Brotherhood | [Türkçe Çeviri]

Von bitterthesweet

14.3K 1.4K 2.2K

[Yoonmin・ Vhope] Yedi genç, berbat hayatlarını geride bırakıp büyümeden önce son bir kez yolculuğa çıkar. ・ O... Mehr

Giriş
Bölüm 1: Güvercin Çocuk
Bölüm 2: Zıpla!
Bölüm 3: Tak tak, prenses?
Bölüm 4: Kötü Örnek
Bölüm 5: İç Çamaşırsız
Bölüm 6: Bahşiş
Bölüm 7: Sikeyim Seni
Bölüm 8: Önerilen Dozaj
Bölüm 9: Boş Konuşma Şeyleri
Bölüm 10: Feleğin Çemberinden Geçmek
Bölüm 11: Hippi Karşıtı
Bölüm 12: Bakire 150
Bölüm 13: Bariz
Bölüm 14: Şamandıra Değil, Çapa
Bölüm 15: Kemikleri ve Ses Duvarını Kırmak
Bölüm 17: İşaretleri Takip Et
Bölüm 18: Ben Yanındayım Dostum
Bölüm 19: Şişe
Bölüm 20: Uyan
Bölüm 21: Yardım
Bölüm 22: Ruhum Var Benim
Bölüm 23: Küçük İstek
Bölüm 24: Yakala Beni
Bölüm 25: Demiryolu Çocukları
Bölüm 26: Biz Tamamen Savaştık [Final]
2. Kitap: Testament of Youth

Bölüm 16: Olan Oldu

376 42 70
Von bitterthesweet

***

KAPININ KAPANMA SESİ odanın içinde yankılandı ve onu uyandırıp gözlerini dört açmasına yetecek kadar yüksek ses çıkardı. Birkaç saniyeliğine sadece gözünün önündeki beyaz tavana baktı ve sonra gözlerinin tekrar kapanmak istediğini hissetti, açık tutmak için büyük bir çaba harcadı. Biraz garip hissediyordu, tam uyanık ya da uyuyor da değil ama ikisinin arasında bir yerde sıkışmış gibi. Eğer vücudu ağrımıyor olsa tekrar uykuya dalıp biraz daha huzur bulabilirdi ama artık öyle bir şey olamayacaktı. Jungkook göz kapaklarının yarım şekilde kapanmasına izin verdi ve o şekilde tutmaya çalıştı, daha fazla kapanmadan. Daha demin otel odasından kim çıkmıştı? Taehyung muydu? Bilmiyordu çünkü şu anda kontrol etmek için kafasını kaldıramıyordu, her yeri o kadar ağrıyordu ki kafasını kaldırmanın hayalini bile kurmak acıtıyordu.

Jungkook bir yatakta yattığını biliyordu çünkü altında hissedebiliyordu, parmak uçlarından çarşafı ve kafasının altındaki yastığı. Otel odasındaydı çünkü tabii ki arkadaşı onu buraya sürüklemişti, çünkü bir kaza olmuştu. Yine de aklında canlanan yol görüntüsü ile ardından gelen korkutucu ve sarsıntılı his dışında bir şeyler hatırlamaya çalıştı. Darbe ilk başta canını acıtmamıştı, daha çok şoka sokmuştu, ama kaportanın üstüne uçup kaburgalarını oradaki metale çarptığında ciğerlerinden bir hava boşaltırken acı dalgasını hissetmişti. Sonra araba öne doğru fren yaparak sürtünmeye devam ettiği için o ivmeyle arabanın çatısından yuvarlanıp asfalta düşmüştü ve kafasını yere öyle sert çarpmıştı ki birkaç saniyeliğine görüşü kararmıştı. Acının tüm vücuduna yayılması bir an sonra olmuştu, beyni olanları algılamak için fazla şoktaydı, ta ki Taehyung onu sırtüstü döndürüp histerik bir şekilde küfretmeye başlayana kadar.

Suratındaki derisinin de pek çok yerden soyulduğuna emindi çünkü çenesinde ve yanaklarından birinde berbat bir yanma hissi vardı; aynı düşüp dizlerini yere sürterek soyduğunda hissettiği gibi. Eğer şu anda yaraları kanıyorsa bile anlamasının imkanı yoktu çünkü kıpırdayıp onları yoklamak ve dokunmak istemiyordu. Şu anda kolunu kaldırabileceğini düşünmüyordu çünkü omuzları ve kaburgaları çok fena ağrıyordu ve sadece birilerinin gelip onun için suratını temizlemesini bekleyecekti, tıpkı birkaç gece önce kavgaya giriştiğinde Jimin'in yaptığı gibi. Bir yerinin kırıldığını düşünmüyordu ama emin olamazdı. Nefes alırken bir yerini ağrıtmıyordu, bu iyi bir şeydi, ama hareket etmesi kaburgalarına bir acı saplanmasına yetiyordu ve bu da maalesef en rahatlatıcı haber değildi. Belki de cidden kırığı vardı. Belki de bir yerleri çatlamıştı ama şu anda bunun üzerinde düşünmemeyi tercih ediyordu. Çatlamış kemikler tedavi gerektirirdi, tedavi için para lazımdı ve onun kotunun cebinde bir avuç bozukluktan başka bir şey yoktu.

Jungkook tavanı seyretmeye devam etti, kirpikleri görüş alanına girip manzarayı bulanıklaştırıyordu. Sonra aniden bir şey hareket etti ve kaşlarının üstünde parmaklar hissetti; yumuşak ve ılık parmak uçları.

"Kookie?" Seokjin alçak bir sesle sordu.

"Hmmm?" yanıt vermeye çalıştı, dilini ağzında hareket ettirip damağına bastırarak bir şey demek yerine mırıldanma sesi çıkardı.

"Aptalca bir soru biliyorum, ama şu anda neren ağrıyor?" Arkadaşının parmakları kaşlarında yavaşça gezindi ve Jungkook dilini dışarı çıkarıp konuşmaya yeltenmeden önce dudaklarını ıslattı.

"En çok kabur...galarım, ve omzum." Seokjin hangi omzunun ağrıdığını sordu ve Jungkook tereddüt edip içten içe acının nereden yayıldığını tespit etmeye çalıştı. "Sağ omzum."

"Biraz oturabilir misin?"

"...Belki ama istediğimi sanmıyorum." Bunun üzerine yumuşak bir gülüş duydu, muhtemelen Hoseok'tan gelmişti, ve sonra Seokjin'in elleri tarafından tutularak kaldırıldı. Onu oturma pozisyonuna doğrultmuştu ve o kadar ani bir acı saplanmıştı ki ağzından bir inilti kaçmasına engel olamadı. "Siktir, siktir, acıdı."

"Nefes alırken acıyor mu?" Hoseok yatağın üzerine çıkarken sordu. Jungkook buna olumsuz anlamda bir ses çıkardı ve arkadaşı rahatlamayla bir nefes verdi. "O zaman en azından ciğerlerinin zedelendiğinden endişelenmemize gerek yok, bence..."

"Şu an kafam zedelenmiş gibi hissediyorum..."

"Asfalta çok sert çarpmışsın gibi görünüyor," dedi Seokjin, öne doğru eğilip onun suratını incelerken. Gözleri herhangi bir kesik ya da yarık var mı diye saç diplerine doğru gezdi. "Bir oyun oynayalım. Kaç parmak görüyorsun?" Genç adam elini onun gözünün önünde kaldırdı ve Jungkook bir an şaşı olarak parmaklara bakıp gözünü kıstı.

"Kalın bir, beni kandıramazsın."

"Bakıyorum da hala hazırcevap, araba çarpsa bile her zamanki gibi." Seokjin hafifçe onun kafasını iki elleri arasına aldı ve yavaşça iki yana doğru döndürmeye başladı. "Peki bu acıtıyor mu?"

"I-ıh, kafam ağrıyor çünkü aptal yolun üstünde resmen sekti ama gayet iyi görüyorum, bulanıklık falan yok."

"Şimdiye kadar iyi." dedi arkadaşı onun kafasını bırakırken. "Şimdi asıl zor olan kısım geliyor. Sağ omzun olduğuna eminsin değil mi? İkisi de değil?" Jungkook bunu bir anlık düşündükten sonra biraz çekinerek sol omzunu döndürdü.

"Hayır, sol tarafımda bir şey yok. Hareket ettirirken sadece biraz kaburgalarım ağrıyor. Ne yapacaksın? Omzumu çıkarmayacaksın değil mi?"

"Hayır, hareket ettirmeye ve döndürmeye çalışacağım. Kırılmadığından ya da yerinden çıkmadığından emin olmak için, tamam?"

"Doktor olduğunu bilmiyordum..." Jungkook homurdandı ve arkadaşı ona buruk bir şekilde gülümsedi.

"Değilim ama üniversitede ilk yardım eğitimi aldım, o yüzden sadece izin ver deneyeyim." Jungkook acıyacağını söyleyerek itiraz etti ve Seokjin iç çekti. "Acıyacağını biliyorum ama bunu bir doktor ya da hemşire yapsa da acıyacaktı, o yüzden bırak yapayım. Hem bak, önünde Doktor Jin ve Hemşire Hoseok var, eminim hastanedekilerden çok daha tatlı bir seçenek."

