Bende Son Durum : Servis Bekl...

By M_Rise

14.6K 1.2K 925

Selam gençler ve genç kalanlar! Uzun zamandır burada buluşamıyorduk. Sevdiğim bir marka olduğu için Coca-Col... More

Bende Son Durum: Servis Bekliyorum, Gözlerim Kapalı

14.6K 1.2K 925
By M_Rise

Çok heyecanlıyım, yorumları bekliyorummm. Coca-Cola_TR  hesabına göz atmayı unutmayın
:))

İyi okumalar:)

-

Uykudan açılmayan gözlerle etrafıma bakınırken, karışık saçlarımı daha karıştırdım. İleride bu günleri özlersiniz diyen büyükler, sabahın ilk ışıklarıyla buz gibi soğukta okul servisi beklediğimiz günleri özleyeceğimizi mi düşünüyorlardı?

Gözlerim neredeyse kapalı olduğu için servisin geldiğini sesinden anlamıştım. Seksen yaşındaki anneannem kadar yavaş hareketlerle servise bindim ve her zamanki gibi ikinci koltuğa oturdum. Benim binmemle beraber, serviste Bruno Mars'ın Lazy Song şarkısı çalmaya başladı.

Elbette bu tembel şarkısının çalması tesadüfi değildi.

Serviste herkesin bir şarkısı vardı. Bir liste oluşturup Halit abiye verirdik, o da bizim bineceğimiz zamanlara denk gelecek şekilde sıralayıp o şarkıları cdye yüklemişti. Hayatın tüm yükünü yüklenmiş, dert babası erkekler ise arabeskleri sıralamışlardı.

O şarkılar çalmaya başlayınca, ruhumda biraz olsun kalmış enerjiyi de kaybetmemek için kulaklıklarımı takıp şarkılarımı ablamdan bana kalan Mp3 çalarımda dinlemeye devam ettim. Mp3 çalar mı kaldı ya? diyen arkadaşlarımı duymazdan geliyordum. Bana oldukça tatlı ve nostaljik geliyordu.

Neyse ki dinlediğim şarkılarla biraz kendime gelip, derslere odaklanacak gücü bulmuştum. Yazılılar çok yakındaydı ve yine düşük notlar alacak olursam evde üçüncü dünya savaşı çıkacaktı. Fakat öğle arası vakti geldiğinde, suratımın Sihirli Annem'deki Taci köpekten farkı yoktu.

Okulun hemen dışında, herkesin takıldığı küçük bir cafe vardı çünkü kimse okulun yemeklerini beğenmiyordu. Fakat ben bu aralar asıl aradığımı orada da bulamıyordum.

''Ragıp abi, gözünü seveyim Coca-Cola şekersiz getirt artık ya!'' Kasada hesabı öderken yakınmaya devam ettim. ''Bir haftadır keyifli bir yemek yiyemedim. Bu hayattan bir zevk almak istiyorum, neden engel oluyorsun abi?''

Adam abartılı isyanıma gözlerini kırpıştırdı. O sırada kasaya gelen okulumuzun gözde erkeği,  sarı saçlarıyla ve yeşil gözleriyle her kızın büyülü rüyası Berat, söylediklerime hafifçe gülmüştü. Aynı sınıftaydık, ama hiç konuşmamıştık. Hatta benim onunla aynı sınıfta olduğumu bile bilmiyor olabilirdi.

Normalde pek utangaç değildim, lakin istemeden yanaklarım kızarmıştı. ''Tamam, abi tamam,'' dedim mırıldanarak. ''Bu hayatta ne diledik de oldu zaten.''

Somurtarak arkamı döndüğümde Gökçe bana gülüyordu. ''Amma abarttın Deniz ya!''

Tam o an durduğumuz yere yakın bir masada oturan, siyah saçları ve gözleriyle ben belayım diye bağıran sınıfımızdan Alp'le göz göze geldiğimde yutkunamadım. Kasılmıştım çünkü zamanlar ondan hoşlanıyordum.  Şu sessiz, gizemli tipler olurdu ya işte Alp onlardan biriydi.

Bana bakmayı kesip önündeki yemeğine odaklandığında, ben de silkindim ve Gökçe'yle beraber cafeden çıktım. 

''Ne isterdim biliyor musun?'' dedim okula doğru yürümeye başladığımızda. ''Alaaddin'in sihirli lambasını.''

Neyse ki Gökçe benim tuhaf muhabbetlerime alışkındı da Ragıp abi gibi gözlerini kırpıştırarak karşılık vermedi. Yine de düz düz suratıma bakarken kafası karıştığı belli oluyordu. ''Ne alaka şimdi?''

