VERA

By golgeyazar15

160K 2.5K 689

WATTYS 2018 DÜNYA KURAN KAZANANI Evrenin uzak bir köşesinde, insanlıktan millerce uzaklıkta ve bi haber olan... More

EVRENİN DERİNLİKLERİNDE SAKLI BİR DESTAN
YENİ İNSAN
VERA ~ YENİ DÜNYA♢
KÖTÜLÜK TOHUMLARI
VERA'YA DÜŞÜŞ
KURTARMA EKİBİ
ROBOTLAR UYANDIRILIYOR
BİN ROBOT TOPLANTISI
YAKALANAN BİR VERU
İHANET FISILTILARI
SONUN BAŞLANGICI
ANUR'un OYUNLARI
SOĞUK DOKUNUŞLAR
KARANLIKTA YÜZEN KIZ
ALEV DAĞLARINDA BİR SEHER VAKTİ
DUYURU !
SON, YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR

ÖLÜM, KORKU, İLK DOKUNUŞ VE YENİ BİR DOST

1.2K 54 41
By golgeyazar15

Kadim tarihimizin raks ettiği Vera da, kötülük zamanın başlangıcından beridir vardı lâkin Anur tarafından uzun bir uykuya yatırılmıştı. Onun aklını çeldiği yaratıkları dışında varlığımızı ve dünyamızı tehdit eden başka bir şey yoktu. Sonra onlar geldi. Değişik kuşlara binmiş, gök ırkı dünyamıza indi. Anurdan izin almadan topraklarına yerleşti ve kadim, kutsal ağaçlarını kesti.

Bu yaşananlar hiçbir şeydi. Gök ırkının gelmesiyle kötülük uzun uykusundan uyandı. Bir gece vakti Şaman Gorda uykusundan FELAKET! diyerek uyandı. Tüm gece, ilk güneş doğuncaya dek aynı kelimeyi tekrarlayıp durdu.

Gök ırkının köyünden dumanlar yükselmeye başlamıştı. Acı ve hüznün çığlıkları Vera da yüksekiyordu. Korktuk. Vera ilk zamanlarından bu yana bu denli inlememişti.

'Gidin,' dedi Gorda. 'Ormana karışın ve bize yollanan kutsalı bulup getirin. Anur, sonunda ona ulaşmamıza izin verdi. Gidin, gidin ve Anura yı lâyık olduğu yere getirin.'

Koşturduk. Ormana dağıldık ve aramaya koyulduk. Dünyamız için, Vera adına onu bulmalıydık. Yeşil çizgili göllerimizin, ışıklı ormanlarımızın ve kadim atalarımızın ruhlarını sonsuza dek kaybetmemek adına Anurayı aramaya koyulduk.

Mor ağaçlarımız şekil almaya başladığında korkmaya başladık. Ormanın çoğu yerinde suretlere bürünen ağaçlar belirmeye başlamıştı. Bazıları köklerini topraktan çıkarmaya başlamıştı bile. Yapraklarını dökmüş, çıplak ve çığlık atarcasına şaşkın yüzler takınmış ağaçlar oluveriyorlardı.

Karanlığın şekil değiştiren yazgısıydı bu. Zayıf olan iradeli ağaçlar boyun eğiyordu ona. Deliriyor, kendisine hasar veriyor ve çıplak kalıyordu. Şifa için kullandığımız öz suları şekil almış gözlerinden dökülüyordu. Ama artık şifa değil, zehir akıyordu o hüzünlü gözlerden.

Dünyamız, bizim güzel Veramız teslim oluyordu her geçen gün karanlığa. Bu bizleri kedere boğuyordu. Dünyamız hastalanıyordu her geçen gün. Anur artık zamanımızın geldiğini söyledi. Emrini yerine getirmemiz gerekiyor yoksa Vera, kötülüklerden berî olan bu cennetimiz yok olup gidecekti.
[Vahalâ Notları. Karanlığın özü]

°•●●☆●●•°

Hava kararıyordu. İlk güneşten sonra ormana ıssız bir karanlık çökmüştü. Derinlerden gelen bir uğultu her yana yayılmıştı. Bazen değişik bir kuşun ötmesi duyuluyordu, hışırtılar ve ani çığlıklar.

Vera oldukça farklı bir yerdi kendisi için. Bitkileri, kıvrılan gövdeleri olan ağaçları ve devasa eğrelti otlarıyla doluydu. Ama bu balta girmemiş ormanda ilk defa gördüğü farklı bitkiler doluydu.

