İNTİKAM; Gazze'nin Kuşları

Par kremalikrep

19.3K 1.2K 482

Bir gazeteci kızı... Bir bomba... Bir genç... Ve kuşlar.. Geleceğe dönük, uzun vadeli ve uluslararası bir int... Plus

İNTİKAM; Gazze'nin Kuşları
Endişe , Bomba ve Kuşlar...
Boşluk, Acı ve Kurtuluş...

Macera, Son ve Kuşlar...

2.5K 280 128
Par kremalikrep

Laboratuvarın içinde kapı zilinin çaldığını belirten ışık yanıp sönmeye başlayınca elimdeki silahı bırakıp kapıya ilerledim. Şifresini girdiğim kapının açılmasını bekledikten sonra gizli asansöre bindim.

Yukarı çıktığımda kapıyı kapatıp evimin normal bir ev gibi gözüktüğüne emin olduktan sonra evin kapısına ilerledim. Kapıyı açıp karşımda siyah takımlı adamları görünce şaşırmıştım. Sakin gibi gözükmeye çalışıp "Buyrun?" dedim.

Siyah takımlı adamlardan biri konuşmaya başlarken "Başbakan sizinle görüşmek istiyor." dedi. Kaşlarım hafif çatılırken sakin bir şekilde başımı salladım. Çantamı ve evin anahtarını alıp dışarı çıktım. Bahçeden de çıkınca kapının önündeki siyah film camları olan arabayı gördüm. Adamlardan biri direksiyona geçerken diğeri eliyle binmemi işaret etti.

Arka koltuğa bindim ve sessiz yolculuğumuz başladı. Başbakan'ın benimle yine ne konuşacağını merak ediyordum.

Kafamı cama yaslarken hayatımı düşünüyordum. O olay hayatımı değiştirmişti. Eğer o olay olmasaydı diğer insanlar gibi gözüm kapalı yaşayacaktım. Tüm bu yaşanan katliamdan haberim olmayacaktı ve belki bugün burada olmayacaktım.

O gün ki Salih Abi ile konuşmamızdan sonra derslere vermiştim kendimi. Çok çalışmış ve makine mühendisliği okumuştum. Ardından nükleer enerji mühendisliğini de bitirip yurtdışında yüksek lisans yapıp ülkeye geri dönmüştüm.

İlk başlarda kendim için kurduğum bir laboratuvarda çalışmaya ve silah üretmeye başlamıştım. Silahlar hakkında, bombalar hakkında ne kadar kitap varsa incelemiş, konu hakkında bilinebilecek herşeyi öğrenmiştim.

Üniversite yıllarında etrafıma topladığım bir grupla Türkiye turnesine çıkmış insanları bilinçlendirmek için elimizden geleni yapmıştık. Bankalarla ve bakanlıklarla yazışarak üniversite mezunlarının araştırma imkanı bulabilmesi için Mucit Teşvik Kredisi'nin çıkmasını sağlamıştık. Bilim Vakıfları kurulmuş ve insanlara geniş imkanlar sağlamıştık. Büyük bir kampanya başlatıp Dahi Okulu kurdurmuştuk. Giderek büyüyen grubumuzla çok fazla iş başarmıştık.

Ve bunca çaba işe yaramıştı. Kendi laboratuvarımda gecelerce çalıştığım 4-5 senenin ardından yine evime siyah takım elbiseli adamlar gelmiş ve Başbakan'ın benimle görüşmek istediğini söylemişti. Gittiğimde Türk Silahlı Kuvvetleri'nde çalışmamı istemişti. Benim yaptığım çalışmaların istihbaratını aldığını söyleyince çalıştığım laboratuvarın pek de korunaklı olmadığını anlamıştım. Başbakan ile, yapacağım silahların yanlış amaçlar uğrunda kullanıldığı takdirde silahlarımı geri çekip işten ayrılma hususunda bir anlaşma imzalamış ve onlarla çalışmaya başlamıştım.

Türkiye artık dünyada hatırı sayılır bir devlet olmuştu. En iyisi ise İsrail artık aklına estiği gibi zulüm yapamıyordu. Çünkü büyük bir çöküşün içine girmişti. Dünya pazarlarını bir bir kaybediyordu. Biz Türkiye olarak kendi ürünlerimizi üretmeye ve ihraç etmeye başlamıştık.

