Brotherhood | [Türkçe Çeviri]

נכתב על ידי bitterthesweet

14.3K 1.4K 2.2K

[Yoonmin・ Vhope] Yedi genç, berbat hayatlarını geride bırakıp büyümeden önce son bir kez yolculuğa çıkar. ・ O... עוד

Giriş
Bölüm 1: Güvercin Çocuk
Bölüm 2: Zıpla!
Bölüm 3: Tak tak, prenses?
Bölüm 4: Kötü Örnek
Bölüm 5: İç Çamaşırsız
Bölüm 6: Bahşiş
Bölüm 7: Sikeyim Seni
Bölüm 8: Önerilen Dozaj
Bölüm 9: Boş Konuşma Şeyleri
Bölüm 10: Feleğin Çemberinden Geçmek
Bölüm 11: Hippi Karşıtı
Bölüm 12: Bakire 150
Bölüm 13: Bariz
Bölüm 14: Şamandıra Değil, Çapa
Bölüm 16: Olan Oldu
Bölüm 17: İşaretleri Takip Et
Bölüm 18: Ben Yanındayım Dostum
Bölüm 19: Şişe
Bölüm 20: Uyan
Bölüm 21: Yardım
Bölüm 22: Ruhum Var Benim
Bölüm 23: Küçük İstek
Bölüm 24: Yakala Beni
Bölüm 25: Demiryolu Çocukları
Bölüm 26: Biz Tamamen Savaştık [Final]
2. Kitap: Testament of Youth

Bölüm 15: Kemikleri ve Ses Duvarını Kırmak

379 44 71
נכתב על ידי bitterthesweet

***

TAEHYUNG GÖZLERİNİ AÇTI VE birkaç saniye önündeki görüntüye baktı, Jungkook'un kafasının arkasını gördü; dağınık siyah saçlarını, anten gibi kalkmış birkaç tutamını ve içinde uzanıp onları düzeltmek için büyük bir istek oluştu. O yüzden tek eliyle uzandı ve üstüne hafifçe bastırmaya çalıştı, yerinde tutmak için birkaç kere denedi. Oğlan uykusunda mırıldandı ve hafifçe kıpraştı ama dönmedi ya da uyanıp ne olduğuna bakmadı. Taehyung onun kalkmış saçlarını düzeltip tatmin olduktan sonra tekrar sırtının üstüne uzandı ve kafasını çevirip öteki tarafa baktı. Yanında yüzü dönük bir şekilde Hoseok yatıyordu, tek kolu önüne katlanmıştı ve diğeri de hafifçe ikisinin arasındaki boşluğa uzanıyordu. Saçları çok da dağınık değildi, daha çok kaşlarına doğru dökülmüştü. Taehyung onları geri taramayı düşündü ama şu anda onu rahatsız etmek istemiyordu. Onun yerine sadece o tarafa doğru bedenini çevirdi ve bir anlık onu inceledi.

Hoseok uyurken çok huzurlu gözüküyordu ve Taehyung onun bayılmasının üzerinden sadece bir gün geçmiş olmasına inanmakta zorlandı. Hepsi aptal haplar yüzündendi tabii ki, arkadaşlarından durumun öyle olduğunu duymaya ihtiyacı yoktu. Geçen birkaç gün içerisinde oğlanın onlardan birden fazla aldığını izlemişti, alması gerekenden fazla, ama ona bir şey söylememişti çünkü yaptığının yanlış olacağını düşünmüştü. Kendisinin farkında olduğu ama çok da umursamadığı problemi olan alkolle ilişkisini göze alırsak, bağımlılıklar hakkında konuşması biraz ikiyüzlülük olacaktı. Ama bir yandan da oğlan bayıldığından beri bunu dile getirmeyerek büyük bir hata yaptığını hissediyordu, ya da en azından diğerlerinden birine söyleyip onların ilgilenmesini sağlayabilir ve işi daha az kötü gösterebilirdi. Ne yazık ki öyle olmamıştı, korkak bir tavuk gibi davranmıştı ve olanlardan bir parça kendini sorumlu hissediyordu. Eğer bundan sonra onu daha fazla alırken görürse dikkatli olacaktı, yine de henüz onu tekrar ilaç şişesinin etrafında görmemişti. Belki aradan birkaç gün geçmesini ve kimsenin farkında olmayacağı bir zaman haplardan almayı bekliyordu ama Taehyung öyle olmadığını umdu.

Bir ya da iki dakika sonra arkadaşı nefesinin altından yumuşak bir ses çıkararak kımıldandı ve göz kapakları hafifçe titreşerek açıldı. Gözüne düşen saçlarının ardından ona baktı ve sonra iç geçirdi.

"Birilerinin beni seyrettiğiyle ilgili garip bir rüya gördüm..." diye mırıldandı Hoseok ve onun alayıyla Taehyung sırıttı. "Ve şuna bak, resmen içime doğmuş." Bacaklarını uzatıp düzleştirdi. "Ne kadar süredir bunu yapıyorsun?"

"Sadece bir dakikadır," Taehyung açıkladı ve bu diğer oğlanı yumuşakça güldürdü, anlaşılan kendisine inanmamıştı. "Sadece bir dakika yemin ederim, hepsi bu."

"Beni tüm gün seyredebilirsin sanıyordum?"

"Seyredebilirim ama sonra beni döversin." Taehyung yanıtladı ve Hoseok ona genişçe sırıttı. Bunun üzerine Taehyung uzandı ve onun saçlarını geriye doğru taradı, parmak uçlarının altında ipek gibiydiler. En azından böylece onun suratını daha net görebildi, gözlerini ve kaşlarını, aynı zamanda dokunduğunda yumuşacık olacakmış görünen alnını. Arkadaşının saçlarını düzeltti ve sonra elini geri çekebilmek için tüm iradesini kullandı. "İyi misin?"

"Ah..." Hoseok iç geçirdi. "Bilmiyorum, bu biraz geniş kapsamlı bir soru." Taehyung ona başının ağrıyıp ağrımadığını sordu ve Hoseok kafasını salladı, birkaç tutam saç tekrar kaşlarına döküldü. Taehyung buna sevindi çünkü tekrar uzanıp onları geri yatırabilecekti. "Başım ağrımıyor ama doğrusunu söylemek gerekirse pek iyi hissetmiyorum. Umarım kötü bir gün geçirmem..."

"Kötü gün?" Taehyung sordu, bu sefer elini geri çekmeden onun saçlarıyla oynamaya devam ederek. Arkadaşı kendisini durdurmadı ve o da bunu iyi bir işaret olarak algıladı.

"Haplar olmadan geçen bir gün kötüdür," dedi Hoseok bir anlık sessizlikten sonra. "Ve bunu istemiyorum, yoksa seyahat etmek cehenneme dönüşecek."

"O zaman ben de seni taşırım," dedi Taehyung gülümseyerek ve bu Hoseok'u oflattı ama ifadesinden bu fikirle eğlendiği belliydi. "Sırtıma alırım, her neyse, fark etmez aşkım."

"Ne zaman bana şöyle demeyi keseceksin?"

"Ne zaman Jimin'e 'Gerzek Kıç' demeyi kesersem," Taehyung bir an beklemeden yanıtladı, "ve bu da hiçbir zaman gerçekleşmeyecek." Oğlan birkaç saniye bunu düşünüyor gibi gözüktü ve sonra gözlerini Taehyung'un hala saçlarıyla oynayan eline çevirdi. Sonra ona kendisinin nasıl hissettiğini sordu. "Ben? Her zamanki halimde gibi hissediyorum."

"Sarhoş gibi mi?" bu yanıt Taehyung'u kahkaha attırdı ve Hoseok uzanıp onun elini yakaladı. İttirmedi veya çekmedi ama onun yerine kendi elinin arasına aldı, hafifçe parmaklarını birbirine geçirdi ve aralarındaki zemine koydu. "Ne demek istediğimi biliyorsun, sadece böyle bir şey demek soruyu cevaplamak olmuyor. İyi misin?"

"Ben hala biraz...pekala iyileşiyorum." dedi Taehyung bir anlık düşünmeden sonra. "Umarım ikimiz de kötü bir gün geçirmeyiz, değil mi?" Onun bu lafının üstünde düşündüğünü görebiliyordu, muhtemelen sormadan ne kastettiğini anlamaya çalışıyordu. Taehyung onun bir anda neyden bahsettiğini anlayacağından korktu ve hala ona bununla ilgili bir fikir vermediğinden emin olmalıydı. "Ciddi bir şey yok, benim için endişelenme."

"Bunun hakkında konuşmadığın için endişelenmemek kolay olmuyor..."

"Konuşmaya gerek yok," Taehyung biraz fazla kabaca bunu yanıtladı, "çünkü önemli değil." Hoseok bunu tartışacakmış gibi gözüktü ama sonra tartışmamaya karar verdi ve onun yerine doğrularak oturdu. Elini bıraktı ve uzanıp bir esnemesini bastırdı. Taehyung onun sırtını izledi ve bir an sonra Hoseok ayağa kalkıp fabrikanın içinde yürümeye başladı.

Birkaç saniye sonra Taehyung da doğrulup oturdu, bunu yavaş bir şekilde yapmak zorunda kaldı çünkü belinin etrafında korkunç bir sızı hissetti, sanki kaslarından birine kramp girmiş gibiydi ve nefesinin altından inledikten sonra uzanıp eliyle ovaladı. Aynı zamanda uyluğunun alt kısımlarında da ağrılar hissediyordu ve yaralarının ne zaman iyileşeceğini merak etti çünkü onları meraklı gözlerden saklamak için büyük bir çaba veriyordu. Bir anlığına ayağa kalkması çok zormuş gibi hissettirdi o yüzden sadece uzanıp botlarını aradı ve ayağına geçirdi, bağcıkları hafifçe bağladı. Kepenk kapısından sesler yankılanınca kafasını kaldırıp baktı ve Hoseok'un altından çıkıp gözden kaybolduğunu gördü, muhtemelen içeride olmadığı için dışarıda bir yerlerde tuvalet bulmaya gidiyordu. Kanalizasyon deliği gibi. Sağ tarafına döndüğünde Seokjin, Jimin ve Namjoon'un uyandığını gördü, sertçe gözlerini ovalayıp omuzlarını çevirerek kaslarını gevşetiyorlardı.

