S O N B A K İ R E

Autorstwa betuss_98

2.7M 84.7K 38.7K

Dişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı. "Düşündüm de, seni sevişm... Więcej

-Yılanı Uyandırmak-
-Aşkından Komalık Olacağın Biri-
-Bedenini İstiyorum-
-Şimdilik İçmeyeceğim Seni-
-Sevgilim-
-Kıvılcım-
-Seni Terkedeceğim-
-Kanepede, Acımadan-
-Mahir-
-Beni İstediğini Söyle-
-Şah Mat-
-Dans Et Benimle-
-İstediğin Her Şeyi Vereceğim-
-Evlenmek-
-Dudaklarını İstiyorum-
-Kalpsiz Piç-
-Alev Alev-
-Aşk Mı-
-Suzan-
-Heves Mi-
-Acımasız-
-Sözünü Tutmadın-
-Ölmüşüm-
-Kalbimi Ağrıtma-
-Çıkmazlar-
-Çocuklarımın Annesi-
-Uraz-
-Kırmızı Çizgim-
-Sınanmak-
-O İlk An-
-Başkası-
-Yalan-
-Karı Koca-
§ F İ N A L §
-ANİDEN GELEN ÖZEL BÖLÜM-
-ANİDEN GELEN SON BÖLÜM-

-Sevişmek-

110K 2.6K 1K
Autorstwa betuss_98


Soğuk, tenimin çıplak kısımlarını oyuyordu.

Bir iğnenin deliğinden geçirilen soğuk sözcükler dudaklarımı birbirine dikmişti sanki.

Başta birkaç kez aralandıysa da dudaklarım, şahin bakışlı adam bedenime dâir tüm ayrıntıları didik didik ettiğinden ötürü köşeye sıkışan bir kedi gibi hissetmiştim. Konuşmak ansızın karmaşık bir bulmacadan farksız görünmüştü.

Sahi kapıyı yüzüne çarpmak için daha neyi bekliyordum!

Tabi ya, kızgın bir yoğunluğun nüksettiği koyu gözleri beni kımıldamamaya itiyordu.

Kibirli bir hareketle elinin sırtıyla omzuma dokunup beni geri iterken, salonuma daldığında arkasından sadece bakmıştım. Zeminde tok sesler bırakan kaliteli ayakkabılarıyla orta yerde dikildiğinde eski evimde çok başka bir ayrıntı gibi duruyordu. Dün geceki serseri ve her ortama ayak uydurabilecek adam gitmiş, yerini bu takım elbiseli adam almıştı. Ait olmadığı çok belliydi. Onun iri ve uzun bedeninde benim evim oldukça küçük ve ezik kalıyordu ama bu kimin umurunda ki?

"Evime o ayakkabılarla giremezsin." Dedim zavallı bir tonda. Beni dinlemeyeceğini daha ilk saniyede alayla havalanan kalın kaşlardan anlamıştım.

"Buraya ev mi diyorsun?"Gür kirpikleri arasında kıstığı gözleri yıpranmış duvar boyasında ve su aldığı için sararmaya yüz tutan beyaz tavanımda dolandı. En azından bir zamanlar beyazdı.

"Lüffen, gider misin?" İsteğimi sinirli bir şekilde belirttiğim an karşılığını vermişti. "Sözünü tutacaksan neden olmasın." Gözleri evimin her santimini burun kıvırarak izlemeye devam ediyordu. Fakat mahçup falan değildim, üzerine oturan takımının parasıyla muhtemelen iki ay gecikmiş ev kiram artı gelecek aylarınkini de çok rahat öderdim. Asıl o mahçup olsundu bir ev parasını üzerinde taşıyordu.

"Tutmayacağım." Kollarımı, dikilmekte olduğum dış kapıda birbirine doladım. Yanı sıra fazla soğuğun da etkisi büyüktü. Panduflarımın içindeki parmaklarım içe bükülmüştü.

Cesur, sakalını kaşıyıp ağırca güldü. Sevimli değil, hiddetliydi.

Kopkoyu olan hareleri gözlerime düştüğünde üzerime iki adım kadar yürümüş ve aramızda bir insan boşluğu bırakmıştı. Gözlerim onu takip etti ve başımı geriye atmak zorunda kaldım. Kocaman cüssesiyle meydan okumaksa niyeti, pekala başarıyordu. Gerilen omuzlarımı gevşetmeye çalıştım ama bu ağrıdan başka bir şey getirmedi.