Yani hayallerimin çoğu kısmen olmuştu. TSK ile daha gelişmiş imkanlarla ve geniş bir mühendis grubuyla büyük bir proje yönetiyorduk. Türkiye bu proje ile silah alanında da büyümüş ve Yunanistan gibi devletlere silah satar hale gelmişti.

Evlenmemiş ve kendimi bu işe adamıştım. Sürekli çalışıyor daha iyisini üretmeye çalışıyordum. Annem ve babam Bodrum'da kendilerine bir yazlık almış orada emekliliklerini yaşıyordular. Salih Abi'ye fırsat buldukça uğruyordum. Geçen yirmi küsür yıl içinde çok yaşlanmıştı. Bense 36 yaşında bir kadın olmuştum. Fazla yaşlanmamış hala dinç sayılırdım.

Geçen yirmiye yakın yıl içinde birkaç devlet haritadan silinmişti. Amerika ayaklanma çıkaran siyahileri bastırmak için siyahilerin bulunduğu büyük bir toplama kampını vurmuş ve olanların önünü alamamıştı. İnsan gücüne karşı koyamamış ve onlara toprak vermek zorunda kalmıştı.

Arap ülkelerinde yeni Arap baharı dalgası yaşanmış ve diktatör baştan indirilmişti. Avrupa ülkeleri kriz yaşamış ve euro değer kaybetmişti. Dünya üzerinde Türkiye'nin de içinde bulunduğu Müslümanlar Birliği adında bir kuruluş ortaya çıkmıştı. Dünya çok değişmişti.

Araba durduğunda geldiğimizi anladım. Adamlar bana kapıya kadar eşlik ederken büyük binanın kapısından girdim. Görevliler tarafından uzun bir koridora yönlendirilince uzun ve boş koridorda topuklu ayakkabılarımın sesiyle yürümeye başladım. Kapıyı çalıp içeri girdiğimde koltuğunda oturan Başbakan yerinden kalkmış ve benimle tokalaşmıştı. Karşılıklı oturup birşey içip içmediğimi sorunca istemediğimi söyledim.

Bir süre konuya nasıl gireceğine karar veremez gibi kıvranırken sonunda konuşmaya başladı. "Armina Hanım sizi buraya çağırmamın sebebi çok ciddi birşey." dedikten sonra rahatsızca yerinde kıpırdanıp "Milli İstihbarat Teşkilatı'mız bir istihbarat aldı. İsrail hakkında" diyince daha dikkatli dinlemeye başladım.

"İsrail ordusu nükleer silahlar için girişimde bulunmuş. Amerika'dan istedikleri, bir bayan askerin getireceği nükleer başlıkla çalışmalar yapacakmış ve MİT bu çalışmaların Filistin'e nükleer bomba atmak için olduğu bilgisine ulaştı." Kaşlarım çatılırken sinirle "İyi de bu nasıl olur? Nükleer silahlar yasak değil mi?" dediğimde Başbakan tedirgin bakışlarını üstüme çevirip "İsrail bu devletler arasında değil. Üstelik şu an büyük bir çöküşte. Son çare olarak nükleer silaha başvuracak." dediğinde yıkılmıştım. Tam herşey halloldu derken bu haberle yıkılmıştım.

Başbakan devam ederken "Amerika da bu girişimlerini destekliyor. Amaçları III. Dünya savaşını çıkarıp dünya haritasını kendi istekleri doğrultusunda değiştirmek." Duyduğum şeylerin dehşeti ile sarılırken "Be..benden ne istiyorsunuz?" diye sordum. Sırtını dikleştirirken "Sizden istediğim o Amerikalı asker yerine geçmeniz ve İsrail ordusuna girmeniz. Eğer şeytanın inine girersek yapabileceklerimiz daha kolay olur." dediğinde "Neden böyle birşey yapıyorsunuz?" diye sordum.

Tamam belki Müslümanlar Birliğine üyeydik ama bu kadarı Türkiye için fazlaydı. "Çünkü İsrail'in Filistin'den sonra ki hedefi biziz. Dünya üzerindeki pazarlarının çoğunu ele geçirdik. Böyle bir hamle bekliyorduk. Ama bu kadar büyük olacağını tahmin etmemiştik." dediğinde dehşet bir alayla gülüp "İyi de ben ne yapabilirim? Siz çok fazla film izlediniz sanırım. Ben nasıl İsrail Ordusu'na girebilirim? Hem MİT? Neden bu işi onlar yapmıyor?" dediğimde güldü.