"Kıçın nasıl?" diye sordu Taehyung, Jimin'e bakıp sırıtarak.

"Sopsoğuk," oğlan yanıtladı, bir taraftan ayak parmaklarına uzanıp gerinirken. "Aslında buz gibi."

"Küçük tatlı kıçın acı çektiği için üzgünüm."

"...ıçlardan konuşmayı kesin," Yoongi sırtının üstünde dönerken inleyerek homurdandı, "bu saatte...sabahın köründe."

"Kıçlardan konuşabilecekleri en ideal saat ne zamandır peki?" Namjoon omuzlarını indirip ona bakarken sordu.

"Şu an değil," genç adam kendini cenin pozisyonuna sokarken yanıtladı, kalkmak yerine bacaklarını göğsüne çekip sarıldı. "Uykumun arasında popolar hakkında düşünmek istemiyorum."

"Neden olmasın? Benim neredeyse çoğu uykum öyle geçiyor." dedi Taehyung avuçları ve dizlerinin üstüne kalkarken. Onlardan destek alıp ayağa kalktığında keskin bir acı hissetti ve buna suratını ekşitmemeye çalıştı. Kepenkten tekrar bir ses geldi ve birkaç saniye sonra Hoseok tekrar fabrikanın içinde göründü.

"Şey...planlarda bir değişiklik var." dedi Jimin, kepengin düşme sesi Jungkook'u uyandırırken. En genç oğlan refleks olarak doğruldu ve yavaşça gözlerini açmaya çalıştı.

"Ne gibi bir değişiklik?" diye sordu Jungkook esneyerek, kelimeleri gittikçe anlamsız seslere dönüştü.

"Otobüsler hakkında düşünüyoruz."

"Bekle, otobüs şeysini geçtik sanmıştım?" Taehyung kafa karışıklığıyla sordu, gözleri tek tek hepsinin üstünde gezdi.

"Yani," dedi Seokjin bir an sonra, "ben dün gece boyunca üstünde düşündüm ve Namjoon aslında iyi bir noktaya değinmişti. Tekrar kaybolup Seul'den daha da uzaklaşma riskini alamayız, ve otobüsler gerçekten de zaman kazanmamızı sağlayacak."

"Para kazanmak o kadar da zor değil," diye ekledi Jimin, "ve yeterli parayı kazanır kazanmaz sadece birine atlarız. Yani, daha az vaktimizi alabilir, para kazanmaya çalışmakla yürümek aynı da sürebilir ama kaybedecek neyimiz var ki?"

"Tamam, ama tam olarak neler oluyor? Ne yapıyoruz anlamadım?" Bu konuda mızıkçılık yapmak istemiyordu ama kendine engel olamadı, ağırlığını bir ayağından diğerine geçirdi. Botunun içindeki paraların düşüncesi aklına geliyordu ve eğer şimdi çıkarıp onlara gösterse acaba ne derlerdi, merak etti.

"Sonraki şehrin içine gireceğiz," Namjoon açıkladı, "ve birkaç günlüğüne bir otele yerleşeceğiz. Avans olarak önden bir ya da iki günü ödeyeceğiz ve sonra sadece dışarı çıkıp para kazanacağız. Hoseok dışında, o dinlenecek."

"İhtiyacım olmadığını söyledim size." oğlan resmen sızlandı.

"Dinleneceksin, tekrar baş ağrıların tutmadan önce ne kadar çalışabileceğini sanıyorsun, ha? Ya da bayılmadan önce?" Hoseok bakışlarını botlarına indirdi ve buna başka tek kelime etmedi. "Planımız bu, umarım uyabiliriz." Taehyung nasıl iş bulacakları hakkında sordu ve o da sadece omuz silkti. "Sanırım sadece biraz arayıp kendimiz bulmamız gerekecek."

*

Taehyung fabrikayla sonraki şehir arasında çok da mesafe olmamasına minnettardı çünkü bir saatlik yürümenin ardından kasları isyan etmeye başlamıştı. Arkadaşlarının yüksek sesli şikayetlenmelerinden anladığı kadarıyla onlar gibi ayak bilekleri ya da tabanları ağrımıyordu, daha çok beli ve kalça kısmı ağrıyordu. Karın kasları da hala biraz hassastı ama yürürken ağrımıyordu, daha çok eğilirken veya uzandıktan sonra kalkmaya çalışırken hissediyordu. Bağcıklarını bağlamak bile başlı başına bir eziyetti ve sırf onu gıcık etmek içinmiş gibi açılıp duruyorlardı, kullana kullana saçaklanmış ve yıpranmışlardı. Tekrar açıldıklarında birkaç acınası girişimle bağlamaya çalışıyordu ki diğerleri inleyip homurdanmalarının sıkıntıdan değil ağrılarından dolayı olduğunu fark etti. Sonra trafik ışıklarında durdukları bir sırada Yoongi şaşırtıcı bir şekilde onun önünde yere eğilip bağcıklarını onun için bağladı. Bunu yaparken tek kelime etmedi, ya da kafasını bile kaldırıp bakmadı ve Taehyung da onun bağcıkları açılmasın diye üst üste iki kere bağlamasını izledikten sonra bir teşekkür mırıldandı.

Sonunda Yesan Bölgesi'nin merkezine yaklaşmaları yaklaşık iki buçuk saatlik yürüyüş sonunda gerçekleşti ve sonra otele benzer bir konaklama aramak için biraz daha yürüdüler. Ama ücretleri sormak için girdiklerinde Seokjin anında Namjoon'u kapının dışına doğru çekti, verdikleri fiyatın iki oda için çok fazla olduğunu söyledi. Bununla birlikte, birkaç otel gezip araştırmalarından sonra şimdilik sadece çift kişilik bir oda kiralayabilecekleri ortaya çıktı çünkü daha iyisini karşılayamayacaklardı. Bu en azından birkaç kişinin yerde yatması anlamına geliyordu. Yataklara iki kişiden fazlası sığmazdı ve odaya çıktıklarında her pozisyonu denediler ama koltuğa da bir kişiden fazlası sığmadı. O yüzden Namjoon başka bir oda bulana kadar yerde yatmaya gönüllü oldu ve Jimin de zaten çoğu geceyi yerde geçirdiğini söyledi, o sırada Taehyung'a attığı pis bakışla herkesi güldürdü. Doğruyu söylüyordu ve bunu inkar etmeye çalışmanın da bir anlamı yoktu.

Tuvaleti kullanmak için büyük bir mücadele oldu çünkü herkes önceki günden beri bir an önce temizlenmek istiyordu. Taehyung sadece herkesin yıkanıp işini bitirmesini bekledi çünkü kimseyle tuvaleti ortak kullanıp hala koruduğu yaralarını göstermek ve sorgulatmak istemiyordu; en garip ve bariz yerlerde olan yaralarını. O yüzden sadece yataklardan birinin ucuna oturdu ve herkesin odanın içinde koşuşturmasını izledi. Düşüncelerine dalmış olmalı ki sonradan fark ettiği ilk şey biri tarafından sarsıldığıydı ve kafasını anında kaldırıp baktığında Seokjin'in üzerine eğildiğini gördü.

"Neh..." Taehyung kaşlarını kaldırdı ve otel odasına baktığında içeride sadece ikisinin olduğunu gördü, hala banyoda olan muhtemelen Hoseok dışında. "Herkes nerede?"

"Dışarı çıktılar," diye açıkladı Seokjin onun omzunu bırakırken. "İş aramaya."

"Sen niye buradasın?" Taehyung sordu ve uzanıp sertçe gözlerini ovaladı. Böylece arkadaşı sessizce diğer arkadaşına göz kulak olması gerektiğini açıkladı ve bu sırada tuvalet kapısına baktı, böylece Taehyung onun içerideki arkadaşının duymasını istemediğini anladı. "Sence bir bebek bakıcısına mı ihtiyacı var?"

"Bence Hoseok birkaç günlüğüne yalnız bırakılmamalı," dedi Seokjin ilerleyip diğer yatağa otururken, "ve eminim diğerleri de benim onunla kalmamı isterken aynısını düşünüyordu. Zaten bir şey dememe fırsat bırakmadılar, neredeyse sadece emrettiler." Taehyung onaylayıcı bir ses çıkardı ve kollarını yatakta geriye koyup bileklerinin üzerine yaslandı. "Sen iyi misin?" Bu sorunun üzerine gözlerini tuvalet kapısından çekti ve arkadaşına döndü. Suratında anlaşılamaz bir ifade vardı ama Taehyung onun ağzından laf almaya başlayacağını biliyordu. Soruya kafasını salladı. "Çünkü son günlerde biraz...bitap görünüyorsun ve-"

"Ben iyiyim, gerçekten." diye hızlıca yanıtladıktan sonra ayağa kalktı ve odanın içinde yürüdü, kapıyı açtı ve lavaboya girdi. Hoseok musluğun önünde dikilmiş omzundaki havluyla suratını kuruluyordu, saçları ıslaktı ve arkaya doğru taranmıştı. Onun girme sesine kafasını kaldırıp musluğun üstündeki aynadan baktı; pürüzlenmiş ve çizilmiş eski otel aynasından.

"Ah evet, mahremiyet." dedi oğlan yumuşakça gülümseyerek. "Bu günlerde sıcak yemek kadar özlediğim bir diğer şey." Taehyung klozetin kapağını indirdi ve bir sandalyeymiş gibi üzerine oturdu, bu sırada ağrısını belli etmemeye çalıştı ama yine de istemeden etmiş olabilirdi. "Heh, şimdi de sadece bir gazeten ve pipon eksik." Hoseok ona bakarken tersledi.

