl bu kadar telaşsız davranabiliyordu?

Yukarı kayan elin parmak boğumları, taytımın kadife kumaşından daha yumuşak hissettirirken ürperdim ve yanlış tarafa kaçtığımı bile bile sırtımı göğsüne çarptım. Cesur sert bir nefes verdi. Ensemdeki saçlar önüme uçuştu ve vücudumun verdiği tepkileri savuşturmam güçleşti. Parmakları karnımın alt kısmında kasıklarımın üstünde geziniyordu, ense boşluğumdan yararlanarak özellikle ıslatılmış öpücüklerini indirmeye başlamıştı. "Seveceksin."

"Hayır." Sevme Lavin! Sevemezsin. Bu çok yanlış! Tanrım neden mayışıyordum şimdi?

Yana kaçmak için sert bir hamle yaptığımda benden önce davranan uzun ve kalın kola çarpıp duraksadım. Bunu yapacağımı çoktan planları arasında değerlendirmiş olmalıydı. "Uslu dur." Boğuk sesi tenimi gıdıkladığında sesli bir nefes bıraktım ve başımı aşağı eğdim.

"Mahir-" Dedim sesimin ücralarında kırmızı bir bayrak gibi sallanan paniğe karşın düşünme yetimi kaybederken.

"Mahiri sikeyim." Tek kolu sertçe bedenimi sarıp karnımda daireler çizmeye başladığında kasıldım. Tişörtüm karnımın yukarısında toplanırken dayandığım mermerin soğuğunu adeta vücudumu yakan ateşle ısıtıyordum. Dudakları saçlarımın uçlarını çekiştirdi. "Bugün seni çok mu korkuttum?"

Ne zaman kapandığını bilmediğim göz kapaklarım titrediğinde bunu düşünebilmiş olmasına biraz memnun olmuştum ama lanet memnuniyetimi sertliğini arkamda hissetmeden yaşamayı dilerdim. Bu yüzden cevabım beklediği gibi olacaktı. "Hayır." Sesimin tizliğine yüzümü buruşturdum. Kulağa çok heyecanlı gelmesi kafayı yediğimi gösteriyordu ama toparlanmak için çabalayamıyordum.

"Yalancı." Dedi bir köşede zincire vurduğu öfkesinin tasmasını zorladığını gösterircesine. "Eve getirdiğin it neyin nesi, aklından ne geçiyor, seni benden koruyabileceği falan mı?" Kulağımın altını öptü ve dili derime çarptı. Usulca ama can yakıcı bir kudretle fısıldadı. "O tren çoktan kalktı güzelim."

"Yanlış düşünüyorsun." dedim kısılan sesimle.

"Aydınlat beni."

"Onu ağlarken buldum. Babası..." Kelimeleri bir araya toplamak o kadar zordu ki dilimi ısırdım. "O ölmüş, yıkılmış görünüyordu. Üşümüş ve sahipsiz kalmıştı. Dışarıda bırakamazdım."

"Tanımıyorsun?"

Başımı salladım. Kolumdan sıkıca tutup beni yüzüne çevirdiğinde gözlerimi hemen açtım. Elleri iki yanımda beni tezgaha iyice sıkıştırdı. Bedenini tümüyle hissediyor ve kalçam mermerin köşesinde eziliyordu.

Uzun kirpikleri elmacık kemiklerini gölgeleyecek şekilde kısıldığında dilini dudağında oynattı. Kafasında tarttığı her neyse bu işten kesinlikle zararlı çıkacaktım. Aptal kafam.

"Dur bir dakika şimdi. Sen bana tanımadığın lavuğun birini eve mi aldığını söylüyorsun?"

Seni de tanımıyordum Bay Lavuk!

Dudaklarım konuşmak için aralandığında sertçe kesti. "Pardon banyona diyecektim. "Yüzüme yaklaştı ve belim geriye yay gibi bükülüp saçlarım tezgahı süpürdüğünde hırladı. "Hani şu çırılçıplak soyunuşuna şahit olan duvarların arasına." Dudakları biraz daha yaklaşıp sus çizgime nefesini üfledi. "Hani senin bebeksi tenini ovaladığın liflerin olduğu o küçük kabine."

