VERA

By golgeyazar15

160K 2.5K 689

WATTYS 2018 DÜNYA KURAN KAZANANI Evrenin uzak bir köşesinde, insanlıktan millerce uzaklıkta ve bi haber olan... More

EVRENİN DERİNLİKLERİNDE SAKLI BİR DESTAN
YENİ İNSAN
VERA ~ YENİ DÜNYA♢
KÖTÜLÜK TOHUMLARI
VERA'YA DÜŞÜŞ
KURTARMA EKİBİ
ROBOTLAR UYANDIRILIYOR
BİN ROBOT TOPLANTISI
YAKALANAN BİR VERU
İHANET FISILTILARI
SONUN BAŞLANGICI
ANUR'un OYUNLARI
ÖLÜM, KORKU, İLK DOKUNUŞ VE YENİ BİR DOST
KARANLIKTA YÜZEN KIZ
ALEV DAĞLARINDA BİR SEHER VAKTİ
DUYURU !
SON, YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR

SOĞUK DOKUNUŞLAR

1.2K 47 10
By golgeyazar15

Karanlığın çağrısı o kadar dehşet doluydu ki dünyamız, güzel Vera'mız büyük bir çatırtıyla sallandı bir yıldızsız gecede. Derinlerde, en karanlık kuytularda dolaşan kötülük sadece bizleri değil, diğer ırkları da tehlikeye sokuyordu. Gorda huzursuzdu o gece. Anurasız geçen her dahika huzursuzluk veriyordu bize.
Ölen Tyria ağaçlarımız ardından yas tuttuk. Bazılarını dualar eşliğinde kestik. Karanlık bulaşmış bedenleri ateşe verip mor alevler eşliğinde umutsuz bir dansa koyulduk. Gerçeklik gözlerimizin önünde; Parıldayan dünyamızın üzerinde ve derinlerinde.

Anura bizim tek ve son umudumuz. Onu bulmak için koşturduk ve koştuk. Orman hayvanlarıyla arayışa çıktık. Gökelere baktık, uçan kuşlara sorduk. Mor ağaçlarımıza dokunduk ama yoktu. Uzaktaydı ve yalnızdı. Köye koştuk, gece tekinsiz ve korku doluydu. Gök ırkının kalıntıları arasında Anura'yı aradık.

•●●☆●●•

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandı. Uyuduğu iyi olmuştu. Dinlenmiş bir şekilde aralıksız uyuması zihnine iyi gelmişti. Gece boyu karanlıkta yüzmüş, yüzmüş ve en sonunda gün ışığıyla uyanmıştı.

Riyera ortalıkta yoktu. Üzerini silkeleyerek ayağa kalktı ve etrafına bakındı. Mağara gece karanlığında oldukça büyük görünüyordu. Şimdi burası küçük bir oda kadar dardı. Elleriyle tavandan sarkan kıvırcık, sarımsı otlara dokundu. O dokunur dokunmaz bitki titreyip kıvrılararak mağaranın tavanına çıkıp köklerine asılı kaldı. Daha nice bilmediği sırlarla Vera ile baş başaydı artık. Etrafında katı kurallar ve elektrikli yüksek çitler yoktu. Ormana çok güzel kokular yayılmaya başlamıştı bile. Mağara girişine gidip cıvıl cıvıl seslerin yükseldiği ormana baktı. Gece gördüğü ürkütücü görüntü yerinde yemyeşil ve morun tonları kaplı orman kendisini karşılıyordu. Derin bir nefes alıp dışarı çıktı. Riyerayı aradı gözleri ama koca kediden bir iz yoktu.
'Süper,' dedi Masal sıkkın bir şekilde. 'Tek dostum da beni terk ettiğine göre sanırım nere gideceğime karar vermede tamamen özgürüm.'

İlerlemeye başladı bilmediği dünyanın ilk özgür sabahında. Etrafta oldukça güzel kokular vardı. Çiçek gibi kokanlar ve yemek gibi olanlar...
Bir insan gibi acıkmadığına şükürler etti. Sanırım bunun için Dr. Fuat'a da şükranlarını sunması gerekirdi. Her ne kadar da kendi rızası dışında dçnüştürüldüyse de bu özelliği işine pek fazla yarayacak gibiydi. En azından yemek arayarak zamanını boşa harcamayacaktı.