"Çizgi roman ve soju demek istedin bence." Sırıtarak düzeltti.

"O da olur." arkadaşı yumuşakça omuz silkti. Taehyung, Hoseok havluyla kurulamadan önce bir damla suyun onun yanağından akıp damlamasını izledi. "Seokjin'den kaçıyorsun, değil mi?"

"Hayır, bu fikri sana ne verdi hmm?"

"Tuvalette saklanıyorsun; sandalye yokmuş gibi klozetin üstüne oturuyorsun ve Seokjin diğer odada. Biraz çıkarım yaptım." Hoseok musluğa yaslanıp ona baktı. "Haklı mıyım yoksa haklı mıyım?"

"Belki de sadece aşkımla konuşmak istedim? Baş başa?"

"Şu aşkım lafını kes. Sadece konuyu değiştireyim diye uğraşıyorsun." Taehyung buna derince iç geçirdi ve diğer oğlan sırıttı. Onu köşeye sıkıştırdığını biliyordu. "Bu da haklı olduğumu kanıtlıyor."

"Belki de kaçıyorumdur, insanlardan ve konulardan kaçmayı en iyi sen bilirsin." Hoseok'un dudakları düz bir çizgi şeklinde gerildi ve arkadaşını bu sözlerle biraz sinir etmiş olsa da Taehyung lafını geri almadı. "Ama şu an sadece temizlenip dışarı çıkmak istiyorum."

"İş bulmak için mi?" Taehyung doğru olmasa da bunu onayladı ve oğlan bunun üstünde birkaç saniye düşündü. "...tamam, ama ondan sonsuza kadar kaçamazsın, biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum."

"Ya da benden."

"Hayalini bile kurma aşkım." dedi Taehyung göz kırparak, sonra da Hoseok'un suratında oluşan ifadeye güldü.

Söylediği tam olarak yalan sayılmazdı aslında, her şeye rağmen kendi işini birkaç gece önce yapmıştı ve kazandıkları da hala botunun içindeydi. Şimdi ise, tek yapması gereken birkaç saat etrafta boş dolanmak ve sonra odaya gelip parayı botundan çıkarıp onlara teslim etmekti. Kimse şüphelenmeyecekti tabii ki ve tam tersine memnun olacaklardı, o yüzden sadece buna sadık kalıp onlara belli etmeden halletmeliydi. Taehyung arkadaşlarından biri 'kazayla' lavaboya dalmadan önce hızlıca temizlendi ve hazır olduğunda tekrar binadan ayrıldı, her zamanki gibi bolca para getireceğine söz verdi.

Kırık saati 11:25'i gösteriyordu ve otele akşam 6 civarında dönerse yeterince uygun olacaktı o yüzden kendini ona göre ayarladı ve hızlı bir şekilde binanın içinde yürüyüp tekrar arkasındaki otel odasına bakmadan sokağa çıktı. Şanslıydı ki Hoseok'a bakması gereken kişi Jimin değil Seokjin'di yoksa büyük olanın sorular sormaya başlaması ve onun da ağzından laf yumurtlaması kaçınılmaz olurdu. Taehyung ucuz atlatmıştı ve sokakta yürümeye başladığında rahatlamayla bir nefes bıraktı. Yesan Bölgesi çok da ilgi çekici bir yer değildi ve kısa bir süre sonra kendini sıkılmış buldu, sadece etrafa boş boş bakıp durmaktan değil aynı zamanda ağrıyan kaslarından da. Belki de bir süreliğine oturabileceği bir yer bulmalıydı, bir otobüs durağı veya park-

Düşüncelerine o kadar dalmıştı ki bir şey boynuna dolandığında şaşkınlıkla bağırdı ve sonra sırtında tanıdık bir ağırlık oldu.

"Sikeyim Kookie, kalp krizi için teşekkürler."

"Rica ederim." oğlan bacaklarını sıkıca onun beline dolayıp sırtına yapışırken neşeli bir tonla söyledi. Sıkıca tutunduğu için Taehyung onu sırtından silkeleyemedi.

"Senin çalışıyor olman gerekmiyor mu?" diye sordu Taehyung ve uzanıp boynuna dolanmış olan kolları çekti. Oğlanın botları kaldırıma yüksek bir pum sesiyle vurdu ve sonra dönüp ona baktı. Jungkook'un kavgasından kalan morlukları en azından biraz solmuştu ve kendininkilerin de bir an önce gitmesi için içinden dua etti. Jungkook aynı soruyu kendisine yöneltti. "Çoktan biraz kazandım."

"Lanet..." arkadaşı bir anlık botlarını yere sürttükten sonra sokağın karşısındaki çocuk parkına baktı. "Üç saattir dışarıdayım ve hiçbir şey kazanamadım. Şansım yolunda değil gibi, sence?" Üç saat? Oğlan temizlenip anında dışarı çıkmış olmalıydı, ve bir de Taehyung'un hali vardı; otelden ayrılalı daha bir saat olmuştu, botu ise paralar ve yalanlarla doluydu. "Biraz mola vermeliyim." Taehyung bunu bir an düşündükten sonra onu bileğinden yakaladı ve yolun karşısındaki parka doğru çekti. Oğlan kendisini sürüklemesine izin verdi, kalabalık çocuklar ve anne babaların arasından geçtiler, doğruca salıncaklara ilerlediler.

"Yakında halledersin."

"Hiçbir zaman bir iş bulamayacağım." Jungkook iç çekti ve salıncaklardan birine yerleşti, bacaklarını büktü ve botlarını zemindeki talaşlı yapı malzemesine değdirdi. Son zamanlarda yaşadıkları aksilikleri göze alırsak, salıncağın oturak kısmına sanatoryumlarda kullanılan pedlerden yerleştirmeleri çok mantıklı olacaktı ama ne yazık ki şu an mümkün değildi. Diğer salıncakta küçük bir kız oturuyordu o yüzden Taehyung için boş yer yoktu, ve kız ikisine de meraklıca bakıyordu. İfadesinden onların parkta oynayacak kadar genç olduklarına inanamadığı belliydi ama en azından Taehyung arkadaşının yaşının o kadar da büyük olmadığını düşündü.

"Sallayayım mı?" Taehyung şakacı bir şekilde kıza sordu ve birkaç saniye sonra kız kafasını sallayıp ona gülümsedi, bu hareketiyle atkuyruğu saçı sallandı ve eksik olan ön dişlerinden biri ortaya çıktı. "Seni o kadar yükseğe uçuracağım ki Ay'a atlayabileceksin ve uzaylılara merhaba diyeceksin."

"Uzaylılar Ay'da yaşamaz şapşal," dedi kız ciddi ve emin bir şekilde, "onlar Mars'ta yaşıyor, huh."

"Vay canına, daha demin bir çocuk tarafından azarlandın." dedi Jungkook, dönüp ikisine bakarken genişçe sırıtarak.

"Böyle yorumlar yapmaya devam edersen seni sallamayacağım." Taehyung monoton bir sesle söyledi ve küçük kızı itti. "Adın ne bakalım, hmm?"

"Daena." salıncak ileri gidip geri geldiğinde kız yanıtladı, Taehyung onu tekrar iterken elleri elbisesinin sırtına değdi, bu sefer daha yükseğe salladı.

"Peki Prenses Daena, zincirlere sıkı tutunmalısın tamam mı?" Kız öyle yapacağını söyledi ve sonra daha yükseğe itmesini rica etti. "Eğer inmek istersen sadece topuklarını yere birkaç kere sürt, sonra kolayca yavaşlayıp durabilirsin. Sakın atlama çünkü prensesler bile uçamaz."

"Ya kuş prensesleri? Ya da melek prenses?" Daena sordu ve Taehyung onu daha sert ittiğinde kıkırdadı. Bu ses ona Soobin'i hatırlattı ve bir anda kalbinde bir sancı hissetti. Şu an etrafında kendisi ya da göz kulak olacak birileri olmasa da kızın iyi olduğunu umdu.

"Güzel nokta, bu kadar yüksek yetmez mi?"

"I-ıh!"

"Harika, benim de kollarım ağrımaya başlamıştı zaten." Taehyung uzaklaşıp arkadaşının yanına döndü, salıncağın metal direklerine yaslandı ve ellerini kapüşonlusunun cebine koydu. "Hiçbir zaman iş bulamayacağım ne demek, ha?"

"Birkaç bara gittim," oğlan salıncağın zincirleriyle oynarken açıkladı, "ve onlar da beni geri çevirdi. Çok küçükmüşüm, Gyeonggi'deki adamın yaptığı gibi bir dakikalık mülakata bile almadılar."

"...Lanet olsun."

"Evet, lafı ağzımdan aldın." Jungkook zincirleri bıraktı ve onun yerine ellerini kucağına indirdi. Hafifçe öne eğilerek oturuyordu ve Taehyung böyle morali bozuk bir duruş gördü mü, anlardı. "Son birkaç saatimi sadece aptal işleri arayarak harcadım ve kendi adıma tek bir won bile kazanamadım. Herkes bir şeyler yaptı, ben hariç."

"Seokjin ve Hoseok da hariç..."

"Evet ama onlar otel odasından çıkmadılar, pek de iyi bir kıyaslama değil." Oğlan ona bakmadan önce iç çekti. "Sen şimdiye kadar ne kazandın?"

"...100,000 falan." dedi Taehyung bir an düşündükten sonra, yalanı dilinden kusursuz bir şekilde çıkmıştı. "Az çok bir şeyler işte-"

"Hayır bu çok iyi, gerçekten çok iyi." Jungkook yanıtladı ve Taehyung bakışlarını ayakkabılarına indirip oğlanın nasıl kazandığıyla ilgili soru sorup sormayacağını merak etti. "Bu üç bilet için yeterli olabilir, emin değilim. Belki de senin dönüşün çoktan kesinleşmiş olur."

