Channie Says Special

By mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... More

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
36. Bölüm "Yeni Düzen"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

37. Bölüm "Myulchi"

1.4K 192 113
By mello-mello

Telefonu kapatıp hızla ayağa kalktım.

"Plan 1'i uyguluyoruz."

"Bizim Plan 1'imiz yok!"

Jongin etrafta kendine ait Myulchi dışında bir şey olup olmadığına bakınarak yanıma geldi.

"Neyse işte! Yatak odasına gir yine. Müzik aç, tekrara al, senin sesini duymasın."

En sonunda ortada kimliğini ifşa edecek bir şey olmadığına ikna olmuş ve bakışlarını bıkkınca bana çevirip yatak odasına ilerlemişti. "Gelince al onu da dışarı çıkın. Kendimi metres gibi hissediyorum!"

Arkasından iteleyip ben de yeniden zile basan dostuma kapıyı açmak için o yöne ilerlemiştim. "Ses çıkarma!"

Yatak odasının kapısı içerden kapandığında ve klasik müzik sesini duyduğumda üstümü başımı düzeltip aldığım derin nefesi geri verdiğim gibi açmıştım kapıyı.

Chanyeol, işten çıkıp geldiğini belli eden spor şık takım elbisesi, içindeki pahalı tişörtü, dağınık kumral saçları, elindeki telefonu ve özetle tüm asaletiyle karşımdaydı.

"Myulchi-ya!!"

Daha beni görmeden onu karşılamak için üstüne atlayan köpeğe kollarını kocaman açmış ve sırıtmaya başlamıştı. Köpeğiyle tango yapar gibi iki ayak üstünde salonun ortasına kadar gelip yere eğildi ve epey uzun bir selamlaşma faslını geride bıraktı.

"Nasılsın Myulchi? Görmeyeli kilo almışsın, Sehun sana iyi bakıyor mu?"

Köpeğin havlamasıyla Chanyeol kenardan bulduğu kitabı bana fırlatmıştı. Masum masum ayakta onları izlerken kaburgama yediğim şeyin sebebini sorar gibi baktım. "Ne var?!"

"Ona iyi bakmamışsın."

Çemkirerek, "Bunu o mu söyledi?" derken kanapeme ilerledim. Oturmak için önce masanın üstünden bir peçete alıp Myulchi'nin salyalarını silmem gerekmişti. "Chanyeol, çok iyi anlaşıyorsunuz, baksana dilini çözmüşsün, onu sizin eve götürsene."

Yatak odasından bir ses çıkmasından korkarak o yöne bakıyordum. Oturup sehpadan bir elma kaptım ve koca bir ısırık aldım. Çiğnerken homurdanmıştım. "Zengin bi aileye evlatlık verildiği için sevinecektir."

Kendisine doğru soluyan sevgi yumağını çekiştirerek sevmeyi bırakmış ve ayağa kalkıp söylenerek yanıma gelmişti.

"Köpek sahipleneceğiz. Yani Baekhyun çok istiyor..." Gürültüyle kendini kanepeye atmadan önce elmalardan birini de o almıştı. "Ben de istiyorum ama biliyorsun ki bizim evde misafir gibiyiz. Baekhyun çoğunlukla ailesiyle kalıyor ve bir köpek şu an için çok zor. Daha sonra sürpriz yapmayı planlıyorum... Ama şimdi değil. Önce ailelerle konuşup bizden bahsetmemiz ve sonra yerleşik düzene geçmemiz gerekiyor."

"Evet... Çok doğru." Az önce Baekhyun'la yaptığım telefon görüşmesinden kalan gülme yeniden açığa çıkmasın diye lafı fazla uzatamamıştım. Chanyeol'e bir şey belli edersem Baekhyun beni harcardı.

"Eee? Sizinkiler ne zaman öğreniyor?"

Sesimdeki lanet gülme tonunu ayarlayamamıştım. Neyse ki Chanyeol bu halime alışık olduğu için altında bir ima sezmiş gibi görünmüyordu.

"Babamla konuşmam gerekiyor. Zaten beni az çok tanıyor, ya da şüpheleniyor olsa da açık açık Baekhyun'dan bahsetmem lazım. Onu da bugünlerde yapacağım. Baekhyun da söyleyecek."

Gülmemek için gergin ve donuk kalmış dudaklarım titrerken anladığımı belirtmek için kafa salladım.

