Hasret (Dizi Tadında/Beklemed...

By NK-HikayeGunlugu

847K 55.3K 10.9K

Orhan üç yıl önce tüm kalbiyle bağlı olduğu sevdiğini kaybetmiş ve kendisini hayatın hareketliliğinden soyutl... More

Hasret'in Kadrosu ve Konusu
1.Bölüm : Hasret & Orhan İlk Karşılaşma
2.Bölüm : Tamam gidiyorum kızma!
3.Bölüm : Sen beni bırakıp gittin ama ben seni bırakamadım
4.Bölüm : Ben onunla başa çıkabilirim ama o kız çıkamaz
5.Bölüm : Kızı isteyen biri var. Para pul gani gani...
6.Bölüm : Senin kız evli çıktı. Ne yapacağız şimdi?
7.Bölüm : Sakın yapma Hasret!
8.Bölüm : Benim senin gibi şehir eşkıyasına vercek kızım yok!
9.Bölüm : Hiç heveslenme vermem seni o adama!
10.Bölüm : Ya kız sana aşık olursa?
11.Bölüm : Beni tanımıyorsunuz ama evlenmek istiyorsunuz. Neden?
12.Bölüm : Nişanlın mı yaptı bunu?
13.Bölüm : Hakkınızda Şikayet Var!
14.Bölüm : Ne olacak şimdi?
15.Bölüm : Damadın hası da böyle olur işte!
16.Bölüm : Belki de evlenmesek daha iyi olur
17.Bölüm : Kızı İstemeye Ne Zaman Geliyorsunuz?
18. Bölüm : Hoş geldiniz
19.Bölüm : Anlat Mert!
20.Bölüm : Oğlum sende kendini görmüş olmalı
21.Bölüm : Damat bey biraz kıskanç galiba
22.Bölüm : İskele babası mıyım ben burada!
23.Bölüm : Hasret'in bundan haberi var mıydı?
24.Bölüm : Fikret & Miray
25.Bölüm : Eşiniz Hasret'i hep döver miydi?
26.Bölüm : O mesajı sen yazmadın değil mi?
27.Bölüm : Kına Gecesi & Bekarlığa Veda - 1
28.Bölüm : Kına Gecesi & Bekarlığa Veda - 2
29.Bölüm : Niye birbirinize bu kadar uzak duruyorsunuz?
30.Bölüm : Ya sen ona aşık olursan?
31.Bölüm : Nerede bulurum ben bu Nadir denen adamı?
32.Bölüm : Bana gerçekte ne olduğunu söylemeyecek misin?
33.Bölüm : Ölmemiştir değil mi?
34.Bölüm : Şartlarımı kabul ediyor musun?
35.Bölüm : Sen çok şanslı bir adamsın dayı!
36.Bölüm : Simge Buse & Mert
37.Bölüm : Hala bozuk muyuz?
38.Bölüm : Ah Neyhan Sultan ah!
39.Bölüm : Hay aksi! Nereden gelmişlerdi ki buraya?
40.Bölüm : El alem ne der?
41.Bölüm : Geliyorum hazır mısın?
42.Bölüm: Alasın bir çiçekte sevindiresin sevdiceğini...
43.Bölüm : Şimdi mutlu musun peki?
44.Bölüm : Madem yaptım bir hata telafi etmek de boynumun borcudur artık
45.Bölüm : Ben yanındayım sakın korkma tamam mı?
46.Bölüm : Gitme! Bırakma beni ne olur...
47.Bölüm : Formaliteden de olsa balayı tatiliniz nasıl geçti?
48.Bölüm : Dayı kim bu yengemin yanındaki pamuk şeker ya!
49. Bölüm : Ben dayımın neye bozulduğunu biliyorum
50.Bölüm : Eyvahlar olsun! Ortancayı da kaybettik
51.Bölüm : Hadi kırma beni...