Vera'nın garipliklerine bakınıp yürümeye başladı. Ormana kök salmış koca, mor gövdeli ağaçların yanından geçti. Dışarı taşan bazı koca köklerin arasından geçip yürümeye devam etti. Çok fazla yol almamıştı ki tiz bir çığlıkla ardına dönüp baktı. Ses oldukça yakından gelmişti ve bu Masalı telaşlandırmıştı. Mahiyetini bilmediği bir yaratığa karşı savunmasız kalmayı istemezdi. Ama duyduğu ses biraz fazla tanıdıktı. Bu dünyaya ait olmayan ama tam olarak çıkaramadığı bir sesti. Gözleri yakınlarda birşey görmüyordu. Yukarılarda uçan birkaç parlak kuştan başka canlı yoktu. Önüne dönüp yürüyeceği sırada korkuyla bir çığlık atıp geriledi. Riyera parlak bedeniyle önünde dikiliyordu. Gözleri boş ve ifadesizdi.

Lanet olası hayvan, diye iç geçirdi Masal derin bir soluk alarak. Aslında Riyera'yı tekrar görmek kendisini içten içe mutlu etmişti. Koca kedi oturduğu ağaç kökü üzerinde metalik kuyruğunu yavaş yavaş sallıyordu.
Bir keresinde başka bir robotinsandan dönüştürülen hayvanların yeni yeteneklerinin insanlarınkinden daha gelişmiş olduğunu duymuştu. Bu Riyera'yı ormandaki tehlikelere karşı yanında tutmasına yetiyor ve artıyordu. Aslında kimin kimi yanında tuttuğu belli olmuyordu ama buna kafayı şimdilik takmayacaltı.

"Gidelim," dedi Masal gülümseyerek. "Sabah uyandığımda seni bulamayınca beni terkettin sandım."
Hayvan pek umursamış gibi değildi. Masalın yanında salınarak yürüyordu.

İkinci güneş yükselmeye başlamıştı. Orman serin ve uğultuluydu. Köye gidip olanlara yakından bakmak istiyordu. Belki bu sefer bir yolunu bulursa tutsak insanları kurtarabilirdi ve bunun için dün olduğundan daha çok cesur olması gerekiyordu.

Orman ışıltılı ve bir o kadar da göz alıcıydı. İlk güneşin ışıkları taçları çiy tutmuş çiçekler üzerinden yansıyordu. Hafif bir meltem yumuşak dokunuşlarla geziniyordu ormanda. Bu güzelliğe ötüşen vera kuşları ve daha önce görmediği ve ismini bilmediği değişik renklerdeki kuşların sesleri eşlik ediyordu. Akan suyun canlı şırıltısı, meltem ile dans eden yaprakların hışırtısı garip bir huzur veriyordu.

Masal önünde uzanan ağaç denizine bakındı. Mor Tyrea ağaçlağı alabildiğince normal ağaçlar arasından uzanıyordu. Bazılları şekilsiz ve yumru yumruydu. Bazı Tyrea ağaçları gri bir mora bürünmüş, yapraklarını dökmüştü. Şekil değiştiren dalları üzerlerine doğru keskin pençeler gibi kıvrılmıştı.

'Bu ağaçlar ölüyor,' diye fısıldadı. Bir insan gibi, gövdesinden akan sıvı damarlarından boşalınca ölüp kuruyordu. Toprak onların besin kaynağıydı. Köklerini topraktan çıkarmış ağaçlar bükülmüş, kıvrılarak çatlamıştı. Bir feryat gibi çatlayan gövdeler şekilleri bozuk, dehşete düşmüş yüzler meydana getirmişti. Bu yüzlerden ve çarpık gözlerinden ağacın kanı, öz suları akıp toprağa dökülmüştü.

'Bir şey onları öldürmüş olmalı,' diye düşündü. Dün canlı gördüğü ağaçlar bu gün kuruyup çatlıyordu. Bazıları şekilsiz yüzler oluşturmuş, gözlerinden ve ağzından öz suları fışkırmıştı. Akan yapış yapış öz sularına ormanın garip görünüşlü böcekleri üşüşmüştü. Uçuşan tek gözlü, bir arı büyüklüğünde ama bir kuşun kanadına sahip böcekler öz suyun üzerine konuyor, uçuşup tekrar geliyorlardı. Sürünen sarımsı sülükler, sümük gibi bir sıvı bırakarak ilerleyen yılanımsı yaratıklar öz sularını salmış ağaçlara üşüşmüştü. 

