Channie Says Special

Von mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... Mehr

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
37. Bölüm "Myulchi"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

38. Bölüm "Editör Buluşması"

1.4K 179 192
Von mello-mello


"Evet Jerry..."

Jerry'yi mutfağa kaçacakken kıstırıp kapşonundan tuttuğumuz gibi geri salona sürüklemiştik. Kanepeye geldiğimizde onu sertçe fırlatıp oturttuğumuz gibi başında dikilip bir cevap beklemeye başladık.

"Açıklamaya nerden başlamak istersin?"

Omuzlarını ve bacaklarını kendine çekmiş, korkulu ve suçlu gözlerle bakışlarını bizden kaçırıyordu. Myulchi salona geri döndüğünde bir problem olduğunu sezmiş gibi yanımıza kadar gelip bizimle birlikte dikildi sorgu kanepemizin önünde.

Şimdi üç kişi Jerry'den bir açıklama bekliyorduk.

"Myulchiiii..." Jerry tiz ve bakışları gibi ürkek bir sesle yanımızda bizim gibi ondan cevap bekleyen köpeğe seslendi. "Şu an yanımda olman gerekirdi, karşımda değil."

Kendimi tutamayıp Jerry'nin üstüne atılacakken Jongin beni kollarımdan yakalamıştı. Jerry de kanepede biraz daha geri kaçıp ellerini havaya kaldırdı.

"Tamam, pekala! Anlatacağım."

Biz beklerken sanık Jerry, o lanetli günü gözünün önünden geçirir ve hatırlamaya çalışır gibi boşluğa bakıyordu. Biraz Myulchi'ye ve sonra da bize bakıp seçtiği ilk yerden anlatmaya başladı.

"Üç-dört hafta önce yine Myulchi'yle dolaşmaya çıkmıştık. Birkaç arkadaşımı da göreceğim için biraz uzaklaştık ve bu ufaklık artık yürümek istemediği için Hongdae'den taksiyle köpek parkına gidecekken eski kız arkadaşımla karşılaştım," Gözlerini Jongin'e çevirip, "Sen biliyorsun Jongin, Milly'de çalışıyordu..." dedikten sonra devam etmişti kalanını anlatmaya. "Tam bi aşk filmi gibi ilerledi. O da kendi oğlunu köpek parkına götürdüğünü söyleyince taksiyle birlikte gitmeyi teklif ettim. Bizim Myulchi, Tattoo'yu görünce –onunkinin ismi Tattoo- öyle garip hallere girdi ki..."

Jerry'nin sözünü kesip histerik bakışlarla elimi havaya kaldırdım. "Tüm bunlar takside mi yaşandı?"

Jongin de araya girip beni susturmuştu. "İzin ver anlatsın, Sehun!"

"İzin mi vereyim? Anlatsın mı? Her şey ortada değil mi Jongin?" Kıstığım gözlerimle dehşet içinde önce Jongin'e sonra Jerry'ye baktım ve sesimi yükselttim. "Arkadaşın eski sevgilisine kur yapmak için köpeğini başka bir köpekle fake taksiye bindirmiş!"

"Hayır, hayır!" Jerry de sesini yükseltip biraz doğruldu. "Takside hiçbir şey olmadı. Bir köpek önümde Myulchi'ye kapaklanırken elbette sessiz kalmazdım. Ne olduysa parka gidince oldu... Biz konuşurken onları bir süre tellerin önünde yalnız bırakmıştık. Döndüğümüzde puzzle gibilerdi..."

"Yeter!" deyip kendimi acıyla geri attığımda Jongin benim aksime Jerry'ye biraz daha yaklaşmıştı. "Ve sen bunu bize şimdi mi söylüyorsun?"

"Nerden bilebilirdim ki? Hepimiz zaman zaman birer Tattoo'yuz ve daha kimseyi hamile bırakmadık! Sehun'u tenzih ediyorum..."

Boşluktaki gözlerimi aniden Jerry'ye çevirdiğimde, Jongin aklımdan neler geçtiğini okumuş gibi aramıza girmiş ve tek eliyle beni tutmuştu.

"Ayrıca on dört yaşında bir köpeğin hamile kalabileceğini düşünmedim!"

Jongin'e rağmen ileri atılıp elimle tartışma konumuz olan o on dört yaşındaki hamile köpeği gösterdim. Sesim daha ince ve acıklı çıkmıştı. "Tatto'nun kondomla gezdiğini mi düşündün Jerry? Bu yaşlı köpeğin hamile kalabileceğini bana sormaktan korktuysan internetten bakıp yine öğrenebilirdin! Sana şimdi öyle şeyler yapardım ki... Öfkemi yarıya düşürür ama evime musallat olmuş baş belası sayısını daha da artırırdı. İkincisi daha ağır basıyor ve yapamıyorum!"

"Bana kızmakta haklısınız. Sehun, öfkeni yatıştırır mı bilemem ama Tattoo da labradordu."

"Öfkemi yatıştırdı!" dedim. Diğer yandan Myulchi'ye bakarak salonun içinde volta atıyordum. "En azından yavruları sana benzemeyecek."

"Jongin, sevgilin yine melez oluşumla alay ediyor." demiş, ama Jongin'den destek yerine sert bakışlar aldığında dinginleşip tekrar arkasına yaslanmıştı. "Ama evet, komikti."

Jerry'yi evden postaladıktan sonra öfkemi dindirmek için kanepemde pinekliyordum. Jongin de laf salatalarını düzenlemek için yatak odasına, bilgisayarının başına geçtiğinde yalnızlıktan mayışıp 'kısa süreli' bir uykuya dalmıştım. Kısa süreliydi çünkü kabusla uyanmıştım.