Ağaçların gövdesine kök salmış turuncu çiçekli bitkiler vardı. Sallanıp duran çiçekler, titreşen yapraklar. Yapraklarından yeşil bir sıvı akıp yere damlayan ve damladığı yerde çukur açan bir ağaç gördü.

Ürkek adımlarla ağaca yanaştı. Ağacın salgıladığı sıvıdan oldukça keskin bir koku yayılıyordu. Masal konun çürümeye başlamış bir hayvan leşi kadar iğrenç olduğunu düşündü. Yüzünü buruşturrak geri çekildi. Ormanın zemininde çukurlar açan bu garip ağaç kendi gövdesi hariç etrafında olan biten her şeyi hızlı bir şekilde eritiyordu. 

Orman şimdi oldukça ıssızlaşmıştı. Hemen ne tarafa gitmesi gerektiğine karar vermeliydi aksi taktirde hava iyice karardığında kendisini ne gibi tehlikelerin beklediğini bilmiyordu.

Kafasını kuzeye çevirip sık ve karanlık ormana bakındı. Oraya girmeye cesaret edemiyordu. Daha derinlere dalıp kaybolmak içini ürpertiyordu. Bu sefer köyün olduğu güney tarafına bakındı. Derin bir nefes alıp kaşlarını çattı. 'Gitmeliyim,' diye fısıldadı. Geride kalan var mı diye gidip bakmalıydı.
Kararını vermişti. Köye geri dönüp sonucun ne olduğunu görmesi gerekiyordu.

İkinci güneş batı da yerini aldığında, masal köyün sınırına varmıştı bile. Ağaçların ardına saklanarak ve oldukça temkinli bir şekilde ilerliyordu. Kendisini çıldıran bir robotun görmesi pek hayra alamet olmasa gerekti.

Mor ağaçlıkları geçip cılız ağaçların olduğu tarafa geçtiğinde kalbi giderek hızlı atmaya başlamıştı. İnce gövdeli ağaçların ardında saklanmak oldukça tehlikeliydi onun için. Bu yüzden eğilip sürünmeye başladı. İleride bir çalılık vardı. Oraya varabilirse köyü daha rahat görebilecekti.

Sessiz ve dikkatli bir şekilde sürünerek çalıya ulaştı ve hızlıca kalkıp çömeldi. Elleriyle dalları yana yatırarak çalılığın içine sokuldu. Köyü gören bir tepeciğin üzerindeydi. Heyecanlı ve bir o kadar da korku doluydu. Tüm cesaretini toplayıp çalılığın dallarını hafifçe sıyırıp köye doğru bakınmaya başladı. Köyün meydanında koca bir ateş yakıldığını gördü. Ateşin ışıkları derisinden sıyrılan robotları kızıla boyamıştı.

Dışarıda korku hakimdi. Kararmaya başlayan Vera da kötülük kol geziyordu. Ürkütücü sesler, bağırışlar ve kahkahalar gecenin sessizliğine bir darbe gibiydi. 

Masal olduğu yerden olup bitenleri iyi göremediğini fark edip çalılıktan çıkarak temkinli bir şekilde köye daha da yaklaşmaya başladı. Olup biteni görebilmek için yaklaşıp duyması gerekiyordu.

Uğultular ve inlemeler ayak seslerini gölgeliyordu lâkin bu onun için yeterli değildi. Robotlar oldukça gelişmiş bir işitme kapasitesine sahiplerdi.  Bu yüzden korkması ve olabildiğince sessiz olması gerekiyordu.

Adımlarını olabildiğince temkinli atarak köye biraz daha yaklaştı. Meydanı daha rahat görebilmek adına ilerleyip hayvan barınaklarını geçerek köye çok fazla yaklaştı. Şimdi olup bitenleri bir ağaç ardından çok rahat görebiliyordu.

Kan vardı. Oldukça çok. Yerde gölleşmiş birikintiler ve tutsak insanların yüzlerinde kuruyup kararmış kanlar. Tüm insanlar elleri arkalarından bağlanmıştı. Çocuklar sızlanıp ağlıyor, yetişkinler ise korku içerisinde bekliyorlardı.

