ÖLÜM LİSESİ(BİTTİ)

By gokceakova

2.9M 127K 43.2K

Hangisi daha kötü? En yakın arkadaşlarının ölümünü görmek mi? İçinizden birinin katil olduğunu bilmek mi? SEÇ... More

Ö.L.1
Ö.L.2
Ö.L.3
Ö.L.4
Ö.L.5
Ö.L.6
Ö.L.7
Ö.L.8
Ö.L.9
Ö.L.10
Ö.L.12
Ö.L. 13
Ö.L. 14
Ö.L. 15
Ö.L. 16
Ö.L 17
Ö.L. 18
Ö.L. 19
Ö.L. 20
Ö.L. 21
Ö.L. 22
FİNAL
YAZARDAN VEDA
ÖNEMLİ
Yeni Hikaye- KAMP
DUYURU
İZMİT KİTAP FUARI
Ö.L Kitap Oluyor
Kitap Basımı hakkında

Ö.L.11

106K 5K 1.1K
By gokceakova

Kaç saattir bölümü yazmaya çalıştığımı bilmiyorum ama tüm günümü harcadım. Bilgisayar başında her yerim uyuştu desem yeridir. Sizden bir ricam olacak ben yeni bölüm için çok uğraşırken sizde vote verseniz çok iyi olur :D emeğe saygı arkadaşlar lütfen :))

Sizce kitap nasıl gidiyor sıkıcı mı yada silmeli miyim? yanlış anlaşılmasın ilgi çekmek için söylemiyorum ama yorumlar az bu da beni oldukça üzüyor. Neyse çok konuştum. İthaf isteyenler mesaj atabilirler.

Multimedia: Alin ve Karan

İyi okumalar.

Evet gelmişti, burada da bulmuştu beni. Okulun dışına çıkabildiğine şaşırmıştım doğrusu. Endişelenmiyor değildim aslında. Buraya kadar geldiyse başka birine söylememesi imkansızdı. Ve kesinlikle Umut bu fırsatı kaçırmazdı.

"Gelebilir" dedim gözlerimi devirerek. Çağkan, Alin ve Özge üçlüsü şaşırmış şekilde bana bakıyorlardı. Haberin etkisinden çıkamadıkları belli oluyordu.

"Ne için geldi bu?" fısıldar gibi konuşan Alin'di.

Umut ise çoktan içeri girmiş ardından odanın kapısını kapatıyordu. Dar kotunun üzerine asker yeşili ince t-shirt giyinmişti. Her zamanki gibi siyah deri ceketini de üzerine geçirmişti. Eğer bizimle uğraşmasaydı ya da polis olmasaydı mankenlere taş çıkartacağına emindim. İçeri girer girmez iğneleyici konuşmalarına başlamıştı bile.

"Sanırım aranan kaçaklar bulundu. Bilin bakalım nerede? Şüpheliyken gidilebilecek olan en son yer.." durdu ve ekledi. Özellikle vurgu yapmak istiyordu anlaşılan.

"Barda." başarmıştı. İçimden bir ses gece boyunca bizi izlediğini söylüyordu. En başından daha okuldayken beri karanlıkta saklanıyor olabilirdi.

"Şüpheli derken" dedim kaşlarımı kaldırarak. Meydan okunur gibi gözükmek istiyordum. Hasta yatağımda yatsam bile iyi ve savaşabilir durumda olduğumu göstermek istiyordum.

"Beni sakın oyun arkadaşlarınla karıştırma. Benim kadar sende biliyorsun neden şüpheli olduğunu." tamda Umut'tan beklenen cevap. Sinirli olması gereken birileri varsa açık ara biz olurduk. Nasıl yaşadığımız belli değildi.

"Bir kere oyun oynayacak yaşı çoktan aştım. İkincisi ise emin ol senin yerine oyuncak bebeklerle oynamayı tercih ederim." söylediklerim için sonradan pişman olsam da ağzımdan bir seferde çıkıvermişti. Umut'un gözünde ağırlaşmış bir ergenden farksız değildim. Bir dakika ben Umut'u etkilemeye mi çalışıyorum? Ergen olsam ne fark ederdi ki.

