PERİ ve KUZGUN

By Esra269

4.3M 59K 4.8K

"Ona bir bak! Onunla beni bir arada düşünebiliyor musun gerçekten?" ☙ ❧ "Onu istemiyorum! Onunla ilgili h... More

Giriş
Giriş - 1
Giriş - 2
Giriş - 3
Giriş - 4
Giriş - 5
Bölüm 1 : Sinir Bozucu Adam
Bölüm 2 : Pembe Koltuk Değnekleri
Bölüm 3 : Yeni Bir Hayat
Bölüm 4 : İnatçı Pislik Herif
Bölüm 5 : Arkadaş Değiliz
Bölüm 6 : Açık Davet
Bölüm 7 : Garip Bir Adam
Bölüm 8 : Figüran
DUYURU - PERİ VE KUZGUN KALDIRILDI!

Bölüm 9 : Zor Adam, Tutkulu Kadın

54K 4.5K 533
By Esra269

Selamlar.. Peri ve Kuzgun'u çok sevdiniz!! Ben de sizleri seviyorum! Şu sıralar yoğunum biliyorsunuz, gecikirse bölümler, bilginiz olsun. Yorumlarınızı mutlulukla okuyorum.. ve yine yorumlarınızı bekliyorum. Bir de bir şey sormak istiyorum, kitap kapağı hakkında ne düşünüyorsunuz? Değiştirmeyi istiyorum ama istediğim gibi bir görsel bulamıyorum. Fikirlerinizi almak isterim. Hoşuma giden bir görsel bulsam düzenleyip kapak yapacağım. Bu konuda bana kitap kapağı gönderen arkadaşlara çok teşekkür ediyorum ama ben kitaplarımda kendi hazırladığım kapak çalışmalarını kullanmayı tercih ediyorum. Sizleri seviyorum, Allah'a emanet olun.. 

Sinsi kadın Armağan -ben ona böyle diyordum, çünkü içten içe beni kardeşiyle bir araya getirmek için özellikle bir çaba harcadığından şüpheleniyordum- bana tango yapmayı bilip bilmediğimi sorduğunda ona çok iyi bildiğimi söylemiştim. Yalan değildi, gerçekten de çok iyi dans edebilirdim. 

Devrim'in ay sonunda büyük bir bağış gecesi düzenleyeceğini ve bu gecede bazı gösterilerin olacağını söylediğinde, konuşmasının 'kimsesiz çocuklar için düzenlenen bağış' gecesi kısmında o kadar takılı kalmıştım ki, bana söylediği şeyi daha sonra fark ettim. 

Bana gösteride olan tangoyu benim yapıp yapamayacağımı soruyordu. Gribi atlatalı üç dört gün olmuştu ancak buna rağmen bedenimin isyan içinde daha fazla dinlen deyişini görmezden geliyordum. 

Kimsesiz çocuklar için düzenlenen bağış gecesi kısmı beni o kadar etkilemişti ki, teklifini düşünmeden kabul ettim. Böyle şeyleri sık sık yaptığım için benim için kabul etmek kolaydı, daha önce de böyle birçok atılımlarda bulunmuştum. Üniversiteden bir arkadaşımın çalıştığı karaoke barda onun yerine şarkılar söylediğim bile olmuştu. Bunun gibi birçok şeyi arkadaşlarım için sık sık yaptığım için bir tango dansının ne kadar zor olabileceğini düşündüm. 

Beni izleyen birçok insan olacaktı fakat sıkıntı yoktu, partnerim en az benim kadar iyi olduğu sürece bu işin üstesinden geleceğimi biliyordum.

Armağan'a, bu geçtiğimiz iki haftada birlikte vakit geçirmiş ve birbirimize biraz daha yakınlaşmıştık, ancak hala kardeşi gibi ketum bir insandı. Daha çok beni konuşturuyor ve benim düşük çenemi sevimli buluyordu. 

Bana bu teklifi yaptıktan iki gün sonra bana bir telefon geldi. Tam da günün koşturmacası yüzünden ruhen ve bedenen yorgun bir şekilde moda evinden çıkarken, Armağan, "Müsait misin?" diye sordu. 

Moda evinin kapısını kilitleyip, anahtarı çantama atarken, kulaklığımı kulağıma daha iyi yerleştirdim, "Merhaba,"diye selamladım onu. "Evet, müsaitim. Şimdi işten çıkıyordum. Bir sorun mu var?"

"Hayır, hayır. Bir sorun yok. Sadece eğer istersen birlikte akşam yemeği yiyebilir miyiz diye sormak istedim."

Kadını seviyordum ancak benimle bu kadar görüşmek istemesinin altında yatan neden, kuşkulanmama sebep oluyordu. Ancak yine de onu kırmadım ve teklifini kabul ettim. 

