Arıza tespit

By BookGanstas

1M 54.6K 6.2K

Gümüş rengindeki gözleri beni ilgiyle süzerken, "Neden tamircilik?" diye bir soru yöneltti. Birkaç saniye öl... More

👉1. Akü
👉2. Tamirci Kız🔧
👉3. Yüzleşme
👉4. Sözleşme📃
👉5. Yavuz
👉6. Yeni iş
👉7. Baskın
👉8. Tamirhane🛠
👉9. İş tulumu
👉10. Le petit palais🍽
👉11. Arkanlar
👉12. Arabaya bin🚘
👉13. Yangın🔥
👉14. Kısır
👉15. Tapu📄
👉16. Garaj
👉17. İmza✍
👉18. Game over☠
👉19. Açıklama
👉20. Emre
👉21. Bar🔮
👉22. Küçük oyun🤝
👉23. Tanışma🙋
👉24. Benimlesin
👉25. Sırılsıklam âşık💕
👉26. Gece ve gündüz
👉27. Aşk mı illüzyon mu❓
👉28. Kutu kutu pense💃
👉29. Ne hissetmeliyim❓
👉30. Söz
👉31. Sarışın kaplan🐯
👉32. Saf mısın❓
👉33. Kaç kaç🏃
👉34. Merak ediyorum
👉35. Paintball🔴
👉36. Paintpall🔵
👉37. Tabu
👉38. Belçıka çikolatası🍫
👉39. Aylin nerede❓
👉40. Çok güzelsin
👉41. Psycho🔫
👉42. Bırakma beni
👉43. Zıt kutuplar
👉44. Günaydın prenses👸
👉45. Çiçek💐
👉46. Uyuyalım💤
Yeni hikaye!
👉47. Korkak
👉48. Origami
👉49. Kaslı prenses
👉50. Şekerli mısır
👉51. Küçük prens
👉52. Sen kimsin❓
👉53. Sana aşığım💗
👉54. Sıyah gerbera
👉55. Masal🏰
👉56. Saat 12🕛
👉57. Korkuyorum sevmekten
👉58. Teslim ol
👉59. Biberli buluşma
👉60. Krep🥞
👉61. Seni seviyorum🖤
👉62. Kavga
👉63. Umut
👉64. Sevimsiz
👉65. Aile
👉67. Güzel bir gün🎀
👉68. Gelecekten bir gün - SON
Özel bölüm

👉66. Bana aşık mısın❓

9.4K 561 55
By BookGanstas

Kocaman camdan yağan yağmura baktım bir süre. Sonra camın duvarla buluştuğu köşeye oturup sırtımı duvara, sol yanımı cama yasladım. Cama düşen damlalar aşağı doğru akıyordu ve cam büyük olduğu için yağmurun o pıtırtısı daha yüksek çıkıyordu.

"Rapunzel?"

Elimi havaya kaldırıp, "Buradayım," dediğimde Zeyd garipseyen bakışlarla baktı bana. "Ne yapıyorsun orada? Dip köşelere zaafın mı var?"

"Yağmuru izliyorum," dedim açıklarcasına. "Kocaman cami koltuktan göremiyor musun peki?" diye sorduğunda omuz silktim. "Buradan daha güzel."

Elindeki fincanları masaya koyup ortadan kaybolduğunda şaşkınca, "Nereye?" diye sorabildim sadece. Sonra elinde büyük bir yastıkla geri döndü. "Kalk." Gözlerimi tepemde dikilen gövdesine kaldırdım.

Yüz hatlarına bak.

Adam 'jaw line' kavramını tanımlıyor sanki.

'Sus' dedim iç sesime. Zaten kalbim atıyor güm güm bir de sen başlama. Zaten nefesim kesiliyor bari sen sus.

"Kalk da şunu altına al, üşüyeceksin." Uzattığı yastığı alıp yerleşirken, "Yanıma gelsene," dedim elimle yere vurarak. "Geliyorum."

Biraz önce masaya koyduğu fincanları alıp yanıma oturdu. "Al bakalım prenses." Ben fincanı alınca kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çektiğinde hemen oraya yerleştim. "Artık en sevdiğin üçlüyü değiştirelim. Kahve, yağmur ve ben olsun."

"Olsun," diye onayladım.

Olsun.

Daha olmadıysa olsun tabi.

"Oldu o zaman," deyince güldüm sessizce.

Sevdim ben bunu. Yağmurun huzurlu sesi. Kahvenin acı tadı. ZeyZey'in kokusu, sıcaklığı ve güven veren kolları.

