PERİ ve KUZGUN

By Esra269

4.3M 59K 4.8K

"Ona bir bak! Onunla beni bir arada düşünebiliyor musun gerçekten?" ☙ ❧ "Onu istemiyorum! Onunla ilgili h... More

Giriş
Giriş - 1
Giriş - 2
Giriş - 3
Giriş - 4
Giriş - 5
Bölüm 1 : Sinir Bozucu Adam
Bölüm 2 : Pembe Koltuk Değnekleri
Bölüm 3 : Yeni Bir Hayat
Bölüm 4 : İnatçı Pislik Herif
Bölüm 5 : Arkadaş Değiliz
Bölüm 7 : Garip Bir Adam
Bölüm 8 : Figüran
Bölüm 9 : Zor Adam, Tutkulu Kadın
DUYURU - PERİ VE KUZGUN KALDIRILDI!

Bölüm 6 : Açık Davet

49.8K 3.9K 265
By Esra269

Selamlar...! (: Umarım yine beğenirsiniz.. seviliyorsunuz.. yorumlarınızı bekliyorum. 

Bir hafta sonra heyecandan delirmiş bir şekilde koşturuyordum. Bu yıl ki tasarımlarımın ve tasarım ekibine aldığım kızların çalışmaları, elbiseler, ceketler, tişörtler ve daha birçok şaheserler onları satın alacak binlerce müşterinin önünde defileye çıkacaktı. Bu yıl ki lansman için sıkı çalışmıştım ve şu an üzerimdeki son tasarım elbisesi neredeyse çıplak hissetmeme neden olsa da gözlerini üzerimden alamayan birçok kişinin bakışları sayesinde halimden son derece memnundum. 

Moda Ev'ini açtığımdan bu yana, ünlü bir marka haline gelen tasarımlarım, müşterilerin ilgisini layıkıyla hak ediyordu. Uzun zamandır bir hobi olarak çizdiğim bütün tasarımları dikmeye başladığımda, kendimi bu işi yaparken hayal etmiş ve sonra da moda evini açmıştım. Her şey yolunda gidiyordu. 

"Yakıyorsun kızım!" Neşe'nin yanımda bitmesi ile yerimde zıpladım. Aheste aheste ona döndüm ve ona gülümsedim. "Sen de kavuruyorsun o zaman."

Yüzünü buruşturdu. "Iyk. Aklıma etle ilgili bir şeyler geldi." Elini umursamaz tavırla salladı. "Her şey harika gidiyor. Kadınların ağızları bu gece hiç kapanmayacak, çünkü tasarımlarına o kadar hayranlıkla bakıyorlar ki, çeneleri ayrılacak diye korkuyorum."

"Bu bizim işimize gelir,"diye kıkırdadım. 

Beni şöyle bir süzdü ve beğeni dolu bir ifade ile, "Gerçekten de çok güzel oldun!"diye şakıdı. "Herkesin gözü senin üzerinde."

Kendime şöyle bir baktım. Neşe ile rengini, kumaşını, yırtmacını tartıştığımız son tasarımım, boyundan çapraz bağlamalı incecik -neredeyse ip kadar bir inceliğe sahipti- iplerle boynuma dolanıyor sonra belimin çukuruna kadar iniyordu. İnsanı tahrik eden bir tasarımdı. Elbisenin göbeğimin üzerine kadar derin bir dekoltesi vardı ve birbirine bağlı çapraz ipler olmasa elbise ikiye ayrılabilir ve bütün göğsümü sergileyebilirdi. Neyse ki Neşe üzerime tam oturan bir bedenle dikmişti. Dekoltesi göğüslerimin çevresini, kenarlarını ve neredeyse altını bile gösterecek şekildeydi. 

İkizim Efe elbisemi gördüğünde ceketini üzerime atmaya kalkmıştı. Korumacı bir ağabey gibi davranıyordu ama yemezlerdi. Bu elbisenin bir amacı vardı. Ve hiç de ucuz bir fiyata gitmeyecekti. Elbiseyi uzun tutmamıştım. Neşe bunu yapmamı istemişti ama elbisenin tasarımdaki çizimine sadık kalmıştım. Dizlerimin tam altında bitiyordu ve tam arkasında baldırıma kadar uzanan bir yırtmacı vardı. 