Herhangi bir yerde oturup yemek yiyeceğimizi düşünürken, bana otellerinde yemek yiyeceklerini söyledi ve ekledi, 'bu benim için bir sorun teşkil eder miydi?'

Gönderilen konuma doğru ilerlerken, Devrim'i görmemek için binbir türlü dua ettim. Kırktan fazla kez, 'onu görmeyeyim' diye söylendim çünkü bir şeyi kırk kez söylersen gerçekleşir denen bir deyiş vardı. Fakat işim batıl inançlı sözlere kalmışsa, başım belada demekti. Neredeyse iki haftadır onu görmüyordum. Görmeyi bekliyor muydum, onu da bilmiyordum. Beni hastaneye bıraktıktan sonra kaderin bizi bir yerlerde yine karşılaştıracağından emindim ama bir hafta sonra onu hala görmediğimde onu görmek gibi bir düşüncenin içimde oluşturduğu baskıyı görmezden geldim.

Arabamı Kuzgun Otel'in ihtişamlı giriş kapısının önüne yanaştırdığımda inmem için bekleyen valelere kısa bir bakış attım. Çantamı yan koltuktan aldım ve arabadan inip, anahtarlarımı beni bekleyen valeye uzattım. 

Biraz gergindim. Açıkçası çok gergindim. O adamın oteline adım atıyordum ve onu görmek istemiyordum. Onun benimle vakit geçirmek istemeyeceğinden adım gibi emindim, bu yüzden aynı masada oturup yemek yememizi beklemiyordum fakat onu görmenin bile beni gereceğini kabullendiğim için onu görmek istemiyordum.

Resepsiyona Armağan Kuzgun'un misafiri olduğumu söyledim. Ana yemek salonuna doğru ilerlerken etrafımı hayranlıkla süzmeden edemedim. Bu otelin mimarisi kime aitse, onu bizzat bulup tebrik etmeliydim. Alışık olduğumuz otellerden çok farklı bir mimari yapıya sahipti. Giriş, ana salona açılan kapı, asansörlerin ve geniş lobinin varlığı mükemmel bir biçimde ortada buluşturulmuştu. Kusursuzdu. Tavandan sarkan büyük avize ışıl ışıl parlıyordu ve gerginliğim biraz daha artarken nihayet yemek odasına giriş yaptık.

İnsan kalabalığına şöyle bir göz atarken, kulağıma çalınan hafif müziğin kime ait olduğunu düşünmeye başladım. Beni yönlendiren kişi sonunda bir masanın önünde durduğunda başımı çevirdim ve Armağan'ın gülümseyen yüzüyle karşılaştım. 

Ona kıyafetleri konusunda küçük bir nutuk çektikten sonra bana onun için bir dolap oluşturmamı söyledi ve ben ne giymesini istersem giyeceğini söyledi. Garipti, ancak üzerinde durmamıştım. Onun için yeni elbiselerden oluşan bir dolap hazırladım ve bu kolay olmadı, ancak seçimlerimden dolayı mutlu olduğunu gördüğümde, işimi yapmanın sevinciyle gururlanmıştım.

Bu akşam onun için seçtiğim mavi bir elbise giymişti. Sarı saçları ensesinde dağınık bir topuz şeklinde toplanmıştı. Gözleri ışıl ışıldı. Beni gördüğüne gerçekten çok sevinmişti. Ona doğru ilerleyerek eğildim ve onu yanaklarından öptüm. 

"Merhaba Armağan.."

Benden en az yedi yaş büyük olmasına rağmen ona abla yerine ismiyle hitap etmem konusunda ısrar ediyordu, ben de ona uygun davrandım.

Yüzünde samimi bir gülümsemeyle, "Merhaba Gamze."dedi. Ben karşısına geçerken beni süzdüğü gözümden kaçmadı. "Bu akşam çok güzel görünüyorsun." 

Ah. Utandım.

"Teşekkür ederim,"diye mırıldandım. "Her zamanki halim işte." Bugün yalnızca ince kollu şifon bir bluz, altına da siyah dar keten bir pantolon giymiştim. Saçlarımı ise at kuyruğu yapmıştım, ancak sabah hazırlandığım kadar iyi görünmüyordum. Dağılmış, yorgun ve bitkin gözüktüğüme emindim. 

"Kesinlikle her zamanki halin,"diyerek beni onayladı. Ancak ben her zamanki halim derken güzel göründüğümü kastetmemiştim. Her zamanki giyimimin bu olduğunu anlatmak istemiştim ancak onu düzeltmedim. Beni daha önce haber vermeden bu saatte akşam yemeğine çağırmasına şaşırmıştım. "Her şey yolunda mı?" 

