ADSIZ AJAN

By limonkadifesi

4.1K 606 2.3K

Ajan olarak doğmak. Doğmadan kaderinin belirlenmesi.Bu ajanların doğduğu andan itibaren 3 kimlikleri olurdu... More

Bölüm 1- ADSIZ AJAN
Bölüm 2- GÖREV DOSYASI
4- TATİL
5- ARKADAŞ
6- ADAM HUNT GÖREVİ
7- İYİLİK İÇİN ÖLDÜR
8- MASUMİYET NEDİR
9- BENLİĞİNİ ÖLDÜRMEK
10- PETER ROCK GÖREVİ
11- ÖLÜM GİBİ BİR ŞEY
12- KOVULMAK
13- HAİN
14-TUZAK
15- SEVGİLİN
16- KÖTÜ HABER

3- WİLSON WOOD GÖREVİ

446 76 318
By limonkadifesi


Okuldan ayrılırken arabanın aynasından o koca geniş binanın küçülüşünü izliyordum.

Uzaklaştıkça küçülmüştü.

Köprüye vardığımda yavaşlamıştım. Bu köprüden geçerken her seferinde yavaşlayıp aşağısından akan derenin akışını izlerdim. Köprüyü geçtikten sonraysa artık okulu göremiyordum.

Telefonda alarmım çalmasıyla ekranına baktım. Bugün annen dönecek. Akşam yemeği için randevun var yazıyordu. Ah evet 1 sene olmuş muydu. Demek ki dönmüştü. Önce ilk görevim olan Wilson Wood görevi için hazırlanmış olan eve yerleşmeli idim. Fakat zamanım yoktu. Yeterince geç çıkmıştım geri kalan iki görev dosyasını da Ash ile hazırlamıştık. Oldukça zamanımı yemişti.

Ash resimlerden gördüğü o çocukların görüntüsünü o kadar beğenmişti ki aralarında temiz çıkanı bana ayarlarsın. Hemde çok mantıklı olur demişti.

Benimle dalga geçtiğinin gayet farkındaydım. Ona göz devirmekle yetinmiştim.

Şimdi hızla eve gidip akşam yemeği için çok iyi görünmeli idim. Benimle gurur duymaları dünyadaki en önemli şeydi benim için. Bu görevden bile önemliydi. Neden unutmuştum ki.

***


Aynanın önüne dizmiş olduğum peruklara bakıyordum.

Öyle ki evle bile ilgilenememiştim. Kim olmalıydım. Sonra doğal peruk yapılmış saçımı kullanmaya karar verdim. Çoğunlukla ailemle buluşacağım zaman doğal saçlarımla giderdim. Siyah kalem bir elbise giymiştim. Açık yakama sarı altın rengi bir kolye takmıştım. Küpelerim de büyük sarı halkalardı. Siyah ince külotlu çorabımı ve siyah topuklu giymiştim.

Evden ayrılırken arkamı dönüp baktım bahçeli bir ev olması hoşuma gitmişti. Görevime yakın olduğundan dolayı seçilmişti bu bölge. Görev için seçilmiş evler birbirlerinden çok da uzak değildi. Fakat yakın olmamaları da bir şansdı. Yakalanma riskim yüksek olabilirdi. 3 korumanın da evleri başkana ne çok yakın ne çok uzaktı.

Restaurant'ın önüne geldiğimde arabayı valenin alabilmesi için girişe kadar getirmiştim. Arabadan inince durup inceledim. Hiç değişmemişti. Hep ailem ile burada buluşurduk. Üç tarafı denizle çevriliydi. Tavanı oldukça yüksek ve her tarafı camlarla kaplıydı. Rahat koltuk ve sandalyeler vardı. Altın sarısı ve yeşil renkler kullanılmıştı. Yer yer ahşap masalarda bulunmaktaydı.