İlerisi daha meçhul gibiydi. Köye yaklaştıkça yanık kokusu biçim alıyor, gölgelerden bir silüetmişcesine karşılarına çıkıyordu. Parça parça ilerliyor, ağır plastik kokusunu yayarak geçiyordu. Yaprakların iç çekişleri hüzünlü bir şarkıya dönüşmüştü. Ormanın köye yakın bu kısmı daha kasvetli ve sessizdi. Uçuşan değişik böcekler ve ötüşen renkli kuşlar yoktu. Sessizlik, sessizlil ve sessizlik...

Riyera salınarak ilerliyordu Masalın yanında. En hafif sesleri dahi duymak için metalik kulaklarını sağa ve sola hızlıca çeviriyordu. Bazen durup bir çalılığı ve ağacı kokluyor, uzaklara bakıp duruyordu. Ardından ilerliyorlar, köye yaklaşıyorlardı. 'Kaçarken bayağı uzaklaşmışım,' diye düşündü. Gözden kaybolmak için ormanın derinliklerine dalmıştı ve ondan sonra Riyera ile daha derinlere dalıp mağara da uyumuşlardı. Bu yüzden köyden oldukça uzaklaşmıştı ve şimdi giderek yaklaşıyordu.

 Köy koca bir kül yığınına dönmüştü. Masal en başta korkarak ilerlemişti köye doğru ama şimdi kimsenin olmadığına kesin emindi. Gökyüzüne yükselen kara dumanlar yeni dünyanın alışkın olmadığı bir durumdu. İs kokusu ve ağır sessizlik köyün her yerine çökmüştü. Karakol üzerinden hâlâ dumanlar tütüyordu. Başkan konağı tek tük közler dışında tamamen yanmıştı. Demir barakalar eğilip bükülmüştü. Meydana doğru yavaşça ilerlerdi. İlerledikçe yerde katılaşmış, koyulaşmış kan lekeri giderek artıyordu. Delirmenin sonuçları hiç de iyi bitmemişti. Robotlar öldürmüş, esir almışlardı.

Gördüğü ilk cesetin yarısı yanmıştı. Bir tahta kulübenin kalıntıları arasında kalan bacakları ve elleri yanıp kararmıştı. Bir asker olduğu çok aşikardı. Gözleri gökyüzüne dpğru çevrilmiş, ağzı dehşetle çarpılmıştı. Burnundan ve ağzından sert betona doğru kan akıp gölleşmişti.

Biraz daha ilerisi daha beterdi. Rüzgar yanık et kokusunu savuruyor, yükselen dumanları titrekçe dans ettiriyordu. Üst üste yığılmış cesetlerin görüntüsü odukça kötüydü. Aralardan kanlı çocuk kolları veya minik ayaklar uzanıyordu. Göz yaşları Masalın bu görüntüyü görmesini zorlaştırıyordu.
Bu insanlar ölen dünyanın yıkımından hayatlarını kurtarmak için bu dünyaya kaçmışlardı lâkin bir gölge gibi onları takip eden ölüm bu dünyada dahi onları rahat bırakmamıştı. Yeni hayatlar uman insanlar yeniden bir yıkım ve ölümle sarsılmıştı.

Riyera ölmüş insanları kokluyor, birkaç yıkıntının arasına burnunu sokup dikiliyordu. Bir yıkıntının altında ölü yatan askerin üzerine atladığında etraftan onlarca iki ayaklı, tüysüz minik yaratıklar çıkıp koşuşturmaya başladı. Bazıları göle doğru koşup gözden kayboldular. Bazılarının ardlarından koca bir kedi temkinlice koşuşturuyordu. Yarstıklara yaklaşınca birkaçını pençe darbesiyle düşürüyor, üzerine üşüşüp kokluyordu. Tekrar ayaklanan yaratık tiz bir ciyaklamayla tekrar koşmaya devam ediyordu.

Başkan kçşkünün yakınlarında buldular Muhammed Alinin bedenini. Kanlar ince çizgiler halinde betondan akıp kafasının ilerisinde, birkaç santim sonra küçük bir birikinti oluşturmuştu. Kanı kurumuş, koyu bir renk almıştı.
'Olamaz,' diyerek yaklaştı masal.
'Hayır, hayır, hayır. Bunu yapamazlar.'
Ses tonu acı doludu. Gözleri dolmaya başlamıştı şimdiden.

Masal başkanın kafasını kaldırdığında başkanın dudaklarından acı dolu, zayıf bir inleme yükseldi. Bu bile masalın içinin umutla dolmasını sağlamıştı. Az sonra Riyera da koşturarak gelip yanlarında dikilmişti.