"Hastaneden çıktıktan sonra karakola gideceğiz." Sözlerime karşılık vermemesi iyiydi, daha ağır laf sokma yarışına giremeyecek kadar yorgundum. 

Karakola gideceğiz kelimeleri beynimde yankılanırken durumun ciddi olduğunu kavrayıvermiştim. Gece gece başımıza iş açtığıma inanamıyordum. Arkadaşlarımın gözünde ayak bağı olduğumu biliyordum. Artık yeminliydim sigara yada alkolü ağzıma almayacaktım. Aynı masada olsak bile kalkıp başka yere geçecektim.

"Neden bizi içeri atmaya çalışıyorsunuz?" diye sordum gözlerimi onunkilerden ayırmadan.

"Ben sadece işimi yapıyorum ve sizlerde suçlusunuz. Ne düşünüyordunuz ki. Reşit bile değilsiniz." On sekiz yaşına girmemize az bir zaman kala söylenecek söz müydü bu şimdi. Hepsi bahaneydi aslında, asıl amacı tahmin ettiğim gibi bizi içeri atmaktı. Her girdiğim iddiayı kaybetsem de bunun üzerine ne pahasına olursa olsun girerdim.

"Bence asıl sebebiniz bu değil."

"Sence." dedi Umut. Kesin ve sert bir şekilde.

Hastane işi hiçte iyi olmamıştı. O lanetli yerden, okuldan hiç çıkmamalıydık. En büyük sorunu unutmuştuk. Umut'u. Bela peşimizi peşimizi bırakmıyordu yada biz belaya gidiyorduk. Tam bir cevabımız yoktu ne yazık ki.

"Bir saat sonra çıkmış oluruz, ekip çağırıyorum. Ve ailelerinize haber verilecek, yatılı olduğu için okul yönetimi de bilgilendirilecek. Birilerinin işinden kovulmasına neden olabilirsiniz." dedi ve arkasını dönerek okulda çıktı.

"İşler iyice sarpa sarıyor." en yakın zamanda annemle konuşup her şeyi anlatacaktım.Umarım fazla korumacı davranıp sorularıyla sıkmazdı fakat iyi bir açıklamayı hakediyordu. Her ikisi için geçerliydi. Anneme de babama da.

"Ne yapacağız? Ne söyleyeceğiz onlara?" diye sordu Alin bıkkınlıkla. Öğlende gelmek pek istemiyordu. Keşke kendisini ikna etmek yerine destek çıksaydım şimdi bütün bunlar yaşanmazdı.

"Gerçekleri söyleyeceğiz. Cenk'i ileri atmak istemiyorum. Fikir benden çıkmış gibi söyleyelim, kalanları aynı yaşanmış şekilde anlatalım. Zaten yalan söylemiş olmayız, destek çıkmıştım hatırlatırım." yeterince dipteyken daha derine batamazdım.

"Saçmalama. Dediğin şey olmaz. Cenk başlattı bu işi o bitirecek." konuşan Çağkan'dı. İzin vermeyeceğini bilmeliydim.

"Baksanıza şüpheliler listesinin başındayım. Daha ileri gidemem. Bari listede olmayanlar şüpheli diye suçlanmasın." diyerek çıkışsam da ikna edici olmuyordu, farkındaydım. Daha fazla dil dökmemeye karar verdim. Şimdiden Cenk'ten nasıl özür dileyebilirim diye düşünmeliydim

Jack Daniels'ı içmeseydim ters tepki yapmayacak, bayılıp hastanelere düşmeyecektim. Başımıza dert açmadan güzelce eğlenip sabah yüzünü göstermeden geri dönecektik. Kimse bir şey çakmayacaktı. Ters tepmeseydi amacımız buydu.

Her şeyi yüzüme, gözüme bulaştırıyor olmama hayrandım.Aslında bir kadehten hiçbir şey olmazdı ama içen kişi ben isem komalık olmadığıma sevinmeliydim. İlk ve son kez içmiştim, öldürseler bile daha içmezdim. Tadını çok merak ederdim şarapların, rakıların, alkollü içeceklerin hepsinin.. Artık öğrenmiştim. Kesin bir tad, acı. Çok fazla acı.