"Pft," Hoseok burnundan güldü, "öyle olsun bakalım."

"Bu neden kulağa bir porno sahnesinden alıntıymış gibi geliyor?" Jungkook sordu ve arkadaşı ayağa kalkıp onun üzerine doğru eğildi, sertçe değil ama sıkıca kolunun üstünden tuttu. "Gerçekten söylüyorum, bir sorun olmadığına eminim, kolumu çekmene gere-ah!" Seokjin onun kolunu düzleştirdi, omzuna doğru kaldırdı ve bu sırada omzunda devasa bir acı patlaması oldu. "Siktir, acıyor!" Genç adam onu umursamadı ve onun yerine dirseğini katlayıp geri düzleştirdi. Bunun acıtıp acıtmadığını sordu. "Hayır, dirseğim acımıyor ama omzum... Bence kaslarımdan biri yırtılmış, kırıldığını sanmıyorum."

"Hmm, doğru söylüyor olabilirsin. Ne kadar acıdı?"

"Çok, ama kasım yırtılmış kadar çok. Belki... On üzerinden yedi?" Seokjin ellerini onun omzunun üzerinde gezdirip yavaşça döndürdü. Jungkook o durana kadar dilini ısırdı, gerçekten bir yerinin kırıldığını düşünmelerinden korkarak çok fazla sızlanmamaya çalıştı.

"Eğer kırılsaydı sen çığlık atmadan bunu yapamazdım, bence de kaslarından biri yırtılmış. Ya da belki tendon."

"Kaburgalarına bakmayacak mısın?" Diğer oğlan sordu.

"Bir siktir git Jung Hoseok." Jungkook gözlerini kapatırken inledi. Seokjin'in omzuna müdahale etmesi bile midesini bulandıracak kadar acı vericiydi, bir de bunun aynısını kaburgalarına yaptığını hayal etmesi başının dönmesi için yeterli oldu.

"Hemşirene küfretmesene." Hoseok ayağa kalkarken yanıtladı ve yataktan inip odanın içinde ilerledi.

"Kaburgalarını nasıl kontrol edebilirim bilmiyorum," dedi Seokjin bir an sonra. "ve bilip bilmeden daha da kötü hale getirme riskini alamam. Sen nasıl hissediyorsun Kookie? Sence bir yerin kırık mıdır?"

"Bilmiyorum, sanmıyorum çünkü... Araba bana çarptığında bir kıtırdama duymadım ya da hissetmedim. Sadece çok sert bir çarpma hissettim, beni uçurdu, ama hepsi bu kadar. Bence iyiyim."

"Eğer gerçekten hepsi bu kadarsa çok şanslı bir çocuksun."

"Şanslı benim göbek adım." dedi Jungkook, arkadaşı nihayet onun omzunu bırakıp yatakta yanına oturunca. Seokjin'in gözlerini üstünde hissedebiliyordu ama sadece kendi gözlerini kapalı tutmaya devam etti ve diğer oğlanın odanın içinde sırt çantasını arama sesini dinledi. "Tae nerede?"

"Birkaç dakika önce çıktı," Seokjin açıkladı. "Neden ya da nereye gittiğini söylemedi, sadece gitmesi lazımmış. Bence üzgündü ve kafasını toparlamaya ihtiyaç duydu."

"Yani sarhoş olmaya gitti?" Hoseok tekrar yanlarına gelirken onu düzeltti, Jungkook onun çıplak ayaklarının halıya sürtme sesini duydu. Gözlerini tam zamanında açıp onun yanında yere çömeldiğini gördü, elinde tanıdık bir şişe vardı. "Çünkü hepimiz asıl olacak olanın bu olduğunu biliyoruz." Jungkook antiseptik şişesine baktı ve geçen sefer Jimin'in elinde gördüğünden beri baya azaldığını fark etti. Tüm sıvı nereye gitmişti? Dibinde az kalmıştı, beş santim kadar belki, ve aradaki fark barizdi. Aralarından birinin kullanmaya ihtiyacı olduğunu hatırlamıyordu, kavga ettiği gün kendisi dışında, ama şu an gerçekten bunu diğerleriyle birlikte sorgulayacak enerjisi yoktu.

"Zaten sarhoştu ki... Biraz." dedi Jungkook, oğlanın kapağı açmasını izlerken. Kapak açılınca kokusu yayıldı ve üçünün suratına çarptı. "Yani şey biz, ah... Biraz bira falan içtik."

"Öğlenin 1'inde mi?" diye sordu Hoseok, bir rulo sargı bezini solüsyona batırırken. Bulanık koyu sıvıyla birlikte bez ıslandı. Sorduğu soru alaycı ve şaşkın bir anlam taşısa da Hoseok'un suratında ya da sesinde bir ifade yoktu.

"Evet," dedi Jungkook sessizce, "tam bir salaklık olduğunu biliyorum ama...ama bir türlü iş bulamadım ve sinirlendim. Sonra Tae'ye rastladım ve onun çoktan parası vardı ve bu da beni daha da kötü hissettirdi. O yüzden biraz mola verelim dedik ve-"

"Ne zaman oldu bu?" Seokjin aniden sordu ve Jungkook duraksadı, ağzı açık kaldı ve diyeceklerini yuttu. "Tae'ye tam olarak saat kaç gibi rastladın?"

"Ah... Belki 12 gibi, sanırım? Saatim yoktu, sadece ona rastladığımda otelden çıktığımdan beri üç saattir iş arıyor olduğumu biliyorum. Neden?"

"Ne kadar kazanmıştı? Sana söyledi mi?"

"Dedi ki...ımm...100,000 sanırım. Hatırlayamıyorum, şu an başım çok ağrıyor." Dedikleri bir anlık havada asılı kaldı ve sonra onlara neden bilmek istediklerini sordu ama ikisi de yanıt vermedi. Jungkook kendi kendine nedenini düşünmeye başlayacaktı ki Hoseok antiseptiği çenesine sürdü ve Jungkook bir anda keskince nefes alıp refleks olarak geriye kaçtı. Sadece kısacık bir temas olmuştu ama derisi çoktan yanıyordu, o kadar yanıyordu ki gözlerinin kenarında birkaç damla yaş birikti.

"Sadece bırak suratını temizleyeyim Kookie, hemen halledeceğim söz."

"İkiniz de beni dinlemeden önce daha kaç kere 'acıyor' demem gerek?" Jungkook resmen haykırdı ama oğlan bir kere daha öne uzanıp solüsyonu onun çizilmiş çenesine sürdü. Jungkook gözlerini sımsıkı kapattı ve acıyla dişlerini birbirine bastırdı ama bu sefer bir yere kaçmadı. Parmaklarını yumruk haline getirecek şekilde sıktı ama birkaç snaiye sonra sağ elininin üstünde bir şey hissetti. Bu fırsatla kendi elini çevirdi ve parmaklarını Seokjin'inkilere geçirdi. Muhtemelen onun canını acıtacak kadar elini sıkıyordu ama genç adam elini bırakmadı ya da bir ses çıkarmadı. Hoseok hızlıca onun çenesini ve yanaklarının altını temizledikten sonra sol yanağına yöneldi ve ıslak bandajı oradaki çiziklerin de üstüne sürdü. Bu birkaç saniye sürdükten sonra işinin bittiğini anons etti. Jungkook başından beri bunu bekliyor olsa da hala kesiklerinde berbat bir yanma hissediyordu ve muhtemelen iyileşmesi zaman alacaktı.

"Gördün mü, o kadar da kötü değil, değil mi?"

"Hoseok, eğer şu an hareket edebiliyor olsaydım sana tekmeyi basardım, görürdük." Jungkook inledi, sol elini kaldırıp sertçe gözlerini ovaladı ve bu sırada gözünde birikmiş yaşları da sildi.

"Pekala, iyileştiğin zaman bedavaya bir tekme atma hakkın olacak." dedi Hoseok, kirli bandajı toparlayıp kapının yanındaki küçük çöp kutusuna atarken. "Buna ne diyorsun?" Jungkook kulağa hoş geldiğini söyleyerek onayladı ve öteki oğlan ona gülümsedi.

"Harap olmuş gibi mi görünüyorum?" diye sordu Jungkook aniden; solmuş morluklarının hala suratında olduğunu düşündü, dudağındaki inatçı ve derisi yenilense de geçmek bilmeyen çiğ yarayı düşündü. Daha yeni yaralarının nasıl olduğunu görmemiş olsa da iğrenç ve göze batacak şekilde olduklarına kalıbını basabilirdi, onların kesinlikle parmak boğumlarındaki gibi ince ve hafif çizikler olmadığına emindi.