'Efendim," dedi masal endişe dolu bir ses tonuyla. "Beni duyabiliyor munusunuz?"
Bu arada nerelerden kanadığını bulmaya çalışıyordu.

O kadar çok yara vardı ki Masal onun yaşamasının bir mucize olduğunu düşünüyordu. Karnında ve bacaklarında toplam beş adet kurşun yarası sayabilmişti. Burnu kırılmış, dişlerinin çoğu dökülmüştü. Yüzümde ve kollarında bir çok çürük vardı.

Onu taşıması gerekiyordu. Dikkatlice ellerini alttan geçirip belini ve bacaklarını kavradı. Gücüne güveniyordu, yeni bedeni bunu yapacak kapasitedeydi. Başkanı kaldırdığında tiz ve fısıltı gibi bir inleme çıktı dudaklarından. Alnında boncuk boncuk terler birikmiş, bazıları isten siyahlaşmış yüzüne doğru uzun bir şerit çizerek kayıyorlardı.

Başkanın pek fazla ağırlığı yoktu ama yaraları hâlâ kanıyordu. Kan yaralardan akıp masalın ellerinde ve kollarında birikip yavaşça aşağı damlıyordu. Tatlı bir meltem esip bir anlığına köyün boğucu havasını dağıttı. Yanan et kokusu ve plastiğin kara dumanları bu esintiyle dağılıp gitmişti bir anlığına.

Esintiden sonra düşmana saldıran atlılar gibi doluşmuştu yine yanık kokusu meydana. Yükselen dumanlar, sessizlik ve yıkım köye hakim gibiydi.

Masal başkanı insanrobotlar için yapılmış evlerden birine taşıdı. Koca köyde ayakta kalan birkaç evden biriydi ve en iyi durumda olanıydı.
İçerisi sıcaktan dolayı boğucu olsa da duman kokusu buraya ulaşmamıştı.
Başkanı telaşla ve dikkatli bir şekilde içerideki mavi çarşaflı yatağa bıraktı. Şimdi ne yapması gerektiğini cidden bilmiyordu.

Riyera koklayarak içeri girdi. Neredeyse herşeyi kokluyordu. Başkanın yanı başına geçip ahşap zeminde kıvrıldı. Yaraları sarmalıydı masal. Kanamayı durdurmalı ve yaşamasını sağlamalıydı. Hızlıca içeri koşup dolapları karıştırmaya başladı. Konserveler, kuru bakliyatlar ve nano yiyecekler vardı dolaplarda. Biraz su, içkiler ve biraz bira. Masal içkilerden birini aldı, bu yarayı temizlemeye yarayabilirdi. Geriye kalan tüm çekmeceleri karıştırdı ama bir robotun ihtiyacı olmayan ilk yardım gereçlerini bulmak samanlıkta iğne aramak gibiydi. Dakikalar sonra bulabildiği tek şey, birkaç parça bez parçasıydı. Koşaradım başkanın yattığı odaya girdi. Riyera kafasın kaldırıp dikkatlice Masala bakınıyordu. Elindeki bez parçalarını şifonyere koyup başkana yaklaştı. Yaşlı adamın durumu içler acısıydı. Her zaman taralı olan saçları dağılmış, yüzünde pıhtılaşmış kan lekeleri vardı.

Yaraları sarması için kıyafetlerini çıkarması gerekiyordu Masalın. Sağ kolu yırtılmış çeketini dikkatlice çıkarıp yere attı. Başkanın alnında birikmiş terleri silip göleğinin düğmelerini yavaşça açmaya başladı. O esnada başkan sağ elini kaldırıp masalın kolunu sıkıca tuttu. Çakır gözlerini masalın yüzüne endişeyle sabitlemişti.

Masal korkuyla başkana bakıyordu. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmez bir halde sadece bakıyordu.
"Sen," dedi başkan zorlanarak. Ciğerlerinde hiç hava kalmamış gibiydi.
"Endişelenmeyin efendim," dedi masal telaşlı bir şekilde. "Yaralarınızı sardıktan sonra çok daha iyi olacaksınız."
Başkanın eli hâlâ masalın kolunu sıkıca tutuyordu.
"Olmaz," dedi çabucak.
Durup derin bir nefes aldı ama vermedi. Yüzü çektiği acıdan dolayı gerilmiş ve kırışmıştı.
Nefesi verdiğinde daha çok derin bir iç çekiyormuş gibiydi. Gözlerini bir saniye dahi masaldan ayırmamıştı.
"Ben ölüyorum, halkım..."
Çok fazla uzun konuşamıyordu. Sonlara doğru sesi kısıklaşıyor, bir fısıltıya dönüyordu. Sözünü bitiremeden nefes nefese kalmıştı.
"Halkımı kurtar," dedi hızlıca ve derin bir nefes alıp verdi. Nefes aldıkça göğsünden hırıltılar yükseliyordu.