Yaklaşık kırkbeş dakikanın sonunda kolumdaki serum çıkarılmıştı ve çıkış işlemleri yapılmıştı. bu süre zarfında Umut'u sadece çıkışta bizi almalarını gösteren belgeleri imzalarken görmüştüm. Biz kalan bir kaç yere daha imza atarken  o da hastaneden çoktan çıkmıştı.

Sonunda bütün saçma sapan işlemler bitmişti. Hastane kapısının otomatik açılmasıyla adımı dışarı attım ve gözlerimi kapatarak temiz havayı içime çektim. Titreten ve hafif rüzgarlı bir havaydı. Çağkan ceketini vermemiş olsaydı geri, hastanenin içine kaçacağıma emindim. Ceket azda olsa ısıtıyordu. Akciğerlerime bol bol oksijen çekerken Umut'un sesiyle mutluluğum fazla sürmedi. Gözlerimi açtığımla tam karşımda dikiliyordu.

"Siz kızlar benimle geliyorsunuz" dedi ve arkasını dönerek siyah spor bir arabaya doğru ilerledi. Erkeklere baktığımda sağ taraftaki iki resmi aracın yanına gidiyorlardı. Çağkan'nın arkasına dönüp gülümsemesine karşılık elimde olmadan ona karşılık vermiştim. Ceketi bedenimi ısıtırken gülüşüyle içimi ısıtıyordu Çağkan.

Bizim için bu kadar güvenlik fazla değil miydi? Görende sanıyordu ki cinayet işlemiş, müebbet hapis istemiyle yargılanan azılı suçlulardık.Ne saçmalıyordum ben. Her ne kadar gerçeklik payı uç noktada olsa da onlara göre azılı suçlulardan farkımız yoktu. Hatta fazlamız vardı.Bir yerine iki cinayetimiz.

Üçümüzde arkaya dizilmiştik. Ortaya ben oturmuştum. Sol tarafımda Alin, sağ tarafımda ise Özge vardı. Şoför koltuğunun yanındaki koltuk ise boştu. Kimsenin yan koltuğa oturmamak istemesi gayet normaldi.

Harekete geçmemizle arkamızda iki resmi araçta belirmişti. Umut bir kaç saniyeliğine de olsa dikiz aynasından bizim olduğumuz tarafa, arkaya bakıyordu. Görmezden gelmeye çalışıyorum ama izlediğini hissediyordum. Buz gibi bakışları vardı. Çağkan ile aralarındaki fark tamda buydu. Çağkan'ın bakışları içimi ısındırırken Umut donduruyordu.

Yolculuk boyunca öndeki camdan dışarıdaki karanlığı izledim. Zaman kavramı bu gece bize işlemiyordu. Saatin kaç olduğunu merak ediyordum. En son hastanedeyken bire çeyrek vardı bir saat de hastanede durduğumuzu göz önüne alırsak yaklaşık on dakika kadarda yolculuğa başladığımızdan beri geçen süre desek iki suları olmalıydı.

Polis merkezi neden bu kadar uzaktı. Ya acil bir şey olsaydı. Olay yerine gelene kadar hırsızlar, katiller, kapkaççılar çoktan uzaklaşıp giderlerdi. Bütün kanıtları yok etmekle beraber keyif çayı bile içebilirlerdi. Tamam, biraz fazla abartmış olabilirdim ama saçma düşüncelerim sayesinde Umut'u ve bakışlarını düşünmüyordum.

Dakikalar sonunda merkeze gelebilmiştik. Biraz daha o basık ve havasız spor arabada dursaydım ya sinir krizi geçirip toplu katliam yapardım ya da direkt çözüm arabadan aşağıya atlardım. Neyse ki hiçbirinin yaşanmasına gerek kalmamıştı.

Fazla kalabalık olmayan otoparkta Umut arabayı kolaylıkla park etmişti. İnmemizle ardımızdan kapıları kilitlemişti. Bize bakmadan arkasını döndü ve ilerlemeye başladı.

"Beni takip edin" demesiyle peşinden yürümeye başlamıştık.