Ayağımda sade siyah bir stiletto vardı. Burkulma yüzünden giyip giymeme konusunda ikilemde kalmıştım ama bu elbisenin altına cüretkar bir ayakkabı giymezsem olmazdı. Fazla hareket etmediğim sürece ayağım da ağrımıyordu.

Neşe saçlarıma baktı ve göz kırptı. "Saçlarını neden at kuyruğu yaptırdın ki? Dağınık bir topuz yaptırabilirdin?"

 Saçlarımı bu model yaptırabilmek için kakül kestirmiştim. Saçlarımı at kuyruğu şeklinde toplatmış ve kaküllerimin konuşmasına izin vermiştim. Boynumda kolye yoktu ancak kulaklarımda inci küpeler vardı. Parmaklarımda da elbisemle uyumlu siyah beyaz yüzükler vardı. 

"Gerçekten de güzel görünüyor muyum?"

Neşe gözlerini devirdi. "Biraz daha güzel olsaydın, seni öldürmek zorunda kalabilirdim."

Kıkırdadım. Sonra ailemin olduğu tarafa baktım. "Yeğenlerimin yanına gideyim."

"Onları çok seviyorsun değil mi?"

"Hem de çok,"diye iç çektim. "Zeynep, Alhan'ı da getirmiş. Gidip yanaklarını ısırmalıyım."

Alhan, Efe'nin küçük oğluydu. Ve neredeyse bir yaşına basacaktı. Kardeşim o daha büyümeden üçüncü bebeklerinin tohumlarını Zeynep'e aşılamıştı. Alhan'ın ardından gelecek olan bebeği de çok seveceğime emindim ve onun da gelmesini sabırsızlıkla bekliyordum.

Neşe ile beraber ailemin olduğu masaya doğru ilerledik. Defile devam ediyordu. Zeynep'in kucağındaki Alhan'a uzandım ve o da beni görünce ellerini sevinçle kaldırdı. Zeynep, "Seni benden bile çok seviyor,"diye gülümsedi. Yengeme göz kırptım ve Alhan'ı kucağıma aldım. Hazal'ın aksine o Efe'ye benziyordu. Saçları siyahtı. Gözleri yeşil olacak gibiydi ama kesin değildi. 

Onu kucağıma aldım ve burnumu burnuna sürttüm. Dünyada yeğenlerim için yapamayacağım şey yoktu. Hepsini çok seviyordum. Alhan ellerini yüzüme koyunca parmaklarını öptüm ve ona sarıldım. 

"Seni yerim,"diye kulağına fısıldadım. "Seni ısırırım."

"Gamze, mavi elbiseye bayıldım. Bana bir tane ayır." 

Bakışlarımı ablam Aslı'ya çevirdim ve ona güldüm. "O elbisenin fiyatı dört yüz tl?"

"Ne olmuş?" diye sordu ancak onunla uğraştığımı biliyordu. Ailemden birisine asla bir şey satmazdım. Onlar için her şeyi yaparım derken oldukça ciddiydim. 

"Yarın sana bir tane getiririm." Gülümsedim. "Eee eğleniyor musunuz?"

"Çok eğleniyoruz,"diyen ikizime baktım. İkramlara gömülmüştü. Vücuduna çok iyi bakan bir adam olarak abur cubur yemek yemeye bayılıyordu. 

"Eğleniyoruz da birazdan kaçacağız. Çocuklar sıkıldı gibi."

Bakışlarımı yeğenlerimin üzerinde gezdirdim. İkramlardan yiyorlardı, defileyi merakla izliyorlardı ama daha çok kendi alemindelerdi. 

"Çocuklu olanlar gitsin o zaman."dedim.

Hepsi tek kaşını kaldırarak bana baktı. 

Kardeşim Demir, "Hepimiz çocukluyuz."diye kıkırdadı. 

Ah. Doğru. Hepsi çocukluydu. Bir tek Güney ile Mine henüz bebek bekliyordu ama Mine'nin midesinin bulandığını biliyordum. Gece başladığında kendini iyi hissetmiyordu. Ona gitmesi için neredeyse yalvarmıştım ama kalıp destek olmak istemişti. 

Gece ise neredeyse bitiyordu. Bir iki saat sonra herkes dağılırdı. 

"Hadi sizi kapıya kadar geçireyim,"dedim. 