"En kibar şekilde söyleyeyim mi?" Seokjin yumuşak bir gülümsemeyle sordu. Jungkook kafasını salladı ve genç adam yüzünü ekşitti. "Şu an baya kötü gözüküyor." Jungkook iç geçirdi çünkü tam olarak böyle bir cevap bekliyordu. Uzanıp hasarına dokunmak ve bakmak konusunda tereddüt etti çünkü şu anda suratına bakmak için banyodaki aynaya kadar gidebileceğini sanmıyordu ve sırf Hoseok dırdır etmesin diye kendini durdurdu. Muhtemelen arkadaşı kirli elleriyle suratına dokunduğu için tekrar yaralara antiseptik sürmesi gerektiğini falan söylerdi ve Jungkook o şeyin mümkünse birkaç saat boyunca suratına yaklaşmamasını istiyordu.

"Baya da kötü hissettiriyor."

İki arkadaşının da gözlerini kendisine çevirdiğini hissetti ve ikisinden biri bir şey diyecek mi diye bekledi. Jungkook hala konuşmasının ortasında Seokjin'in onu nasıl kesip bir anda Taehyung hakkında sorular sormaya başladığını düşünüyordu, neden bunun lafını ortasında kesecek kadar önemli bir soru olduğunu. Daha neler yaptıklarını anlatmayı bitirmemişti bile ve ikisi de devamını sormamıştı. O yüzden beklemesi gerektiğini düşündü, ta ki onlar devamını sorgulamayı akıl edene kadar ya da diğer arkadaşlarından birinin tüm hikayeyi dinlemek isteyişine kadar. Jungkook aynı şeyi tekrar tekrar anlatmak zorunda kalmak istemiyordu, olanları bir kere hatırlamak bile korkudan tortop olmasına yetiyordu o yüzden ne kadar kaçınabilirse o kadar iyiydi. Peki ya Taehyung ikisini de cevap arayacak hale getirmek için ne yapmıştı? Bu sabah otel odasından ayrılırken en son hatırladığı, oğlanın pencere kenarındaki yatağa oturup kendi dünyasına daldığıydı. Kıpırdamadan ve neredeyse gözünü kırpmadan, bir an önce temizlenmek için havlu ve kıyafet yığınıyla dolu banyonun boşalmasını bekliyordu. Acaba Jungkook yokken onun hakkında endişelenip meraklanacakları bir şey mi olmuştu? Eğer kafası ve vücudu bu kadar ağrıyor olmasaydı belki de onlara nedenini sormaya tenezzül edebilirdi, kafa patlatmak yerine düzgün bir cevap alabilirdi, ama şu anda herhangi bir tartışma veya münazara başlatmak istemiyordu. Özellikle de bunun, arkadaşının başını belaya sokabilme ihtimali varsa. Taehyung ona parayı kazanmak için çalıştığını söylemişti ve Jungkook da inanmaması için bir sebep verene kadar ona inanacaktı, ve eğer parayı bir şeyler çalıp satarak kazanmışsa da çok umurunda olmazdı. Şu anda kazançlarının hayırlı olup olmadığını sorgulayacak pozisyonda değildiler ve Taehyung satmak için birazcık daha fazla şey arakladıysa bile umurunda olmayacaktı. Jungkook'un da geçmişte çalmakla ilgili deneyimleri olmuştu, o yüzden sırça köşkte oturuyorsa komşusunun camına taş atmamalıydı. Taehyung her ne yaptıysa bilerek ve aklını vererek yapmıştı ve bu bile onu yalnız bırakıp daha fazla baskılamamak için yeterli bir sebepti.

"Lanet olsun, bana bir araba çarptığına inanamıyorum..." Jungkook otel odasına birkaç dakikadır çöken sessizliği kırmak için mırıldandı. Birkaç saniyeliğine bu lafı havada asılı kaldı ve sonra Hoseok'un gülmeye başladığını duydu, gözünün ucuyla onun gülmemeye çalışırken omuzlarının sallandığını gördü. Ama kendini durduramayınca elini ağzına kapattı ve gülme sesini bastırmaya çalıştı. Seokjin de ifadesini sabit tutmak için büyük bir çaba harcadı ama bir an sonra dudakları yukarı kıvrıldı ve sonra Jungkook dayanamayıp buna bir kahkaha patlattı. Gülünce karnına keskin bir acı saplandı. "Ah, güldürmeyin beni, acıyor!" Yine de kendini daha fazla gülerken buldu ve o kadar acıtıyordu ki geriye doğru yatağa düştü. "Lanet olsun gerçekten acıyor!"

"Hoseok, benim için çok büyük bir iyilik yapman lazım." dedi en büyükleri, yataktan ayağa kalkmak için kıpırdanırken. Hoseok ona bakarken meraklıca ne olduğunu sordu, hala sırıtıyordu ama gülmesini kontrol edebilmeyi başarmıştı. "Benim gidip yemek almam lazım ve senin de Kookie'nin başında beklemen. Biliyorum geriye pek bir bütçemiz kalmadı ama yemeğimiz de yok... Ve bu da şu an büyük bir sorun." Jungkook ona çoktan bir şeyler yediğini o yüzden kendisi için endişelenmesine gerek olmadığını söyleyince Seokjin resmen rahatlamayla iç çekti. "Tamam, bu bizim için daha iyi sanırım. Sadece ıvır zıvır alabileceğim, üzgünüm ama anlarsın değil mi?"

"Dert etme," dedi Hoseok yumuşakça kafasını sallayarak. "Yemeği ya da Kookie'yi dert etme, ben ona gidip başka bir arabanın önüne atlamasın diye göz kulak olurum."

"Emeklemesin demek istedin herhalde?" Jungkook homurdandı ve arkadaşları buna güldü.

"Sadece birkaç dakika sürecek, onunla başa çıkabileceğine eminim. Eğer Tae olsaydı emin olamazdım."

"Oh Tae'yle de başa çıkabilirim, meraklanma sen."  Böylece Seokjin yerden botlarını toparladı ve hafifçe ayağına geçirip bağladı, kotunun ceplerini kontrol etti ve birkaç nakit ile bir avuç bozukluk çıkardı. Genç adam bu duruma bıkkınlıkla iç geçirdi ve odanın karşısındaki kapıya ilerlerken onları geri cebine koydu, kapıyı açtıktan sonra kısaca 'bay bay' deyip arkasından kapattı. Diğer ikili de ona el salladıktan sonra Jungkook nihayet acıdan inleyerek yatağa uzandı.

"Tanrım, lanet olsun nihayet gittiğine çok sevindim. Artık kaburgalarıma parmak atacağından ya da ksilofon gibi oynayacağından korktum."

"Bana da fikir verme istersen." dedi Hoseok, yatağın üstünde ve onun önünde bağdaş kurarken. Aralarında sadece birkaç karış çarşaflık boşluk vardı. "Her zaman bir enstrüman çalmayı öğrenmek istemişimdir."

"Önce beni bayıltman lazım, gerçi şu an da da... Pek canlı hissetmiyorum ama."

"Lütfen üzerime bayılmamaya çalış," dedi Hoseok, "çünkü eğer Seokjin gelip seni baygın görürse öldüğünü sanıp beni falan suçlar. Gözümün önüne getirebiliyorum." Ve Jungkook da gözünün önüne getirebiliyordu, arkadaşının içeriye girince elindeki market poşetlerini yere atıp ellerini beline koyarak seslice şikayetlenmeye başlamasını. Evet, o kadar olasıydı ki Jungkook'un nefesinin altından gülmesine yetti, gülünce gelen acıyla hafifçe irkildi. "Kookie?"

"Hmm?" 

"Tam olarak ne oldu da sana araba çarptı?"

"Anlattım ya, bir hırsızın arkasından koşuyordum ve aptal arabayı görmedim ve önüne atladım." Kafasını hafifçe yana çevirip arkadaşına baktı ama diğer oğlan ona değil de daha ilginçmiş gibi yatak çarşafına bakıyordu. "Piçin teki bir kadının cüzdanını çaldı ve ben sadece... Bir anda kendimi durduramayıp arkasından koştum. Çok salakçaydı biliyorum ama..."

"Hayır, sen doğru olanı yapmaya çalışıyordun. O kadar da salakça değil."

"Şu an kulağa baya salakça geliyor."

"Ve Tae?"

"Tae de...ah...eminim o sırada benim arkamdan koşuyordur." Nedense bu ifade Hoseok'un kendi kendine gülmesini sağladı ama Jungkook niye öyle yaptığından emin olamadı. "Galiba arkamdan durmam için bağırıyordu, ve eminim ki araba için de bağırmıştır ama durmam için çok geçti." Jungkook bir an bekledi ve seslice söylemeye karar vermeden önce kelimelerinin üzerinde düşündü. "Tae bana yardım edebileceği her şekilde etti, biliyor musun? Evet belki sarhoştu, ama bana yardım etti. Doğru olanı yaptığını düşündü ve bence de öyle. Eğer sizden birinin başına böyle bir şey gelse ben ne yapardım bilmiyorum, sizi buraya kadar sırtımda taşıyamazdım bence. Muhtemelen kafayı yerdim, ve istemeden de olsa ambulansla polisin gelmesine izin verip her şeyi daha da berbat hale sokardım."

"Neden bir anda Tae'yi savunmaya geçme ihtiyacı hissettin?" Hoseok nihayet ona baktığında sessizce sordu.

