AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -30. BÖLÜM: BERDEL
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM

34K 1.5K 266
By haticekubraozcan

Yorum sınırı; 225

Keyifli okumalar...


8.BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM

Kursağımda kalmasaydı gün yüzüne çıkacak güzel hayallerim vardı...

"Yarabbi ben bu adamdan ne zaman vazgeçsem bu inatla bana daha çok yaklaşıyor. Ben biraz salak bir kızım eğer mesaj veriyorsan anlamayabilirim" sokak lambalarının aydınlattığı sokakta hızlı hızlı yürürken kendi kendime konuşuyordum. Ne zaman adımlarımı geri çeksem Selman bana iki adım fazla atıp aklımı karıştırmayı başarıyordu. Bu defa ne kadar da beni tebrik ediyor gibi görünse de ben onun ne ima ettiğini gayet açık bir şekilde anlamıştım. Hayat memat meselesi olan bu konu tartışmaya açık değildi. Onu ve beni ima edilen sözler yönetmeyecekti. Üstü kapalı sözlerin esiri olmaya devam etmeyeceğim. Bahçeye girdiğim sırada arkamdan gelen Selman arabasını park ediyordu. Henüz merdivenlere yeni ulaşmıştım ki bana seslendiğini duydum.

"Bekler misin?" son iki basamak kalmışken bekledim.

"Dinliyorum"

"Bana kırılmadın değil mi?" Demir parmaklıklarda duran elimi kaldırdım elimi kalbimin üzerine götürdüm.

"O kadar çok kırıldı ki kırılacak daha fazla yeri kalmadı. Merak etme artık kıramazsın" bu sözler ona karşı kurduğum son cümle olmuştu. Arkamı dönerek kapıyı açtım ve eve girdim. Ardımda onu bırakmış olmam önemli değildi. Kimin için geldiyse kapıyı o açabilirdi. Ayakkabılarımı dolaba koyarken zil çaldı ve annem salondan seri adımlarla kapıya geldi.

"Kapıyı açsana kızım"

"Açacaktım ama sen geldin" kimin geldiğini bildiğim için dönüp bakmadım bile. Adımlarım ondan önce ev halkının olduğu yere gidiyordu. Annemin babam için soyduğu elma ve portakallara yakın olan koltuğa oturdum. Elmadan bir ısırık almıştım ki Selman içeriye girdi. Herkesle selamlaştıktan sonra boş olan koltuklardan birine oturdu.

"Müsaadenizle ben odama çıkıyorum" Selman artık bizim evde misafirlik olayını aşmıştı. Yakında bir oda da verirdi annem kendisine. Her akşam bize geliyordu gece o saatte yollara düşüp eve gitmesine gerek yoktu.

"Kızım yüzünü görseydik azıcık"

"Babacım gerçekten çok yorgunum"

"Yapma Aslışah ya... Anlat şu Mete'nin o muhteşem teklifini de öyle git bari." Agah abim neredeyse yalvarırcasına konuştu. Onu kıramazdım, o kadar güzel bir teklif olmuştu ki ben de anlatmak istiyordum. Melih' in gerçek kimliğini anlatmadan, o muhteşem dans sahnemizi de es geçerek teklifi her detayını anlattım. Annem anlattıklarımı yüzünde imrenen bir ifade ile dinlemişti. Agah ve Asaf abim her cümle sonunda hasetliklerini belli eden dip notlar iliştirmişti. Babam konuya dahil bile olmadan televizyona bakıyordu. Selman ise ifadesiz bir şekilde suratımı izlemekle meşguldü.

"Bakkala diye çıkıp sana gelesim vaaarrr. Hemen bugün olmazsa da seni acilen göresim var Sülbiyeee" Agah abim Asaf abimi oturduğu yerden kaldırmıştı. İkisi şimdi ortada dans ederken Agah abim sadece nakarat kısmını bildiği şarkıyı mırıldanıyordu. Bu halleri 10 yaşında ki çocuklardan farksızdı.

"Ya dalga geçmeyin çok romantikti. Ve asıl bombayı patlatıyorum"

"Kesin tepelerinden balonlar inmiştir" ben Selman' ın bu sözleri ile duraksarken abilerim kahkaha atıyordu. Bu kadar tesadüf inanılacak gibi değildi. İçimde bir yerler de, ufacık bir ses cılızca fısıldıyordu. Sence bu bir tesadüf mü? Sorgular bakışlarım üzerinde gezinirken omuzlarını silkti liseli kızlar gibi.

"Kucağımı açtım bombayı bekliyorum"

"Tepelerinden balon indi. Bomba buydu ama bazılarımız kırmızı kabloyu kesmeyi başardı" dedim ve koltuktan kalktım. Canım sıkılmıştı. Karşısında bekledikçe de sıkılmaya devam edecekti.