"Evet. Her şey yolunda." Kapının girişine kaçamak bir bakış attığını fark ettim. "Seni çağırdım çünkü seninle bağış gecesi hakkında konuşmak istedim."

"Dans iptal mi oldu yoksa?" diye sordum. 

Ellerini masanın üzerine koydu ve bana doğrudan bir bakış attı. Hım. Hazırlıklı olmam gerektiğini hissettim. Ağzından çıkacaklara karşı. 

"Hayır, hayır. Dans iptal değil. Eğer sen de istersen, hala dans olacak." 

Bu konuda bir sıkıntım yoktu. "Tabi, isterim. Çocuklar için her şeyi yapabilirim." 

Gözlerindeki hayran bakışları kaçırmak mümkün değildi. Bana kaybettiği bir kız kardeşiymişim gibi bakıyordu. Otuz iki yaşını neredeyse doldurmuş, otuz üçe merdiven dayamış bir kadın olarak artık insanları çözmenin benim için daha kolay olduğunu biliyordum. 

"Ancak, ay sonuna çok az bir zaman kaldı. Neredeyse bir buçuk haftadan söz ediyoruz? Bu kadar gösteri yetişecek mi?"

"Kardeşim her şeyi öyle güzel planladı ki, bir sorun olacağını sanmıyorum. Her şey yolunda. Tek muallakta olan şey ise tango. Senin ve partnerinin bu bir haftada birkaç prova gerçekleştirmesi gerekiyor."

"Elbette. Ancak bu provaları akşam yapmamız gerekiyor, ben gün boyu çok sıkı çalışıyorum."

"Bu ayarlanabilir. Zaten kardeşim de böyle bir şart koşmuştu." 

"Kardeşiniz mi? Provaların ne zaman yapılacağına o mu karar veriyor?" 

Cevap vermek için ağzını açmıştı ki, garsonlardan birisi onu böldü. Yemek siparişlerimizi verdikten sonra yeniden ona döndüm. "Peki partner kim olacak? Bunun için özel bir dansçı mı tutacaksınız? Profesyonel birisi olursa çok güzel olurdu." Ve ayrıca da güçlü. Çünkü tango bir erkek için güç demekti. Kadını kollarının arasında döndürürken güce ihtiyacı olacaktı. Özellikle benim gibi bir kadını. Biraz fazlam olduğu için, beni çekip çevirecek adamın heybetli bir dansçı olması gerekiyordu.

"Aslında partner profesyonel bir dansçı değil, ama tango nasıl yapılır iyi biliyor."

İçimi kemirmeye başlayan kuşkuların açığa çıkmasına şahit oluyormuşum gibi gözlerimi kırpıştırdım.

"Neden hoşlanmayacağım bir şey söyleyecekmişsiniz gibi hissediyorum?"

"Muhtemelen hoşlanmayacağın bir şey söyleyeceğim için." Bana göz kırptı ve gülümsedi. "Seninle o tangoyu, Devrim yapacak."

Devrim. 

Devrim.

Devrim.

Adamın ismi bir ağaçkakan gibi başıma vurup duruyordu. Armağan'ın gülümsemesi şaşkınlıkla açılan ağzıma baktığında daha da genişledi. 

"Şaka mı yapıyorsunuz?"

"Hayır. Asla. Bu konuda şaka yapmam." 

Bir bardak soğuk suya ihtiyacım vardı. Masanın üzerinde duran cam sürahiyi alıp kendime su doldurdum. İçerken boğulmamaya dikkat ettim.

Bardağı masaya koyarken, ellerimin garip bir şekilde titrediğini fark ettim. "Armağan Hanım, bunun olması gerekli mi? Yani..Devrim Bey'in..nasıl söyleyebilirim bilmiyorum ama pek dans meraklısı bir adam olmadığını düşünüyorum."

"Değil zaten,"diyerek gülümsedi Armağan. "Ve bana yine hanım diye hitap ettin." Gözlerini kısarak bana baktı. Azarlanmış gibi hissedip oturduğum yerde kıpırdandım. "Devrim bunu çocuklar için yapacak. Ve sen sormadan sana söyleyeyim, senin ona eşlik edeceğini biliyor."

Bu en kötüsüydü çünkü onun da en az benim kadar bunu istemediğini biliyordum. Tahmin etmiyordum, bunu bizzat biliyordum.

"Bunu siz mi ayarladınız?" diye sormak zorunda hissettim kendimi. 

Kaşları saç diplerine kadar kalkınca utandım. Onu suçlar gibi konuşmuştum. 

"Şey..kusura bakmayın. Fazla ileri gittim."