"Lavinya, ben tam olarak kaç yaşındayım sence?"

Öfkeyle burnumdan soludum. Çok yerinde bir konuya değiniyordu.

"Babam yaşında olduğuna eminim ve senin de bunu farketmeni bekliyorum..." Babamın kemiklerini sızlatmadığımı varsayıyordum. Zîrâ bu adam yıkılmaz bir dağ gibi görünüyordu. Benim babam yıkılmış bir bina, yağmura dayanamayıp kaymış bir topraktı. Eğer ki altında kalan enkaz annem olmasaydı onu affedebilirim. "Ve bir daha bana adım dışında başka lakaplarla seslenme." Dedim sesimin titremesine mâni olurken.

Az sonra boynuma dolanıp sözcükleriyle beni boğabilecek bir engerek gibi tıslayarak güldüğünde korkmaya başlamıştım. Adı dışında tek kelime bilmediğim bir adamla nasıl başederdim ki?

"Bakın siz şu minik bakireye..."

Sakallarının sarmaladığı çenesinin kasıldığını görmek mümkündü. Yüzümün kızardığını hissettim. Soluk alış verişim yeni bir level kazanmıştı. "Ben tam 29 yaşındayım, yani senin şu mızmız çocuk havalarını çekecek yaşı çoktan geçtim. Benimle oynayamazsın."

Arka cebimden telefonu çekip 155'i tuşladım ve gözünü korkutmayı planlayarak yüzüne çevirdim. "Bu kadar şov yeter. Ya şimdi çıkıp gidersin ya da polisi arar seni öyle gönderirim."

Kaşları derinden çatıldı ve uyarır tonda sabit bir ses tonuyla tane tane konuştu. "Ara. Ne olacak sanıyorsun, kimin için önemlisin ki? Polislere karşı benim bir lafım mı, yoksa senin on lafın mı daha çok ilgilerini çeker bunu bir düşün..."

Boğazımın kuruduğunu hissettim. Dilim damağıma kötü bir tatla yapışırken düştüğüm durumu kurtaracak çok iyi bir sebep arıyordum. Nasıl girişi vardıysa çıkışı da olmak zorundaydı. Bu adamda hapsolmak, kavanoza tıkılıp özgürlüğü elinden alınmış bir ateş böceğinden ötesine geçemezdi. Tek derdi bencilce ışığımdan yararlanmaktı. Bilmiyordu o kavanozun beni öldüreceğini...

"Bir söz verdin arkasında duracaksın."

"Zorla verdittin." Dedim kısa bir duraksama sonrası.

Umrunda olmadığını belirten bir şekilde başını salladı. "Sana seçenek sundum. Bırakıp gidebilirdin."

"Gidemezdim." Dedim kısılan ve çaresi tükenen sesimle. Gülümsemedi ama memnun bir şekilde dilini dudaklarında gezdirdi.

"O hâlde bu, benimle geliyorsun demek oluyor, zira senin bu ev dediğin ahırda sevişmemiz mümkün değil."

Sevişmek!

Utançla can çekişen yüreğim, göz göze gelmeyi kaldıramayarak deli gibi ondan başka her yere baksa da sonrasında düşününce utanması gerekenin ben olmadığımı mantıklı yanım yüzüme vuruyordu. Derimin alev almış olması beni ona bağırmaktan alıkoymamıştı.

"Ben daha on sekizim!" Kaşlarını şiddetle çattı. Yine de düz bir sesle konuşmuştu.

"Reşitsin, bu işime gelir."

"Senin emsalin değilim." Dudaklarını yaladı ve ifadesi gülümser gibi oldu. Bir adım geri çekildiğinde parmağı göğüslerimi hedef almıştı.

"Bundan emin olma, çünkü tüm yuvarlak hatların aksini iddia ediyor."

Ellerimi önüme kaparken, dehşet kulaklarımı uğuldatıyordu adeta nasıl bu kadar arsız olabiliyordu! Tüm midem tersine dönmüş ayaklarımın altında yatan zemin kaymış ve dünyam gözlerimin önünde sallanmıştı.