"Emin olabilirsiniz efendim," dedi masal bez parçalarını alıp ortadan ikiye bölerken. "İnsanları kurtarmak için elimden geleni yapacağım."
"Söz ver!" dedi başkan sertçe. "Halkımı kutaracaksın."
Masal şaşkınlıkla ne yapacağını bilemiyordu. Eli birbirine dolanmış gibiydi. Bu sözler altında eziliyor gibiydi.
"Halkımı o iblisin elinden kurtarmalısın. Onu gördüm," dedi nefes nefese. "Alevler içerisinde, çıldırmış şeytanları gördüm. Tomun gözlerindeki ateşi ve kanı..."

Şimdi nefes aldıkça öksürüyor, öksürdükçe kan tükürüyordu. Bu masalı telaşlandırmıştı. Kan tükürmesi hayra alamet olamazdı.
"Şimdi bana söz ver," dedi başkan uzun bir öksürük nöbetinden sonra iç çekerek.
"Söz veriyorum," dedi Masal kısık bir ses tonyla. O sırada başkan iyice kötüleşmeye başlamıştı.
"İnsanları kurtaracağıma dair söz veriyorum."

Başkanın yüzünde acı dolu bir sevinç ifadesi vardı. Pıhtılaşmış kanların olduğu yaralı ellerini Masalın kolundan çekip karnının üzerine koydu. Gözleri ağırlaşmış gibiydi. Sanki uykusu vardı ve o bu uykuya pek direnemiyordu.

İlk önce gözleri düştü yavaşça. Nefes alış verişi sessizleşti ve nefes aldıkça şişen göğsü son kez şişip söndükten sonra bir daha hereket etmedi. Ölümün soğukluğu her yere sinmişti. Zaman durmuş gibi boş ve havada asılıydı. Masalın ilk göz damlası kayıp ellerinde dağıldı. Sonraki sicim sicim akıp kristallere dönüştü, toz olup etrafa dağıldı. Kafasını başkanın hareketsiz göğsüne koyup dakikalarca ağladı. Riyera ise bunu hissetmiş gibi acı acı ciyaklıyordu.

Başkanı öylece bırakıp gitmeye içi elvermedi. Bırakıp gitmeye, çürüyüp kokmasına izin veremezdi. Bir yaratığın gelip ondan beslenmesine izin veremezdi. Evin deposundan kısa bir kürek kapıp odaya girdi. Başkanı kucaklayıp yavaşça kaldırdı. Başkan şiödi daha hafifti. Ölmeden önce onu buraya taşıdığından daha hafif ve hüzünlüydü. Üzerine kan bulaşmıştı ve kederliydi.

Uzunca bir yol yürüdü. Riyera hep onu takip etti. Etraf sessiz ve kederliydi. Tatlı tatlı esen bir rüzgâr vardı. Savurdukça saçlarını çiçeklerin taç yapraklarını gıdıklıyordu. Köyü geçip biraz yukarı çıktı. Başkanın kafası geriye doğru düşmüş, sol kolu aşağı sarkıyordu. Yüzünde huzur dolu, hafif bir ifade vardı.

Masal küreği mor gövdeli bir ağacın dibine sapladı. Koyu toprak yarılıyır, alt katmanlara doğru mora dönüşüyordu. Ağaçların bu rengi alması muhtemelen topraktan kaynaklanıyordu. Bu Dünya da toprak gizemli bir şekilde mordu ve yalnızca bazı ağaçları aynı renge boyuyordu. Atmosferden bakılınca da koca Vera ışıl ışıl mor bir renkte parıldıyordu.

Toprak kolayca yarılıyor, derinleşip uzuyordu. Masal kazdıkça daha sert vuruyordu tuprağa küreği. Kaybedilen canların intikam ateşiyle harlıca saplıyorsu küreği sert bir şekilde toprağa. Toprak iyice derinleştikten sonra masal çıkıp yan tarafına oturdu. Riyera gelip hemen yanı başına kıvrıldı. Toprak küf kokuyordu ve oldukça nemliydi. Başkanı dikkatlice kucağına alıp mezarına yerleştirdi. Ağlamamak için zor tutuyordu kendisini. Toprağı atmaya başladığında ise göz yaşları mezara düşüp kayboluyordu.