Rüyamda Incheon'da geçirdiğim dönemde, haftasonu eve uğradığım günlerden birindeydim. Eve her gelişimde eşyaların değişmesi kısmı gerçekle örtüşürken, rüyamın eklediği birkaç detay daha vardı. Eve geldiğimde koca bir kap myulchinin etrafında sekiz tane yavru köpek beni karşılıyordu. İçeri girdiğimde manzaranın hesabını soramadan birkaçı etrafa dağılıp eşyalarımı kırıp dökerken, geri kalanı paçama yapışıp beni Jongin'in kapının önünde bıraktığı raflardan birine yapıştırdıktan sonra nefes almama izin vermeden yalıyordu. Jerry masada puzzle yapıyordu ve beni gördüğü halde yardım etmek yerine sadece gülüyordu. Jongin diye bağırsam da ortada ne Jongin vardı ne de beni salyalardan koruyan bir başkası. Nefes alamıyordum ve derin bir iç çektiğimde burnuma girmiş bir salon bitkisiyle uyanmıştım.

Kabustu.

Sadece uyuyakaldığımda gördüğüm şey değil, hayatım bir günde kabusa dönüşmüştü.

"Jongin!"

Uyanır uyanmaz burnuma girmiş otu yerinden söker gibi çekip bağırdım. "Jongin, ben iyi değilim!"

Yatak odasından yine gözlükleriyle çıkıp bana aval aval bakan çocuğa çevirdim ruh görmüş gibi bakan gözlerimi. "Etik değil ama kürtaj öneriyorum."

Boş gözleri daha boş bakmaya başlamıştı. "Susmanı öneriyorum."

Ellerimle kafamda gezinen otları iki yana itip kanepede doğruldum. "Ben ciddiyim. Jongin ortada sekiz tane yavru var. Şansımız varsa birkaçı bu hengameye dayanamayıp kordonunu kemirmiştir. Geri kalanlarını kime sahiplendireceğiz? Benim etrafımda köpek olsa da sevsek diyen biri yok, senin var mı?"

"Ne sahiplendirmesi?" Birkaç adım bana yaklaştı soran gözlerle. "Neyi sahiplendireceğiz?"

Kabus üstüne kabus görüyordum. Yo, hayır. Kesinlikle kabustu. Uyanmış olamazdım. Gerçek hayatım gördüğüm kabustan daha korkunç olamazdı!

"Yatak odasından içip mi geldin? Ne demek ne sahiplendirmesi?" Korkulu gözlerle ayağa kalktım. "Jongin şu eve bak!" Ellerimi salonun tüm duvarlarında gezdirerek ona evimizi gösterdim. "Sadece şu eve bak ve bokunda yuvarlanan sekiz tane yavru köpek hayal et."

Jongin ciddi ciddi söylediğim yerlere diktiği gözleriyle bunu hayal eder gibi bakıyordu.

"Bunlar büyüyecek. Dokuz tane Myulchi düşün. Bu eve sığamayız! Bekle... Ben ne anlatıyorum? Ben az önce o yavruları kabul ettim. O yavruların doğmasını kabul ettim ve tek sorun bizde kalmalarıymış gibi varsayımlarda bulundum. Ben en iyisi geri yatayım belki birkaç kabus görüp şimdikinden daha mutlu olurum."

Büyük kitaplığın yanında uyuklayan Myulchi benim sesime uyanıp sahibiyle birkaç saniyeliğine göz göze gelmişti. Jongin köpeğinin yanına oturup bakışlarını benden kaçırdı. "Bunları sonra konuşalım."

"Ne kadar sonra? 2 ay sonra yavrular doğunca mı? Ben şimdiden ilan veriyorum. Başlığı da seçtim: '14 yaşında dişi Labrador, 8'li avantaj paketiyle."

Myulchi yaşına bakmadan sahibine beni konunun dışında tutacak şirinlikler yapıyordu. Jongin oturduğu yerden duyarsızca yüzüme bakarak köpeğini okşamaya devam etti.

"Bakamayacağımız kadar büyüdüklerinde onları elbette sahiplendireceğiz. Baekhyun'la konuş, o mutlaka birilerini bulur."

Hiçbir öneri bakışlarımdaki çaresizliği dindirmiyordu. "Pekala..." dedim. "Myulchi hazretleri bizim ayda bir çıktığımız lüks akşam yemeklerine eş değer mamayı yiyor. Masrafları, bakımları, temizliği ve diğer her şey sana ait! Mesleğimin size avantaj sağlayacağını düşünüyorsan şimdiden kafandan o fikri atmanı öneririm."

"Elbette düşünüyorum! Büyük babaları olarak masrafları bana ait olsa da onların doktoru sensin."

"Ben onların sadece ev sahibiyim."

"Hadi ama..." Başını yana eğip baktı. Bunu yaptığında tatlı göründüğü söyleyen ses tellerime lanet ettim çünkü her defasında silah olarak kullanıyordu. "Senin üstüne hiç yük bıraktım mı?" dediği anda dehşetle gözlerimi büyüttüm. Onun ifadesinde bir değişme olmamıştı. "Myulchi'ye baktığım gibi onlara da bakacağım... Alışmaya başla artık."

"Myulchi'ye baktığın gibi mi bakacaksın?" Şaşkınlıkla sorduğum cümle, bitirdiğimde bana komik gelmiş ve gülmeye başlamıştım. "Bu benim içimi rahatlatmaz Jongin, bu tehdit sayılır. Eğer onlara da Myulchi'ye baktığın gibi bakacaksan kürtajda ısrarcıyım."

Yeniden asık suratımı takınıp hafızamda biraz gerilere gittim. "Bu eve ilk geldiğinde neden hayvanım olmadığını sormuştun hatırlıyor musun? Ben de sana bir hayvan bakacak sorumluluk duygum olmadığını söylemiştim. Fare Kai'deki performansından sonra sende var sandım, Myulchi bu eve ilk geldiğinde, on dört yıllık köpeğinle nasıl ilgilenmen gerektiğini bildiğini sanıp ses etmedim. Jongin! Sen bütün sorumluluğu bana yıktın! Ölüm uykundan uyanamadığın için tuvalete ben çıkardım. İlk üç ayı hatırla, bu eve alışık olmadığı için sürekli odama sıçıyordu! Yeni ütülenmiş kıyafetlerimi etrafa saçılmış ve ıslak buluyordum, hala buluyorum. Kemirmediği çorabım kalmadı, fark etmeyip defalarca hilkat garibesi gibi delik çorap giydim. Tüm bunlar olurken sen ne yapıyordun? Ya uyuyor ya da şimdiki gibi şirinlik yaparak dikkatimi dağıtıyordun. Sonra, neden Sehun bu kadar tepki gösteriyor? İşte bu yüzden!" Sol ayağımı kaldırıp altındaki deliği gösterdim.