Boğazını temizledi ve ben bakışlarımı kaçırdım. Birden bire bu akşamı burada bitirmek istedim. Neden bu kadar etkilendiğimi bilmiyordum ancak o adamla birlikte samimi bir şekilde dans edeceğimi düşündükçe hissettiğim şeylerden hoşlanmıyordum. Bütün bunlardan nefret etmem, sinirlenmem gerekiyordu ancak baskın olan duygu ne yazık ki öfke değildi. Heyecanlanıyordum. O adama dokunacak olmam, beni heyecanlandırıyordu. Ve o adam da bana dokunacaktı.

Bizi gösteriye hazırlayacak olan dans öğretmeninin nasıl bir tango hikayesi hazırladığına göre değişecekti her şey. Her tangonun bir hikayesi vardı sonuçta ve ben Devrim ile birlikte sergileyeceğimiz gösterinin derin bir hikayesinin olmamasını umuyordum. Hikayeye göre hareketler de değişecekti. Ona daha fazla yakın olmam gerekebilirdi. 

Daha samimi pozisyonlarda bulunmamız gerekebilirdi. Ve sanırım bizden beklenen de buydu. Sadece kollarımızın devrede olduğu bir tango gösterisinin sıkıcı olacağını düşünebilirlerdi. Normal bir dans pozisyonunda, sadece ayaklarını oynatarak, erkeğin kolları arasında dönerek ya da onun kadını geriye doğru yatırıp birkaç hareketten sonra dansını bitirmesini beklemek haksızlık olurdu.

Armağan'ın gözlerine bakarken, bizim için asla böyle bir şey hazırlamadıklarını anlayabiliyordum. Bizi sahnede resmen seviştireceklerdi. Evet, bunu yapacaklardı ve ben de aklımı orada bırakacaktım. Zihnimde oluşan görüntülerden kurtulmak için gözlerimi kırpıştırdım.

"Sanırım lavaboya gideceğim,"diyerek ayağa kalktım. 

"Ah tabi canım. Salondan çıktıktan sonra, hemen sağda. İlk bakışta görmeyebilirsin, dokunmatik kapıların ardında gizlidir. Kapıda bir çiçek ve bir şapka figürleri göreceksin."

Ona başımı sallayarak teşekkür ettim ve yemekler gelmeden önce biraz kendimi toparlamak isteyerek hızlı adımlarla salondan çıktım. Armağan'ın tarif ettiği gibi lavaboyu dışarıdan bakıldığında hiç de fark edilmeyen bir yerde buldum. Çiçek figürünün asılı olduğu kapıya dokundum ve kapı otomatik olarak açılırken derin bir nefes alarak içeriye geçtim.

Gergindim.

Yapacağımız dansı düşündükçe daha da geriliyordum. 

Bunun olmasını istiyor muydum? Verdiğim sözden geri dönebilir miydim? O danstan vazgeçtiğimde Armağan'ın gözünde nasıl bir insan olurdum? En önemlisi, Devrim hakkımda ne düşünürdü? Muhtemelen ondan kaçtığımı bilirdi. Ve kendisinden kaçmış olmam ona birkaç fikir verebilirdi. Korktuğumu mu düşünürdü? Onunla dans etmekten hoşlanmayacağımı mı? 

Ama bu konuda seçeneğimiz var mıydı? Armağan bana bu teklifi sunduğunda, ünümden dolayı birçok kişinin gösteriyi ilgiyle izleyeceğini söylemişti. Düşününce bu mantıklı gelmişti. Kendi müşterilerime bu konudan bahsetmiştim. Birçok müşterim bana geri dönüş yaparak tarih istemişti. Devrim'in asistanı ile birlikte davetlileri organize etmiş ve o gecenin büyük bir bağış toplamasını ummuştuk. 

Bunu Devrim'den gizli yapmasını rica etmiştim çünkü benim bu olaya el attığımı bilmesinden hoşlanmayacağını düşünmüştüm.

Ancak şimdi aynada kendime bakarken, bu adamın hayatına nasıl oluyor da bu kadar dahil olduğumu düşünüyordum. Arabasının önüne kendimi atmış ve ondan sonra onu sürekli görür olmuştum. Bu neden oluyordu? 

Hayatım boyunca erkeklerden sürekli uzak durmuştum. Sevgililerim elbette olmuştu ama hiçbirisi ile ciddi bir şekilde bir şeyler olmasına izin vermemiştim. Ama içimden bir sesin artık bütün kontrolün benim elimde olmadığını söylediğini duyuyor, endişeleniyordum.

Artık kontrol elimde değildi. 

Peki kontrol neydi? 