"Bir şey soracağım." Başımı göğsüne yaslamıştım. "Hm?" Yüzüne bakmamanın verdiği rahatlıkla sordum bir süredir merak ettiğim şeyi. "Ne zaman âşık oldun bana?"

Bir sessizlik oldu ve derin bir nefes aldığını hissettim. "Bilmiyorum ki. Ne zaman oldu nasıl oldu. Sen ne yaptın bana tam olarak?"

"Ben?"

Güldüğünde nefesini saçlarımda hissettim. "Sen tabi. Sen yaptın. Sana âşık oldum. Belki o yemekte garsonla konuşurken sebepsizce öfkelendiğimde, belki ne pahasına olursa olsun seni o arabadan çıkarmaktan başka bir şey düşünemezken, belki dünyanın en büyük acısının gözyaşları yanaklarından süzülürken, belki o garajda sandalyenin tepesinde saçların sallandıkça kokun burnuma dolduğunda... Bilmiyorum, ne zaman oldu bilmiyorum."

Çok erken.

Bahsettiği olaylar ta ilk tanıştığımız zamanlarda olmuştu. Nasıl ta o zamandan böyle hisler beslemişti. Ben haftalarca aylarca nasıl hiç görmemiştim bunu?

Gerçi sürekli imalarda bulunmuştu ama ben hiç ciddiye almamıştım. Sadece oyun oynadığını düşünmüştüm.

Yine de çok erken.

O restorana gittiğimizde daha sadece dördüncü kez görüşüyorduk. "Nasıl bu kadar çabuk nefret aşka dönüşebilir ki?" dedim biraz ona biraz kendi kendime. "Ben senden hiç nefret etmedim ki. Öfkeliydim evet ama nefret."

Başını salladı galiba. Bilmiyorum. Sığındığım yerden onu göremiyordum. Kalbi atıyordu onu duyuyordum sadece. "Ben de etmedim," dedim. Sormamıştı ama yine de bilsin istedim.

"O zaman neden görüşmeyelim dedin ki?" Yine sessizce gülünce, "Gülme," diyerek dürttüm. "Bazen gerçekten beni şaşırtıyorsun. Bu kadar zekiyken nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun sen?"

İç geçirdim. Hiç de garip bir soru değildi. Madem o zamandan beri biliyordu neden görüşmeyelim demişti bana?

"Sen de yapmadın mı aynını?"

Kaşlarım çatıldı. "İtiraf edemedim kendime. Konduramadım. Görmezsem unuturum sandım. Galiba en büyük pişmanlığım oldu. Belki ilk pişmanlığım. Sen bana o kadar çok ilk yaşattın ki...

İlk kez bir şeyi bu kadar çok istedim. Hiç bir şeyi istemediğim kadar çok istedim ben seni. Ve ilk defa kaybetmekten korktum. Daha seni elde etmeden bile ölesiye korktum kaybetmekten. Galiba bu yüzden sana itiraf etmem bu kadar uzun sürdü.

Beni o kadar hiç görmüyordun, ciddiye almıyordun ki, eğer bir şey söylersem bırakıp gidersin diye korktum. Gidecektin de... Aptal." Nefesimi tuttum. İnsanın kalbi niye hızlanır ki böyle şeylere. "Ben..."

Ne diyeceğimi bilmiyordum ki.

"ZeyZey." "Söyle prenses." "Prenses demesen bana. Benden prenses olmaz ki..." Elini saçlarıma gömdüğünü hissettim. Yüzümden arkaya doğru çekip okşadı yavaşça. "Olmasın zaten. Sen benim prensesimsin. Sadece benim."

Yutkundum. İçim ısındı sözleriyle. Onun yanında ben de prenses olmak istiyordum. Hayatımda belki ilk kez bir prenses olmak hoşuma gidiyordu. Onun prensesi olmak.

"Ne söyleyecektin?" "Hı?" Daldığım düşüncelerden sıyrıldım. "Şey..." Ben susunca tekrar sordu. "Ne?"

"Ne zaman anladın peki?"

"Ne zaman anladım biliyor musun?" Sırtını dikleştirdi. "O aptal yüzüğü parmağına taktığında. Canım yandı be prenses. Sen elimden kayıp gidince canım yandı. Kalbim sıkıştı."

Birden bir şey hatırladım. "Sen bana sormuştun..." dedim afallayarak. Galiba ben bazen gerçekten söylediği kadar aptal oluyorum. "Biri çıksa, sana âşık olduğunu söylese ne yaparsın demiştin..." Sonunda sığındığım yerden doğruldum yüzüne bakmak için. "Eğer ben o gün başka bir cevap verseydim..."

"Her şey daha farklı gelişebilirdi evet."