Gülerse daha fazla sinirleneceğimi biliyor ve sanki farkında değilmişim gibi yanaklarını ısırıyordu.

"Şimdi bana Myulchi'yi dokuzla çarpmanın sorun olmayacağını söylüyorsun!" Bu kez sağ ayağımı kaldırdım. "Bunda delik yok diye mi!"

Kapı çalınca artan öfkemle ayağa kalktım. "Pezevengimiz geri döndü! Bu iyi oldu, yeterince paylayamamıştım."

Öfkeyle Jongin'e bakmaya devam ederken hızla kapıya ilerledim ve kolu asıldığım gibi kapıyı açacakken kendi kendime gülümseyip durdum. "Az daha hayatı sıradan ilerleyen biri gibi kapı açıyordum." Bu kez delikten baktım, sonra geri çekilip kendimle övünür gibi kafa salladım ve gururlu bakışlarımı Jongin'e çevirdim. "Tam beklediğim gibi. Baekhyun ve Chanyeol burda. Yok olmak için sonraki zil çalışına kadar zamanın var."

Jongin göz devirerek odaya kaçacakken küçük bir uyarıda daha bulundum. "Sakın ama sakın ses çıkarma. Bu kez Baekhyun burda, asla kurtaramam."

"Kapıyı kilitliyorum. Uyuyacağım, malum yarın yemek var."

Jongin'in editör buluşması... Düşünmemle yüzümde hafif öldürücü bir gülümseme oluşturan buluşma.

"Nerde?" dedim ışıl ışıl gözlerle. "Gay club'da mı?"

Jongin önce gülüp sonra her zamanki 'yine saçmalıyorsun' bakışlarıyla yatak odasına ilerledi. "O konuyu kapattık sanıyordum."

"O konuyu..." derken dişlerimi sıkıp yeniden gülümsemiştim. "...sikeyim."

Yine kaçıp kurtarmıştı kendini. Klinik bulma derdi, Myulchi'nin olası hastalığı, sonradan hastalıktan beter çıkan durumları ve Jerry'nin yaptıklarıyla sinirimi bozmada daima zirveye yerleşmesi bana kalıcı gündem maddemi unutturmuştu. Jongin'in aylık editör buluşmasının sıradaki tarihi gibi bunu da unutmuştum.

Jongin okul daha bitmeden kapağı Kore'nin en sağlam yayınevlerinden birine atmıştı. Yalnızca birkaç dergide yazmakla başladığı kariyer serüveni şimdi evimin dört bir yanını kuşatmış yazı taslaklarını ona emanet edecekleri bir aşamaya ulaşmıştı. Bu olayda da çıbanın başı Jerry'ydi. Jongin'i en başta o önermişti.

Jerry gibi bir uçarılık numunesinin o yayıneviyle bağlantısı da elbette ailesiydi. Hatta sonradan öğrendiğime göre bu bölümü seçmesi bile ailesinin bu bağlantısı yüzünden olmuştu. Okulu biter bitmez işe girdiği yayınevinde çeviri ekibindeydi. Yakın arkadaşlarından biri olan Jongin'i de daha okul bitmeden önermiş ve şimdi de onu kendine iş arkadaşı yapmıştı.

Jongin'in kariyeriyle ilgili –Jerry dışında- her gelişmeyi onaylayıp ona destek olduğum en baştan beri her şey kusursuz ilerliyordu. Çok iyi para kazanıyor ve ismi saygınlıkla yavaş yavaş duyulmaya başlıyordu. Onunla gurur duyuyordum. Ünlülerle kapı komşusu olabilecekken anıları hatırına hala benimle bu evde yaşıyor olmasıyla da, onu ilk tanıdığım anda neyse hala aynı Jongin, aynı Robin olmasıyla da gurur duyuyordum.

Yani kısacası Jongin'in başarı merdivenlerini tırmanmasıyla hiçbir sorunum yoktu. Sorunum basamaklardaki insanlardı.

Etrafı kalabalıklaştıkça içinden çürük elmalar çıkmaya başlamıştı. Chanyeol'ün kulağına gitme ihtimali olmayan birkaç ortamda onunla gidip arkadaşlarıyla sevgilisi olarak tanıştığım zamanlar olmuştu. Bundan rahatsızlık duyan da Jongin değil daha çok bendim. Şık ve elit, bir avuç kendini üst kesim olarak tanımlayan insanın arasında bir erkeğin partneri olarak tanıştırılmak günlük aktivitelerimden olmadığı için bazen huzursuz olmuyor değildim. Demek istediğim, iyi ya da kötü, bu eğer birini rahatsız ediyorsa da sadece beni ediyordu. Bu konuda da sıkıntı yoktu.

Son gittiğimde bir şeyler farklı ilerlemişti. Tek bir andı ve o an canımı inanılmaz sıkmıştı.

Jongin'i ziyarete gittiğimde odasında gördüğüm herifin teki, haftalar sonra benim de sonradan katıldığım bir öğle yemeğindeydi. Hatta masaya oturduğumda beni gülümseyerek karşılayanlar arasındaydı. Jongin'e birkaç bakışını yakaladığım halde bir anlam çıkarmamıştım. Fakat yemeğin sonlarında ben Jongin'in kulağına bir şey söylemek için eğildikten sonra yüzümü aniden kaldırdığımda göz göze gelmiştik. Beni ilk karşıladığındaki gibi gülümsemiyor, bakarken gözlerinin içinde adeta bir şey saklıyordu.