"Bilmiyorum, çünkü sen ve Seokjin şey gibi gözüküyordunuz... Pekala, daha demin sanki onun başı beladaymış gibi sorular soruyordunuz, sanki yanlış bir şey yapmış gibi ve ben de düşündüm-" oğlan ona böyle diyerek neyi kastettiğini sordu ve Jungkook açıklamadan önce bir an duraksadı. "Seokjin Tae ve kazandığı parayla ilgili bir sürü soru sordu." Hoseok buna nefesinin altından yumuşak bir ses çıkardı, sanki aniden hatırlamış gibi. "Neden?"

"Muhtemelen ne cehennem Tae'nin bir saat içerisinde 100,000₩ kazandığını merak ediyordur." Bu sefer kafasının karışma sırası Jungkook'taydı ve ona neyden bahsettiğini sordu. "Tae otelden on bir buçuk gibi ayrıldı ve sen ona bir gibi rastladığını söyledin, bu da nereden baksan otelden çıkalı en fazla bir buçuk saat geçmiş demek. Bu o kadarcık bir süre için fazla bir para, sence de öyle değil mi? Belki de bunu bilmek istemiştir?"

"...Sanırım," dedi Jungkook bir anlık düşündükten sonra. "Gerçekten bir önemi var mı?"

"Bilmiyorum," Hoseok omuz silkti. "Bu günlerde Tae'den bir cevap almak zorlaştı, o çok...dengesiz."

"Onunla başa çıkabilirim dediğini hatırlıyorum?"

"Yalan söyledim. Bu günlerde Jimin'le bile zor başa çıkıyorum ve Tae zaten ele avuca sığmıyor. Ona göz kulak olmak ilkokul çocuğuna göz kulak olmak gibi ama bilmiyorum... Belki de değişen kişiler siz değilsinizdir, belki sadece benimdir." Oda sessizliğe büründü ve Jungkook aptalca bir şey söyleyip bozmak istemedi. Gerçekten Hoseok onların o kadar değiştiğini mi düşünüyordu? Artık hiçbirini kontrol edemeyecekleri kadar? Jungkook kendisinin o kadar da değiştiğini düşünmüyordu ama sanki Hoseok bu farklılıkları görmezden gelemiyormuş gibiydi. Şimdi Hoseok bunu böyle söyleyince Jungkook neredeyse geçtiğimiz birkaç seferde sorun çıkardığı için suçlu hissetmişti, özellikle de geçen geceki kavgasından dolayı. Eğer Hoseok bile Jungkook'un kontrol dışına çıktığını düşünüyorduysa, Jungkook diğer büyüklerin neler düşündüğünü hayal edemiyordu.

"Özür dilerim," dedi Jungkook sonunda. "Bu kadar sorun çıkarmayı keseceğim."

"Güven bana Kookie, herkes senin için endişelendi ama-"

"Ama asıl Tae," onun yerine bitirdi, "değil mi? Hepiniz asıl onun kontrolden çıktığını düşünüyorsunuz." Hoseok bunu yanıtlamadı ama Jungkook yanıtlamasına gerek olduğunu zaten düşünmüyordu, gözlerini aşağı indirip kucağındaki ellerine bakması gayet yeterli bir cevaptı.

*

Jungkook ne zaman uykuya daldığının farkında değildi ama uyanmak zorunda kaldı çünkü gözlerini tekrar açtığında otel odası karanlıktı ve birisi sertçe kapıya vuruyordu. Odanın kapısı kilitliydi ve bir tane anahtarları vardı, o yüzden gelen herkes içeri gitmek için kapıyı çalmalıydı. Şu anda tam anlayabildiğine emin değildi ama vuruşlar aceleci ve telaşlıydı, birkaç saniyede bir aynı ses duyuluyordu; ahşaba çarpan yumruk sesi. Jungkook kalkıp kapıyı açmak bir kenara, doğrulup oturamıyordu bile o yüzden sadece diğerlerinden biri uyanıp onun yerine yanıtlayacak mı diye bekledi. Neredeyse beş kere kapı vurulduktan sonra bir kıpırdanma duydu ve sonra biri kalkıp kapıyı açmaya gitti. Kalkan kişi yanında yatıyordu ve onu bile şimdi fark etmişti. Zincirin kaldırılma sesi geldi, metal metale sürtündü, ve kapı açıldı.

"Ah hey Yoongi," dedi Seokjin uykulu bir mırıldanmayla. Jungkook onun bu sırada uzanıp gözlerini ovaladığını hayal edebiliyordu, muhtemelen uyurken yukarı kaymış buruşuk tişörtünü de düzeltiyordu. "Geri döndüğüne sevindim...lanet olsun."

"Hey, sen iyi misin?" Soruları ardı ardına sıralamadan önce bir an bekledi. "Ne oldu? Hoseok iyi mi?" Yoongi'nin sesi kulağa yarı uykulu gelse de ses tonunda paniklediğini belirten bir şey vardı, muhtemelen kötü bir şeyler olduğunu sanması onun nabzını yükseltip uykusunu kaçırmaya yeterdi.

"Hoseok iyi, asıl Kookie."

"Siktir, ne oldu?" Jungkook anlık birkaç kıpırtı sesi duydu, şüphesiz arkadaşı onu içeri girsin diye otel odasına almıştı. Jungkook derin bir nefes aldı ve doğrulmaya yeltendi, bu bile kaburgalarının önceki kadar kötü ağrımasına sebep oldu. "Yine mi kavgaya bulaştı? Kendini mi dövdürtmüş yine?"

"Hayır, bir kaza olmuş. Tae birkaç saat önce onu buraya getirdi. Jungkook'a araba çarpmış."

"Sikeyim." diğer genç adam inanılmazlıkla küfretti.

"İyi gözüküyor yine de, yani psikolojik olarak baya dağıldı ama anladığımıza göre bir yeri kırılmamış. En azından bir hafta pek hareket edemeyecek gibi."

"Tabii ki edemez, lanet olası araba çarpmış." Yoongi'nin sesindeki aşırı şaşkınlık Jungkook'un kendi kendine sırıtmasına yetti ve nihayet doğrulup oturmayı becerdi. Kafasını aşağı eğip çarşaflara baktı çünkü kaldırabilecek gücü bulamadı. Kaburgaları bundan pek hoşlanmasa da kambur bir şekilde durdu. "Tae nerede? Ve Jimin?"

"Hala dışarıdalar, Joonie de öyle." Seokjin açıkladı. "Hala çalışıyor olabilirler ama emin değilim, umarım hepsi geri dönüş yolundadır."

"Ah onun için endişelenmemize gerek yok, başının çaresine bakar ama vakit geç oldu. Umarım çocuklar da çalışmıyordur artık." Yoongi karanlık otel odasının içinde göz gezdirdi, tek ışık odanın karşısındaki pencereden giriyordu. Jungkook'un uyanık olduğunu fark etmiş göründü, hafifçe ona doğru yöneldi. "Hey, sen iyi misin Kookie?"

"Pek sayılmaz," Jungkook mırıldandı ve arkadaşının nefesinin altından güldüğünü duydu, sonra odanın içinde yürüyerek yatağa geldi ve onu rahatsız etmemek için yavaşça hareket ederek yanına oturdu.

"Şimdi de arabalarla mı dövüşüyorsun, hmm?" Yoongi dalga geçince Jungkook gözlerini devirdi. "Bence senin için fazla büyükler."

"Yaa, senin için Hot Wheels'lar bile büyük." arkadaşı uzanıp sertçe onun saçlarını karıştırdı ve Jungkook ona sırıttı.

"Cidden, nasıl hissediyorsun? Şu anda bir yerin ağrıyor mu?" Böylece Jungkook ona kaburgalarının çok kötü olduğunu anlattı ve omzundaki kaslardan birinin yırtılmış olabileceğinden de bahsetti ama emin değildi. Konuşurken Yoongi'nin gözlerini suratında gezdirdiğini fark etti, çiziklere bakmak için. Konuşmayı daha yeni bitirmişti ki Seokjin seslice esneyerek tekrar yatağa oturdu. "Eğer bir yerin kötüleşirse ve hastaneye gitmemiz gerekirse sadece söyle," dedi genç adam alçak bir sesle, "ve ne olursa olsun seni hastaneye götürürüz, tamam? Sakın bu konuda yalan söyleme, bir şekilde sana para buluruz değil mi?" Seokjin onaylayıcı bir ses çıkardı.

"Söylemem."

"Sıçayım Kookie, araba? Nasıl oldu da arabaya çarpmayı becerdin?"

"Biliyorum, nereye gittiğime bakmıyordum." dedi Jungkook yumuşakça gülerek. "Gerçekten salağım."

"Jin kapıyı açtığı zaman başkasına bir şey olduğuna emindim, biliyor musun? Hoseok'a ya da muhtemelen Jimin'e, çünkü o velet her zaman kıçını patlatmayı beceriyor, ama sen olacağını hiç düşünmedim. Gerçekten şaşırdığımı itiraf edeyim." Yoongi diğer oğlana bakmak için odanın içinde göz gezdirdi, Hoseok öteki yatakta örtünün altında uyuyor gözüküyordu. "Ucuz atlatmışsın. Hiçbir yerin kırılmadı mı, parmağın falan?"