"Senin neyin var?"

Chanyeol'ün kuşkulu bir tonda sorduğu soruyla kafamı aniden kaldırıp yüz ifademi normale çevirdim. "Neyim var? Bi şeyim yok!" Yeniden soru sorup üstelemesin diye de biraz laf kalabalığı yapmıştım. "Baekhyun'un ailesini düşündüm de, seninkiler kadar doğal karşılamayabilirler. Hazırlıklı ol diye yani..."

"Biliyorum..." Esner gibi kendini geri atıp kanepenin köşesine yaslandı. Yarısına kadar yediği elma hala elindeydi. "Baekhyun her fırsatta söylüyor zaten. Ama ben inanıyorum ki düşündüğünden daha kolay olacak. Zorluk çıkarmayacaklar. Hislerimde kolay yanılmam."

Yeniden kafa sallayıp yüzümü esneme bahanesiyle pencereden tarafa çevirdim. Birkaç dozluk sessiz gülüşü orda bırakıp tekrar ifadesiz bir yüzle önüme döndüm. "Evet... Korkma, zaten ben orda olacağım. Ağzım iyi laf yapar bilirsin." Ona dönüp rahatlatıcı bir gülümseme takındım. "Baekhyun'un babasıyla iyi anlaşıyoruz. Benim sayemde yumuşayacaktır."

Konunun sonlarına doğru Chanyeol bitirdiği elmasından kalanları masadaki tabağa bırakıp yeni bir konu açmıştı. "Onu boşver de, klinik buldun mu?"

Ve şu konu her açıldığında sesim aynı bıkkınlıkla yükseliyordu. "Hayır! Lanet olsun ki bulamadım."

Eli kolu da kendisi kadar uzun dostum arkasına yaslanıp telefonunu çıkardı. Bir şeyler tuşlayıp ekranı bana çevirdiğinde dikkat kesilmiştim. Yaklaşıp gösterdiği resme baktım.

"Bu çok iyi!" Gösterdiği mekan aradığım koşulları sağlıyor gibiydi. Ama elbette bu kadar kolay olamazdı. Yorgun bir gülümsemeyle biraz geri çekildim ve yüzüne baktım. "Eee? Kirası için ne kadar kredi çekmem gerekiyor?"

"Bak, burayı geçen aylarda sattık ve sanırım hala boş. Ne zamandır aklımdaydı, istersen senin için görüşebilirim. Sadece buraya biraz uzak.. Yani sen de artık şu evden çıkıp kendine daha merkezi bir yerde geniş bir ev bulsana!"

Öfkeyle yatak odasına doğru bakıp göz devirdim. Asıl sebebi orda yatıyor olsa da uzun zamandır yalan söylemeye fazlasıyla alışmıştım. "Bir klinik açmak ne kadar haberin var mı? Çalışarak biriktirdiklerim ve amcamın desteği olmasa Baekhyun gibi bir hastanede çalışıyor olurdum. Ev için çok erken."

Uyuşukça kafa salladı. "Pekala... Yine de senin için orayı soracağım."

Yardım etmesi rahatlatıcıydı fakat ben yine de pek ihtimal vermiyordum. Genelde hayatımda sarpa saran bir şeyler olduğunda kolay çözüme kavuşmazdı çünkü.

"Yarın Myulchi'yi hastaneye götüreceğim. Sen de gelsene. Hem sevgilini görürsün."

Chanyeol, cümle içinde geçen asıl sevgilisi yerine korkuyla diğerine odaklanmıştı. "Myulchi mi? Hasta mı?" Refleks gibi gözleri köpeğe çevrildi. Ama Myulchi'nin tek yaptığı kendini yalayıp yerde yuvarlanmak olduğu için göze gelemediler. Yeniden cevap bekler gibi bana baktığında göz devirmiştim.

"Ne evhamlısınız!"

Ve söylediğim cümle de bana göz devirdiğinde toparlamak için birkaç girişimde bulunmuştum. "Yani, siz köpekseverler..."

"Tamam, neden götürüyorsun o zaman?"

"Jerry halsiz olduğunu söyledi. Baksana ben de halsizim." Ellerimle kendimi takdim eder gibi gösterdim. "Köpeği insan yaşıyla büyükbabam sayılır ve halsiz olmasını garip buluyor. Ben 23 yaşında halsizim ve sızlanmıyorum."

