HİDDARUN *Düzenlenecek*

By Hidden_Assassin

89.7K 10.2K 15.8K

Wattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, re... More

Hiddarun Düzenlenmiş Hali İle Sizlerle Olacak!
🌛Herraden - Hiddarun Rehberi🌜
🐾Canlılar Rehberi
🌠Evren ve Gezegen Rehberi
0- Herraden ve Hiddarun Nedir? Neden Ayrıdır?
1- Yeni Bir Gün
2- Hiddum'da Bir Kale
3- Şölen Hazırlığı ve Sırlar
4- Prenssoy'un Talimi
5- En Güzel Gün
6- Seyahat ve İftiralar
7- Korkular, Cesaret ve Karar
8- Karanlık Gece
9- Elveda Alabanos
10- Üç Gecelik Yolculuk
11- Gidenler ve Beklenmeyenler
12- Mavi, Yeşil ve Pembe
13. Gelenler ve Tepkiler
14. Mavi İzler (part -1-)
14. Mavi İzler (part -2-)
15. Harfler ve Yıldızlar
16. İlklerin Töreni ~Part-1~
16. İlklerin Töreni ~Part-2~
16. İlklerin Töreni ~Part-3~
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 1-
18. Şah Saray
19- Ruhların Işığı
- Alabanos'ta Yeni arf -
20. Gerçek Güç part-1-
20. Gerçek Güç part-2-
20. Gerçek Güç part -3-
21- Ona Güven
22- Doğru
23. Birlikte
24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-
24. Kanat, Üçgen ve Göz -part 2-
25. Rafların Arasında -part 1-
25. Rafların Arasında -part 2-
26. Zafere Götürecek Plan
27. Alışmak
28. Kanatların Dansı
29. Önemli Bir Sır
30. Kanat Kanada -part 1-
30. Kanat Kanada -part 2-
31. Grinin Fısıltısı
32. Dövüş Yolunda
33. Yumruk Yumruğa
34. Kabusların Efendisi
35. Birleşen Parçalar
36. Yanılmak
37. Yıldız Işığının Altında
38. Küre Efsanesi
39. Tera'nın Gözyaşları
40. Plan -part 1-
40. Plan -part 2-
41. Kabullenmek
42. Ödeşme
43. Mavinin Esiri
44. Panzehir Olmak
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 1-
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-
46. Bedel Ödemek -part 1-
46. Bedel Ödemek -part 2-
47. Kurtarıcı -part 1-
47. Kurtarıcı -part 2-
48. Kader -part 1-
48. Kader -part 2-
48. Kader -part 3-
49. Dönüşü Olmayan Yol
Yankılanan Ağıtlar
50. Final -part 1-
50. Final -part 2-

17. Yeni Arfa Yolculuk -part 2-

1K 151 187
By Hidden_Assassin

Kocaman ejderhalar, boyunlarına geçirilen zincirler ile tıpkı luydların çektiği arabalara benzeyen araçları çekerek sıra sıra dizilmişlerdi. Bu bir rüya olmalı diyordu Amenia, rengarenk ejderhaların usul usul başlarını önlerine eğip efendilerine itaat ettiklerine hala inanamıyordu. Kocaman ejderhalar nasıl olmuştu da efendileri kabul etmişti Hiddarunları? Üstelik onlar Yosalar ya da Amenia gibi canlılarla konuşamazken nasıl olmuştu da alev püskürtüp herkese saldırmalarına engel oluyorlardı? Koşup bir ejderhaya dokunup zihninde oluşan sesle saatlerce konuşmak istemişti Amenia. Acaba babası daha önce bu kadar kocaman ejderhaları bir arada görmüş müydü?

Komutan Desan'ın peşinden hızla ilerledi, bu canlıları daha yakından görmek istiyordu. Yaklaştıkça ejderhalar daha kocaman geldi gözüne. Kocaman, hantal ve mutsuzlardı. Binecekleri aracı gösterdi Desan. O aracı çekecek canavarın ağızlarına çelik kemer takılmıştı. Elini uzatsa değerdi Amenia, pembe gözleriyle ejderhanın gümüş renk gözlerine uzun uzun bakmak istedi.