"Saçmalama, sadece elini yüzünü yıkamasını söyledim-" Elini ansızın kalçamı kavrarken bulduğumda kalçamı kasarak tısladım. "Kes şunu, hemen." Parmaklarını ittim.

Cıkladı. Açıkta olan tenime değip boynumdan aşağı sinsice kaydı ve gözleri parmaklarına eşlik etti. "O sıcacık suyun bu göğüslerinin oluğundan nasıl zevkle aktığını hayal etmek nasıl kolay biliyor musun sen? Ben bunu yapabiliyorsam o neden yapamasın ki değil mi!"

"İleri gidiyorsun."

"Sadece sana bakarak bile tahrik olduğuna eminim ve sen saftirik, onu sorgusuz sualsiz eve alabileceğin bir köpek yavrusu mu sanıyorsun?"

Ona büyük ve kalpsizliğinin bir simgesi olan öfkemle baktım.

"Halini görseydin o yavru köpekten farkı olmadığını ve sığınacak birini aradığını anlardın ama boşver ve senin pislik düşüncelerine sahip olacak kadar kalpsiz olamadığım için affet!"

Sesi yeniden yükseldi.

"Ondan olsa olsa aşıları yapılmamış kuduz bir köpek olur, sikeyim bu kadar saf olma. Bana gösterdiğin dişlerini ona da göster ve siktirip gitsin işte."

"Korkuyorsun." Kollarımı göğsümde bağladım.

"Ne diyorsun?" Afalladı.

Tek kaşımı havaya dikip onu süzdüm. "Önüne bir engel koydum ve bugün sana söylediklerimden sonra aslında bok gibi saçtığın paranı önemsemediğimi anladın. Beni elinden kaçıracağını düşünüyorsun."

"Bırak saçmalamayı." Dişlerinin arasından güldü ve bakışlarını gözlerimden kaçırdı.

"Kabul et ve kendine itiraf et Cerrahoğlu, şuan yaptığın basit bir oyun, bana dokunacaksın ki güya aklıma sızıp senin yerine onu kapı dışarı etmemi kolayca isteyebilesin. Etkin altına gireceğimi sanıyorsun. Hadi durma söyle gitsin. Elimden tek kullanımlık oyuncağımı almasına izin vermem de."

Sona doğru hırsla öfkemi kussam da gözünde sadece böyle biri olmak canımı sıktığı için dolmak isteyen gözlerimi kırpıştırmıştım. Yukarıdan bakan gözlerine daha fazla bakamayacağımı anladığımda elimle göğsüne vurdum ve ittim. "Defol git evimden."

Arkamı dönüp mutfaktan çıkmak üzere birkaç adım attım. Fakat söylemek istediği şeyle ayaklarım çoktan durmuştu.

"Anlaşmayı bozarsan eğer..." Kelimeleri dilinin altında öfkeyle ezdiğinde yüzümü kasılmış çehresine çevirdim ve sorgular bir bakışla devamını bekledim. "Küçük arkadışını, arkadaşımın altında kıvrandırırken sana izletirim."

Küçük çaplı bir öfke titremesi geçirdim. Hayret duyusunun ifademi sarmasını izlemesi için ona zaman tanırken aslında bu kadar aşağılık olduğu için dilimin ucunu yakan hakaretleri yüzüne çarpmak istemiştim. Fakat ağzımdan dökülen kırık dökük sözcükler bambaşka bir anlam taşıyordu.

"Reddedilmek senin için bu kadar mı imkansız? Vicdanın yok mu senin, neden durmak bilmiyorsun!"

Duygusuz bir bakış attı. "Beni reddetmeye kendini zorluyorsun, aslında sen de istiyorsun."

Burnumdan sert bir nefes verdim. Öfkeme şu aralar çok fazla yenik düşüyordum ve bu adamın sayesinde bir psikologla görüşmek zorunda kalacaktım. Beni delirtiyordu. Parnağımı katı göğsüne bastırdım.