"Muhtemelen."

"Yani ben de diğer dandik işlere bakabilirim ama yeterince ödemiyorlar bile, hem de hiç. Belki de...böyle yaparak işin kolayına kaçıyorumdur, değil mi?" Kendi kendine bıkkınca güldü ve sonra gözlerini hıncahınç dolu oyun parkında gezdirdi. "Saat dört yönünde bizi dikizleyen bir anne var, sanırım kavga etmek istiyor." Taehyung direkt onun tarif ettiği yöne baktı ve biraz uzakta, birkaç adım ilerilerinde dikilen bir kadın gördü. Başka bir anneyle bir ipin ucundan tutmuştu, ikisi de yavaş tempoyla ipi sallayıp döndürüyordu ve kızlar ile erkekler kıkırdayarak sırayla üstünden zıplıyordu. Genç bir kadındı, belki otuzlarının başlarındaydı ama haşin bir şekilde kaşlarını çatışı sanki suratını yaşlandırmıştı, pek de hoş gözükmüyordu.

"Git onunla dövüş." dalga geçti ve Jungkook kahkaha attı. Bir an sonra ikisi de sanki kadına bakıp gülüyorlarmış gibi gözüktüklerini fark ettiklerinde şapşalca gülmeyi kestiler. "Şey ah...gidip şuna bakalım." Taehyung metal dönenceyi işaret etti ve arkadaşı salıncaktan inip hızlıca ona doğru yürüdü. Şu an boştu ve etrafında dolanan çocuklar da yoktu o yüzden belki de biraz binip oynayabilirlerdi.

"Bu şey ne kadar hızlanabilir merak ediyorum?" Jungkook sordu ve Taehyung üstüne tırmanıp ona küçük bir deney yapabileceklerini söyledi. Oğlan ona sırıttı ve yan tarafındaki metal kulpundan tutup döndürdü. Kuvvetlice ittirmesiyle hızlıca dönmeye başladı ve etrafındaki görüntü bulanıklaşırken Taehyung gülmeye başladı. Arkadaşı kulpun önüne gelmesini bekledi ve tekrar tuttu, daha da hızlandırarak çevirdi.

"Hala yeterince hızlı değil!" Taehyung güldü ve o yüzden Jungkook da kulpun tekrar gelmesini bekledikten sonra tutup ağırlığını da vererek yapabildiği en hızlı şekilde etrafında koştu. Bir anda dönme dolap o kadar hızlandı ki Taehyung kıçının metal oturakta kaydığını hissetti ve hemen kenardaki çıkma yerine tutundu.

"Şimdi nasıl peki!?" Jungkook geri bağırdı. Taehyung yanıt olarak sadece gülebildi çünkü o kadar hızlı dönüyordu ki etrafındaki hava suratına vuruyordu ve konuşamıyordu, araba giderken kafasını camdan çıkarmış gibiydi. Birkaç saniye sonra koşan oğlanın ayağı hafifçe yere takıldı ve nihayet kulpu bıraktı ama zaten bundan daha hızlı dönmesi mümkün değildi.

"Tanrım, siktir kusacağım!" Taehyung bağırdı ve Jungkook'un parkın zemininde nefessiz kalacak şekilde güldüğünü duydu. "Mayday! Mayday ben-"

Cümlesini bitirmeye fırsat bulamadı çünkü dönme dolap o kadar ani durdu ki Taehyung öne yapışırken kelimeleri yarıda kesildi, dişlerini birbirine çarptı ama neyse ki dilini araya kıstırmadı. Ani ivmeyle sarsılmıştı ama kafasını önündeki metal direksiyona berbat bir şekilde çarpmadan önce kendini kurtarıp elleriyle tutunmayı başardı. Afallayarak arkadaşına baktıktan sonra onun da omzunun üstünde dönüp başka bir yere baktığını gördü ve dönüp birkaç adım ilerisinde dikilen adamı fark etti. Belki kırklı yaşlarındaydı, saçları ve suratındaki sakalları hafifçe beyazlamaya başlamıştı ve suratında katı bir ifadeyle iki oğlana bakıyordu. Taehyung gözlerini yere indirdiğinde adamın ayağını dönme dolaba uzattığını ve böylece durdurduğunu fark etti. Adam kollarını göğsünde birleştirdikten sonra ayağını yavaşça çekti.

"Maalesef ki sizden buradan gitmenizi isteyeceğim." dedi adam sert bir sesle. Taehyung bir anda herkesin gözlerini üstünde hissetti, sadece etraftaki birkaç ebeveynin değil aynı zamanda parktaki tüm aptal çocukların da.

"Burası halka açık bir park." diye yanıtladı Jungkook, zeminde bir bebek gibi uzanmaya devam etmektense doğrulmak için kıpırdanarak.

"Öyle, çocuklar için. Siz çocuk değilsiniz, siz eğer şu an tatilde olmasak okuldan kaçmış olacak olan ergenlersiniz." Taehyung buna onaylayıcı bir ses çıkardı ama adam gülmedi. "Çocukları korkutuyorsunuz, fazla seslisiniz ve kullandığınız kelimeler onlara uygun değil. Lütfen."

"Teknik olarak arkadaşım çocuk sayılır," dedi Taehyung oturup ellerinin tozunu silkelerken. "Yaşıtlarına göre biraz uzundur ama çocuk. Daha on bir yaşında-"

"Sikeyim seni Kim Taehyung," Jungkook genişçe sırıtarak yanıtladı ve arkasında bir yerlerden birkaç annenin bu lafa iç çektiğini duydu. "Kıçım on bir."

"Eğer gitmiyorsanız polisi aramak zorundayım." dedi adam sert bir şekilde ve polis bahsinin üzerine Taehyung iç çekip ayağa kalktı.

"Hadi, burası bok gibiymiş zaten, gidip sarhoş falan olalım." Metal dönenceden aşağı atladı ve yerde oturan arkadaşına kalkması için elini uzattı, o da elini tutup ayağa kalktı. "Bay bay Prenses Daena!"

"Bay bay şapşal!" kız bağırarak yanıtladı, hala mutluca salıncakta sallanıyordu. Taehyung arasına bir kere dönüp bakmadan arkadaşını ilerletti ve oyun parkının ana girişine doğru çıktılar. Arkalarından bakan gözler varsa bile umurunda değildi çünkü bu hisse zaten alışkındı.

"Kazandığın paranı alkole harcamamalısın." dedi Jungkook ikisi de caddeye adımladıkları zaman.

"Kim para harcamaktan bahsediyor ki?" Jungkook'un bileğini bıraktığı sırada yanıtladı ve kaldırımdan aşağı doğru yürümeye başladı. Birkaç saniye sonra arkasını dönüp genişçe sırıtarak ona baktı ve oğlan da anlayarak aynı şekilde sırıttı.

Birkaç dakika sonra neredeyse boş olan başka bir parkta oturuyorlardı, ama burada anne babalar ya da çocuklar yoktu. Onun yerine yürüyüş yapan birkaç insan ve piknik yapıyor gözüken bir çift vardı. Çiftin önlerinde bira gözükmüyordu ama muhtemelen kendi aldıkları birkaç yüz wonluk ucuz atıştırmalıklardan daha lezzetli olan yemekleri vardı. Söz verdiği gibi tamamen bedavaya getirerek biraları da almıştı Taehyung, küçük bir dükkanda gözden kaybolup bir an sonra elinde birkaç tenekeyle belirmişti. Tadı mükemmel sayılamazdı ama soğuktu, ve biraydı, o yüzden hiç de umursamıyordu.

"Var ya," dedi Jungkook, şişe geçirilmiş tavuğunu indirerek. "Eğer o herif bizi durdurmasaydı kesinlikle ses duvarını kırabilirdik."

"Ya da benim boynumu, lanet olsun çok hızlıydı."

"Gerçekten kusacak mıydın?" Arkadaşı ona sordu ve Taehyung tip tip bakarak ona kafasını salladı. "Genellikle ancak iki şişe sojudan sonra kusarsın da."

"Cidden Kookie, saçmalama istersen. Üç demek istedin." Oğlan kızarmış tavuğundan başka bir ısırık almadan önce ona sırıttı ve Taehyung tenekesini kaldırıp biradan koca bir yudum aldı. "Bunu Gerzek Kıç'a yaptığımızı hayal et, sence ağlamaya başlamadan önce kaç saniye dayanırdı, ha?"

"Muhtemelen üç." dedi Jungkook yemek dolu ağzıyla ve Taehyung ona güldükten sonra birasını tekrar çimlere koydu ve iç çekerek bileklerinin üstünde arkaya doğru yaslandı. "Sonra Yoongi gelip bizi durdururdu."

"Gelmezdi, uçardı. Yemin ederim sırf bu yüzden sırtından kanat çıkarırdı." Arkadaşı seslice güldü ve gözlerini bir anlığına parkta gezdirdi. "Bazen çok fazla oluyor..."

"Evet, ama sen de fazla oluyorsun o yüzden uyumlu bir eşleşme."

"Yok almayayım, beni başkasıyla eşleştir."

"Kimle mesela, aşkın gibi mi?" Jungkook buna kaşlarını kaldırdı, ifadesine bakılırsa oyuncu ve uğraşmak isteyen modundaydı.

"Evet, beni aşkımla eşleştir." diye yanıtladı Taehyung, parkın ilerisindeki çifte bakarak. "Sikeyim, harika olurdu."

"Ona ne şüphe..."

"Ben seni kimle eşleştireyim peki, hmmm?"

"Yok kalsın, ben yanlız takılıyorum. Eşe ihtiyacım yok." Jungkook bacaklarını önünde bağdaş kurmak için kıpırdandı ve sonra şişini yemeye devam etti. Taehyung'unki çoktan ilk boş bira şişesiyle birlikte çimenleri boylamıştı. Jungkook kafasını çevirip bir süre arkadaşını inceledi, suratındaki ifade okunması zordu ama ne zaman kafasında sinsi planlar kursa oluşturduğu ifadeye benziyordu.