"O kadar da değildir demiştim ama bu Mete aşmış oğlum kendini. Hadi mini konser falan filan anlarım da o balonlar ne öyle? Bu kadar da olmaz demiştim ama kız teklifini kabul etsin diye yapmadığı kalmamış"

"O teklifini kabul etsin diye değil benim odun abicim sevgilisini memnun etmek için. İnsanlar sevdikleri için her şeyi yapabilirler. Para, pul, mal, mülk önemli değildir. Bir insan sevdiği için gerekirse ölüme bile rahat rahat gider ki tarihimiz de bu durumlar fazlası ile mevcut. Eğer bir gün gerçekten insanlara ön yargı ile değil de insan oldukları için bakmayı seçersen o zaman ne demek istediğimi anlarsın. Herkes kötü olacak, herkes yalancı olacak, herkes zengin olacak diye bir şey söz konusu değil. Tanıştığımız insanların içinde elbette yüreği güzel insanlar da var, yeter ki iyi bakmayı bil. Mete iyi bakmış, iyi görmüş Allah mutluluğunu bozmasın, tez vakitte sen de aynı duyguları tadarsın inşaAllah" ben sözlerimi bitirdiğimde Agah abim bana öyle bir bakıyordu ki gören annesine küfür ettim sanırdı.

"Pardon, ne demek istedin güzelim ben anlamadım? Ben para pul hesabı yapan bir insan mıyım? Ben... Ben Agah sağıroğlu insanlara ön yargılı davranacak adam mıyım lan?" Evet sözlerime ilk Agah abime yöneltmiştim lakin sonlara doğru istemeden olsa da Selman' a kayayı fırlatmıştım.

"Agah... Sesini yükseltme kardeşin doğru söylüyor" Aslan babam beni destekleyince açıklamama gerek kalmadı.

"Bu dünya ya bir daha gelirsem kadın olarak geleceğim. Her halükarda haklısın ya" Agah abim surat asarak yerine oturunca ben keyiflenmiştim. Kalkmak istiyordum artık, odama gidip uyumak için can atıyordum adeta. Annem her zaman olduğu gibi hayallerimi baltalamak için o nadide ağzını açtı.

"Aslışah hadi kızım birer kahve yap da içelim" İtiraz edemeden kalktım yerimden.

"Kahvelerinizi nasıl alırsınız?" herkes orta şekerli demişti ama Agah abim olaya limon sıkmaktan geri durmamıştı.

"Ben sade istiyorum"

"Oğlum sen daha küçüksün kahve içersen kararırsın"

"Üvey evlat olduğumu itiraf edin de hepimiz bu vicdan azabından kurtulalım. Bu ne ya hepiniz almışsınız kızınızın kolunuzun altına beni kapının önüne attınız"

"Oğlum 2 çocuktan sonra evlatlık alacak olsam ben seni mi alırım?" Bu defa da babam gelen pası gole çevirmişti. Agah abim artık çıldırmak üzereydi o gayet ortadaydı.

"Öyle ölmem baba vur alnımdan daha kolay ölürüm" Salondan ilk kendim çıkmak istiyordum ama Agah abim benden önce davranmıştı. O kapıdan çıktığı andan sonra içeride ki herkes kahkaha atmıştı. Onu sinirlendirmek o kadar kolaydı ki.

ϾϿ

"Selman bey şuan toplantıda Tuğrul bey... Evet bilgisi var... Toplantı sonrası geri dönüş yapacaklar... Rica ederim iyi günler" Sabah ofise geldiğimde alışkın olmadığımız bir yoğunluk vardı. Herkes bizden önce gelmiş çalışmaya başlamıştı. Her gün yapılan kahvaltı faslı bile üstün körü geçmişti. Öğlen molasından hemen önce çalan telefonu kapattıktan sonra kabloyu bile çekmeyi düşünmüştüm. Aldığım duyumlara göre önümüzde gerek maddi gerek manevi olarak büyük proje vardı ve Selman bey bu işi almak için canını ortaya koyacağını söylüyordu. Öğlen yemeğimi yemek için masamdan kalktığım sırada telefon yeniden çaldı. Bu defa arayan Selman beydi. Odasına gitmemi söyledikten sonra telefonu kapattı. Odaya girdiğimde toplantı masasının üzeri dosyalar, kağıtlar, bilgisayarlar ile doluydu.

"Arşive gitmeni istiyorum. 2013 temmuz yazılı klasörün içerisinde güçsüzler yurdu yazan dosyayı buraya getir" onu onayladım ve hemen odadan çıktım. Aşağıya inmek için merdivenleri kullanmayı tercih ederek alt kata indim. Arşiv odasına girmek istemiyordum. Kuytu da kalıyordu ve orada kalmak beni korkutuyordu. Hızlı davranarak kapının kilidini açtım. Rafların içerisinde sıralanmış dosyaları tek tek gözden geçirdim. Bahsettiği dosyayı elime aldım ve içini karıştırdım. Tüm klasörü alt üst etmeme rağmen bahsettiği dosyayı bulamamıştım. Daha fazla oyalanmadan klasör ile birlikte yukarıya çıktım.