"I-ıh," Jungkook kafasını salladı, "sadece bazı kaslarım zedelenmiş ve başım çok ağrıyor ama bir yerim-" o cümlesini bitiremeden bir anda Yoongi öne atıldı ve kollarını boynuna doladı, ona sarılarak kendine doğru çekti. Arkadaşından bunu hiç beklemeyen Jungkook, onun ceketinin kollarını boynunda hissetti; polyester kumaş derisinin üstünde yumuşaktı ve sonra kendi saçları onun çenesinin altındaydı. "bir yerim kırılmadı." zayıfça bitirdi. Jungkook onun kıyafetlerinden yayılan sigara kokusunu alabiliyordu ve o kadar güçlüydü ki tütünün tadı ağzına gelmiş gibiydi. Sonra sarıldığı kadar hızlı bir şekilde, Yoongi geri çekildi ve tekrar yatağa oturdu.

"Hoseok?" diye sordu Seokjin'e bakarak. Diğer genç adam ona bildiği kadarıyla iyi olduğunu söyledi, tek bir hapa dokunmadığını ve tüm gün baş ağrısının olmadığını, hafif bir öğle yemeği yiyip günün geri kalanında dinlendiğini. "İyi, iyi, en azından şimdilik onları aramıyor ama yakında ihtiyaç duyacaktır. Belki de... O ulaşamadan önce haplara el koymalıyız. Kendi iradesine kalmamış olur."

"Onu ben de düşündüm ama sonra biraz...fazla olur diye düşündüm. Sanki ona güvenmiyormuşuz gibi. Bence böyle bir şey yaptığımızı duyarsa üzülebilir."

"Hmm, doğru diyorsun." Yoongi hafifçe yatağın üzerinde kıpırdandı ve Jungkook sadece ona baktı, hala ani sarılmadan dolayı biraz afallamış bir haldeydi. "Sadece mümkün olduğu kadar gözümüzü üstünde tutalım." Arkadaşı alt dudağını çiğnemeye başladı ve Seokjin onun gününün nasıl geçtiğini sordu. "Araba çarpmak gibi şoke edici şeyler yaşamadım, hatta kıyaslayınca günüm çok sıkıcı geçti."

"İş?"

"Nasıl yaptığımı sorma ama lanet olası bir motosiklet sürebildiğim hakkında blöf yapmayı becerdim," dedi Yoongi ve bu Jungkook'a çoktan sıkıcı bir günün tam zıttıymış gibi geldi, "ve o yüzden bugün tüm gün...pizza teslimatçı çocuk olarak çalıştım."

"Nasıl yaptın ki?!" Jungkook hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir şekilde sordu. Genç adam omuz silkerek sırıttı, bu hareketiyle sigara kokusu daha da yayıldı. "Nasıl teslim edebildin? Şu anda hangi şehirde olduğumuzu bile bilmiyorum."

"Yollardaki tabelaları takip ettim," Yoongi açıkladı ve nedense bu Seokjin'in yatağın üstünde uzanmaya başlarken gülmesine sebep oldu, yan tarafının üstüne yatarak daha rahat bir pozisyona geçti. "O kadar da zor değildi aslında, en zor olan kısmı ehliyetsiz bir şekilde polise yakalanmamaya çalışmaktı ama bir şekilde yapabildim. Nasıl olduğunu bilmiyorum, bütün zaman boyunca böyle oturuyordum." Yoongi iki elini önünde kaldırdı, motosikletin direksiyonunu sürüyormuş gibi yaptı ve dimdik oturdu. Taklidi o kadar komikti ki Jungkook buna burnundan gülmesine engel olamadı, özellikle de Yoongi gözlerini ileri geri kaydırmaya başladığında.

"Şanslıymışsın..."

"Konuşana bak," arkadaşı tersledi. "Ondan sonra her zamanki gibi bulaşık yıkadım. Üzerime yoktur, bilirsiniz."

"Aynı Seul'deki gibi." dedi Jungkook ve bir an sonra o da onaylayarak iç geçirdi. Yoongi fiziksel olarak tükenmiş gözüküyordu, çoğu gün ve gece olduğu gibi. Jungkook onun hiç dinleniyor gözükmemesine rağmen nasıl hala devam edebildiğini bilmiyordu, geceleri birkaç saatlik uykudan başka uyuyamıyordu ve uyanık vakitlerini de kölelik yaparak ya da sinirlice yürüyerek geçiriyordu. Jungkook yolda geçirdikleri günlerin onu nasıl etkilediği hakkında daha önce hiç düşünmemişti çünkü Seul'deyken bile sıfırı tüketmiş görünüyordu, şimdi burada her şeyle nasıl bu kadar güzel başa çıktığını merak etti: yürümekle geçen vakitler, onların devamlı bulaştıkları belalar ve stres... Belki de büyüklerin bunlarla diğerlerinden daha kolay yüzleştiğini düşünürken yanılıyordu? Belki de sadece yorgunluklarını saklamak konusunda onlardan daha iyiydiler?

"Bana Seul'ü hatırlatma," Yoongi ceketinin cebine uzanırken mırıldandı ve bir paket sigara çıkardı. O günün yirminci sigarasına bakıyor gibiydi ama olan her şeyden sonra Jungkook onu suçlayamazdı. Eğer aralarından birinin bu şekilde incindiğini duysa muhtemelen kendisinin de biraz duman çekmesi gerekirdi.

"Oraya otobüsle dönebileceğimizi düşünüyor musun?"

"Şüpheliyim," dedi Yoongi beklemeden, "ben bugün 43,000₩ kazandım ve...neredeyse sekiz saat aralıksız çalıştım. Bu da sadece otel odasını ve yemeği karşılayacak. Tek bir bilete gitmeyecek. Biletlere para biriktirirken odaya da para ödüyoruz yemeklere de. Bir mucize olmadığı sürece burada pek de para kazanabileceğimizi sanmıyorum." Jungkook ona eğer yeterli parayı biriktiremezlerse ne olacağını sordu ve Yoongi çakmağını bulduktan sonra sigaralardan birini ağzına aldı. "Devam etmek zorunda kalacağız... Halledeceğiz, bir sorun olmayacak ama sen şu anda pek yürüyebilecek gibi görünmüyorsun. Değil mi?"

"Bilmiyorum," Jungkook omuz silkerek yanıtladı, aslında sadece sol omzunu kaldırdı. "Yürümeyi denemedim bile." Yoongi sigarasını yaktı ve bir ciğer dolusu nefesi içine çekti. "Ama eğer devam etmemiz gerekiyorsa devam etmeliyiz, grubu yavaşlatmayacağım."

"Kookie, bileğini burkmak grubu yavaşlatmak olur. Araba çarptığı için yürüyememek değil." arkadaşı sigarasını ağzından çıkardı ve Jungkook'un baktığını gördü. Ona doğru uzattı ve Jungkook tam kabul etmek üzereydi ki Seokjin'in sesi onu yerinde zıplattı.

"Dokunma ona." dedi genç adam biraz mahmur bir şekilde, tamamen uyanık değildi ama uykulu da değildi. "Kaburgaların zedelendi. Sigara içmenin faydası olacağını sanmıyorum." Yoongi buna sırıttı ve Seokjin uzanıp almaya çalışmadan önce elini çekti, sırf onu kızdırmak için uzaklaşarak kendi dudaklarına koydu.

"O haklı, dinlenmen lazım." Derin bir nefes çekti ve burnundan verdi. "Ben diğerlerinin gelmesini bekleyeceğim o yüzden sen de uyu Kookie."

*

Jungkook gözlerini hiç istemeyerek açtı çünkü uyanık olmak istemiyordu. Uyanık olmak demek acı çekmek demekti ve bu da onun mümkün olduğunca kaçınmak istediği şeylerden biriydi ama kaçamayacağı için boşuna kendini kandırmayacaktı. Eğer kendi kendine uyanmasa da başka bir şey onu uyandıracaktı zaten: çarpan kapı, odadan çıkan arkadaşlarının konuşma sesi, Seokjin'in uykusunun arasında dönmesi ve yatağı oynatması. O yüzden muhtemelen şu an uyanmak daha iyiydi ve bir şeyleri kaçırmamış olurdu, bu uyanık görünce diğerleri tarafından soru yağmuruna tutulacağı anlamına gelse de. Böylece gözlerini açtı ve birkaç saniyeliğine tavanı seyretti, bir ses var mı diye dinledi ve sadece odanın içinden gelen hafif nefes alma seslerini duydu. Kafasını yavaşça yanındakine çevirdiğinde Seokjin'in hala uyuduğunu gördü, hemen yanında sırtı dönük bir şekilde uzanıyordu o yüzden sadece kafasının arkasını ve dağınık saçlarını görebiliyordu. İyi, arkadaşı dün onun soktuğu stresten sonra gerçekten biraz dinlenmeliydi. Bir an onun saçlarına baktıktan sonra kafasını öbür tarafa, pencerenin ve kapının olduğu tarafa çevirdi. Sadece birkaç santim yanında duran Jimin'i görmeyi beklemiyordu.