Efe, "Ben buradayım."dedi. "Onları eve bırakır gelirim. Bugün annemlerdeyiz." 

Galip'in yanıma doğru geldiğini görünce dikkatimi ona verdim. "Galip? Canım? Nasılsın?"

Çekingen bakışlarla bana gülümsedi. "İyiyim."

Onunla hafta içinde annesini ziyarete gitmiştik. Annesinin tedavisi artık başlamıştı. Galip okula da başlamıştı ve yeğenlerim ile birlikte servisle gidip geliyordu. Yeni eşyaları, giysileri vardı. Halinden memnundu biliyordum çünkü yine çekingen olmasına rağmen artık kendini kapatmıyordu. 

"Elbiselerimi beğendin mi?" diye sordum ona fısıldayarak. Alhan elbisemin ipleriyle oynuyordu. 

"Çok güzeller,"diye karşılık verdi. "Hepsini sen mi diktin?"

"Bazılarını ben, bazılarını arkadaşlarım dikti." 

"Çok beceriklisin,"diye gülümsedi.

"Teşekkür ederim Galip Beyciğim, bunu sizden duymak ayrı güzel." Ona gülümsedim. 

Galiba benden çekiniyordu. Farkındaydım, bana karşı hayranlık da duyuyordu. Ne zaman yanaklarını sıksam, elimi saçlarının arasına sokup saçlarını dağıtsam yanakları kızarıyordu. Küçücük yüreği mutlulukla dolduğu sürece benim için hiçbir şeyin önemi yoktu. 

Neşe organizasyonu yönetirken ben de ailemi lansmanın yapıldığı otelin çıkışına kadar geçirdim. Hepsi arabalarına binerken, "Alhan bende kalsa olmaz mı?" diye mırıldandım. 

Zeynep, "Kalsın, sorun değil."dedi. "Ancak ağlar ve süt isterse karışmam." 

"Ama benim sütüm yok ki,"diye inledim.

Yengem sırıtarak, "Benim var."dedi. Alhan bir yaşına basacaktı ve Zeynep bir yenisi için hamileydi. Efe ile ikisi bunu planlamadıklarını söylemişlerdi ama Allah'ın bir bildiği olmalıydı. Alhan'ın yanaklarını sulu sulu öptükten, ellerini ısırdıktan ve kokusunu içime çektikten sonra gönülsüzce onu annesinin kucağına bıraktım. Sonra tek tek diğer yeğenlerimi de öptüm. Ömer'i, en küçük yeğenim oydu, öperek ağlattım. Annesi gülümseyerek onu kucağına alırken koluma bir çimdik attı ve ben de ona dil çıkardım.

En sonunda hepsi arabaya bindiğinde, Efe, "Birazdan dönerim."dedi. Başımı salladım.

Kendi arabamla dönebilirdim ama Efe gelmek istiyorsa onu durduramazdım. Galip'in elini sıktım. Bana gülümsedi. Nihayet gittiklerinde otelin önünde derin bir nefes aldım. Hepsi koca koca insanlar olsa da onlardan sorumluymuşum gibi hissediyordum. Bu gecenin benim için önemi büyük olsa da bir an önce bitmesini istiyor ve eve gidip güzel bir duş aldıktan sonra uyumayı iple çekiyordum. 

Akülü sandalyenin sesini duyduğumda tam da içeriye dönmek üzereydim. Başımı çevirip arkama baktığımda Armağan hanımın üzerinde, onun için özel tasarladığım ve ona kargoyla gönderdiğim elbiseyle bana doğru geldiğini gördüm. Ölçülerini bilmiyordum ama azçok tahmin yürüterek onun için bir elbise tasarlamış ve iki günde de dikmiştim. Beğeneceğini umarak elbiseyi adresine göndermiş ve onu lansmana davet etmiştim. Duygusuz ve kaba kardeşini kesinlikle davet etmemiştim ama Armağan'ın çok uzağında elini ceplerine sokmuş bir şekilde aheste adımlarla bana doğru yürüyen adamı görünce sinirlendim.

Armağan davete kesinlikle gecikmişti ama önemli değildi. Kardeşine karşı hissettiğim nedeni anlaşılamaz öfkeyi görmezden geldim ve ona sıcakkanlı bir gülümseme ile baktım. "Armağan Hanım, bu ne güzel bir sürpriz. Ben de gelmeyeceğinizi düşünmüştüm."