"Bahsettiğiniz dosya yok Selman bey"

"Ne demek yok?"

"Yok iste Selman bey. Tüm klasöre baktım ama bulamadım" klasörü önüne bıraktım ve bir iki adım gerisinde durdum. Gözlerim Asaf abime kaydığında bana göz kırptı. Dudakları hareket ederken ' Sakin ol, o ne söylerse onayla' dedi. Anladığım kadarı ile Selman sinirliydi ve abim bu konuda beni onaylıyordu. Ufak bir baş hareketi ile onu onayladım.

"Tuğçe, arşivi en son kim düzenledi?"

"Zuhal düzenlemişti Selman bey" Zuhal işten ayrılmadan önce bir kazık atmış olabilirdi. Eğer böyle bir şey yapmışsa gerçekten sonucunun ne olacağını bilmiyordum.

"Gün geçmiyor ki iyi dediklerimizden bir kazık daha yemeyelim. Sonra da diyorlar ki ön yargılı davranmayın, iyi insanlar her zaman varlar. Al sana iyi insan. Hani nerede? Ben neden göremiyorum hiç" Konu Zuhal' den bana kaymıştı. Dün gece söylediklerimi bugün yüzüme vuruyordu. Asaf abime baktığımda eli ile susmamı işaret etti.

"Kardeşim olan olmuş artık yapacak bir şey yok. Elimizde kilerle idare edeceğiz"

"Aklım almıyor ya... Benim aklım bunu almıyor. Ne istiyorsun dosyalardan?...Biz buna vermedik mi tazminatını ha... Fazlası ile ödeme yaptığım halde neden darbe vurma derdindeler" Zuhal buradan ayrılmadan önce Selman bey ile kavga etmiş ve ona ' beni kovduğunuza pişman olacaksınız. Bunu kimsenin yanına bırakmayacağım' demişti. Selman teyit etme gereği duymadan kaybolan dosyanın onun tarafından yok edildiğine emindi.

"Tamam sakin ol halledeceğiz hepsini"

"Toplantı bitmiştir, hepiniz çıkın" teker teker herkes odayı boşalttı. Abim ile biz de çıktığımızda masamın önünde bekledik.

"O dosya neden bu kadar önemli?"

"O proje gerçekten Türkiye' de ses getirmiş bir işti. Projenin mimarı da Selman'ın babasıydı. Tarihi bir yapıya gram zarar vermeden yeniden dizayn etmiş, tüm detayları da o proje de vardı. Şimdi önümüzde ki iş aynı hassaslıkta yapılacak. Selman adından söz ettirmek istiyor ve bunun için de elinden geleni yapacak"

"O zaman babasından yardım alsın çok zor sanki. Kuyruğuna basılmış kedi misali yırtınıyor burada"

"Aynı iş için babası da talip olduğu için ondan yardım almıyor olabilir mi?" böyle bir açıklama beklemiyordum açıkçası. Çocukların ilk kahramanları daima babaları olur, yollarına çıkan engelleri onlar kaldırırken Selman' ın babası nasıl ona rakip olabilirdi? Asaf abim kendisine seslenilince yanımdan çıktı. Ben masama döndüğümde karnımın açlığını bile unutmuştum. Mesai saatinin bitimine kadar işlerimi hallettim. Gelen telefonları bağladım, randevuları ayarladım. Selman en son gördüğümden beri odasından çıkmadığı gibi kimseyi de odaya almamıştı. Ofiste ki herkes tek tek çıkarken abim yanıma geldi.

"Aslışah ben bir arkadaşımla buluşacağım sen kendin gidebilir misin?"

"Giderim abi. Sen çık ben de birazdan çıkacağım" Asaf abim de gidince ofiste tek tük kişiler kalmıştı. Şerife abla temizliğini yaparken benim aklım hala içeride oturan adamdaydı. Yarım saat sonra Şerife abla çıkacağını söyleyerek ofisten ayrıldı. Şuan Selman ve benden başka kimse kalmamıştı. Onun kırgınlığını anlayabiliyordum. Okuldan ilk ayrıldığım zaman evde önemsenmediğim, yok sayıldığım, bir tabak yemeğe bile layık görülmediğim zamanlar da nasıl hissettiğimi hala unutmamıştım. Cesaretimi toparlayarak kapıyı çaldım. İçeriden ses gelmeyince usulca açtım kapıyı. Öğlen bıraktığım yerden hiç kalkmamıştı. Masanın üzeri şimdi daha çok dağınıktı. Yerlerde kağıt yığınları vardı. Minik adımlarla masanın yanına kadar geldim ve bekledim. Bir tepki vermesini bekliyordum ama Selman oralı bile olmuyordu. Boğazımı temizleyerek orada olduğumu belli etmek istedim. Hiç bir işe yaramamıştı.