''Lambadaki cin bana üç dilek hakkı verirdi...'' Parmağımla üç sayısını işaret ettim. ''İlkini şimdi kullanırdım.''

Gökçe merakla beni izlerken kaşlarını kaldırdı. ''Ne isteyeceksin?''

Cevap çok basit der gibi suratına baktım ve sırıttım.

''Coca-Cola Şekersiz.'' 

***

''Yine erkenden biz gidiyoruz,'' dedi Gökçe isyanla. ''Daha dersin başlamasına on dakika var. Görende ders aşkıyla yanıyorsun sanır.''
''Yanmam gerekiyor, yoksa yazılıda üzerime buz gibi su dökülecek. En son ki problemi hocayı dinlerken yazamadım, onu Dilan'ın defterinden kendi defterime geçirece...'' 

Sınıfa geldiğimde cümlemi tamamlayamadım çünkü sıramın üzerinde duran bir şey dikkatimi çekmişti. Kaşlarım saç diplerime kadar havalanırken, şaşkınlıkla gözlerimi açtım.

Bir kutu Coca-Cola şekersiz sıramın üzerinde duruyordu.

''Bu ne şimdi?'' dedim yanımdaki Gökçe'ye. 
Gökçe çattığı kaşlarıyla bir süre sıramın üzerine baktı... Baktı... Baktı... Sonunda kaşları düzeldi ve ağzından bir hiii nidası kaçarken elleriyle ağzını kapattı. ''Alaaddin'in lamba cini.''

Gözlerini kırpıştırma sırası bendeydi. ''Ne?'' Şaşkın bir şekilde sıramın üzerine baktım. Yavaşça ilerleyip Coca-Cola'yı elime aldım, üzerine bir kâğıt yapıştırılmıştı.

1.

Kâğıtta yazan bir rakamını görünce kaşlarımı çattım. Gökçe'nin kaşları da en az benimkiler katar çatıktı. ''Birinci dilek demek mi acaba?'' diyerek fikrini belirtti Gökçe. Haklı olabilirdi, benim de aklımdan ilk bu geçmişti.

Diğer öğrenciler sınıfa girmeye başladığında, gözlerimi kısarak herkesi inceledim.  Son derse kadar kafamda tek bir soru vardı. 
Bu dileğimi kim gerçekleştirmişti?


***

''Defterimi kim aldı?''

Sınıfa doğru bağırdığımda herkes bir an duraksayıp bana odaklandı. Birisi özenle not tuttuğum defterimi almıştı ve bu yüzden yazılıdan düşük alırsam o defteri çalanı doğduğuna pişman ederdim.

''Cırt sesinle bağırıp durmasana kızım.''

Talha bana bağırdığında, suratına dik dik baktım. ''Sen aldın değil mi doğru söyle!''

Sırasına yayılıp pişkin pişkin güldü. ''Ben almadım. İnanmıyorsan, ara bul.''

''Hadi Deniz, biraz dışarı çıkalım,'' dedi Gökçe.
Sinirden delirirken Talha'yla daha beter kavga etmemek için sınıftan çıkan Gökçe'nin peşinden ilerledim. Öğle arası gelmişti, en iyisi bahçeye çıkıp biraz temiz nefes almaktı. Daha sonra sınıfın bütün erkeklerini sorgulayacaktım.

Kapıdan çıkarken, muhtemelen bizim sınıftaki arkadaşlarının yanına gelmekte olan yan sınıftan Barış'la çarpıştım. Dengemi kaybetmeden kollarımdan öyle bir yakaladı ki dudaklarımdan şaşkın bir nida kaçtı.

''İyi misin?''

Bana sorduğu soruyla beraber suratına öylece bakakaldım. ''Evet,'' dedim sonra kendime gelerek. Bir adım geri çekildiğimde o da geriledi. Kahverengi dağınık saçları ve çikolata kıvamında göz rengi vardı. Tatlılığı ve kibarlığıyla tanınıyordu.

Yolumdan çekilerek bana gülümsedi. Ben de karşılık verip sınıftan çıktım ve kendimi bahçeye attım. Öğle arası boyunca da içeri girmedim, temiz hava yaklaşan yazılılar yüzünden artan gerilimimi yapıştırıyordu.
Ders zamanı yaklaştığında ise Gökçe'yle koridorda yürüyorduk.

''Ne bu boş vermişlik?'' dedi Gökçe baygın bakışlarımı görünce. ''Yeni not buluruz. Hatta benim defterimi alırsın.'' 

''Kendi defterimi istiyorum. O notlar görsel hafızamı tetikleyecekti, kendim çalışabileceğim şekilde ayarlamıştım. Şimdi yeni bir notla ders çalışmak istemiyorum.''