Büyük ve gösterişli binaya girdiğimizde kaç katlı olduğunu merak ediyordum. Her iki tarafta da uzun koridorlar, karşımızda ise büyük bir alanda masa başı iş yapan memurlar vardı. Sürekli masabaşı işin ne kadar sıkıcı olduğunu düşünürdüm. Sen git kaç sene polis meslek yüksekokulunu oku sonra masa başından hiç kalkma, her gün aynı rutin işleri yap.

Umut sol koridorda ilerlemeye başlayınca bizde peşinden gitmek zorunda kalmıştık. Uzun koridorlar boyunca her iki tarafta da beyaz kapılı odalar vardı.  Sayısız masa ve odanın önünden geçerek koridor sonundaki asansöre gelmiştik. Sekiz kişilik olduğu için hepimiz rahatlıkla sığmıştık. 

Asansörün kapısının kapanmasıyla Umut en üst rakam olan dokuzuncu kata bastı. Merkezin neden bir bina olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Bütün polis şubelerini barındırıyordu. Önceden polisle hiç işimiz olmadığı için bu görkemli yeri daha yeni görüyorduk.

Dokuzuncu kata geldiğimizde Umut'un önderliğinden asansörden çıkarak koridorda ilerledik. Koridor giriş katı gibi uzun ve çok odalıydı. Işıklandırma sisteminde ise beyaz florasan lambalar tercih edilmişti.

Tekrar büyük alana gelmiştik. Umut sol en köşedeki camlı bölgeye ilerleyince bizde yönümüzü o tarafa geçirdik. Hala işlerini yapmakta birçok memur vardı. Bazıları bilgisayara bir şeyler yazıyordu bazıları dosyaları karıştırıyordu.

Camlı odaya ulaştığımızda kapıdaki isim dikkatimi çekmişti. Komiser Umut AYDEMİR. Kendi odasına gelmiştik. İçerisi gölgeliğin yarım kapalı olmasından dolayı fazla gözükmüyordu. Odasının kapısını açarak konuşmaya başladı.

"İçeri sırayla geleceksiniz. İlk sen gel" dedi Özge'ye bakarak. Ve ardından odasına girdi.

İlk olmak her zaman kötüdür. En iyi yer ortasıdır. İzlediğim filmlerde ya hep ilk sıradaki giderdi yada en sondaki. Eğer ortadaysanız bir süreliğine arkanızı kollayacak birileri vardır.

Özge önce bize ve sonra içeri girdi. Bakışları -bana yardım edin- türdendi. Kim bilir ne kadar sıkacaktı sorularıyla. Özge'nin girmesiyle kapı kapanmıştı.

Alin ile beraber köşedeki koltuklara oturuyorduk ve böylece açılıp açılmadığını görebiliyorduk. Gecenin soğuğunda üzerimizde hala elbiselerimiz vardı. Ceket olmasına rağmen bir türlü ısınamıyordum. Üşüdüğümü anlamış olacak ki Alin koluma girdi. Oysaki tam tersi olmalıydı, Alin'in üzerinde sadece şal vardı.

"Sence ne soruyorlardır? Bir kişinin ifade alması çok saçma değil mi?" diye sordu Alin. Mantıklıydı, ifadede en az iki kişinin olması gerekiyordu. Bahar hocanın odasında soru sorarlarken Umut'un yanında bir memur daha vardı. Ona göre daha sıcakkanlı.

"İşlerin nasıl yürüdüğünü bilmiyorum" diyerek geçiştirdim. Endişelendirmek istemezdim. Belki ikinci konuşmamızdaki gibi sadece soru soracaktı, kayıt altına almayacaktı.

Bakışlarım duvardaki saate ulaştığında iki buçuğa geliyordu ve Özge'nin içeri girmesi yirmi dakikayı geçmişti. Hepimizin sorgusu bu kadar uzun sürerse asla zamanında buradan çıkamayacaktık.

Sonunda beklenen kapı açılmış Özge dışarı çıkmıştı. Arkasında ise zebani gibi Umut belirmişti. Özge bize doğru gelirken o da adımı seslendi. Sıranın bende olduğunu anlamıştım. İkinci sırada çağrıldığım için sevinsem mi bilememiştim. Hiçbir filmde ortadan gidenlere zarar gelmezdi.Özge ile yan yana geldiğimizde ilk ben konuşmuştum.

