AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ 1-2 (DÜZ...

By haticekubraozcan

2.5M 147K 57.3K

[AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -1- DELİ GELİN] Bir yanda deli dolu bir kadın, öte yanda gözükara ve dev gibi bir adam... More

DG -1. Bölüm: DELİ KIZ
DG -2. Bölüm: HAYIRLI OLSUN
DG -3. Bölüm: ATEŞİM VE CAN YAKARIM
DG -4. Bölüm: PARA
DG -5. Bölüm: DİŞ SANCISI
ÖNEMLİ - INSTAGRAM
DG -6. Bölüm: BIÇAK KAZASI
DG -7. Bölüm: KARAKOL
DG -8. Bölüm: YAVRU DELİ GELİN
DG -9. Bölüm: GELECEĞE BİRİKEN ANILAR
AHÛZAR SERİSİ
DG -10. Bölüm: OLAY ÇUKURU
DG -11. Bölüm: İÇ GÜVEYİ
DG -12. Bölüm: İKİ DEFA DÜŞÜN
DG -13. Bölüm: NİŞANLI KAÇAKLAR
DG -14. Bölüm: KIZ BABASI
DG -15. Bölüm: YAPRAK SARMA
DG -16. Bölüm: NİKÂH GÜNLÜKLERİ
DG -17. Bölüm: GELİNLİK
DG -18. Bölüm: HAYATIMA HOŞ GELDİN
DG -19. Bölüm - Part/1: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -19. Bölüm - Part/2: BİZ EVLİYİZ OĞLUM
DG -20. Bölüm - Part/1: ŞURA VAKASI
DG -20. Bölüm - Part/2: ŞURA VAKASI
DG -21. Bölüm - Part/1: BEBEK
DG -21. Bölüm - Part/2: BEBEK
DG -22. Bölüm: İTİRAF
DG -23. Bölüm - Part/1: HATA
BİR TUTAM
DG -23. Bölüm - Part/2: HATA
DG -24. Bölüm - Part/1: MİLAD
DG -24. Bölüm - Part/2: MİLAD
DG -25. Bölüm: İKİ ZEYTİN
DG -26. Bölüm: BEKLENMEDİK AN
DG -27. Bölüm: KADER ZİNCİRLERİ
DG -28. Bölüm: MUTLULUĞA DOĞRU
DG -29. Bölüm: AŞK YOLU (FİNAL)
DG -30. Bölüm: ÖZEL SON
!DUYURU!
AFİLİ ÂŞIKLAR SERİSİ -2- BAHTSIZ DAMAT
BD -1. BÖLÜM: PİKNİK MACERASI
BD -2. BÖLÜM: BULAŞIKÇILIK
BD -3. BÖLÜM: EVE GELİN LAZIM MIYMIŞ?
BD -4. BÖLÜM: KAĞIT PARÇASI
BD -5. BÖLÜM: İSTİFA
BD -6. BÖLÜM: MELİH VAKASI
BD -7. BÖLÜM: YANLIŞ ANLAŞILMA
BD -8. BÖLÜM: SANA EN ÇOK BEN YAKIŞTIM
BD -9. BÖLÜM: SAVRULUŞ
BD -10. BÖLÜM: ÖN SÖZ VE SON SÖZ
BD -11. BÖLÜM: ABİNLERDEN KAÇIRDIM SENİ
BD -12. BÖLÜM: PAHALI ELBİSE
SADE'M
BD -13. BÖLÜM: AŞK KIRILMAKTI
BD -14. BÖLÜM: TAKİP MESAFESİ
BD -15. BÖLÜM: PİŞMANLIĞIN ESİRİ
BD -16. BÖLÜM: ÇOK GEÇ
BD -17. BÖLÜM: AİLE SIRRI
BD -18. BÖLÜM:
BD -19. BÖLÜM: KORKU FİLİZİ
BD -20. BÖLÜM: NESLİŞAH
BD -21. BÖLÜM: MEZAR
BD -22. BÖLÜM: TERK EDİLMEK
BD -23. BÖLÜM: ROMANTİZM KATİLİ
VAHA
BD -24. BÖLÜM: GELİN HANIM
BD -25. BÖLÜM: LEYLİFER
BD -26. BÖLÜM: HASTANE
BD -27. BÖLÜM: GÖZYAŞIN İÇİN
BD -28. BÖLÜM: AŞK RÜYASI
BD -29. BÖLÜM: YANGIN
BD -31. BÖLÜM: TEKLİF
BD -32. BÖLÜM: NAMUS MESELESİ
BD -33. BÖLÜM: ÖN BALAYI
BD -34. BÖLÜM: MUTLULUĞA DOĞRU
BD -35. BÖLÜM: NİKÂHTA KERAMET
BD -36. BÖLÜM: TEST
BD -37. BÖLÜM: NİŞAN
BD -38. BÖLÜM: DÜĞÜNDEN KIZ KAÇIRMA
BD -39. BÖLÜM: SANCILI SAATLER
BD -40. BÖLÜM: SONSUZ SON
!Hikaye Hırsızı!

BD -30. BÖLÜM: BERDEL

18.3K 1K 643
By haticekubraozcan

Yorum sınırı; 625

Keyifli okumalar...

30. BÖLÜM: BERDEL

Hep yarım mı kalmalıydı hayaller? Yoksa yarım kaldığı için miydi hayal oluşları? Bu sorunun cevabını saniyeler içinde beynimde çevirip durdum ama cevap bulamadım. Avuçlarımla yerden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım. Kendimde ayağa kalkacak kadar gücü bulduğumda bedenimi yukarıya çektim ve Asaf abimin karşısında durdum. Gözlerimden akan yaşlar yüzümde iz bırakarak inerken Asaf abim sanki hiç umurunda değilmiş gibi bakıyordu.

"Neden?" dedim kırık sesimle. İçimden avazım çıktığı kadar bağırmak gelse de kendime hakim olmaya çalışıyordum. Dilimi ağzımın içinde yuvarlayıp bekledim bir kaç saniye. Gözlerimden akan yaşlar bakışımı bulanıklaştırırken kolumla sildim yaşlarımı.

"Arkamdan iş çevirmeyecektin" dedi pürüzsüz çıkan sesi ile. Hiç acımıyor muydu bana? Hiç mi üzülmüyordu?

"Arkandan iş çevirmedim. Sadece çekindim, korktum" Omuzlarımı dikleştirirken onun da duruşu değişti. Gözleri omzumun arkasına odaklanırken benden uzaklaşmıştı.

"Abinden korktun öyle mi? Benden çekindin? Karşıma çıkıp abi çok seviyorum deseydin kabul etmeyecek miydim?"inanamıyor gibi değil de dalga geçiyor gibiydi şimdi de. Alaycı tavırları, alaycı bakışları ve cümleleri.

"Abi... Abi vallahi çok seviyorum" boynumu sağ omzuma yatırıp gözlerine baktım. Seviyordum hem de kendi canımdan çok. Bir insan bu denli nasıl sevilir? Nasıl kendi canını umursamazken başkasının canı için canhıraş çabalarsın?

"Nasıl güvendin? Bize güvenmezken sen bu adama nasıl güvendin? " Selman' ın varlığını yanımda hissettiğimde abimin bakışları ondan hiç ayrılmamıştı. Selman tam dibimde dururken ona bakamadım bile. Abimden gözlerimi ayıramıyordum.

"Bu adam daha bir kaç ay evveline kadar evine takıldığı kız arkadaşlarını getiriyord..." gözleri büyürken aklıma gelenlerle olduğum yerde sanki mümkünmüş gibi daha çok buz kesmiştim. Biz istemeden de olsa abime bir defa basılmıştık.

"O sendin! O evde ki sendin!" her zaman imrenerek baktığım elleri kollarımı kavrayıp bedenimi sallarken ben konuşmak için çabalamaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Değildim de? Abi ben onun evine gitmedim? Sen salonda otururken ben yatak odasında beklemedim de?" hastanenin bahçesince avazı çıktığı kadar bağırırken etrafta olan biten herşey benim için flulaşmıştı. Kimse umurumda olmadan kendi canımın, aşkımın derdine düşmüş, sonunu görmediğim bir denizde boşuna kulaç atıyordum.

"Bendim... Ama yemin ederim aklına gelen şeyler gerçek değil. Sadece telaş yaptığım için saklandım. Yemin ederim sadece oturduk" Asaf abimin elleri kollarımı daha çok sıkarken Selman' ın olduğunu hissettiğim elleri onu benden uzaklaştırdı.

"Kendine gel Asaf" Selman beni kendisine çekerken Agah abim de Asaf abimi çekmişti.

"Abi saçma sapan konuşup, pişman olacağın tavırlar sergileme. Sen bilmiyor musun kardeşini?" Agah abim bu dünyaya gelmiş geçmiş en iyi abiydi. En zor anımda her zaman kanatları altına alıp, sarıp sarmalamayı başarıyordu.

"Sana yazıklar olsun Aslışah. Sana yazıklar olsun başka da bir şey demiyorum" tükürür gibi sözleri suratıma fırlatıp arkasını döndü ama gitmesine izin vermeyecektim.

"Neden seviyor musun diye sormuyorsun? Nasıl seviyorsun diye neden demiyorsun? Neden sadece kendi istediğini kabul edip beni görmezden geliyorsun? Bunca sene beni tanıyamamış olmana üzülmüyorum da benim ne düşündüğümü önemsemeyecek kadar kendini kaybetmiş olmana üzülüyorum" Selman' ın elinden kurtulup bir adım öne çıktım. Asaf abimin gözlerinden okunan sinirine karşılık sesimi yükseltip konuşmuştum.

"Aslışah pişman olacağım şeyler söylemek istemiyorum sus" söylemesine gerek yoktu, bakışları avaz avaz hayal kırıklığını anlatıyordu.