Myulchi beni cehenneme sürüklüyordu. Boka battığımı fark ettiğimde öfkeli bir yüzle başımı eğdim. "Yani bahsettiğim kişi Jerry... Bu onun da köpeği sayılır."

"Bu zavallının bi hayat koşuşturmacası yok ama. Halsizse bir sebebi olmalı."

"Öyle mi Doktor Park Chanyeol? Sevgilinin yanında dura dura tıp bilgin epey kendini aşmış. Öbür sevgilin, iki ayaklı olan."

Sonunda dikkatini çeken asıl sevgilisi, Chanyeol'de bir gülümseme oluşturmuştu. "Bu arada dediğin doğru. Ziyarete gidiyorum ama yersiz gidince çok şüphe çekiyordu. Ailesi öğrenmeden iştekilere de açık etmeyeceğiz. Myulchi iyi bahane oldu." Gülümserken sanki aklına parlak bir fikir gelmiş gibi bakmıştı. "Çok mantıklı! Sehun, her gün oraya bir hayvan götürsem kimse bir şey diyemez. Tabii o kadar hayvanı nerden bulacağım?"

Rahatlıkla kafa salladım. "Ahjumma'nın papağanını her gün bedavaya götürsen bence hayır demez. Ama tanımadıklarını köpek gibi ısırıyor."

"Kim?"

Bakışlarım bir süre Chanyeol'ün şaşkın suratında asılı kalmıştı. "Ahjumma!"

Yatak odasından bir gülme sesi duyulduğunda Chanyeol hızla başını çevirip oraya bakmıştı. Ben de bakmıştım ama benimki şoktan değil pür öfke ve sıçmışlıktandı.

"Odada biri mi var?"

Chanyeol bana bakar bakmaz telaşlanıp ayağa kalktım. Kanepenin kıyısında duran ceketimi kapıp omzuma aldım. "Jerry! Evet... Kız arkadaşıyla konuşuyor olmalı."

"Neden senin yatak odanda?"

İçimden elimi enseme vurup dişlerimi sıkmış olsam da dış yüzüm gülümsüyordu. Chanyeol'ü kolundan tutup benim gibi ayağa kaldırdım. "Korkma bi erkeği yatağa atsam da bu Jerry olmazdı" Gülüşüm histeriye dönüşürken Chanyeol'ü kapıya doğru çekiştirmiştim. "Liseliler gibi saatlerce telefonla konuştuğu için odaya çekildi. Dışarı çıkalım mı? Ev beni boğuyor."

Bir şey anlamamış gibi de olsa kafa sallayıp ceketini giyerken ben hızla kapıyı açmıştım. Chanyeol kapının biraz arkasında olduğu için eşikte iki elinde poşetlerle dikilen Jerry'yi görmemişti. Onu görür görmez içime doluşan telaş dalgasıyla tüm mimiklerimi kullanarak burdan gitmesi için yalvarır gibi baktım. Ve aniden sertçe geri kapanan kapıyla uzun dostum yine sorar gibi bakmıştı.

"Telefonumu unuttum! Chanyeol, mutfaktan getirir misin?"

"Telefonun elinde..." Artık boş gözlerle bakıyordu.

Bahsettiği elime baktım. Evet... Telefonu cebime koyarken bakışlarımla yeniden mutfağı işaret etmiştim. "Diğer telefonum, iş telefonum."

Şüpheli de olsa söylenerek arkasını dönüp mutfağa gitmişti. "Senin bi işin bile yok. Hani, nerde?"

Kapıyı hafifçe aralayıp vücudumun yarısını çıkardığımda Jerry hala aval aval bakınıyordu.

"Chanyeol mü o?"

"Evet, Chanyeol. Seni yatak odasında sanıyor, kaybol hemen."

Hafif öfke içeren kısık gözlerle yüzünü bana yaklaştırıp sordu. "Chanyeol beni neden yatak odasında sanıyor?"

Derin bir nefes aldım. Eğer bugün yakalanmazsam tanrılara teşekkür için Jerry'yi bir yanardağ içine atıp kurban verecektim. Ama sadece iki saniye yer etmişti bu düşünce kafamda. Jerry'yi göndereceğimi bilen hiçbir tanrı benimle iş birliği yapmazdı.

"Burda telefon filan yok."