"Selman bey kahve ister misiniz?" kafasını bile kaldırmadan elini hava da savurdu ve gitmemi istedi. Ben inatçı bir insandım, gitmeyecektim. Onu dinlemeden yerde duran kağıt parçalarını toparlamaya başladım. Masanın diğer tarafına geçeceğim sırada Selman dirseğimi yakaladı.

"Sana etrafı toparla dediğimi hatırlamıyorum"

"Siz söylemediniz zaten ben kendim yapıyorum"

"Ben senin patronunum Aslışah, ben ne söylersem onu yapacaksın söylemediklerimi değil"

"Siz aynı zaman da benim arkadaşımsınız. Bakın mesai saatim bitti, şuan arkadaşlık görevimi yapıyorum" kolumu kurtardım ve diğer kağıtları toplamaya başladım. O sırada gözünü dahi kırpmadan beni izliyordu. İşimi bitirdiğimde odadan çıktım ve mutfağa geçtim. Hemen iki Türk kahvesi ile odaya geri döndüm. Selman bıraktığım gibi duruyordu. Gözleri kapıdaydı ve beni izliyordu. Fincanın birini onun önüne bıraktım, diğerini de kendi önüme alarak yanına oturdum.

"Sen neden çıkmadın?"

"Patronum depresyona girdi birinin onu çıkarması lazımdı"

"Patronun ergen mi senin?"

"Ergen olsa anlayacağım ama sanırım çocuktan farkı yok. Köşeye sıkıştığı zaman küçük çocuklar gibi yenilgiyi kabul edip, karalar bağlıyor."

"Ne yapmalı?"

"Masaya yeri geldiğinde elini vurmayı bilmeli. Maç daha yeni başladı, ben kazanacağım demeli. Savaşmadan pes ederse yaşamanın bir anlamı kalmayacağını bilmeli" hem kahvemi içiyordum hem de Selman' a akıl veriyordum. Gerçi onun benim aklıma ihtiyacı olduğu söylenemezdi. Koca adam elbette düşünmüştü bir hal çaresi.

"Sevdiklerime karşı savaşamıyorum. Elim kolum bağlanıyor. Onlara karşı gardım hep yerde. Bunu bildikleri için darbeyi nereye vuracaklarını iyi biliyorlar. "

"Ben savaşmıştım... Ailemle savaştım kazandım, seninle savaştım kaybettim, şimdi de kendimle savaşıyorum. Kazanırsın ya da kaybedersin ama çabalamadan kendini bulamazsın. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum lakin benim tanıdığım Selman Efe bunun da üstesinden gelir. O bir çözüm yolu bulur... O her zaman en doğruyu düşünen beyni bu sorun için de bir çıkar yol bulacaktır" kırk yıl düşünsem bu konuşmayı yapacağım aklıma gelmezdi. Resmen adama benim ile verdiğin kararlar çok doğru demiştim. Ben şekerim şekerim lafları ardı ardına sıralarken Selman asla aklımın ucundan dahi geçmeyecek o hareketi yaparak elimi tuttu. Teni tenime değdiği an da tüm bedenim buz tutmuştu. Elimden tüm bedenime yayılan uyuşukluk temas arttıkça etkisini artırıyordu.

"Her zaman doğruyu düşündüğünü sandığın beynim son 1 senedir hata veriyor Aslı... Hep yanlış kararlar alıyor, her defasında pişman oluyor... Benimle olan savaşını kaybetmedin... O savaşın kaybedeni de benim her zaman olduğu gibi... Sana istediğin hayatı belki fazlasıyla sağlayabilirdim ama istediğin sevgiyi asla veremem. Senin beni sevdiğin kadar büyük bir aşkla seni sevebileceğimi düşünmüyorum. Çok güzelsin... Evet, hatta fazlası ile güzelsin. Aklımı başımdan alacak kadar çekicisin. Akıllısın, yeteneklisin, bir erkeğin evlenmek istediği kadında aradığı her şey sende mevcut lakin yapamam..."

"Selman sanırım sen beni yanlış anladın. Konu benim seni sevmem ve senin de her defasında beni haddinden fazla kırarak reddetmen değil. Geçen sefer ki konuşmamızda beni yeterince uyardın, gayet açık konuştun ve ben almam gereken mesajı aldım. Yeni bir ilişkiye başladığımı da sana söyledim. Sana karşı olan ısrarım artık söz konusu değil. Hayatımda yeni birisi varken bu konuyu konuşmak o kişiye ve ilişkime hakaret olur" konuşmamı henüz bitirmemiştim. Daha devam gelecekti ve ben ona babası ile arasında olan konuya ithafen o sözleri sarf ettiğimi söyleyecektim. Beni çok yanlış anlamıştı. Belki de kelimeleri yanlış seçmiştim. Lakin ona karşı her yardıma koştuğumda bana bu şekilde gelmesi beni fazlası ile rahatsız ediyordu.