Biri anlatsa gözümde büyütmeyeceğim bu durumu bizzat yaşamam içimde bir şeylerin kıpırdanmasına yetmişti. Çelik bıçak, satır gibi bir şeylerin.

Bu aptalca histen elbette Jongin'e bahsetmemiştim. Birkaç gün sonra ben ekipçe yemeğe çıktıklarını biliyorken aradığımda club'a geçtiklerini, daha kötüsü club'da sadece ikisi kaldıklarını söylediği ana kadar. Daha doğrusu o eve dönene kadar.

Telefonda herif hakkında üstü kapalı birkaç şey sorduğumda cevap olarak adamın grafik ekibinde çalıştığını, kendisinden ortak çalışmaları hakkında fikir aldığını ve buna benzer olağan şeyler konuştuklarını söylemişti. Gururumu iki paralık eden, o saçma histen Jongin'e bahsetme sebebim bu değildi. Ben sadece ikna olmuş, evde onu bekliyordum.

O ikisi bir club'dayken ben evde Jerry'yle patates cipsi yiyordum.

Jerry, onlar dışarıda içerken bana laf arasında o adamın iki yıl önceki eski erkek arkadaşından bahsetmişti.

Jerry bana o adamın erkek arkadaşından bahsetmişti.

Erkek arkadaşından.

Erkek.

Elimde patlayan cips paketiyle yerinden sıçrayan Jerry'ye elbette aklımdaki düşünceleri anlatıp kendimi alay konusu yapmamıştım. Alay konusu olduğum kişi doğrudan Jongin'di.

"TaeJoon'un" asla kendisine öyle bir sinyal çakmadığını söylemiş, söylerken beni alaya bile almış ve günlerce bundan bahsedip gülmüştü.

Hayatım boyunca özgüvenimi en bok hissettiğim günler o günlerdi. Ahmak bir his yüzünden daha önce yapanlara kıçımla güldüğüm bir şey yapmış, kıskançlıkla Jongin'i sorguya çekmiştim.

Özgüvenim benim şah damarımdı ve Jongin'le konuştuktan sonra özgüvenime bunu yapan o aşağılık herifin gerçekten kötü bir niyeti olmadığına biraz inanmış olsam da aklımdaki kara listeye çoktan girmişti. Hatta doğrudan ilk 5'e. Jerry'nin birkaç sıra üstüne...

Chanyeol'ü arayıp onu çok iyi anladığımı söyleyip biraz bağırıp çağırmak istemiş olsam da bunu yapamamıştım, canımın sıkkınlığını artıranların başında da bu geliyordu.

Ortada kafamı kurcalayan bir şey vardı ve Jongin elbette inkar ediyordu. Beni asıl anlayacak kişiyle de bunu paylaşıp eskisi gibi fikir alıp rahatlama ihtimalim yoktu.

Bunlar gerçekleşeli bir ay kadar olmuştu ve şu aylık yemek olayı beynimi dürtüp dursa da Jongin'e belli etmiyordum. Yani en fazla bu kadar belli ediyordum. Pekala, belli ediyordum.

Gelmemde ısrarcı olsa da reddettim çünkü böyle bir şüphenin üzerine onunla gitmem Jongin'in gözünde beni sadece küçük düşürürdü. Daha doğrusu gitmem fazla bir şey değiştirmese de gitmemem özgüvenimdeki çatlaklara bir kat sıva çekebilirdi.

Ya da ben egomu küçük cam fanusunda saklamaktan memnundum.

Oh Sehun kimseyi kıskanmazdı.

Oh Sehun biri için seçenekler arasındaysa diğer seçeneklere yalnızca gülümser ve şans dilerdi.

Oh Sehun kimseyi tehdit olarak görecek kadar ciddiye almazdı.

"Oh Sehun'u sikeyim." Kapı kolunu sertçe asılıp kapıyı açtım. "Hoşgeldiniz teletabiler."

Chanyeol alışıldık resmi giysileriyle kollarını kirişe iki yandan dayamış gülümserken Baekhyun az geride parmak uçlarında yaylanıyordu. Kapıyı açmamla zaman kaybetmeden içeri dalıp üstündeki pembe tişörtü tek hamlede çıkarmış ve ben daha kapıyı bile kapatmadan onu kenara atıp yatak odamın kapısına dayanmıştı. "Sehun bana hemen tişört ver."

Chanyeol elbette bizi dikkate almadan müjdeli haberini aldığı diğer sevgilisine kollarını açarak koşmuş ve onunla ilgilenmeye başlamıştı.

İkisine bakarken dehşetle kapıyı kapatıp Baekhyun'un arkasından koştum.

Kapıyı zorlarken sinirlenip bana bakmıştı. "Niye açılmıyor bu?"

"Kilitli çünkü!" Yarı çıplak dostumu kapının önünden çekip banyoyu işaret ettim. "Yeni yıkadıklarımdan bak."

Dediğimi yapmadan önce biraz durup bana baktı. Bakışlarım onu işkillendirmiş olacaktı ki aniden kulağını kapıya dayamış ve beni üstüne çullandırmıştı. "Ne yapıyorsun?" Onu geri çekip yine göz teması kurdum. "Odayı ilaçladım. Myulchi kapıyı açabiliyor, bu yüzden kilitli."

Arkama dönüp baktığımda Chanyeol'le Myulchi'yi beklediğim gibi üst üste bulmuştum.

Baekhyun bahanemle tatmin olmuş ve göz devirerek banyoya giderken küçük bir uyarıda bulunmuştu. "O tişörte sakın dokunma, üstünde köpek kusmuğu var."

Tiksinerek tişörte bakıp ayağımla arkasından banyoya kadar sürükledim. "Zaten dokunmayacaktım."

Baekhyun katlanmış giysileri eşeleyip kendine gri bir tane çıkarmış ve üstüne geçirirken yanıma gelmişti. Alay eder gibi ufak bakıştan sonra salona yürümeye devam etti. Ben de ayağımla tişörtü banyonun içine fırlattım.