Elbise ona kesinlikle çok yakışmıştı ve önemli olanın da bu olduğunu biliyordum. Onu giydiğine göre beğenmiş olmalıydı.

"Merhaba Gamze. Biliyorum biraz geciktim ama Devrim'i bekledim. Beni o bırakmak istedi." Yüzünde sıcakkanlı bir gülümseme vardı. "Bu arada çok güzel görünüyorsun,"diye ekledi. "Hatta aşırı..aşırı güzel görünüyorsun."

Hemen arkasında biten Devrim'e baktım ve onun ilgisiz bir bakışla beni süzdüğünü fark ettim. Konuşmadı ancak başını eğerek beni selamladı. Karşılık vermedim.

"Çok teşekkür ederim..bu benim son tasarımım. Bu gece bayağı yüksek bir fiyattan gidecek gibi duruyor."

"Onu taşıyabilecek bir vücudum olsaydı, ben alırdım."

"Ama bu elbiseyi taşıyabilirsiniz,"diye karşı çıktım. Kilolu değildi. 

"Hayır çünkü ben felcim. Bu elbiseyi ancak senin gibi çok güzel kadınlar taşıyabilir. Rica etsem arkanı döner misin? Elbisenin arkasını görmek istiyorum." 

Devrim'in karşısında yanaklarımın ısındığını hissederek topuklarımın üzerinde yavaşça arkama döndüm. Onun beni izlediğini bilmek kanımı hızlandırıyordu. Yeniden önüme döndüğümde Devrim'e bakmaktan özellikle kaçındım. Armağan, "Çok güzel bir elbise."diye beğenisini sundu. "Ve sen de çok güzel bir kadınsın. Ayağın nasıl? O topuklu ayakkabılar içinde rahat ediyor musun?"

Ayakkabılarım on santimdi ve beni biraz zorlasalar da iyi hissediyordum. "Teşekkür ederim," diyerek iltifatlarını kabul ettim. "Ayağım biraz daha iyi. Bu elbisenin altına spor ayakkabı uygun olmazdı."

"Ayakkabı seçimini de beğendim. Gerçekten çok zevklisin.."

Devrim araya girerek ilk kez konuştu. "Abla, o bir modacı. Bu normal."

Ablası onu, "Sen ne anlarsın,"diye azarladığında içimden gülmek geldi. "Bir kadın üzerinde neyin harika duracağını değil, zaten harika olan kendisini neyin taçlandıracağını seçer. Ve bunu çok az kadın yapabilir. Gamze kesinlikle mükemmel."

Beni neden bu kadar övdüğünü anlayamayarak, "Teşekkür ederim."dedim. "Siz de öylesiniz."

Armağan, "Ve de mütevazi."diye ekledi. 

Devrim homurdandı. 

Aralarında ne olduğunu bilmiyordum ama benimle ilgili olduğu kesindi. Armağan, onu Devrim'in getireceğini söylemişti ama Devrim bir lansmana uygun şekilde giyinmemişti. Kot pantolon üzerine koyu bir siyah gömlek geçirmiş, kollarını kıvırmış, saçlarını dağınık bırakmıştı. Bu onun gündelik normal haliydi ve itiraf etmek gerekir ise, bu hali de beni epey sarsmıştı. Ancak ona KIZGINDIM. Evet büyük harflerle hem de.

"İçeriye geçelim mi?" diye önerdim. Böylelikle tatlı kardeşiyle daha fazla aynı havayı solumak zorunda kalmazdım. 

Armağan başını sallayarak harekete geçti ve ikimiz birlikte birkaç metre ilerlemiştik ki Armağan durdu ve arkasına baktı. 

Devrim hala orada durmuş bizi izliyordu. 

"Sen gelmiyor musun?" diye sordu. 

Ben de ne cevap vereceğini merak ederek ona baktım. Devrim gözlerini ablasından ayırmadan, "İşim var."dedi. "Sen çıkana kadar halledip geleceğim."

"Ne işin var Yekta?" 

Yekta mı? Başımı hızla Devrim'e çevirdim. "Yekta?"

Devrim sorumu duymazdan gelerek, uyarır gibi, "İşim var abla."dedi. "Ayrılmak istediğin zaman beni ara. Seni burada bekliyor olacağım." Sonra hiçbir şey demeden geldiği yoldan geri döndü. 