"Doğrudan gözlerinin içine bakmak ejderhalar için bir tehdit. Gözlerini yavaşça kırparsan ona dost olduğunu belirtmiş olursun," küçükken babasının söylediği sözleri hatırladı. Gözlerini yavaşça kırpıp başını öne eğdi. Ejderhayı selamlamıştı, sırtı gümüş gibi parlayan dev canavar da gözlerini yumup aynı şekilde Amenia'ya selam vermişti. Amenia ejderhaya hayran hayran bakarak ilerlemeye devam etti. Bu selamlaşma ikisi arasında kalmıştı.

Ejderha arabasına ilk binen Amenia olmuştu. İki luydun çektiği aracı tek başına çeken kocaman ejderhayı düşündü bir süre daha. Kocaman kanatları ile alaca karanlıkta süzülüp nasıl yolunu bulacaktı acaba. Grubundakiler de yanına oturunca sessiz sessiz düşünmeye devam etti.

Aynı anda Eran, İro ve Gar'hun onları Şah Saray'a ulaştıracak başka bir ejderha arabasındalardı. Eran ejderhalara bakınca bu güçlü canlılar gibi Hiddarunların da esaret altında olduğunu düşündü. Ağızlarında çelik kemerler ya da boyunlarında zincirler olmasa da her sözü emir kabul edilen Herradenler fermanlarla, yasalarla Hiddarunların neyi var neyi yoksa ellerinden alıyordu. Bir de üstüne kendi topraklarında Hiddarunları köle gibi çalıştırıp hasat edilen ekinlerin en lezzetlilerini, toprak altındaki bütün kıymetli madenleri, güçlerini, düşüncelerini her şeylerine el koyuyorlardı.

Her yeni arfta arfın ilk ekini hasat edilir, yemekler yapılır halk ziyafet çekerdi. Herradenler için arfın ilk günü Hiddum'dan yeni ve leziz yiyeceklerin gelmesi demekti. Eran ileride kral olunca bir daha halkını aç bırakmayacağına yemin etmişti. Gördüğü sefalete her arf bir yenisi ekleniyor, bir yandan da Vaknas'ın sözleriyle içten içe öfkesi körükleniyordu. Belki de Vaknas'ın dediği gibi yokluk yüzünden ailesi Eran'ı Andarun'a terk etmiş olabilirdi. Oturduğu yerde sessizce alaca karanlığa baktı. Kahverengi kanatlarını bedenine yaklaştırıp arkasına yaslandı. Ejderhalar uçana kadar Gar'hun ile konuşmadı.

Kalkış zamanı gelince; önce alaca karanlığa karışan kırbaç şaklaması ardından kamçıdan nasibini alan ejderhaların kükremesi sessizliği bölmüştü. Kocaman kanatlar havayla dolunca kendilerini ve çektikleri araçları uçurmaya başlamışlardı. Kalkış araçların içindekileri sarsmış hatta bazı Herradenlerin uçma refleksi dedikleri ani kanat çırpma durumu yaşanmıştı. Kalkıştan birkaç dakika sonra gümüş sırtlı ejderhalar daha önce kimsenin uçamadığı hızla araçları çekmeye başlamıştı. Üstelik o kadar hızlı bir şekilde yükselmişti ki ejderhalar; hava sıcaklığı hızla düşmüştü.

Eran ilk kez ejderha aracına biniyordu. Bu araca binene kadar hiç bir şeyin kendisinden daha hızlı uçacağını düşünmezdi. Şimdi anlıyordu prenssoy, en hızlı Hiddarun için Andarun Kalesi'nden Şah Saray'a uçmak neredeyse iki gün sürerdi. Ejderhalar bu hızla uçmaya devam ederse Nebuluo'nun ışıkları Herrum'un ardında kalmadan saraya varırlardı. Ejderhaların gücüne bir kez daha şahit oluyordu.

