Channie Says Special

Von mello-mello

222K 19.6K 9.7K

Tuhaf. Galiba beni ve onca yıllık yaşantımı tanımlamaya yeterli bir kelime. Başka kelimeler de biliyorum ama... Mehr

Özel
1. Bölüm "Eve Hoşgeldin"
2. Bölüm "Başlangıç"
3. Bölüm "Afrodit"
4. Bölüm "Ücret Meselesi"
5. Bölüm "Anlaşma ?"
6. Bölüm - Part 1 "Hazırlık"
6. Bölüm - Part 2 "Dejavu"
7. Bölüm - Part 1 "Birinci Derece Temas"
7. Bölüm - Part 2 "Sorun Çıkarma!"
8. Bölüm "Yalnız Kutlama"
9. Bölüm "Bi Sorun Var, Ama Ne?"
10 .Bölüm "Bilmesen Daha İyi"
11. Bölüm "Geçmiş Olsun"
12. Bölüm "İyi Bak Yeter"
13. Bölüm "Kaybedilen Günün Telafisi"
14. Bölüm "Sana Arkadaş Getirdim!"
15. Bölüm "Fare Kai"
16. Bölüm - Part 1 "Doğaüstü Bir Şeyden Bahsediyoruz."
16. Bölüm - Part 2 "Uyku Hapsi"
17. Bölüm "İsimsiz Not"
Orpheus I
Pororo ve Ben
Orpheus II
18. Bölüm "Yüzleş Onunla"
19. Bölüm "Sorular"
20. Bölüm "Hazırla Kendini"
21. Bölüm "Bence Çıkarmayalım..."
22. Bölüm "Kendime İlk Kez İtiraf Ediyordum."
23. Bölüm "Yeni Renkler"
24. Bölüm "Tanıdık Yüz"
25. Bölüm "Bu Sözümü Yedir Bana."
26. Bölüm "Artık Benim Sorunum"
27. Bölüm "Yardım Eli"
28. Bölüm "Çaresiz Kalmak"
29. Bölüm - Part 1 "Beraber Susmak"
29. Bölüm - Part 2 "En Yıldızlı Gecelerimize"
30. Bölüm "Ters Düz"
🌌⭐
31. Bölüm "Karmaşa"
32. Bölüm - Part 1 "Yeniden Düşme"
32. Bölüm - Part 2 "Limonata Etkisi"
33. Bölüm "Çekirdek"
34. Bölüm "Toksik"
35. Bölüm "Ballad"
37. Bölüm "Myulchi"
38. Bölüm "Editör Buluşması"
39. Bölüm "Oyuncu"
Orphdogus
40. Bölüm "İğrenç"
41. Bölüm "Baskın"
42. Bölüm "Karma"

36. Bölüm "Yeni Düzen"

1.6K 197 140
Von mello-mello

"Jongin!"

Kapıdan içeri adımımı atar atmaz çarptığımda ayağımı ikiye bölen ahşap malzemenin üzerinden düşmemek için refleks olarak atladım. Ayağımı ovuşturmak üzere eğildiğimde kolumdan düşüp dengemi bozan sırt çantam da beni doğrudan kıçım o ahşap rafa gelecek şekilde yuvarlamıştı. Artık iki tarafımdan sakat şekilde dişlerimi sıkarak ikinci kez bağırdım.

"Şu rafları monte etmeyeceksen de burda bubi tuzağı gibi tutma!"

Çantayı da öfkeyle kolumdan tamamen ayırıp montumu çıkardım ve ikisini köşeye bir yere attım. Hemen ardından da sağlam kalan ayağımla az önce beni hem ayağımdan hem kıçımdan sakat bırakan demonte duvar rafını kenara ittim.

Fena halde eski ev dekorasyonumu özlüyordum. Az önce üstüne bastığım parça, rahatsızlığımın en gözle görülür örneğiydi. Bir de bazen duvar dibinde alışkanlıktan kafamı aniden kaldırdığımda çarpıştıklarım vardı. Her çarptığımda da Jongin'in kitapları üstüme devrilip beni ikinci bir sinir krizine sokuyordu. Ayrıca incelemesi için ona gelen yazı taslaklarıyla dolu iki ayrı raf yapmıştı kendine. Tam deri kanepemle pencere arasında ıssız bir yerde olduğu için bir yerimi çarpmıyordum. Asıl sorun o kutu gibi rafların üstüne ve çevresine yerleştirdiği binlerce süs bitkisiydi!