O giderken ablasına dönüp, "Yekta?" diye sordum. "Onun adı Devrim değil mi? Yoksa iki adı mı var?"

Armağan hüzünlü bir şekilde bana bakınca bir an için soruyu sorduğuma pişman oldum ama cevap verince de şaşkınlığımı gizlemeyi başardım.

"Önceden ismi Yekta idi. Sonra adını değiştirdi. Ona Yekta denilmesinden nefret eder..ancak ben ona böyle hitap edince bir şey diyemiyor."

Nedense bu hikayenin altında çok şey varmış gibi hissettim. "Neden adını değiştirdi?"

Armağan başını iki yana salladı. "Boşver..senin gibi güzel bir kadının gülümsemesi lazım Gamze. Ve inan bana bizim hikayemizde gülünecek hiçbir şey yok. O yüzden boşverelim gitsin." Yeniden akülü sandalyesini hareket ettirmeye başladı ve ben de onun peşine takıldım. Neden şimdi böyle söylemişti?

Ne demek istemişti? Daha doğrusu o ve kardeşi ne yaşamışlardı? 

Kafamda birbirinden hızlı birçok soru belirdi ki içeriye girerken tökezledim ve yanımdan geçen bir adam beni tutmasaydı yere düşecektim. Adamın elleri kollarımı tutmuştu. Başımı kaldırıp baktığımda onun garsonlardan birisi olduğunu gördüm. Teşekkür ederek  doğruldum ve Armağan'ın peşinden ilerlemeye devam ettim. 

Akşamın geri kalanı boyunca herkesin sorularını cevaplamaktan, onlarla ilgilenmekten yorgun düşmüş haldeydim. Aynı zamanda beklediğimizden de yüksek bir meblağın sözünü almıştık ve önümüzdeki ay yoğun bir şekilde çalışmamız gerekecekti. 

Efe de geri dönmüş ve bütün bunlara benimle birlikte katlanmıştı. Armağan onu görünce çok şaşırmıştı. Gerçekten de birbirimize çok benzediğimizi söylüyordu. Efe beni kollarının arasına aldı ve alnıma sıcacık bir öpücük kondurdu. Ve sonra gözlerimin dolmasına neden olan o üç kelimeyi söyledi. "Seninle gurur duyuyorum."

"Ağlatma beni şimdi."diyerek kollarımı onun beline doladım ve herkes dağıldıktan sonra nihayet derin bir nefes alarak kardeşime yaslandım.

"Çok güzelsiniz." Armağan'ın gülümseyerek bizi izlediğini gördük ve biz de güldük. 

"Böyle durduğumuza bakma,"diyerek kıkırdadım. "Normalde birbirimizden hiç hoşlanmayız."

Efe elini kaldırdı ve çenemi tutarak sıktı sonra eğilip yanağıma okkalı bir öpücük kondurdu. Sakallarını sert bir şekilde yanağıma sürttü ve ciyaklayarak onun kollarının arasından sıyrıldım. Beni yeniden yakaladı ve koltuğunun altına sıkıştırdı.

"Dur,"diye ciyakladım. "Saçlarımı bozuyorsun."

"Saçlarını zaten bozacaksın."diye güldü ve beni yakaladı. 

Armağan kahkahalar atarak bizi izliyordu. Efe'ye, Armağan'dan bahsetmiştim. Bütün bu gösteriyi her zaman yapıyor olsa da özellikle Armağan için yaptığını hissetmiştim. Çünkü Armağan pek gülümsemeyen, sert birine benziyordu. Onu güldürmek istemişti ve sanırım başarmıştı da. Armağan içten bir şekilde gülümseyerek bizi izliyordu.

Kardeşi Devrim've mesaj atmıştı ve kardeşi on beş dakika içinde burada olacağını söylemişti. Efe ile evlerimize dağılmadan önce onunla birlikte kardeşini beklemek istedik. Armağan buna gerek olmadığını söylediyse  de dinlemedik. Bütün malzemeler toplandıktan, kızlar dağıldıktan sonra nihayet dışarıya çıkmış ve ayak üstü sohbet ediyorduk.

"Galip nasıl bu arada?"diye sordu Armağan. 