İlerde üç sandalyeli bir masa karşılıklı oturmuşlardı. Hararetli bir şekilde bir şeyler tartışıyor gibi görünüyorlardı. Önce yutkundum. Onların yanında pot kırmaktan korkardım. Benim ile ilgili hep gurur duymalarını istedim.

'Sayın değerli ailem' yanlarına gittiğimi fark etmemişlerdi. Aniden ikisi birden bana baktı.

'ooh. Kızım.' derken annemin sesinde biraz şaşkınlık ve özlem vardı. Nede olsa beni bir yıldır görmemişti.

'Genç bir kadın olmuşsun' Annem bunları söylerken gerçekten duygulanmıştım. Sesi kadifemsi ve o kadar içtendi ki. Sarılıp koklasam anca geçerdi hasretim. Fakat duygularımı gönderebildiğim kadar derine ittim. Onları gün yüzüne çıkaramazdım. Onların gözünde hala minik bir çocuk olduğumu gösterirdi.

Küçük bir çocukken sarılıp ağladığımda bana kızıp asla bu şekilde büyüyemezsin derlerdi. Hatırladığım hatıralarla yutkunup oturduğum yerde dikleştim. 'Evet sevgili anneciğim. Zamanın büyütemeyeceği ne var ki' dedikten sonra içten bir gülümseme gönderdim.

'Melisacım her bıraktığımda biraz daha mı güzelleşiyorsun sen.' Bu kelimeleri söyledikten sonra gözleri anneme dönmüştü. 'Güzelliğini annenden almışsın.' derken neredeyse gözlerinde aşk olduğuna yemin edebilirdim. Ama mantık evliliği yaptıklarına emindim. Tüm ajanlar gibi onlarda mantık evliliği yapmışlardı. En azından bana öyle söylemişlerdi.

Annemin suratındaki gülümseme büyürken devam etti. 'Beni güzellikte çoktan geçmiş. Sanırım yaşlanıyoruz. Yıllar bizi yaşlandırıyor.' dedi.

'Yeni görevin hakkında ne düşünüyorsun.' Babam bu sefer bana odaklanmıştı.

'Evet. Görev. Oldukça heyecanlıyım. Gayet kolay halledeceğim bir görev.' Kendime güvendiğimi ve hiç bir sorun çıkmayacağını onlara belli etmek istedim. Endişelenmelerini kesinlikle istemezdim. Yapacağım işler için benle gurur duymalarını istiyordum.

' Davulun sesi uzaktan hoş gelir' Babam bir türk deyimi kullanmıştı. Deyimlerle ilgili bir ders de almıştım. Okulda benim için ekletmişti bu dersi.

Türkiye'de görev aldığı zamanlarda kendisini türk kültürüyle ilgili geliştirmişti. Bende orayla ilgili bir görev almayı isterdim. 'Hiç bir görevi basite alma.' diye devam etti babam.

'Tabi ki basite almak değil...Sadece..' Ne diyebilirdim ki. Bana güvenmeme ihtimalleri bile beni yıkmaya yeterdi.

'Bu arada sana verebileceğim son bir tavsiye var.' dedikten sonra duraksayıp yutkunmuştu annem. 'Hangi role girersen gir. Kendi duygularını unut. O senaryoda ki insan ol. Kendi iç sesini kapat. Yaşadıklarını sanki gerçek sen yaşıyormuş gibi yaşa. O karakterin sen olduğuna kendini inandır. Ta ki oyun bitene kadar. O havadan çıkmak kolay olmayacak. Bu yüzden kendine OYUN BİTTİ de. Yoksa içinde bitiremezsen duygularını yıpratır.'

Yıpratır mı? Beni nasıl yıpratabilir diki? Alt tarafı bir görevdi bu. Öyle değil miydi?



****

DUYURU YAZARDAN:

Multimedyadaki Jain- Makeba adlı müziği burada çalabilirsiniz.

****


Uçağa doğru yürürken gökyüzüne baktım.