Devrim ile karşılaşmak ve beni ilk kez bu kadar umursamayan bir adamla tanışmış olmak, neden bu kadar etkiliyordu beni? Bunun ardında bir hikayenin olduğunu biliyordum. Ancak hikayeyi detaylıca düşünmek istemiyordum. Ne olursa olsun kendimi o adamdan uzak tutacaktım.  O adam da benden uzak dursa iyi olurdu. Kontrol tamamen benim elimdeydi ve bundan bu kadar etkilenip de sinirimin bozulmasına izin vermeyecektim.

Suyu açtım ve sıcaklamış yanaklarıma ve köprücük kemiğim ile boynuma ıslak ellerimi sürdüm. Biraz olsun serinlediğimde beynimin de kısa devre yaptığından emindim. Neyse ki şimdiye kadar onu görmemiştim. Birlikte prova yapacak olmamız zaten yeterince kötüydü. Ve onu ne kadar az görürsem, o kadar iyiydi.

Lavabodan çıktığımda kendimi biraz  daha iyi hissediyordum. Bu konuyu o kadar da büyütmeye gerek yoktu. Armağan'a karşı bu işten ne kadar az etkilendiğimi gösterirsem, kendimi o kadar şanslı sayacaktım çünkü muhtemelen kadın bizim birbirimizden deli gibi etkilenmemizi falan bekliyordu. Devrim'den kesinlikle emin değildim ama benim o tangodan sonra bir daha aynı olmayacağım kesindi. Belki de bu kadar abartmamak gerekiyordu, sonuçta alt tarafı bir danstı. Ne kadar zor olabilirdi ki? 

Devrim de sonuçta bir insandı. Öcü değildi ve adam yemiyordu. Dans ederken onun kötü koktuğunu, kollarının birer akrep kıskaçları olduğunu düşünür ve gözlerine sanki koyu, çirkin kokmuş birer yumurtayı hayal ederek bakarsam bu işin altından kolaylıkla sıyrılabilirdim.

Bu yaşıma kadar birçok zorluğun üstesinden gelmiştim ve o adamın beni alt etmesine izin vermeyecektim. 

Yemek salonuna emin adımlarla ilerlerken, gerçekten de kendimden emin yürüyor, saçlarımı savuruyordum, boğuk, sinir bozucu bir sesin bana seslenmesi ile adımlarımı durdurdum.

"Gamze Hanım?"

Onu görmemeyi diliyordum. Onu görmemeyi istiyordum. Kahretsin, onu görmemek için her şeyi yapardım. 

Ama hayır, işte karşımdaydı ve sinir bozucu bir cüretlikle orada ne işimin olduğunu sorgulayan bir bakışla bana bakıyordu. Harika! 

Üzerinde yalnızca takım elbisesinin ceketi yoktu. Beyaz gömleğinin manşetleri dirseklerine kadar kıvrılmıştı. Üzerindeki kravat gevşek bir şekilde boynunda duruyordu. Yorgun görünüyordu. Saçları da bir o kadar dağınık ama buna rağmen iyiydi. 

"Devrim Bey?" diye selamladım onu. 

Ağır adımlarla bana doğru ilerledi. Anlaşılan o ki ablasının çevirdiği dolaplardan bihaberdi. 

Ona , ikimizin arasında bir çeşit çöpçatanlık yaptığını düşündüğümü söylesem, acaba ne tepki verirdi?

"Burada ne işiniz var?" diye sordu. Kaşları çatılmıştı.

Ah. "Neden, burada olamaz mıyım? Şehrin ünlü otellerinden birisi, ne de olsa."

Gözlerini kıstı. Dudakları çarpıldı ve omuzumun üzerinden yemek salonuna kısa bir bakış atıp, iki ile ikiyi topladı. 

"Ablam içeride değil mi?"

Bariz olanı belirtmek istemeyerek omuz silktim. 

Tavrımı görünce homurdandı. "Akşam yemeği sanırım?" 

Ona dik dik baktım. Bunu dünyanın en aptalca fikiriymiş gibi göstermekte üzerine yoktu. 

"Beni aradı ve akşam yemeği yiyebilir miyiz diye sordu, ben de kabul ettim. Bunda ne var?"

"Hayır, hiçbir şey yok." diye çıkıştı ve sonra öfkesini kontrol altına almaya çalışır gibi dişlerini sıktı. "Size afiyet olsun. Ablama onu gitmeden görmek istediğimi iletirseniz sevinirim. İyi akşamlar."

Ve başka hiçbir şey söylemeden uzaklaştı. 

Ağzı açık bir şekilde arkasından bakarken kısacık diyaloğumuzun ne anlama geldiğini çözmekle meşguldüm. Ablası ile yemek yiyor olmama kızmıştı. 