Robotların garip görüntülerine bakındı. Derisiz, metalik iskeletlerine. "Onları bu hale ne getirdi böyle?" diye mırıldandı. Tiksinerek uzun, cılız bedenlerine bakındı. Aslında kendisi de onlardandı lâkin onlar gibi hissetmiyordu. "Sahi," diye düşündü. "Neden ben onlar gibi delirmedim?" diye fısıldadı kendi kendine. Bu işte bir terslik olmalıydı. Tüm olayların yaşandığı günün gecesi gördüğü garip rüyalar ve sabahında yaşanan bu denli kanlı olayların bir bağlantısı olmalıydı. Belki o rüyaların gerçeklik payı vardı ve belki karanlık artık gerçekten uyanmıştı.

"Peki, Anura?" diye düşündü. Anura ne oluyordu kendisi için, kimdi ve görevi neydi? Kendisi miydi, yoksa arayıp bulması gereken biri mi? Ve Anur. O kendisinden ne istiyordu? Kimdi bu Anur, acaba dünyada iken Tanrı diye isimle dirdikleri varlığın farklı bir ismimiydi?

Çıkmaza çıkan sorular arasında çıldıracak gibiydi. Hiçbir şey tam değildi. Her şey yarım ve bulanıktı şimdilik. Ne yapacağını bilmez bir halde karşıda tutsak edilen insanalara bakınıyordu. Onlara yardım etmeliydi ama bunu yapacak cesareti kendisinde bulamıyordu. Yakalanırsa kendisi için herşey biterdi. Belki parçalarına ayrılır, hurda deposunda çürümeyi beklerdi.

Sesler yükselmeye başlamıştı. Masal tüm dikkatini karşıdaki görüntüye vermeye çalıştı. Tom oduğunu düşündüğü iri yapılı bir robot alanın ortasında, insanların önünde duruyordu. Elleri ve ayakları kızıla boyanmıştı. Masal bunun dehşetle kan olduğunu düşündü. Bunlar insan kanıydı.

Ve konuşmaya başladı. Sesinde bir gariplik vardı Tom'un. Sanki daha tok ve kabacaydı. Kulak kabarttı lâkin çok net duyamıyordu. Biraz daha yaklaşması gerektiğini düşündü ama bunu yapmaya şimdi cesaret edemezdi. Çok fazla yaklaşmak tehlikeli olabilirdi. Onlar eski robotinsanlar değildi, onlar bambaşka şeylerdi artık ve oldukça tehlikeliydiler.

"Yeni yerler..." diyordu Tom. "Kara... Uzak... ve Krallık..." Masal konuşulanları pek iyi duyamıyordu ve aslında yaklaşmaya da cesaret edemiyordu. Onların ne tür yaratıklara dönüştüklerini pek bilmediği için daha fazla yaklaşma cesaretinde bulunup yakalanmayı göze alamazdı.

Saklandığı ağaç ardından çıkıp ormana doğru yavaşça yürümeye başladı. Arada dönüp ardına bakınıyor, temkinli bir şekilde hareket ediyordu. Hayvan barınaklarına geldiğinde hızlıca bir kapının ardına girip saklandı. Her şekilde temkinli olması gerekiyordu. Kafasını çıkarıp etrafını kolaçan ettikten sonra tam gidecekti ki elleri ağırlı altında olan kapı gıcırdayarak yüksek bir ses çıkarıp kapanmaya başladı. O an Masal gözlerini kasabaya dikip uzaklara bakındı. Tüm robotinsanlar durmuş sesin geldiği yöne bakınıyorlardı. Sanki bir an Masal Tom ile göz göze geldiğini ve onun şeytanice güldüğünü görür gibi oldu. İnsanrobotlar harekete geçmişlerdi bile. Masal da çok fazla beklemeden koşturmaya başladı. Robotların ardı sıra duyulan güçlü ayak seslerini gayet net bir şekilde duyabiliyordu.

Korkması gerektiğini düşündü. Kendisini yakalarsalar neler yapacaklarını düşünmek dahi istemiyordu.
Hızla ormana dalıp kayboldu ama robotlar peşini pek çabuk bırakacak gibi değillerdi. Masal yolunu pek bilmediği ormana dalıp derinliklerde koşturmaya devam etti.

                     °•●●☆●●•°

Uzun bir zaman geçmişti ve Masal ormanda bayağı bir koşturup derinlere dalmıştı. Rorbotların peşinden gelmediğine kesin kanaat getirdikten sonra durup etrafı dinledi. Arada bir duyulan garip orman yaratıklarının sesleri dışında garip ve anormal sesler yoktu. Derin bir nefes alıp verdi ve etrafına bakındı.