52.Bölüm : Uyuyan Güzel
53.Bölüm : Yine mi kayınbabana görünmeden kaçıp gidceksin damat!
54.Bölüm: Dayı ya gel ya da ben bu pamuk şekeri fena sakızlayacağım!
55.Bölüm : Eyvah ki ne eyvah!
56.Bölüm : Ben yanlış bir şey yaptım galiba
57.Bölüm : İçime içime konuşuyorum ben... Aynı sen gibi
58.Bölüm : Neden korktun anne?
59.Bölüm : Öyle çok şey var ki içimde...
60.Bölüm : Her gördüğümde bir öncekinden daha fazla sevdim seni!
61.Bölüm : Hasret'e aşık oldum. Bütün sinirim bütün hırçınlığım bundan...
62.Bölüm : Neden tanıştığımız günü farklı anlattın?
63.Bölüm : Dün gece sana söylediklerimi hatırlıyorsun değil mi?
64.Bölüm : Mor Menekşeler...
65.Bölüm : Sana öyle gelmiş!
66.Bölüm : Gülme komşuna gelir başına!
67.Bölüm : Yaylan Taylan!
69.Bölüm : Ya geldiğim yere geri dönmek zorunda kalırsam?
70.Bölüm : Fikret dur sakın yapma!
71.Bölüm : Sen istediğin sürece ömrümün geri kalan her anı senindir
72. Bölüm : Seni kızdıracak bir şey mi yaptım?
73.Bölüm : Hâlâ Zeynep'in resmini saklıyorsun Orhan!
74.Bölüm : Seviyor musun sen bu kızı?
75.Bölüm : Sıklıkla gelir mi buraya?
76.Bölüm : Barıştık mı?
77.Bölüm : Eline pansuman yaptığım gün ne hissetmiştin ki?
78.Bölüm : Evliliğimizin sadece kağıt üzerinde kalmasını istemiyorum
79.Bölüm : Şişşt! Çok ayıp ama!
80.Bölüm : Mert'in ipiyle kuyuya inilir mi? Tabii ki inilmez!
81. Bölüm : Kalan tek kızımı da diğer oğluna feda etmeye niyetim yok!
82.Bölüm : Ne formalitesi? Orhan ne demek oluyor bu?
83.Bölüm : Yine basıldık ya!
84.Bölüm : Sizinle daha önce de karşılaşmış mıydık?
85.Bölüm : Nereden çıktı şimdi bu bar muhabbeti?
86.Bölüm : Biz sizinle çok iyi anlaşacağız Salih Bey!
87.Bölüm : Şimdi de benim yüzümden o karısını kaybetsin bakalım
88.Bölüm : Yapmadım de...
89.Bölüm : Bana bir yol göster Hasret...
90.Bölüm : Bu hanım kızımız sizin küçük gelin değil mi yahu?
91.Bölüm : Senin sevgini kaybetmekten çok korkuyorum Hasret
92.Bölüm : Sen çok iyi bir baba olacaksın
93.Bölüm : Kaş yapayım derken göz çıkarmak
94.Bölüm : Ters Psikoloji :)
95.Bölüm : Bana dolaylı yoldan bir şey mi anlatmaya çalışıyorsun?
96.Bölüm : Yüksek müsaadelerinizle ben artık karımı kaçırıyorum
97.Bölüm : Ama sen yine çok uğraştın sabah sabah benimle!
98.Bölüm : Modifiye edilmiş Salih Efendi!
99.Bölüm : Bu gecenin nasıl sonuçlanacağına kendin karar ver!
100.Bölüm : Teker teker gelin oğlum!
101.Bölüm : Dün gece neredeydin Orhan?
102.Bölüm : Orhan'ın Salih ile imtihanı
Hasret / Okur Anketi