"Nasılsın?"

"İyiyim merak etme,zor olmayacak." dedi Özge bakışlarını üzerime dikerek.

Bakışlarımla onaylayınca odaya gitmek üzere harekete geçecektim ki Özge ilerleyemeden kolumu tuttu.

"Sadece doğruyu söyle Elisa." İçeride neler yaşadığını daha çok merak etmiştim. Yirmi dakika boyunca insan ne kadar konuşurdu ki.Acaba benim hakkımda bir şey mi demişti Umut.

"Söyleyeceğim" diyerek uzaklaştım.

Kapıyı açık tutan Umut'un yanından geçerek içeriye girdim. Fazla büyük değildi. Koyu kahve rengindeki masanın arkasında şehrin haritası yer alıyordu. Sağ tarafta masa ile aynı renkte dolap ve içinde bir sürü kalın mavi dosya vardı. 2004'ten beri yıllara göre dizilmişti.

Deri koltuk takımı dışında dikdörtgen şeklinde balık fanusu vardı odada. İçerisinde ise renk renk türünü bilmediğim balıklar vardı. Ben odaya göz gezdirirken Umut da yerine, tam karşımdaki masasına oturmuştu.

"Otur" dedi başıyla karşısındaki deri koltuğu göstererek.

Dediğini yaptığımda bir kez daha masanın üzerinde yazılı duran ismini görmüştüm, Gözlerim Umut'a kaydığında ne kadar iyi gözüktüğünü düşünüyordum. Kirli sakalı ayrı bir hava veriyordu. Esmerlere ilgim olmadığını hatırlayınca Umut bu konunun dışında kalıyordu. Bütün kızların hayal edeceği türden bir titii aslında.

"En başından anlatmaya başla" Özge'nin dediklerini hatırlıyordum. Gerçeği söylememi dile getirmişti ve kesinlikle sözüne uyacaktım başka şansımda yoktu.

"Öğleden sonra yani Meyra'yı öylece bulduktan sonra bahçede otururken Cenk ortaya bar fikrini attı Bende onu destekledim. Buna çok ihtiyacımız vardı. Bir arkadaşımızı daha kaybetmiştik, aynı gün içinde ölse de elimizden başka bir şey gelemezdi." bir bakıma dışarıdan sanki Meyra'nın ölümünü kutluyor gibi gözüküyorduk.  Ne yazık ki bar olayı üzerimizdeki şüpheleri daha da arttırmıştı.

"Yani seninde fikrin buydu, okuldan kaçmak"

"Evet" diye karşılık verdim. Parmaklarımla oynamaya başlamıştım küçüklükten gelen bir alışkandı gergin olduğumda ya parmaklarımla oynardım yada en yakındaki herhangi bir nesneden.

"Devam et" dediğinde konuşmaya başladım.

"Bütün grup onayladı ama bir türlü Alin ikna olmuyordu. Sonunda Karan başarabilmişti. Akşam  bütün kontroller yapıldıktan sonra dışarıya çıktık sessizce. Kimseye gözükmeden."

"Kameralardan yakalanabilirdiniz." Aynı soruyu hepimize soracağına emindim. Hem abartmasına gerek yoktu ki. Onu ilgilendiren on sekiz yaş altında barda olduğumuzdu öncesine ne karışıyordu ki.

"Cenk kameraları halledeceğini söylemişti." dememle Umut kağıda not almaya başlamıştı.

"Cenk kameraları bozdu değil mi?"

"Ne yaptığını bilmiyorum. Belki de sadece kablolarını çıkartmıştır." ses gelmeyince konuşmaya devam etmem gerektiğini anlamıştım.

"Okulun arkasındaki taşın üzerine ilerledik ve üzerine çıkarak duvarı aştık. Devamını biliyorsunuzdur. Barda bayılmam sonucunda da gözelerimi hastanede açtım."

"Bara nasıl girdiniz, yaş sınırından bahsetmediler mi?" asıl ilgilenmesi gereken konuya gelmişti.

"Cenk bodyguardlara para vermişti. Onlarda bizi içeri aldılar."