Basınç farkı öylesine belirgindi ki Amenia gibi çok hızlı uçamayan Herradenlerin kulakları tıkanmıştı. Daha önce babsının elinden tutup dik yamaçlardan aşağıya dalarken kulaklarında da aynı şeyi hissetmişti Amenia.

"Çok hızlı!" demiş, kendi sesini duyabilmek için tıpkı uçarken konuştuğu gibi bağırmıştı.

"Korkmadın ya Hern'in kızı?"

"Korkmadım Komutan Desan, hatta daha önce bu kadar hızlı uçmamıştım. Bu çok, çok güzel bir his."

Onlarca ejderha sırtladıkları arabalarla bulutları kanatlarıyla şekillendirerek gökyüzünde son sürat uçuyordu. Lacivert, siyah, gri, kırmızı, kahverengi hatta beyaz benekli... ve bu ejderhaların ortak özelliği onlara ismini veren başlarından kuyruklarına kadar uzanan gümüş renkli pullar... Gümüş sırtlılar sabaha ihanet etmiş havanın karanlığında saatlerdir uçmuşlardı. Nebulio doğudaki dağlar ile gökteki mavi atmosfer arasında sıkışmış, sıkıştıkça yaralanmış gibi kan kırmızı renkte ışık saçmıştı. Doğuya uçan ejderhaların gözlerinden de yansımıştı bu manzara. Bu kızıl ışık ölümü hatırlatmıştı seyircilerine; kızıl Nebulio bir miktar ürpertiyi davet etmişti.

Amenia gördüklerine inanamıyordu, Alabanos yeni arfı bir gün süren gündüz ile kutlarken gezegenleri Herrum yüzünden şimdi burada gece bir gün sürecekti. Zihninde Alabanos'ta yapılan şölenleri, giydiği süslü elbiseleri, annesi ve babasıyla geçirdiği bütün yeni arfları ve kutlamaları düşündü. Beyaz şehir, kim bilir yine ne kadar güzeldi Alabanos! Yeni arf; ilk ekinin hasat edilmesi ile kutlanmaya başlardı, peki ya burada da nasıl başlayacaktı? Daha çok soru birikiyordu düşüncelerinde. Ejderhaların dinlenmesi için mola verecekleri yerde durana kadar geçmişi, geleceği, olanları ve olacakları düşündü. Amenia bütün bu düşünceler eşliğinde kendisini düşünmeyi ihmal etmemişti. Üstü başı oldukça pislenmiş ve dağınıktı.

Kandillerle aydınlatılmış dümdüz bir yere vardıklarında ejderhalar birer birer yere inmişlerdi. Araçların uçuşta dengeyi sağlamak için açılan gunagola dersi kanatları hızla kapanmış, tekerlekler nemli toprakla buluşup birkaç tur atmıştı. Ejderhalar soluk soluğa kalmış, pençelerinin altında toprağı hissedince hemen yere uzanmışlardı. Ejderhaları yönlendiren seyisler Herradenlere ve Prenssoylara açıklama yaparak burada biraz dinlenmeleri gerektiğini söylemişlerdi.

Herradenler komutanların ardında, prenssoylar eğitmenlerinin gerisinde araçlarından inmişlerdi. Eran omzunda İro ile araçtan inerken derin bir nefes çekip ciğerlerini havayla doldurmuştu. Havadaki nem kokusuna karışan kuru ot, taze sebze ve gübre esanslarıyla zihnini uyarmıştı. Karanlığın örtüsü etrafı gizlese de sis etkisini burada yitirmişti. Eran çok geçmeden mahsulleri yeni toplanmış bir tarlanın üzerinde olduğunu fark etmişti. Ciğerine erkenden bir şölen sunmak istercesine derin bir nefes daha çekti.

Yüzünü okşayan soğuk hava saatlerdir oturmaktan hareketsiz duran kanatlarına değmeyi ihmal etmemişti. Kahverengi kanat tüyleri ağaç yaprakları gibi dalgalanıyordu. Saatlerdir araçta oturmaktan kanatları tutulmuştu Eran'ın, birkaç dakika bu krampları geçiremeyecekti anlaşılan. Biraz uçsa belki daha iyi hissedecekti. Uçmaya yeltendi; rüzgara takılan sesleri işitince duraksadı. Seslerin geldiği yöne bakınca kendi kendisine söylendi. Yüce kanatlar aşkına, nasıl oldu da uzaklardaki ejderha arabalarını şimdiye kadar fark edememişti!