"Selman' ı neden sevdim biliyor musun? Ben bilmiyorum mesela. Kıyısızlığıma kıyı olduğundan, belki de sessizliğime ses olduğundandır bilemiyorum. Aşk ilmi hiç bir kitapta yazmaz derler ya, bu da tıpkı öyle işte. Aşk ilmini ifade etmeye hiç bir dil yetmez. Aşk dünya üstü bir dile sahipken benim ne haddime onu anlatmak? Hem anlatamıyorum ki zaten, yavaş yavaş yaşamaya çalışıyorum. Korka korka yaşıyorum, çekine çekine. Ona aşık olduğum da imkansızlığımıza aşık olmuştum. Asla olamayacak olmamız cezbetmişti beni. Yasak elma misali hani. Sonra oluru var gibi geldi. Onun haberi yokken tabi" kısa bir bakış attım Selman' a. Gözleri dolu dolu olmuş bana bakıyordu.

"Nereye gitse takip ediyorum, nerede otursa gidip başına tünüyorum. Annesinin istediği birisi ile görüşmeye gitti bende takıldım peşine. İzledim gizli gizli. Pervanenin ateşe olan aşkı gibi. O bana imkansızlaştıkça daha çok çekildim, daha çok yaklaştım. Onun benden gitmesi mümkündü ama artık benim ondan gitmem imkansızdı. Ben imkansızı sevdim, şimdi minicik bir umut varken o ateşi söndüren sen olma yalvarırım" Asaf abimin bakışları donuklaşırken Agah abimin elinden kurtuldu ve iki adımla yanıma geldi. İkimiz karşı karşıya dururken kafasını hafifçe eğdi.

"Ne sen pervanesin, ne o Şem" kafası ile Selman' ı işaret edip bana döndü.

"Biliyorum. Ben Aslışah' ım o Selman Efe. Zaten asıl mesele Pervane ve Şem olabilmekte değil ki abi. Aşkın tek gerçeği, insanı hiç bir doğruyu düşünemeyecek hale getirebilmesi" Buruk bir tebessüm dudaklarımda peyda olurken Asaf abim de bana eşlik etti.

"Sen neden ağlıyorsun lan?" Asaf abimin Selman' a yönelik sorusu ile şaşkınlıkla ikisinin arasında gidip geldim.

"İnsanlar hayatları boyunca bir kişiye aşık olur. Diğerleri birer arayış, kaçış ve aldanıştır. Sevdiğini ağlarken, yalvarırken görünce canından can, etinden et koparıyorlar" Asaf abim ciddiyetini hiç bozmadan Selman' ın yüzüne yumruğunu indirirken olayları ağır çekimde izlemekle yetinmiştim.

"Ulan elinin de, dilinin de ayarı yok insafsız" Agah abim isyan ederken ben gülümsemekle yetinmiştim. Keza Asaf abim yumruğunu savurduktan hemen sonra şu cümleleri kurup yanımızdan ayrılmıştı.

"Babam iyileşir iyileşmez bu işi ciddiyete bağlayın"

"Kızım salak salak sırıtma, gitti adamın cillop gibi suratı" Agah abim yerde oturan Selman' ın yüzüne bakarken Selman kolunu açıp beni yanına çağırdı.

"Gel buraya gel" Selman' a sarılırken az önce yaşadıklarımız bir kuş tüyü misali uçup gitmişti sanki. Ne ağlamıştık, ne üzülmüştük, ne korkmuştuk. Şuan sadece Selman ve ben vardık bir de gün geçtikçe büyüyecek olan aşkımız.

ϾϿ

"Abi gözünü seveyim bırak işime gideyim ya" hastaneden çıkalı 1 haftadan fazla olmuştu. 1 haftadır işe gidip gelirken Asaf abim ile büyük bir savaş içerisindeydim. Selman ile beni öğrenmesi bir taraftan iyi olurken diğer taraftan hiç iyi değildi. Her gün işe gitmemem konusunda kavga çıkarıyor, onu dinlemeyip çıktığımda ise ofiste peşimden hiç ayrılmıyordu. Hatta çoğu işini benim masam da yapıp, olası bir şekilde Selman ile yalnız kalmamam için beni engelliyordu. Bu şekilde daha ne kadar devam edebilirdik hiç bir fikrim yok. Selman artık kafayı sıyırma derecesine kadar gelmişti. Yan yana gelemediğimiz gibi telefonda bile doğru düzgün konuşamıyorduk.

"Boş ver işi, bak annem tek kalıyor evde, gelen giden oluyor kal ona yardım et. Ben izin verdim bugün sana"

"Benim patronum sen değilsin ki?"

"Patronun olmayabilirim ama abinim. Hadi dediğimi dinle ve geri dön canım kardeşim" bıkkınlıkla verdiğim nefes sonrası umutsuzca omuzlarımı düşürdüm ve kapının önünden çekilip odama doğru yürüdüm. Asaf abim arkamdan bakarken kararlarını kabul ettirdiği için mutlu görünüyordu.

"Anne, Aslışah bugün evde kalacak sana yardım edecek. Sakın izin verme dışarıya çıkmasın" kendisi yetmiyor gibi bir de annemi ortak ediyordu eylemlerine.

"Tamam" ben bu planlı, projeli engellemelere boyun eydirecek insan değildim. Otokontrolü elime almam gerekiyordu. Omzumun üzerinden abime baktığımda ayakkabılarını giydiğini gördüm. Koridoru aşıp duvarın arkasına saklandım. Abim gidene kadar orada bekleyecektim. Bir kaç dakika sonra beklediğime değmişti. Asaf abim çantası ile birlikte evden çıkıp giderken ben de anneme çaktırmadan evden çıktım. Seri adımlarla otobüs durağına yürürken bir taraftan da Selman' ı arıyordum.

"Günaydın Bercestem"

"Günaydın hayatım nasılsın?"

"Sen arayana kadar müşterim bana ' bütçe sınırsız ya, önce bir projeyi beğenelim' demiş gibiydim. Sen arayınca ilk seferde jüriden geçmişim gibi düşün" şen bir kahkaha attığım da otobüs durağında bekleyen bir kaç kişinin manasız bakışlarını üzerimde hissetmiştim.

"Sonuncusu iyi bir şey gibi sanki?" ne demek istediğini biliyor olsam da duymak istemiştim. Selman' ın bana karşı bu tavırları fazlası ile hoşuma gidiyordu.

"İyi de söz mü? Dehşet güzel bir şey" buğulu sesi, akıcı anlatımı beni mest ederken kendime gelmek için boğazımı temizledim.

"Ofise geçtin mi?"

"Hayır daha evden çıkmadım. Sen ne yaptın? Asaf bugün tepene dikilmemiş gibi sanki?" Bir şeyler yapıyordu hareket ettiğini duyabiliyordum ama ne yaptığını sormayacaktım. O sırada sessizce ' Teşekkür ederim' dedi.

"Dikilmez olur mu? Sabah sabah ilk postayı attık, aklı sıra beni eve kilitleyip çıktı" durağa gelen otobüse binerken kabanımın cebinde ki kartımı çıkarıp makineye okuttum. Koridorda ilerlerken kıyıda köşede kalmış boş koltuğa ilerliyordum. Koltuğun önüne gelip oturacağım sırada okula gittiği belli olan kıvırcık saçlı bir çocuk benden önce davranıp yerime oturdu. Selman ile konuşuyor olmasaydım eğer zorla da olsa oraya otururdum. Daha fazla üstünde durmadan çocuğun tersi yöne döndüm ve tek elimle demirden tutunup Selman' ı dinlemeye çalıştım.

"Seni eve kilitleyeceğini sanıyorsa halt etmiş o. O kilitlese ben yine çıkarırdım seni"

"Nasıl olacakmış o?" otobüs son hızla ilerlerken düşmeden bu yolculuğu sonlandırmak için de dualar ediyordum.

"Kapıdan giremesem, bacadan girerim. O da olmazsa camdan girerim"

"Benim saçlarım uzun değil, tırmanamazsın da şimdi" Duraktan binen yolcular boş buldukları alanlara sıkışırken iki karış bile etmeyecek yerde güçlükle ayakta duruyordum.

"Uzun olsa ne olacak bercestem? Bu tırmanışın bir de inişi olacak, mecbur bir de merdiven bulmak lazım"

"Neyse, bir daha ki sefere kaçamazsam merdivenini hazır bulundur. Gelip kaçırırsın" Yarım saatlik yolculuk bana 2 saat gibi gelecekti anlamıştım.

"Emredersiniz hanımefendi. Bak ne diyeceğim? Hazır abin ofise gitmişken ikimiz kahvaltıya mı gitsek?"

"Bir yakalarsa var ya ikimizi de gebertir" gözümün önünde beliren sahnelerle tüylerim diken diken oldu. Asaf abim son zamanlarda fazlasıyla huysuzdu, aklına geleni söylüyor, bazen söylemekle kalmayıp direk uygulamaya koyuyordu.

"Bir şey olmaz güzelim. Sen beni alışveriş merkezinin önünde bekle. Çıkıyorum ben de"

"Tamam, görüşürüz" telefonu kapatıp hemen çantama attım. Artık iki elimle tutunuyordum ve biraz daha güvendeydim. Ön taraflardan gelen boğuk seslere kulak kabarttığımda otobüs şoförü ile tartışan bir kaç yolcu vardı. Kelle koltukta gitmek sözü bu an için söylenmiş olmalıydı. Ben onları izlerken çantamın bacağıma sürtüldüğünü hissettim. Saliselik bir hareketti ama dikkat kesilmiştim. Önce kendi kuruntum sansam da bu defa daha net hissettiğim hareket ile çantamın kurcalandığını anlamıştım. Uyanık herif kalabalığı fırsat bilip, sanki babasının malıymış gibi benim malıma göz koymuştu. Ağır hareketlerle kafamı çevirip elin sahibine baktım. 645 ile 50 yaşlarında, saçları kırlaşmış, hafif kirli sakallı bir adam çantamın içinden telefonumu çekmeye çalışıyordu. Ona baktığımı anladığı anda elini hızla çantamdan çekip bir kaç kişiyi itekleyerek koridorda ilerlemeye çalıştı.

