9 months of pregnancy :: mc

By babylonxhoodings

24.6K 1.3K 903

Yeşili sev, doğayı koru. Şu bebeği de bir doğur artık. - - @babylonxhoodings - - 010918 More

that time when he learned he's going to be a father;
first month of pregnancy
second month of pregnancy
third month of pregnancy
fourth month of pregnancy
fifth month of pregnancy
sixth month of pregnancy
seventh month of pregnancy
eighth month of pregnancy
"maybe we'll never have our own child, but we can still have a child."
family time with Cliffords & Hoods #2

family time with Cliffords & Hoods #1

1.5K 99 36
By babylonxhoodings

EPILOG 1

🌸🌸🌸

Bedenimin üstünden kamyon ile geçmişler gibi hissediyordum.

Vücudumda öyle bir yorgunluk ve halsizlik vardı ki, günlerce hiçbir hareket yapmadan uzanabilirmiş gibiydim. Kasıklarımdan karnıma kadar uzanan, ancak çok da fazla olmayan bir ağrı vardı. Hastaneye gelişimi hayal meyal hatırlıyordum. Calum'ın beni uçak pistine kadar gelen sedyeye yatırışını ve çok iyi iş çıkardığımı söylediğini hatırlıyordum ayrıca. Arada bir uyanıyor, sonra tekrardan sızıp kalıyordum. Bu yüzden her şey kesik kesikti.

Yanağımı okşayan parmak uçlarıyla gözlerimi yavaş yavaş araladım. Görüş alanıma giren mavi gözler, uyandığımı anlayınca mutlulukla kısıldı. "Sonunda uyanabildin canım." Luke alnıma minik bir buse kondurdu. Genzimi temizledim.

"Bana bir bardak su verebilir misin?" Yatağımın karşısındaki masaya gidip bana su koyarken odada onunla yalnız olduğumu fark ettim. Su dolu bardak ile yanıma geldiğinde yattığım yerde, çok az da olsa doğrulmaya çalıştım. Ağrıyan kaslarım yüzünden suratımı buruşturdum. Luke yatağımın yanına gelip çenemi nazikçe kavradı, ardından suyu içirdi. Ne kadar yorgun olduğumu anlıyor olmalıydı.

Soğuk suyun; kuruyup, bağırmaktan tahriş olan boğazımın acısını dindirmesi ile geri çekildim. "Herkes nerede?"

Yatağımın yanındaki refakatçi sandalyesine oturdu. "Michael bebeğin kayıt işlemleriyle uğraşıyor. Calum ise havaalanından herkesin ailesini almaya gitti. En geç on dakikaya burada olur. Ashton ise Juliet ile bebeğin buraya getirilmesi için konuşmaya gitmişlerdi. Biliyorsun, azıcık da olsa erken ve uçakta doğduğu için ona bir şeyler olacağından şüphelenmiştik. Eğer bir sorun çıkmamışsa, birkaç dakika içinde hemşireyle gelirler."

Onu ilk defa görecek olmanın verdiği heyecan bedenime güç enjekte ederken yüzüme renk geldiğinden adım gibi emindim. Kalbim gereğinden fazla hızlı atıyor, nefeslerim düzenini kaybediyordu. "Arayıp sorar mısın?" diye sordum hevesle. Luke güldü ve arka cebinden telefonunu çıkardı. Heyecanla onu izlerken telefonu kulağına götürdü.

"Neredesiniz? Clem uyandı." Kaşlarını kaldırdı. "Tamam. Gelirken şey de getirin-" dizine sıkıntıyla birkaç kere vurdu. "Ah! Sour Patch. Siktir, hayır, getiriyorsun. Son iki günde 13 paket yemiş olmamı sikime takmıyorum. Sen getirmezsen ben alırım piç kurusu-"

Telefonu aniden geri çekti ve afallamış bir şekilde ekrana baktı. "Yüzüme kapattı."

"Bana ne zaman geleceklerini söyle!"

Aklına yeni gelmiş gibi irkildi. "Ah, evet, birazdan burada olurlarmış."

Rahatlayarak nefes verirken Luke'un bakışlarını üstümde hissediyordum. Başımı kıpırdatmadan gözlerimi ona çevirdim. "Ne diye bakıyorsun?"

Omuzlarını silkip uzun bir iç çekti. "Tanıştığımız günü düşünüyordum da," Burnunun üstünü kaşıyıp dudaklarını büzdü. "Sanki daha dünmüş gibi. Ama sen şimdi çocuk sahibisin ve... ah bilmiyorum. Sanırım biraz duygusalım."

"Luke," dedim tek nefeste. Görüş alanım hafiften bulanıklaşırken burnumu çekip gülümsedim. Benim de aklım o güne giderken üstünden ne kadar yıl geçtiğini şimdi fark ediyordum. Neredeyse yedi sene olacaktı, Tanrım. Kollarımı açıp bana sarılmasını istedim. O da benim gibi, kızarmış burnunu çekip kollarımın arasına girerken omzunu öptüm. Sanırım Luke ile sarılmayı, Michael'la olana tercih edebilirdim. Kollarının arasında olunca her şeyi unutuveriyordum. Tüm o kötü hisler, düşünceler, olaylar... Tek bir hareketiyle buhar olup gidiyordu. Kollarını bana sıkıca dolar, daha sonra bir eli sırtımdayken diğer elini saçlarıma çıkarır ve orayı yavaşça okşardı. O kadar huzurlu hissettiriyordu ki.