Bugün güneş o kadar güzeldi ki. Gözlerimi kapatıp güneşin yüzümü öpmesini hissetmek istedim. Yüzümde ki gülümsemenin yayılmasına izin verdim. Derin bir nefes aldım. Artık başlıyorduk. Demek ki böyle başlayacaktı.

Bu görevde hostes olacaktım. Kızıl kısa saçlarım, saçıma uygun makyajım ve üzerimde lacivert hostes kıyafetim vardı. Hostes olmamda ki amaç sürekli uzun seyahatlerim olacağından farklı görevdeyken şüphe uyandıramayacaktı. Tabi ki de her şeyi okul ayarlamıştı. Tüm yasal belgelerde gerçekten burada hostes olarak çalıştığım gözüküyordu. Kimlikte soy adım farklı gözüküyordu. Benson yerine hill gelmişti.

Sesli bir şekilde tekrarladım. Audrey Hill .


Wilson Wood bugün bu uçakta olacaktı. Başkanın verdiği izin gününü bugün kullanmıştı. Tatil rotası olarak italyayı seçmişti. Bu beni oldukça mutlu etmişti. Çünkü bende tatil yapacaktım. Daha güzel bir görev olabilir miydi.

Bana güvenmesi bu görevin asıl olayıydı. Ama önce tanışmak gerekirdi. Tanışmak içinse yaklaşık 10 saatimiz vardı. Washington ile italya arası yaklaşık 10 saatti. 1 aktarmadan sonra bolonya'ya iniş yapılacaktı.

Uçak yerden havalanınca dolanıp işimi yapmam gerekirdi. Oturduğu koltuğun numarasına ve fotoğrafına baktım son kez.

Yiyecek ve içecek servisi yapmak için tekerlekli sepeti doldurdum. Sepeti ittirip herkesin istedikleri menüyü veriyordum. Gittikçe bulunduğu numaraya yaklaşıyordum. Yere eğilmiş bir şeylerle uğraştığından suratını göremiyordum.

'Merhaba bayım, hangi menüyü istersiniz.' dediğimde ayakkabılarının bağcıklarını çözmeye uğraştığı için kafasını kaldırmadan cevap vermişti.

'Lütfen bana deniz ürünleri olandan yan tarafa da BLML 'den bırakabilirsiniz.' Ne yani suratıma dahi bakmadan ne cüretle bu şekil konuşmuştu. Plana göre yan tarafında bizim ajanlardan biri oturacaktı. Göz bandı takılı olduğundan kim olduğunu anlayamamıştım. Demek çoktan konuşmaya başlamışlardı. Siparişini bile onun için söylemişti. Koyu siyah saçlı bir çocuktu. Ama bu lakaytlık beni oldukça sinirlendirmişti.

'Bayım. Kafanızı yerden bir zahmet kaldırın da o güzel gülcemalinizi görelim.' Şaşkınlık ve hayretle kafasını yerden kaldırmıştı. Ne kadar resimden görmüş olsam da beklediğimden daha dikkat çekiciydi. Açık kahverengi saçlarında bir kaç tane sarı tutam vardı. Gözleriyse saçlarıyla aynı renkte bir kahverengiydi. Bakışları çok keskin.

Bana bakarken bakışlarında biraz şaşkınlık vardı. 'Sizin gibi bir hostesi üzmek istemezdim.' elimde uzatmış olduğum yemeklere uzandı. Ama gözlerime bakıyordu. Yemekle ilgilenmiyor gibiydi. Sonra devam etti . 'Fakat göreviniz bu.' demesi beni sinirlendirmişti.

'Yinede bu kaba olmanızı gerektirmez diye düşünüyorum.'

'Tabi..' dedikten sonra önüne dönüp yemekleriyle ilgilenmeye başlamıştı.

Sanki biraz uğraştıracak diye düşündüm. Şimdi oyun sırası yanındaki ajandaydı. Saatime baktım. Şimdi elindeki suyu üstüne dökmeliydi. Wilson Wood'un dosyasında kendisinde sevmediği özelliklerde takıntılı olduğu yazıyordu. Kıyafetleri hep jilet gibi olmalıydı. Bir toz parçasının bile onu rahatsız ettiği yazıyordu. Suyun dökülmesi onu yeterince rahatsız edecekti .