"Bu kadar iğrenç olamazsın."

Sertçe gözlerimin içine baktı. Öyle kötümser vaatler vardı ki göz bebeklerinin koyu kahveliğinde, insanın bu gözlerin korkutacağına inanası gelmiyordu. Fakat sahibi, onları taşıyan bu gaddar adam şımarık bir çocuk gibi baktığı her şeyin kendine ait kılınacağını sanıyordu. Öyle ki sözcüklerinin savurganlığı düşüncelerimi yansıtıyordu.

"İnan bana olurum, senin aklının ermeyeceği tuhaf zevklerim vardır. Özellikle bakireler üzerinde..."

Midemin bulandığını hissederken yüzümü ekşittim. "Tiksinç fantezilerini kendine uyacak fahişelere sakla." Çenemle dışarı gösterdim. "Ve evimden defol git."

"Yüz altmış santim boyunda ve yaklaşık elli kilo civarındasın." Kısık gözlerine gözlerimi kıstım.

"Seni tek hamlede omzuma atıp götürmem kaç saniyemi alır sence?" Çenesini okşayarak vücudumu esir alan gözleriyle nabzımın bilinçsizce hızlanması ve göğsümü delmek ister gibi çırpınan kalbim eli bıçaklı bir katille salonumda karşı karşıya kalmışım gibi korkuyu somutlaştırıyordu.

"Bunu yapamazsın." dedim dilim dolanırken. "Çığlık atarım." Hızla inip kalkan göğsüme baktı. "Gerçekten yaparım herkesi başımıza toplar ve seni bitiririm duydun mu beni?"

"Beni eğlendirmeye başladın." Çarpık gülüşü dudaklarına yayılırken, "Ne kadar da sevimlisin." dedi.

"Kes şunu!" diye bağırdım.

Alayla havalanan kaşlarına eşlik eden adımını üzerime sürdüğünü anladığım an zaten ciğerlerime çektiğim bir nefesle yanında durduğum kapıdan dışarı atıldım. Eli bıçaklı bir katil tarafından saldırıya uğramış paniğim beni korkudan bayıltmadan önce kolumu yüzeysel ve gevşek bir şekilde yakaladığını sandığı an hızla savurup verandanın tahta merdivenlerine koştuğumda bu defa belimden öne kayan bir kol karnımın üzerine geçti ve küçük bir çocuk gibi kavranıp yerden ayaklarım kesildi.

Kesik bir çığlık dudaklarımdan firar ederken geri kalanını büyük eline hapsetti. Etrafta beni duyabilecek tek kişinin olmaması özgüvenimi kırmakla birlikte cesaretimi alaşağı etmişti. Tek koluyla havalandırdığı belimdeki sert eliyle beni içeri sokup kapıya çarparken, debelenen küçücük bedenimi kolları arasına hapsetmişti.

Sanki iki demir parmaklık ortasına hapsedilen bir mahkum gibiydim.

"İnsanları toplayacak kadar vaktin olduğunu sanman ne aptalca." Öfkeyle saç diplerime soludu. Başım aşağıya eğik parmaklarım arkamdaki kapıya yaslıydı. Gözlerimi sımsıkı yummuştum.

Kızgınlığını sürdürdü. "Bir polis veya herhangi biri beni isteğimden alıkoyamaz. Kim olduğu hiç önemli değil."

Dişlerimi sıkıp, başımı hızla kaldırdığımda gözlerim dolu doluydu.

"İğrenç pisliğin-"

Bitirmeme izin vermedi. Belimin iki yanına sapladığı parmaklarıyla beni parmak uçlarıma yükseltirken, kafam kapıya vuracak bir hırsla ağzı, minik dudaklarımı kendi içine aldı. Nefesim dudaklarının dolgunluğunda dağılmıştı ki tam anlamıyla öpmeye başlamadan önce sert kaslarından var gücümle ittim ve tokatı suratına geçirdim.

Avucumun bakır telini andıran sakallarının sardığı yanağında çıkardığı sesi bir silahın patlamasıyla eş değer gördüm fakat öldürücü değildi. Ama isterdim, tam şuan bir silahı ben yapmazsam onun yapacağı şekilde dudaklarının arasına sokup, tek kurşunla dizlerinin üstüne düşürmeyi...