"Sadece şunu söyleyeceğim Clementine," dedi kulağıma doğru. "Seninle gerçekten gurur duyuyorum. Gerek hamilelik sürecin, gerekse normal hayatında çok iyi iş çıkardın ve- sana bakınca gururlu bir baba gibi hissediyorum." İkimizde kıkırdadığımızda devam etti. "Of, seni çok seviyorum şekerparem, iyiki varsın."

Minik minik damlalar gözlerimden düşerken kollarımı daha da çok sıkılaştırdım. "Ben de seni çok seviyorum. Sen olmasan ne yapardım, özellikle Calum ne yapardı, hiç bilmiyorum. Sadece oturduğun yerden bile ne kadar güzel şeylere sebep olduğunun farkında değilsin."

Geri çekilirken yanağıma sert ve bir o kadar da sulu öpücüklerinden kondurdu. Tam bir şey daha demek için dudaklarını aralamıştı ki kapı çalındı ve Luke heyecanla "Gir!" diye seslendi. Bir anda kalbim gereğinden fazla hızlı atmaya başladı. Yattığım yerden bile elimin ayağımın birbirine dolandığını hissediyordum.

Kalbim kulaklarımda atarken önce devasa bir gülümsemeyle Ashton içeri girdi, hemen ardından üstündeki ufacık kıyafetler yüzünden yüzünü buradan göremediğim bebeğim. Onların arkasından beklemediğimiz halde Michael, Michael'ın ailesi ve benimkilerle beraber Calum da girerken Juliet yatağımın yanına yaklaştı. "Merhaba prenses."

Her bir adımında bana gittikçe yakınlaşırken odanın gerisinden videomuzun çekildiğini biliyordum. Ancak dikkatimi dağıtamazdım. Bu anın hiçbir saniyesini kaçıramazdım. Daha sonra Juliet çok az dizlerini kırdı ve yüzünü gördüm.

"Aman Tanrım."

Kulaklarım uğulduyordu.

Elimi ağzıma kapadım. Göz pınarlarımda biriken yaşlar birer birer firar edip yanaklarımdan süzülürken daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Çok... kelimelerin kifayetsiz kalacağı kadar epik ve kutsal bir andı. Aynı anda birçok duyguyu yaşadım. Korku, endişe, mutluluk... Gözlerim kısa bir süre için Michael'a döndü. Bunu gerçekten yapabilir miydik? Bir yaşamın sorumluluğunu üstlenebilir miydik? Ben- ben gençtim. Daha yirmi birinci yaşımı bile bu senenin başında doldurmuştum. Ama ne yaş kavramı, ne de başka bir şey şu an için önemli değildi. Bana bahşedilen bu kutsal özelliğin nasıl hissettirdiğini şimdi daha iyi anlıyordum.

Juliet de benimkiler gibi dolu gözleriyle dikkatla bebeği uzattı. "Onu kucağına almak ister misin?"

Hemen başımı iki yana salladım. "Nasıl tutulur emin değilim ki, canını acıtırım."

Annemin gözyaşları içinde, başını Liz'in omzuna yasladığını görürken babamın eksikliğinin getirisi olan o burukluğu yine hissettim. Burada olmasını isterdim. Benimle gurur duyduğunu söylemesini ve bu duyguları yaşattığım için teşekkür etmesini. Bunlar artık söylemekten alıştığım şeylerdi. Söylerken canımı o kadar da acıtmıyorlardı.

Juliet güldü ve belki de parmak uçlarımdan dirseğime kadar ki bölüm kadar büyük olmayan bedeni kollarımın arasına bıraktı. Onun yüzünü tam olarak, ilk defa o vakit gördüm.

Yüce İsa.

Pürüzsüz bir tendi. O kadar güzel ve eşsizdi ki. Parmağımı yavaşça kaldırıp tersiyle yanağına dokundum. Gözyaşlarımın teki onun yanaşına damladı, nazikçe sildim. "Aileye hoşgeldin Zeus."

Michael araya girdi. "World koyacağımızı sanıyordum."

Ashton başını geriye attı. "Tanrım."

Burnumu boynuna gömdüm. Kahretsin, mükemmel bir kokuydu. Görünmeyen boynuna ufak ufak öpücükler kondurdum ve başının arkasını okşadım. Kısa, yumuşak tüyler parmak uçlarımın arasından narince kayarken birkaç saniye öyle durdum. Hissettiklerimi tarif edemiyordum. Çok farklıydı, yeniydi. Daha önce böyle bir duygu tatmamıştım.

Çektiğim tüm acılara değerdi dedim.