"Asıl siz fazla film izlemişsiniz. Ajanlarımız girip bombayı oradan alamazlar. Biz FBI değiliz. Bombanın yerinde imha edilmesi gerekiyor. Bunun içinde bir uzmana ihtiyacımız var. Ve siz ülkenin en donanımlı bayan mühendisisiniz. Yani Amerikalı bayan asker ile yer değiştirebilecek en ideal aday." dediğinde yerimde doğrulup "Unutun bunu. Ben bir ajan değilim. Yapamam." dediğimde söze başladı.

"Sizi seçmemin başka bir sebebi daha var. Hakkınızda araştırma yaptım. Üniversite yıllarında Gazze için yaptığınız çalışmaları öğrenince ben de düşündüm ki...kabul edersiniz. Ama yok o kadar insan ölsün diyorsanız sizi zorlayamam. Buyrun gidebilirsiniz. " dediğinde tekrar koltuğuma oturdum. Nereden vuracağını iyi biliyordu.

"Amerikalı askerle nasıl yer değiştiricem ki? Amerikanın istihbaratı daha kuvvetli. Beni hemen yakalarlar." dediğimde biraz öne doğru eğilip "Ayarladık. Amerika, Rusların ve Almanların haberi olmaması için askeri sivil uçakla yolluyor. Üç gün sonra kalkacak uçakta siz de olacaksınız. Ve adamlarımız da.

Birkaç adamı İsrail'e yolladık. Uçaktan inildiği an asker yakalanacak. Siz onun yerine geçeceksiniz. Amerika yüksek ihtimalle takip edebilmek adına askere özel bir cihaz takmıştır. Bunu da dikkat çekmemesi için üzerinize takacaklar. Askerin kimliğindeki fotoğraf çıkarılıp sizin fotoğrafınız yerleştirilicek. Operasyonun içeriği hakkında bilgilendirileceksiniz." dediğinde hala duyduklarımın şokunu yaşıyordum.

###

Akşam yakın ve güvenilir bulduğum birkaç arkadaşımla evimde toplanmıştık. Yarın gidiyordum. Bu yüzden onları görmek istemiştim. Evimin üstü normal bir ev gibiydi. Altında ise laboratuvarım vardı. Uzun bir sohbet edip eğlendikten sonra sigara içmek için balkona çıkmıştım. Zararlı olduğunu biliyordum. Yine de içiyordum.

Balkonun trabzanlarına yaslanıp sigaramı içerken TSK'dan arkadaşım olan Gökhan da dışarı çıktı. Yanıma gelip benim gibi trabzanlara yaslanırken sigaramdan derin bir nefes çektim. Yüzüme baktığını hissediyordum. Sonra konuşmaya başladı. "Bugün başbakanla görüşmeye gitmişsin." dediğinde haberinin olduğunu anladım. Yüksek ihtimal TSK'daki bütün mühendislerin haberi vardı.

Başımı sallarken "Kabul ettin mi?" diye sordu. Alayla gülümserken "Etmesem sen mi edicektin? Kadın kılığında düşünemiyorum seni. " dedim. Yüzündeki ciddiyet kaybolmazken "Bu tehlikeli bir iş. Biliyorsun değil mi?" diye sordu. Gözümü karanlık geceye dikerken "Sorun değil. Arkamda kimseyi bırakmıyorum." dedim.

O da ileriye bakıp konuşurken "Hiç pişman oldun mu?" diye sordu. Sonra devam edip "Ömrünü bu yola adadığın için." dedi. Kaşlarım çatılırken düşünüyordum. Pişman olmuş muydum? Hiç sanmıyorum. Belki kendi hayatımdan, evlenmekten ve mutlu bir yuva kurmaktan vazgeçmiştim ama bir sürü yuvayı kurtaracaktım.

Sigaramı balkonun demirinde söndürüp aşağı attım. Yüzüne kararlılıkla bakarken "İnsan doğrularından pişman olmaz." diyip içeri geçtim.