"Ah? Ama şu an kafamda harika bir eşleşme yarattım. Fantastik bir beden, gerçekten tatlı bir surat..." Jungkook meraklıca ona baktı. "Ben on üzerinden on derim, tam yatağa atmalık." Bitirmeden önce bir an bekledi. "Kesinlikle seni Gerzek Kıç'la eşlerdim."

Aldığı tepki beklediğinin üzerindeydi. Bir ya da iki saniyeliğine Jungkook sadece aynı meraklı ifadeyle ona baktı ve kafasına dank ettikten sonra ifadesi değişti. Ağzını beş karış açıp kaşlarını havaya kaldırdı ve şaşkınca ona baktı. Kelimelerini toparlayabilmek için ağzını birkaç kere açıp kapattı ama gırtlağından sesler çıkarmaktan başka bir şey yapamadı.

"Ağzına sıçayım senin Tae yani, gerçekten mi? Sence bu komik mi?"

"İnkar etmeye devam et, böylece fikri daha çok benimsiyorum." Taehyung genişçe sırıtarak yanıtladı ve oğlan elindeki tavuğu onun koluna saplamak için hamle yaptı. Taehyung ondan uzaklaşmak için kaçtı, şaşkınlıkla bağırdı, ve yarısı boş olan bira tenekesi devrildi. İçindeki sarı sıvı çimlere akmaya başlamıştı ki Taehyung hepsinin akmasını engelleyip tenekeyi düzeltti. Kokusu anında güçlü bir şekilde havaya yayıldı, onun için tanıdık ve her nasılsa rahatlatıcıydı. O sırada parkın karşısındaki çift bir şeye gülmeye başladı ve Taehyung dönüp baktığında kadının bir elini ağzına kapattığını gördü, arkası dönüktü ve kıkırdayışıyla saçları omzuna dökülüyordu. Görünüşe bakılırsa güzel vakit geçiriyordular, oysa bir de kendisinin düştüğü hal vardı. Bir parka oturmuş resmen diğer arkadaşları tarafından basılmayı bekliyordu çünkü yapacak başka bir şey bulamıyordu. Diğerleri onun böyle çimlere yayılıp keyif yaptığını görse ne düşünürdü? Herkes dışarıda bir yerlerde çalışıp para kazanmaya çalışıyordu, kendisi hariç; o sadece her zamanki gibi sarhoş olmakla meşguldü.

"Sana bir eşe ihtiyacım yok dedim, siz milletten birine bakacak kadar da umutsuz değilim ayrıca. Çıtam biraz daha yüksek, ah, ve kız."

"Emin misin?"

"Gayet eminim." Jungkook iç çekerek şişi bir kenara attı ve kendi tenekesini kaldırıp kalanları kafasına dikti. Oğlan çok genç olduğu için iş bulmakta zorlanmıştı ve şimdi bir de alkol koktuğu için daha da zorlanacaktı, Taehyung sayesinde eğer başka şansları varsa o da elinden alınmıştı. Gerçi, hala tuvalet temizleme falan yapabilirdi ama oğlan buna hevesli olmadığını çoktan söylemişti.

"Asla asla deme..."

"O parayı nasıl kazandın, ha?" Arkadaşı bitirdiği bira kutusunu elleri arasında ezip çimenlere atarken kafasını ona çevirdi. Taehyung boş boş ona baktı ve bir şeyler bulmak için zihnini kurcaladı ama aklı durmuş gibiydi, dilinin ucundan en berbatından bile bir yanıt dökülmedi.

"...Ne?" afallayıp kaldığı birkaç saniyeden sonra mırıldanabildi.

"Nasıl o parayı kazandın?" Jungkook tekrarladı. "Bir şeyler mi çaldın yoksa gerçekten çalıştın mı?"

Taehyung gözlerini indirip ezilmiş bira tenekesine baktı ve dudaklarını ısırmak için içinde büyük bir arzu hissetti ama karşı koydu, onun yerine parmaklarını çimenlikte dolaştırdı ve birkaç yaprağı tutup kopardı.

"Çalıştım."

"Ah öyle mi? Nerede, benim için de ayarlasana bir şeyler?" Oğlanın dalga geçtiğini biliyordu ve kendini gülmeye zorladı ama biraz ürpermeye başlamıştı. Eğer Jungkook işin aslına dair en ufak bir ipucuna sahip olsaydı, muhtemelen böyle bir şeyi hayatta demezdi.

"Senin alanın değil, barlarda konser vermeye devam et Kookie."

"Zaten şu an iyice bar gibi kokuyorum..." oğlan nefesinin altından homurdandı.

Son bira tenekelerini de paylaştıktan sonra çok geçmeden birlikte parktan ayrıldılar, son bira biraz ısınmıştı ama en az soğuk olanlar kadar lezzetliydi. Taehyung gerçekten Jungkook'un bir şekilde bir şeyler bulacağını umdu, belinin kopacağı rezil birkaç saatlik iş olsa da otele geri döndüğünde boş geçen saatlerinin ardından mahcup olmazdı. Büyük ihtimalle diğerleri bir ya da iki iş bulmuş olmalıydı, özellikle Yoongi'nin yeterli sebepleri olunca en berbat şey bile olsa yapabileceğini biliyordu -gerçi yine de arkadaşının sırf para kazanmak için Taehyung'un yaptığı kadar pis bir şeye bulaşmayacağı kesindi. Kendisi de isteyerek yapmamıştı zaten, yaptığı yanlıştı ama korkuyla aklının tekrar sapmasına engel olamamıştı. Jimin bu durumu çoktan biliyordu, grubun geri kalanının da öğrenmesine ihtiyacı yoktu ve sadece Jungkook'un da bu gizemli iş için daha fazla baskı yapmayacağını umdu. Sadece akşam olana kadar biraz daha sokaklarda takılacaktı ve sonra geri dönecekti, belki botundaki paralar kirliydi ama arkadaşları buna memnun olacaktı ve bunu atlattıktan sonra da üzerinde daha fazla düşünmenin anlamı yoktu.

Parkın dışındaki sokaklar uzundu ve iki kaldırımın arasında geniş bir yol vardı. Genişliğine rağmen şaşırtıcı bir şekilde boştu, sadece arada sırada birkaç tane araba hızlıca geçip gidiyordu, ama kaldırımların üstünde bir sürü insan vardı. Muhtemelen etraflarındaki popüler görünen birkaç kafe ve kitapçı yüzündendi. Genç bir kadın, kitapçılardan birinin hemen dışında duruyordu ve elindeki alışveriş poşetlerinin içinde yer açıp küçük el çantasını içine sığdırmaya çalışıyordu. Taehyung dönüp sokakta yürümeye başladığı sırada çok da dikkat etmedi, her zamanki gibi başka bir yayaydı. Zaten her gün yüzlerce farklı ve yabancı sima görüyordu.

Kendi düşüncelerine dalmıştı, bir çığlık havayı kestiğinde şaşkınca yerinde zıpladı ve direkt dönüp arkadaşına baktı.

Jungkook da ona aynı şekilde baktıktan bir saniye sonra kafasını sokağın karşısına çevirdi ve şaşkınca bir ses çıkarıp bir anda ileri atıldı, Taehyung kalakaldı. Ağzı beş karış açıldı ve onun oluşturduğu boşluğa bakmayı kesip kafasını çevirdi. Arkadaşı yolun karşısında o kadar hızlı fırlamıştı ki her şey bir anda olmuştu ve sonra onun arkasından bakınca Taehyung ne yaptığını anladı.

Kadın çantasını düzenlemeye çalışırken birisi cüzdanını çalmıştı, elinden alıp sokaktan aşağı kaçmıştı ve Jungkook bunu fark edip peşinden yakalamaya koşmuştu.

Taehyung bütün bunları sadece birkaç saniye içerisinde algılamaya çalıştıktan sonra aynı şekilde yolun karşısına koştu. Yola fırladığında bir arabanın kornasına asıldığını duydu ve arkasından hızlıca geçip gittiğinde neredeyse kıl payı kurtulmuştu. Önündeki saksıya takılmadan karşı kaldırıma çıktı ve ileriye doğru bağıran arkadaşına bağırdı, muhtemelen önündeki hırsıza bağıran arkadaşına. Attığı her adımda midesindeki sıvı çalkalanırken Taehyung içtiği üç biradan kısa bir süreliğine pişman oldu ama diğer oğlanı en ufak derecede etkilememiş gibiydi. O sadece hırsızı yakalamaya odaklanmıştı ve hızlıca peşinden koşuyordu ama sonra paralel gittikleri bina bitti ve önlerine yol açıldı. Adam direkt yola atladı, ve tabii arkadaşı da arkasından, ve Taehyung'un görüş alanına araba girmeden önce kornasını duymak için çok kısa bir zamanı oldu. Anında bağırdı ama çoktan geç kalmıştı. Jungkook hırsızı kovalamakla çok meşguldü ve üzerlerine gelen arabayı görmemişti. Çalan korna yüksek bir pat sesiyle kesildi.

Taehyung ömrü boyunca hiç birisine araba çarptığını görmemişti. Arkadaşlarıyla bir sürü kaza geçirdikleri olmuştu ama hiçbiri araba çarpacak kadar aptal değildi, Jimin bile. Hayır, onların atlattıkları sadece kırık bilekler, morarmış kaburgalar, burun kanamaları ve dikiş atılacak parmak kesmelerden ibaretti.

Ama böylesi olmamıştı.