Tuvalete arkamı dönük bir şekilde eşya dolabından vişne suyuna uzanmıştım. Saniyeleri sayıyordum. Yerinden aniden kalkıp lavaboya yönelmesi gerekirdi. Yürüyüşü ne çok telaşlı nede sakin olmamalıydı. Paranoyak yada cool gibi gözükecek bir durum yoktu ortada çünkü. Bu şekilde yürüdüğümde buraya 10 saniyede gelmiştim.

Telaşlı ayak seslerini duyuyordum. 8-9 ve 10 içimden saydıktan sonra hızlıca eğildiğim yerden kalkıp öne atıldım. Vee bam. İşte olmuştu. Üzeri meyve suyuna bulanmıştı. Şokla beyaz gömleğine baktı. Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. Bende şokla ağzımı açmış. Kaşlarımı yükseltmiştim. İstemsiz bir şekilde olduğunu ona yansıtmak istemiştim.

'K..kusura bakma' derken hislerimi doğrulamak istercesine kekelemiştim. Bu sefer daha sinirli bir şekilde bakıyordu.

'Tamam. Anladım sinirlendiniz ama hemen halledeceğim. ' Hızlı bir şekilde konuşmuştum. Panik içinde olduğum için kafasını karıştırıp ona yardım edecektim.

'Nasıl bu kadar sakar olabilirsin. Seni bu uçaktan atmaları gerekir.' derken sinirliydi. İçimden gülmüştüm. Bir insan nasıl üstü kirlendiği için bu kadar sinirlenebilir ki.

'Tamam. Haklısınız. Ama halledicem. Söz veriyorum.' Hala kaygılı bir şekilde üstünü incelerken onu elimle lavabo'nun olduğu yere doğru yönlendirdim. Hadi buraya gir orada rahatça temizleyebiliriz.' dedikten sonra alafranganın kapağını kapatıp oturmasını sağladım.

'Şimdi üzerine oturabilirsiniz' dedim. Oturmasına yardım etmek istercesine onu elimle yönlendirmiştim. Hareketleri seri yapıyordum ki sorgulamasına vakit kalmayacaktı.

Arkamdaki kapıyı kapatıp kilitlemiştim.

'Neden beni kaçırmışsın gibi hissediyorum.' dediğinde gülmüştüm. Hemde bunu ondan saklamamıştım. Sesli bir şekilde güldükten sonra 'Neyden bahsediyorsun.' dedim

'Kapıyı kilitledin farkındaysan. Korkmalı mıyım yani.' dedi. Tekrar güldükten sonra ona yönelerek konuştum.

'Birazdan gömleğini çıkaracaksın. Çıplakken herkesin izlemesini istiyorsan kapıyı açabilirim. Yada kilitlemediğimi farz ediyorum lavaboyu kullanacak biri gelirse burada gördüklerini yanlış anlayabilir. Böyle bir izlenim bırakmak istemem.' durduktan sonra devam ettim.

'İşimi kaybetmek istemem. Hem hemen hatamı telafi edeceğim. Şimdi gömleğini çıkartıp bana verirsen... ' Sözümü kesmişti.

'Senin yanında mı soyunacağım.' derken kaşlarını yukarıya kaldırmıştı.

'Ne yani bir erkek olarak utananı ilk defa görüyorum. Bence seni müzeye kaldıralım. Tamda bu halde.' derken gülüyordum. Sanırsam onu sinirlendirmiştim. Üzerindeki düğmeleri hızlıca açtı. Gömleği çıkartıp bana uzattığında vücudunu görmek beni şaşırtmıştı. Farklı bir duygu hissedecek gibi olsam da hemen geçmişti. Önüme dönüp gömleğe döktüğüm sabunla gömleği yıkamaya başladım.