Uzak ve karanlık yüzünden Eran için tarlanın diğer ucunu görmek oldukça zordu. İlk bakışta ejdehaların yanındakileri gönüllü Herradenlerden bazıları sanmıştı. Neler olduğunu anlaması için daha kuvvetli esen rüzgarın taşıdığı sesleri duyması yetmişti. Hidd diliyle yalvaran çiftçileri duyunca kaşlarını çattı, nemli balçığa aldırmadan seslerin geldiği yere yürümeye başladı.

Rüzgarın taşıdığı "N'olur, bırakın onları! Yalvarırım durun çocuğum var, ona acıyın hepsini almayın!" seslerini herkes duymuştu. Herkes Hiddce bilmese bile feryatlarda yalvarmanın ulusal tınısı vardı. İçinde acı olan ses belli ki ışıktan da hızlıydı. Kısacık bir sürede bütün bakışlar sesin geldiği yöne kaydı.

Feryatları duymak Eran'ı çileden çıkartmıştı. Daha önce Vaknas'ın yazdığı mektuplarda Herradenlerin ekinleri toplayıp halkı aç bıraktığını okumuştu. Çocukların açlık yüzünden terk edildiği, halkın fakirleşmesi ve sefalet yüzünden ölen binlerce Hiddarun hakkında sayısız hikaye duymuştu Eran. Bu kez olacakları engellemek için doğruca sesin geldiği yöne uçup gidecekti. Kahverengi kanatları havayı kamçılamadan evvel omzunda hissettiği el ile durdurulmuştu.

Gar'hun, nasırlı sağ eliyle Eran'ın kanadı ve bedeni arasına girip omzunu kavramıştı. Neyse ki göz renginden ödünç aldığı altın parıltıyla genç adamın uçmasına engel olabilmişti.

"Eran..." Gar'hun'un sesi nemli toprağı gücendirecek kadar kuru çıkıyordu. Karşısındaki genç adamın göz rengi öfkeyle maviye hücum ederken bir müddet bekledi. "Sana söyleyeceğim şeyleri iyi dinle ve sakın öfkene yenilme."

"Bırak beni! Sen de duydun, bırak oraya gideyim..."

"Bir saniye durup dinle beni Eran, oraya gidip olay çıkarmana göz yumamam. Orada ne halt döndüğünü biliyorum. Herradenler barış anlaşmasına göre belirttikleri miktarda hasılat alamazlarsa çiftçilerin ekinlerinden bir miktar mahsul alabilir. Kanatları kopasıcalar her arf yapıyor bunu, hakları olmasa da ellerindeki belgelerle geliyorlar ekinleri alıp gidiyorlar. Şimdi oraya gidersen, seni tanıyorum Eran, çok iyi tanıyorum buna engel olmaya çalışacaksın. Kavga çıkartacağına şüphem yok, bu yüzden yalnız gitmene izin veremem Eran!"

"Bırak, Gar'hun buna seyirci kalmama izin verme. Eğer hiçbir şey yapmazsam Prenssoy olmamın ne anlamı kalır! Sefalet yüzünden annelerin çocuklarını terk etmesine müsaade etme," söyledikleriyle hocasına baş kaldırıyordu Eran. Gar'hun'un dedikleriyle sakinleşmek yerine içindeki öfke körüklenmişti.

"Elbette buna seyirci kalmayacağız Prenssoy! Burada mola vereceğimizi duyunca bir plan hazırlamadım mı sandın? Buna seyirci kalıp izleyeceğimi mi düşün? Asla! Senin de dediğin gibi Eran, biri kendine prenssoy diyorsa buna dur demeli. Ama kaba kuvvetle değil aklı ile Eran, aklı ile. Şimdi, benimle gel de Herradenlere oyun nasıl oynanır gösterelim," diyerek gülümsedi Gar'hun.