"Myulchi nasıl?" Holden çıkınca arkasını dönüp bana baktı. "Sahi, aklımı çok kurcalıyor Sehun. Bu köpeği kontrol edemeyip hamile bıraktığını bilseler senin gibi bir salağı o diplomayla gezdirmezlerdi. Anlatsana, nasıl başardın?"

Kanepeye geçmeden köpeğin birkaç saniyeliğine başını okşayıp yoluna devam etti. Tıpkı benim yaptığım gibi kanepenin diğer ucundaki otları kenara alıp kendine oturacak bir yer açtı. "Aklım almıyor."

"Senin aklın ölçüt değil Baekhyun, zaten bir şeyleri genel olarak almıyor." Gidip kanepenin öbür ucuna oturdum. "Ve benim suçum değil." Gerçek suçlu gözümün önünden geçerken dişlerimi sıkıp parmaklarımı kütlettim. Avuçlarımın kaşıntısı hala geçmemişti.

"Kimin suçu?" Baekhyun alaya alır gözlerle sordu. "Bu köpeğe sen bakıyorsun."

Chanyeol arkadan konuya atlayıp ayağa kalktı. "Jerry... O, değil mi?" Myulchi'yi elleriyle çağırarak geri geri kanepeye kadar gelip aramıza oturdu. Myulchi onu iplememişti.

"Zekanı hep takdir ettim Chanyeol." Derin bir nefes alıp dişlerimin arasından verdim. "Artık Baekhyun'a zekasız demeyeceğim. Sanki andıkça yenileri geliyor."

"Bana zekasız derken zekasını takdir ettiğin Chanyeol, Myulchi'nin hamile olduğunu duyunca saatlerce şoktan çıkamadı."

"Ne var bunda? Ben de hala çıkamadım."

Chanyeol masum masum kabuğuna çekilirken Baekhyun kestiğim sözüne kaldığı yerden devam etmişti. "Şaşırma sebebi Myulchi'yi erkek sanması."

Baekhyun'un her aptallığından sonra ona baktığım gibi şimdi Chanyeol'e bakıyordum. "Bu doğru mu Chanyeol?"

Chanyeol bir anda yükselip savunmaya geçtiğinde Baekhyun arkadan kıs kıs gülüyordu. "Dişi köpek anatomisini bilmediğim için özür dilerim!"

Baekhyun gülmeye ara vermeden bir şey söyleyecek olduğunda elimle onu durdurup gülmeyi ve sözü ben almıştım. "Dişi köpek anatomisini bilmene gerek yoktu dostum. Kendi anatominle benzer bir şeyler görmediğinde hiç şüphelenmedin mi?"

"Bak eğer erkek olsaydı anlardım." deyip konuşurken ellerini hararetle kaldırdı. "Ama dişi olunca belki var ve bir yerlerde gizlenmiş olabilir deyip üstüne düşmedim. Pekalaa!" Yüzünü buruşturup anlam veremeyen gözlerle köpeğe ve bana baktı. "İsmi Myulchi olan bir köpeğe kimse dişi demez. Eğer ismi Daisy filan olsaydı dişi mi diye düşünürdüm. Ayrıca ne tür bir ahmak köpeğine Myulchi ismini verir ki?"

Çoktan uyumuş ve bunları duymuyor olmasını umarak Jongin'in olduğu yere baktım. İçeriden bir ses gelmesinden, hatta daha da kötüsü Jongin'in odadan çıkıp kendini savunmasından korkarak birkaç saniye gözlerimi yatak odasının kapısında tutmuştum.

Chanyeol... Birinden nefret ederken bile o kadar tutarlıydı ki... Sevgili dostum... Gözlerimi sevgiyle ona çevirdiğimde yüzündeki ifade biraz şaşkınlaşmıştı. Bilmediği birine giydirirken bile doğru yere isabet ettiriyordu. Sanki Jongin'den nefret etmek genetik kodunda vardı. Biraz daha gülümsedim. O da anlam veremeyerek gülümsüyordu. Jongin'den ona bahsetmek cinayet olacaktı.

"Siz ikiniz birbirinize kur yapmayı bırakın ve Sehun, gidip bana kahve yap. "

Aşkla bakan, özünde sıçmışlığımı arkasında gizleyen gözlerimi uzun dostumdan çekmeden ayağa kalktım. "Elbette..."

Mutfaktan elimde tepsi, ve tepside üç fincan kahveyle salona geri döndüğümde Baekhyun Myulchi üzerinde Chanyeol'e o bilmediği dişi köpek anatomisini anlatıyordu. Yanlarına ilerlerken ikisinin ilişkisini onlar yerine ben gözden geçirdim. Eskiden düşünme gereği duymadığım bir konu artık benim de başımda olduğu için onlar ve bizim aramızda basit bir kıyaslama yaptım. Dört farklı karakterdik, hiçbir büyük ortak noktamız yoktu.

Chanyeol, Baekhyun ona dişi bir köpeğin olmayan bazı uzuvlarını anlatırken ders dinler gibi dinliyor hatta aklına notlar alır gibi dikkatle gözlemliyor, ona gösterilen yerlere bakıyordu.

Ben oturup Jongin'e asla bunları anlatmazdım, anlatsam bile zaten o da bir yerde konudan sapacağımı bildiği için dikkatle anlattıklarımı dinlemez, sadece beni izlerdi.

Çok farklıydık. Jongin Chanyeol'e benzese ona aşık olmazdım. Sanırım o da ben Baekhyun'a benzesem bana aşık olmazdı.

Ama ben Chanyeol olsam, o Jongin olarak kalsa... Siktir et... Jongin ve Chanyeol arasındaki aşk tüylerimi ürpertiyordu.