Nerede olduğunu bilmiyordu. Burası karanlık ve tekinsizdi. Biraz daha ilerlemesi gerekiyordu. Gece tam olarak çöktüğünde buralar çok daha fazla korkutucu olabilirdi.

İkinci güneş de battığında orman uğultularla doldu. Çığlık atan hayvanlar, şeytanice öten kuşlar sanki her yerdeydi. Masal ardından kimsenin gelmediğine kesin emin olduktan sonra merakla ormanın harikalarına bakınmaya başladı. Burası bir başkaydı. Güzel kokulu otlar vardı her yanında. Dünyada ki papatya kokusunu hatırlatıyordu. Biraz daha ilerlediğinde patıldayıp sönen bir çiçek gördü. Arada yapraklarını kapatıyor, açtığında ise mavi bir ışık yayarak parıldıyordu. Masal bu güzel çiçeğe iyice yaklaşıp yakından bakındı.

Bu çiçeğin taç yapraklarının ortasında, içi sıvı dolu, şeffaf bir baloncuk vardı. İşte tüm ışık bu baloncuktan yayılıyordu. Baloncuğun içerisindeki sıvıda ise küçük turuncu böcekler yüzüyordu. Masal şaşkınlıkla bu güzel çiçeği izliyordu.

Sonra başka bir tane daha gördü. Bu çiçeğin baloncuğu patlamıştı. Akan sıvı taç yapraklarından damlayıp yere dökülüyordu. Baloncuk içerisindeki böcekler çıkarak teker teker uçuşmaya başlamışlardı bile. Minik sarı kanatlarını önce sıvıdan temizliyor, sonra havalanıyorlardı. Havalandıktan sonra mavi ışıklar yayarak ormana karışıyorlardı.

Masal ardından gelen bir çalının hareketiyle yerinden doğrulup arkasını döndü. Kendisini savunacak pek birşeyi yoktu. Belki koşabilirdi veya bir ağaca tırmanabilirdi. Korkuyla beklemeye başladı.

Az sonra ileriden gözleri parıldayarak gelen bir çita gördü. Bedeni karanlıkta simsiyahtı ama parıldayan bir siyahtı. Bu dünyadan getirilen bir hayvandı ve kendisi gibi dönüştürülmüştü. Normal bir çitadan daha büyük ve hızlıydı. Masal onun da insan robotlar gibi derisinden kultulduğunu gördü. Korkması gerekğini bilmiyordu açıkcası. Koca kedi kendisine doğru kararlıca geliyordu.

Aralarında çok az bir mesafe kala durdu çita. Havayı kokladı. Bir robot olabilirdi şuan ama tamamen bir çita'nın iç güdülerine sahipti.
Havayı koklamayı bıraktıktan sonra oturup Masala bakınmaya başladı. Masal ne yapacağını bilmiyordu. Ondan daha güçlüydü, bunu biliyordu. Belki kedi bunu anlayıp saldırmaktan vaz geçmiş olabilirdi veya saldıracağı bir anı kolluyor olabilirdi.

Masal kararsız bir şekilde bekliyordu. Orman sanki şuan tüm seslerini yitirmiş gibiydi. Temkimli davranmalı, çita'yı korkutmamalıydı.
Bu hali oldukça korlutucuydu aslında. Sarı tüyleri varken daha sevimli ve daha az korkutucuydu. Böyle metalik bir şekilde karşısında durması Masalın ne yapması gerektiğini düşünmesine engel oluyordu.

Derin bir nefes alıp oturan çita'ya doğru dikkatli bir adım attı. Çita bir şey olmamış gibi oturup bekliyordu. Gözleri şimdi Masal'ın ayaklarındaydı. Masal ikinci adımını attığında çita ayağa kalkıp beklemeye başladı. Masal 'şşş' diyerek elini çita'ya doğru uzattı. Belki ona böylelikle dost olduğunu kanıtlayabilirdi.