Tamam.

Anlaşılan bundan haberi de yoktu. Bir kızma sebebi daha. 

Tamam. 

Beni burada görmeyi de beklemiyordu, ve bu da bir başka kızma sebebiydi. 

Buna da tamam, diye geçirdim içimden. 

Ama bu kadar da belli etmesi gerekiyor muydu? Bu adam da nezaket adına hiçbir şey yok muydu? Normal insanlar, dünyada en nefret ettiği insanın yüzüne karşı dahi onu incitecek davranışlarda bulunmuyordu, çünkü normal olan ve olması gereken davranış da buydu. Ancak arkasından nefret söylemleri yapılırdı, çünkü insan olarak başka bir insanı rencide etmek doğru değildi.

Ama bu adam benimle ile ilgili olan bütün rahatsızlığını yüzüme karşı açık açık gösteriyordu ve benim bu konuda ne düşündüğümü, ne hissettiğimi de umursamıyordu. Ah. Aman ne güzel! 

Dudaklarım sinirden titriyordu. 

Sert adımlarla yemek salonuna girerken yemeklerimizin çoktan geldiğini gördüm ve midem guruldadı. Hiç değilse bir an için onu görmezden gelebilir, aklımdan atabilir ve onunla hiç karşılaşmamışım gibi yapabilirdim. 

Ne kadar zor olursa olsun. 

*

Ertesi akşam Devrim'in asistanı telefonuma bir mesaj gönderdi ve ilk dans provasının akşam saat sekizde olduğunu söyledi. Prova otelde yapılacaktı ve benden özellikle geç kalmamam için ricada bulunuyordu. Sinirlendim. Bu zaten beklediğim bir şeydi ancak geç kalmamak gibi bir şart koşulması hoşuma gitmemişti. Sanki sorumluluk sahibi bir insan değil de, verdiği sözleri tutmayan ergen bir genç kızmışım gibi muamele görüyordum.

Gergin bir şekilde moda evinden çıkmadan önce üzerimi değiştirdim ve tango için daha uygun bulduğum ayak bileklerimin üzerinde biten son derece kapalı, salaş bir siyah elbise giydim. Elbise kalın askılı kollara sahipti ve serin eylül akşamında üzerime deri ceketimi alırken saçlarımı da açık bıraktım. 

Gergindim. Henüz akşam yemeği bile yememiştim.

Ancak şu prova işini hallettikten sonra kendime bir ziyafet çekme sözü verdim. 

Kuzgun otele geldiğimde arabamı yine bir önceki gece anahtarlarımı bıraktığım valeye teslim ettim. Otelden içeriye girerken gerginliğim daha da arttı ve ben derin bir nefes alarak resepsiyona adımı söyledim. 

Asansöre bindik ve on beşinci katta durduğumuzda çantamın sapını sıkı sıkıya kavramış bir şekilde kapıların açılmasını bekledim. 

Tamamen boş bir koridora çıktık. Beni getiren kadın önümde yürüyüp, kibarca bana yol gösterirken etrafı süzemeyecek kadar dikkatim dağınıktı. Nihayet bir ofis ortamına açılan kapıdan geçtik ve içeride beni bekleyen Devrim ile, üzerinde son derece sportif kıyafetler olan kısa boylu bir kadını gördüm. 

Beni getiren kadın kibarca kapıyı arkamdan kapattı ve beni koca bir gerginlik  düğümü ile bıraktı. 

Devrim'in üzerinde yine takım elbisesi vardı ve yine ceketini çıkarmış, gömleği ile duruyordu. Bakışları ilgisizce üzerimde dolandı ve bir selam bile vermeden, "Ne kadar çabuk başlarsak, o kadar çabuk biter."diye konuştu. Yanındaki kadına döndü. "Evet Meral Hanım?"

Adının Meral olduğunu öğrendiğim kadın bana gülümsedi. "Merhaba Gamze Hanım. Provalarınızda size ben eşlik edecek, yönlendirecek ve gösteriye sizi ben hazırlayacağım. Gösteri için bir buçuk haftamız var ve eğer güzel ilerlersek bu işi kısa zamanda bitirebileceğimizi düşünüyorum. Zaten her ikiniz de tangonun nasıl bir dans olduğunu biliyorsunuz. O yüzden işimiz kolay olacak."

Onu dinlerken başımı salladım ve en sonunda konuşmasını bitirdiğinde, "Pekala,"dedim. "O zaman başlayalım. Hikaye nedir?"

Devrim'in ilgisiz bir şekilde kalçasını masaya yasladığını ve kollarını göğsünde birleştirdiğini gördüm. Ben de kolumdaki çantayı deri koltuklardan birisine bırakıp, ceketimi çıkarmaya başladım.