Bu salak şeyleri aklımdan atıp tepsiyi sehpaya bıraktım. Kendi kahvemi alıp, "Pembe olan senin." dedim Chanyeol'e bakarak. O sütlü ve şekersiz içiyordu, ben sadece şekerli, Baekhyun hem sütlü hem şekerli... Jongin doğru dürüst kahve içmiyordu bile. Bu bile farklıydı.

Hayatta esas alınacak tek bir insan ya da ilişki karakteri olmadığı sonucuna vardım. Herkes bir şekilde birbirini seviyordu. Kimi şekerli, kimi sütlü, kimi sade.

Ertesi gün, yani lanet yemek günü gelip çatmıştı. O sabah Jongin'le yatakta uyanmış olmam yüzeysel düşününce başta işlerin istediğim gibi gideceği hissi uyandırmış fakat biraz durup düşününce bu yatakta uyanma olayının bizim hayatımızda normal değil anormal olduğunu hatırlamamla içimde sonradan bir korku belirmişti.

Arada kalmıştım. Evren bana bir mesaj yolluyordu ama neresinden anlayacağımı bilmediğim bir mesaj.

Günüm klinik görüşmeleriyle geçmişti. Önceki akşam Chanyeol klinik için bana önerdiği mekanın sahibiyle görüştüğünü, altından kalkabileceğim bir miktarda anlaşabileceğimizi söylediğinde üçümüz arabaya atlayıp oraya bakmaya gitmiştik. Resimde gördüğümden bile şıktı. Elit ve işlek bir semtte, koşu parkına ve her türlü ulaşım güzergahına yakın bir alandaydı. Baekhyun o koşu parkının sabahları güzel kızlarla dolu olabileceğini söylediğinde teklifin üzerine atlamıştım. Atlama sebebim diğer şartların uygun oluşu olsa da Baekhyun'un öyle bilmesi benim açımdan daha rahattı.

Bugün de yatakta uyandığım o andan beri telefon görüşmeleriyle, sonrasında da dışarı çıkıp başlangıç için birkaç bürokratik işlemle uğraşmıştım. Anlaşma sağlanacak gibiydi. Jongin'e söylediğimde artık sinir küpü olmayacağım için benden fazla sevinmişti. Öyle umuyordum, şu evrenin uyanır uyanmaz gönderdiği mesajın iyi yönünden ilerlediğine inanmayı çok istiyordum.

Babama ve amcama –özellikle amcama- müjdeli haberi verip uzun uzun işin detaylarını anlatırken kanepemde Myulchi'yle televizyon izliyordum. Cihaz ve teknik destek sponsorum amcam olacağı için babamla konuşmayı fazla uzun tutmamıştım. Babam bu –özellikle amcam söz konusu olunca- kendisine yaptığım negatif ayrımcılığı bilse beni evlatlıktan reddederdi.

Nihayetinde imzalar atılınca amcama yeniden haber vermek üzere görüşmelerimi sonlandırıp üstümden koca bir yükü atmıştım. Diğer koca yük yanımda televizyon izliyor, bir diğeri de iki saat sonraki editör yemeği için yatak odasında hazırlanıyordu.

Kapının çalmasıyla ayağa kalkıp gülümsedim. Aklımdan yüklerin geçtiğini hissetmiş olacaktı ki asıl bayrak taşıyanı da bize katılmıştı.

İçeri girer girmez çantasını kenara atıp yakınmaya başladı. "Bana ne zaman anahtar yaptıracağız? Dış kapının artık şifreli olması büyük şans. Ama her seferinde şu kapıda senin asık yüzünle karşılaşmak kendimi bu evde fazlalıkmışım gibi hissettiriyor."

Söylediklerindeki ciddiyeti kıçından eklemiş gibi keyifle kanepeye gidip benim az önce oturduğum yere oturdu.

"Jerry, bazen sana hayran kalıyorum." Yere attığı çantayı ayağımla biraz daha köşeye sürükledim ve kanepeme geri döndüm. Onun çöreklendiği yerimin az kıyısına, Myulchi'nin diğer yanına oturdum ve kaptığı kumandayı elinden alıp değiştirdiği kanalı yeniden açtım. Spor ve müzik kanalları arasında da tıpkı diğer konular gibi anlaşmaya varamıyorduk ve kimse sayı atışından önce benim beyzbol maçımı kapatıp R&b müzik klipleri açamazdı. "Gözüme görünmediğin zamanlarda... Ayrıca asla üzülme çünkü kök saldığın evimde fazlalık gibi hisseden benim." Hoşgörülü bakışlarım, televizyonun sesini açarken yeniden katil bakışlarına dönüşmüştü. "Ve sakın bir daha maçımı kapatma."

Ayaklarını uzatıp tek elini Myulchi'nin üstüne attı. Sözlerim yine etrafındaki arsızlık kalkanını aşıp onda bir değişme yaratmamıştı. "Burda beyzbol maçı izlemek yerine neden hazırlanmıyorsun? Yemeğe sen de gitmeyecek misin?"

Suratım biraz daha asılırken gözlerimi ekrana kilitledim. "Gitmeyeceğim."

"Sevgilisi olanlar oraya sap gitmiyor ama..."

"GİTMEYECEĞİM!" Söylediğimi daha net algılasın diye sesimi yükseltip, sonuna kadar açtığım gözlerimi kendisine çevirdiğimde dudağını büküp susmuştu.

Biraz durdu ve sesini biraz daha kısık moda ayarlayıp tepkimi ölçer gibi sakince başka bir konuşma girişiminde daha bulundu.

"O zaman yine seninle burda pijama partisi yapacağız..."

"Jerry..." Hala elimde ve havada tuttuğumu fark ettiğim kumandayı kenara bırakıp ona baktım. İlk defa tepkimden korkar gibi bakıyor ve dikkatle beni dinliyordu. "Grafikçiler bile gidiyor, çevirmenler niye gitmiyor? Bana söyleyeceğine sen gitsene. Hem Jongin'in yanından ayrılmazsın."