Oğlan yanına uzanmamıştı çünkü yer yoktu ama yatağın yanındaki halıya oturmuştu ve kollarını çarşafın üstüne uzatıp kafasını yaslamıştı. Uykusunun arasında kafası önüne düşmüş gibi görünüyordu ve muhtemelen uyandığında kaslarına kramp girmiş olacaktı: boynu tutulmuş, öne doğru eğik uyuduğu için bacakları ve kolları ağrımış bir şekilde. Neden diğer yatakta yatmıyordu? Ya da en azından yerde daha rahat bir pozisyonda uzanmıyordu? Onu inceledikçe nedenini anladı ve dudaklarına bir gülümseme yayıldı. Jimin yanında bir hastanede refakatçi gibi uyuyordu, yatağın yanından ayrılmak istemeyip hastayı yalnız bırakamayan. Oğlan büyük ihtimalle otele döndüğünde Yoongi tarafından olanları duymuştu ve Jungkook onun hemen yanına koştuğunu hayal edebiliyordu; kocaman gözleriyle kendisini kontrol edip bir taraftan da arkadaşına ardı ardına soruları sıralarken, sesi her telaşlandığında olduğu gibi hafif cızırtılı.

"Tanrım, sen gerçekten gerzek bir kıçsın..." Jungkook oğlanın suratına bakarken mırıldandı. Ağzı hafifçe açıktı ve uyurken huzurlu görünüyordu, ama yakında uyanacaktı ve herkes gibi yorgun görünecekti. Suratında tam tersini düşündüren zorlama ifadesi olsa bile, aynı Namjoon gibi pozitif olmaya çalışsa bile. Namjoon demişken...

Jungkook yatağın üstünde hafifçe kıpırdandı, kaslarını hareket ettirip bugün ne kadar kötü hissetirdiğine baktı. Tıpkı önceki gün gibi göğsünün ve midesinin etrafında berbat bir sızı vardı ve oturmanın inanılmaz derecede acıtacağını bildiği için derin bir nefes aldı. Birkaç saniyelik işkenceyle dişlerini birbirine bastırdıktan sonra ses çıkarmamayı başardı ve doğrulmuştu, artık başka bir yere hareket etmeyecekti. Biraz daha kıpırdanıp yatak başlığı olmadığı için sırtını duvara yasladı ve nabzını yavaşlatmak için hızlıca birkaç kesik nefes alıp verdi. Çektiği acı kalbinin bir anda hızlanmasına yetmişti ve bacaklarını garip bir şekilde ağır hissediyordu, aniden çok yorulmuştu. Sanki daha fazla yerinden kıpırdamasın diye beyni onu engellemeye çalışıyor gibiydi.

Gözlerini Jimin'in üzerinden çekti ve diğerlerine görmek için odaya baktı. Yoongi'nin koltukta yattığını gördü, rahat görünmüyordu çünkü koltuk küçüktü, kolları ve karnı ceketten örtüsünün altındaydı. Kafasını kollarından birinin üstüne yaslamıştı ve görünüşe bakılırsa uyandığında kendini tutulmuş bulacak olan tek kişi Jimin değildi. Koltuğun birkaç adım ilerisinde bir çift bacak vardı ve takip ettiğinde Namjoon'un yerde uzandığını gördü. Kafasının altında bir yastık vardı ama yüzüstü uzanmıştı ve o da pek rahat görünmüyordu. Sadece kafasının arkası görünüyordu o yüzden Jungkook bakışlarını çekip diğer yatağa baktı. Hoseok önceki geceki gibi yatıyordu, sırtüstü yattığı için en azından suratı görünüyordu. Üstündeki örtü bacaklarına inmişti ve uykusunun arasında tişörtünün ucu yukarı kıvrılmıştı, nefes alıp verişinde inip kalkan karnı gözüküyordu. Taehyung ise onun yanında değil de yatağın uç tarafında yatıyordu. Jungkook onu incelerken bir süre bunun nedenini anlamaya çalıştı. Taehyung büzüşmüştü ve dizlerini çenesine çekmişti, üstünde müzik grubu logolu bir tişört vardı. Kollarını dizlerine sarmamıştı ama biri suratının üstünde, diğeri de yatağa serilmişti. Baş parmağı dudağının arasındayken uykuya dalmıştı. Jungkook en son onu bu şekilde gördüğünden beri yıllar geçmişti, belki en son ilkokuldayken böyle uyuyordu ve Jungkook nedense bu durumu hem garip hem rahatsız edici buldu. Koyu renk saçları suratına yayılmış ve çoğunu kapatmıştı, Jungkook onun sarhoş olduğunu söyleyebiliyordu, gecenin bir yarısı otele tamamen tükenmiş halde geldiğinden emindi. Ve Jungkook onun kendini dağıtmasının sebebinin tamamen kendisi olup olmadığından emin değildi.

Geçirdiği kazanın arkadaşını da etkilediği barizdi ve bunun sebeplerden biri olduğunu biliyordu ama... Taehyung'un kendini dağıtmak için bir sebebe ihtiyacı yoktu aslında, onun sadece boş vakte ve ucuz alkole ihtiyacı vardı. Belki de bu kaza bardağı taşıran son damla ve kafayı bulması için bir fırsat olmuştu: iyi bir fikirdi. Jungkook onun birkaç gündür gerçekten sarhoş olmak için fırsat kolladığını biliyordu ve sonunda istediğini yapmıştı. Oğlan fazla ayık kalmıştı, sadece biraz alkol almıştı ki günlerini en azından yarı sarhoş geçirmeyi seven birisiydi. Bir teneke bira ya da birkaç yudum soju onu artık kesmiyordu ve Jungkook arkadaşının geceleri rahatça içebilmek için dışarı kaçtığını duysa da şaşırmazdı. Böyle varsayım yaptığı için kötü hissetti ama Taehyung'u gerçekten tanıyordu ve onun kötü yanlarını da iyi biliyordu. Taehyung'un kusurları vardı, çoğu insandan fazla değildi ama bunlar daha derin ve etrafındaki insanları da etkileyen kusurlardı.

Neredeyse gözlerini üzerinde hissetmiş gibi Taehyung uykusunun arasında kıpırdandı, kafasını oynatırken birkaç nefes sesi çıkardı. Gözlerinden biri açılıp anında tekrar kapanı ve yine uykuya daldı. Jungkook tekrar Hoseok'a baktı ve bir anlık onu inceledi. Taehyung yatağın ucuna onu rahatsız etmemek için mi yatmıştı, yanına uzanırsa onu uyandırır diye? Döndüğünde saat geç olmuş olmalıydı ve oğlan uyuyordu o yüzden bu mantıklıydı ama sarhoş bir Taehyung'un buna dikkat edeceğini sanmıyordu. Belki de önce yanına yatıp Hoseok tarafından başından savrulmuştu? Çünkü yine sarhoşken onu öpmeye çalıştığı için olabilir miydi? Bilmiyordu ama Jungkook bunun üzerinde daha fazla düşünmeyecekti, hepsi Taehyung ve aşkı arasındaydı ve kimseyi ilgilendirmezdi ama eğer Hoseok bir şeyler anlatmak isterse dinleyecekti.

"Hmm..." Jungkook kafasını tam zamanında çevirip Jimin'in kıpırdandığını gördü, kafasını kaldırıp kollarını geriye doğru gerdiriyordu. Ellerini bırakıp bacaklarına çarptırdı ve gözlerini açıp ona baktı, beyni yavaşça vermesi gereken tepkileri aklına yüklüyor olmalıydı. "Ah... Ah Kookie sen uyanmışsın." Jimin rahatlamayla iç çekerken söyledi.

"Hı-hım, uyandım, diğerlerini de uyandırmamaya çal-"

"Dün gece pek uyuyamadım," Jimin onun lafını kesti, sesi yüksek değildi ama sessiz odanın içerisinde çokmuş gibi çıkıyordu, "çünkü senin için çok endişelendim Kookie. Araba çarpması, lanet olsun...yani, anladın?" Jungkook onu sakinleştirmek için anladığını belirten bir şekilde onayladı. "O yüzden uyanırsan diye buraya oturdum çünkü moralini düzeltmek istiyordum ama sanırım uykuya dalmışım..."

"Olsun, dünden sonra biraz dinlenmeyi hak ettin." dedi Jungkook ve bunun üzerine Jimin ayağa kalktı, tutulan belini düzleştirmeye çalışırken esnedi. "Çok çalıştın, benim dışımda hepiniz çok çalıştınız-"

"Sanki o kazadan sonra çalışabilirdin," dedi oğlan, esneme hareketlerine devam ederken. "O yüzden saçmalama Kookie, dinlenmeye ihtiyacın vardı ve hala var."

"Yok, şu an yürümeye ihtiyacım var gibi hissediyorum." Jimin yumuşakça güldü ama Jungkook şaka yapmıyordu. Gerçekten yataktan çıkmak ve hareket etmek istiyordu, ne kadar kötü durumda olduğunu görmezden gelmek. Eğer kendisi yürüyebilirse belki de buradan bir an önce ayrılırlardı.