Ne beklemesi gerektiğini bilmiyordu ama bu kadar...hızlı olacağını düşünmemişti, her şey sadece göz kırptığı süre içinde olmuştu. İkisiyle arasında baya mesafe vardı ve yanlarından gelen arabayı gördüğü an topuklarını kaldırıma sürterek kendini durdurabilmişti ama arkadaşı yapamamıştı. Jungkook çalan kornaya rağmen kaldırımın sonundan direkt yola atlamıştı. Bir an oğlan önündeydi ve sonra araba ona çarpmıştı ve bir anda yok olmuştu. Araba onun bacaklarının üstüne çarpınca korkunç bir patırtı sesi çıkmıştı ama onu ileri sürüklememişti. Onun yerine Jungkook kaportanın üstüne ve arabanın tepesine yuvarlanmıştı, bacakları sarsılmış ve arabanın metal gövdesini göçertecek kadar sertçe dirsekleriyle dizlerini çarpmıştı. Kaportanın üstünde yuvarlanırken araba çığlık atan frenleriyle durmuş ve o da egzoz borusunun önüne, yere savrulmuştu. Sürücü kadındı, Taehyung o anda bu kadarını görebilmişti, ve saçları önüne düşmüş, direksiyona eğik bir şekilde oturuyordu.

Birkaç saniyeliğine Taehyung sadece önündeki manzaraya bakakaldı, olduğu yerde dondu ve hareket etmek bir kenara dursun, nefes alamadı. Arabanın göçük kaportasının üstünden hırsızın arkasına bakmadan hala ilerideki sokağa doğru koştuğu görünüyordu. Piç herif dönüp ne olduğuna bakmak için durmamıştı, yavaşlamamıştı bile. Sonra histerik bir çığlık havayı kesti ve Taehyung nihayet gerçekliğe dönebildi.

"Siktir!" arabaya ulaşmak için hızlıca koşarken küfretti. O yaklaştıkça sürücü kapısı açıldı ve kadının aşağı indiğini gördü. Dağınık saçlarına rağmen kafasının üstünde bir yara vardı, frene asılırken kafasını direksiyona çarptığı yerdeydi.

"Tanrım, tanrım, ben yapmadım...bir anda koştu ve durdurmaya çalıştım ama..." Taehyung arabanın arkasına doğru koştu ve arkadaşının önünde dizlerinin üstüne çöktü.

"Kookie?" Jungkook karnının üstüne düşmüştü o yüzden omzundan tuttu ve onu sırtüstü çevirdi. Çenesi ve yanağı asfalta sertçe çarpmış olmalıydı çünkü derisi fena şekilde soyulmuştu, yoldaki minik çakıllar suratını yırtmıştı. Kafasında başka bir yaralanma yoktu ama şu an asıl endişelendiği kısım orası değildi; göğüs kafesini arabanın kaportasına çok sert çarpmıştı o yüzden kaburgasından korkuyordu.

"Nnnngh..." Oğlanın göz kapakları titreşirken bir ses çıkardı ama gözünü tamamen açamadı, sadece araladı.

"Siktir siktir siktir," Taehyung onun etrafında göz gezdirirken aynı kelimeyi tekrarlayıp durdu, ne yapması gerektiğini bulmaya çalışarak. Saçlarını gözünden çekme dürtüsünü hissetti ve arkadaşının saçlarını kenara ittiği sırada arabanın sürücüsünün kulağına bir telefon dayadığını gördü. Ambulansı arıyordu ve bunun tek bir anlamı olabilirdi. Polisler gelecekti ve kapkaççılık da dahil tüm olayı bilmek isteyecekti. Taehyung polislerin düşüncesine inledi, eğer arkadaşının ciddi bir sorunu yoksa alkol kokulu iki genç kendilerini bir hapishane hücresinde sorgulanıyorken bulacaklardı. Bu düşünce onu kışkırttı ve ne yaptığının farkına varamadan oğlanı tuttu ve doğrulttu. Jungkook buna acıyla kesik kesik bağırdı ve Taehyung sadece onun önüne çömelip sırtını döndü.

"Sırtıma çık, buradan uçmalıyız. Şimdi."

"...acıyor," oğlan onun midesini yerinden oynatacak bir ses tonuyla haykırdı, Taehyung neredeyse içtiği ucuz biranın boğazına geri geldiğini hissetti. Zorla onu sırtına aldı ve ayağa kalktığında oğlanın kafasını kendininkine dayadığını hissetti, çenesini omzuna yerleştirdi ve kollarını da boynuna dolamak yerine serbestçe iki yandan sallandırdı.

"Ne...ne yapıyorsun sen?" Sürücü kadın kocaman gözleriyle ikisine baktı. "Şimdi ambulansı aradım, beklemek zorundasın! Onu bir yere götürmene gerek yok, hemen birkaç saniyeye burada-"

Taehyung onu dinlemeden yanından geçip koşmaya başladı ve birkaç kişinin olay yerine toplanıp arkalarından şaşkınlıkla bağrıştığını duydu. Kazaya şaşırmışlardı zaten ama yaralıyı anında oradan kaçıran biri, ilk defa gördükleri bir şeydi. Ama Taehyung arkasından seslenenlerin kendisini durdurmasına ya da yavaşlatmasına izin vermedi ve doğruca sokakta koşup otelin olduğu yöne ilerledi.

"Beni duyabiliyor musun?" diye sordu, oğlanın kalçalarındaki tutuşunu sıkılaştırırken. Onu sırtında daha rahat tutabilmek için hafifçe öne eğildi. Jungkook bir ses çıkardı ama düzgün bir cümle kuramadı. "Seni otele götürüyorum, tamam? Hoseok'un ve Seokjin'in yanına ve-ve-ve her şey düzelecek."

"...lanet araba bir...anda çıktı."

"Hı-hım, lanet olası."

"Başımız çok...belaya girecek." Taehyung buna istemsizce suratını buruşturdu çünkü olan her şeye rağmen oğlan ne yazık ki haklıydı. Neler yaşayacaklarını biliyordu. Gruptakilerden birisi üstlerindeki biranın kokusunu alacaktı ve etrafta boş boş dolandıkları için kızıp azarlamaya başlayacaktı, muhtemelen cesaret yarışına girip oğlanın kendini arabanın üstünde bulduğunu ve sonradan işin ciddiyetini anladıklarını sanacaklardı. Hatta belki Yoongi onu şaka yaptı sanıp suçlayacaktı, tıpkı köprüde olan Jimin olayı gibi. Taehyung iç sesine böyle düşünerek aptallık ettiğini söyledi, muhtemelen şu an çok korkmuştu ve düzgün düşünemiyordu ama kötü bir şeyler olacağını biliyordu, sadece an meselesiydi.

Otele geri koşması birkaç dakikasını aldı, belki on dakika kadar az ya da yirmi dakika kadar çoktu. Bu sırada yanlarından geçen insanların durup kocaman gözler ve şaşkın ifadelerle onlara baktığını gördü. Aynı zamanda daha demin başlarına gelen şeye rağmen aceleden birkaç kere arabalara bakmadan yola fırlamıştı. Ani bir adrenalin patlamasıyla olay yerinden koşmaya başlamıştı ama anında tükenip nefessiz kalmasıysa uzun sürmemişti, vücudu titriyordu ve bacakları kendi ağırlığını bile taşıyamayacak haldeydi ki, bir de sırtında diğer oğlan vardı. Ama bunun kendisini durdurmasına izin vermemişti çünkü Jungkook'un şu an tek sahip olduğu kişi kendisiydi ve onu yüzüstü bırakmayacaktı. Şimdi değil, hayır, o yüzden sadece kafasını öne eğdi ve tanıdık bina görüş alanına girene kadar kendini taşımaya zorladı. Binanın içinde birkaç keskin dönüş yaptı ve doğru olanı bulana kadar kapıları gözleriyle taradı. Bulduğu zaman ilerledi ve ayağıyla sertçe kapıya bindirdi. Kapı açılmadı ve ayağını kaldırıp tekrar tekme attı, başka bir hamle için tekrar mücadele ediyordu ki kapı açıldı ve Seokjin'in kafası boşlukta belirdi.

"Tae, ne yapıyors-" arkadaşı lafının ortasında durdu ve onun omzuna bakıp Jungkook'un aşağı sarkan kafasını gördü. "Lanet olsun, ne oldu?"

"Jin?" İçeriden Hoseok'un çağırdığı sesini duydu ve Taehyung hemen büyük olan arkadaşının yanından geçip otel odasına girdi. Durmadı ve onun yerine ilk yatağa ilerleyip etrafında döndü ve yavaşça Jungkook'u yatağa bıraktı, Hoseok'un baş tarafında oturduğu yatağa. Hoseok hemen ayaklarını çekti ve şaşkınca yaralı arkadaşına baktıktan sonra kafasını kaldırıp ona baktı. Gözlerini o kadar kocaman açmıştı ki irisleri beyaz bir denizin içinde kaybolmuş gibi görünüyordu ve ağzı da beş karış açılmıştı. Gözlerindeki korku olmasa ifadesi tatlı sayılabilirdi. "Sikeyim Tae, ne-"

"Araba," dedi Taehyung, nefesini düzene sokmaya çalışırken sesi çatallandı. "sikik araba." Uzanıp kaşlarındaki terini sildi ve tişörtünün üstüne yapıştığını hissetti: dehşete düşmüş ve sopsoğuk terlemişti. "Araba çarptı." Hoseok Jungkook'un üzerine eğilmek için yatağın üstünde kıpırdandı, içgüdüsel olarak onun nabzını yokladı ve birkaç saniye sonra parmaklarını Jungkook'un boğazından çekti. Sonra hızlıca onun suratını kontrol etti, bir yarık ya da şişik var mı diye saç diplerini taradı. Taehyung onu izlediği sırada kendini sakinleştirmek için derin nefesler alıp veriyordu. Dizlerinin bağı çözülmüştü ve aynı şekilde ellerinin titremesini de durduramıyordu.

"Nasıl araba çarptı?" diye sordu Seokjin sessizce, hala açık kapının yanında dikiliyordu çünkü bir heykel gibi şokla olduğu yerde kalmış gibiydi.