Chanyeol'ün sesini duymamla yüzüm daha da gerilmiş ve içimde bir tür ağlama isteği şekillenmeye başlamıştı.

"Yatak odasında Jongin var! Kaybol, Jerry. Yok ol!"

Jerry ona borçlanmışım gibi piç bir gülümsemeyle bakarken hala mıyıl mıyıl hareket ediyordu. Bakışlarını benden ayırmadan çağırdığı asansöre bindikten sonra da kafasını gülerek tekrar dışarı çıkarıp göz kırpmış ve içeri girmişti.

Chanyeol tekrar yanıma geldiğinde adrenalinden boğulacak gibi nefes nefeseydim. Gizemli iş telefonum için de bir şey uydurursam yırtmış olabilirdim.

"Mutfakta olmalıydı... Neyse zaten dediğin gibi, bi işim yok."

Önüme geçip kapıyı tamamen açtı. Gözleri bendeydi. "Benden bir şeyler sakladığından eminim fakat üstüne düşmeyeceğim."

Derin bir nefes alıp başımla onayladım. İnsanlar bazen bilmeden akıllıca davranırdı ve Chanyeol kesinlikle o anlardan birindeydi. Ve asıl kutsanmışlığım burda Baekhyun yerine Chanyeol olmasıydı. Baekhyun olsaydı o odaya yirmi kez bakmış, iş telefonu palavramı gözümden kapmış, kapının önünde Jerry'yi gördüğümü ise saç telimin oynamasından bile anlamış olurdu. Ama Chanyeol öyle miydi? Bir şeyleri anlama konusunda Baekhyun'dan daha zeki olmasına rağmen üstüne bir kat daha aklını kullanıp ikna olmuş gibi yaparak bilmemenin huzuruyla yaşayıp gidiyordu. Olayı idare etmedeki rezaletime rağmen bunu yapıyordu...

Jongin'in bok yemesi yüzünden tüm yorgunluğuma rağmen ikinci kez dışarı çıkmış ve uzak bir pub'da Chanyeol'le bir şeyler içmiştim. Jongin'le veya Baekhyun'la içerken içimde bu konulardan doğan en ufak bir hüzün kırıntısı olmamasına rağmen Chanyeol'le içtiğimde vicdan azabım kadehlerimi otomatik dolduruyordu.

Baekhyun benim ahmak kardeşimdi. Aramızda en ufak bir resmiyet veya mahcubiyet olmayacak türden. Jongin'le zaten bu konuları aşalı çok olmuştu. Ama Chanyeol farklıydı. Ona hayrandım ve saygı duyuyordum. O iyiydi. Baekhyun'u nitelendirdiğim iyi sıfatından çok farklı bir biçimde iyi... Ayrıca Baekhyun'a değil, Chanyeol'e ihanet ettiğimi düşünüyordum daha çok. Ve tüm bunlar yüzünden Chanyeol'le içip dertleştiğim zamanlar kalkana kadar bardağım boş kalmıyordu.

Eve döndüğümde yüzümde artık Bruce Wayne değil, histerik Joker gülümsemesi vardı. Sertçe kapıyı çarpıp kapattığımda Jongin'i karanlık odada televizyon izlerken görmüş ve öfke taşıyan gülümsememi genişletmiştim. Ruh halimi ve sebebini –doğrudan kendisi sebep olduğundan- çok iyi bildiği için onun ifadesi bana bakarken çekingen ve ürkekti.

"Sana gerçekten hayranım!" Ceketimi Jongin'in yerden kaldırmamakta ısrar ettiği rafların üstüne fırlatıp rafa da bir tane tekme koydum. Ama ayakkabımı çıkardığımı unuttuğum için öfkeyi filan salıp tek ayağımı tutarak bir süre acı içinde zıplamıştım. Ayağımın acısı geçip de öfkem geri geldiğinde topallayarak ona doğru gittim. "Yatak odasından sohbete katılmak zor değil mi neden yanımıza gelmedin?"

Sanki gülüşünü tutmak ister gibi başını eğmişti. Bakışı, üstüne basamadığım ayağımdaydı. "Üzgünüm."

"Cidden Jongin! Yorgunluktan ölmemi boşver, panik atak hastası olacağım. O dangalak Jerry'nin tam zamanında gelmesine ne demeli? Dedim ki yolun sonuna geldik, götünle vedalaş Sehun! Olayı toparlayacak kadar zeki ve profesyonel davranmasaydım ne yapacaktık?"