"Bence ihtiyacın olan Tae'nin sana bir tekerlekli sandalye çalması." Jungkook buna dudak büktü ama birkaç saniye sonra gülümsedi. Komik bir şakaydı ve Jimin'e kızamazdı, oğlan onunla ne zamandır konuşamamıştı.

"Çalışma nasıldı, hmm? Bir şey bulabildin mi?"

"Evet, tamircide çalıştım. Aslında sadece araba yıkadım ama birkaç şeye de yardım ettim."

"Tabii ki edersin, sen her şeyi tamir edebilirsin değil mi Gerzek Kıç?"

"Ama verdikleri ücret gerçekten azdı, bugün de orada çalışacağım ve umarım bu sefer daha çok verirler. Bu otobüs olayı biraz zor olacak ama bence yapabiliriz, biliyor musun?" Düşündüğü gibi oğlan pozitif olmaya çalışıyordu, Yoongi'nin dün gece dediklerinin tam tersini diyordu ve bu neredeyse komikti. Yoksa ilk defa bir konuda zıt mı düşünüyorlardı? Taehyung'a anlatsa hayatta inanmazdı. "Yani, umarım yapabiliriz."

"Seul'e geri dönmek istiyor musun?" diye sordu Jungkook, rahat edebilmek için biraz kıpırdandı. Jimin soruya omuz silkti ama ifadesine bakılırsa cevabı muhtemelen 'hayır'dı; oğlan otobüs olayını sırf diğerleri istiyor diye destekliyordu.

"Ben istiyorum..." Yoongi odanın karşısından mırıldandı, yattığı yerden doğrularak koltuk minderlerinin üstünde bacaklarını bağdaş kurdu. Daha gözlerini açmamıştı ama kafasını onların olduğu tarafa çevirmişti. "Böylece nihayet kendi boktan yatağımda uyuyabileceğim."

"Yine de uyuyamazsın bence?" Jimin sırıtarak onu yanıtladı ve genç adam yavaşça koltuktan indi, gözlerini açıp ona tip tip baktı ve yanlarına yaklaştı.

"Çok komik." dedi Yoongi, Jimin'in saçlarını sertçe karıştırırken. Jimin gıcık olmuş bir ses çıkardı ama gülüşü suratında kaldı. "Sen iyi misin?"

"Evet, sanırım." dedi Jungkook bir an sonra, "Dünkünün aynısı gibi hissediyorum, daha iyi ya da daha kötü değil." Genç adam yatağın yanındaki yere çömeldi ve onun göz hizasına geldi, dün gece Jimin'in uykusunda yaptığı gibi kollarını çarşafın üstüne koydu. "Hastaneye gitmeye ihtiyacım yok, sadece dinlenmeliyim."

"Güzel, istediğin kadar dinlenebilirsin velet." Yoongi onun suratını incelerken söyledi, gözleri çiziklerin üstünde geziniyordu. "Acıyorlar mı?"

"Ah...pek sayılmaz, sadece Hoseok suratıma antiseptik sürdüğünde, tıraş losyonu gibi." Bunun hayali görüntüsü iki arkadaşını da rahatsız etmeye yetmiş olmalı ki ikisi de suratını büzüştürünce Jungkook onlara güldü. "Acıyor gibi mi gözüküyorlar?"

"Baya acıyor gibi." Jimin kafasını sallayarak onayladı.

"Hey, enfeksiyon kapmadığın zaman bana teşekkür edersin." dedi Hoseok yatağın üstünde yuvarlanıp uykulu bir şekilde onlara bakarken.

"Teşekkürler hemşire Hoseok." Jungkook yanıtladı ve oğlan yavaşça doğrulup gözünü ovaladı. "Senin başın nasıl?"

"Ağrımıyor," dedi Hoseok boğuk bir sesle, "ama henüz hiç hap almadığım için tabii ki. Neyse benim için endişelenme Kookie, kendine bak."

"İkisini de aynı anda yapabilirim." Hoseok bir esnemesini bastırdı ve ayaktayken bir anlık yerde uyuyan oğlana baktı, şüphesiz onu rahatsız etmeden nasıl ilerleyeceğini merak ediyordu. "Aslında, benim lavaboya gitmem gerek ve-" Yoongi ayağa kalkıp onun üzerine doğru eğildi, yataktan kalkmasına yardım etti. Jungkook hafifçe irkilerek ayaklarını aşağı sarkıttı ve dik durduğu an kasıklarına bir hançer saplanmış gibi oldu. Tamamen ayağa kalktığında ise o kadar acımadı, sadece kaslarını bükerken ağrıyordu. Arkadaşı içgüdüsel olarak kolunu onun beline doladı ama aslında Jungkook'un ihtiyacı yoktu, kendi başına yürüyebileceğini düşünüyordu. O yüzden lavaboya ilerletmesine izin verdikten sonra kapının önünde durdu.

"İyi misin?"

"Evet, sadece biraz ah... Tutulmuşum." Jungkook üstündeki kapüşonlu hırkayı çıkarmaya yeltendi ama yaralı omzuyla yapması çok zor olunca Yoongi uzanıp ona yardım etti, yavaşça kumaşı aşağı çekti ve hırka yere düştü. Kolları ortaya çıkmıştı ve özellikle dirsek kısımlarında da birkaç morluk olduğuna emindi.

"Buna şaşırmadım..." Yoongi mırıldandı ve uzanıp onun tişörtünün uçlarını kaldırdı çünkü Jungkook kendisi çıkaramıyordu. Kollarını kaldırmak ve tişörtü kafasından çıkarmak kısa bir işkence oldu ve nihayet çıkarınca bir nefes bıraktı. "Siktir Kookie." Jungkook tişörtü yere attı ve sonra vücuduna baktı. Kaburgaları ve karnının üstü morluklarla doluydu, o kadar çoklardı ki derisinin rengi değişmiş gibiydi; koyu mavi ve mor çürükler tam arabanın ona çarptığı yerlerde oluşmuştu. Göğüs kafesinin bazı yerlerinde morluktan fazlası, daha da korkunç gösteren kırmızı benekler vardı. Kaburgalarından göbek deliğine kadar uzanan bir sıyrık vardı ve muhtemelen arabanın üstüne uçtuğunda silecek sıyırmıştı. "Çok şey gözüküyorsun-"

"Bok gibi," Jungkook yumuşakça güldü. "Bok gibi görünüyorum."

Duş almak ve kendi kendine temizlenmek zordu ama yardım almadan yapmayı başardı. Duştan sonra şaşırtıcı bir şekilde daha iyi hissediyordu çünkü muhtemelen sıcak su kaslarını gevşetmişti. Tekrar üzerini giyinmesi eğilmek ve bükülmek anlamına geliyordu ama en azından sadece bir kere yapacaktı. Bugün dışarı çıkmayacaktı zaten, daha doğrusu çıkamayacaktı. Lavabo aynasındaki yansıması ona yanaklarındaki sıyrıkları gösterdi, kanamamıştılar ama derisi soyulmuştu. Kötü gözüküyordu ama çabuk iyileşirdi. Temiz iç çamaşırı ve tişörtü geçirdikten sonra diğer odaya döndü. Herkes uyanmıştı ve onu beklediği gibi soru bombardımanına tutmuştu, o da yapabildiği kadar hepsini cevapladı. Evet, kaburgaları ağrıyordu ama iyiydi, hayır hastaneye gitmeye gerek yoktu, ve devamı... Herkes giyinmeyi bitirdikten sonra küçük bir grup halinde odadan ayrıldı, bir kez daha Hoseok, Seokjin ve Jungkook'u odada bırakarak. Ama onlar gitmeden önce Yoongi'den birkaç sigara aşırabilmeyi başardı.

Daha ilkini yakmıştı ki Seokjin odaya girdi, havlusu omuzlarındaydı ve Jungkook çakmağı çubuğun önüne kaldırmışken durdu. Arkadaşının fark etmesi bir an sonra oldu, önce nefesinin altından bir şeyler mırıldanarak sehpanın üzerinde bir şeyler aradı ve sonra sigaranın kokusunu aldığında gözlerini ona çevirdi.

"...Gerçekten mi?" Seokjin iç geçirirken Jungkook da ona baktı. Ağzındaki sigarasıyla sırıtıyordu ki Seokjin'in elindeki antiseptik şişesini gördü ve inledi. Önceki gün marketten bir de pamuk satın almış olmalıydı çünkü diğer elinde bir avuç pamuk vardı ve yatakta onun yanına oturup onları kucağına bıraktı.

"Ne? Çok canım çekti."

"Ciğerlerine yazık oldu." dedi arkadaşı şişenin kapağını açıp pamuğa sıvıyı dökerken. Jungkook ilk nefesini çektikten sonra hafifçe öksürerek dumanı bıraktı ve suratını büzüştürdüğünde Seokjin ona bilmiş bir bakış attı. Sonra pamuğu kaldırıp hafifçe onun çenesine sürdü. Beklediği gibi çok yaktı, hatta kaburgalarından bile çok acıdı. Jungkook onun temizlemesine izin verdi ve bir an önce işini bitirmesini bekledi, sigarasını içmeye devam edebilmek için. Kullanılmış pamukta kan yoktu çünkü neyse ki kesikleri kanamıyordu.