###

Bulunduğum arazi aracı ile şehirden çok uzak olan karargâha doğru gidiyorduk. Hava çok sıcaktı. Türkiye'nin yazı bile daha güzeldi. Havaalanı macerasını atlatmıştım. İşin bu kısmı bitmişti. Havaalanı çıkışında İsrailli yetkililer beni almıştılar. Nükleer başlıkla beraber bir arazi aracı ile yola çıkmıştık. İsrail nükleer başlık yüzünden havaalanındaki kontrol noktalarından rahatça geçmemi sağlamıştı.

Karargâh göründüğünde daha da gerildim. Bu çok zor bir işti. Kasılıyordum. Karargâh'a sorunsuzca girip komutanın odasına götürüldüğümde tehlikeli bakışları olan komutan ile el sıkıştım. Uzun uzun yüzüme bakarken ben sadece gözlerimi kaçırabilmiştim. Başlığı onlara teslim ederken komutan koltuğuna geçip benimle konuşmaya başladı.

"Ülkemize hoşgeldin. " derken hala dik bakışlarla beni inceliyordu. "Bundan sonraki planınız ne?" diye sorduğunda plan sözünden dolayı gerilsem de sakin olmaya çalışarak "Ordunuza katılmak isterim." dedim. Adam şaşkın bir şekilde bana bakarken "Gizlilik açısından fazla irtibata geçemiyoruz ama aldığım mektupta böyle birşey yazmıyordu." diyince daha da heyecanlandım.

"Ba..bana böyle bildirildi. Amerika çıkacak savaşta arkanızda durmak için çok sayıda asker gönderecek. Bu yüzden burada kalmamın en iyisi olduğunu söylediler." dediğimde adamın yumuşayan yüz ifadesi ile rahatladım. "İyi o zaman sizi yerleştirsinler. Tekrar hoşgeldin." derken adamın bakışlarından gerçekten rahatsız olmuştum.

Askerlerin bulunduğu koğuşa geçerken bana gösterilen yatağa ilerledim. Demir iki katlı yatakların yanında dolaplar vardı. İsrail'in çok sayıda kadın askeri olduğu için kadınlar için ayrı koğuş yapılmıştı. Eşyalarımı dolaba bırakırken birkaç asker yanıma gelip hoşgeldin demişti.

Yatağa oturunca yanıma gelen iri yarı cüsseli kadına çevirdim bakışlarımı. Yanıma gelip elini omzuma koyarken yanıma oturdu. Soğuk bir havası vardı. "Ben Maidan. Üst yatakta kalıyorum. " dedi. Gerçekten asker olmak için yaratılmış gibiydi. Gülümseyip kendimi tanıttım. Sonra da fazla konuşmadık. Zaten soğuk biriydi.

Akşam kızlar eski anılarını anlatırken kanım donmuştu. Hasan kesinlikle abartmıyordu. Yaptıkları canilikleri ballandıra ballandıra bana anlatırken bir de bunu dinleri ve ülkeleri için yaptıklarından dolayı gurur duyuyorlardı.

Kendimi yatağıma zor attım. Geç vakitte geldiğim için erken uyumuştum. Ertesi gün askeri malzemeyi alıp üstümü giyindim. Bahçede sıra olmuş askerlerin yanına geçerken Maidan bana yine soğuk bakışlarla bakıyordu. Dik ve tekinsiz bakışları ile komutan gelince gözlerimi Maidan'dan çektim. Arada bakışları bana kayıyordu.

Sözlerini bitirdikten sonra görev yerlerine giden askerlerin arasına karışacakken bana seslendi. İngiliz askerin adını anlamam uzun sürse de sonunda ona bakmıştım. Yanına yaklaşırken selam verip durdum. Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra "Akşam odama gel." dedi soğuk bir şekilde.

Bütün gün bunu düşünmüştüm. Maidan ve yanında bir kız koğuşta yanıma gelirken Maidan üstündeki gömleği çıkarıp başka birşey giymekle meşguldü. Aynı zamanda benimle konuşuyordu. "Komutan sabah seni neden yanına çağırdı?" diye sorunca dudaklarımı büzüp "Bilmem. Akşam odasına gitmemi dedi." diyince Maidan yine soğuk bir şekilde yarım ağız gülüp "Haa." dedi imayla.