Kaçırdığı kısa bir gülüşten sonra başını kaldırdı. Masum masum oturduğu yerden bana bakıyordu. Hadi ama... Öyle bakmayı kes.

"Öyle bakma, sen de çemkir hemen!" dedim sesim sonlara doğru şiddetini artırırken. "Yoksa ben bağırmaya devam edemiyorum."

Yapay bir öfke ifadesi takınıp ayağa kalktı. Yumruğunu sıkıp bağırırken mimiklerinin arasından sızan ufak bir gülme ifadesi de vardı. "Lanet olsun Sehun! Şapşal gibi sinirlenince çok seksi oluyorsun!"

Onunkinin aksine benim ifadem ciddiydi. "Biliyorum!" Kaşlarım çatılıyken durup biraz düşünür gibi boşluğa baktım. Cevaba ulaşınca da tekrar öfkemi ele alıp bağırmıştım. "Sadece en son kısma katılıyorum!"

O gülümserken ben elimde tutmaya çalıştığım öfkemle kapının önündekileri işaret ettim. "Ve yalvarırım şunları bir yere kaldır artık! Üç tane ayak parmağım kaldı!"

Az önceki çakma öfkesiyle yine bağırmıştı. "Tamam!"

Göz devirip gülümsedim. Artık karşımda çocuk gibi sırıtıyordu ve ona doğru bakamıyordum. Gözlerim salonu tararken iki el belimden tutup beni kendine çekmişti. Ve hala ona bakamazken gülüşü küçük bir öpücüğe çevrilmiş ve dudaklarımı bulduğunda otomatikman yüzüm ona dönmüştü.

Bacaklarımız arasına giren kocaman yastık gibi bir şeyle ikinci kez göz devirdim.

"Hep bunu yapıyor işte!"

Yüzümü yere çevirdim. Dışarı çıkmış diliyle hızlı hızlı nefes alan tüy torbası arsız arsız bana bakıyordu. "Chanyeol'le iyi anlaşıyorsunuz diye mi?" Kafamı eğip sesimi yükselttim. "Bu yüzden mi Myulchi?!"

Myulchi'den değil de yukarıdan bir yerden bir "Hav" sesi geldiğinde eğildiğim yerden yukarı bakıp gördüğüm sırıtan yüze diktim donuk gözlerimi. "Gerçekten mi Jongin?"

Jongin gülerek kendini kanepeye atmış ve kendi kendine söylenmeye başlamıştı. "Chanyeol'le bi alakası yok beni paylaşamıyor."

Jongin köpeğiyle bakışırken araya ben girmiştim. "Ben neden onunla evimi paylaşıyorum?" Myulchi'ye bakarak ben de kapeye ilerledim. "Kartları atalım Myulchi. Bakalım hangimiz üstün gelecek."

"Az önce köpeğime meydan okudun."

Söylediğini dikkatini almadan yüzümü yaklaştırdım. Hemen yanına otururken ellerim çocuk sever gibi yüzünü sıkıştırmıştı. Yüzümde ise onun anlayacağı türden bir gülümseme vardı. "Şunu birkaç saatliğine ahjummaya bırakalım mı?"

Ellerimin arasında sıkışmış dudaklarından tedirgin bir tonda çıkmıştı. "O bizim komşuya bırakacağımız çocuğumuz değil."

"O zaman ben banyoya kilitliyorum, sen burda bekle."

Tam kalkacakken Jongin kolumdan çekiştirmişti. "Sehun, kapısı olan bir odamız var."

Sonuna kadar haklıydı ve ben Chanyeol'le içip eve geldiğimden beri mantıklı konuşamıyordum. Başımı yana eğip biraz düşünür gibi baktım. Sanırım Myulchi de öyle bakıyordu.




İşim olmadığı günlerde erken kalkmaktan nefret ediyordum. Erken kalkıp kendimi Jongin'le yerde bulmaktan nefret ediyordum. Bir de erken kalkıp kendimi Jongin'le yerde bulduğumda karşımda gördüğüm ilk kişinin Jerry olmasından... İşte en çok bundan nefret ediyordum.

"Sana bu odaya girme dedim Jerry!"

Gözlerimi daha açamamış, kalkmaya çalışırken sırtımdaki ağrıdan iki büklüm olmuş, ağırlığından kıpırdayamayan koca bir kum torbası gibiydim. Bağırırken çıkan sesim bile kendi kulağıma ekolu geliyordu.