"Şu havadaki kibirli burnun insin diye söylüyorum, seni istemiyorum. Sana ait hiçbir boku istemiyorum. Bana sürtük gibi hissettiren ellerini ve gözlerini istemiyorum ve seni tanıdığım güne her geçen gün lanet ediyorum. Bu gururunu kırmıyor mu hiç? Seni reddediyorum Cesur Cerrahoğlu. Hadi ne yapacaksın!"

"İstemiyorsun ha?" Bileğimi yakaladı.

Dengemi sağlayamadan beni sürüklemeye başladı. Ağzının içinde sinirle gevelediği homurtularını anlayamasam da bu işin sonu kötü bitecekti biliyordum. En azından benim açımdan.

Odamın kapısını elinin tersiyle araladı ve itildim. Tökezlememe izin vermeden yakalarım hınçla kavrandı, parmak uçlarıma yükseltildim. Dudaklarım sıcak bir baskıya kurban gittiğinde donmuştum. Yanımdan uzanan uzun bir bacak baldırımda kayıp kapıya tekme attığında küt diye kapandı ve korkuyla kollarına sarıldım.

Dudaklarının yumuşaklığını öldüren dudaklarıma işkence gibi verdiği öpücüktü. Henüz kımıldamıyorlardı ama baskısı canımı yakıyordu.

Çok geçmeden geri geri yürütüldüm, yakalarımdaki elleri beni sertçe yüzüne bastırırken avucunda toplanan yalnızca tişörtüm değil iç çamaşırlarımın askılarıydı ve koltuk altlarımı kesiyordu. Bu berbattı. Üst dudağımı yakalayıp benden kesik bir sızlanma kazandığında dili üstünde turlayıp alt dudağıma geçti, emip beni kıstırmıştı. Sıktığım dişlerimi zorlamadan benden ayrıldığında ona vurmak için hazır olan kollarımı yakaladı. Başımı döndürecek bir hızla çevrildim ve kollarımı karnımın üstünde tek eline aldı. Karşımda boy aynam duruyordu ve biz oradan bakışıyorduk.

"İsteyip istemediğini hadi birlikte görelim."

Tek eliyle alnına yapışan saçlarını tarayıp, omuzlarındaki ceketi yere düşürdüğünde ayaklarımın dibine fırlayan telefonunu umursamadı ve boynuma öpücükler bırakarak nefesini tenime yaydı. Alnındaki nem tabakasını derime bulaştırırken, kelimeler ağzımdan kerpetenle sökülürcesine acı dolu çıktı.

"Durman gerek..."

Sakalları birer dikene dönüşüp, boynumu çizerek aşağı kaydığında göz bebeklerim titriyor ve kalbim nabzımla yarışıyordu. Karnımda kenetlediği ellerimi kelepçe gibi kavraması canımı yakmasa da oturup ağlama nöbeti geçirmem için bana dokunuyor olması kafiydi.

Aynadaki yansımamın ürkmüş göz bebeklerinden daha aşağılara bakma cesaretine eriştiğimde öbür elinin karnımın altına kayıyor olduğunu hem görüp hem hissetmek çırpınmamla sonuçlanmıştı.

"Cesur!"

"Bebeğim?" Diye ne var der gibi boynumda hırlayıp öptüğü yeri dişlediğinde kasıklarımın üstünü gücümü emen bir hamleyle yumuşakça okşadı, işaret parmağı belimi tutan lastiği araladı.

Kasıklarını kalçalarıma yasladığında alevlenmiş göz çukurları beni içine düşürmek için aynadaki aksime mıhlandı ve dudaklarını yalayıp, kızaran gözlerimin en derinlerine sızdı. Bakışlarıyla taşa döndüm sanırsın, ne elini çekmesi için kızıyor ne de gözlerinde çakan şehvetli şimşeklerin aynısını kasıklarımda neden yaşadığımı sorgulayabiliyordum.

Galiba benim de irademin bir sınırı vardı ve o parmaklar gözümün içine içine baka iç çamaşırımın altına kaydığında tuzla buz oluverdi. Ben bittim.