"Ben..." diye başladım ama yine ne diyeceğimi bilmiyordum. "Ben hiç farkında değildim ki."

"Değildin. Bu da az acıtmadı canımı. Beni fark et diye yapmadığım kalmadı." "Özür dilerim." "Aptal. Özür dile diye söylemedim." "Benimle oynuyorsun sanmıştım. Bütün o imalar, iltifatlar. Dalga geçiyorsun sandım."

Gözleri ışıl ışıldı. Gümüşün o tonu beni inanılmaz etkiliyordu. Baştan beri bakışlarından hep rahatsız olmuştum. Şimdi anlıyorum belki de fazla etkili olduğu için.

"Öyle bakmamalısın bana. Kalpten gideceğim bir gün."

"Alışsan iyi edersin Rapunzel, artık ömrümün sonuna kadar ben sana hep böyle bakacağım." Bir süre ben de profiline baktım. Ne demek istediğini anlayabiliyordum. Ben de sonsuza kadar ona böyle bakabilirdim.

Saçlarının o tanımlayamadığım rengine. Her detayıyla mükemmel yüz hatlarına. Bir de bana öyle parıl parıl bakan gözlerine.

"Sormayacak mısın?" diye mırıldandım sonunda dayanamayarak. "Duymak istemediğim bir şey söylemeni istemiyorum," dediğinde derin bir nefes aldım. Sanki ben ne söyleyeceğimi biliyorum da.

"Bana âşık mısın?"

Gözlerimi yumup yağmuru dinledim ve onun nefes alışını dinledim.

Aşk?

Ne yaptığımın farkında olmadan elimi uzatıp yanağına koyarak sakallarını hissettim yine. "Ben..."

"Değilsin değil mi? Bana âşık değilsin. Hala aşk diye bir şeyin olmadığını düşünüyorsun. Belki fikrin değişmiştir diye ümit etmiştim ama değişen bir şey yok değil mi?"

Yutkundum.

Öyle değildi işte.

"Var. Değişen birçok şey var."

"Komik. Vereceğin ilk tepki sana aşığım olmalıydı. Öyle olsun isterdim." Elimi hala yüzünden çekmemiştim. Bir şeyleri anlamaya çalışıyordum sanki.

"Zeyd sözümü kesmekten vaz geçip konuşmama izin verecek misin? Eğer istiyorsan sana duymak istediklerini söylerim ama beni dinlersen içimden geçenleri söylemek istiyorum."

"Tamam. Özür dilerim. Dinliyorum." "Hani demiştim ya sana, 10 kişiye sor aşkı, herkes farklı tanımlar diye. Ben aşkı hiç tanımlamadım. Benim için hep değersiz bir şeydi. İçi boş bir kelime.

Ben seni aşk diye tanımlamak istemiyorum. Hayatım boyunca hiçbir anlam, hiç değer yüklemediğim bir kelime olmanı istemiyorum çünkü sen çok daha fazlasısın.

Senin için aşk ne bilmiyorum, belki senin aşkı tanımladığın şekliyle sana aşığımdır. Belki değil, öyledir. Ama benim tanımladığım şekliyle öyle olmasını istemiyorum.

Sen benim hayatımın anlamı olmuşken ben sana nasıl sadece aşk deyim. Ben seni seviyorum ZeyZey. Anlıyor musun beni?"

Cevap vermek yerine beni kendine doğru çekti. "Ne yapıyors..." dememe kalmadı kucağında buldum kendimi. Sırtını duvara vermiş hala az önceki oturduğumuz gibi otururken ben yanlamasına dizlerinin üzerinde cama doğru oturuyordum.

Başımı yana, ona doğru çevirdim. "Ze..." daha adını bile söylememe izin vermeden dudakları dudaklarımı buldu. Şu an kucağında oturuyordum ve beni öpüyordu. Ben buna karşı çıkmaya hazırlanmıştım ama ne söyleyeceklerim kaldı aklımda ne de bir düşünce.

Dudakları bütün her şeyi unutturuyordu. Hatta unutturmakla da kalmayıp başımı döndürüyordu. Kollarımı boynuna doladığımı bile hatırlamıyorum. Bütün anlatmak istediklerimizi bu öpüşmeye sığdırıyorduk sanki.

Bu hepsinden farklıydı. Bu hepsinden anlamlıydı. Sanki bir dönüm noktasıydı. Bütün itirafları yapmıştık ve aramızda hiçbir şey kalmamıştı. Artık sadece ikimiz vardık. Ve bundan sonrada sadece ikimiz olacaktık.