Efe'nin kolu boynuma dolanmıştı. Ezici ağırlığından kaçmak istedim ama beni yine yakaladı. Beş yaşındaki çocuklar gibi davrandığımızın farkındaydık ama yine de Armağan bizi ayıplar gibi görünmüyordu.

"Galip iyi."dedim. "Okula başladı. Mutlu görünüyor."

"Peki annesi?" diye sordu. "Annesi nasıl?"

"Devrim Bey size her şeyi anlattı mı?" Diye sordum.

"Evet. Annesinin hasta olduğunu söyledi. Çok üzüldüm."

"Tedavisi başladı. İnşallah iyi olacak."

Efe çenemi bir kez daha tuttu ve alnımı yeniden öptü. "O küçük çocuğun hayatını değiştirdi. Benim küçük kardeşim-"

Sözünü keserek, "Ben küçük falan değilim."diye homurdandım. 

Armağan güldü. 

"Benden küçük olduğunu bir türlü kabullenemiyor." Efe sırıttı.

Armağan'a döndüm. "Allah aşkına şu adama bakan birisi, onun iki tane çocuğu olduğuna inanır mı? Üstelik birisi de yolda! Büyü biraz Efe."

Armağan gülümseyerek, "Allah analı babalı büyütsün."dedi. 

Efe, "Teşekkür ederim."diye cevap verdi. 

Efe kolunu yeniden boynuma doladı ve koltuğunun altına sıkıştırdı. Agh! Bu adam ne kadar oyunbazdı! "Onu  delirtmeyi seviyordum."

Tam o sırada Devrim'in arkamızdan gelen sesi duyuldu. "Hazırsan gidebiliriz abla." Efe arkasını dönerek beni de kendisi ile beraber döndürdü. Devrim ne bana ne de Efe'ye bakıyordu. 

Armağan toparlanarak, "Hazırım."dedi. 

Kardeşim başını sallayarak, "Merhaba.."dedi ve bir kolu hala omuzumdayken diğer kolunu Devrim'e uzattı. "Ben Efe. Sen de?"

Devrim onun elini sıktı ve düz bir sesle, "Devrim."dedi.  Kardeşimin başının yanında hemen benim başım vardı ama adamın bakışları bir kez bile bana kaymamıştı. Bu akşam özellikle beni görmezden gelmek için çaba harcıyordu sanki. Kabalığı yetmiyormuş gibi bir de böyle davranması. 

"Abla?"

Armağan onun yanına geçti. "Bu gece için çok teşekkür ederim gençler. Gamze, elbiselerine de bayıldım. Bir ara müsait olduğun bir zaman moda evine gelmek isterim."

"Tabi,"diye gülümsedim. "Her zaman beklerim."

"İyi geceler." Armağan geriye doğru döndü ve Devrim'e baktı. Devrim başını sallayarak, Efe'ye bakarak, "İyi geceler."dedi ve o da arkasını döndü. Yürümeye başladı. Bana bir 'iyi geceler' yoktu. Ben bütün varlığımla onun karşısında olmama rağmen görmüyordu. Efe onlar giderken beni arabalarımıza doğru götürdü. O kendi arabasına geçerken, "Çok kasıntı bir herif."diye yorum yaptı. Hiç bilemezdi. Hakkı vardı. 

Arabasına bindi ve ben de hemen arkasındaki arabama bindim. Efe yola koyulunca ben de yola çıktım ve onu takip ettim. 

Ayakkabılarımı çıkardım ve çıplak ayakla arabayı sürmeye devam ettim. 

Onu düşünmeden, onun davranışlarını sorgulamadan kendimi yola vermeye çalıştım ama hayır imkansızdı. Daha önce beni böyle alenen yok sayan bir adamla karşılaşmamıştım. Daha önce bu kadar kaba bir adamla dahi hiç karşılaşmamıştım. Bir insan ne kadar kaba olursa olsun yine de böyle davranabilir miydi? Adamın benden hoşlanmadığı açıktı. 

Gökyüzünde bir şimşek çakınca iç çektim. İşte, bir eylül yağmuru geliyordu. Hava durumunda İstanbul'un yağışlı olacağını söylemişlerdi. Sıkıntı yoktu. Efe önden giderken telefonumu açtım ve onu aradım. İkinci çalışta açtı.

"Sen eve geç,"diye duyurdum. "Ben bir mekana uğrayıp geleceğim."