Jerry ayağında benim terliklerimle kıçıma dürterken sinirlenip hepten doğruldum. Elbette Jongin ayaklarından tavana asılmadıkça uyanmadığı için bizi duymuyordu.

"Saat 9!" dedi yanında odama giren Myulchi'yi göstererek. "Hastaneye götürecekmişsin."

Elimle yüzümü ovuştururken sinirle gülümsedim. "Götüreceğim dedim, saatini söylemedim ki! Jerry seni boğacağım." Kalkıp ona elimi atacağım anda az önceki cesaretinden eser kalmamış ve tek hamlede çıkıp gitmişti kapıdan.

Odamda olmaması gerektiği halde hala burda olan tek kişi kalmıştı. Öfkeli bakışlarım yere, doğrudan Myulchi'ye kaydığında beni Jerry'den daha hızlı anlamış ve uslu uslu çıkmıştı odamdan.

Beş dakikalık kendime gelme seansından sonra ben de odadan çıktım. Jerry arsızı kanepemde uzanmış elinde kola ve cips tabağıyla televizyon izlerken biraz durup ona baktım ve aldığım sırıtmalı karşılıktan sonra devam edip banyoya attım kendimi.

Çıktıktan sonra ilk yapmam gereken Baekhyun'u aramaktı. Üstümde havlularla mutfakta atıştıracak bir şeyler bulmak için dolanırken telefonu kulağıma götürdüm.

"Sehun, acelem var."

"Bekle Pororo. Myulchi'yi getireceğim. Hatta oraya bırakayım yarın filan alırım. Kalçasında bir şişlik var ama beyin tomografisi istiyorum. Onu mümkün olduğu kadar hastanede tut. Amacım kafamız rahat etsin. Yani kafam."

"Tamam." Sesi gerçekten acelesi var gibiydi. "5 dakika sonra ameliyata gireceğim. Ama ne var biliyor musun? Annem'le mesajlaşıyorum çünkü ona Chanyeol'ü anlatmamı istiyor."

O konuşurken aldığım son yudum meyve suyunu püskürtmüştüm. Öksürüp can havliyle sordum. "Ne? Nasıl? İkna oldu mu?"

Derin bir nefes alış ve açılıp kapanan bir kapı sesi duymuştum. "O kadar üstüme geldi ki, ağlamak için uğraşmama gerek kalmadı. Sonra yatıştı işte. Ama şimdi Chanyeol'e dair her şeyi öğrenmek istiyor. Dakikada üç mesaj alıyorum."

"Sakin ol Pororo." Baş havlum düştüğü için eğilip onu almıştım. "En azından işin yarısını hallettin. Sadece baban kaldı."

Baekhyun'dan bir süre ses çıkmamasıyla söylemek istediğini anlamış ve gülmüştüm. "Pekala, pekala. Ameliyat öncesi sana Bay Byun'dan bahsetmek iyi bir fikir değildi. 2 saate ordayım. Bizi karşıla Pororo."

"Geldiğinde ara." deyip telefonu kapattığında tam mutfaktan çıkacakken karşımda dikilen Jongin'i gördüğümde korkmuştum.

"Sen ne zaman uyandın?"

Yüzünü ovuşturarak banyo kapısını açmıştı. Biraz düşünür gibi bakıp içeri girdi. "Sanırım beş dakika önce."

Myulchi hakkındaki endişeleri uyanınca geri gelmiş gibiydi. O banyoya girdikten sonra kapıda durup arkasından seslendim. "Myulchi bu sabah enerjik görünüyor! Söyleyeyim, bir şey çıkmayacak."

Bir saat içinde Jongin'İn her zamankinden daha iştahsız olduğu bir kahvaltıdan sonra Myulchi'yi ve kendimi hazırlayıp çıkmıştım. Planım Chanyeol'ü de alıp hastaneye gitmekti fakat mesaj atıp acil toplantısı çıktığını söylediği için iki kişi varmıştık hastaneye. Myulchi'yi teslim edip Baekhyun'un odasına çıktım. İki sevgili fazlasıyla işleriyle meşgulken ben onların yanında çocuklarının sağlığıyla ilgilenen aile babası gibiydim. Arasam da açmamıştı ve Baekhyun'un, ulaşılamayan telefonunda neyle meşgul olduğunu bitik halde odaya girdiğinde anlamıştım.