"O adamı sevmiyorsun Aslışah"

"Konumuz bu değil"

"Sevmiyorken nasıl onunla sevgili olursun?"

"Birini severken nasıl birlikte olamıyorsam, sevmiyorken de olabiliyormuş bunu öğrendim. Hem sevmeyi deniyorum... Çabalıyorum bu yeter." Ortada olmayan sevgilim hakkında atıp tutması kolaydı.

"Sen bu değilsin... Kendine bu eziyeti yapamazsın. O çocuğa da yazık"

"Senin amacın ne öğrenebilir miyim? Konuyu kapatalım, seni artık rahatsız etmeyeceğim diyorum her defasında ısrarla uzatıyorsun. Seni seviyorum dedim, benimle evlen dedim, sen sevmesen de benim sevgim ikimize de yeter dedim kabul etmedin, yerin dibine soktun o zaman vicdanın sızlamadı, ben senden vazgeçtim, bambaşka birini sevmeye çalışıyorum derken o kötü vicdanın insafa mı geldi?" Sandalyemi geriye çektim ve koltuktan kalktım. Ben bu adamı asla anlamayacaktım. Kapalı bir kutu gibi kendisini saklamayı iyi başarıyordu.

"Beni sevdiğini söylüyorsan eğer başkasıyla beraber olmayacaktın Aslışah." Resmen bana çıkışıyordu. Hesap sorup, sorguluyordu.

"Senin keyfini mi bekleyeceğim senelerce? Her defasında azarlayıp yerin dibine sokuyorsun beni. Sen bekler misin? Umutsuzca bekler misin?" Onu sevdiğim için beni yargılayan adam şimdi de onu bıraktığım için yargılıyordu.

"Beklerim"

"Hah... Sen daha sevmeyi bilmiyorsun, beklemeyi nasıl bileceksin?..." Daha bir kaç dakika önce her zaman olduğu gibi olamayacağımızı söylemişti ve şimdi de birisini bekleyeceğinden bahsediyordu.

"Bekledim... Sen bilmiyorsun ama bekledim..."

"Senin eski sevgilinle olan anılarını dinlemeyeceğim" Sandalyemi geriye itekledim ve ayağa fırladım. Masada kalan fincanlar umurumda değildi. Bir an evvel buradan ayrılmak istiyordum. Sonucu ne olursa olsun bir daha buraya gelmeyecektim. Sabah istifa mektubumu bırakıp eşyalarımı toparlayıp buradan defolup gidecektim.

"Gitmeyeceksin"

"Gideceğim. Dinlemek istemiyorum"

"Sadece okulunu bitirmesini bekledim. Okulunu bitirecek, hiç bir engel kalmayacaktı"

"Yeter... Dinlemek istemiyorum" boşta kalan elimi kulağıma götürdüm lakin onu duymamama engel değildi. Bu defa daha kalıcı bir çözüm bularak kendi kendime şarkı söylemeye başladım.

" İnce ince doğranmış herkese bi parça dağılmış.

Sıradan hayalleri varmış ama hepsi ondan alınmış.

Kalbi kırılmış bir kadın,ve hiç zamanı olmamış alışmaya.

Yaşamak bir meslektir buralarda,

zaten inancı kalmamış mutlu sonlara." Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Şimdi Selman' ı dinlemiyordum. Bir an evvel buradan çıkmam lazımdı. Adımımı attığım sırada Selman' ın bana sarıldığını fark ettim. Bu detayla sesim de boğazıma geri kaçtı, çıkmak için tavan yapan cesaretim de.

İnsanları tanımak istiyorsanız eğer ya yolculuğa çıkacaksınız, ya da 1 hafta aynı yerde çalışacaktınız. Ben Selman Efe beni tanımak için yolculuğa çıkmaya gerek kalmadığı gibi beraber çalışmamız da pek işe yaramıyordu. Yıllarımı hep bir yere gelmek için harcamıştım. Selman birinci desinler diye kendimi paralamıştım. Ailemin gözüne girmek için ne istendiyse yapmıştım ama pek faydalı olamamıştım. Çekirdek ailemiz babasız yoluna devam ediyordu. Seneler önce bizi terk edip giderken arkasına bile bakmamıştı. Biz de onsuz yolumuza devam ediyorduk. Onu yokluğunu hissettiğimiz zamanlar elbette oluyordu ama bunun üstesinden gelmeyi bir şekilde başarıyorduk. Bugün yine o anlardan birisiydi. Gerçekten babam olduğunu ilk defa hissetmek istemiştim ama yine yarı yolda bırakılmıştım. Kariyerimin en önemli projesini almak için hevesliydim, bunu yapabileceğime emindim neredeyse ama babam her zaman olduğu gibi yanımda durmak yerine karşıma geçmişti. Şimdi diğer meslektaşlarıma karşı savaşmak yerine babama karşı savaşacaktım.