Başımın arkasında bir amazon ormanı olduğunu bildiğimden beri kanepeme huşu içinde uzanıp televizyon izleyemiyordum. Bir kısmı kanepenin kol kısımlarına taştığı ve ben de başımı oraya koyduğum için, yatarken saçından sarmaşıklar çıkmış orman perisi gibi hissediyor ve uyuyakalırsam sanki boğazıma dolanıp beni boğacaklarmış gibi bir paranoyaya kapılıyordum.

Bir keresinde Jongin eve gelmeden makasla o koltuğa taşan kısımları kısaltmayı denediğimde daha ikinciye gelemeden iş üstünde basılmış ve kestiğim dalla tokatlanmıştım. Aldığım binlerce tehdit de cabası...

Son yılımda stajımı Incheon'da amcamın bir zamanlar önemli hekimlerinden biri olduğu hastanede yaptığım için evi Jongin'e bırakıp gitmiştim. Her hafta geldiğimde bir şeylerin yerini değişmiş bulsam da içinde yaşamadığım için beni o kadar etkilemiyordu. Ama stajım bitip tamamen geri döndüğümde şu ahmak süs bitkileri gelmiş, duvarlarıma onlarca yeni kitap rafı eklenmiş, Jongin'i de tüm bu karmaşanın içinde gülerek beni selamlarken bulmuştum.

Okul bittiğinden beri sadece evim değil, hayatım da inanılmaz oranda karmaşıklaşmıştı. Artık evimde sadece Jongin'i değil, iki baş belasını daha besliyordum. Jerry ve Myulchi. Jerry ile Jongin şu son Hanna belasından sonra biraz daha yakınlaştığı için o zamandan beri haftada üç-dört kez eve uğrar olmuştu. Evet, hala sevmiyordum. Artık parazit gibi istediği şekilde evime girip çıkabildiğinden ya da bana büyük zararı olduğundan filan değil, hala her halinde beni irrite eden bir şeyler vardı.

Myulchi... Jongin'in çocukluğunda bile aç olduğunu öğrenmemi sağlayan, köpeğine verdiği isim. Evde bir köpeğim vardı derken bahsettiği, benim aklımda yumoş bir terrier canlandıran ama ilk gördüğümde istemsizce kaslarımı gerginleştiren, 14 yaşındaki Labrador.

Birkaç yıl önce Jongin'in kendisinden 5 yaş büyük cici annesi köpeklerden hoşlanmadığı için Myulchi bize kalmıştı. Daha doğrusu Jongin'in deyişiyle 'O evde köpeğinden hoşlanmayan bir sürtük varken Myulchi'yi asla orda bırakamazdı.' Bana göre ise basbaya başımıza kalmıştı. Küçücük evde, kuyruğunu salladığında bile bir şeyler yıkıp döken bir salya torbasıyla yaşıyordum.

Mezun olduktan ve ben bir yıl amcamın yanında çalıştıktan sonra hala bu öğrenci evinde kalmak istemediğim halde Jongin'in güzel anıları hatırına kalmaya devam ediyorduk. Aynı semtte, Jongin'in annesinden kalan parası ve kendi işinden kazanıp biriktirdikleriyle aldığı bir dairesi olsa da biz burda kaldığımız için Yüce Myulchi de yalnız kalmasın diye yanımızda yaşıyordu. Defalarca o eve tamamen taşınıp buraya arada anıları tazelemek için gelmeyi önermiş de olsam, Jongin'i sadece bizimkiler eve geleceği zaman oraya yollayabiliyordum.

Bizimkiler... Asıl bela kısım burası. Chanyeol, Jongin gibi bir yıl geç mezun olduğu ve o dönemde Baekhyun çalışmaya başladığı için sürekli tepemdeydi. Evimin değişen dizaynını, ara sıra bende olan Myulchi'yi, bazen girip çıkarken karşılaştığı Jerry'yi ve elini attığı yerden çıkan Jongin'e ait herhangi bir eşyayı ona açıklamakta büyük güçlük çekiyordum. Salonumdaki yüzlerce kitap ve süs bitkisini öylesine bir zevk değişikliği olarak açıklamam daha kolay olmuştu. Jongin'e ait eşyalar hakkında da üstünde ismi yazmadığı için bana ait deyip geçiyordum. Jerry ile Jongin'in arkadaşlığını bilmediği için o baş belasını açıklamam da zor olmuyordu. Asıl olay Myulchi'ydi. Asıl vicdanıma kazıklar sokan kısım...