Ben şaşkınlıkla yüzüne bakarken "Ne?" diye sordum. Bana alaycı bir şekilde gülüp "Vatan hizmeti. Anlarsın ya." dedi imayla. Midem bulanmıştı. Kastettiği şey tahmin ettiğim şeyse buradan kaçmak zorunda kalacaktım.

Bu şaşkın ve dehşete düşmüş ifademi görünce daha da gülüp "Saf numarası yapma. Amerikalıların çok azgın olduğunu duymuştum. " dedi. Aynı zamanda arkadaşına imayla vurmuştu. Zorla gülümseyip oradan uzaklaştım. Bu kesinlikle korkunç birşeydi.

###

Yanına gitme vakti geldiğinde dolapta dikiş yapabilmemiz için verilen iğnelerden aldım. Buraya gelirken yanımda hiç silah yoktu. Ve eğer Maidan'ın dediği şeyse kendimi korumalıydım. İğneleri üniformanın içine görünmeyecek şekilde iliştirip komutanın odasına gittim.

Girdiğim zaman elimi iğnelerin olduğu kısma koyup iyice görünmemesini sağlamıştım. Kapıyı kapatırken komutan soğuk ve dik bakışları ile üzerime ilerlemeye başladı. Hiçbir şey demedi. İyice yanıma yaklaşırken elimi iğnelerin üzerine koymuş hazırda bekliyordum. Yüzü yüzüme yaklaşırken kasılmıştım.

Dudakları boynumu bulunca geriye itip sinirle baktım ona. Dudakları alayla kıvrılırken yaklaşıp kulağıma eğildi. Fısıldayarak "Amerikalı kadınların tadını bilirim ve sen bir Amerikalı değilsin." diyince dehşete kapılmıştım.

Ne yapacağımı düşünürken boynunu tutup hızla çektiğim iğneyi ensesine batırdım. İğneyi sonuna kadar ensesine iterken kısık kısık nefesler bırakarak geri çekildi. Gözleri kocaman olmuş ağzı açılmıştı. Nefes alamıyordu. İğnelerden diğerini boynuna batırıp onu da tamamıyla derisinin altına girene dek ittim.

Nefes alamayıp boğuk sesler çıkarırken dizlerinin üzerine çöktü. Ve sonra yere yığıldı. Yaptığım şeyin şokuyla ona bakarken az önce insan öldürdüğümü düşünmemeye çalışıyordum. Bir süre odada sağa sola giderken ne yapmam gerektiğine karar verdim.

O ağır bedenini sürükleye sürükleye çıkarıp sırtıma aldım onu. Cephaneliğin olduğu tarafa giderken ilk kapıyı aşıp ikinci ve yüksek güvenlikli olana geçtim. Neyse ki kapı özel sistemli olduğu için önüne adam koyulmamıştı. Komutanı taşıdığım için kesilen nefesimle kapının önüne yığdım adamı.

Biraz kapıyı inceledikten sonra komutanı tekrar sırtlayıp ayağa kaldırdım. Parmağını sisteme okuttuktan sonra retina kontrolü vardı. Gözlerini açıp okuturken dil kontrolü çıkınca şaşırmıştım. Bu da neydi böyle? Elimi zorlukla ağzına sokup dilini çıkarırken onu da taratıp cesedi yere bıraktım.

Açılan kapıdan içeri süzüldüm. Bir sürü silah ve bomba vardı. Gözüm ortada geniş bir alanda konulan bombayı görünce oraya ilerledim. İşte nükleer silah buydu. Bir süre yapısını inceledikten sonra ne yapacağımı düşündüm. Çalışma yapısı bir bir aklımdan geçerken içindeki uranyumu söküp aldım. Etrafa bakındıktan sonra zaman ayarlı bir bombayı kurup dışarı çıktım.

Kendime telaşlı bir hava verirken karargâhın çıkış kapısına koştum. Telaşla kapıdaki askerlere "Koşun komutan cinnet geçiriyor. Cephaneyi patlatacak " diye bağırmamla koşmaya başladılar. Onlar koşarak giderken ben de demir büyük kapıyı düğmesi ile açıp dışarı çıktım. Koşuyordum. Karargâh çok uzağa kurulmuştu. Bu yüzden uzun bir süre koştum. Sonra otostop çektim. Askeri üniforma ile kolay olmuştu.

