BATAKLIK

By gizemoslu

517K 23.1K 2.6K

Kişinin kalbinde duyguya dair hiçbir şey kalmamışsa bedenin varlığı anlamsızdı. Önce kalbe dokunmadan direk t... More

BATAKLIK - Kiralık Katil Serisi
1. Bölüm ''Sessizliğe İlk Adım''
3. Bölüm ''Yalnız''
4. Bölüm ''İlk''
5. Bölüm ''Silah''
6. Bölüm ''Gözyaşı ''
7. Bölüm ''Korku''
8. Bölüm ''Tek''
9. Bölüm ''Ölüm''
10. Bölüm ''Vur''
11. Bölüm ''İpucu''
12. Bölüm ''Zirve''
13. Bölüm ''Emir''
14. Bölüm ''Gerçekler''
Çok çok önemli duyuru.
15. Bölüm ''Araf''
Duyuru
16. Bölüm ''Veda Busesi''
17. Bölüm ''Boşluk''
18. Bölüm - ALINTI
18. Bölüm ''Teklif''
19. Bölüm ''Karar''
20. Bölüm ''Güven''
Minnoş Bir İmza Günü Duyurusu
21. Bölüm ''Savaş''
YENİ İSİM - BATAKLIK
22. Bölüm ''Huzur''
23. Bölüm ''Ten''
24. Bölüm ''Tutsak''
25. Bölüm ''Yangın''
26. Bölüm ''Kan''
27. Bölüm ''Kuşatma''
28. Bölüm ''Katran''
29. Bölüm ''Bataklık''

2. Bölüm ''Siyah''

27.7K 1.1K 59
By gizemoslu

2. Bölüm ''Siyah''

Mutsuzluğumun ve korkumun bir kombinasyonunu oluşturmuş olan gözlerimle oturduğum yerden odayı incelemeye başladım. Ferah gözüküyordu ama aynı zamanda değil gibiydi. Duvarlar beyaz, kaliteli bir deriyle işlenmiş olduğu belli olan koltuklar siyahtı. Önünde oturmuş olduğum masa kahverengiydi ve Selim Bey'e ait olduğunu düşündüğüm eşyalarla doluydu. Gözüme takılan çerçevenin önünü göremediğim için bilmiyordum ama sıcak bir aile tablosu barındırmış olduğu tahminlerim arasındaydı. Duvarda asılan tablolar insanın içini ısıtıp zihnini olumsuzluklardan kurtarmak için oraya monte edilmişti ama nedense onlara baktığımda sadece ürperiyordum.

Dakikalardır kaçırmış olduğum gözlerim sonunda Selim Bey'in gövdesini bakış alanına yerleştirebildiğinde içim titremişti. Yüzüne bakmaktan çekiniyordum, onunla göz temasına girmekten korkuyordum.

''Evet, artık başlamamız gerektiğine inanıyorum.''

Sesini duymak istemediğimi biliyordum.

''Kayra'ydı değil mi?''

İsmimin dudaklarının arasından döküldüğü düşüncesinden tiksiniyordum.

''Sorunlarından birkaçını babanın ağzından dinledim.''

Burada olmak istemediğim halde benimle iletişime girmeye çalışmasından nefret ediyordum.

''Sana yardım etmek ve seni içinde bulunduğun huzursuzluktan kurtarmak için buradayım.''

Durdum ve sımsıkı kapatmış olduğum gözlerimi ilk defa onun gözlerine sabitledim. Sıcak bir tat gizliydi o mavi ve yorgun rengin altında ama samimiyetine güvenemiyordum. Dünyada bana yardım edebilecek birinin olma ihtimali gerçek gelmiyordu. Ben kurtulmak istemediğim sürece kim beni bu bataklıktan kurtarabilirdi ki? Ben çabalamadıkça kim benim yerime çabalardı?

Selim Bey'in önüme doğru uzatmış olduğu kalem ve kağıtlara tereddütle baktım. Kazağımın içine doğru saklamış olduğum elimi serbest bırakıp onlara doğru uzanırken sert bir şekilde yutkunmuştum.

''Yaklaşık 1 yıl önce atlatmış olduğun durumdan dolayı konuşmakla ilgili bir sorunun olduğunu biliyorum.'' Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp sıkabildiğim kadar sıktım. ''Bu yüzden benimle yazışarak iletişim halinde olmanı istiyorum. Benim amacım seni topluma ve sosyal hayatına geri kazandırmak ve senin de bunun için çabalaman gerek. Anlıyorsun değil mi, Kayra?''