Masal elini çitaya değdirmeden büyük kedi elini havada koklamaya başladı. Ardından koyu renkli sert ve pürüzlü plastik dilini uzatıp masalın parmaklarını yaladı. Bu iyiye işaretti. Çita tehlikeli olmadığını böylece göztermiş oluyordu. Masal elini biraz daha uzatıp çita'nın kafasına koydu ve okşamaya başladı. Bu biraz garip bir histi. Sadece metal bir parçayı okşuyormuş gibi bir his veriyordu. Tüm kediler okşandıkça mırıldanmayı sever, bu büyük kediler dahi olsa da. Masal çita'nın kafasını okşadıkça büyük kedi kalın ve kesik kesik bir şekilde mırıldanıyordu.

Ardından çita sessizce dönüp yürümeye başladı. Karanlığa doğru yürürken Masal ardındn bakıyordu. Çita ağaçların arasına girmeden durup tekrar Masala bakındı. Sanki gözlerinde kendisini takip etmesi gerektiğini söylüyormuş gibi bir tavır vardı. Tüm bedeni yapay olabilirdi lâkin bu hayvanın gözleri oldukça gerçek ve ciddiydi.

Masalın gidecek bir yeri yoktu ve ormanda yalnız başına uzun bir gece geçirmektense bir arkadaşla olmayı yeğlerdi, bu bir çita dahi olsa da.
Omuzlarını silkip Çitanın ardından yürümeye başladı. Ağaçlar arasına dalıp karanlık ormanda birlikte yol aldılar. Sanki hayvan Masala birşeyler anlatıyor ve buraya bilerek gönderilmiş gibiydi. Masal bunu pek düşünmeden çita'nın gittiği yöne doğru yürümeye devam etti.

Burası ikisi için oldukça yabancı bir dünyaydı. Ağaçlar, bitkiler ve buradaki canlılar dahi o kadar farklı ve sıradışıydı ki onlar için alışması biraz zor bir durumdu. Ama masal çitanın ortama çabucak adapte olduğunu görebiliyordu. Sanki hayvan nereye gittiğini gayet iyi biliyordu. Orman garip seslerle bu gece oldukça ıssız gibiydi. Çita küçük bir su birikintisine gelip eğilerek su içmeye başladı. Masal durup etrafına bakınıyor, geceyi kolaçan ediyordu.

Tehlikenin nereden geleceği bilinmezdi ve ne tür tehlikelerin geleceği konusunda en ufak bir fikri dahi yoktu. Çita yeniden hareketlenmeye başladığında Masal da yürümeye devam etti.

"Pekâlâ," dedi ellerini kaldırıp indirerek. "Nereye gidiyoruz?"
"Sanırım sessiz kalmayı tercih edeceksin. Sanırım kafayı yiyorum," dedi kendi kendisine gülerek. "Her neyse. En azından bir yol arkadaşımın olması güzel. Benim adım Masal ve sanırım seninkini bilmiyorum ama bundan sonra sana riyera diyeceğim."
Çita durup masal bakındı birkaç saniye ve ardından tekrar yürümeye başladı. "Sanırım ismini beğendin," dedi Masal gülümseyerek. "Riyera benim dünyadayken ölen kedimin ismiydi. Yeni arkadaşım sen olduğuna göre bu ismi alman en doğrusu olacak. Hem bana kedimi hatırlatıyorsun. Tabii biraz daha büyük ve robotsusun."

Masal neredeyse uzun bir süre hiç susmadı. Sürekli konuştu ve cevap almadan konuşmasına devam etti. Uzun süre konuşacak birini bulamayınca karşına çıkan ilk fırsat pek kötü sayılmazdı aslında.

Riyera onu ormanda koca bir mağaraya getirdi. Koca bir girişi vardı ve içerisi epey karanlıktı. Riyera devam edip mağaraya doğru ilerledi. Masal buna pek istekli değil gibiydi.
"Ciddi olamazsın," dedi Riyera'nın ardından. "Orada ne olduğu bilmiyoruz, tehlikeli olabilir."
Riyera Masalı dinlemiyor gibiydi. Durmadan ilerleyip mağaraya girdi ve gözden kayboldu. Masal ise dışarıda korkuyla etrafına bakınıyordu. Garip yaratıkların sesleri sinsice ormanda yayılıyordu. Ağaçlar oldukça sık ve korkutucuydu. Gidecek başka yeri yoktu ve mecbur da olsa o mağaraya doğru yürümeye başladı. Daha içeri adımını atmadan karanlıktan fare benzeri minik kıl yumakları ciyaklayarak hızla çıkıp ormanda kayboldular. Masal oldukça dikkatli bir şekilde içeri girip gelişmiş gözleriyle karanlık mağarayı göre bildiği kadar keşfetmeye başladı.