"Seni şerefsiz, pislik" Az önce kurcaladığı çantayı adamın kafasına savurduğum da ortalık karışmıştı. İnsanlar zaten gergindi benim olayım da üzerine tuz biber olmuştu. Tüm otobüs adama saldırırken ben fırsat bile bulamamıştım. O sırada hırsız cebinden çıkardığı çakıyı onu dövmeye çalışan yolculara savurunca otobüs şoförü kapıyı açtı. Açılan kapıyı fırsat bilen adam hızla kaçarken bir kaç kişi peşinden koşsa da yakalayamamıştı. Az önce yaşadığım olayın soğukluğu hala tenimde hissediliyordu.

"Kardeşim iyi misin?" Genç bir adamın bana uzattığı suyu geri çevirerek kafamı salladım.

"Teşekkür ederim, iyiyim. Telefonumu çalıyordu"

"Kovaladık ama kaçtı namussuz"

"Teşekkür ederim" 10 dakika öncesine kadar birbirini yiyen insanları bir sessizlik almıştı. Sanki benim bağırmamı bekliyorlarmış gibi, gayet sakin duruyorlardı. Otobüs Kızılay' a geldiğinde inmek için düğmeye bastım. Bir durak önce inip yürümek istemiştim. Kalabalık içinde duran otobüsten indiğimde derin bir nefes alıp yürümeye başladım. Telaşlı insanların arsında telaşsızca ilerliyordum. Biliyordum ki beni bekleyen adam telaşı sevmezdi. Sakin sakin işlememiş miydi yüreğime? Alışveriş merkezinin önüne geldiğimde çalan telefonum ile duraksadım.

"Efendim?"

"Neredesin Bercestem?" etrafıma bakındım. Geldiğini biliyordum onu görmek ümidi içerisindeydim.

"Metronun girişinde bekliyorum"

"Sağ çaprazına bak. Işıklardayım" onu görmek için aramaya başladım. Dediği gibi ışıklara bekliyordu.

"Seni gördüm" aynı zaman da yürümeye başlamıştım. Onun durabileceği bir yere geçip bekledim. Çok sürmeden önümde duran arabaya geçtiğimde ciğerlerimi dolduran o odunsu kokuyu doya doya içime çekme isteğini göz ardı etmeden Selman' a sıkı sıkıya sarıldım.

"Hoş geldin"

"Sende hoş geldin Bercestem" park yasağının olduğu bir yerde park etmiş vaziyette bizi görüp cama tıklayan trafik memurunun kızgın suratını gördüğümde utanıp koltuğuma sinmekle yetindim. Selman ise eli ile özür dileyip yola koyulmuştu.

"Aşkımıza herkes karşı sanırım?" bu cümlem beni üzse de komik gelmişti. İki dakika sarılmamıştık. Evde ve ofiste abimin baskısı, dışarıda toplum baskısına maruz bırakılıyorduk.

"Biz sindirilmiş bir aşkın, isyankar aşıklarıyız bercestem"

"Biz namümkün bir aşkın, ümit var aşıklarıyız" ellerimiz buluşurken yüzümüzde ikimizin de memnun olduğu bir gülümseme mevcuttu.

ϾϿ

Ruhumun özgür bırakıldığını düşündüğüm nadir anlardan birin yaşamıştım kahvaltıda. Selman ile 1 haftadan sonra baş başa zaman geçirmiştik. Tüm negatifliğimi bir kenara bırakmış, hayata pozitif gözlüklerimin ardından bakıyordum. Suratımda salakça bir sırıtış ile ofise giriş yaptığım da hemen dibimde biten abimi bile görmezden gelmiştim. İğneleyici tavırları, sert bakışları, evde görüşeceğiz lafları bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Masa ma geçtiğimde Asaf abim kısa sürede yanıma geldi.

"Aslışah sana diyorum neden geldin?"

"Abi ben burada çalışıyorum, hatırlıyorsun değil mi?"

"O Selman ile konuşacağım seni çıkarsın işten"

"Bence de konuşmalısın" tartışmaya girmemek için huyuna gitmeye karar verdim. Masam da ki dağınıklığı toparlarken Irmak elinde iki kupa kahve ile yanıma geliyordu.

"Oturabilir miyim?" abimin tam karşısında ki koltuğa otururken soruyu bana sormuştu. Kahvenin birini bana uzattı, diğerini de kendi dudaklarına götürdü. Abimin saf saf bakışları ikimizin üzerinde gidip gelirken biz çoktan Irmak ile sohbete başlamıştık.

" Düşünsene 6 tane abin var ve her kafadan bir ses çıkıyor. Emin ol şu hayatta benim kadar şanssız çok az kişi vardır" Irmak Karadenizli bir ailenin 8 çocuğunun en küçüğüydü. 6 abi, 1 tane de ablası vardı. Hayatının ne kadar zor olduğundan bahsederken maddi açıdan sıkıntısı olmasa da ona müdahale edenlerin sayısı gerçekten göz korkutuyordu.

"Seni evlenirken düşünemiyorum. Allah evleneceğin adama sabır versin"

"Ben de kendimi evlenirken düşünemiyorum ki. Ablam evlenirken 3 kere nişan atılmış, ben evin en küçüğüyüm sanırım 6 dan aşağısı kesmez" gür bir kahkaha savururken Asaf abim koridorda belirdi. Sert bakışlarını önce bana sonra gülen Irmağa çevirdi.

"Birilerinin aksine, bazılarımız çalışıyor. Çenenizi terasta yapın. Aslışah sen de içeriye TMG Grup İnşaattan Beril Hanım' ı içeriye bağla" Asaf abim elinde dosyalarla Selman' ın odasına giriş yaparken biz şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştık. Telefonu bağlamamın ardından Irmak zor tuttuğu çenesini açıp abim hakkında konuşmaya başladı.

"Çok afedersin ama abin tam manası ile robotik bir kişiliğe sahip. Bir insan hiç mi incelik sahibi olmaz?Sanki işleme geçmeden önce kodları eksik yazılmış gibi, belki de defolu bir abiye sahipsindir"

"Sorma canım ya. Allah 3 tane abi vermiş hepside ayrı telden söylüyor türküsünü." İkimiz de gülerken masanın önüne kadar sinirle gelen Samet' i yeni fark etmiştik.

"Irmak işi savsaklamayı bırak. İki saattir seni arıyorum" Irmak korku ile yerinden kalkarken Samet' e sevimli bir gülümseme gönderip bana baktı.

"Ben gideyim yine gelirim" Irmak koşar adım Samet' in arkasından giderken hayal dünyasına geçiş yapmıştım. Irmak gibi bıcır bıcır, hayat dolu bir kızın evleneceği adam kesinlikle odun olurdu. Hatta ve hatta Irmak tam da abim gibi birisi ile evlenirdi. Bu fikir gayet de mantıklıydı. Neden olmasın dı? Tam düşüncelerimin mantığı ile keyiflenirken Selman' ın kapısı açıldı ve abim dışarıya çıktı.

"Abi" seslenmem ile bana baktı. Ben ise gülümseyerek koltuğuma yaslandım. Ellerimin karnımın üzerinde birleştirip gevrek bir şekilde konuşmaya başladım.

"Allah sana 6 kayınço bir de bacanak versin inşaAllah" abim anlamaz bir şekilde yüzüme bakarken devam ettim.

"Güzelim istersen ucu sana dokunacak şeyler için dua etme keza davul senin boynundaysa bile tokmak hala benim elimde" asılan suratım, kursağımda kalan hevesim ile sandalyeye yayılırken çalan telefonum ile toparlandım. Ekranda gördüğüm isim nefesimi kesmeye yetmişti. Müstakbel kayınvalidem hanımefendisi arıyordu. O beni görmese bile kendimi toparlamaya çalıştım. Heyecandan telefonu açmayı bile unutmuştum. Apar topar cevaplaya basıp kulağıma götürdüm.

"Efendim Güzin teyze"

"Aslışah nasılsın?"

"Teşekkür ederim iyiyim siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim. Seninle bir konuda görüşmek istiyorum"

"Tabi ki"

"Ofisin alt sokağında ki restoranda buluşalım mı?"

"Olur"

"Oradayım seni bekliyorum" telefon suratıma kapandığında ne yapacağıma karar veremememiş bir halde etrafıma bakındım. Selman' a annesinin aradığını elbette söyleyecektim. Yerimden kalkıp odasının kapısını çaldım. İçeriden gel demesini beklerken kapı açıldı ve Selman kabanını giymiş bir şekilde çıktı. Telefonda birisi ile görüşüyordu.

"Ben çıkıyorum 1 saate gelirim" konuşmama fırsat vermeden yanağımı sıkıp gitti. Onun ofisten çıkmasının ardından ben de hazırlanıp çıktım.Çıkmadan önce Selman' a annesi ile buluşmaya gittiğime dair bir mesaj attım. Çantamı omzuma asarken abim hariç bir kaç kişiye çıktığımı söylemeyi ihmal etmedim. Güzin teyzenin bahsettiği restorana geldiğimde beklemeden içeriye girdim. Gözlerim etrafı tararken cam kenarında bir masada onu menüyü incelerken buldum.

"Merhaba" kafasını kaldırıp beni gördüğünde ufak bir tebessüm ile karşıladı.

"Hoşgeldin geç otur" oturmam için sandalyeyi gösterirken garsonun sandalyeyi çekmesinin ardından oturdum. Tedirginliğim yüzümden okunuyor olmalıydı ki gerginlikten ellerimi masaya koymamıştım bile. Çantamın kulpunu sıkarken Güzin hanım ikimiz için de sipariş vermişti.