"Hikaye tamamen zor adam ve tutkulu kadın üzerine kurulu olacak. Dans hareketleri konusunda sizin daha atılımlı olmanızı bekleyeceğim. Devrim Bey'e rolünü anlattım. Zor, ulaşılmaz, kesinlikle sert bir adamın, tutkulu, sıcak ve onu tam anlamıyla saran bir kadın tarafından ele geçirilişini işleyeceğiz. Bunu tabiki dans hareketlerimiz ile yapacağız. Ben bir koroegrafi oluşturdum. Sizden adımlarınıza kesinlikle uymanızı ve olabilecek her türlü yakınlaşmayı ılımlı karşılamanızı bekliyorum."

Bedenimden yükselen ateşi onların görmediğini umdum çünkü cayır cayır yandığımı hissediyordum. Bu hikayeyi kim uydurmuştu? Tamamen bizim karakterlerimize benziyordu ve rahatsız ediciydi. Bir an için Devrim'in ne düşündüğünü merak ettim. 

Ancak o bunlar çok önemsizmiş gibi davranıyordu. Belki de onun için öyleydi. Belki de benimle dans ediyor olmak onun için, bende olduğu kadar sarsıcı değildi.

 "İsterseniz yavaş yavaş başlayalım."  Kadın ikimizi de koltukların dışında kalan açık yere yöneltti. Devrim aheste bir tavırla doğruldu. Üç uzun adımda kadının gösterdiği yerde bekliyordu. Yutkundum ve bunun beni bu kadar etkilemeyeceğini savundum. Derin bir nefes aldım. Onun kollarını bir akrep kıskacı, gözlerini kokmuş yumurta olarak hayal edecektim. Evet bunu yapabilirdim.

"Birazdan benim ekipman arkadaşım da gelecek, biz hareketleri size göstereceğiz. Ancak o gelmeden önce hikayenin girişinden bahsetmek istiyorum." Kadın beni kolumdan tuttu ve nazikçe Devrim'den biraz uzağa çekti. 

"Sahnenin ortasında Devrim Bey, tek başına dururken onu uzaktan izleyen bir kadın figürü olacak. Bunu başta gölgeler yöntemi ile yapacağız ve senin gölgeni izleyicilere yansıtacağız Gamze. Sonra sen müziğin biraz ilerisinde gölge olarak ilerleyecek, Devrim'e arkadan sarılacaksın." 

Tam o sırada kapı çalınca irkildim ve Devrim'e arkadan sarılma fikrinin beni şoka uğratmadığını göstermek için sakin bir yüz takındım.

Kapı açılınca içeriye orta boylu bir adam girdi ve Meral Hanım, "Hah geldi!" dedi. "Şimdi bizi izleyin." 

Nazikçe kenara çekildim ve yeni gelen adam kendini bize tanıttıktan sonra gösteriyi izlemeye koyulduk. Devrim sahnenin ortasından çekilmişti. Onun usulca yanıma sokulduğunu bilmek tüyler ürperticiydi.

Devrim'in az önce durduğu yere, Meral Hanım'ın partneri Sinan Bey, geçti. 

Başını öne eğdi, ellerini iki yana serbestçe açtı ve kaşlarını çattı. Şey, ulaşılmaz ve umursamaz bir adam gibi görünmüştü. 

Meral Hanım ondan beş adım uzaklıktaydı. Ve anlatmaya devam ediyordu. 

"Gamze, müzik başlamadan önce biraz bekliyoruz ve adamı gizli gizli izliyoruz. Sanki onun yalnızlığını, onun kendi savaşına uzaktan tanık olarak, ondan etkileniyoruz. Buraya kadar her şey tamam mı?"

Sertçe başımı salladım. Konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Meral, başlamadan önce çantasından küçük bir mp3 çalar çıkardı ve birkaç denemeden sonra odayı sert ama klasik bir tango müziği doldurdu. 

"İlk önce sizin için ilk adımı yapacağız ve sonra bunu sizin denemenizi isteyeceğiz." 

Devrim'e bakmadım, o da en az benim kadar sessizdi. Acaba ne düşünüyordu. 

"Hareketleri iyi takip edin." 

Sinan aynı pozisyonda duruyordu. 

"Ben Sinan'a arkadan sarıldığımda, ki bu şiddetli bir sarılma olacak, sanki ona çarpıyormuşum gibi bir görüntü verecek. O beni ellerimden yakalayacak ve ona dokunduğum için sinirlenmiş gibi beni kollarımdan çekip sertçe ön tarafına savuracak. Göz göze geleceğiz. Hareket burada bitecek ve sonra sizden bunu tekrar etmenizi isteyeceğim."