Chanyeol Myulchi'ye aşıktı. Jongin'in Myulchi'yi evde bırakıp da gittiği her seferinde uzun dostum onu kapıda karşılayıp üstüne atlayan ve salyalara boğan, onun kadar devasa bir köpekle aşk yaşıyordu. Myulchi'yle ilk karşılaştıklarında telaştan saçma sapan bir yalan söylemiştim. Köpeğin sahibinin, okulu bittiği için gidip köpeğini bana bırakan bir kız olduğunu sanıyordu. Ve Chanyeol aşk yaşadığı her varlığın Jongin tarafından en az bir kere ellendiği gerçeğini bilmiyorken onları izlemek de vicdanıma kramplar sokuyordu.

Bu yüzden artık söyleyecektim. Chanyeol de Jongin de okulu bitirmiş, iş güç sahibi insanlar olmuş ve bizim ilişkimiz yüzyıllardır devam ediyor olduğu için artık söylemek zorundaydım. Aslında daha önceden söylemek zorundaydım fakat herkesin yeni yeni yoluna koyduğu hayatına bir anda gece gibi çökmek istemiyordum. Bunun için herkesin mutlu olduğu, doğru ve uzun uzun açıklama fırsatı bulabileceğim bir ortam seçmeliydim.

Ve o ortamı nasıl yakalayacağım hakkında hala bir fikrim yoktu.

"Jongin!"

Otları aralayıp başımı koyacak bir yer açtım kendime. Üstümü bile değiştirmeden kanepeme uzanıp bağırmaya devam ettim.

"Evde misin değil misin onu söyle!"

Sonunda dikkate alındığıma dair ses yatak odasından boğuk ve yorgun bir tonda gelmişti. "Değilim."

Kumandayı kıpırdamadan gözlerimle arayıp buldum ve minimum enerji sarfiyatıyla uzanıp yerden aldım. Televizyonda bir şeylere takılıp izlerken biraz enerji toplayıp yorgunluğumu atmayı planlıyordum. Şansım varsa bir beyzbol maçı yakalayabilirdim.

"Evde olmasan cevap veremezdin, yalancı kertenkele."

İfadesiz bir yüzle kanal değiştirmeye devam ettim. Tüm gün klinik için uygun mekanları gezmekten zayıf düşmüş bedenim yorgun ve açtı.

"Yemek söyle! Ya da yemeğe çıkalım."

İçerideki kağıt sesleri 5 dakikalığına kesilmiş ve yerini, açılıp kapanan dolap kapakları ile çekmecelere bırakmıştı. Ben de ona yaptığım bu teklifin ardından katlanmak zorunda olduğum ekstra yorgunluk yüzünden pişmanlıkla omuzlarımı ovuşturmaya başlamıştım.

"Ben hazırım."

Bir anda salonda belirdiğinde uzandığım yerden gülerek ona baktım. Siyah bir kot ve beyaz spor gömlek kombinini desenli bir bomber ceketle tamamlamış, altına da geçenlerde tonla para verip aldığı spor ayakkabıları giymişti. Bir de şu çalışırken taktığı metal çerçeveli gözlükleri...

"Gözlüğü çıkarmalıyım, bir saniye." Geri dönüp tekrar gözlüksüz bir şekilde karşıma çıktığında ben hala yerimden kıpırdamamıştım.

"Yemek yapmayı öğrensene." O an bana oldukça ağır gelen cüssemi kanepemden kaldırıp oturduğum yerden pantolonumu düzelttim. "Ben yorgunken aç kalıyoruz farkında mısın?"

"Yemek yapıyorum..." Yanıma gelip kolumdan tuttu kalkışımı hızlandırmak için. "Ama sen beğenmiyorsun."

Kafamı aniden kaldırıp yüzüne tiksinir gibi baktım. "Zaten sana yemek yap demedim, yemek yapmayı öğren dedim. Sütle yaptığın spagetti sosunu Myulchi yiyince osurarak sıçtı Jongin. Atıştıralım diye yaptığın tavuklu salatadan bahsetmiyorum bile." Silkinip ayağa kalktım ve ona bakmadan çıkışa yürümeye başladım. "İçine çorap koymuşsun gibi kokuyordu."