###

Şehire varınca hava aydınlanmaya başlamıştı. Havalimanında gördüğüm Türk adamların bana işim bitince gelmemi söylediği yere ulaşmaya çalışıyordum. İnsanlara sora sora giderken etrafıma bakıyordum. Benim yaptığımı çoktan anlamış olmalıydılar. Her an yakalanabilirdim.

Uzun süre şehirde ilginç bakışlar eşliğinde koşarken sonra durup etrafımı kontrol ettim. Gördüğüm şeye korkuyla bakarken ne yapmam gerektiğini şaşırdım. Yola fırlayan kız ve hızla gelen araba beynimden şimşek hızıyla düşünceler geçerken sadece birkaç saniye onun bir İsrailli olduğunu düşündüm.

Sonra yola fırlayıp kızı kucağıma aldığım gibi koştum. Kenarda onu bırakırken hala yüzümde dehşet verici ve telaşlı bir ifade vardı. İşte buydu. Bizim dinimiz buydu. Biz masum insanlara bulaşmazdık.

Koşmaya devam ederken sonunda bana söyledikleri yere vardım. Kapıyı çalıp aceleyle evden çıkarken hala endişeliydim. Araba ile giderken Filistin'e kaçak yolla girecek oradan da Türkiye'ye geçecektik. Filistin'e sağ salim varınca onlara Gazze'ye gitmek istediğimi söyledim. Bunun çok tehlikeli olduğunu söyleselerde gitmek istiyordum.

O günden sonra hiç gitmemiştim. Şimdi uzun süre sonra görmek istiyordum. Ve yine geçen sefer olduğu gibi bir yaz ayında gidiyordum oraya. Gazze'ye vardığımızda beni beklemelerini söyleyip indim arabadan. Kaldığımız pansiyona gittiğimde eski ve terkedilmiş bir binaya dönüşmüştü. Hasanların evine yürüyüp orası olduğunu tahmin ettiğim yere baktım. Değişmişti. Yeni binalar yapılmıştı. Eskiyi anımsamak acıtsa da mutluydum. Çünkü yanlarına bırakmamıştım.

Bu iç huzurla geri dönmek için yürümeye başladım. Önümde acı bir frenle duran araba ile koşmaya başladım. Beni bulmuştular. Nefesim kesilene kadar ara sokaklarda koşarken ardımdan gelen ayak seslerini duyuyordum. Girdiğim bir ara sokakta bir kuytulukta saklanırken kafama dayanan soğuk metalle arkamı döndüm. Bu Maidan'dı. Gözlerime soğuk bir şekilde bakarken alnıma silahı dayamıştı.

İkimizde konuşmadan birbirimize bakarken silahın tetiğini çekti. Ne yapacağımı düşünürken can havliyle koluna vurup koşmaya başlamıştım. Ama birkaç adım atmıştım ki sırtımın sarsılması ile durdum.

Büyük bir sıcaklık sırtıma yayılırken başka bir tane daha sırtıma saplandı. Vurulmuştum. Yere düşecekken son bir hamle yapıp sırtüstü düştüm. Ölüyordum. Gözlerim gökyüzüne bakarken dudağıma bir gülümseme yayıldı. Gazze semalarında kuşlar uçuyordu. Sonra huzurlu bir şekilde gözlerimi kapattım.

Bu bölüm biraz fantastik oldu. Ve bitti. Kısa olacağını söylemiştim. 5-6 aylık moladan sonra bu hikayeyi yeniden düzenleyeceğim. Umarım size bir şeyler katmışımdır. Maalesef bunların hiçbiri yaşanmadı ve hala Gazze semalarında kuşlar uçumuyor. Umarım sizin içinizdeki kuşları uçurabilmişimdir. Hoşçakalın...

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

27.5M 1.3M 81
"Aklım almıyor," diye söylendi kendi kendine, beni aniden kavradığı elimden yeniden kendine çekti ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. "Ben sana böyle...
15.9K 1.2K 21
Her Türk asker doğardı. Lakin sadece bazılarının yaşamı asker olarak son bulurdu. Onlar vurulduklarında değil, unutulduklarında ölenlerdi. Onlar şanl...
523K 28.1K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...
166K 8.3K 51
Tuğkan (not delisi) : Aslansın, kaplansın, aşkımsın. Luna Handan : Aşkın mıyım? Tuğkan (not delisi) : Şaka olsun diye.