"Biliyorum anne... Daha önce de hatırlatmıştın... Sakin olacağıma söz veriyorum... Tamam Selda' ya belli etmeyeceğim" annemin öğütleri son bulduğunda son 10 dakikadır yapmak için can attığım eylemi gerçekleştirdim ve kahvaltı masasından kalktım.

"Size afiyet olsun çıkmam lazım"

"Selman lütfen sözlerimi kulak arkası etme"

"Anne tamam dedim" son bir kez daha uyardığında artık ses tonum yükselmişti. Her olayda aynı nasihatleri duymaktan nefret etmiştim. Babam bizi bıraktığı zaman her şeyi annemin ve benim omuzlarıma yüklemişti. Kız kardeşim ve erkek kardeşimin bu durumdan etkilenmemesi için elimizden gelenin en iyisini yapmıştık. Hala da devam ediyorduk. Evden çıktığımda hızla adımlarla arabama geçtim. Aklım o kadar doluydu ki diğer sorunlarım şuan için mühim değildi. Ofise geçtiğimde herkes işinin başındaydı. Odamın önüne geldiğimde Aslışah' ın henüz gelmediğini gördüm. Evet henüz mesai saatleri başlamamıştı ve ben diğerlerini erken bir saatte çağırmıştım. Aslışah' ı çağırmamam kesinlikle biraz daha fazla uyumasını istediğimden falan değildi. Onunla şuan için işim yoktu geç gelebilirdi. Odama geçtiğimde hemen işe koyuldum ve neler yapabileceğime baktım. Şuan için en iyi teklifi benim hazırlamam ve yeni fikirler sunmam gerekiyordu. Babamın nasıl bir proje çıkaracağını merak ediyordum. Öyle bir şey yapmam gerekiyordu ki babamı alt etmeliydim. Odanın kapısı hızla açıldığında Asaf'ın geldiğini gördüm. Senelerdir arkadaştık, hatta kardeşten öteydik birbirimiz için. Beni yarı yolda bırakmayacağına sonsuz güvendiğim tek adamdı. Telaşla masama gelmesini bekledim. Koltuğu itekleyerek yerleşti.

"Hayırdır ne oluyor Selman?"

"Köşk projesine babam da teklif verecekmiş"

"Şaka yapıyorsun?"

"Hayır, çok ciddiyim"

"Arayıp, çekilmesini söyleseydin"

"Asla öyle bir şey yapmam. Ondan korktuğumu zannedecek"

"Korkmuyor musun? Önünü kesmesinden, seni bitirmesinden?"

"Korkmuyorum, çünkü amacının bu olduğunu biliyorum. Durum nasıl olması gerekiyorsa öyle olacak." Masamın üzerinde duran fotoğraflara baktım tekrar tekrar. Sabahtan beri belki de 20 defa incelemiştim tüm detayları. O an aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Ne yapmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim yoktu.

"Peki, ne yapacaksın? Nasıl bir yol izleyeceksin?"

"Babamı takip edeceğim"

"Nasıl? Peşine adam mı takacaksın?"

"Hayır, öyle bir şey değil. Onun gittiği yoldan gidecek, onu kendi silahı ile vuracağım" Asaf anladım der gibi başını salladı ve sessizce beklemeye devam etti. Kısa süre sonra diğer çalışanlar geldi ve biz uzun süreli bir toplantıya geçtik. Herkesin fikrini alacaktım. Herkes hayal dünyasını canlandıracak, nasıl bir tasarım olabileceğinin fikrini sunacaktı. Daha sonra hepsini birleştirip pişirecektik.

"O şömine kaldırılmalı. O kadar kaba ve gösterişsiz duruyor ki sanki sonradan oturtulmuş gibi. Onun yerine daha sade ve yapay bir şömine yerleştirmeliyiz"

"Evet her yer bitti şömineye geldi sıra Kerim. Abi tek detay orası mı sence? Bence işlemelerin bakımından başlamalıyız. Bütün iş orada bitiyor. Önce işlemeler yenilenmeli, ardından girişe 3 boyutlu bir zemin yapabiliriz. Bu fotoğrafta görülenler biraz boğuk duruyor. Işığı güzel yansıttığını düşünmüyorum. Merdivenlerde ki korkuluklar da yeterince eski duruyor. Mermer korkuluk yerine işlemeli korkuluklar tercih edebiliriz. Detaycılığın işe yarayacağını düşünüyorum. Tavan çok sade kalmış. Eğer burası müze olarak kullanılacaksa ki kullanılacak biraz varak katmakta fayda var" Asaf' ın fikri benim aklımda biraz olsun şekillenmişti. Gayet de mantıklı görünüyordu Bu fikirden yürütebilirdik. Toplantıyı kaybolan dosya sebebi ile bitirmek zorunda kalmıştım. Beynim iflas etmek üzereydi ve daha fazla ne konuşmak ne de konuşulanları dinlemek istiyordum. Herkesi odadan çıkardığımda sessizlik iyi gelmişti. Koskoca hayatımda defalarca kez köşeye sıkıştığım anlar olmuştu. Her defasında bir şekilde yeniden ayaklanmayı başarmıştım. Bu defa içimde ki ses yenildin diyordu. Daha savaşa başlamadan bitmişti adeta. Kendimde o enerjiyi bulamıyordum. Sanki 1 günde her şeyim elimden alınmıştı.