68.Bölüm : Hissetmek ayrı şey bilmek ayrı şey...

6.6K 598 179
By NK-HikayeGunlugu

Fikret köpürmüş bir halde Taylan'ı o bahsettiği keşfin kaynağında boğma hayalleri kurarken Orhan da salonda rahat rahat oturmuş babasıyla sohbet muhabbet ediyordu. Çok geçmeden de önce sabahtan beri peşinde koştuğu o mis gibi kahvenin kokusu gelmiş sonra da Hasret elinde tepsiyle içeriye girmişti. Anlayacağınız Orhan'ın keyfine diyecek kalmamıştı.

Hasret çekinerek baktığı Talat Bey'e tebessüm edip Orhan'ın önüne geldikten sonra onun "Eline sağlık" diyerek fincanını almasıyla da "Afiyet olsun" deyip suyunu önüne bıraktı. İkisi de ortamda baba olduğu için haliyle birbirlerine resmi bir şekilde davranıyordu yoksa Orhan illa bu kahveyle ilgili Hasret'e takılmanın bir yolunu bulurdu.


Talat Bey sehpanın üzerinden gözlüğünü alıp "Mis gibi de kokuttun kızım" diyerek ayaklanırken Hasret bakışlarını yeniden Talat Bey'e çevirip "Yemekten sonra içerim demiştiniz ama fikrinizi değiştirdiyseniz hemen size de yapabilirim" dedi. Talat Bey omzuna dokunup sağ ol dercesine gülümsüyordu.


"İçerdim de yemekten sonra bir daha istersem Neyhan tansiyon illetim yüzünden karşı çıkar içirmez. Ama anneme söylemem aramızda kalır dersen içerim bir tane"

"Hiç olur mu öyle şey! Göz göre göre sağlığınızı nasıl tehlikeye atarım? Ben size ıhlamur kaynatayım ister misiniz? Sıcak sıcak iyi gelir"

"Sağ ol kızım hiç uğraşma mantı yaparken yeteri kadar yoruldunuz zaten. Hadi siz oturun da soğutmadan için kahvelerinizi"

"Gidiyor musunuz yoksa? Ben geldim diyeyse eğer..."

"Yok kızım yok! Biraz odaya geçip dinleneyim yemek zamanı gelirim"

"Peki biz sofra hazır olunca haber veririz"


Talat Bey giderken onun ardından bakan Hasret kıpırdayamadan olduğu yerde kalmıştı. Talat Bey'e bakıyordu da o da babaydı kendi babası da babaydı. Ama aralarında dağlar kadar fark olduğu aşikardı. Biri öz kızına yapmadığını demediğini bırakmıyor diğeri canından kanından olmayan o kızı bağrına basıp evlatlarıyla eşdeğer tutuyordu. İyi ki de böyle yapıyordu da kızın hayatında sağlam bir baba figürü olmasına neden oluyordu.


Orhan da bir süre sessiz kalıp Hasret'in bu durgun halini izleyerek aklından neler geçtiğini anlamaya çalışmıştı ama pek başarılı olduğu da söylenemezdi. Bu yüzden de oturduğu yerden elini tutup Hasret'in şaşkınca kendisine bakmasıyla da "Sen iyi misin?" diye sorma ihtiyacı duydu. İyiydi de sadece Talat Bey'i kendi babasından bile daha fazla sevip saydığını hissedince bir garip olmuştu.


Hasret bir gözü ellerinde olarak iyi olduğunu söylerken Orhan da elini bırakmadan onu yanına oturması için yönlendirmiş tam o sırada da telefonu çalmaya başlamıştı. Ekrana bakarken gülümseyince de Hasret bu gülüşe kimin neden olduğunu merak etmişti tabii. Hayır yani Ezgi değildir inşallah!


"Kimmiş?"

"Fikret arıyor"

"Aa! İyi o zaman"

"Geliyorsa bir şey lazım mı diye soracak herhalde"


Orhan telefonunu neşeli bir halde açıp kardeşine takılarak "Misler gibi mantıyı kaçırdın Fikret tencerenin dibini bile sıyırdık" dediğinde Hasret'te boş durmamıştı. Orhan'ın kolunu tutup ona tatlı tatlı gülerken bir yandan da telefona yaklaşarak "Sen Orhan'a inanma Fikret ağabey mantı daha pişmedi bile hâlâ yetişme şansın var" deyince Orhan'ın şaşkınlaşan ama bir o kadar da ışıl ışıl olan bakışlarıyla karşı karşıya kalmıştı. Niye şaşırıyordu ki? Sonuçta bugün Hasret'in Doğrucu Davutluğunun tuttuğu bir gündü.