Jongin bir şeyler söyleyecek gibi olduğunda kendi verdiğim detaya takılıp kapıdan çıkmadan önce ona baktım tekrar. "Sahi, Myulchi nerde?"

Sesi benimkinin aksine hala neşeliydi. "Jerry gezmeye çıkardı. Birazdan dönerler."

Kapıyı açınca, tam evine girmek üzere yakaladığım ahjummayı gülümseyerek selamladım. "İkisi birlikteyken aynı anda başlarına bir şey gelip geri dönemeseler çok yazık olurdu. Umarım öyle bir şey olmaz."

"Ne dedin?"

Jongin'in sorusu ahjummanınkiyle bölündüğünde masumca kafa sallayıp anahtarlarımı cebime soktum.

"Nereye böyle?"

"Yemeğe ahjumma." Jongin benimle uğraşmak yerine ahjummasına odaklanmıştı. "Dışarıdan istediğin bir şey var mı?"

Kadın elindeki market poşetlerini gösterip gülümsedi. "Zaten alışverişten geliyorum. Siz keyfinize bakın." Biz asansöre yönelirken durdurup son bir ekleme yapmıştı. "Ha, Sehun, papağanım için bir ilaç demiştin..."

"Doğru!" Jongin'i iki omzundan tutup açılan asansör kapılarının arasına yerleştirip eve döndüm. "Dünden beri çantamda. Unutup duruyorum." Kapıyı açıp hemen kenardaki çantama attım elimi. Kutuyu çıkarıp tekrar kapıyı kapattım ve o tarafa doğru gidip elindeki torbaların birine attım. "Üstüne ne kadar vereceğini yazdım ahjumma."

Kadın durumdan duyduğu memnuniyetle gülümserken kafa sallayıp Jongin'e baktı. "Sehun çok değişti. Okulu bitince sorumluluk sahibi birine dönüştü sanki."

Jongin asansörden içeri girerken bana bakıp muzip bir gülücük atmıştı. "Biraz... Belki." Ve arkasından girerken ben de gülümsemiştim. Jongin'in ensesinden tutup kafalarımızı yan yana asansör kapısından Bayan Jung'un görebileceği kadar dışarı çıkardım. "Gece gündüz bir şeyler okumaktan beyni sulandı boş konuşuyor, aldırma ahjumma."

Kafasını geri çekerek esaretimden kurtardıktan sonra son kez ahjummasına veda etti. Bahçeye çıkınca az önce başlarına bir şey gelmesin diye dua ettiğim ikiliyi karşımda gördüğümde, duamın kabul olmasından duyduğum sevinç yüzüme yansımıştı.

Jerry, yanındaki köpeğe eğilip parmağıyla beni işaret etti. "Baban dün bıraktığımız gibi, hala somurtuyor."

Jongin yanlarına gidip köpeğiyle öpüşerek selamlaşırken ben aynı ifadeyle kenarda duruyordum. "Hoşgeldiniz."

Jerry köpeğin tasmasını bırakıp yanıma geldi. Eliyle saçlarımı karıştırırken de ne vücudumda, ne de yüzümde en ufak bir tepki vardı. Bakışlarım ve gözlerim aynıydı, boş ve yarı kapalı.

"Sehun, bu renk sana gidiyor."

Saçımı, gelen tüm tepkilere rağmen yıllar sonra yeniden turuncuya çevirmiştim. Jongin artık alışsa da bu çocuk turuncu saçlı bir fotoğrafımı dahi gördüğünde yorum yapmadan bırakmıyordu.

"Neydi bu rengin adı?"

Neşeli ifadesine baktım ellerini kafamdan çektiğinde. "Boş yapma turuncusuyla kaybol kızılını karıştırdılar."

Yüz ifadesi son subliminalleri almamış gibiydi. "Ama itiraf etmeliyim, sarı daha çok yakışıyordu. Özellikle saçlarını diktiğinde aynı sultan papağınına benziyordun."

Jerry gülmeye devam ederken, Jongin'in eğildiği yerden söze girmesiyle kalkan üst dudağım da eski yerine dönmüştü.