Tanıdığım herkes teker teker karşıma geçiyordu. Hepsi birlik olmuş gibi benim düşmemi bekliyordu. İyilikle yaklaştığım insanlar bile bana engel olmak için ayağıma çelme takıyordu. Can bildiğim babamın bu darbesinden sonra bana yedi kat yabancı insanların bu davranışlarına şaşırmak tuhaf gelebilirdi ama ben hala iyi insanların var olduğuna inanmak isteğimi derinlere gömemiyordum. Neredeyse 3 saat oturduğum yerden hiç kalkmadım. Kalkacak gücü kendimde bulamadım. Masanın üzerinde duran telefonum titrediğinde isteksizce gelen mesaja baktım.

"Selman eğer istiyorsan o ihaleden çekilirim" babamın bu mesajını gördüğümde yüreğimde olan son parça da usulca kırıldı. Kaburgalarımdan geçerek karın boşluğuma battı. Benim bu işi ne kadar istediğimi bildiği halde hala benimle oynuyordu. Seneler önce olduğu gibi. Cevap vermeye gerek bile görmeden sildim mesajını telefonumdan. Elimdeki telefonu masanın üzerine fırlattım. Masada duran kağıtları da o sinirle etrafa savurdum. Bir evladın kız ve ya erkek hiç fark etmez en büyük kahramanı babasıydı. Benim de babamdı bir zamanlar. Yenilmeyen, ezilmeyen, her türlü zorluğun üstesinden gelen, kuvvetini asla sorgulamadığım adam. Bu dünya da asla ihanete uğramayacağım tek insan olarak görüyordum. Fakat yanıldığımı anlamam uzun sürmedi ne yazık ki? Düşmanımın bana yapmayacağını babam yaptı. Daha hayatın gerçekleri ile tam yüzleşmeden yalnız başıma kaldım. Neredeyse hiç tanışmamış gibi bırakıp gitti bizi. 21 yaşımda tüm ailenin yükü omuzlarıma yüklendi, öylece kalakaldım.

Ben düşüncelerimle boğuşurken Aslışah' ın odaya girdiğinin farkında değildim. Kahve isteyip istemediğim sorunca fark etmiştim geldiğini. Şuan onunla konuşacak durumda değildim ve bu odadan hemen çıkması ikimiz için de iyi olacaktı. Ben onun gittiğini zannederken Aslışah gitmemiş aksine etrafı toparlamaya başlamıştı. Çaktırmadan onu izledim bir süre. Onun yalnız kalmak istediğim her an dibimde bitmesi rahatsız etmişti. O an içimden gelen sinirle yanımdan geçmek için hareketlenen Aslışah' ın kolunu tuttum ve kendime çevirdim.

"Sana etrafı toparla dediğimi hatırlamıyorum"

"Siz söylemediniz zaten ben kendim yapıyorum" Bu gün yalnız kalmak istiyordum ya inatla işini dört dörtlük yapası tutmuştu. Bu kızın inatçı hallerine bir tek ben sinir olmuyordum bundan emindim.

"Ben senin patronunum Aslışah, ben ne söylersem onu yapacaksın söylemediklerimi değil" diye çıkıştım kendi ses tonumdan rahatsız olarak.

"Siz aynı zaman da benim arkadaşımsınız. Bakın mesai saatim bitti, şuan arkadaşlık görevimi yapıyorum" kaldığı yerden işini yapmaya devam etti. Bir süre sonra da geldiği gibi odadan çıkıp gitti. Sessiz sakin odadan çıkmış olmasını beklemiyordum. Bir süre bekledim geri gelmesini tıpkı dediğim gibi olmuştu elinde Türk kahvesi ile geri geldi. Bir süre normal bir şekilde sohbet ettik. Hatta bir ara bana ergen olduğumu, küçük çocuk gibi sıkıştığım zamanlarda kaçtığımı ima etmişti. O böyle ciddi ciddi benden bahsederken kahkaha atmamak için zor durmuştum. Aslışah' a göre ben yıkılmayan, her zorluktan kolaylıkla kurtulabilen biriydim ama işin aslı o değildi. Ben de herkes gibi ağlayan, üzülen, mutsuz olan, sinirlenen, kin güdebilen, hata yapabilen bir insandım. 1 sene öncesine kadar ben de kendimi böyle görüyordum. Ben ne badireler atlattım, hepsinin üstesinden gelirim diyordum ama öyle değildim. En ufak sorunda saklanmaya alışmıştım. Kaçmaya, korkmaya alışmıştım. Aslışah hayatıma girdiği günden beri kendimi tanıyamaz olmuştum. Eski ben gitmiş, yerine korkak tırsak bir ben oluvermiştim. Attığım adımdan dahi korkar duruma gelmiştim. Aslışah kaybettiğini düşünüyordu lakin burada kaybeden o değil bendim. Kendime karşı kaybetmiştim. Asaf' ın bana anlattıklarından sonra dikkatim dağılmış, kurduğum hayaller birer birer tepeme yıkılmıştı.