Hayatımda hiç bu kadar zayıf hissetmemiştim.

Avucumun içi karıncalanırken elimin sırtını dudaklarıma bastırıp sertçe sildim, sara hastası gibi titriyordum. Bu ucuzluğu hakedecek tek bir suçum yoktu üstelik.

Cesur, yana dönen başıyla çenesindeki kemikleri azı dişlerini gıcırdatıyormuş gibi oynattığında şaşkınlığı ucu sivri bir bıçağın kopardığı damardan kan gibi akıp gitti.

Geriye kalan hayret ve saf öfkeydi. Gözleri, gözlerime bir yıldırım gibi düşerken tuhaf bir şekilde buna nasıl cesaret ettiğime anlam veremeyişinin yüzünden saniye saniye geçişini seyrettim. Vurduğum yanağını parmaklarının tersiyle ovalayıp başını aşağı eğdi ve bir deli gibi güldü. Sakallarını hisseden avuç içimde hâlâ kıvılcamlar çakarken yanaklarındaki gamze boşluklarını farkedip, gözlerimi kapatıp açtım. Normal davranmıyordu.

Ürkek bir ceylan gibi boğazıma yapışmasını beklerken gülmesi adeta beni bozguna uğratmıştı. Neydi bu rezil herif; akıl hastası mi?

"Evlenmeden olmaz diyorsun yani."

Gözlerinde gökleri gürleten bir öfkeyi taşırken nahoş bir tonda konuşması canımı var gücüyle sıkmıştı. Dudaklarımı ısırdığımda, aşağılayan ya da daha beteri, yerin dibine sokan bir bakışla yüzümü buruşturdum ve kelimeleri ezerek konuştum.

"Hayır, seninle olmaz."

O an da sabredemeyip kollarımı sertçe tuttuğunda, "Beni kışkırtıyorsun, yapma." Dedi. Yüzü yüzüme eğilmişti. Kasılmış çenesi ve sımsıkı parmakları kıyametin habercisi olabilirdi ama ben ne zaman birine boyun eğen ahmaklardan olmuştum ki!

"Bırak hemen beni!"

Başını tabi dercesine salladı ve biraz daha eğildi. Şimdi burnu burnuma değiyordu ve ben temastan kaçınmak adına kapıya yaslanmaktan başkasını yapamıyordum. Nefesi tenimi soğuk bir günde kalmış cam parçası gibi buğulandırıyordu. Ve dudakları sus çizgime sürterken yavaşça fısıldadı. "Buraya kadar seni bırakmak için değil, almak için geldim."

Sesli bir şekilde yutkunduğumda aynı şekilde yutkunması ne olduğunu kavramamı zorlaştırmıştı. Neden dip dibeydik? "Bana bunu yapma." Dedim güçlü tutmaya çalışsam da aciz çıkan bir sesle.

Bileklerimi saran yakıcı parmaklarından kurtulmak için uğraştım ancak kollarımı yukarıya doğru gererek kapıya bastırdı bu defa. Şimdi tamamen savunmasızdım işte.

"Sen, o güzel ayaklarınla kendin geldin bana."

Gerilen kol altlarıma saplanan ağrıyla dilimi ısırdım. İri ve kaslı bedenini karnıma yasladı. Sırtım yaptığı şeyle bükülmek isterken, kollarımı sıkılaştırmıştı. Sert bir soluk aldığımda göğsü benimle birlikte hareket etti ve dudaklarını ıslak diliyle yaladığını görebildim. Pantalonunun ince belini saran soğuk kemer tokasını yukarı sıyrılan pijama üstümün altında, göbek deliğimde hissettiğimde bileklerimi kurtarmam adeta farz olmuş ve karnım mermer sertliğinde kaskatı olmuştu. Çok fazlaydı. Bu adam bana çok fazlaydı.

Gücüne güç yetirebilecek biri asla değildim.

Dudaklarımın bir nefeslik üstünde aldığı derin soluklar göğüslerimi aramızda ezerken heryerimin garip bir ateşle yandığını ve bir şeye ihtiyaç duyduğumu hissediyorum, bu anlatabileceğim bir his değildi. O kadar ilk ve bakireydi ki yaşamak gerekiyordu.