"Senin yerine de sipariş verdim ama umarım sorun olmaz"

"Sorun yok"

"Rahatla biraz canım. Nasılsın?" sohbete başlama şeklimiz gayet iyiydi. Ufak hoş sohbetimizin ardından siparişlerimiz gelmişti. Açlıktan ölsem bile yiyemezdim. Heyecanım midemi bulandırıyordu. Kendime telkin verirken cesaretimi saklandığı yerlerde mum ışığı ile arıyordum.

"Kendine gel Aslışah. Ucunda ölüm yok kızım. Sen bu kadının oğluna kendini sevdirmiş kızsın, anasına mı sevdirmeyeceksin?" kendimi içimde alkışlarken Güzin teyze suyundan bir yudum alıp dudaklarını kuruladı. Ellerimi masanın üzerinde birleştirdi ve konuşmak için boğazını temizledi. Ben ise bir lokma dahi almadığım yemeğimden bakışlarımı kaldırıp kendisine sabitledim.

"Seni neden buraya çağırdığımı merak ediyorsundur?"

"Evet" kısa cevaplar her daim kurtarıcı olmuştur. Bu taktiği uygulayıp, rezillik çıkarmadan buradan ayrılmayı planlıyordum.

"Selman ile aranız da olan ilişkiyi biliyorum. Selman söyledi" memnuniyetsizliğin zirvesi bu olsa gerek. Moral bozmadan kafamı salladım.

"Anlıyorum"

"Bak kızım açık konuşacağım seni ve aileni severim. Sizinle en ufak bir problemim yok lakin ben bu ilişkiyi tasvip etmiyorum. Takdir edersin ki bir anne evladı için en iyisini ister. O karnındayken hayaller kurar, o büyürken onun geleceği için planlar yapar. Ben de Selman ve Selda için hayaller kurdum, planlar yaptım. Bu planların içinde sen yoksun. Beni yanlış anlamanı istemem. Güzelsin, hoşsun, iyi bir kızsın ama oğlum için yetersiz nitelikler bunlar. Benim oğlum tıpkı kendisi gibi toplumda kimliği olan, kendisini ispatlamış, koluna taktığı zaman Selman Efe Koraltan' ın karısı olmaya layık, aynı zaman da bir eş olmaktan ziyade bir iş kadını olabilmeli. Seni kırmak istemem" ne demek istiyordu bu kadın? Bu konuşmanın sonunu biliyordum. Selman' ı bırakmamı isteyecek, olmadı para bile teklif edecekti. O cümle ağzından çıkarsa kimse beni durduramazdı. Olası bir vahşetin önüne geçip Güzin hanımı durdurdum.

"Bir dakika Güzin hanım karşınızda salak biri durmuyor. Seni kırmak istemem, sen çok iyisin, çok güzelsin ama benim oğlum için yeterli değilsin laflarınızı kendinize saklayın. Bu laflara karnım tok benim. Siz bana burada alttan alttan laflarınızı giydirirken ben karşınızda süklüm püklüm oturup ağlayamam. Bir kaç yer kafama takıldı benim. Diplomasız oluşuma verin lütfen

Toplumda kimliği olan, topluma kendisini ispatlamış insandan kastınız nedir? Meslek sahibi olmak mı? Yoksa semeri güçlü bir aileye mensup olmak mı? Bunların herhangi biri olunca yeterli oluyor mu? Sizi toplumda kişilikli yapan nedir? Zengin aileniz mi, kıyıda köşede çürümeyi bekleyen diplomanız mı? Yoksa o ayıla bayıla evlendiğiniz eski eşiniz mi? Mutlu olmanıza yetti mi peki? Mutlu musunuz? Kafanızı yastığınıza koyduğunuzda huzurlu uyuyor musunuz?" hafiften yükselen sesime karşılık asılan suratı ve kendisini haklı çıkarma psikolojisi ile konuşmaya başladı ama izin vermedim.

"Selman' ı bu yaşına kadar ben büyüttüm. Ben onun annesiyim"

"Selman' ın annesi olmanız bana hakaret etme hakkı doğurmaz. Kusura bakmayın ben özgür, ayakları üzerinde durabilen, ne istediğini bilen bir kadınım. Bundan aylar önce oğlunuzu, kendisinden istedim ve o da seve seve buna razı oldu. Siz isteseniz de istemeseniz de ben o eve gelin olarak geleceğim. İster razı gelin ister gelmeyin bu benim problemim değil. Düğün için tuvalet falan diktirmeye başlayın derim.

Umurunuzda mı bilmiyorum ama söylemek isterim. Aşk; din, dil, ırk, para, pul, kimlik, diploma, meslek ayırt etmez. Aşık olursun ve diğer nesneler flulaşır. Kimseyi görmez duymazsın. Size tavsiyem sevmeyi deneyin. İnsanları olduğu gibi sevin ki saygı göresiniz. " sandalyeyi gürültü ile itekleyip oturduğum yerden kalktım. Çantamı elime alıp Güzin Hanım' ın gözlerinin içine baktım.

"Sevgili kayın valideciğim ikimiz çok iyi anlaşacağız. Çünkü ikimiz de Selman Efe' yi çok seviyoruz" arkamı dönüp zaferle gülümserken bana bakıp göz kırpan Selman' ı görmüştüm. İşte şimdi daha da keyiflenmiştim.

Değer verdiğim insanların da "kıymet bilmeme" özelliği var...

ϾϿ

15 gün 22 saattir ayrıydık. Günler hızla geçmek yerine adeta yerinde sayıyor, her geçen saniye ömrümden misli misli alıp götürüyordu. Yüzüğü attığım duyulur duyulmaz akrabalar arası kalabalık aile toplantıları ayarlanmıştı. Artık kendi hayatımı idare ettirmekte zorlandığım kadar, çevremde olup bitene de müdahale edemez duruma gelmiştim. Tek yaptığım zorla bir kaç lokma yemek yemek, oturmak ve yatmaktan ibaret olan bu eylemler bile bedenimi fazlasıyla zorluyordu. Evet güçlüydüm ama bir yere kadar. Tüm enerjimi Akif ile konuşurken harcamış geriye hiç bir şey bırakmamıştım.

"Eda' m, kuzum kalk üzerini giyin. Dedenler gelecek şimdi" annemin neredeyse 7. ikazında elimde tuttuğum kitabı komidinin üzerine bırakıp uzandığım yataktan kalktım. Gardırobun kapaklarını açıp içinden beni bir nebze olsun dirayetli gösterecek bir kot, tişört ve kazak alıp giyindim. Aynanın karşısında saçlarımı tararken aklımda yine Sağıroğlu ailesi ve fertleri vardı.

Kamil baba hastaneden çıkalı neredeyse 6 gün olmuştu. Fatma anneyi arayıp geçmiş olsun dileklerimi söylemiş kapatmıştım. Akif ile ilgili konuşmasına müsaade etmedim. Onun hakkında daha fazla konuşmak, onun hakkında yorum yapılmasına tahammülüm kalmamıştı. Evet buhran zamanlarım geçene kadar kendi içimi yiyecek olsam da bu konunun başkaları tarafından dallanıp budaklandırılmasına izin veremezdim. Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersi ile silip kendimi odadan dışarıya attım. Annem mutfakta dedemler için hazırlık yaparken ona yardım etmek için yanına geçtim.

"MaşaAllah benim güzel kızıma"

"Yardım edeyim" tencereyi karıştırmaya başladığımda annem de diğer işlerine bakıyordu. Cebime tıkıştırdığım telefonum titrerken çorbanın altını kısıp telefonumu elime aldım. Ekranda gördüğüm isim bedenimi titretirken kendime hakim olup ekranı kapattım. Akif günler sonra arıyordu. O gece hastane de son konuşmamızın ardından hiç bir girişimde bulunmamıştı. Babası hastaneden çıkalı 6 gün olmasına rağmen yeni arıyordu. Ona karşı olan tüm ümitlerimi yerle bir etmiş, ona karşı beslediğim aşkımı kimsesizler mezarlığına gömüp çekip gitmişti. Hırsla tencereyi karıştırmaya devam ettim.

"Kızım çorba karıştır dedim hamur yoğur demedim. Ne bu sinir? Etrafa sıçratmışsın" annemin uyarısı ile kendime gelip etrafa bakındım. Dediği gibi olmuştu.

"Özür dilerim dalmışım" lavabonun kenarında olan bezleri alıp ocağı temizlemeye giriştiğimde annem yanıma gelip elimden bezi aldı.

"Sıkma o güzel canını. Eğer o senin" işaret parmağını alnıma götürüp hafifçe dokundu ve devam etti. ' buran da yazıyorsa dağ aşar, bayır aşar, dere geçer yine gelir seni bulur. Fazla düşünme hasta olmandan korkuyorum"

"Merak etme annem. Toparlayacağım kendimi" yanağını öpüp işime döndüm. Telefonumu sessize aldığım için hiç bir şeyi duymuyordum. 1 saat kadar oyalandıktan sonra telefonuma baktığımda Akif' den gelen sayısız arama sayısız mesajla karşılaştım. Anneme belli etmeden odama geçip açtım ekranı. Mesajlarını tek tek okudum. Hepsinde de benimle konuşmak istediğini, bana gerçekleri anlatmak istediğinden bahsetmişti. Hangi gerçekten bahsediyordu? Beni sevmediğinden mi? Beni sevmediği halde nasıl benimle vakit öldürdüğü sıkıcı dakikalardan mı? İçim yana yana sildim her mesajını. Akif defterini kapatmam gerektiğini biliyordum. Seni sevmeyen birisi ile asla olmuyordu. Olur gibi gelmişti oysa! Oldururum demiştim. Benim sevgim ikimize de yeter diye geçirmiştim içimden ama yetmemişti. Ancak kendime yetecek kadar sevebilmiştim. Kapının zilini duyduğumda telefonu yatağın üzerinde bırakıp içeriye geçtim. Dedemler, amcamlar ve büyük halamlar da gelmişti. Ev olabildiğinde kalabalık, olabildiğince sıkıcı bir hal almıştı. Başka bir zaman da bu topluluktan fazlasıyla haz alırken şimdi hepsinin evlerine dağılması için gözlerinin içine bakıyordum.