Ufak bir hareketle kafamı sallayıp kalemi sol elime aldım. Evet, solaktım ve bu durum nedensiz bir şekilde beni mutlu ediyordu.

''Artık başlayalım. Sence... bir renk olsaydın bu hangisi olurdu? Bana bunun cevabını verebilir misin? Hım?''

Terlemiş olan ve hafif bir titremeye ev sahipliği yapan ellerimi kot pantolonuma doğru sildim ve önümde ki beyaz kağıda aklıma gelen ilk rengi yazdım.

SİYAH

Kağıdı Selim Bey'e doğru okuyabileceği bir şekilde tuttum ve çatmış olduğu kaşlarını görmezden gelmeye çalıştım. ''Neden siyah peki, Kayra?'' Çünkü kirliyim.

Ama o tür bir cevap vermek yerine sadece omuzlarımı silktim ve kafamı yere doğru eğip bir an önce dakikaların son bulmasını diledim. ''Başka bir şey deneyelim... Kendini düşündüğünde aklına kelen ilk kelime nedir peki?''

Kirlilik, yazmak istedim ama onun yerine parmaklarımdan kağıda dökülen şeyler BOŞLUK kelimesi olmuştu. Aynı zamanda boş hissediyordum o yüzden yanlış bir cevap olmamıştı ama tamamen dürüst davranmıyordum, davranamıyordum.

''Boşluk kelimesinin sana ifade ettiği bir anı veya bir özelliğin var mı?'' Kafamı olumsuzca salladım ve elimdeki kalemi hafifçe kağıda vurarak gerginliğimin ona ulaşmasını, böylece beni fazla sıkıştırmamasını diledim.

Selim Bey bunalmış olduğunu belirten bir şekilde, ''Peki...'' dedi ve bütün nefesini dışarıya vererek gözlerimin kahve fincanının üzerinden ona ulaşmasının nedeni oldu. ''Seni ilk seanstan sıkmak istemiyorum. Bu süreç zaten kolay bir süreç değil, kendini hemen bana açmayacağının da farkındayım. Tek istediğim biraz çaba göstermen tamam mı? Senden günlük tutmanı istiyorum. Seni mutlu eden, mutsuz eden, gülümsemene ve ağlamana neden olan şeyleri not almanı istiyorum. İçinde güçlü bir şekilde duygularını ortaya çıkaran her türlü olayı not almanı istiyorum. Bunu yapabilirsin değil mi?''

Hafifçe kafamı salladım ve elimdeki kaleme daha sıkı tutundum. Selim Bey benimle konuşurken temkinliydi. Ses tonu yumuşaktı ve sözlerini beni incitmekten kaçınırmış gibi özenle seçiyordu. Bu onun hakkındaki düşüncelerimi olumlu etkilemiş olsada hala burada olmak istemiyordum. Ben karanlığımdan kaçmak ve aydınlığa ulaşmak istemiyordum. Beni son 1 yıldır büyüten olumsuzluklarımla mutlu değildim ama alışmıştım. Onlardan kurtulmam demek ben olmamam demekti. Onlardan kurtulmam demek tekrar acıya kapı açmam demekti.

Selim Bey, ''Günlük konusunda anlaştık o zaman,'' dediğinde kafamı kağıtlardan kaldırıp ona baktım. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme saklı duruyordu. Kafamı sallayıp onayladığımı ona gösterirken benim de samimi bir davranış sergilemem gerektiğinin bilincindeydim ama duygularım uzun bir süre önce suya gömülmüşlerdi.

Selim Bey ayağı kalktığında bende otomatik olarak oturduğum yerden kendimi ayırdım elimdeki kağıt ve kalemi ne yapmam gerektiğini bilmeyerek ona tereddütle baktım. Kağıtları kendisi alarak bir dosyanın içine sıkıştırdığında bunun benimle alakalı raporları tuttuğunu bildiğim bir dosya olduğunu yeni kavrıyordum.

Gitmem gerektiğini ve gitmek istediğimi bildiğim için gözlerimi oradan kaçırıp çantamı elime aldım ve kapıya doğru ilerledim. Selim Bey'de saniyesinde yanıma gelerek elini uzatmış, ''Haftaya aynı saat, aynı gün de görüşmek üzere, Kayra. Söylediğim şeyleri unutma ve lütfen bugünden itibaren uygulamaya başla,'' demişti. Bunun üzerine iletişime geçebileceğim tek yolu kullanarak tekrar kafamı salladım ve elini sıktıktan sonra kendimi odanın dışına atarak babamın yanına ilerledim.