"Bizim ufaklık iyice azıttı artık, nasıl önüne geçeceğimizi bilmiyoruz"

"Hayırdır?"

"Aslışah okuldan ayrılmak istediğini söylüyor. Sanırım biri giriyor aklına."

"Ne gibi biri anlamadım?"

"Bu kız gayet iyi gidiyordu okula. Dersleri de kötü değil. Sanırım sevdiği biri var ve onun için okuldan vazgeçiyor. Ailecek bu durumdan rahatsızız" bu konuşmadan sonra uzun süre sessiz kalmıştım. Aslışah' ın elbette farkındaydım. Hanginiz sürekli girip çıktığınız evin fertlerini tanımazdınız. Sadece gördüğüm hal de görmemiş gibi yapıyordum ki işime geliyordu. Bu sayede dikkat çekmeden, kendi hayatımla ilgileniyordum. Bu konuşmadan kısa süre sonra aynı bu ciddiyette bir sohbet daha geçti aramızda.

"Artık kesin eminiz, bu kız birini seviyor"

"Sence de abartmıyor musun Asaf? Sonuçta genç kız, hayatında birileri olacak"

"Hayatının başında değil. Okuyacaktı, iyi bir meslek sahibi olacaktı. Şerefsizin biri yüzünden şu yaşadıklarına bak. Bu kız evde bile bulaşık yıkamıyordu elin lokantalarında bulaşık yıkıyor. Elleri kolları sudan şişmiş halde geliyor. Benim kardeşim okuyacak, kendi ayakları üzerinde duracaktı. Şerefsizin biri kardeşimin hayatını kararttı."

"Asaf beni yanlış anlama sakın ama Aslışah öyle başkasının aklına uyacak birisi gibi durmuyor. Kendi kararını verebilecek karakterde birisi"

"Benim kardeşim dediğim dediktir, aklına eseni yapar ama duygularına hemen yenik düşer. O daha çok küçük Selman, çocuk daha o. Azıcık güler yüzlü davransalar hemen ikna olur o"

Düşüncelerimden uzaklaştığımda Aslışah'ın bana şaşkın gözlerle baktığını gördüm. Hemen sözlerime karşılık itiraz etmeye başladı. Bir önce ki konuşmamıza atıfta bulunarak aslında nasıl kırıldığını söylemeye çalışıyordu. Yine sevgilisinin olduğunu söylemişti. Sahip olduğum şeyleri kaybetme korkusu mu, ona alıştığımdan dolayı mı bilmiyorum ama Aslışah' ın yeni bir sevgilisinin olması, başkasına karşı yakınlığı beni fazlası ile rahatsız ediyordu. Ani bir refleksle öne atıldım ve sesimi yükselterek inanmak istediğim gerçeği söyledim.

"O adamı sevmiyorsun Aslışah" evet sevmiyordu. Gözlerinde bana bakarken ki ışığı görmüyordum. Bana bakarken güldüğü gibi gülümsemiyordu. Sesi titremiyordu ya da yüzü ışıldamıyordu. Sonuna kadar bunu savunacaktım. İnkar etmeye çalıştı ilk başta.

"Birini severken nasıl birlikte olamıyorsam, sevmiyorken de olabiliyormuş bunu öğrendim. Hem sevmeyi deniyorum... Çabalıyorum bu yeter. " çabalıyormuş... Çabalayamadığına o kadar emindim ki? Yapamazdı, o böyle değildi.

"Sen bu değilsin... Kendine bu eziyeti yapamazsın. O çocuğa da yazık"



BÖLÜM SONU...

Continue Reading

You'll Also Like

873K 11.9K 19
"@ Tüm hakları saklıdır.İzinsiz kullanımda yasal işlem başlatılacaktır. Genç adam bardağı masaya bırakıp genç kızın önünde durdu.Kızın kolunu kavra...
187K 8.5K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
256K 1.5K 2
"Peki en sevdiğin renk ne Şervano?" Gökyüzüne bakıyordu bende ona. Onu izlemek gökyüzünü izlemekten daha cazip geliyordu bana. "Firuze. " " Efendim...
3.1K 2.8K 30
Acılarımla yüzleşmeye ve onları benimsemeye başlamıştım artık, yitirdiğim sevgilim için yaktığım ağıtlarla ve geçip giden o güzel günlerle ayakta kal...