"Eda siz kahve yapın kızım" Sare, Kehribar ve ben mutfağa geçerken konseyin toplanacağını anlamam uzun sürmedi. Salondan çıkarken arkama bakıyordum ama bu yeterli değildi. Mutfağa geçtiğimizde Sare' yi hemen kenara çekip olanı biteni sordum.

"Ne oluyor?"

"Bilmiyorum"

"Sare yalan söyleme bana. Biliyorsun ve saklıyorsun"

"Gerçekten bilmiyorum. Sabah kalktık Ankara' ya gidiyoruz dediler" ondan umudu kesince bize boş boş bakan Kehribar' a döndüm.

"Ne olup bittiğini birazdan öğrenirsin. Boşuna kendini paralama. Giden trenin ardından su dökmekle ömür bitmez canım. Sadece bunu bil şimdilik yeter" ondan da yardım alamayacağımı anladığımda el makhum kahveleri yapmaya başladım. Kehribar mutfak balkonunda fırsattan istifade sigarasını içerken biz Sare ile onun duymamasına özen göstererek konuşuyorduk.

"Ne oldu birden güzelim ya? Bir duydum ayrılmışsınız. Çok yakışıyordunuz, ne bileyim iyiydiniz de hani" Sare' nin sözleri kalbime ok gibi saplanırken gözlerim çoktan dolmuştu. Sahi yakışıyorduk değil mi? Görenler yakıştırıyor, tencere kapak benzetmesi yapıyorlardı.

"Görüntü yanıltıyor demek ki Sare. Evet, dışarıdan iyi görünüyorduk ama içimiz çürümüştü. Çürük ağacın çökmesi daha kolay oluyor derler ya öyle oldu bizim ki de.

"Hiç mi umut yok? Aramıyor mu?" Sare bile umutsuzdu.

"Aradı ama açmadım. Daha fazla hayal kırıklığı kaldıracak gücüm yok. Bir yıkımın altından daha çıkamam"

"Sebep ne peki? Aldattı mı?"

"Kandırdı. Seviyor sandım meğer önemsemiyormuş bile" cümlemden sonra dudağımın kenarı kıvrılmıştı. Artık alışıyordum sanırım. Kolay telaffuz ediyordum. Kalbim ilk zamanlar gibi acımıyordu. Belki de acıyordu ama artık hissetmiyordum:

"Hayat senin hayatın canım. Nasıl rahat ediyorsan öyle olsun" Sare bana sarılırken balkondan gelen Kehribar' ın homurdanması ile ayrıldık. Tepsilerden birini alıp salona geçerken biz de diğerlerini alıp içeriye geçtik. İçeriye girmemiz ile sesler aniden susmuştu. Herkes kahvesini yudumlarken dedemin boğazını temizlemesi ile ona dikkat kesildim.

"Kızım gel bakalım yanıma" bana dizinin dibini gösterirken hemen oturduğum yerden kalkıp dedemin dizinin dibine oturdum. Elimi alıp dizine yerleştirdi ve gözlerimin içine baktı. Yaşlı yüzü biraz hüzün, biraz burukluk ile

"Bak kızım ne oldu ne bitti baban anlattı. Acın var, yaran taze bunu biliyorum ama sana söyleyeceklerimi can kulağı ile dinlemeni istiyorum" konuşmadan dedemi izlemeye başladım. İçimden bir ses bu konuşmanın sonunun hiç iyiye gitmediği yönündeydi.

"Akif ve ailesini gerçekten sevmiştik. Akrabalığımız pekişsin diye Aslışah kızımızı da ailemize almak istedik. Hatta buraya gelişimiz o yönden olacaktı ama nasip değilmiş." kafamı çevirip Yusuf' a baktığımda bana bakıp kafasını çevirdi. Aslışah' ı ona isteyeceklerini biliyordum. Tahmin etmem zor olmamış hatta yengemin sözlerinden anlamıştım. Dedemin sesine Sare' nin mırıltısı karıştı. Bana uzak olduğu için anlamamıştım. Dedeme yeniden döndüm ve dinlemeye devam ettim.

"Bak kızım madem yüzüğü attın ve artık Akif için dönüş yok. Biz senin başka birisi ile, kendi memleketlimiz biri ile evlenmenizi istiyoruz"

"Ama dede" itiraz etmek için konuşmaya çalıştım ama dedem susturdu.

"Sözümü kesme dinle. Sürüden ayrılanı kurtlar, çakallar yer. Yabancı ile evleneceğim dedin ses çıkarmadım ama artık söz sırası bende. Huyunu, suyunu,emdiği sütü bildiğimiz birisi ile evlenmeni istiyorum" dedemin sözleri yüreğime kor gibi düşerken gözlerimden akan yaşları elimin tersi ile hızla siliyordum. Birini silerken diğeri arkasından akıyordu.

"Ağlama göz yaşına kurban olduğum torunum. Acını anlıyorum ama sen de beni anla. Evet yaşadığın acı sıcak ama benim de seni düşünmem lazım." dedeme bakmak istemedim. Başım yere düşerken boğazımda ki düğümü yutkunup gidermeye çalıştım.

"İstemiyorum" diyebildim güçsüzce. Sesim bana bile ulaşmazken koluma temas eden amcamın eli ile omzumun üzerinden ona baktım.

"Emin ol senin için en iyisi bu olacak"

"İstemiyorum. Ben evlenmek istemiyorum" duvarlar üzerime üzerime gelirken olduğum yerden güçlükle kalktım. Yerde oturan kuzenlerimin ellerine basmadan geri geri gittim.

"Kızım bak hemen evlen demiyoruz bizde. Ömür boyu da o adamın yasını tutamazsın. Senin değerini anlamayan, seni hak etmeyen birisi için yas tutmaya değmez"

"Buldunuz değil mi? Benimle evlenmek isteyen birini buldunuz ondan bu ısrarınız"

"Seninle evlenmek isteyen biri var. Senin değerini bilen, ailene değer veren biri ve biz bunu kaçırmanı istemiyoruz" amcamın sözleri bedenime kurşun misali vururken kapının pervazına yaslanıp destek aldım. Babama kayan bakışlarım da boş bir şekilde geri dönerken salondan çıkmadan önce son defa baktım yüzlerine.

"İstemiyorum anladınız mı? İs-te-mi-yo-rum" koşar adımlarla evden çıkarken kapının önünde duran Sare' nin olduğunu tahmin ettiğim ayakkabıları giydim. Asansörü beklemeden merdivenleri ikişer üçer adım atlayarak sokağa fırladım. Adımlarımın gittiği yer belliydi. Nefesim kesilene kadar koşarken arkamdan geldiklerini de tahmin edebiliyordum. Büyük caddeye çıktığımda etrafta ki bakışların yoğunluğuna aldırmadan koşmaya devam ettim. Akif' in evi ile aramızda 10 dakikalık yürüme mesafesi vardı. Sokağın köşesinden döndüğümde aniden önüme çıkan arabanın farları yüzüme vururken zoraki emir verdiğim bacaklarım beni dinleyip durmuştu. Acı bir fren sesi ile kulakları tırmalayan korna sesleri tüm sokağı inlettiğinde kendimi yere attım.

"Bacım manyak mısın?" arabadan inen adamın sesi ile Ben ve Yusuf' un sesi karışmıştı.

"Özür dilerim"

"Eda" Yusuf' un sesi uzaktan gelirken adama kısa bir özür dileyip koşmaya devam ettim. Akif' in evinin önüne geldiğimde bahçeden içeriye girip yönümü basamaklara çevirdim. Kapının önüne geldiğimde elim kapıya uzanıp iki defa geri döndü. Az önce olan cesaretim tuzla buz olup uçmuş gibiydi. Bir kez daha elimi uzatıp yeniden vazgeçtiğimde açılan kapı ile donup kaldım.

"Eda, bir şey mi oldu?" Agah elinde çöp kovası bana şaşkınca bakarken arkasında beliren siluet ile bakışlarım ona çevrildi. Akif hızla yanımıza gelirken Agah' ı kolundan tutup kenara çekti.

"Eda, ne bu halin?" nefes nefese oluşum, gelene kadar ağlamış olmamın verdiği kırmızılık yüzümden okunuyordu. Kolumdan tutmaya yeltenirken bir adım geriledim ve aramızda gözle görülebilir bir mesafe bıraktım.

"Bu halimin sebebi sensin. Hayatımı mahvettin. Beni perişan ettin Akif. Öldüm görmüyor musun? Beni sen öldürdün, mezarımı da kazdın mı peki? Öldürürken mezarımı kazdın mı?"

"Eda özür dilerim. Ben böyle olsun istemezdim" bana yaklaşırken ben ondan uzaklaşmaya çalışıyordum. Akif' i gördüğüm an yine aynısı olmuştu. Kalbim benden bağımsız çalışırken onun varlığı bile günlerdir huzursuz olan bedenimi sakinleştirmişti. Kelimelerim tüm hırçınlığı ile özgürlüğüne kavuşurken bedenim aksine sakindi.

"Özür dileme benden. Benden özür dileme sakın, senin o basit özrün benim acılarıma merhem olmuyor" Akif ayaklarımın dibinde diz çökerken Agah da benim gibi şaşırmıştı. İkimiz de büyümüş gözlerle Akif' e bakıyorduk.