"Bu saatte bu gerekli mi?" diye karşılık verdi. "Ne halledeceksen yarın hallet. Yağmur yağacak."

"Hayır şimdi halletmem lazım. Kızların ürünleri sağ salim getirdiğinden emin olmalıyım. Bir uğrayıp geleceğim. Çok fazla sürmez."

"Tamam o zaman ben de seninle-"

Sözünü keserek, "Ben çocuk değilim Efe."dedim. Karşı çıkmak istediğini biliyordum ama buna izin vermedim. "Karının ve çocuklarının yanına dön. Ben fazla gecikmem."

En sonunda onu ikna etmeyi başardığımda direksiyonu sağa kırdım ve moda evinin yolunu tuttum. On dakika geçmişti ki arabanın camlarına yağmur damlaları inmeye başladı. Geceye yağmur çok yakışıyordu. Nihayet moda evine geldiğimde arabayı hemen önüne park ettim ve topuklu ayakkabılarımı giymek için eğilip ayakkabılarımı aldım. Kapıyı açtığımda buz gibi bir serinlik bütün vücudumu sardı ve yağmur damlaları yüzüme vurmaya başladı. Çantamı ve telefonumu alarak arabadan çıktım. Hızla kapıyı kapatıp arabayı kilitledim ve koşar adımlarla moda evinin tentesinin altına sığındım. 

Moda evinin ışıkları yanmıyordu. Kızların ürünleri getirip bıraktığını düşündüm ve çantamdan anahtarları çıkarıp kapıyı açmak için küçük bir çaba harcadım. İlkinde anahtarı düşürdüm. Yağmur şiddetlenirken vücuduma çarpan soğukla titredim. İkincisinde anahtarı deliğe sokamadım. Neyse ki üçüncüsünde başardım ve nihayet kapı açıldığında kendimi içeriye atarak hemen vücudumu kurulayacak bir havlu için malzeme dolabına yöneldim. Aradığımı bulduğumda saçlarımı, omuzlarımı ve vücudumun açıkta olan kısımlarını hızlıca kuruladım ve defilede sergilenen bütün ürünlerin yerlerine konduğundan emin olmak için on dakika boyunca getirilen parçaları kontrol ettim.

Her şeyin tamam olduğunu görünce derin bir nefes aldım. 

Tam rahatlayarak, artık eve gidebileceğimi düşünürken bir gürültünün kopmasıyla olduğum yerde sıçradım ve korkuyla kapıya baktığımda bir tırın arabamı haşat ettiğini gördüm. Ellerimi ağzıma bastırarak çığlık attım ve topuklu ayakkabılarımı ayağımdan atıp dışarıya koştum. 

Bir anda olan biten kazaya dehşet dolu bir ifade ile baktım ve tır şoförünün iyi olup olmadığını anlamak için yağmurda kaldırımın ucuna kadar geldim. Arabamın arkası tamamen çökmüştü ve dumanlar çıkıyordu. Patlama riskine karşılık tır şoförüne bağırdım. Adamın direksiyon başında hareketsiz durduğunu görünce panikle ambulansı aradım. 

Geçen dakikalar boyunca tir tir titreyerek insanların toplanmasını izledim. Nihayet ambulans geldiğinde ve adamı dikkatlice çıkarıp hastaneye götürdüklerinde, itfaiyenin tırı arabamın üzerinden çekmesini izledim.

Kahretsin!

Neden Efe'yi dinlememiş ve eve geçmemiştim ki? Belayı üzerime çekiyordum resmen!

Kollarımı birleştirdim ve arabam da çekildiğinde polislerle geçirdiğim dakikalar boyunca titrememeye çalıştım. Adamların üzerimdeki elbiseyi fark ettiklerine emindim. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum.

Nihayet kazanın izleri temizlendiğinde ve herkes dağıldığında moda evinde tek başına kalakaldım. 

Yaşadığım şokla bir süre dalgınca hızını hiç azaltmayan yağmuru izledim. 

Bütün bunlar neden benim başıma gelirdi ki? 