Eran'ın gözleri yosunlu kayaları öpen okyanus dalgaları gibi hızla maviden yeşile dönmüştü. Gar'hun omzundaki elini çekince beden hareketini geri kazanmış şaşkınlıkla eğitmeni izlemişti. Bir makton kadar sinsiydi ve zekiydi gri kanatlı Hiddarun. Eran'ı nasıl şaşırtacağını çok iyi biliyordu. Keskin zekasını Eran'a da yansıtmıştı üstelik. Çırağın ustasından öğreneceği daha çok şey vardı. Eran bir kez daha anlamıştı bunu.

Gar'hun el hareketiyle gel yapınca Eran omzunda şaşkınlığına eşlik eden İro ile peşinden gitmiş, geldikleri araçtan içi cevher dolu bir sandık ve parşömen ile çıkmıştı dışarı. Ağır sandığa rağmen hızla feryatların geldiği yere uçmuşlardı. Neler olduğunu az çok anlamıştı Eran, önceden yazılmış parşömende Andarun Kalesi için bin cevherlik ekin sipariş edildiği yazıyordu. Neredeyse üç koca arabayı dolduracak kadar fazla yiyecek demekti bu da. Bu belge sayesinde çiftçilere fazla fazla yemek kalacaktı.

Gar'hun'un gri kanatları yüzünden çiftçiler karanlıkta yanlarına gelenleri ilk başta Herraden sanmıştı. Kanatlarına tezat altın renkte parlayan gözleriyle onun da Hiddarun olduğunu anlayan çiftçiler ardındaki kahverengi kanatlı, oldukça şık zırhı kuşanan genç adamı burada görünce şaşırmışlardı. Üstelik insafsızca araçlarına yemek doldurmakla meşgul Herradenlerin bazıları erkenden giden gönüllü Gamalar komutanlardı. Hiddum'a ticaret için gelen Yosaların araçlarını tıka basa doldurmalarına yardım ediyorlardı.

"Ne işiniz var burada, çekilin işimizi yapalım. Yeni arfa mahsulleri bekleyen Herradenler var," demişti arsız komutanlardan biri.

"Hiç zahmet etmeyin komutanlar, arabaya lüzum yok. Andarun'a kadar çiftçiler de taşırdı onları," diyerek cevap vermişti Gar'hun.

"Ne? Ne diyorsun Hiddarun?"

"Bunu diyorum," elindeki parşömeni uzatınca kısa süreliğine bir sessizlik oluşmuştu.

"Saçmalık bu!" İtirazların ilki ateşlenince peşi sıra devam etmişti. "Hayır, hayır bu yalan, biz önce geldik ekinler bizim hakkımız!", "Çiftçiler bize oyun yapıyor depolarında arpaları yeterince var, onlardan alın olmaz bu!" diyen kabul etmeyen Herradenler ellerindeki parşömeni yırtıp amak istiyorlardı.

Tam altı ay öncesinden bugüne bir sipariş yazılmıştı parşömene. Herradenlerin keyfi kurallarından üstün olmasının tek nedeni tarih değildi. Üstelik kralın zagzosu Şalem'in kanat tüyü ve emri de vardı bu kağıtta. Göğün karanlığını yararak uçan Şalem'de yanlarına gelince daha çok itiraz edememişti Herradenler. Meymenetsiz ifadelerini sunarak Şalem'in Hiddarunlara bin cevher ödeyip yükledikleri üç arabayı boşaltmalarını izlemişlerdi.

Şalem bütün ekinlerin çiftçilere teslim edilmesinden sonra Herradenleri haksız vergi almamaları konusunda uyarmıştı. Kadim zagzos ne yaparsa yapsın Herradenleri engelleyemeyeceğinin farkındaydı. Üstelik buradaki halk açlıktan kurtulsa da aynı anda vergi toplama amacıyla her şeyi silip süpüren Herrum'a taşıyan bütün Herradenlere yetişemezdi. Yetişse bile hepsine engel olamayacağını biliyordu Şalem. Gar'hun, Şalem'i ikna etmek için epey uğraşmış, sonunda ak tüylü zagzosun onayını almıştı. Şimdi karşılarında sevinç seline kapılan Hiddarunların övgüleriyle mola yerine geri dönüyorlardı.