Toprak mezarın üzerini iyice örttükten sonra küreği savurup toprak yığınının üzerine çöktü. Yorgundu, bun hissi uzun zaman sonra net bir şekilde hissedebiliyordu.
Rüzgar mor ağaçların yaprakların sallayarak uzaklaşıyordu. Köyün üzerinde uğursuz bir hayalet gibi çöken bir duman yığını duruyordu.
İlk güneş batmaya başlamıştı. İkincisi ilkin peşinden cılız ışıklarını yayarak hâlâ gök yüzünde asılı duruyordu. O da hafifçe kuzeye doğru, ilk güneşin battığı yerin yukarısında bir yere doğru ilerliyordu yavaşça.

Masal üzerini silkeleyerek ayağa kalktı. Başkanın mezarı en azından güzel ve manzaralı bir yerdeydi. Buradan tüm köyü görebilirdi artık ama enkazını. Hava kararmadan buradan gitmeliydi. Belki dünkü mağaraya veya başka bir yere. Bu köyden ve ölülerden kaçmalıydı. İnsanları bulmalıydı. Başkana verdiği sözleri yerine getirmesi gerekiyordu. Çok fazla uzağa gitmeden Tom'u yakalamalı ve esir insanları kurtarması gerekiyordu. Son bir kez mezara baktıktan sonra dönüp yürümeye başladı. Riyera ayaklanıp yavaşça ardında yürüyordu.

Sık ağaçlıklara girmeden ağaçlar ardından yükselen bir çıtırtıyla Riyera gerilip yerinde çakılı kaldı. Havayı kokluyor, dişlerini gösteriyordu. Bir hayvan veya kuş olabilirdi ama gözlerden uzak olması bir tehlike taşıyor olduğunu düşündürebilirdi.

Riyera'nın dişleri arasından bir hırıltı duyuldu; sert ve kararsızdı aslında. O da ağaçlar ardıda neler olduğunu bilmiyordu ve bir tehlikeye karşı dikkatli olması gerekiyordu.

Yeşil renkli koca gözü ilk gördüğünde baştan ayağı ürperdiğini hissetti Masal. Gözlerin etrafı mor bir deriyle çevriliydi. Sonra yüzün tamamını ve ilk bedeni gördü. 'Verular,' diye mırıldandı. Ağaçlar ardından bir düzine daha çıkıp kendisine bakınıyordu dikkatlice. Masal ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Korkması gerekiyor muydu? Daha önce öldürülen Veru'nun intimakını kendisinden mi alacaklardı? Korkuyla geriledi. Bu esnada Riyera önüne geçip güçlüce hırladı. Verular korkmuş bir şekilde gerilediler ama hiç biri kaçmadı. Ellerinde boylarından uzun, ucunda parlak bir taş olan mızraklar vardı. Duruşları kararlı ve tavırları ifadesizdi. Korkması gerekiyor muydu? Bu yaratıklar ona ölüm getirecekler miydi?  Lâkin pek gidecek gibi görünmüyorlardı. Bir grup halinde, yan yana ve ard arda dizilmişlerdi.

_________

Güzel ve acıklı bir bölüm oldu aslında. Çok daha fazla ayrıntı yazmak isterdim lâkin buna pek fazla fırsatım olamadı. Kafamda dönüp dolaşan tilkileri sizlere anlatsam bana inanmazsınız aslında. Çok fazla şey düşünüyorum ve her birini yazmak biraz güçlük oluşturuyor. Ama Vera'nın bitmesinden sonra basım aşamasına gittiğimde tüm o ayrıntılar ve güzellikler basılı eserde sizleri bekliyor olacak.

Desteklerinizi esirmemeniz
dileğiyle bu bölümü bekleyen tüm okurlarıma gelsin. Buradan hayalet okurlarıma da selam olsun. Bir gün onları da kazanacağıma dair inancımı hâlâ kaybetmedim. (: Esenle kalınız...♡

Continue Reading

You'll Also Like

YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

179K 16.8K 36
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
2.9K 301 30
Yiğit efe aşık olursa Not: Hikaye YiğZey olarak yazılmıştır
986K 48.3K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
150K 8.7K 16
Yıl 2049'da meydana gelen bir salgında kadın nüfusun büyük çoğunluğu öldü, erkek nüfusun yarısından fazlası sadece ufak genetik değişikliklerle hasta...