Aman Allah'ım, korkutucu görünüyordu. Ve bedenim titremeye başlamıştı.

"Gamze, ellerime ve bacaklarıma dikkat et. Devrim Bey, Sinan'ın duruşunu aklınıza kazıyın. Sizin boyunuz uzun olduğu için bacaklarınızı biraz daha geniş açacaksınız. Şimdi izleyin."

Kadın aheste adımlarla, belini, kalçalarını ve kollarını kıvırarak gizli bir gölge gibi Sinan'a doğru yavaşça ilerledi. Ancak ona iki adım kala yürüyüşünü şiddetlendirdi ve Sinan'a tam da söylediği gibi arkasından çarptı. Kolları adamın kollarının altından bedenine sıkı sıkı dolandı. Bir bacağını kıvırarak Sinan'ın bacağının üzerine attı ve onu bacağıyla kıstırdı. 

Sinan onun ellerini yakaladı ve şiddetli bir savrulmayla önüne çekip elini beline koydu, onu ayak uçlarında kaldırdı ve Meral'i yüzüne yaklaştırıp burun buruna gelmelerini sağladı. Öfkeli bir bakışla, burnundan soluyordu.Meral'in elleri Sinan'ın göğsündeydi ve adam onu bir eliyle belinden tutarken, diğer eliyle de çenesinden kavramıştı.

Ve sonra her şey bozuldu ve ayrıldılar. 

İkisi de bize döndü. Devrim'in nasıl göründüğünden haberim yoktu ama ben tam anlamıyla şok geçirmiştim. Giriş kısmı bile böyleyse, dansın kalan kısımlarını düşünmek bile istemiyordum.

"Bir kez daha denememizi ister misiniz?" 

Devrim, sert bir sesle, "Hayır."dedi. Sonra görüş alanıma girdi ve Sinan'ın durduğu yere geçti. Tıpkı onun gibi pozisyon aldı. Ellerini gevşekçe iki yanına bırakıp, bacaklarını açtı. Sert, ulaşılmaz ve zor bir görünüşü vardı. Onun rol yapmasına kesinlikle gerek yoktu.

Ve orada öylece durup beklemeye başladı. 

Aman Allah'ım, bunu gerçekten de yapıyor muyduk?

O kadar gergindim ki, midem ağrımaya başlamıştı.

Meral beni durduğu yere çekti ve Sinan, Devrim'in duruşundaki birkaç detayı ona açıklarken, Meral de benimle ilgilendi. 

Müziği tekrar başa aldılar. Ve sonra geriye çekildiler. 

Müzik ilerledi. İlerledi. İlerledi. 

Ve Meral, bir kamçı gibi, "Şimdi!" diye şakladı. 

Süzülerek, bedenimi abartamadan kıvırarak Devrim'e arkadan yaklaştım. Ben yaklaştıkça kasılan sırtını, omuzlarının daha da gerildiğini gördüm. Bunu bir an için bile olsa, yapabileceğimizi düşünmüş olmalı ki işte buradaydı. 

Son iki adım kala durdum, ve gözlerimi yumma isteğine karşı koyarak kendimi onun bedenine çarptım. 

İlk hissettiğim şey, çok sert oluşuydu. Sert ve sıcaktı. Ve mis gibi kokuyordu. Burnum kürek kemiklerinin arasına değdi, ellerim arkasından beline, sert göğüs kaslarının üzerine dolandı.  Ve hemen ardından beni ellerimden yakaladı. Kollarının arasında savruldum ve o elini belime, diğer elini de çeneme koyup beni yüzüne yaklaştırırken nefesimi tuttum. Her şey saniyeler içinde gerçekleşmişti. 

Neredeyse dudaklarımız birbirine değecekken beni sertçe durdurdu ve öfkeli bir alevle bakan gözlerine bakakaldım. 

Göçüm!

Başım büyük beladaydı!

🌺🌼🌸  


Continue Reading

You'll Also Like

506K 19.7K 39
Beyazın siyaha aşık olup koynuna girmesiydi evrenin ilk günahı. Ve gri doğdu hiç kimseye söylemeden, sessizliği kardeş edinerek... Onun gördüğüy...
813 499 29
şiirler , sözler ve yaşamdan kesitler
932 75 14
Eski zamanlarda Sonic adında bir çocuk sarayda şarkıcı oldu ve kraliyetin zümrütlerle ilgili sırrını öğrendi prens Shadow ile bu zümrütlerin peşine z...
2.9M 108K 55
"Beni öperek, beni özlediğini söyleyerek içime saldığı muhteşem duygular her geçen gün büyüyerek beni ona daha çok bağlıyordu. İkimiz aynı odadayken...