"Jerry, biz yemeğe gidiyoruz. Çıkmadan Myulchi'ye mama koy." Jongin kalkıp tasmayı yeniden Jerry'ye teslim ederken ben arabama doğru yürüyordum. Jerry'nin ciddileşen sesini duyana kadar.

"Sahi bugün biraz halsizdi. Ayrıca yürürken topallıyor gibi."

Jerry'nin normalden daha ciddi sesine Jongin'in korkulu sesi de eklenmişti böylece. Jongin köpeğinin yürüyüşünü kontrol ederken arkamı dönüp onlara baktım. "Gelince bakarım, şu yemeği yiyelim hadi."

Restorana gidene kadar Jongin'in yakınmasını dinlemiştim. Köpeği konusunda telaşlandığında onu rahatlatmak için hiçbir cümle yeterli olmuyordu.

"Sakinleş. Baekhyun'a götürürüm yarın. O da bakar."

"Sakinim." Yan koltukta dizini titretip donuk gözlerle dışarıyı izliyor ve benimle göz göze bile gelmeden konuşuyordu. "Ya da değilim. Her neyse, bu konuyu kapatalım yoksa çıldırabilirim." Sonunda bana bakmıştı. "Klinik için yer bulabildin mi?"

"Hayır!" Kafamı yukarı çevirip derin bir nefes aldım. "Gerçekten okulu bitirdiğimde inanılmaz rahat bi hayatım olacağını sanıyordum. Ama şimdi okul zamanındaki dertsiz başımı özlüyorum. Ya çok küçük, ya da çok büyükler. Ya çok uzak, ya da çok pahalı!"

"Evet Incheon'dan döndüğünden beri sinir küpüsün."

"Kesinlikle!" Öfkemi dile döker gibi hızımı artırdım. "Mutluluğumu ayakta tutan tek şey bugünlerde Baekhyun'la uğraşmak. Onun hayatı daha boktan ilerlediği için gülebiliyorum."

Ben dalgın dalgın söylenirken Jongin'in yan gülüşünü fark edip ona bakmıştım. Benim ifadem de yumuşamış ve istemsizce biraz gülümsemiştim. "Bi de sen. TABİ BUNUN KONUYLA HİÇBİR ALAKASI YOK."

İlk cümlemdaki aşırı romantizmi bastırmak için sesimi yükselttiğimde Jongin gülmeye başlamıştı. "Neyse, ne diyorduk? En son ben sinirliydim." O tarafa fazla bakmadan konuşmaya devam ettim. Gülümseme olayını toparlayıp tekrar asık suratıma kavuşabilmiştim. "Biliyorsun Chanyeol şirketlerinde işe girdi. Baekhyun da 24 saat hastanede. Bu onları bizim evden birazcık uzak tutuyor olabilir ama Chanyeol yine de çok rahat takılıyor. Şu motorunu ortalığa bırakma biraz uzağa park et diye söylüyorum."

"Konu değiştirmede berbatsın."

"PEKALA!" Bağırıp gülüşümü istemsizce serbest bırakmıştım. "İşte bu yüzden sana iyi bir şey söylemek istemiyorum çünkü her seferinde üzerine gidip beni utandırıyorsun."

"Üzerine filan gelmedim." O da gülmeye başlamıştı.

"AMA BEN UTANDIM." Yüzümü buruşturup gülüşümü soğutmaya çalıştım. "Hayır ya, niye utanıyorum ki?" Camı açıp boş yolda kafamı hafifçe dışarı çıkarıp bağırmaya başladığımda Jongin de arkamda kahkaha atarak direksiyonu tutuyordu. "NİYE UTANIYORUM? JONGİN BENİ MUTLU EDİYOR. EV DEKORASYONU BOK GİBİ YEMEKLERİ DE FELAKET AMA NASIL YAPIYORSA MUTLU EDİYOR!"

Jongin beni tutup içeri çektikten sonra arsızlığıma da yeniden kavuşabilmiştim. Direksiyonu yeniden tek başıma kavrayıp bir anda yüzüme yapıştırdığım ciddi ifademle ona baktım. "Sahi hiç elle tutulur bi yanı da yok nasıl mutlu ediyorsun ki sen beni?"

"Yıllardır söylerim, hala söylüyorum, gerçekten manyaksın sen." Arkasına yaslanıp eliyle alnını tutarak gülmeye başladı. "Senin sebebini boş ver de, benim mutluluğum galiba bundan."