"Rüşvet vermekte almakta suçtur. Arkadaşınızın bundan haberi yok galiba" dedi gülerek. İnci gibi dişleri bi rkez daha çıkmıştı ortaya. Onu ikinci kez gülerken görüyordum.

"Hastaneye neden gittiğini biliyor musun?" diye sordu gözlerini ayırmadan.

"Evet. Çok içmiştim, yan etki yaptı sanırım."

"Aslında gerçek bildiğinden daha farklı" ne demek oluyordu bu. Fazla içmiştim birde sigara eklenince ağır gelmişti hepsi bu.

"Nasıl farklı?"

"Oturduğunuz masalardaki bardakları yada artık ne varsa hepsini arkadaşlarımız inceledi. İçkilerde uyuşturucu arıyorlardı aslında. Bütün bardaklar temiz çıktı sadece biri  hariç. Senin bardağın. İçinde kalp atışlarını hızlandıran tozlara rastladık." hastanedeyken hemşire kadında aynısını söylemişti. Kısa sürede nasıl analiz yaptıklarına şaşırmıştım doğrusu. Narkotik şubede bütün tozları ayırt edebilen polislerin olabileceği üzerinde tahmin yürütüyordum. Başka bir açıklaması yoktu şimdilik.

"Kim koymuş ilacı?" 

"Barmen şaka amaçlı birinin yaptırdığını söylemiş." şaka diyince aklıma direkt olarak Cenk geliyordu fakat onca olanlardan sonra böyle bir eşek şakası yapması imkansızdı. Dört yıllık arkadaşım bana bunu yapmazdı.

"Sizce kim, katil olabilir mi?"

"Gerçeklik payı var. Şaka olabilir fakat bizim katil üzerinde yoğunlaşmamız daha mantıklı. Bu arada barda arkadaşlarımız sana ait bir şey buldular." diyerek masasının çekmecesinden saydam poşet içinde duran telefonumu bana uzattı.

"Kargaşada unutmuş olmalılar. Teşekkür ederim, gidebilir miyim?" telefonumu şimdi açamazdım her ne kadar mesaj gelip gelmediğini merak etsem de bakamazdım.

"Evet, hepinizi dinledikten sonra ifadenize imza atacaksınız." dedi. Oysaki sadece birkaç cümle dışında hiç not almamıştı. Aslında sorgu tahmin ettiğimden daha iyi ve kısa sürmüştü.

Deri koltuktan kalkarak kapıya doğru yöneldim. Aklıma gelen soruyla geri dönmüştüm.

"Barmen şakayı yapanın nasıl biri olduğundan bahsetti mi?"

"Evet. Aslında böyle birini tanıyor musun diye soracaktım az kalsın unutuyordum. Kumral, 1.70 boylarında, saçları sarı ve önleri uzun. Ayırt edebilecek özelliği ise yüzünde bir tane ben var. Böyle birini tanıyor musun?" 

"Hayır. Maalesef yok." dedim hiç düşünmeden. 

"Barmen sabah robot resim çizdirmek için buraya gelecek. Belki yardımcı olur."

"Belki. Telefonum için tekrar teşekkür ederim." diyerek önüme döndüm

Eğer söyledikleri doğruysa aklımda bir isim beliriyordu. İyide bize bunu neden yapmıştı ÇAĞKAN?

****

Tekrar okumadan paylaşıyorum yazım hatalarını gözden kaçırmış olabilirim kusura bakmayın. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere :DD Şimdiye kadar yazdığım en uzun bölüm oldu :)))

Continue Reading

You'll Also Like

1.3K 303 31
Allen ve ailesi hayatlarını normal aileler gibi yaşarken bir gün babası ani bir değişime uğrayıp Allen ve annesine kötü davranıp zulüm eder, babasını...
5.3K 484 24
"Bir melek. Ölümü getiren melek o." #1-death
74.2K 2.7K 25
Kızın tecrübesiz masum aşkı gözüne perde indirmişti. Çıkışı olmayan karanlık, her yönden onu sararken nasıl bir çıkmaza girdiğinden habersiz yaşıyo...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

155K 9.2K 53
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...