Orhan telefonu eliyle örtüp "Bu iki oldu farkında mısın?" deyince Hasret de kendisini savunmadan edemeyip "Sadece benim değil senin de iki oldu. İkidir kandırmaya çalışıyorsun kardeşlerini" deyiverdi. Hasret'in altta kalmadan çatır çatır cevap verişleri Orhan'ın ciddi anlamda hoşuna gitmeye başlamıştı. Eski Hasret hiç böyle miydi? İlk tanıştıklarında bir şey söyleyecekken bile karşısındakinden izin istiyordu ama şimdi kendisini rahat hissediyor gibi bir hali vardı. Bunu görmek de Orhan'ı çok mutlu etmişti.


"Sen beni sürekli düzelteceksen benim seninle işim varmış gibi görünüyor"

"Sen de düzeltmemi sağlayacak şeyler yapma o zaman"

"Öyle mi?"

"Ee! O da öyle gibi görünüyor"

İkisi de Fikret'i unutmuş gibi gülerek birbirlerine takılıyordu ama Fikret'in o an hiç gülecek hali kalmamıştı. İçindeki sıkıntıyla birlikte Orhan'a seslenip kardeşinin dikkati kendisine döner dönmez de "Bırakın kikirdeşmeyi de bilin bakalım ben neredeyim?" deyince sesindeki gariplik yüzünden Orhan yüzünü düşürüp "Neredesin?" diye sordu. Orhan git bir koşu babandan bir dil altı hapı al zira duyacakların pek de tahmin edeceğin ve de arzu edeceğin tarzda şeyler olmayacak.


Hasret merakını belli edecek şekilde Orhan'a bakıp dudak hareketleriyle de "Ne olmuş?" diyordu ama o an Fikret'in Miray'ın odasında mahsur kaldığını öğrenen Orhan'ın sesi soluğu çıkmıyordu. Aklından tabii ki de Fikret'in Hümeyra Hanım'la karşı karşıya gelebileceği ve bu yüzden de bir tatsızlık çıkma olasılığının yüksekliği geçiyordu. Hiç iyi olmamıştı bu...


"Senin ne işin var orada Fikret?"

"Bedduanız tuttu herhalde"

"Saçmalama böyle bir şey için niye sana beddua edelim? Ne oldu hadi söyle"

"Miray iyi hissetmediği için yanına gelmiştim ama ben buradayken ailesi aniden eve geri dönünce kapana kısılmış gibi oldum"

"Oradan çıkabilecek gibi misin peki?"

"Şu an beni bu evden kralı gelse çıkaramaz"

"Ne demek çıkaramaz?"

"Ailesi Miray'a göz koymuş bir aileyi ağırlıyor da ondan! Orhan aklımı oynatacağım adam kendi yetmemiş gibi bir de çiçek çikolata getirmiş! Şimdi söze Allah'ın emri diye başlarlarsa bu evde neler olabilir tahayyül edebiliyor musun?"

"Olmaz öyle bir şey durup dururken kurma kendini sen sadece sakin ol yeter"


Orhan sakin olmasını söylemek gibi bir hata yapınca Fikret o sinirle çenesini tutamayıp "Bana sakin ol diyen sen misin? Hasret'e görücü geldiğinde onu doğru düzgün tanımamana rağmen yana yakıla bahçelerden atlayıp gece yarıları duvar diplerinde bekliyordun Orhan Bey! Şu an aşk sarhoşluğu yaşadığın için yakın geçmişini unutman çok normal tabii" deyiverdi. Orhan cephesinde sessizlik olmuştu çünkü bu konuşmayı Hasret'te dinlediği için Fikret'in son dediği ikisini de konuşamaz hale getirmişti.


Aslında bu aşk sarhoşu benzetmesi Hasret'in hoşuna gitse de Orhan ilk anda ondan hiçbir tepki alamamıştı. Ancak Hasret çekingen bir tavırla "Siz konuşun ben sonra gelirim" diyerek apar topar yanından kalkıp salondan çıkarken Orhan görmek istediği tepkinin en güzelini görmüştü çünkü Hasret arkasını dönüp gitse de yanından geçtiği vitrinin aynası mutluluktan yüzüne yansıyan harika gülüşünü aynı anda Orhan'a da yansıtmıştı. Bunu kaçırsaydı gerçekten çok yazık olurdu.