Hazır bana bakmıyorken içten gelen bir gülüşle izledim onu. Diğer yandan yolu da arada kontrol ediyordum. Ve bir anda aklıma gelen şeyle sessizliği tekrar bozdum.

"Bu arada Chanyeol de Robin kim demeye başladı. Onunlayken sana Robin diyorum ya..."

Jongin hafif bıkkınlık taşıyan bir tonla konuşurken bana bakmıştı. "Sehun, son birkaç yılda bu kadar meşgul olmasalardı mümkün değil saklayamazdın. Hep şansın yaver gitti. Dramatize etmek istemem ama sona yaklaşıyoruz. Çember daralıyor, falan filan..." Sesi azalırken bir anda tekrar yükselmişti gözlerini açarak. "İki hafta önce Chanyeol kapıdaydı. Kapının arkasında ben varken!"

"Pekala... Biliyorum, biliyorum." Yola odaklanmaya çalışsam da söylediklerinde haklı oluşu kafamda gözlerime perde çeken milyonlarca düşünce oluşturuyordu. Kafamı sağa sola salladım. "İtiraf edeceğim. Onlar bizi yakalamadan ben söyleyeceğim." Ve sesime umutsuz bir titreme düşmüştü. "Ama nasıl yapacağım?"

"Bak, bu konuda seni uyarabileceğim tek konu var, o da şu ki... Nasıl konuşursan konuş, bunu orda ben olmadan yapacaksın."

Çirkin ve dehşet dolu bir ifadeyle ağzımı yamultarak ona baktım. "Efendim?"

"Evet." Bana bakmadan şiddetle kafasını iki yana salladı. "Chanyeol ilk anda buna inanmayacak ve saldırmaya çalışacak, bundan eminim. Yıllar sonra kendimi anlamsız bir kavganın daha içinde bulmak istemiyorum. Her nasıl ikna edeceksen bensiz et, ben siz hallettikten sonra aranıza katılayım."

İfadem hala değişmemişti. "Babam başbakan derken galiba ciddiydin sen. Artık sana gelen yumrukları ben yemeyeceğim Bay Robin. Biz ortaktık. Orda birlikte karşılarında duracağız, herkes payına düşeni yiyecek."

"Bir de dayak mı yiyeceğim?"

"Hiç belli olmaz!"

Elini bana doğru kaldırıp gülümsedi. "Asla Sehun."

Hem çözüm istiyor hem de çözmeye hiç yardımcı olmuyordu. Göz devirip konuyu kapattım. Gerçi ben kapatmış olsam da o söylenmeye devam etmişti. Neyse ki kısacık bir süre sonra son zamanlarda en çok takıldığımız tavukçuya varabilmiştik. Doğaldır ki Jongin'den sonra yüzlerce lokanta öğrenmiştim. Tavukçularda takılmam yetmezmiş gibi artık 'en çok takıldığım' ya da 'son zamanlarda takıldığım' tavukçularım filan vardı.

Jongin'in yediklerinin altından kalkamadığım için dışarda yediğimiz zamanlar için bir anlaşma yapmıştık. Tavukçuda hesabı son butu yiyen ödüyordu. Anlaşma şartını ben koymuştum. Çünkü son butu daima Jongin yerdi.

"Jongin yesene..."

Jongin son parçayı elinde çevirip dururken benim bakışlarım korku doluydu.

"Myulchi'yi düşünüyorum." Tavuğu daha ısırmadan tabağa bırakacağını anladığım anda telaşla uzanıp o bırakmadan avcunu geri kapattım.

"Jongin, bak 3 porsiyon kanat yedin. Her geldiğimizde yediğin şu 'tavuktan-önce' yemeklerin de var. Ve en pahalı birayı içiyoruz. N'olur şimdi yapma."

Boş gözlerini bir anda bana çevirip azarlar gibi baktı. Eline tekrar tutuşturduğum o son tavuk butunu gözlerini benden ayırmadan ağzına götürüp koca bir ısırık aldı. Öfkeli bakışlarına küçük bir gülücükle yanıt verip tekrar arkama yaslandım.

"İşte bu. Benim küçük Robin'im."

Maddi çöküşümü engellediğime göre sıra onu rahatlatacak bir şeyler söylemeye gelebilirdi.

"Kafana takma artık. Bir sürü sebebi olabilir. Yarın onu şehirdeki en iyi hastaneye götüreceğim" Göz kırptım. "Myulchi emin ellerde olacak."