Sert bir tepki yerine makul bir soruyla karşılaşınca rahatlamıştı. "Çok sıkıcı..." deyip göz devirdi. "Herkes boktan hayatını sanki haftaya Pers Prensiyle nikahlanacakmış gibi anlatıyor, herkes gülüyor, herkes... Burda oturup senin somurtmanı izlemeyi tercih ederim."

"İyi halt edersin." Önüme dönüp yeniden maça odaklanmayı denemeden önce dişlerimin arasından mırıldanmıştım. Ama huzursuzca dik otururken aslında odaklanamadığımı kör biri bile anlardı.

Parazit herif ne zaman nerde istemesem orda biterdi ama şimdi bir işe yarayacağını anlamış gibi kılını bile kıpırdatmıyordu.

"Vaaay!!" Jerry bir anda doğrulup yatak odasına doğru bir tezahürat yapınca düşüncelerimden uyanabilmiştim. Hemen kafamı çevirip aynı yere baktığımda, bakışlarım bir süre aynı modda kilitli kalmıştı. Lanet olsun.

Sana ve hazırlanma anlayışına lanet olsun Kim Jongin.

"Nasıl?" Jongin, Gucci ceketinin iki yanından tutup hafif bir yan profil verdi. Eliyle bol bol spreylenmiş saçlarını biraz dağıtıp gülümsedi.

"Moda ikonu. Kesinlikle moda ikonu!" Jerry arkamda bir şeyler saçmalarken ben hala dümdüz bir suratla bakıyordum.

Ayakkabıları her zamanki beyaz spor ayakkabılarına benzese de farklı olduğundan emindim. İlk kez giyiyordu. İçindeki tişörtü de, ceketi de, ceketle aynı model pantolonu da... Hepsini ilk kez giyiyordu. Kolunu havaya kaldırdığında gördüğüm spor kol saati tanıdıktı sadece, onu da birlikte çıktığımızda tonla para döküp almıştı. Ama onu da ilk kez takıyordu. Karşımdaki manzarada Jongin dışında her şeyi ilk görüşümdü.

"Sehun?"

Jongin sorar gibi adımı söylediğinde ikinci kez daldığım yerden uyandım. Gülümsemek için kendimi biraz zorlamam gerekmişti. Sanırım başarmıştım da.

"Vay..." dedim. Öylesine yapmacık ve acıklı bir tonda çıkmıştı ki, bitirdiğimde kendimi tokatlamak istemiştim. Biraz daha zorlayıp gülümsememi genişlettim. "Çok iyi... Çok iyi olmuş!"

Jerry arkamdan müdahalede bulunup, "Hepsi bu mu yani?" dediğinde arkamı dönüp sinirle gülümsedim. Bu kesinlikle yapmacık değildi.

"Sehun, gelmek istemediğinden emin misin? Hala hazırlanacak zaman var."

Tekrar önüme dönüp rahat bir tavırla kafamı iki yana salladım. "Hayır dedim ya... Biliyorsun benim için çok sıkıcı. Sen keyfine bak."

Lanet şık giysilerini elleriyle düzeltirken kafa salladı. "Fikrin değişirse gel. Orda herkes eşleriyle ya da sevgilileriyle oluyor."

Geçiştirir gibi gülümseyip arkama yaslandım. Kendimi televizyona bakmaya zorluyordum. Jerry kolundaki metal bilekliği çıkarıp gelin süsler gibi Jongin'e ekleme yapmaya giderken de sadece önüme bakıyordum.

"Şunu tak, inanılmaz olacak."

"Jerry, ilk buluşmaya filan gitmiyorum." diye bir şey duyduğumda gözlerim o tarafa çevrilecek gibi olmuş, ama çevrilmeden kendimi tutmuştum.

İlk buluşmaya gitmiyormuş.

Acaba masadaki herkes öyle mi düşünüyor?

Sen gittiğinde de öyle mi düşünecekler?

Hele seni böyle giyinmiş gördüklerinde.

"Sehun!"

Jongin tekrar adımı söylediğinde hızla ona baktım. Acelesi var gibi birkaç adım yaklaştı. "Duymuyorsun galiba, ben çıkıyorum, anahtar nerde?"

"Arabayla mı gideceksin?" diye sorarken cevap beklemeden parmağımla yatak odasını işaret ettim. "Bugün giydiğim pantolonuma bak."

Bir de arabayla gidecek. Elbette... Böyle giyinip motordan inmesi arabadan inmesiyle aynı etkiyi yaratamazdı. Belki de kaskın iki saat şekil vermekle uğraştığı saçlarını bozmasından korkuyordu. Araba iyi fikirdi.

Sahi...

Acaba grafikerler ne tür arabalara biniyordu?

"Sehun, ben çıkıyorum." demesiyle ona baktım. Öncesinde, soruma cevap niteliğinde bir şeyler söylemiş fakat ben yine daldığım için sadece son kısmı almıştım.

Gülerek el salladım. Kaslarım bu kadar gerginken gülüyor gibi gözükmediğimden emin olsam da elimden fazla bir şey gelmiyordu.

"İyi eğlenceler!"



Salonda yine Jerry ve ben kalmıştık. Gözlerim dimdik televizyondaydı. Ama aklımdan emin değildim. Sanırım o da yolcu koltuğunda Gangnam'a doğru ilerliyordu.

"Sehun n'apıyorsun?"

Bakışlarım televizyona mıhlanmıştı. Jerry'nin sadece sesini duyuyordum ama görüntü alamıyordum.

"Maç izliyorum. Değiştireyim deme bu kez kafanı kırarım."

"Sehun..."

"NE VAR?" Sertçe kafamı kaldırdığımda sonunda dünyevi görüntülere ulaşabilmiştim. Jerry tepemde dikilmiş, korkulu gözlerle bana elindeki kumandayı gösteriyordu. Gözlerimi kumandadan tekrar televizyona çevirdim.

"Televizyonu neden kapattın?!"