"Hayır anne!" Omzu ve başı arasında duran telefonunu tutup üstündeki önlüğü çıkardı ve üstüme attı. Saniyede iki kez göz devirişini izlerken ben keyif içinde gülüyordum. "Chanyeol'ün kız kardeşi filan yok. Şu an gerçekten saçmalıyorsun."

Baekhyun gidip koltuğuna oturmak yerine hemen karşımdaki ziyaretçi koltuğuna kendini atıp kafasını ağlayacak gibi bir yüzle tavana çevirmişti. "Sorun değil. Hasta geldi anne, kapatmalıyım."

Telefonu kendinden uzaklaştırırken kapatıp masaya atmış ve bana bıkkın gözlerle bakmaya başlamıştı. "Sanırım yurtdışına kaçacağım. Evet, kesinlikle bunu yapmak istiyorum." Bakışlarındaki ciddiyet daha da artmış ve kendi kendine kafa sallamıştı. "Hatta bugün gideyim."

"Bizim Myulchi'ye bakmadan gitmek yok Pororo. Bana da bi portakal suyu söylesene."

Katil bakışları üzerimde gezerken gülümsemiştim. "Kahve de olur."

"Pekalaa!" Şimdi de kendi kendine terapi uyguluyordu. "Hayat o kadar da kötü değil, kediler var köpekler var..." Masasının arkasındaki pencereye bakarak ayağa kalktı. "Kuşlar var.." derken yerimden kalkıp tırmandığı pencereden onu zorlukla indirmiştim.

"Kendine gel." Kafasına vurup onu sürükleyerek koltuğuna oturttum. "Tanrım, hayatımdaki herkes depresyonda. Ve hayatımdaki herkes depresyonda olduğu için asıl depresyonda olması gereken benim!"

Gidip kendi koltuğuma oturdum ve masadaki telefonu aldım söylenerek. "Ama sizin yüzünüzden bana sıra gelmiyor." Hattın öbür ucundaki sesi duyduğumda, "İki portakal suyu, birinde antidepresan olsun." deyip telefonu kapatmıştım. Tekrar, çökmüş yüzüyle etrafı inceleyen aptal dostuma çevirdim yüzümü. "Annen karşı çıkmıyor bile. Bu kadar mutluluk için biraz bedel ödemen gerekiyor hepsi bu."

Yıllardır benim ödediğim bedelleri ve daha hala ödeyecek olduklarımı düşündükçe onu rahatlatmakta o kadar da zorlanmıyordum.

"Mesela sevgilin olan çocuk zamanında babanı sikmedi!"

Baekhyun'un korkuyla açılan gözleri beni bulduğunda sırıtıp kafa sallamıştım. "Yani hayatta çok garip şeyler de var demek istiyorum. Biraz şükret."

"Chanyeol'le babamın yasak ilişkisi olmadığına sevinmemi mi söylüyorsun?" Ağzı aralık kalmış ve yüzünde yorgun bir gülümseme belirmişti. "Sevinmem gereken şeyle durumumun ne kadar ağır olduğunu fark ettirdiğin için teşekkür ederim!"

Baekhyun'u ailesi konusunda rahatlatmak, Jongin'i köpeği konusunda rahatlatmaktan çok daha zordu. Ve doktoru depresyonda olduğu için muhtemelen Myulchi hakkında da Jongin'i rahatlatmaya çalışmaya devam edecektim. Burda hayatına söven bir doktoru varken o köpeğin durumu ağırlaşmaya mecbur gibiydi.

Portakal sularımız geldiğinde ona yararsız birkaç teselli daha vermiştim ve pencereye kayan bakışlarını da birkaç kez elimle düzeltmem gerekmişti. Ama telefon çalıp, "Doktor Byun Baekhyun" Myulchi için çağırıldığında artık kafasını toplaması gerektiğinin farkına varmıştı. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. "Sen de gel."

Portakal suyumdan küçük bir yudum alırken ona bakıyordum. "Doktor olan sensin. Git ve onu zorlu testlere sok. Hatta bir kısmını bugün yap, hastanede kalsın ve devamını yarın halledersin. Ben burda portakal suyumu yudumluyor olacağım. Uzun sürerse eve giderim."