Bu hoş görüntünün tek bir saniyesini bile kaçırmak istemeyen Orhan Hasret'in salondan çıkışını adeta ağır çekimdeymiş gibi doya doya izlemeye başlamıştı. Tabii her güzel şeyin bir sonu vardı çünkü bir anda kulağında yankılanan Fikret'in sesiyle bu hoş anın etkisinden çıkıp kendisine gelmek zorunda kalmıştı.


"Orhan sen beni dinlemiyor musun?"

"Dinliyorum dinliyorum! Hadi sen devam et"


Onlar kendi aralarında Fikret'in mevcut durumu hakkında konuşurken Hasret'te yüzünden silmeyi başaramadığı gülüşüyle kapının önüne çıkmış Fikret'in söylediği şeyi düşünüyordu. Şimdi Orhan gerçekten aşık mıydı kendisine? Yani öyle yeni yeni başlayan bir hoşlantı ya da sadece birbirlerine karşı uyumlu olmalarının sebep olduğu düşük düzeyde bir sevgi değildi bu. Kalbi çarpıyor yanında mutlu oluyor hep bir arada olmayı istiyor kısacası Hasret ona karşı ne hissediyorsa şu an Orhan da onun için aynı şeyleri hissediyordu. Ee! Neyhan Hanım boşuna demedi "Orhan sen de iki dakika karından ayrı durama emi oğlum!" diye. Demek ki bu herkesin farkında olduğu bir şeydi.


Hasret dalgın bir halde gülümseyerek bahçeye bakarken kapı açılmış ve kardeşiyle konuşmasını bitiren Orhan yanına gelmişti. Hasret henüz geldiğini fark edememişti ama Orhan onun dalgın halini hemen fark etmişti. Bu yüzden de onu korkutmadan yumuşak bir ses tonuyla "Tek başına ne yapıyorsun burada?" diye sorarken aynı anda da elini yavaşça beline koydu.


Hasret sorudan ziyade beline dokunan ele odaklandığı için Orhan'ın sorusunu istemeden atlayıp ona yeni bir soru yöneltmiş ve "Fikret ağabeyi o evden çıkmaya ikna edebildin mi?" diye sormuştu. Soruyordu da bu sorunun cevabı maalesef negatif yöndeydi. Orhan sorusuna cevap vermemesine takılmadan başını olumsuzca iki yana sallamıştı çünkü kafası fena halde atan Fikret'in o evden çıkacağı yok gibiydi. En azından o aile gitmeden Fikret'i o evden çıkarmaya kimsenin gücünün yetmeyeceği açıktı.


"Hayır ikna edemedim çünkü tam konuşurken Miray odaya girince telefonu kapatmak zorunda kaldık. Gerçi bahsettiği misafirler gitmeden de Fikret'i herhangi birinin ikna edebileceğini pek sanmıyorum. Tek tesellim Miray'ın durumu kontrol altında tutabileceği yönünde"

"Fikret ağabeyin Miray'ı dinleyeceğini düşünüyorsan bırakalım da içi nasıl rahat edecekse öyle yapsın o zaman. Aklı orada kalarak eve dönerse bu daha kötü değil mi?"

"Umarım içini rahatlatırken Miray'ın annesiyle ya da babasıyla karşılaşmaz"

"Bu pek hoş bir karşılaşma olmaz tabii"


İkisi de bir süre susup yüzlerine vuran tatlı esintiyi hissetmeye çalışırken Hasret göz ucuyla baktığı Orhan'a beklemediği bir soru yönelterek "Fikret ağabeyin benimle ilgili söylediği şey... Doğru bir şey miydi o?" deyiverdi. Açıkçası Orhan ilk anda neyi kastettiğini anlayamamıştı ama birkaç saniye içinde Hasret ile ilgili olan konuşmayı hatırlayıp hafifçe gülümseyerek sorusunu da "Ne söylemiş ki Fikret ağabeyin?" diye yanıtlamıştı. Ne söylemişmiş! Bal gibi de biliyorsun da hemen söylemek işine gelmiyordu.