Michael kalçamı kaydırıp yatağıma oturdu. Zeus'u doğurduğumda bana ettiği teşekkürler aklımın hep bir köşesindeydi. Unutabileceğimi de sanmıyordum. İlahi bir varlıkmışım gibi olan bakışları, titreyen ses tonu... Uçakta doğum yaptığım için en az benim kadar korktuğunu ve endişelendiğini biliyordum. Bana bu anları yaşattığı için ona minnettardım.

Zeus'un saçlarındaki elimi çekip sakalları yüzünden pütürlü olan yanağını okşadım. Odada ailemizin olması o an için önemli değildi. Sadece biz vardık. Kucağımdaki oğlumuz, o, ben. Başka hiçbir şeyi ne görüyor, ne de duyuyordum.

Başımı hafifçe yükselttim, dizlerimin üstğnde çöküp ibadet edebileceğim kadar güzel olan dudaklarına ufak bir buse kondurdum. "Seni seviyorum."

Bunun üzerine Daryl boğazını temizledi. Karen'ın ise omzuna vurduğunu gördüm. "Onların çocukları oldu Daryl. Kes sesini."

Odada küçük bir gülme seansı olurken kapı tekrardan tıklatıldı ve bu sefer hemşire girdi. "Güzel annemiz uyandı demek." diye şakıdı. Bu tavırlarına gülümsedim. "Pekala, nasıl hissediyorsun?"

Zeus'a baktım. "Ağrılarım var azıcık. Ancak onun dışında iyiyim."

Başını salladı ve arkasında duran kalabalığa döndü. "Annemizin bebeğini emzirmesi gerekiyor. Sizi bu kattaki bekleme kısmına alabilir miyiz?"

Mali homurdandı. "Ama daha yeni gelmiştik."

"Eminim ki beraber olmak için bir sürü vaktiniz olacak. Ama odanın biraz hava alması gerek." Elini Mali'nin sırtına koydu. "Size burada bir adamın dışkısını yediği için yattığını söylemiş miydim?" Ve odadan çıktılar.

Sadece Michael odada kaldığında ona döndüm. "Nasıl emzireceğimi bilmiyorum." diye mırıldandım.

Michael bana baktı. "Oradan bakılınca biliyor gibi mi duruyorum?"

Gözlerimi devirdiğim sırada az önceki hemşire tekrardan odaya girdi. "Yeniden merhaba." Enerji saçan ifadesiyle yanıma adımladı. Serumumu kontrol etti, hemen ardından birkaç şeye daha baktı. Daha sonra üstüme eğildi. "Gerçekten güzel bir bebek."

Gülümsedim. "Çünkü annesi benim."

"Çünkü babası benim."

Michael'la birbirimize baktık.

"Ne?"

"Ne?"

Yakasındaki karttan ismini öğrendiğim Candice kaşlarını kaldırdı. "Pekala..." Eli tişörtüme gittiğinde Zeus'u emzirmeme yardım edeceğini anladım. "Bebeği azıcık Michael'a ver bakayım."

Michael Zeus'u narince kucakladı. Onun devasa bedeninin yanında o kadar ufaktı ki.

Benim de yardımımla tişörtümü yukarı sıvadık ve göbeğimle karşı karşıya geldim. "Siktir." Mükemmel vücudumu yavaş yavaş kaybediyordum. Yüzümü acı içinde buruştururken Candice kolumu düzgün bir şekle soktu. Daha sonra sütyenimi askısından çıkardı. Michael'a, onu kucağıma bırakmasını söylediğinde dediğini yaptı. Ancak bırakmadan önce de Candice, Zeus'u tutacağım kolumun altına minik bir yastık yerleştirdi.

"Bundan sonrasını ona bırak." dedi Candice.

Zeus'un alnı hafifçe göğsüme çarptı ve hemen ardından, gözleri kapalı olmasına rağmen nerede olduğunu biliyormuş gibi biçimli dudaklarını göğüs ucuma bastırdı. Göğsümden bir şeyin çekildiğini hissederken afallamış bir şekilde önce Candice'e, hemen sonrasında Michael'a baktım. "Aman Tanrım!" diye ciyakladım. "Bu çok garip." Kıkırdayarak huylanan göğsümü kastığımda Zeus kaşlarını çattı. Hemen ardından bir elini kaldırdı.

Çok küçücüktü, böyle bir şeyin gerçek olması nasıl mümkün olabilirdi?

Baş parmağımın etrafını zar zor saran küçük elini öptüm. Michael Candice'e baktı. "Clementine'in göğsünü emsem, bana da mı süt gelecek?"

Candice telefonunu çıkardı. "Güvenliği arıyorum."

🌸🌸🌸

911 wHaTs ThE eMeRgeNcY

Continue Reading

You'll Also Like

30.7K 1.3K 50
Çocukluk arkadaşının yıllar sonra bulduğunda kardeşin olduğunu öğrenmek nasıl bir his bilirmisin?
3K 242 47
bir kaç manyağın hayatı
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
422K 50.8K 49
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️