"Yaptıklarımın telafisi yok. Sözlerimin, umursamazlığımın, hırçınlığımın hiç bir telafisi yok. Evet haklısın senin canını yaktım. Seni kırdım, parçaladım artık özür çok geç biliyorum ama bunu sana borçluyum. Beni affet Eda" alayla gülümsedim. İşittiğim sözler komik gelmişti. Kamera şakası gibiydi adeta. Akif önümde diz çökmüş, çektiklerim için kuru kuruya özür diliyordu.

"Kalbimi geri ver" boş boş bana bakarken avazım çıktığı kadar bağırdım. Hıçkırıklarımın arasından bu cümleyi kurabilmiştim. Kalbimin istediği intikam mıydı, gerçekleri duymak mıydı bilmiyordum. Tek bildiğim içimde günlerdir biriken, aklımda kurduklarımı avaz avaz bağırmanın rahatlığını hissediyordum.

"Sana kalbimi geri ver dedim anlamıyor musun?"

"Yapamam" Elerim gömleğinin yakasına giderken içeriden seslerimize çıkan diğer aile fertlerini umursamadan konuşmaya başladım. Bakışlarımız birbirimize kilitlenmişken, herkes pür dikkat bizi izlerken ve Akif dolmuş gözleri ile ta derinlerime işlerken kendime bulduğum cesarete hayran kalarak konuştum.

"Sen gördüğüm en yüzsüz, en bencil, en pislik insansın. Akif Sağıroğlu bu geceden itibaren sen susuz çölde bir kum tanesi olsan, ben üzerinde esen o ılık rüzgar olmayacağım. Eda ve Akif devri kapandı. İkimiz de azad edildik, özgürüz"

"Bırakmam, peşini bırakmam Eda" Akif' in yakalarını bırakıp merdivenlerin başında beni bekleyen Yusuf' un yanına doğru yürümeye başladım. Yusuf ise benim aksime yukarıya çıkıyordu. Akif yerinden fırlayıp kolumdan tuttuğu sırada Yusuf tarafından kurtarıldım.

"Bir daha seni Eda' nın yakınında görmek istemiyorum" Akif' e indirdiği yumruk ile içeriden çığlık sesleri gelirken içimde acıyan yaramı görmezden gelip bahçeden çıktım. Buraya kadar neden gelmiştim? Beni buraya getiren neydi? Pişmanlık içimi delip geçerken ellerimi yüzüme kapatıp derin bir nefes aldım.

"Buraya geldiğini sadece sen ve ben bileceğiz"

"Seviyorum Yusuf"

"Dedemin fikri sana uzak gelebilir, canın acıyabilir ama daha fazla üzülmemek için bunu yapman lazım" kapının önünde durup bana akıl verirken o kadar ciddi duruyordu ki kuzenim olduğunu bir an için unutabildim.

"Seviyorum Yusuf. Onun için acı çektiğim halde vazgeçemeyecek kadar çok seviyorum"

"Yeter artık Eda. Seni sevmeyen, senin arkandan gelmeyen bir adam için ağlamayı bırak" arkamızda kalan kapı açıldığında ikimiz de o tarafa döndük. Akif kanayan dudağı ve kapanmaya yön tutmuş gözü ile ikimize bakıyordu. Yanıma geldiğinde Yusuf önüme geçip aramızda kaldı.

"Son kez söylüyorum bir daha uyarmayacağım. Eda ve senin aranda en ufak bir bağ kalmadı. Herkes kendi yolunu çizecek. Sen başka bir yola, Eda başka bir yola gidecek. Daha fazla uzatırsan gözümü kırpmadan seni öldürürüm" korku ile ellerim dudaklarımı kapatırken Akif' in gözleri bana kaydı. İkimiz de birbirimize bakarken ben bir an evvel buradan çekip gitmek ile Akif' in gözlerinde gördüğüm bir kaç umut kırıntısına tutulmak arasında kaldım. Daha fazla düşünmeme gerek kalmadan gururumun ellerinden tutup arkamı döndüm.

"Vursalar da, öldürseler de geleceğim. Seni almaya geleceğim Eda"

"Hatır için yaşamaktan fazlasını yapmalısın."

ϾϿ

"Vursalar da, öldürseler de geleceğim. Seni almaya geleceğim Eda"

Duyduklarım yerime mıh gibi çakılmamı sağlamıştı. Arkamda bıraktığım adam ikimiz için ilk defa kesin bir cümle kurmuştu. Her zaman karamsarlık saklı olan cümleleri ilk defa kesindi. Beni almaya geleceğini söylüyordu. Gülsem mi? Ağlasam mı bilemedim o an. Omzumun üzerinden baktım sadece. Akif bana umutla bakarken ben ona hayal kırıklığı ile bakıyordum.

Evet, ilk defa güzel konuşmuştu ama yine de pek emin değildim onun bu halinden. Her an vazgeçecek korkusu içimi ürpertirken bir kez daha ona kol kanat bağlayıp yarı yolda bırakılma ihtimalini göz ardı edemezdim.

"Ben seni hep bekledim Akif ama sen hiç birinde bana gelmedin. Koskoca adamsın utanmıyor musun tutamayacağın sözler vermeye? Her zaman olduğu gibi yine gelmeyeceksin"

"Geleceğim. Bu sefer yollarına güller sereceğim" Akif' in sesi çocuklar gibi heyecanlı çıktığında kalbimin dehlizlerinde saklanan umudum yeniden kafasını çıkarıp çığlıklar atıyordu. 'Ona güven Eda, seni almaya gelecek' diye avazı çıktığı kadar bağırıyor, yosun tutmuş duvarları yumrukluyordu.

"Gülleri ayağıma serersin, dikenlerini yüreğime batırırsın. Kanayan yaramı daha çok kanatırsın. Sarmayı beceremiyorsun bari kanatma" Yusuf ikimizin arasında öylece beklerken onun bir hamle yapmamasına kafa yormuyordum bile. Sanki ikimizin son kez konuştuğunu biliyor gibiydi. Akif' i tehdit etmiş olsa da son defa karşı karşıya gelen, bir kaç yıl sonra karşılaşırsak eğer eski bir tanıdık diyeceğimizi bile bile izin veriyordu sanki.

"Geleceğim, en kısa zamanda seni almaya geleceğim. Yusuf ben almaya gelene kadar Eda sana emanet ona çok iyi bak" Yusuf alaycı bir tavırla tam manası ile Akif' e döndüğünde bize yaklaşan arabanın farları hepimizin dikkatini çekmişti. Kimin geldiğine bakmak için kafamı çevirdiğimde Aslışah ve Selman' ın geldiğini gördüm. Aslışah şaşkın bir vaziyette bana doğru gelirken Selman' da onun peşinden Akif' in yanına geçti.

"Abi hayırdır?"

"Eda canım hoş geldin demek istiyorum ama pek hoş bir karşılaşma değil sanki?" Aslışah' ın sarılması ile ona karşılık verdim. Bu ruhsuz halime rağmen gülümsemeye çalıştım ama olmadı. Sadece dudaklarımda ince bir çizgi belirmiş olmalıydı.

"Abinle kapatmamız gereken bir hesap vardı onu kapattık"

"Ben kapatmadım" Akif' in çıkışına aldırmadan Aslışah' a sarıldım.

"Kendine iyi bak, seni tanıdığıma gerçekten çok mutluyum. Hep mutlu ol olur mu?"

"Benimle de mi ayrılıyorsun? Abim ile aranda olanlar benim ile olan arkadaşlığını bitirmesin lütfen"

"Aslışah abin ile alakalı kimse ile görüşmek istemiyorum. Lütfen beni anla. Seninle şahsi bir problemim yok ama Akif' in bana hatırlatacak hiç bir şey istemiyorum" Aslışah bir şey diyememişti. Üzüldüğünü anlasam da elimden bir şey gelmiyordu. Abisinin ismi bile üzülmeme yeterken onunla bağı olan her şey kalbime saplanan cam kırığından başka bir şey değildi. Daha fazla duramayacağımı anladığım an geldiğim yöne doğru yürümeye başladım.

"Eda, canımın üzerine yemin ederim seni almaya geleceğim"

"Kes lan sesini. Sıkıyorsa gel de al bakalım" Akif' in sesini duyduğum anda anlık bir gaflete yenik düşüp ona baktım. Ankara' da sert bir hava hakimdi ama asıl kara kış yüreğimde yaşanıyordu sanki. İlk günün ayrılık acısı şimdi yüreğimde daha da çok hissediliyordu. Yusuf Selman' a eğilip bir şey söylediğinde Selman' ın çatılan kaşlarına inat Yusuf gülüyordu. Herkes farklı iklimleri yaşıyor, her evin bacasında farklı dumanlar tütüyordu. Sokağın başına geldiğimizde Yusuf' un durdurduğu taksiye binip hiç konuşmadan eve geldik. Evin balkonu kadar kapının önü de kalabalıktı. Bizi bekliyorlardı, annem çoktan kaçtığımı intihar ettiğimi düşünmüş olmalıydı. Babam ise o daha da beter olmakla beraber bana çoktan sıralayacağı azar cümlelerini hazırlıyordur. Apartmana girdiğimizde Yusuf koluma dokunup geri çekildi.

"Senden tek ricam ne derlerse desinler itiraz etme" bu saatten sonra tek yapacağım oydu zaten. Akif kibrit çöpü misali ilk başta yansa da dakikalar içinde sönen ateş gibiydi. 10 dakika önce esip gürlese de yüreğim biliyordu ki dediklerinin hiç birini yapmayacaktı. Yapacak cesareti yoktu. İnsan sevdiği için mücadele eder, onun için kan kaybederdi. Akif benim ona karşı beslediğim tek taraflı aşkın başrol oyuncusuydu. Ben ise onun hayatında figürandan başka bir şey olamamıştım. Onun aklında olmadıktan sonra yanında olmanın bir anlamı kalmamıştı. Yanında kaldığım, kalacağım her an bana ızdırap verecek, günden güne ona olan aşkım hastalıklı bir ağaç kökü gibi bedenimi içten içe kemirmeye başlayacaktı. Evimizin olduğu kata çıktığımda kapıda karşılayan kalabalığın hiç birine bakmadan içeriye geçtim. Koridorun sonuna yani odamın olduğu kısıma geldiğimde dedemin sesini işitmem ile duraksadım.