Bunu soruş tarzında bile imalı bir tavır olduğu için Hasret ister istemez geri adım atma ihtiyacı duymuştu ama yine de konuşmasına merakından devam ederek "Ne dediğini biliyorsun da bilmezden geliyorsun. Konuşurken bir şey söyledi sonra sen bir anda sessizleştin" demeyi başarmıştı. Hasret'in bunu söyletmeye çalışması her ne kadar Orhan'ı şaşırtsa da bir yandan da mutlu etmişti çünkü büyük ihtimalle Hasret aldığı yanıta göre sonunda beklediği cevabı kendisine verebilecekti.


"Neden aklındakini bana direkt sormuyorsun da lafı dolandırıyorsun Hasret?"

"Şeyden..."

"Neden?"

"Belki de çekindiğimden söyleyemiyorumdur da sen söyle istiyorumdur"

Orhan bu dediğinin üzerine diğer kolunu da Hasret'in beline sarmış ve "Ben de senin ağzından bazı şeyler duymak istiyorum ama onları bir türlü duyamıyorum" derken de parmaklarını birbirine kenetleyince Hasret'i ne olduğunu bile anlamasına fırsat vermeden kendisine doğru yaklaştırmıştı. Bu defa duymak istediği şeyleri söyletmeden Hasret'i bir yere bırakmaya niyeti yok gibiydi.


Hasret içten içe dudağını kemirip belini saran kollara ve aralarındaki olmayan mesafeye baktıktan sonra bakışlarını Orhan'a çevirmişti. O an aklından da Orhan'ın "Söylediklerimden hoşlanmadığın için sana karşı mesafeli mi durmalıyım yoksa söylediklerimin seni mutlu ettiğini bilip sana olabildiğince yakın mı durmalıyım?" dediği sözler geçmeye başlamıştı. Açık konuşmak gerekirse eğer Orhan'ın kendisinden uzak durmasını hiç istemiyor aksine hep onun yanı başında olmak istiyordu. Güvenli ve sevip sevildiğini hissettiği bir yerdi Orhan'ın yanı. Aksini söylerse bu büyük bir haksızlık olurdu zaten.


Hasret bu düşünceler eşliğinde Orhan'ın gözlerine bakıp "Sen neyi duymak istiyorsun ki?" derken bir yandan da istemsizce tebessüm etmişti. Tebessüm ediyordu çünkü Orhan kendisine öyle güzel öyle sıcacık bakıyordu ki karşısında buz gibi durmak neredeyse imkansızlaşıyordu.


Orhan gözleri kısık bir halde düşünür gibi dalgın dalgın bakarak "Mesela ben sana seninle ilgili düşüncelerimden bahsederken sen bana benimle ilgili neler düşündüğünden ya da neler hissettiğinden hiç bahsetmedin. Hatta sana daha önceden sorduğum soruya bile kaçamak cevaplar verip sen anlasan olmaz mı diyerek bir şeylerden emin olmama engel oldun" deyince Hasret'te haklı olduğundan dolayı bir şey diyememişti ama sonra yarım ağızla "Hissettiriyorumdur diye düşündüm herhalde" deyip bakışlarını kaçırmıştı.


Verdiği cevap kendisini bile tatmin etmediği için bakışlarını uzaklaştırması normaldi tabii. Haliyle Orhan'ı da etmeyecekti ki öyle de olmuştu çünkü Hasret'in cevabının ardından Orhan'ın "Hissetmek ayrı şey bilmek ayrı şey" demesi sadece hissetmek değil artık bilmekte istediğini net bir tavırla ortaya koymuştu.


Hasret yüzünde beliren masum ifadeyle "Mutluyum burada..." derken Orhan da ona tabii ki de "O burada dediğin yer neresi?" der gibi muzurca bakmaya başlamıştı. Bunu yapmasa rahat edemezdi herhalde ama yapmazsa da Hasret'i konuşturmak pek ihtimal dahilinde olamıyordu maalesef. Hasret bu bakıştan dolayı biraz daha açık olması gerektiği mesajını alınca ses tonunu hafifçe kısarak "Burada derken senin yanında demek istedim. Yakınımda olmandan mutluyum yani" demiş hemen ardından da bakışlarını çekip mahcup bir halde tebessüm etmişti. Orhan'a da bu vesileyle seyrine doyulmaz bir manzara bahşedilmişti.