"Bir adamı kovalıyordu, kapkaççıyı, yakalamaya çalışıyordu falan...bilmiyorum ben sadece..." Taehyung eğilip ellerini dizlerine koydu çünkü oda etrafında dönmeye başlamıştı. "Sikeyim, ona araba çarptı diyorum, nasıl olduğunun bir önemi var mı?!"

"Niye onu buraya getirdin?" Hoseok inanılmazlıkla sordu ve oğlanın bilekleriyle dirseklerini kontrol etmeye başladı, bir yerinin kırılıp kırılmadığına bakıyor olmalıydı.

"Çünkü..." Sertçe yutkundu ve gözlerini kapattı, birkaç saniyeliğine başının dönmesini durdurmaya çalıştır. "Çünkü-"

"Çünkü hastaneye gitmesini karşılayamayız." Seokjin onun yerine bitirdi, tam olarak düşündüğünün aynısı değildi ama bu da bir sebepti. "Şu an değil, lanet olsun, bu halimizle değil."

"Ya ona bir şey olduysa?" Hoseok Jungkook'u işaret etti. "Ne cehennem onun iyi olduğunu anlayacağız? Ya kalçasını ya da kaburgasını kırdıysa ya da beyin sarsıntısı geçirmişse? O zaman ne olacak? Ben doktor değilim, hiçbirimiz değiliz."

"...acıyor...ama kırılmadı," Jungkook mırıldandı, konuşurken göz kapakları titredi. "sanmıyorum."

"Ne?"

"Hiçbir yerim...bana...bir şey olmaz sizi götler." Oğlan kulağa dediklerinin tam tersi gibi geliyordu ama en azından onlarla konuşacak kadar bilinci yerindeydi.

"Bir yerinde ciddi bir şey yok mu yani?" Seokjin kapıdan yatağa doğru ilerlerken sordu. Taehyung sonunda korkunç baş dönmesinin geçtiğini hissetti ve gözlerini açıp birkaç saniye botlarına baktı, ayağının altındaki pis halıya. Yaralı oğlan huysuz bir ses çıkardı ve Seokjin de onu kontrol etmeye başladı, incinmiş bir yeri varsa daha kötü hale getirmemek için narince davrandı. "Tae, sen iyi misin?"

"Huh, ben?" Kafasını kaldırıp onlara baktı ve arkadaşlarının merakla ona döndüğünü gördü. Şu an merak etmeleri gereken daha önemli bir şey yok muydu? "Hayır sikeyim, iyi değilim."

"Bayılmadan önce geç otur." Hoseok uyardı, yataktan aşağı inip onun yanına geldi. Taehyung onun parmaklarının bileğini kavradığını hissetti ve anında ondan uzaklaştı, düşündüğünden daha sert bir şekilde. "Tae-"

"Gitmeliyim," diye mırıldandı nefesinin altından, "ben...gitmeliyim...uzaklaşmalıyım ve-"

"Bu şekilde hiçbir yere gitmiyorsun Tae, hadi, şuraya otur ve-" Taehyung Hoseok'un ellerini omuzlarının üstünden silkti ve oğlan tekrar kendisini yakalamaya çalışmadan önce hızlıca odanın içinde sendeledi. "Tae, lanet olsun kaçmayı kes-"

"Bırak beni!" Taehyung bağırdı ve Hoseok'un şaşkınlıkla zıpladığını gördü, elini onun kolundan çekerken gözlerini kırpıştırdı. Taehyung bir anda bağırdığı için kendisine şaşırmıştı ve birkaç saniye ona şaşkınca baktı, çabucak bir suçluluk duygusunun karnından yukarı yayıldığını hissetti. "Ben sadece...gitmeliyim." Ve bununla birlikte topuklarının üzerinde dönüp otel odasından dışarı fırladı, Seokjin'in hemen arkasından birayla alakalı bir şeyler söylediğini duydu. Arkadaşı muhtemelen kendisinin de duymasını istemişti ama şu an umurunda değildi çünkü her şeye karşı şuursuz hissediyordu.

Ama yeterince değil.

Onun için daha fazla alkole ihtiyacı vardı, mesela votkaya.

*

Taehyung gerçekten kendisini ne ara metro istasyonunun tünelinde bulduğunu bilmiyordu ama muhtemelen buraya asansörle inmişti, merdivenle değil. Çünkü şu anki durumuyla hiç merdiven inebileceğini sanmıyordu. Sadece yürümek bile inanılmaz derecede zor gibi geliyordu ve hafifçe yana doğru sendelediğini hissetti, düşmemek için elleriyle yandaki duvara tutundu. Eğer yere düşerse tekrar kalkmaya çalışmazdı bile. Onun yerine sadece oraya uzanıp kendinden geçmeyi dilerdi. Bu planı biraz zordu gerçi, çünkü nöbetçi güvenlikler onu görünce yanından geçmeyip tepesinde dikileceklerdi ama umurunda olur muydu bilmiyordu. Tepesine dikilen insanları fark etmeyebilirdi bile çünkü etrafındaki her şey şu anda sisli ve bulanıktı. Uzanıp kendi suratına dokundu ve parmak uçlarında hiçbir şey hissedemedi. Burnu muydu, yanağı mıydı? Alnına mı çenesine mi dokunmuştu? Suratı uyuşmuştu ve Taehyung buna şaşırmadı. Üç şişe soju her şeyi uyuşturabilirdi.

İnsanların kendisine baktığını biliyordu ve yere uzanma düşüncesi gibi, bu da umurunda değildi. Baksınlar, fısıldaşsınlar ve etrafta yavru bir geyik gibi sendeleyerek gezen harap olmuş çocuğa gülsünler. Bilmiyorlardı, anlamazlardı, umursamazlardı. Muhtemelen hepsinin kendisinin aksine gidebilecek bir evleri ve normal bir yaşamları vardı. Muhtemelen hepsi tüm gün düzenli işlerinde çalışmış, ya da suratlarında sahte gülüşleriyle dönen sandalyelerinin üstünde oturmuşlardı. Hiçbiri terk edilmiş bir fabrikada boş bir mideyle uyanmamıştı ve bu yakıcı havada kilometrelerce yürümemişti.

Hiçbiri bugün en yakın arkadaşına araba çarptığını görmemişti. Lanet olası bir şekilde gözlerini dikip bakmaya hakları yoktu, ama yapıyorlardı. Taehyung buna alışmıştı; nereye gitse bir hayvanat bahçesi kaçkını gibi davranılmasına. En azından şu an yeterince sarhoştu da onlara bakmaları için biraz daha geçerli bir bahane veriyordu.

Önünde bir tane bank vardı ve ucunda yaşlı bir adam oturuyordu, ama gerisi boştu. Metal bir banktı ve duvara yapışıktı. Taehyung biraz oturabileceğini ve hatta uzanıp şanslıysa uyuyabileceğini düşündü. Yavaş ve istikrarlı olan yarışı kazanır, diye düşündü ayağını banka doğru sürüklerken ve yavaşça kendini üstüne bırakmaya çalıştı. İşe yaramadı ve onun yerine bankta sertçe kıçının üstüne düştü, uyuşuk halinde bile birkaç saniye kalçalarındaki çürüklerin acıdığını hissetti. Sonra inleyerek arkasına doğru yaslandı.

"Bence bu kadar içtiğine göre başından çok şey geçmiş." Taehyung hafifçe kafasını çevirip yaşlı adama baktı. Sözleri ciddi olsa da yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

"Niye?" diye sordu, sesi o kadar boğuk çıkmıştı ki adam ne dediğini anlarsa mucize olurdu.

"Öyle, ve aynı zamanda bu şekilde yolculuk etmemelisin. Durağını kaçırabilirsin."

"Ben yolculuk etmihyorum."

"İyi ama...burası bir metro, biliyorsun değil mi oğlum?" Adam buna yumuşakça güldü ve çenesini taşımak yerine omzuna yaslayan Taehyung, bakmak için kafasını kaldırdı.

"Yani, biraz yolculuktayım ama sahdece...metroyla değil. Trenle de git-gittik, ve araba, ve bihr şey daha vardı ama unuttum...ah...neh nehden bahsediyordum?"

"Yolculuk," dedi yaşlı adam beklemeden.

"Ah, yolculuk...yolculuk...hmm," Taehyung kaşlarını kaldırdı ve nefesinin altından birkaç ses çıkardığında yanlarından geçenlerin daha çok dikkatini çekti. "Bir macera. Macehraya çıktım. Arkadaşlarımla bihrlikte ama...her şey boka sardı."

"Macera." Adam bankın üstünde kıpırdandı ve dizini ileri uzatıp pantolonundaki kırışıklığı düzeltti. "Ben de maceralara çıkardım, daha çocukken. Bir sürü hem de, ama sonra evlendim ve düzenimi kurdum ve tekrar çıkamadım." Taehyung sessizce adamı inceledi ve dilini ağzının içinde gezdirdi, hala votka tadını alabiliyordu. "Eğlenceli olurdu, kaybolurduk, başımız derde girerdi, sarhoş olurduk..." Adam kafasını çevirip onunla göz göze geldi ve hala yüzünde o yumuşak gülümseme vardı. "İşler biraz kötüye gitmeden macera yaşanabileceğini sanmıyorum, evlat."

"Bu biraz değil," diye mırıldandı Taehyung, "bu...her şey. Herkes. Hepimiz belalıyız, her birimiz. Başımıza kendihmiz açıyoruz, biz yapıyoruz ve-" Taehyung gözünün ucuyla mavi bir üniforma yakaladı ve bunun kendisini kovmaya gelen bir güvenlik görevlisi olduğunu biliyordu, "ve sadece daha da kötüye gidiyor ve durmayacak gibi, battıkça batıyorum ve ne yapmam gehrekiyor bilmiyorum."

"Arkadaşlarınla birlikte olduğun müddetçe, bir çaresini bulursun oğlum." Adam uzanıp elini onun omzuna koydu, elini geri çekmeden önce hafifçe sıktı.