"Onu yapmaman lazım." dedi Hoseok lavabodan adımlayıp koltuğa otururken. Havluyla ıslak saçını sertçe kuruladı ve sonra havluyu sehpaya attı. Jungkook onu görmezden geldi ve başka bir nefes çekti. Diğer oğlan ona onaylamaz bir şekilde kafasını salladı ve Seokjin'e baktı, o da sadece omuz silkti. "Sen de Tae kadar yaramazsın..."

"Hey, en azından şu an kafam yerinde. Eminim sabah otelden çıkarken hala sarhoştur o."

"Namjoon'la birlikte geldi." diye açıkladı Hoseok, koltuk minderlerinin üzerinde bağdaş kurarken, bacakları çıplaktı çünkü kot pantolonunu giymeyip iç çamaşırıyla kalmıştı. "Baya geç vakitte sanırım, beni uyandırdı. İyi ki Namjoon onu bulmuş yoksa yolda bir yerlerde uzanıp kalırdı." Seokjin ona çok sarhoş olup olmadığını sordu ve Hoseok ufladı. "Sence? Tabii ki kafayı bulmuş, votka içmiş bence."

"En azından ucuz biraya abanmamış, özellikle de boş mideyle." Jungkook sigarasından başka bir nefes aldı.

"Yere yatmak yerine benim yanıma yattı ama ben de onu kovdum çünkü... Sayıklamaya başladı ve uyumak bilmedi." Oğlan dirseklerini dizine koyup çenesini avucuna yasladı. Arkadaşı neler sayıkladığını sordu ve Hoseok iç geçirdi. "Gerçek arkadaşlık ve metrolarla alakalı bir şeyler, bilmiyorum, o kadar sarhoştu ki dediklerinden hiçbir şey anlamadım..."

"Demek o yüzden evcil köpek gibi senin ayak ucuna kıvrılmış." Hoseok ona bir bakış attı ama Jungkook da göz temasını kesmeden ona bakmayı sürdürdü. Sanki aralarında başka bir şey olmuş ama söylemek istemiyor gibiydi.

"Senin kafan daha iyi mi bugün?" Seokjin ona dönerken sordu, sigara dumanına suratını ekşitti.

"Evet, neredeyse ağrımıyor."

"Neler olduğunu hatırlıyor musun?"

"Bana aptal bir araba çarptı, hatırlamam gereken tek şey bu." Yine de Seokjin ona daha fazlasını bekliyormuş gibi bakıyordu ve Jungkook ona önceki gün her şeyi anlattığını biliyordu, o yüzden neden daha fazlası için baskılıyordu anlamadı. "Kapkaççıdan cüzdanını alıp kadına geri vermeye çalışırken çarptı, hepsi bu kadar. Ben...iki teneke bira içmiştim ama sarhoş değildim, sadece biraz bulanıktım. Belki de o yüzden dikkat edememişimdir, bilmiyorum, çarptı işte."

"Neden kapkaççının arkasından bu kadar koştun Kookie?" Jungkook soruyu sorarken ona baktıktan sonra kafasını Hoseok'a çevirdi. Hoseok bir şey demedi ve sadece ona kaşlarını kaldırdı. "Yani, neden yaptığını anlıyorum ama sadece biraz-"

"Gerçeği mi duymak istiyorsun?" Birkaç saniyeliğine otel odası sessizleşti ve iki arkadaşı da dondu, ama sonra Seokjin sessizce öyle olduğunu söyledi. "O zaman başka bir şey anlatacağım, tamamını." Jungkook derin bir nefes aldı ve sonra iç çekerek bıraktı ve onlara Gyeonggi'deki cüzdan olayını anlatmaya başladı, nasıl yerde bir cüzdan bulduğunu ve içindeki parayı çaldığını çünkü ihtiyaçları olduğunu. Yaptığının kötü olduğunu bilse de kendini durduramadığını. Nasıl olduğunu anlattı, ve kapkaççının zavallı kadının cüzdanını aldığını gördüğünde aklına bunun geldiğini ve kendini durduramadan arkasından koştuğunu. Kendi günahına karşılık iyi bir şey yapmak istediği için değildi, sadece suçluluk duygusuna engel olamamıştı. İki arkadaşı da onu sessizce dinledi ve bir kere lafını kesmedi, ve Jungkook bunu itiraf ederken aptal gibi hissetti. Anlatmayı bitirdiğinde bir şey demelerini bekledi ve birkaç dakika sonra büyük olan sessizliği bozdu.

"Bize karşı dürüst olduğun için teşekkür ederim." dedi Seokjin yumuşak bir sesle.

"Bana kızdınız mı?" Jungkook sordu, parmaklarının arasındaki aciz sigara kalıntısına bakıyordu. Kafasını kaldırıp da öfkeli veya tiksinmiş ifadelerle karşılaşmak istemiyordu.

"Hayır kızmak değil, ben sadece endişelendim."

"Bu sırrı...neredeyse bir haftadır tutuyordun," Hoseok ekledi. "Neden bize söylemedin ki?"

"Çünkü o şekilde para çaldığım için bana kızarsınız diye düşündüm. Yapmamam gerekirken."

"Bir sebep daha olmalı," Seokjin yanıtladı. "Neden yapmaman gerekiyordu?"

"Cüzdanın içinde..." Jungkook durdu ve devam etmeden önce biraz düşündü. "Cüzdanın içinde iki çocuğun olduğu bir fotoğraf vardı, bir kız ve bir oğlan. Cüzdan bir adamındı ve fotoğraftakiler de çocuğuydu ve ben de kendime...almamın yanlış olacağını söyledim ama yine de aldım. Aldım çünkü otel sahibi bizi soyduğu zamandı ve paraya ihtiyacımız vardı, ve ben de kendime benim de bir ailem olduğunu söyledim." Sigarasından son kez içtikten sonra yatağın yanındaki komodinde söndürdü. "Ama benim berbat bahanem işe yaramadı çünkü hala bu konuda suçlu hissediyorum, ve suçluluk duygum da arabanın önüne atlamayı bile göze aldırdı." Yatağın üzerinde kıpırdanıp Seokjin'e baktı. "Tüm olan bu, tamam?"

"Tamam," büyük arkadaşı kafasını yavaşça salladı.

"Kavga ettiğin gün bir sebebi var mıydı peki?" Hoseok aniden sordu ve sorusu Jungkook'u hazırlıksız yakaladı. Bir anlığına buna verecek bir yanıt bulamadı. Oda tekrar garipçe sessizleşmesin diye onu yanıtladı.

"Ben...ah bilmiyorum," dedi iç çekerek, "neden o kavgaya giriştiğimi bilmiyorum."

"Adamın üzerine atladığını söylemiştin," dedi oğlan, Jungkook bakmasa da onun bakışlarının ağırlığını üzerinde hissedebiliyordu.

"Muhtemelen öyle yaptı," Jungkook nefesinin altından mırıldandı. "ama gerçekten bunun asıl sebep olduğunu düşünmüyorum. Her zaman olduğu gibi, muhtemelen ben başlatmışımdır."

Jungkook bunun üzerinde düşündükçe dudaklarını çiğnemeye başladı, gerçekten neler olduğunu hatırlayamadığını fark etti. Çünkü fevri dönmüştü, her seferinde olduğu gibi, ve o sırada etrafında ne varsa zarar vermişti. Jungkook bir problemi olduğunu biliyordu, öfke kontrolüyle alakalı, ama bu konuda ne yapması gerektiğini gerçekten bilmiyordu. Bir kez daha sorunları olan tek kişinin kendisi olmadığını düşündü, Taehyung ve Yoongi gibi, belki de diğerleri. Herkese neler oluyordu böyle? Her zaman normalde de yaşadıkları şeylerdi ama fark etmemişler miydi, günlük yaşamlarında anlamıyorlardı ve bu aptal maceraya çıkınca mı anlamaya başlamışlardı? Her zaman yüzeyin altında bekleyen inatçı bir tümör gibi miydi yoksa son zamanlarda mı başlamıştı? Peki ya bu aptal macera bitince ne olacaktı, eğer bitebilirse? Her şey normale mi dönecekti yoksa olan bu olaylardan sonra asla eskisi gibi olmayacak mıydı? 

Nedense, olan her şeye rağmen yine de ileride daha kötüsünü yaşayacakları fikrini bir türlü aklından atamadı.


***

bu gifi koymasam içimde kalırdı jfhkfhffgj sonraki bölümde görüşürüz~

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

47.1K 2.5K 41
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
12.6K 1.4K 9
[tamamlandı] omega kim taehyung sadece kış çiçeklerini seviyordu ve alfa kim seokjin bunun nedenini merak ediyordu. omegaverse! royalty! 290420 - 040...
47.5K 4.9K 22
"MİNHO EZ BENİ"
1.6K 630 15
[ TAMAMLANDI ] ↬texting | yetişkin içerik Jeon Jungkook ve Park Jimin yasa dışı işlere bulaşan birer gangsterdi. Jeon Jungkook 乂 Park Jimin Started...