"Anlaşılan bana öğreneceğin daha çok şey var Gar'hun. Hâlâ aklım almıyor bu planı nasıl düşündün? Burada Herradenlerin olduğunu nereden biliyordun?"

"Ustalar sırlarını ancak hak eden öğrencilerine anlatır Eran. Tek öğrencim olman sana bütün bildiklerimi anlatacağım demek değil. Unutma, aramıza sır girdikçe öğrenmek istediklerin sır olarak kalır," diyerek göz kırpmıştı Gar'hun. Yüzündeki yaraya rağmen hala sağ gözünü kırpabiliyordu kırpmasına ama kasları ve derisi birbirinden bağımsız hareket ediyordu. Derisinin altında yavru yılanlar dans ediyordu sanki, alnından elmacık kemiğine uzanan yara izi kırışmıştı.

Eran, Gar'hun'un söylediklerindeki imayı çok net anlamıştı. Göğsünde sakladığı mektubu görmüştü belli ki, paniklemedi. Gayet sakince tebessüm etti Eran. Aptal biri değildi, bu konuyu uzatmamaya karar verdi.

Az önce yaşanan olay moladaki herkesin dikkatini çekmişti. Amenia da olayları daha yakından görmek istemiş, pudra pembesi kanatlarını alaca karanlığa merhaba der gibi açıp Gawan'ın peşinden uçmuştu. Konuşan beyaz kuş gelene kadar gördüğü manzara yüzünden kıpırdayamamıştı.

Üzerlerindeki giysileri yamalarla kaplı, yaprak döken ağaç gibi kanat tüyleri seyrekleşen, açlıktan derileri kemiklerini kucaklayan onlarca Hiddarun'u görünce boğazına bir acı çengellenmişti. Herradenlerin acımadan ne var ne yoksa her şeyi arabalara koyduğunu izlemişti. Vicdanı bedenini parçalıyordu ama Amenia gözlerini bile kırpamıyordu. Arflarca barbar, zalim, vicdansız sıfatlarıyla ögretilenler bu Hiddarunlar mıydı? Yalan, koskoca bir yalan söylenmişti Amenia ve binlerce Herradene. Babasının veremediği cevapları, sormaktan çekindiği soruları görmek derinden etkilemişti Hern'in kızını.

Göz rengi soluk pembe baktı bir süre daha, az önce düşündüğü şeylerin ne kadar da önemsiz olduğunu fark etmiş kendisine kızmıştı. Hiddum'a barış ya da iyiliğin zerresini yaymak için gelmediklerini anca fark ediyordu. Sömürüyordu Herradenler Hiddum'u ve Hiddarunları. Amenia'yı görünce annesinin ardına saklanmıştı kahverengi kanatlı bir çocuk, "Korkma," bile diyememişti. Korkmakta haklıydı küçük çocuk. Belli ki daha önce Eria görmemişti, Herradenleri annesinden duyduğu kadarıyla biliyordu. Pembe gözlü pembe kanatlı bu kızın da yemeklerini almaya gelen canavarlardan biri olduğunu sanmıştı.

Amenia zamanında babasının da buraya gelip vergi topladığını biliyordu. İçi titreye titreye ayaz havayı ciğerlerine çekti. Hern, Amenia'nın kahramanıydı. Babası da tıpkı buradaki tüccar Yosalar gibi kimseye acımadan doldurmuş muydu arabasını? Küçük çocuklar babasından da korkmuş muydu? Hayal kırıklıkları düşüncelerine saplanıyordu.

"Amenia, yoksa ağlıyor musun? Hadi ama bu kadar sulu göz olma!" Gawan'ın sözleriyle vicdanının pençelerini kalbinde hissetmişti.