"Hazırlan 2 gün sonra misafirlerimiz gelecek, ertesi gün de bizimle birlikte Antep' e dönüyorsun" kafamı sallayıp odama girdim. Şarkıda diyordu ya ' Vazgeç Gönül, seni anlayan yok" Vazgeçmiştim işte. Gelmeyecek bir adamı beklemekten, yıkılacak bir yuvayı kurmaktan vazgeçmiştim.

ϾϿ

"Anne son kez gideyim ne olursun?" mutfak balkonunda yakaladığım annemi ikna etmek için uğraşıyordum. O malum gecenin üzerinden bir gün geçmiş sayılırdı. Dediğim gibi olmuştu da. Akif aramamış, sormamıştı. Yine haklı çıkmıştım, yine yanıltmamıştı beni. Ankara' dan gitme fikrini bu sabah kendime kabul ettirmiştim. Şimdi ise bu şehirden ayrılmadan son kez bu sakin şehrin caddelerinde tek başıma gezmek istiyordum. Akşama gelecek misafirleri önemsemiyordum bile. Şuan sadece buradan çekip gitme fikrine odaklanmıştım. Sessizce, soğuktan üşüyen ellerim kabanımın cebinde, metroya yetişmek için koşmak, acaba yanlış perona mı geldim diye defalarca tabelaları okumak istiyordum. Dost kitabevine girip koridorda oturan insanların yanından geçip son kez onlara bakmak istiyordum. Belki bir iki tane kitap bile alırdım. Kuğulu parkta saatlerce oturup bu şehrin havasını ciğerlerime doldurup öyle gitmek istiyordum. Bunları istemek suç olmasa gerekti. Annem hala gözlerime itiraz eder gibi bakınca bıkkınlıkla omuzlarımı düşürüp vazgeçtim.

"Yenge ben de giderim Eda ile" Sare mutfak kapısının önünde belirince ona itiraz etmek istedim ama buna fırsat kalmadı bile.

"Kehribar' da gelsin üçünüz gidin" Sare gelebilirdi ama Kehribar gerçekten olmazdı. Sare anlardı halimden ama Kehribar öyle değildi. İki dakikada taramalı tüfek gibi delik deşik ederdi beynimi.

"Ay vallahi ben hazırım hadi çıkalım" o hepimizden hevesli çıkınca itiraz edemedim. Boynumu büküp odaya geçtiğimde Sare yanıma gelip sarıldı.

"Sen merak etme ben onu hallederim" Sare' ye teşekkür edip hazırlandım. Yengemlerin ve halamın 10 sayfalık tembihleri ile evden zar zor çıkabildik. Evden çıktığımızda ise bana göre soğuk Kehribar' a göre ayaz yüzümüze vurmuştu. Kehribar her zaman olduğu gibi homurdanırken onu duymazdan geldim.

"Kız şu gavur ayazına sahip şehrin neresini seviyorsunuz anlamıyorum ha? İki dakikada yüz felci geçirecek hale geldim" kabanının şapkasını tepesine çekerken yorum yapma gereksinimi bile duymadım.

"Hangi yüzün geçirecek canım?" Sare benim yerime cevap verince istemsizce kıkırdadım.

"Doğru söyleyince çok yüzlü oluyoruz değil mi? Siz iki salak elin gümüşünü altın etmek için kendinizi paralayıp, göz yaşı dökerken masum aşık, ben doğruları söyleyince iki yüzlü oluyorum. Oturun da derdinize yanın. Adamların işi düşünce canları ciğerleri oluyorsunuz, azıcık dediklerini yapmayın sizden kötü kimse olmuyor. Bak Eda' nın yavuklusuna adam işine gelmeyince bastı götüne tekmeyi darısı sana inşaAllah" Kehribar ikimizin de yüzüne lafları sayıp önden hızlı hızlı giderken ikimiz de olduğumuz yerde donup kaldık.

"Ne dedi bu?"

"Beddua etti gitti" Sare tövbe tövbe derken ben Kehribar' ı gözden kaybetmemek için hızlandım. Caddeye çıktığımızda ancak yakalayabilmiştim.

"Otobüse bineceğiz buraya gel" kolundan yakaladığım kızı peşimden durağa sürükledim. Otobüs durağına geldiğimizde Kehribar ikimize de arkasını dönmüştü.

"Bunu orada kaybedelim. Kalsın burada da aklı başına gelsin" Sare' nin teklifi ile kolunu dürttüm. Bedduasına sinir olmuş, aklında değişik öldürme fikirleri üretiyordu. O sırada otobüs durağının önünde duran bir araba ile hepimiz oraya baktık. Siyah camlarla kaplı beyaz arabanın ön koltuğundan bir kız indi.

"Ben indiririm" Arabanın kapısını öyle hızlı kapattı ki ben bile gözlerimi kapatmıştım. Arabanın arka sürgülü kapısını açıp içeriden bir koli çıkardı. Koliyi getirip Kehribar' ın ayağının ucuna bıraktı. Daha sonra arkasını dönüp bir koli daha aldı ve o sırada Sare'ye bakıp konuşmaya başladı.

"Rica etsem şu koliyi de siz alır mısınız?"Sare kıza uzanıp koliyi aldığında kız bana baktı.

" Ne olur yardım edin babam belinden rahatsız inemiyor" arabanın camına baktığımda kasketinden adamın yüzünü göremiyordum. El mecbur kabul ettim.

"Tabi" arabanın yanına giderken kız içeriden bir koli alıp yanımdan geçti. Ben de içeriye uzanıp köşede duran koliyi almak isterken koltukta oturan Akif' i gördüğümle kolumdan çekilmem ve arkamdan itilmem bir olmuştu. Şaşkınlıktan ne oluyor dememe kalmadan kapılar kapanmış, Kehribar ve Sare' nin bağrışları havaya karışmıştı. Arabanın tekmelendiğini seslerden anlıyordum.

"Ne yapıyorsun sen?" Akif' e çıkıştım ama bir elim de kapıya uzanıyordu. Kehribar ağır hareket eden arabanın arkasından koşarken Sare az önce yardım et diyen kızın beline sarılmış onu tutuyordu.

"Seni almaya geleceğim demiştim?"

"Ben seninle geleceğim dememiştim" çocuk değildik ikimizde. Belirli bir olgunluğa erişmiş insanlar olarak sakince konuşmayı da başarabileceğimizi düşünüyordum. Öyle alışılagelmiş araba camlarına vurma, kendimi koltuktan koltuğa atma girişimlerinde bulunmadan sakince konuşuyordum. Sakin, temkinli ve aklı başında olmaya özen göstererek. Heyecandan ve ilk defa bana verdiği sözü tutmasını sevincini göstermeyerek.

"İzin ver dediğimi hatırlamıyorum. Geleceğim dedim geldim, seni alacağım dedim aldım ve bitti" Karşımda ciddi ciddi konuşan adama baktım dik dik. İlk defa bir sözünü tutmuştu onun da ters yapmıştı.

"Ne değişti? Ne değişti de geldin aldın?"

"Hepsini anlatacağım sana. Eğer bana inanırsan yeniden başlayacağız seninle söz veriyorum. Eski Akif olmayacağım, yeniden bir Akif yazacağım" koltuktan uzanıp ellerime uzandı ama buna izin vermedim.

"Ya inanmazsam? Ya sözlerin beni ikna etmeye yetmezse, ya gönlüm bu adama güvenme, daha önce de seni yarı yolda bıraktı derse o zaman ne yapacaksın"

"Sen bana inanana kadar gözlerinin içine bakacağım. Kırpmayacağım bir saniye bile, ayırmayacağım gözümün önünden seni" kafamı sağa sola sallayıp ona inanmadığımı ima ettim. Araba kısa bir süre sonra durduğunda etrafa bakındım. Akif hareketlenince ona baktım.

"Lütfen kaçma Eda. İlk defa bizim için çabalıyorum ne olursun izin ver başarayım" az önce yapmam dediklerimi bu defa kendi iç savaşım için yapıp kafamı camlara vurmak istedim. Bir tarafım arabadan indiğin an bu adamdan kaç derken, diğer tarafım ' bu adam olacak gibi duruyor kız Eda. Tut ipini bırakma ama burnundan da fitil fitil getir diyordu" ikinci ses daha samimi geldiği için onu dinleyip indim peşinden.

"Hastanede ne işimiz var?"

"Hepsini anlatacağım" arkalı önlü hastaneye girdiğimizde ikimiz de konuşmuyorduk. Asansöre binip 3. kata çıktık. Uzun ve soğuk bir koridorun sonunda köşe başına geldiğimizde Akif duraksadı. Yanına kadar gidip onun baktığı yere baktım. Açık olan kapıdan görülen yatağında uyuyan genç bir kadın duruyordu. O an aklıma gelenlerle bedenim buz kesti. Akif' in sevdiği kadın mıydı bu? Beni onu görmem için mi getirmişti? Eğer sevdiği kadın olsa benim için çabalayacağını söyler miydi? Belki de kadın ona ümit vermemişti? Akif ondan ümidi kesince bana sarılmayı denemişti? Bu soruların tüm cevapları Akif' in dilinden dökülecek kelimelerde saklıydı.

"Eylem, uzun süren bir yoğun bakım sürecinden yeni çıktı sayılır. "

"Eylem kim Akif?"