Gökçe gözlerini devirdiğinde, ben katil bebek Chucky edasıyla sınıfa girmiştim. Gözlerim defterimi çalan Talha'yı ararken, bir an benim sıramın üzerine odaklandı.

''Bu...'' dedim afallayarak. Hemen hızla sıramın yanına gittim ve üzerinde duran defterime baktım. Defterin üzerine bir kâğıt yapıştırılmıştı ve bir sayı yazıyordu.

2.

''Bu ne ya?'' dedim benim kadar şaşkın Gökçe'ye bakarak. ''Kim bunu yapan?''
Gökçe mosmor olmuştu. ''Sence Alaaddin...''

''Saçmalama Gökçe. O sadece bir masal.'' Gözlerini devirme sırası bendeydi. ''Birisi dileklerimi gerçekleştiriyor, ama kim?''

Etrafımda olanları tartmaya çalıştım ama aklıma kimse gelmiyordu. İlk gün cafede kasaya yakın bir masada oturan Alp, ilk dileğimi duymuş muydu acaba? Peki, bugün defterimi ararken sınıfta mıydı?

''Alp bugün sınıfta mıydı?''

Gökçe soruma önce anlam veremedi, fakat sonra düşünüyor gibi gözlerini kıstı. Bir süre sonra başıyla onayladı. ''Evet.''

''Dün de Coca-Cola dileğimi söylerken yakınımızdaydı. Ve... Talha pişkindir, herkese istediğini vermez. Alsa alsa defteri Alp almıştır.'' 

Bu düşünce önce çok hayal gibi gelse de, sonradan bana mantığıma oldukça yatmıştı.

Alp, benim dileklerimi yerine getiriyor olabilir miydi?

***

''Mp3'üm!'' diyerek feryat ettim ama çok geçti. Servisten indiğimde yere düşen aleti hemen fark edememiştim. Ettiğimde ise alamadan, servis üzerinden geçmişti. 

Elimde kırılmış olan Mp3'üme bakarken, ağlamaklı bir haldeydim. Barış'ın akışkan çikolata kıvamındaki gözleri üzerime odaklanmıştı. Yanında geçerken ona gülümseyemedim bile, zira içim acıyordu.

Okul bahçesine girdiğimde, Gökçe hemen yanıma koştu. ''Ne oldu, bu surat ne?''

Elimdeki kırık aleti gösterdim.

''Eski bir şeydi zaten ya. Telefonla dinlersin müzikleri ne ağlıyorsun.''

''Seviyordum,'' dedim kısa ve net. ''Şimdi yenisini bulmam gerekecek.''

Gökçe, beni teselli ederek sınıfa götürdü ama tüm enerjim ölmüştü. Boş kulaklıklarıma bakarak öğle arasına kadar yas tuttum.

Ertesi gün okula giderken servisteki arabesk şarkıları dinlemek, zaten ölmüş ruhumu daha da depresifleştirmişti. Gökçe sınıfa girerken bir şeyler anlatıyordu ama onu dinlemiyordum. Sonra bir anda ciyakladı. 

''Ay yok artık!''

Gökçe'nin söylediği şeyle beraber başımı yerden kaldırdım ve onun baktığı yere baktım. Bir dakika. Ne?

''Oha.''

Hızla sırama doğru ilerlediğimde neredeyse ayağım yere takılıyordu. Sınıf arkadaşlarımız ne olduğundan bir haber sıralarına yerleşirken, Gökçe ve ben şok içinde ayaktaydık.

''Bu...'' Evet, doğru tahmin... Bir Mp3 sıramın üzerinde duruyordu!

Sanki uzaydan gelmiş bir nesneymiş gibi temkinli bir şekilde elime aldım ve ekranda dönüp duran kelimelere baktım. Bir şarkı açıktı.

Bruno Mars- Just the way you are.
Bruno Mars'ı severdim, servisteki seçtiğim şarkı bile onundu. Bu şarkın da sözlerini biliyordum.

Gözleri, yıldızları parlamıyormuş gibi gösteriyor...
Saçları uğraşmadığında bile mükemmel duruyor...
O çok güzel.

Yanaklarım pancara dönmüştü. Gerçekten birisi benim hakkımda böyle mi düşünüyordu?
Aletin arkasında hissettiğim şeyle çevirdim ve bir kâğıdın yapışık olduğunu gördüm.  Üzerinde yine bir sayı yazıyordu.

6.

Kafam bu sefer tamamen karışmıştı. Sayıların birinci dilek, ikinci dilek gibi anlamları olduğunu sanmıştım. Altı ne alakaydı?

''Bu sayılar ne ya?'' dedi Gökçe.