"Gawan! Görmüyor musun bizim yüzümüzden ne hale gelmişler, açlıktan kanat tüyleri dökülüyor! Arflarca yaptıklarımız yüzünden korkuyorlar bizden! Vicdanını bu kadar yitirmiş olamazsın Gawan! Bu kadar insafsız olamazsın!"

"Sakin ol, bana bağırma Amenia. Onlar Hiddarun. Onlar için üzülecek kadar aptal mısın?"

"Aptal olabilirim ama buna senin gibi sevinecek kadar nankör ve kalpsiz olamam!"

"Git besle onları o zaman, iyilik elçisi olmaya mı geldin buraya? Anlaşılan Hiddum havası sana yaramamış Amenia, saçmalıyorsun. Hiddarunlar için üzülmek mi? Eminim seni öldürmeye kalktıklarında da ah şimdi üzerleri kan olacak diye endişelenirsin. Arflarca yediğin yemekler nereden geliyor sanıyordun? Şimdi mi hatırladı vicdanın Hiddarunların varlığını?"

"Sen gerçekten çok kaba ve..."

"Ben size kavga etmeyeceksiniz demedim mi!" Amenia'nın cevabı Komutan Desan'ın yeri sarsan sesiyle yarım kalmıştı. "Burada önemli bir sorun varken sizinle ilgilenemem. Herkes doğru arabaya! Tek bir ses dahi duymayacağım. Parus, ben araca gelene kadar yetki sende. Gawan ve Hern'in kızı sorununuz her neyse ben gelene kadar çözmezseniz ikinizi de burada bırakırım. Anlaşıldı mı!"

"Anlaşıldı Komutan Desan."

Hep bir ağızdan farklı tınılarla çıkan ses eşliğinde geldikleri araca geri dönmüşlerdi. Araçtakiler Amenia'yı ilk kez bu kadar öfkeli görüyorlardı. Beyaz teninde şakakları ve yanakları kızgınlıkla al al olmuş, kaşları çatılmıştı. Yüzündeki hoşnutsuzluk ve kırgınlıkla büzülen dudakları burnunun altında gölgede kalan çukuru derinleştirmişti. Kirpiklerindeki ıslaklık hala geçmemiş kızıl saçları hisleriyle elektriklenip kabarmayı ihmal etmemişti. Çatık çehresinden fırlatılan bakışlarıyla Gawan'a dikmişti pembenin en koyu tonundaki gözlerini. Kızgındı ve ilk adımı atmayacağı belliydi.

Gawan ise kendini haklı görmeye devam ediyordu. Yanları kazıtılmış saçlarını eliyle düzeltirken Parus'un söyledikleri bir kulağından girip ötekinden çıkıyordu. Kanatları gibi gri gözleri Amenia kadar öfkeye bulanmamıştı. Kendince sözleriyle kızı nakavt ettiğini sanıp pis pis sırıtıyordu. Hatta biraz daha üstüne gidip kızın neler yapacağını görmek istemişti. Komutan Desan'ın söyledikleri aklına gelince burada Amenia ile baş başa kalmamak için "Özrünü kabul ediyorum," deme küstahlığında bile bulunmuştu.

Dönüşte ayrı odaya gideceği için sevinmişti Amenia. Komutan Desan arabaya binince gerginlik bir su müslümü gibi kendini kamufle etmişti. Ejderhalar tekrar uçup varış noktalarına gelene kadar oturduğu yerde sessizce düşündü. Bu arf her şey daha farklı geçecekti, bunu kalbiyle hissetmişti.

***

Bir bölümün daha sonuna vardık.
Yeni bölümler hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bundan sonra elimden geldiğince her hafta yeni bir bölüm yayımlamaya çalışacağım. Fikir, öneri, dilek ve düşüncelerinizi yazmaktan çekinmeyin...

Bu bölüme bir müzik seçmenizi rica ediyorum. Önerdiğiniz şarkıların youtube linklerini buraya bırakın, içlerinden birini seçip onu medyaya ekleyeceğim. 😇😇😇

Continue Reading

You'll Also Like

7.3M 260K 44
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
212K 3.5K 26
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
249K 22.1K 42
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
178K 14.9K 40
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...