Baekhyun söver gibi bakıp giderken ben telefonumu çıkarıp oyun açmıştım. Arada Jongin'in merakını yatıştıracak bir şeyler yazarken kendi kendime zaman öldürüyordum.

İki saat dolmadan odaya geri döndüğünde sanki hayatındaki bütün sorunlar çözülmüş gibi neşeliydi. Ve onun bu hali beni rahatlatmak yerine endişelendiriyordu. Ben oturduğum yerde doğrulmuş korkuyla onu izlerken o, gözlerinde şeytani bir gülüşle bana bakarak yaklaştı ve benim soru sormama kalmadan gelip karşıma oturdu. "Kan değerleri yaşına rağmen hiç fena değil. Aksak yürüdüğünü söylemiştin, kalçasında ufak bir apse vardı, temizledik."

"Eee? Kaç ay yaşayacak?" dedim korkuyla. O ifadeyi biliyordum ve kesinlikle normal olmayan bir şeyler vardı.

Baekhyun ve annesi arasındaki o on dakikalık ikna olma süreci bizim aramızda da yaşanmıştı. Ben koltuğuma yapışmış dururken artık o beni teselli ediyordu. Kafamı iki yana sallayıp ayağa kalktım. Baekhyun'un ifadesini bile göremiyordum. Ağlamak üzereydim ve bunun hesabını kime soracağımı bilmiyordum.

Eve varana dek içimdeki boktan his yeterince şekillenmiş ve öfkeye dönüşmüştü. Anahtarı sokup tekme atarak kapıyı açtım. Tasmasını bıraktığım Myulchi sonunda elimden kurtulduğu için aceleyle içeri atmıştı kendini. Karşı karşıya olduğum ev manzarası da en son bıraktığım gibiydi. Kanepede tıkınıp televizyon izleyen Jerry ve yanında oturan solgun yüzlü Jongin. Ve ben sadece kapıda durmuş histeriyle gülümsüyordum.

"Bunu hanginiz yaptıysa söylesin. Kızmayacağım!"

Jongin mutfağa doğru kaçan Myulchi'den gözlerini bana çevirip ayağa kalkmıştı. Ve tepkimden emin olamamış gibi kararsız bir ifade vardı yüzünde. "Neyi? Kötü bir şey mi var?"

"JONGİN! Bana sadece şunu söyle. Dışarı çıkardığında bu köpeği hiç yalnız bıraktın mı?"

Benim öfkem sanki ona da geçmişti. Yaklaşıp sesini yükseltti. "Hayır elbette bırakmadım! Ne olmuş söyle artık! Başka bir köpekten hastalık filan mı kapmış, ne?"

"Öyle de denebilir!" Delirmiş gibiydim ve sesimin ne tonda çıktığıyla ilgilenmiyordum.

Cevabımdan sonra sesine yerleşen hafif bir titremeyle sordu. "Hasta mı?"

"Daha kötüsü!" Ceketimi fırlatıp attım. Dişlerimi sıkarak gülüyordum. "Myulchi bitmiyor, çoğalıyor!"

Odanın iki yanından aynı anda verilmiş bir "Ne?" tepkisiyle gülümsememi genişlettim. Salonun ortasında volta atarken tek tek yüzlerini inceledim. Jerry suskunlaşmış, Jongin ise benimkinin aksine mutluluk içeren bir gülümsemeyle emin olmak ister gibi sormuştu. "Nasıl yani?"

İki elimi saçlarıma daldırdım. "Niye daima birinin hamileliği ilk bana koyuyor? Cidden artık etrafımda üreyebilen dişi istemiyorum ben!"  Yıkık dökük ifademi bir anda geride bırakıp Jongin'e baktım öfkeyle. "Tekrar soruyorum. Bu köpeği kim dışarı çıkarıp başıboş bıraktı?"

Jongin'in şaşkın yüzünden bir anlığına gözlerimi ayırıp arkaya baktığımda Jerry'yi yerinde görememiştim. Jongin elini başına çarpıp anlık bir öfkeyle sesini yükseltti. Ve Jerry'yi mutfağa doğru kaçar gibi giderken gördüğümde de Jongin'le ağzımızdan aynı anda bir çığlık gibi çıkmıştı.

"Jerry!"

Continue Reading

You'll Also Like

43.2K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
25.9K 5.5K 33
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?
392K 36K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
2.5M 214K 33
okumayın for vanilla baby