Yasaklı bölgedeydi ve kural tanımıyordu.

Hızlanan nefesleri sırtımda bir ahenk oluştururken parmakları kıpırtısız kalıp yüzümün aldığı o bitik şekli şakağından süzülen ter tanesiyle izleyip, kulağımın altını dişledi ve sıktığım dişlerimle kendimi ona yaslanmış buluverdim. Midemdeki sancıyı arttıran kasıklarımdaki tehlike bariyerlerini aşması olmuş ve sonrasında pişmanlıkla acı çekeceğimi hatırlatan kesik bir iniltiyi tutamamıştım.

Vücuduma yabancılık hissi veren parmaklar milim milim aşağı kayarken kulak mememi soluklarının ihtiraslı buharı ile ısıtıp beynimdeki uğuldamayı arka plana atacağım biçimde fısıldadı. "Hâlâ..." Yutkundu ve nefes aldı. "İstemediğini söyleyebilir misin?"

Orta ve işaret parmağı kendine yer aralayıp aşağı yukarı kaymaya başladığında, kalçalarımdaki çıkıntılı baskı arttı ve gözlerimin önü buğulandı, bu üzüntü ya da kederden değil ilk kez bedenimi ele geçiren hislerdendi. Hislerimin bekaretini an bean alıyordu, dur demiyordum.

Parmaklarının aniden uyguladığı kuvvetle büzülüp başımı geriye attığımda, "Islanıyorsun küçük bakire..." Dedi boğuk boğuk gelen bir sesle. Kendini sıktığını karnımda bileklerimi kenetlediği elinin sıkılaşmasından ve beni kendine, içine sokmak ister gibi yaslamasından anlıyordum ama müdahele edemeyecek haldeydim.

Damağıma yayılan muhtaçlık hissi beni ben yapmaktan uzaklaştırırken tek odağım parmaklarıydı. Utanmaz ve şirret bir kadına dönüşüm yaşıyordum sanki. O gözlerime bakarak beni kendine muhtaç ederken, dizlerim titriyordu.

Başını çevirip, aralık ağzıma sert bir öpücük bıraktı ve parmakları hızlanmaya başlarken yüzüm zevkle kasıldı, ağzımdan bir inleme daha odaya çığ gibi düşmüştü. Dudaklarımın üstünde bekleyen dudakları ıslak bir sekilde oynadı.

"Sana istediğini vermem için bana söylemen gereken sadece iki kelime Lavinya... 'Seni istiyorum, 'diyeceksin."

Gözlerim kapandı ve düşünmeye çalıştım. Parmakları kolayca aşağı yukarı işkence ederek kayarken onu istemek teriminin anlamını bulamacağım sandım bir an.

Evet, onu istiyordum. Hayır o parmaklara ihtiyacım vardı sadece ama dudaklarımın üstündeki dudakları, alnına yapışmış saçları ve kasılmış çenesiyle ansızın gözüme güneş tanrısı gibi gözükmesinin sebebini çıkaramıyordum.

Kafamın içinde toz pembe baloncuklar patlarken tamamen kendimi ona bıraktığımdan emin olduğunda bileklerimi bıraktı ve ellerim boşluğa sallandığında tişörtümün altından gergin karnımı ovup beni kasıklarına yapıştırdı ve boğuk bir tıslamayla sürtündü.

Ölüm döşeğine düşmüş bir kız gibi can çekişerek kıvrandım, bastırdığı parmaklarıyla öne eğiliriken sırtıma göğsünü sarıp benimle bir bütün haline geldi. "Seni... Bu aynanın önünde becermek ve bunu sana izlettirmek istiyorum. Sikeyim! Çok küçük ve sıcaksın."

Dudaklarımı sertçe ısırdığımda karnımdaki eli çenemi tuttu ve dudaklarıma asıldı. Islak dili aceleyle dilimi yakaladığında burnundan alıp verdiği nefeslerle göz kapaklarımı sıktım. Orta parmağı klitorisime sertçe abandığında ağzının içine kısık bir çığlıkla inledim ve göz bebeklerim geriye kayar gibi oldu. Sonra bir an durdu, hem dudakları hem de parmakları.