Söylediklerinin ardından Orhan'ın sessiz kalıp sadece hayranlıkla kendisine bakması Hasret'in yanaklarının al al olmasına neden oluyordu. Kaçıp gidemediğinden dolayı da utandığını gizlemek için başını eğip elleriyle yüzünü kapatarak beklemeye başladı. Bunu çok masumane bir tavırla yapması Orhan'ı da gülümsetmişti. Ama şimdi kız da ne yapsın? Yetişme tarzından dolayı öyle büyük bir baskıyla büyümüştü ki alışık değildi böyle yakınlaşmalara. Bu da ister istemez ne yapacağını da ne söyleyeceğini de şaşırttırıyordu.


Orhan ellerini yüzünden nazikçe uzaklaştırırken bir yandan da alınlarını birleştirerek "Sanırım ben sana artık kafamda hiçbir soru işareti olmadan seni seviyorum Hasret diyebilirim" deyince Hasret'i tahmininden bile daha çok mutlu etmişti. Hâlâ Orhan'ın yüzüne bakamıyordu ama yüzündeki gülümseme görülmeye değer bir gülümseme olmuştu. Orhan bu gülüşün güzelliğinde kaybolarak tebessüm ederken Hasret'te kalbinden geçeni şaşırtıcı bir şekilde direkt söyleyerek ona "Ben de sana diyebilirim galiba" dedi. Bunu söylerken de sesi o kadar kısık çıkmıştı ki Orhan bile zor duymuştu.


Orhan aldığı cevabın üzerine "Ne diyebilirsin?" diyerek kollarını yeniden Hasret'in beline dolamış ve onu kendisine biraz daha yaklaştırarak sözüne devam edip "Beni sevdiğini mi söyleyebilirsin? Şimdi ben az önce dediğinden bunu mu anlamalıyım?" diye sormuştu. Anlamışsın anlayacağını hâlâ soruyorsun ya senin  de alacağın olsun Orhan!

Hasret kaşlarını çatmaya çalışsa da sesi titreye titreye "Beni daha fazla utandırma ne olur" derken hâlâ gülümsüyordu. Ama şu halleri o kadar güzeldi ki Orhan'ın bu isteğini yerine getirmesi pek mümkün olacak gibi görünmüyordu.


Hasret hâlâ kendisinden bir cevap beklendiğinin farkındaydı ve o cevabı da vermeden buradan gidemeyeceğini çok iyi biliyordu. Bu yüzden de dudağını kemirerek gülmesini engellemeye çalışırken Orhan'a da net bir cevap vermeyi başarmış ve "Evet o dediğini diyebilirim... Yani ben de artık sana seni sevdiğimi söyleyebilirim" diyerek onu da kendisi gibi çok mutlu etmişti.


Şimdi mutlulardı ama Fikret'in eve dönüşünde yaşananlar bir miktar can sıkacağa benziyordu.

Neyse ki bu itirafları tam da zamanında yapmışlardı yoksa Orhan uzun süre Hasret'in ağzından kendisiyle alakalı böyle sözler duyamayabilirdi.

•●●·٠•●●•٠·˙

Okur Yorumları (Düşüncelerinizi satır arası yorum olarak yapabilirsiniz)

Karakterler ile Alakalı Düşüncem : (?)

Bölüm ile Alakalı Düşüncem : (?)

Sevdiğim Detaylar : (?)

Hoşuma Gitmeyenler : (?)

10 Üzerinden Bölüme Verdiğim Puanım : (?)

Continue Reading

You'll Also Like

388K 29K 49
Betul Ceziker Emri hikayesidir
228K 1.3K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
511K 23.7K 51
Aşka erişebilmek için engelleri aşmak gerekir. Adrian Joseph Byron hiç hesapta yokken kendisini Westcliff Kontu olarak buluverir. Titizliği ve disipl...
6.5K 451 27
Herkes içinde duygular besler. Ve her duygu bi rengi temsil eder. Sarı kadar umutlu, pembe kadar mutlu olmak gibi. Peki siyah kadar kötü olmak? Haya...