"Ben... Ben onları kaybetmekten korkuyorum."

"Bazen bir şeyleri kaybetmemiz gerekir, onları daha önemli şeylerle değiştirelim diye. Daha özeliyle." Görevli adam ileride bir avuç insanla konuşuyor ve bu sırada direkt ona bakıyordu ve Taehyung risk alıp hızlıca ona baktıktan sonra tekrar kafasını öne eğdi.

"Bu dünya üzerindeki hiçbir şey benim arkadaşlarımdan daha özel değil."

"O zaman...onları kaybetmekten korkmana gerek yok." Taehyung kucağındaki ellerine baktı ve birkaç saniye sonra üzerine bir gölgenin düştüğünü hissetti.

"Özür dilerim, ama senden buradan çıkmanı isteyeceğim." Taehyung duyduğu sese bakmadı çünkü güvenlik görevlisine ait olduğunu biliyordu. Onun yerine sadece banktan kalkmaya çalıştı ama bir anda çok zormuş gibi geldi. Bir anlık çileden sonra görevli uzandı ve onun kolunun üstünden tutarak yardımcı oldu.

"Ya sorun bensem?" diye sordu Taehyung, kafasını çevirip yaşlı adama bakarken. "Ya hepsi benim suçumsa, ha?"

"Ben-"

"Hadi, büyüklerini rahatsız etme." dedi çalışan, onu banktan uzağa doğru çekip çıkışa yöneltirken.

"Ne?" diye seslendi Taehyung, ayakları birbirine dolansa da gözlerini adamdan çekmedi.

"Gerçek arkadaşlar sana yardım eder." yaşlı adam yanıtladı. Taehyung'un bunu yanıtlayacak vakti olamadan refakatçi görevli tarafından metronun içinde ilerletildi. Bu insanların daha çok dikkatini çekti, arkasından daha çok parmak uzatıldı ve daha çok dudak fısıldadı. Taehyung sadece kafasını önünde tuttu ve çıkışa gelmeyi bekledi. Görevli adamla birlikte asansöre bindiler çünkü merdiven çıkmasına imkan yoktu. Daha sokağa yeni çıkarılmıştı ki havada tanıdık bir sesin yankılandığını duydu ve şaşkınlıkla yerinde zıpladı.

"Hey, hey Tae neler oluyor?" Namjoon seslendi ve Taehyung kafasını ona çevirirken arkadaşının seri adımlarla yaklaştığını duydu.

"Bu oğlanı tanıyor musun?" diye sordu görevli, arkadaşı yanına gelip tam önünde durduğu sırada. Namjoon onaylayıp tanıdığını söyledi ve böylece güvenlik onu serbest bıraktı. "İnsanları rahatsız etmesini engelle lütfen, yoksa bir dahakine polisi arayabilirler."

"Ah...peki efendim." dedi Namjoon hafifçe eğilerek ve adamın arkasını dönüp asansörle gözden kaybolmasını izledi. Sonra döndü ve dikkatini ona çevirdi. "Tae, lanet olsun ne oluyor?"

"Ben ah...sarhoşum," diye yanıtladı Taehyung inleyip gözünü ovalarken. "Ben çok fena sarhoşum ve ben-"

"Bunu görebiliyorum." diye yanıtladı arkadaşı onu baştan aşağı süzerken.

"Otel, otelden ayrılmak zorundaydım çünk-"

"Pekala, doğruca oraya gidiyoruz." dedi Namjoon uzanıp birkaç dakika önce güvenliğin yaptığı gibi onu kolunun üstünden tutarken. "Burada ne cehennem yapıyorsun, ha? Diğerlerinin haberi var mı?"

"Hayır, evet, hayır yani biraz. Ju-Jin," hıçkırdı ve tekrar inledi, "ve aşkım ve- ah siktir Nammie, ah siktir Kookie." Arkadaşı ona ters giden bir şeyler olup olmadığını sordu ve Taehyung öyle bir dengesini kaybetti ki bacaklarının arkaya doğru büküldüğünü hissetti. Namjoon düşmeden önce onu yakaladı ama ikisi de yürümeyi kesip yere çömeldiler. Taehyung bacaklarının kendisini taşıyamayacağını hissetti ve birkaç saniye sonra yalpaladılar ve Taehyung poposunun üstüne oturdu. "Bihr kaza-kaza oldu, siktir, büyük bihr kaza."

"Ne kazası? Yoksa Kookie'ye bir şey mi oldu?" Taehyung geriye sendeleyince gözlerini kapatmıştı ve ifadesini göremese de sorarken Namjoon'un sesinde oluşan paniği duyabildi.

"Dışarı çıkmıştık, parka falan. İş bulamadı, biz de takılıyorduk ve...ve bir şeyler oldu ve o da yola fırladı ve- kapkaççı! Puştun teki kadının cüzdanını çaldı ve o da peşinden koştu ama araba, bir anda araba çıktı ve pat!" Taehyung efekt yapmak için avucunun içinde bir yumruğu havaya doğru açtı. "Direkt üstüne çarptı! Havaya uçurdu ve behn de onu otele geri taşıdım."

"Kookie'ye araba mı çarptı?" diye sordu Namjoon sessizce, gerçekten duyduğuna inanamayan bir şekilde.

"Sıçayım aynen öyle oldu," diye mırıldandı Taehyung yüzünü ellerinin arasına gömerken. Suratı artık uyuşuk değildi ama onun yerine yanmaya başlamıştı ve bu his hiç hoşuna gitmiyordu. "Ayrılmak zorundaydım, orada kalamazdım çok...her şey çok fazlaydı ben-"

"Anladım Tae, anladım." arkadaşı elini onun omzuna koyarken yanıtladı. "Ama o iyi mi? İyi olup olmadığını biliyor musun?"

"Sanırım? Bilmiyoruhm sadece..." Taehyung ellerini yüzünden çekerken titrek bir nefes verdi. "Neler oluyor?" Namjoon bir saniye onun suratını inceledi ve ne sormaya çalıştığını anlamaya çalıştı. "Bize neler oluyor? Neden kötü şeyler olup duruyor?"

"...Bilmiyorum."

"Lanetli miyiz...ben...yemin ederim sadece... Battıkça batıyoruz ve bir sonraki sefere ne olacak bilmiyorum ama...korkuyorum." Taehyung burnunu çekti ve gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. "Kontrolü kaybedip...parçalara ayrılacağımızdan korkuyorum."

"Hey, birbirimizden ayrılmayacağız, tamam? Öyle bir şey olmayacak." dedi Namjoon onu iki omzundan tutup suratının hepsini görebilmek için kaldırırken. "Biz sadece...şu an biraz zor bir aşamadan geçiyoruz. Son zamanlar hepimiz için zordu, değil mi?"

"Ev...eveht." dedi Taehyung, göz yaşlarının üstünden göz kırparken.

"Ama bu bizi batırmaya devam etmeyecek çünkü bir yerde durmalı, değil mi? Kötü şeyler hep üst üste gelir ama onları bir atlattık mı, tekrar iyi şeyler olmaya başlar. Bela yalnız başına gelmez, ya da o söz neyse işte, tamam?" Taehyung onun neyden bahsettiğini tam olarak anlamasa da kafasını salladı: şu an özlü sözleri düşünmek için fazla sarhoştu. "O yüzden şu an yapacağımız tek şey otele geri dönmek ve onu kontrol etmek, Kookie'yi kontrol etmek ve iyi olup olmadığına bakmak."

"Ya iyi değilse?" diye sordu Taehyung, arkadaşı onu tekrar ayağa kaldırırken. Namjoon bir kolunu desteklemek için onun etrafına sardı ve Taehyung da kendi kolunu onun omzuna doladı.

"Kookie'den bahsediyoruz Tae, o çocuk uçaktan paraşütsüz atlayıp tek bir çizik almadan yere inebilir. İyi olacağına eminim."

"Pozitif düşünmenin gücü değil mi?" diye mırıldandı ve bu arkadaşını gülümsetti.

"Başka türlü düşünemeyiz Tae."

"Nammie?" genç adam kendisini bir müddet daha sokaklarda ilerlettikten sonra Taehyung sordu, yanında desteği olduğu için bacaklarını daha sağlam hissediyordu. "Sence bunların hepsi benim yüzümden mi başımıza geliyor?"

"Bu lanet olası fikre nereden kapıldın?" Namjoon sordu, ses tonundaki gerçek şaşkınlık birazcık bile zorlama çıkmamıştı. Taehyung bunu yanıtlamadı ve birkaç saniye sonra Namjoon konuşmaya devam etti. "Olacak olan oluyor. Kimse buna sebep olmuyor, sadece belki inançlı biriysen Tanrı diyebilirsin. Kötü şeyler olur, bu bir sebebin olmasını gerektirmez; ya da suçlu birinin."

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Evet," dedi Namjoon kafasını sallayarak, "ve senin de bundan sorumlu falan olduğunu düşünmüyorum o yüzden böyle saçma şeyler düşünme."

"Teşekkür ederim," dedi Taehyung bir anlık sessizlikten sonra. Arkadaşı ne için teşekkür ettiğini sordu ve Taehyung ekledi. "Arkadaşım olduğun için, gerçek bir arkadaş."

"Başka nasıl bir arkadaş olabilirdim ki?" Namjoon gülümsedi.


***

המשך קריאה

You'll Also Like

1.6K 630 15
[ TAMAMLANDI ] ↬texting | yetişkin içerik Jeon Jungkook ve Park Jimin yasa dışı işlere bulaşan birer gangsterdi. Jeon Jungkook 乂 Park Jimin Started...
6K 568 30
" Eğer şimdi gitmeme izin vermezsen , emin ol bu çöplükten kurtulduğumda karşında şuanki beni göremeyeceksin. " dememle yaklaştı. Artık nefesini hiss...
47.8K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
337K 31.3K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...