Ama yaşamak istemiyordum, en azından bu koca adamla...

"Canım yanıyor adi herif." Dedim başımı yana çevirip dudakları çenem boyunca ıslaklık ve bir ürpertiyle sürünürken. Kollarım yorulmuştu. Burnundan verdiği nefes boynuma akmaya başlamış ve burnunu eğilip kulağımın altına bastırıp iç çekmişti. İstemsizce kapanan gözlerime sinir olurken dudakları tenimin üzerinde aralandı.

"Yarım saat içinde bir aylık hakaret kotamı doldurabilen tek kızsın Lavinya, kotayı aşma istersen."

"Cehenneme git." Dedim ne kadar sert çıksa da dilimden sözcükler, gözlerim baygınlaşmış ve tenimi yakan sıcaklığını inanılmaz derecede benimsemeye başlamıştım. Bir an önce beni bıraksa iyi olurdu. Zira asıl olduğum ve konulmak istediğim konumu unutabilirdim.

Göbeğime temas eden kemer tokasının dâhi ısındığını ve sıcaklığımla harmanladığını anladığımda, Cesur ağrıyan kollarımı tek elinde sıkıştırırken sol eli yavaşça göğsümün yanına değdi ve ağır bir hakaret gibi aşağı kaydı. Ardından sertçe açılan belime sarıldı. Kalbim bir taşa takılıp düşmüş gibi korkuyla sancıdım. Gözlerim rehavetten sıyrılıp kocaman açılırken hareketlerinin sertliği diline aksetmişti. "Bir öpümlük canın var Lavinya, istersen hemen burada alayım?"

"Yapma! Dokunma bana." Dedim zaptetmeye çalıştığı bedenimi önünden çekip almak isterken.

"Direnmeyi bırak." Dedi, sıcak dudakları boynumu okşuyordu.

"İstediğin olmayacak." dediğimde boynuma soluduğu öfkesinin derimi katmanlarına ayırdığını sandım. Dudakları boynumu lekeleyerek kulak mememe dokunduğu an boğazımı yırtan bir acıyla yutkundum. Sanki gırtlağımda küçük sırçalar vardı ve yutsam kanatıyor, yutmasam beni öldürüyordu.

"Ben senin yalnızca bedenini istiyorum, Lavinya..." Diye fısıldadı kulağıma.

"Senin fahişen olmayacağım." Dedim korkak ve ağlak bir sesle.

"Senden istediğim yalnızca bir gece. Sonra bir önemin kalmayacak ve peşini bırakacağım." Dediğinde öfkeyle konuştum.

"Sonra yeni bir bakire bulacak ve onunda hayatını mahvedeceksin, ondan sonra bir tane daha ve sonraki gün bir tane daha değil mi?"

"Evet, kesinlikle." Güçlü parmakları bileklerimi kapıya mıhlamıştı. "Dokunulmamış kadınların bana verdiği hazzı kimsede bulamamak ne kadar büyük bir dert bilemezsin." Resmen alay ediyordu. Üzerimde hüküm sürebileceğini sanıyordu.

"Ben asla senin bir daha dönüp bakmadığın atığın olmayacağım."

Kulağımdan sıyrılan nefesiyle içim ürperirken, tehlikeli huzmelerle parlayan gözlerini titreyen göz bebeklerime dikti.

Dişlerinde dilini gezdirirken dudakları karanlık bir gülümsemeyle yavaşça kıvrıldı.

"Düşündüm de seni sevişmeye ikna etmek, sevişmekten daha keyifli olacak..."

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

1.6M 59.6K 56
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
414K 4.5K 5
Annesinin ameliyat masrafları için, bir kaç sosyete bebeğinin oyununa alet olan Beril içine düştüğü cehennemin farkına vardığında iş işten çoktan geç...
4.5K 907 30
Dudakalarım her saniyede onunkilerde daha çok iz bırakırken kendimi o tehlikeli bir zehri olan kıskaçlarında kaybetmemek için zor tuttum. Sakinleşmes...
104K 8.1K 15
Bekar bir baba olan Jungkook, kızı ile yeterince ilgilenemediği için güzel Kim Taehyung'u biricik kızının bakıcısı olarak işe alır. FEMİNEN TAEHYUNG...