'Birde pantolonuma su dökülmüştü. Onuda çıkartmam gerekecek. Madem utanmıyoruz.' deyince hayret içinde ona döndüm.

'Su mu?'

'Bu çeşmenin suyu temizleme gücü yok biliyor musun.' dedim alaycı bir şekilde.

'Zaten kurutma makinesini kullanırsın diye düşünmüştüm.' derken sırıtıyordu. Ama hiç bu kadar güzel bir gülümsemeye sahip olan biriyle karşılaşmamıştım. Normalde bu tarz sırıtışlar beni sinir ederdi.

'Üzerine su döktüğümü hatırlamıyorum.' dedim

'Evet. Öyle bir gün ki içecekleri üzerime çekiyorum sanırım. Yanımda oturan kişi yanlışlıkla döktü.' dedi.

'Bu olaydaki suçumu göremedim.' dedim.

'Elin değmişken bunu da kurutursan anca o zaman affederim.' Ciddi, bilmiş bir ifade takınmıştı suratına.

'Ben sana fazlasıyla yardım ediyorum. Şimdi uzan ve pantolonunu kendin kurut.' Biri kapıya vurduğunda ikimizde o tarafa bakmıştık. Sonra durdu.

'Burası oldukça küçük. Nasıl çıkartabilirim?' diye sorunca içimden yok artık dedim.

'Biliyor musun. Gerçekten mızmızsın.' derken sanırım onu tekrar kızdırmıştım. Pantolonunu çıkartırken bacağıma hafiften dürtmüştü. Yanlışlıkla olduğundan emin değildim. Fakat bu lavabolar gerçekten küçücüktü.

'Şu aptal pantolonu çıkarırken. Biraz daha dikkat etsen.' Artık ona bakmadan konuşuyordum. Çünkü gerçekten onu görmek istemiyordum. Kurutma makinesini çalıştırmıştı.

'Ne dediğini anlamıyorum.' diye bağırdı. Ona bakmadan bende aynı şekilde bağırmıştım.

'Acaba makineyi çalıştırdığından duymuyor olabilir misin.' duyduğuna emin olduğum halde söylediği cümleyi tekrarladı.

Hala duymuyorum.' dedikten sonra kurutma makinesini durdurdu.

'Yoksa utanıyor musun.' beni taklit edip gülmüştü. 'Müzeye...' derken sözünü kestim. Daha fazla katlanamayacaktım.

'Hayır. Neden senin aptal vücuduna bakmak isteyeyim ki.' İğneleyici bir ses tonu kullanmıştım.

'Ya da etkilenmekten korkuyorsun.' dediğinde artık çok fazla olmuştu.

'Biliyor musun sana yardım etmek bir hataydı. Bu yüzden al gömleğini ben gidiyorum.' Ona bakmadan daha kurutulmamış olan gömleği üstüne attım. Kapıya döndüğümde konuştu.

'Tamam tamam. Giyiyorum işte. Sorun yok.' dedi.

'Şu hatamı telafi ettikten hemen sonra çıkacağım artık buradan.' dedim

Gömleği alıp kurutmaya başladım. Ama biri ısrarla kapıyı çalıyordu.

'Neden karşıdaki lavaboyu kullanmıyor ki.' sitem etmiştim kendi kendime mırıldanarak. 'Belki de seni sinirlendirmeyi istemiştir.' derken eğleniyor gibiydi. Kapıda ki kişiyi benim kadar umursamıyordu. Ama artık çalan kişi biran durmadığından sorun çıkmaması için çıkmam gerekirdi.

Gömleği ona uzatırken 'Hafif bir nemi kaldı. Bir kaç dakika daha kurulasan yeter. Ben bir dışarıyı kontrol edeyim. Yoksa kapıyı kıracaklar.' dedim

Kapıyı açtığımda gördüğüm kişiye görmemle şok dalgasını hissetmem bir olmuştu. Koyu siyah saçlı kişi Ericti. Siyah peruğu takmasıyla ismi Eric değil Erindi.