Saatime baktım. Moda evine geleli bir buçuk saat olmuştu ve ben Efe'ye çok geç kalmayacağımı söylemiştim. Derin bir nefes alarak doğruldum ve en azından bir taksi çevirebilirdim. Yağmurun dinmesini beklesem mi diye düşündüm ancak yağmur dinecek gibi durmuyordu. Ben de tentenin altında bekleyebilirdim. İçeriye geçtim ve üzerime alabileceğim bir ceket bakındım. Nihayet bir deri ceket bulduğumda giydim ve bir tane de mavi bir şal alıp boynuma doladım. Yağmur damlaları boynuma değdiğinde huylanıyordum.

Aynanın karşısına geçip at kuyruğumu bozdum ve saçlarımı açık bıraktıktan sonra bir tane bere bulup saçlarıma taktım. 

Her şey tamamdı. Elbiseyi de çıkarabilirdim ama bu yağmurda kıyafetlerim yine ıslanacaktı, o yüzden bundan vazgeçerek çantamı alıp ışıkları kapattım ve moda evinden çıktım. 

Yağmur sanki daha da şiddetini arttırmıştı. 

Gecenin geç vakitleri olmasına rağmen yağmur altında koşuşturan insanları gördüm. Kaldırım boyunca şemsiyelerin altında hızlı hızlı yürüyen birçok insanı izleyerek tentenin altında durdum ve telefonumu çıkarıp taksi durağını aradım. Ancak hatların meşgul olduğunu duyunca telefonu kapattım ve gökyüzüne baktım. 

Taksi durağı çok uzakta değildi ancak yürürsem sırılsıklam olacağımı biliyordum. Ama burada bekleyip taksi durağının telefonuma yanıt vermesini beklesem ne olurdu? Sanırım soğuktan donardım. 

Daha fazla düşünmeden kararımı verdim ve telefonumu çantamın içine koyduktan sonra ceketimin fermuarını çektim ve topuklu ayakkabılarımın üzerinde hızlı hızlı yürümeye başlayarak yağmurun altına çıktım. Kahretsin ki bir şemsiyem bile yoktu. O yağmur anlarında sürpriz yumurtadan çıkmış gibi birden ortaya çıkan şemsiyeciler şimdi neden yoklardı?

Başımı önüme eğerek hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Yağmur damlalarının vücuduma iğne gibi saplandıklarını hissedebiliyordum. 

Topuklu ayakkabılarım ve sızlayan bileğim yüzünden fazla hızlı gidemediğimi fark ettiğimde, kaldırımın kenarında hızını yavaşlatan bir arabanın motor sesini duydum ve başımı çevirip arabaya baktığımda bana camın arkasından bakan Devrim ile karşılaştım. Birkaç saniye için göz göze geldik. Kalbimin o kısacık saniyelerde ne kadar hızlı attığını tahmin bile edemezdim.

Arabasını yavaşça sürerek yanımdan geçti, gitti, gitti, gitti ve otuz metre ileride birden durdu. 

Ben ise hareketsizce durmuş onu izliyordum.

Birden yolcu koltuğunun kapısı açıldı ve ben şaşkınca ne yapacağımı bilemeyerek arabaya bakakaldım. Hemen sonrasında bunun benim için açık bir  davet olduğunu anladım ve yağmur altında daha fazla hareketsiz durmayı bırakarak arabasına doğru koşmaya başladım.

Kendimi yolcu koltuğuna attığımda sırılsıklam ve nefes nefeseydim. Kapıyı çekip kapattım ve ona baktım.

Trafik ışıklarının altında parlayan gözleri bana onaylamayan bir bakışla bakıyordu. Ve içimden..kahretsin ki içimden o anda onu öpmek geçiyordu.

*

SON SAHNE, AŞAĞIDA PAYLAŞTIĞIM SAHNEDEN İLHAM ALINARAK YAZILMIŞTIR. PRETTYE LİTTLE LİARS DİZİSİNDEN EZRA VE ARİA'NIN YAĞMUR SAHNESİ. 

Devam edecek.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 37.1K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
2M 87.9K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
140K 17.2K 37
Ülkesinden kaçmak zorunda kalan genç bir kızdı. Yabancı bir ülkede sığınmacı olmanın tüm zorluklarını yaşadı. Taciz, hakaret ve sevgisizlik ar...
13.6K 2.4K 23
Ela, üniversiteye yeni başlamış genç bir kızdır. O yaşlarda her genç kızda olduğu gibi hayal dünyası fazlasıyla geniştir. En büyük hayali ise sonsuz...