"Ben de geleceğim."

Göz kırptıktan sonra oluşan o havalı ifademin şekil değiştirmesi iki saniye bile almamıştı. Bir süre boş boş yüzüne baktım. Ama yok, yüzü hiç şaka yapar gibi değildi.

"Tavuk zehirli miydi acaba?" Önündeki milyonlarca tavuk iskeletine baktım kuşkuyla. Sonra tekrar gözlerimi ona çevirdim. "Baekhyun'un çalıştığı hastaneye gelmek istiyorsun. Yanlış mı anladım?"

Jongin bir süre sessiz kalmış, ardından iki elini birden saçlarına daldırıp derin bir of çekmişti. "Saklı kalmak zorunda olmaktan nefret ediyorum. Köpeğim hasta ve onun yanında olamıyorum."

"Sakin ol. Köpeğin hasta mı henüz bilmiyoruz. Ayrıca Jerry'ye bakma. Kendi topalladıysa Myulchi'nin yürüyüşü anormal gelmiştir. En son garip adamlarla takılıyordu..."

Jongin gergin yüzünü bana çevirdiğinde sesimi azaltarak kapatmıştım. "Pekala..."

Eve döndüğümüzde salya torbasını gelişigüzel muayene etmiştim. Yürüyüşündeki aksaklık kalçasındaki şişlikle bağlantılı dursa da halsizliğinin sebebi ertesi gün belli olacaktı. Jongin ters giden bir şeyler olduğunu öğrendiği için köpeğiyle daha bir ilgili, daha bir şefkatliydi. Myulchi deri kanepemde tüylerini ve salyalarını saçarak bir oraya bir buraya dönerken Jongin gözlerini bir an bile ondan ayırmıyordu. Ben de ayırmıyordum. Ama benim sebebim kadim dostum deri kanepemde oluşan çiziklerdi.

Gözlerimi çalan telefonla onlardan ayırabilmiştim. Arayan Baekhyun'du.

Mutfağa giderken açtığım telefonu kulağıma götürdüğüm anda aletten koca bir bağırtı duyulmuştu.

"Sehun!"

İstemsizce benim sesim de telaşla yükselmişti.

"Pororo?!"

"Sehun ben sıçtım. Bu kez çok fena sıçtım! Ve ben sıçınca neler olduğunu iyi bilirsin. Cidden sıçarım!"

Sesindeki telaş ve nefes nefese kalışından benimle tavuk gibi oraya buraya koşarken konuştuğu hissine kapılmıştım.

"Sıçmayı kesip n'oldu anlat hemen." Bir yandan da mutfak kapısından salonu gözetliyordum çünkü Jongin'den çıkacak herhangi bir sesle ben de sıçardım.

"Sehun..." Mızıklar gibi adımı söyledikten sonra biraz durmuş ve devam ettiğinde adeta inilti gibi çıkmıştı sesi. "Anneme Chanyeol'ü anlattım."

"SİKTİR!"

Çıkarabileceğim en yüksek sesle verdiğim tepkiyle Myulchi bile yerinden fırlamış ve Jongin korkuyla bana bakmıştı. Jongin'e sessizliğini koruması için bir uyarı işareti bile yapamadan elim ağzımda kapı eşiğinde kalakalmıştım. "Siktir..."

"Evet siktir..."

"Nerdesin? Nasılsın? Hayır, doğru soru, annen nasıl?" İlk duyduğumdaki şoka yavaş yavaş bir çeşit gülme isteği karışmaya başlamış da olsa henüz sadece donuk bir yüzle konuşuyordum.

"Ağlıyor. Ona bunu tam olarak açıklamam ve şaka olmadığına ikna etmem on dakikamı aldı. Şimdi içerde izlediği dizi yüzünden ağladığını sanan babam onu teselli ediyor. Ben sıçtım Sehun. Babama söylemekten tam üç dakika önce vazgeçtim. Fragmanı buysa ben filmini görmek istemiyorum."

Gülme isteğim sonunda tamamen aktive olmuş ve ağzımı kapattığım elimin altından gülmeye başlamıştım. "Böyle bi halt etmeden önce neden bana haber vermiyorsun?"