"Eylem ile aynı zamanlarda başladık işe. Güzel ama seviyeli bir arkadaşlığımız vardı, bir gün Eylem benden hoşlandığını söyledi. Ondan hoşlanmadığımı, arkadaşım gibi gördüğümü söyledim. Onun benden istediği sadece birlikte olmamızdı, en sevmesem de o beni seviyordu. Yemin ederim onun sevgisinin saplantılı olduğunu bilmiyordum. Ona ümit de vermedim. Açık açık bizden olmayacağını, onu sadece arkadaşım olarak gördüğümü söyledim. Gün geçtikçe Eylem' in hareketleri değişti. Eski Eylem gitmiş yerine daha takıntılı, tuhaf bir kadın gelmişti. Bu konuyu nasıl halledeceğimi düşünürken annem beni birisi ile tanıştırmak istediğini söyledi. O an tek kurtuluş yolu bu geldi. Yemin ederim seni görene kadar sadece Eylem' den kurtulmak için çıkış yolu gibi gördüm. Seninle ilk karşılaşmamızda Eylem' in takıntısı, bana olan aşkı uçup gitti aklımdan. Kendim için hayal kurdum ilk defa. Bu kız benim yuvam olur, çocuklarıma anne olur, bana eş olur, yüreğime yaren olur dedim. Sana baktığımda gelecek gördüm Eda. Orta yaşlarda ki Akif' i, yaşlanmış Akif' i hepsini gördüm ben ama sadece görmekle kaldım yaşamama izin vermediler Eda' m" ben şaşkınlıkla Akif' i izlerken o yanımda duran elimi tutmuştu bile.

"Seninle nişanımızın üzerinden 1 hafta geçmişti. Seni daha çok tanıyayım, birbirimize daha çok ısınalım istiyordum. O akşam seni yemeğe çıkaracaktım yemin ederim. Arkadaşımla öğlen yemeğindeydik Eylem aradı. Onu neden sevmediğimi, bana neden yetmediğini sorguladı. Banka da herkes nişanlandığımı biliyordu. Eylem' de öğrenmişti hali ile. Sende olup onda olmayanın ne olduğunu sordu. Seninle yan yana geldiğimizde kalbimin içinde şimşekler çakmıyor diyemedim. Sen arkadaşımsım ama o benim geleceğim, hayallerim, heveslerim diyemedim. Seni arkadaşım olarak çok seviyorum diyebildim sadece. Artık her hafta aynı konuşmayı duymaktan, bankada ki arkadaşlarımın aşık olan Eylem' i kabul etmeyen acımasız Akif bakışlarını görmekten, seni seveni bulmuşsun kaçırma diye verilen akıllardan, beni sev diye ağlayan Eylem' i duymaktan bıkmıştım. Ona ısrarla arkadaşım olduğunu söyledim ama istemedi, kabul etmedi arkadaşım olmayı. Beni kendinden çok sevdiğini söyledi yeniden. Rutin haline geldi diye düşündüm, bir insan kendinden çok başkasını nasıl sever diye düşündüm ama telefonun diğer ucundan gelen kalabalık ses, çığlıklar düşüncelerimi kuvvetli bir rüzgar misali dağıttı. Acı haber tez duyulur derler ya Eylem' in intihar haberi daha telefonu kapanmamışken ulaştı bana biliyor musun? Eylem kendisini attı dediler. Bankanın binasından bırakmış bedenini boşluğa, kendini düşünmeden, vicdan azabı çeken beni düşünmeden bırakıp gitmiş. Onu yerde yatarken gördüğümde Akif' liğimden utandım ben Eda. Ne yaptım dedim? Keşke ben acı çekseydim de gencecik bir kadını öldürmeseydim. Keşke daha ılımlı olsaydım, kendimden vazgeçseydim de onun hayatına sebep olmasaydım" Akif' in anlattıkları ruhumu bedenimden alıp giderken Akif' in elini sıktım. Anlattıklarına karşı tek şüphe düşmemişti içime. Akif' in anlattıkları canımı derinden acıtırken sevdiğim adamın bu denli zor bir meselede tek başına mücadele etmesi canımı yakmıştı.

"Herkes beni suçluyordu, iş arkadaşlarım ailesi hepsi. Kaç defa ifadem alındı, kaç defa sorgulandım hatırlamıyorum. Eylem burada cansız yatarken senin yüzüne bakmaya utandım. Yüzüne her baktığımda Eylem' in yaşlı gözleri geldi aklıma. Zaman geçtikçe seninle aramıza ördüğüm duvar büyüdü sana karşı beslediğim duygularım açlıktan bedenimi kemirmeye başladılar. Defalarca senden ayrılmak istedim. Seni de kendi çöplüğümde çürütmek istemedim. Ne ayrılabildim, ne sana gelebildim. Gelemedim, Eylem orada benim yüzümden yatarken, ben fütursuzca seninle mutlu olamadım"

"Neden söylemedin? Neden derdini tek başına çektin Akif? Yanımda ol deseydin seve seve yanında olurdum?"

"Suçluydum Eda. Bu kız o yatakta benim yüzümden yatıyordu"

"Sen suçlu değildin anladın mı? Ben de seni seviyorum, ben de aşığım sana ama kendi canıma kıymıyorum. Bu demek değil ki o benden daha çok seni seviyor, aksine gururumu ayaklarımın altına alacak kadar, ailemi arkamda bırakacak kadar çok seviyorum seni. Aşk savaş ister, aşk emek ister Akif. İlk çıkmazda geri dönersen bu aşk değil heves olur. Gerçek aşk sonuna kadar savaştığın, galip veya mağlup olsan da o savaş meydanında tüten dumanları gördüğündür. Ya yanarsın, ya yakarsın, ya acır canın ya acıtırsın ama hissedersin. Kendi acizliğini başkasına yükleyerek kurtulamazsın. O kız sadece takıntı haline getirmiş seni. Reddedildiği için de olabilir bilmiyorum ama orada yatmasının sebebi sen değilsin. "

"Biliyorum artık"

"Ne oldu da bana geldin peki? Ne değiştirdi fikrin de orada ki kız yerine beni düşünür hale geldin?"

"Senin beni terk ettiğin gün, sen yanımdan ayrıldığın an arkandan koştum ama yetişemedim. Aklımda evine gelip bu yüzüğü zorla parmağına takmak varken Eylem' in annesi aradı. Eylem uyandı çabuk gel dedi. Aylardır bu anı bekliyordum ve hemen buraya geldim" burada biraz alınmıştım. İlk anlattıklarını onaylayabilirdim ama ikinci derecede olmak üzmüştü. Belli etmeden dinlemeye devam ettim.

"Eylem' in annesi seninle evleneceğimi söylememem için yalvardı. Eylem de yeni uyanmış, travma atlatmış anlayış göster Akif dedim. Kabul ettim söylemedim bizi. 3 gün boyunca burada bekledim. Sırf odaya çıksın ve ben rahat bir nefes alayım diye. Vicdanım rahat etsin, artık özgür olduğumu bileyim istedim. Prangalarımdan kurtulayım istedim. Eylem yoğun bakımdan çıktığında her an benim onu beklememi istiyordu ama kabul etmedim. Bir şekilde seninle evleneceğimi söylemem lazımdı ama o sırada babam hastalandı. O günden beri gelmiyorum buraya Eda. Bugün seninle geldim. Bundan sonra yanımda olmasını istediğim kadınla, kalbimi avuçlarının içine bıraktığım kadın ile geldim buraya. Tüm engellerimi, tüm hatalarımı, tüm yanılgılarımı gör istedim."

"Ben inanamıyorum kalbinin benim ellerimde olduğuna"

"Hastaneni girişinde bir duvar saati var. Gümüş renkli tuhaf şekilli bir şey. O saatin içinde senin yüzünü görene kadar ben de inanmıyordum Eda' m." ciddi ciddi dinlemeye devam ediyordum. Ben de kafayı yemiştim adam resmen son cümlesinde dalga geçmişti. Dudakları havaya kıvrıldığında boşta olan elimi omzuna vurdum. Resmen dalga geçiyordu.

"Dalga geçme benimle, unutma ki hala affetmedim seni"

"Yemin ederim dalga geçmiyorum. Vallahi gördüm ya. Hatta bizim evin bahçede bir masa var ya yeminle seni o masada otururken gördüm. Hatta Agah bile dalga geçti"

"Ne diye?"

"Ben sana demedim mi Eda' nin yanına giderken besmele çekip git. Kız 3 harfli çarpıp öyle çıktı. Gözlerin ile ağzın yer değiştirdi salak salak gülüyorsun dedi."hastanede olmasak kahkaha atacaktım neredeyse. Ben gülmemek için kendimi paralarken Akif' in telefonu çalmaya başladı.

"İti an çomağı hazırla Agah arıyor. Öldü meraktan haber vermedim ya. Efendim Agah?" gözleri gülerek açtığı telefon şaşkınlıkla cevaplanmıştı. Agah' ın ne dediğini merak ediyordum ve gözlerinin içine bakıyordum anlamak için.

"Ne diyorsun Agah? Bir saniye" telefonu kulağından çekmeden konuştu 'sizin orada hala berdel var mı ya? " telefonu kulağından çekmeden sorduğu soruya şaşırdım. Bilmiyordum, eskiden varsa bile şuan olup olmadığından haberim yoktu.

"Var mıymış?"

"Deden sana karşılık berdel istiyormuş?"

BÖLÜM SONU...

Continue Reading

You'll Also Like

126K 11.1K 40
Rüyaların da birinin cinayetine tanık olmak mı? Birilerinin hayatını kurtarmak ya senin elinde? Başlangıç Tarihi 05.01.2018
ARAF By Merve

Fanfiction

44.2K 3.1K 56
Aslan. Seninle gelmemi ister misin?" Sorduğum soru yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeye neden oldu. Bana dayanamıyordu bunu tabii ki de biliyordum...
178K 8.1K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?
43.2K 3.2K 25
Ateş kaya: Canım dediğim canımı aldı,yar bildiğim yara açtı ASme Sahra Şah: Coğrafya kaderdir denilirdi ama ben ailemin işlediği günahların kehaneti...