Elinin altında sızlandım ama yüzüne bakmadım. "Söyle... Bana beni istediğini söyle Lavinya."

Sertçe yutkunurken başımı onu geçiştirircesine sallayıp onayladım ve bu onu kızdırdı. "Duyacağım, söyle dedim." Alt dudağımı ısırıp bıraktı.

"E-evet..." Aman tanrım bu zevkten dört köşe olmuş ses bana mı aitti. "Yeterli değil."

"İstiyorum..." Yine aynı ses tonu. "Seni istiyorum bok herif!" Ve sonra beni zorladığı için tıslamaya dönmesi...

Cesur -yeni adıyla güneş tanrısı, dudaklarımın üstünde kıkırdadı ve, "Biliyordum bebeğim." Deyip vücudunu benden tamamiyle ayırdı. Bedenimi saran yarım kalmışlık ve bosluk hissiyatıyla aynaya tutunmayı başardığımda deyim yerindeyse apışıp kalmıştım.

Ne olmuştu şimdi?

Cesur eğilip yerden telefonu ve ceketini alıp saçlarını benim aynama bakarak umursızca düzeltirken, "Sen-" Dedim.

Ortada kalmıştım.

Gözleri yukarıdan beni ve dağılmış halimi süzdü. "Evet ben." Ukala biçimde gülümsedi ve hızla uzanıp yanağımı öptü. "Seni yola getirmenin yolunu buldum."

Gözlerimi sinirle yumup öfkeli soluklar eşliğinde, "Piç kurusunun tekisin!" Diye tısladım.

Benden uzaklaşıp odamın kapısını araladığında alnına yapışan ıslak saç uçlarını düzelten Mahirle duraksayıp sırt kaslarının gerilişini bana izlettirirken saçlarımı geriye tarayıp üstümü çekiştirdim ve dağılmış halimi yokettiğimi düşündüğümde Mahirle gözlerimiz kesişti.

Cesur bana kısa bir bakış atıp sinir bozucu bir sırıtışla dudaklarını yaladı. Kolunu kaldırıp saatine göz attığında içimdeki öfke başaçıkılamazdı. Ona karşı koyamadığıma inanamıyordum.

"Daha fazla geç kalmadan gitsem iyi olur, Kıvılcıma sözüm vardı."

Boş bulundum ve dudaklarımdan, "Ne?" çıktı.

Cesur sanki gülmemek için dudaklarını sıktı. "Akşam yemeği için söz vermiştim. Her neyse, misafirinle ilgilen Lavinya seni sonra ararım."

Döndü ve Mahire ters ters bakıp gitti.

Beni kasıklarımdaki sızıyla başbaşa bırakıp dış kapıyı çarptığında dudaklarım titredi. O karısına giderken ben geride bıraktığı bir metres gibi kalakalmıştım. Ellerimi kafamın iki yanına, sanki karıncalanan beynime dokunmabilirmişim gibi sertçe bastırdım. Acınasıydım. Onun dokunuşları için pelte gibi erimiştim.

Kendimi bu beş para etmez adam için mi kaybetmiştim ben!

Continue Reading

You'll Also Like

12.8K 296 61
Atlas Sokağının Merdivenlerinde başlayan bir hikaye..
3.7M 107K 48
"Erkek seviştikçe sever, kadın sevdikçe sevişir." +18 içeren sahneler vardır. ♤♧♤ Soğuk dudakları boynumda kavurucu izler bırakarak dudaklarıma uzand...
99.3K 7.3K 54
Elini ilk önce yüzümde gezdirdi. Oldukça masumca gezinen elleri yavaş yavaş masumluğunu kaybedip günaha davet edercesine aşağı kaydı. Önce boynumda b...
1.1M 19.2K 69
Bedenim benim değildi artık. Bu tanıyamadığım vücûd benim olamazdı. Peki sahibi kimdi? (+18) (19.01.2016 tarihinde yayımlanmaya başlamıştır. )