'Erin...' sindirmek için duraksadım. 'Sakın bana göreve seni gönderdiklerini söyleme.' Ukala bir şekilde gülüyordu. Tuvaletin yan tarafında dolapların olduğu kısımdaydık.

'O zaman beni gönderdiklerini sana söylemeyeceğim Audrey.' derken ukalaca gülmeye devam ediyordu.

'Hayır. Bu olamaz. Daha şimdiden neden görevimi mahvetmek için uğraşıyorsun.' Gerçekten görevimi mahvetmesin de deli gibi korkuyor bir yandan da sürekli kapıyı süzüyordum. Yakalanırsam kesin anlaşılırdı. O suyu döküp bana yönlendirmişti. Tüm plan her şey mahvolurdu.

'Normal şartlarda çıkmış olman gerekirdi. Senin için endişelenmiş olamaz mıyım.' Ama gülerken suratının altından söylediği şuydu. Senin için tabi kide endişelenmem. Sadece işini zorlaştırıyorum.

Korktuğum olmuştu. Kapıyı açmak için kolu çevirmişti. Kalbim hızlıca atarken bağırmaya başlamıştım. Evet bağırıyordum.

'Sana bırak beni dedim. Dokunma bana. Seni pislik herif.' Yüzündeki şok ifadesi vardı. Lavaboya arkası dönük olduğundan o ifadeyi sadece ben görüyordum. Şuan kahkaha atmayı çok isterdim. Ama tabi kide yapmadım. Suratıma korkuyu yerleştirmiştim. Çok korkmuş ve kurtulmaya çalışan bir kadındı bu.

Tabi kide aniden bizim olduğumuz yere yaklaştı. Kolunu ters çevirip yere yatırmıştı. Teki ajan teki koruma ikisi de dövüş taktiklerinde uzmandı. Fakat Erin bu hareketi hiç beklemiyordu. Bu yüzden yere yüzüstü yatanda oydu. Bende biraz daha olduğum yerde gerileyip kendimi duvara yasladım. Korkmuş olduğumu hissetmeliydi.

'Sana ne yaptı' sert bir sesle bana bakarak sormuştu. Gerçekten sesinin bu kadar güçlü çıkması beni ürpertmişti. Ne de olsa işi buydu.

Konuşmadan kafamı iki yana salladım.

Vurmak için elini kaldırmıştı. Fakat onu durdurdum. Hemen yanına gidip konuştum. 'Uzun süredir beni rahatsız ediyordu. O yüzden bu tokadı ben atmalıyım. Bir kızdan yerse tokadı gururu daha çok incinir.'

İkisi de bana aynı şaşkınlıkla bakıyordu. Haklısın der gibi kafasını sallamıştı Wilson. Eliyle Erin'i göstererek 'Senindir.' dedi.

Tokat atmadan önce Wilson'a arkamı dönmüştüm. Bu yüzden tokat atarken yüzümdeki pis gülümsemeyi görmemişti...






















Continue Reading

You'll Also Like

151K 8.6K 59
Başarılı askerimizin görevden dönmesiyle hayatında her şeyin değişimini anlatan bir hikaye. Asıl gerçekler ortaya çıktıkça karakterimizin nasıl baş e...
605K 27.8K 60
Alya özer (asil ) küçük yaştan beri ailesinin intikamı için yanıp tututuşur tam herşey bitmişken gerçek ailesi ortaya çıkar. Bütün dengesi alt üst ol...
25.3K 1.6K 19
Yetişkin içerikli unsurlar barındırmaktadır! Dünyayı ele geçirmek isteyen ANKA çetesine karşı örgüt kuran Poyraz, bazı anahtarları arar. Amacı anahta...
15.3K 588 33
Düşman köylerin çocukları olan İsmail furtuna ve fadime koçari'nin hikayesi peki sizce bu ikili kavuşacak mı?
Wattpad App - Unlock exclusive features