"Bunu televizyonu kapattığımda sorman gerekmez miydi?" Aynı endişeli bakışlarla yanıma oturup kumandayı sehpaya bıraktı. "Maç izliyorum demenden beş saniye önce filan kapatmıştım."

Hazır Jongin de yokken canını almak aklımdan geçmiş olsa da bunun yerine eğilip kumandayı geri aldım. Salonda Jerry dışında bir gürültüye ihtiyacım vardı.

"Niye felçli gibi davranıyorsun?" Jerry anlamaya çalışır gibi ilgi ve biraz da alayla bana doğru eğilip sormuştu.  "Tahmin edeyim... Jongin giderken Taejoon'u alacağını söyledi diye böylesin."

Kumanda elimde, açma tuşuna basacakken içimden bir gülme yükselmişti. Dudaklarım yavaş yavaş kenarlara çekilirken dişlerim ortaya çıkıyor, yanaklarım kulaklarıma yükseliyordu. Gözlerim aynıydı... Gözlerimde bir kısılma olmamıştı.

"Ne?" Yüzümde benim bile anlam veremediğim biçimde bir gülümsemeyle Jerry'ye baktım. O da yüz şeklimi çözmeye çalışır gibi görünüyordu. "Ne söyledi diye?"

Jerry elimden kumandayı, köz tutar gibi ucundan tutup almış ve hızla yanımdan uzaklaşmıştı. Yüzümü tekrar önüme çevirirken onu mutfağa kaçarken görmüştüm.

Dünyayla bağlarım kopmadan önce gördüğüm son sahneydi.

Dünyayla bağlarım kopmadan önce gördüğüm son sahnede Jerry olsun istemezdim.

Elime yalnızca bir saniyeliğine temas edip yeri boylayan ilk şey sehpadaki dünden kalan kahve bardaklarıydı. İkincisi Myulchi olacakken elimi atmış ama kaldıramamış ve bir sonraki nesneye geçmiştim.

O beş dakika boyunca salonda havada uçuşmayan tek şey Myulchi ve ben olmuştum.



Beş dakika sonra her şey eski düzenine dönmüştü. Eşyalar dışında... Myulchi zaten yerinden kıpırdamadığı için onu ayrı tutuyorum. Ben yine kanepemdeydim, kumandanın pillerini tekrar takıp beyzbol maçımı geri açmış, izlemeye devam ediyordum. Ses kesilince Jerry de parmak uçlarında eşikten başını çıkarmıştı.

"Gel, dikilme orda."

Salondaki enkaza bakıyordu. Onu çağırdığım için korkusu geçmiş değil, daha da artmış gibiydi.

"Gelsene Jerry..."

Ses tonum yumuşaktı. Buna rağmen Jerry, ona gelmesini emretmişim gibi ani bir hamleyle salona geçti. Bana doğru yaklaşıyor, ama yaklaştıkça adımlarını biraz daha yavaşlatıyordu. "Sehun, iyisin değil mi?"

"Jerry... Buraya gel."

"Sehun..."

Gülümseyerek baktım. "Jerry..."

"Sehun..." Bakışlarında gerçek manada bir korku vardı.

"Jerry, eğer buraları toplar ve Jongin geldiğinde şu beş dakika hakkında çeneni tutarsan sana anahtar yaptırır ve canını bağışlarım. Zaten giriyorsun en azından her defasında beni kapıya kadar yormamış olursun."

Yerdeki kitapları toplamaya girişse de gözleri bendeydi. Benimkiler de hala televizyonda...

"Sehun, seni ilk defa böyle görüyorum."

Başım değil sadece gözlerimle ona baktığımda susup kafasını tekrar yere çevirmişti.

Saat 1'i geçerken salon eski haline gelmiş, Jerry koltuğun en uzak ucunda uzanmış, Myulchi bile yatağına gitmişti. Beyzbol maçları çoktan bitmiş olsa da aynı kanal açıktı ve biz reklamları izliyorduk. Jerry'nin, kanal değiştirmek şöyle dursun, konuşmaya bile cesareti yoktu.

Önceki yemek bu sıralarda çoktan bitmişti. Genelde 11 gibi yemek bitiyor, sonra daha küçük bir grupla club'a geçiyorlardı. Yani hesaplarıma göre 2 saattir club'da olmalıydılar. Ve Jongin hiç aramamıştı. Dişlerimi sıktım.

Ben de arayamazdım.

Aramayacaktım.

Ararsam belli olurdu.

"JERRY, JONGİN'İ ARA!"

Saatlerdir ilk kez –üstelik yüksek tonda- çıkan sesimle Jerry hem sıçramış, hem de korkudan bağırmıştı. Telefonunun zaten elinde olduğunu ona bakınca gördüm. Ben baktıktan sonra kanepenin kenarına düşürdüğü telefonu tekrar eline alıp 'olur' anlamında başını salladı. Ben yeniden televizyona dönmüştüm.

Telefonun çalma sesini duyuyordum. Birkaç kez çaldı. Çalmaya devam etti... Hala çalıyordu...

Jerry'ye baktığımda sanki açılmamasının suçlusu oymuş gibi gözlerini benden kaçırmıştı. "Müzikten duymuyordur..."

Ben, "Tekrar ara..." diyecekken telefon açıldığında Jerry indirdiği telefonu telaşla kulağına geri götürmüştü.

Telefonda birinin sesini duyuyordum. Ve o biri konuştuğunda Jerry'nin gözlerinin aldığı şekli, içindeki korkuyu görüyordum.

Yüzüm asılmıştı. Yapay bir sükunet ifadesi artık yoktu. "Telefonu kim açtı?" dedim.

Jerry bana cevap vermeden telefona, direkt telefonu açan kişiye hitap etmişti. Ve bunu ben ayağa kalkmadan önce gözlerini korkuyla kapatarak yapmıştı.

"Taejoon... Jongin nerde?"

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

173K 15K 26
Taehyung ve nefret ettiği yeni üvey kardeşi Jeon. texting + düz yazı
216K 21.6K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
150K 15.9K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
91.4K 3.9K 21
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.