Her zamanki pasifliği ile birlikte koltuklardan birine oturmuş, gözlerini bir noktaya sabitleyerek derin düşüncelere dalmıştı. Ona gelmek istediğimin sinyalini vermek istercesine hafifçe kolunu salladım ve dikkatini üzerime çektim. ''Bitti mi seansınız?'' diye sordu oturduğu yerde kaba bir şekilde gerinirken. Kafamı sallayıp sakince onun yanından yürümeye başladım.

Cevap veremeyeceğimi bildiğinden mi yoksa gerçekten umursamadığından mı bilmiyordum ama psikolog ile alakalı hiçbir şey sormamıştı. Sormasını beklemiyor ve istemiyordum da zaten. Saçma yorumlarla sadece benim moralimi daha fazla bozacaktı.

Babam, ''Amcan şerefsizi aradı geçen gün,'' diye söze başladığında kulaklığımdaki sesi daha fazla arttırmak istemiştim ama saygısızlık yapmak istemediğim için sarf ettiği tüm küfürleri tek tek dinlemeye başladım. Bir yandan etrafı inceliyordum. Sonbahardaydık.

Nedensiz bir şekilde en çok aşık olduğum mevsimdi... Bana hüzün ve mutluluğu aynı karede bulundurabilecek tek mevsimmiş gibi geliyordu. Bir yandan yaprakların sarısı seni karanlık düşüncelere sürüklerken bir yandan da huzuru yanında ikram ediyordu. Ve ben hiçbir mevsimde bu tadı alamıyordum.

''Neyse,'' dedi babam evin önüne geldiğimizde eskilerden konuşmaktan vazgeçip. ''Akşam yemeğe ne yapalım?'' Omuzlarımı 'bilmiyorum' anlamında silktim ve çantamdan aceleyle anahtarımı çıkardım. ''Ben düşünürüm bir şeyler. Şimdi kahveye gidiyorum akşam hallederiz.''

Daha fazlasını dinlemeden kendimi eve attım ve ne kadar istekli olmasamda okulun ilk günü için hazırlıklara başladım. Bu evde olmaktan mutlu değildim ama yeni bir okul iyi gelmişti. En azından insanlar ne yaşadığımı bilmiyordu ve bilmeyecekti. Annemle beraber kaldığım semtte herkes ertesi gün başıma gelen şeylerin dedikodusuyla uyanmıştı. Kendimi daha ucuz ve çaresiz hissettiğim bir zaman bilmiyordum.

Bu olayların üzerine ya annemde kalmaya devam edecektim ya da babamda kalacaktım ki babamı tercih etmiştim. Katlanılamaz bir adamdı ama hem bana yönelik dedikodukların içinde yaşamaktan hem de annemin eşi ve üvey kardeşlerimle yaşamaktan çok daha cazip gelmişti.

Bu kafa şişirici düşüncelerle beraber yeni okul üniformamı gitmeden önce atmış olduğum makinadan çıkardım ve kuruması için çamaşır askısına serdim. Babamın geç geleceği de ortada olduğundan beri kendime pratik bir sandviç hazırladım ve sonrasında yorganın altına kıvrıldım. Zaten dakikalar sonrasında uykuyu kolayca bünyeme kabul etmiştim.

-

Aren gözlerini açtığında saat 8.30'u gösteriyordu. Okulun ilk günüydü ve o geceden kalmaydı. Neyse ki alışkın olduğu bir şeydi ve bu da onu güne başlamak açısından daha güçlü kılıyordu.

Sersem bir şekilde etrafına bakındı. Yatağında öylece otururken telefonu çalmaya başlamıştı ama cevap verme isteğinden çok uzak bir noktada barınıyordu. Bunun aksine yerinden kalkıp banyoya ilerlemeyi tercih etmişti. Dün spordan geldikten sonra duş almaya üşenmişti, o yüzden şimdi alması gerekiyordu. Sonrasında ise hızla üstünü değiştirip evden çıkmaya yeltenmişti. Lakin onu atmak olduğu adımdan alıkoyan bir telefon sesi olmuştu.

Son derece edepsiz bir küfür savurduktan sonra telefonu açtı. ''Alo?'' diye sordu cüzdanını arka cebine atarken.

Karşıdan gelen ses sert ve kesinlikle otoriterdi. ''Bir aksilik var mı?'' diye sordu.