''Bilmiyorum,'' dedim ve etrafa göz gezdirdim. Kimse bizimle ilgilenmiyordu, Alp ise arkasına yaslanmış önündeki deftere bir şeyler karalıyordu. Belki ilgilenmiyormuş gibi yaparak kendini ele vermek istemiyordu, belki gerçekten de ilgilenmiyordu.

''Ama öğrenmezsem çatlayacağım.''

Kim olabilirdi? Kim, kim, kim? Tüm gün bunu düşündüm.

Barış teneffüste bizim sınıftaki arkadaşlarının yanına sınıfa girdiğinde, bana yine kısa bir an gülümsedi. Sonra kafamda şimşekler çakmaya başladı. Bugün servisten indiğimde olanları görmüştü. Beni izliyordu.

Acaba iyilik meleğim o olabilir miydi?
Son ders başladığında, coğrafyayı ne kadar sevsem de aklım hala doluydu. Sayıların ne anlama geldiğini deli gibi merak ediyordum.

Kağıda 1,2,6  yazıp duruyordum. Sonra duraksadım. Belki de sayıları tek tek değerlendirmek yerine birleştirmem gerekiyordu. 

126.

Pekâlâ... Yüz yirmi altı ne anlama geliyor olabilirdi ki?

Zil çaldığında herkes çantasını toparlayıp sınıftan çıkmaya başladı. Ben bugünün nöbetçisi olduğum için okul defterini öğretmenler odasına bırakacaktım, o yüzden çantamı aldıktan sonra masaya doğru ilerledim.

''Yarın görüşürüz,'' dedi Gökçe.

Ona el salladım ve defteri elime aldım.

Bazen bir şeyi çözmek için üzerine uzun zaman düşünürsünüz fakat çözüm hiç beklemediğiniz bir anda, ansızın aklınıza gelir ya, işte şu an tam da o anı yaşıyordum. 

Hızla defteri masaya koydum ve nefes nefese açtım. Gözlerim sınıf listesinin üzerinde dolanırken kalbim deli gibi çarpıyordu.

Düşündüğüm gibiyse eğer... Sayılar birleşerek bir okul numarasını oluşturuyor olabilirdi. 

Herkesin okul numarasını tek tek incelemeye başladım. Gözlerim yavaş yavaş aşağılara indi ama benim aradığım sayı yoktu. Baktım, baktım ve ...

''İnanmıyorum...'' diyerek fısıldadım. Çenem neredeyse masaya düşecekti.

Aradığım sayı listede vardı ve karşısında yazan isim...

126: Berat Arslan.

Berat mı?

O an bir farkındalık daha da kasılmama neden oldu. Önce sarı saçlar girdi görüş açıma, daha sonra yüzü ve bütünüyle oradaydı... Herkes sınıftan çıkmıştı, fakat tek bir kişi hala sırasında oturuyordu.

İnanmıyorum, inanmıyorum...

Hala sırasında oturan ve pür dikkat beni izleyen Berat'ın yeşil gözleriyle gözlerim kesişti. Şoktan birkaç dakika daha çıkamadım.

İlk gün Coca-Cola şekersiz için cafede yakındığımı duyduğunda gülümsemişti... Peki ya sonraki dileklerim? O olaylar yaşanırken Berat etrafımda değildi, buna emindim. Çünkü çoğunluğu koyu renk saçlı erkeklerin olduğu bir okulda sarı saçlarıyla dikkat çekiyordu, görsel hafızamdan onu kaçırmış olamazdım. 

Ama... ah, Barış! Yan sınıftan Barış defter ve Mp3 olayına şahit olmuştu... ve Berat ile arkadaştı!

Kafamda her şeyi birbirine bağladığımda hala kıpırtısız bir şekilde olduğum yerde duruyordum.

Berat bana bakarken, elinde tuttuğu bir şeyi yukarı kaldırdı ve gülümsedi.
Elindeki şeye baktığımda, ister istemez dudaklarım kıvrıldı ve kendimi ona gülümserken buldum.

Bir kutu Coca-Cola Şekersiz...

Continue Reading

You'll Also Like

108K 315 2
+18 HİKAYELER VARDIR RAHATSIZ OLAN GELMESİN.
5.6M 258K 86
0537******* ; Yanıyorum Akif 0537*******; Söndürelim mi? Başlama Tarihi: Aralık 2021
32.9K 1.5K 34
Alaaddin Goncanın ihanetini öğrendikten sonra ne yapardı ? Bu sorunun cevabını kendi zihnimdeki Alaaddin ve Gonca çiftine göre yazdım - kuruluş osm...
ANKA By ㅤ

Short Story

120K 9.2K 15
❝Fakat anladım ki ben aslında seninle değil, kendimle bir savaş içindeymişim. Çünkü sevgilim, ben sana zaten seni ilk gördüğüm gün yenilmişim.❞