"Bir anda oldu!" Sesi yeniden mızıklamaya dönüşmüştü. "Biliyorsun, Chanyeol'le konuştuk ve artık söylemeye karar verdik. Ama babam geçenlerde annemle konuşurken, 'Bu çocuk neden hala ibne gibi dolaşıyor?' dediği için vazgeçmiştim. Bu yüzden bu akşam bir anlık deli cesaretiyle ilk anneme söyledim. Deli cesaretimi sikeyim bu hayatın kapatma tuşu filan yok mu?"

Daha konuşmasının yarısında kaçırdığım vahşi kahkahayla yorgun düşmüş ve taburelerden birine oturup iki büklüm gülmeye devam etmiştim.

"Şimdi eminim annem ağlarken babamın o sözünü hatırlıyordur."

"Baekhyun!" İsmiyle başlayacağım cümleyi gülmekten devam ettirememiştim. Jongin sonunda sessiz sessiz yanıma gelip duygu değişimlerimin kaynağını öğrenmek ister gibi bana bakmaya başlamıştı. Fakat ben hala açıklama yapabilecek gücü kendimde bulamıyordum. En son kendimi zorlayarak bölük pörçük,"Chanyeol ne tepki verdi? diyebilmiştim.

"Sakın Sehun! Chanyeol bilmiyor. Bunu ondan saklayacağız! Ben bu işin sonunu iyi görmüyorum. Ne yazık ki Chanyeol görüyor ve ona bu travmayı henüz yaşatamam."

"Lanet olsun." Gözlerimden yaşlar akacak noktaya ulaştığımda sertçe elimi tezgaha vurup gülmekten kızarmış yüzümü eğdim ve sakinleşmeyi bekledim. Tepemde benim gülmemden dolayı istemsizce gülen Jongin'e veya Baekhyun'a bir şeyler söyleyebilmek için kendime gelmeliydim. "Buluşalım mı? Bir de yüz yüze dinlemek istiyorum."

"Sana reality show izletmeyi çok izlerdim fakat burda kalıp anneme duygu sömürüsü yapmalı ve başarabilirsem sakinleştirmeliyim. Ağlama sesi hala duyuluyor ve babam işkillenmeye başladı."

"Peki benim gelmemi ister misin?" Elimle gözlerimi silip derin bir nefes aldım. "Belki faydası olur..."

"Etrafımda herhangi bir erkek görmesinin annemi teselli edeceğini şu an sanmıyorum Sehun. Belki sonra. Şimdi benim de bir yolunu bulup ağlamam gerekiyor. Annem sadece ben ağlayınca sakinleşiyor çünkü. Aslında ağlamak için bu kadar sebebim varken neden gözlerim yerine sadece götüm çalışıyor bilmiyorum. Sıçmada kendi rekorumu kırdım hatta dünya markası oldum ama hala ağlayamıyorum."

"Pekala..." Ağrıyan yanaklarımı ovuşturuyordum. "Bana her gelişmeyi aktar Pororo. Bütün detaylarını!"

Baekhyun'dan bunun sözünü aldıktan sonra telefonu kapatıp yorgunlukla masaya bırakmış ve bir posta da kendi kendime gülmüştüm. Jongin hala karşımda bir şeyden haberi olmadığı halde gülüyor olmama gülüyordu. Ayağa kalkıp süklüm püklüm salona geçerken arkamdan gelmişti. Kendimi kanepeme, Myulchi'nin hemen yanına atıp yaşlı salya torbasına yaslandım. Hala gülüyordum.

"Doktorun sıçmış Myulchi. Sana başka bir randevu bulacağız gibi görünüyor."

Jongin kanepenin diğer yanına geçip ısrarcı bir tonda sormuştu. "Ne olmuş söyle artık."

"Anlatacağım..." Derin bir nefes aldım ve telefona sarıldım tekrar. O arada zil çalmıştı. Jongin kapıya bakmaya giderken son aramalardan seçtiğim numarayla telefonu kulağıma götürdüm. "Önce Chanyeol'ü yoklamam lazım."

Kapının arkasından gelen tanıdık melodi ve Jongin'in delikten baktıktan sonra çökmüş bir yüzle arkasını dönüp söylediği aynı anda duyulmuştu.

"Sanırım o da senin için aynısını düşünüyor."

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

43.1K 2.1K 33
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
51.8K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
25.8K 5.5K 33
+82 10 1311 5960: Hamileyim. JJK: Kimsin?
205K 21.5K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️