Aren, ''Hayır,'' dedi aynı ciddiyetle. ''Okula geçeceğim birazdan. Yanlış giden bir şey olursa seni ararım.''

''Yanlış giden bir şey olmamasını sağla. Bu işin patlamasını istemiyorum.''

''Beni tehdit mi ediyorsun Eyüp Doğan?'' Rahatsız olmuş bir şekilde sordu.

''Hayır, sadece uyarıyorum.''

Aren umursamaz bir şekilde güldükten sonra telefonu kapatıp cebine yerleştirdi. Normal şartlarda kimsenin ona böyle davranmasına izin vermezdi ama bu, Eyüp Doğan'dı. Bu adamı da içten yıkması gerekecekti. Sadece biraz sabır gerekiyordu.

Okula geldiğinde yaptığı ilk şey etrafı dikkatle incelemek olmuştu. Sıradan bir devlet okulundan farkı yoktu hatta belki biraz modern bile sayılabilirdi. Tek farkı okul üniforması giyen tek kişi kendisiydi. İlk gün olduğu için böyle bir durumla karşılaştığını düşünerek okulun bahçesinden ayrıldı ve içeriye girdi.

Kafası eğik bir şekilde sakince yürürken birisine çarpması onda kısa süreli bir şok yaratmıştı. Aren, olduğu yerde öylece duruyorken ona çarpan kız poposunun üzerinde, yere serilmişti. Kocaman olmuş gözleriyle Aren'e bakarken bir yandan kalkmaya çalışıyor, kıyafetini düzeltiyordu. Bir saniye. Sadece bir saniye Aren'in suratını incelemiş ve sonrasında ağlamaya başlayarak yanından hızla uzaklamıştı.

''Deli mi ne ya,'' dedi Aren sinirle. ''Hem önüne bakmıyor, hem de sanki tecavüz edecekmişim gibi yanımdan ağlayarak kaçıyor.''

Sinirle ilerleyip müdürün odasına geldi. Kapıyı bir kez tıklattıktan sonra içeriye girmiş, yıllar sonra yine öğretmenlerin eline düşüyor olmasına karşın içinden küfür savurmuştu. ''Hocam ben yeni öğrenciyim de,'' dedi boğazını temizleyerek. ''Hangi sınıfta olduğumu öğrenecektim.''

''Kaçıncı sınıf, evladım?''

''12.''

''12. sınıflar diğer blokta. Girişte isimler yazıyor, oradan bul.''

Aren başka bir şey söylemeden odadan çıktı ve diğer binaya ilerlemeye başladı. Girişte hafif bir kalabalık vardı. Diğer öğrencilerin de hangi sınıfta olduklarına baktıklarını tahmin ediyordu. Gözü birkaç dakika önce çarptığı kıza takılmıştı. Sırt çantasını önünde, birleştirmiş olduğu kollarının arasında tutuyordu. Gözleri hala nemliydi ve bakışlarındaki o tedirginlik bir saniye için bile yok olmuyordu.

Birkaç dakika boyunca onu inceledikten sonra dikkatini ondan kalabalığa çevirdiğinde biraz daha sakin bir ortam olduğunu görmüş ve hemen oraya yönelmişti. Biran önce sınıfa geçip şu günün bitmesini beklemeyi diliyordu.

Gözleriyle tek tek listeleri incelerken sonunda ismini 12-L sınıfının adı altında gördüğünde rahatlamıştı. Parmağını yavaş bir şekilde ismimin durduğu yerde gezdirdi ve çıkarcı bir gülümseme saçtı etrafa.

Erdem Günay.

Tatmin olmuş bir şekilde sırıttığında dudaklarına yayılan zehirli ifadenin anlamını bir tek kendisi biliyordu. Son bir kez kalabalıkta gözlerini gezdirdi ve o kıza, isminin Kayra olduğunu sonradan öğreneceği kişiye baktı. Nedensiz bir şekilde solgun hissetmişti. İçinde çağlayan garip bir duygu vardı.

Kızın ruhuyla tanışmak istiyordu.

Onun ruhuna Aren'i tanıtmak istiyordu.

Gerçek, Aren Çağılcı'yı.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 91.1K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
940K 65.2K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
7.3M 420K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
47.7K 2.2K 4
"Sor hadi, terörist misin de." Cam parçaları dağıldı, paramparça olan yürekler, hiçbir zaman anlayamayacakları acılara şahit oldu. "Sor bana, dağda a...