Pek derin bir mağara değildi. En son kısmına Riyera geçip uzanmıştı. Parıldayan gözleri kendisini takip ediyordu. Masal dikkatlice gidip Riyera'nın yanına oturdu. Riyera kafasını Masalın dizlerine koyup gözlerini kapattı. Metalik bedeni uyku moduna girmiş olabilirdi ama kulakları en ufak bir sesi yakalamak için dönüp duruyordu.

"Harika," dedi Masal kısık bir ses tonuyla. "Pek güvenli olmayan bir mağarada, bir çitayla gecemi geçireceğim, ne güzel değil mi?!" dedi kendi kendisine kaşlarını çatarak.
Parmakları Riyera'nın metal kafasında yavaşça geziniyordu.

Vera da geceler gündüz gibi oldukça uzun geçer. Bu dünyada zaman olgusu dünyadakinden biraz farklıydı. Aylar farklıydı burada. Masal bunu anlamakta en başta biraz zorlansa da da 15 ayın var olması Vera için oldukça elzem bir durumdu. İnsanlar kolaylık olsun diye dünyadakine benzer bir sistemle aralıktan sonraya yeni bir üç ay daha eklemişlerdi. Bunlar sırasıyla Vera'ya izafetle Veril, Noshul ve Sinyar idi. İnsanlık Vera'ya geldiğinden beri bu yeni üç aya daha girmemişlerdi.

Bununla birlikte saatte de değişiklik yapmışlardı. Vera da 24 saatlik bir dilim yoktu. Ekinoks tarihlerinde ki bu tarihler üç adetti. Uzmanlar 15 saat gece 15 saat gündüz yaşandığını bulmuşlardı. Bu oldukça garipti insanlık için ama Vera da artık 30 saatlik bir saat dilimi kullanmaya başlamışlardı. Bu dünya, Vera süprizlerle doluydu onlar için ve süpriz olmaya devam ediyordu.

Masal geride bıraktığı insanlar için üzülüyordu. Çağları, başkanı düşünmeden edemiyordu. Ölenleri dahi düşünmek istemiyordu. İlk defa bu denli ağlama isteğiyle doldu. Gözlerinden bir damla yaş kayıp Riyera'nın kafasına damladı ve dağılıp kayboldu.

Bu uzun gece bitecek gibi değildi ve henüz gecenin ilk çeyreğini dahi bitirmiş değilllerdi. Kafasını mağaranın soğuk ve taşlı duvarına dayayıp gözlerini kapattı. Sessizliği şimdi çok iyi bir şekilde duyabiliyordu.

Gece devam ederken Masal pek de derin olmayan bir uykuya dalmıştı bile. İlk dokunay hareket halinde, yavaşça güneye doğru yol alıyordu.

______

Uzun bir bekleyiş oldu arkadaşlar sanırım ben dahi Vera'yı oldukça özlemişim. Sonunda uykumun kaçtığı bir gece oturup bölümü yazmaya başladım ve sonunda bitti (:

Bitirdiğim bölüm ile ilgibi bir talihsizlik yaşadım ve açıkcası bu benim biraz moralimi bozdu en başta. Yazdığım bölümün yarısını wattpad kaydetmemiş ve silinmişti bir şekilde. Ama herşeyde bir hayır vardır ve bence iyi ki de silinmiş dedim. Daha güzel ve yeni şeyler katarak bölümü tamamladım.

Desteklerinizi lütfen esirgemeyin. Hayalet okuyucularımdan ricam, bölüm bittikten sonra yıldız butonuna basmanız ve isteğinize bağlı olarak bölüm hakkında yorum yapmanız. Bu kadar uğraştan sonra en azından bunu hakediyor olmalıyız öyle değil mi? Biz yazarların buna karşılık aldığı tek şey sizin oylamalarınız ve güzel yorumlarınız. Esenle kalınız (: ♡

Continue Reading

You'll Also Like

132K 11.5K 32
Anneleri zoruyla aynı evde kalan hyunlix çifti Yan shipler: Minsung Yeobin Chanmin Jeonbin İlk ficim olduğu için tecrübeli değilim yazım yanlışı fa...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

7.7K 557 31
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
986K 48.3K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
786K 29.2K 43
"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana h...