Dudaklarını dudaklarımdan ayırınca derin bir nefes çektim içime. Alnını benimkine yasladığında nefes alışlarını dinlemek hoştu. Burnuma bir öpücük kondurdu. Sonra dudaklarıma. Sonra çeneme. Dudaklarının çenemden boynuma doğru indiğini hissettiğimde nefesimi tuttum tekrar.

Bir ürperti omurgamdan aşağı inerken tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Her bir temasla vücuduma bir sıcaklık yayılıyordu. Kalbim inanılmaz bir hızla atarken yine çelişkili hisler yaşıyordum.

Bir yanım sonuçlarını düşünmeksizin sadece anı yaşamak için çırpınıyordu. Hele de dokunuşları bu kadar iyi hissettirirken ve ben nefes almayı bile unuturken. Tenime değen sıcacık dudakları başımı döndürmeye yeterdi.

Ama diğer yandan o içimi kemiren şeylerden kurtulamıyordum. Boynundaki kollarımı çözüp uzaklaştım biraz. Elimi tamda kalbine koyup hafifçe ittiğimde hızla çarpan kalbini hissettim. Bunu hissetmek güzeldi. Beni çektiği kucağından inip yanına yerleştim tekrardan.

Nedense yüzüne bakamıyordum. Yanaklarım alev alev yanıyordu ve benim kalbimin de onunkinden pek bir farkı yoktu. Bir gün gerçekten fırlayıp gidecekti böyle dengesiz ata ata.

Küçük bir mesele daha vardı. Aklımın köşesinde gidip gelen, olur olmaz kendini hatırlatan küçük bir mesele. "Zeyd, ben sana bir şey söylemek istiyorum."

Ses tonumdaki ciddiyet anında dikkatini bana vermesini sağlamıştı, ya da belki de adını kullanmam. Gümüş gözleri merak, ilgi ve endişeyle bakınca o bir anlık kararlılığım söndü gitti. Gözlerimi kaçırdım. Yutkundum ve cümleleri kafamda tasarlamaya çalıştım.

Bu sandığımdan daha da zor olacaktı.

O kadar ki yan çizmeyi düşündüm. Ben kendi içimde kıvranırken iyice merak etmiş olsa gerek ki, "Ne oldu?" diye sorunca daha önce defalarca düşünüp oluşturduğum cümleler birbiri içine girdi kafamda.

Bir eli yavaşça çenemi tutup ona bakmamı sağladığında bu beni motive edeceğine daha da tereddütte düşürdü. "Ben..." diye başladım ama devamı gelmedi.

Galiba yapamayacaktım.

"Neyse boş ver. Önemli bir şey değil zaten, daha sonra söylerim," diyerek yan çizdim. Hala çenemi tutan elinin parmaklarını yanağıma doğru uzattı. Hafifçe yanağımı okşadığında içimde bir şeyler kıpırdadı sanki.

"Önemli olmasa kıvranmadan söylerdin. Aksine önemli bir şey. Hadi söyle merak ettim."

Başımı salladım iki yana. "Daha sonra," dedim tekrar. Kafasını biraz eğdiğinde gözleri yüzümü inceliyordu. "Daha sonra kolaylaşacak mı? Hadi söyle."

Dudaklarımı istemsizce birbirine bastırdım. Kolaylaşmayacaktı. Hatta galiba hiç söyleyemeyecektim. Nasıl söyleyeyim ki zaten ben bunu?

"Boş ver," dedim tekrar.

"Güzelim," dediğinde gözlerimi yumup yutkundum. Nereden açmıştım ben ağzımı yine. "Benimle neyi konuşamıyorsun sen?"

Sıkıntıyla kıpırdadım. Yanaklarımın ısındığını hissedebiliyordum. Yanağımı ısırdım ve kendimi bu durumdan nasıl kurtaracağımı düşünmeye başladım. Eli hala çenemi tutuyor gözleri merakla gözlerime bakıyordu. "Kızardın mı sen şu an?"

"Hayır," diyerek başımı çevirdiğimde elinden kurtuldum. Sonra bana doğru eğildiğinde nefesini yanağımda hissettim. Tek parmağı yanağımdan çene kemiğime doğru inince irkildim bir an. Kalbim bana oyun oynuyordu. Bir hızlanıyor bir duruyordu.

"Zeyd," dedim sessizce. Bana iyice yaklaştığında dudakları aynı rotayı izledi. Nefesimi tuttum. Her bir teması içimdeki kıpırtının iliklerime kadar yayılmasına neden oluyordu.

Kafam allak bullak oluyordu.

Düşünmekte zorlanıyordum.

Yavaşça geri çekildiğinde hızla nefes aldığını duyuyordum. "Prenses," diye fısıldadı. "Nedir bana söyleyemediğin? Hala benimle konuşamadığın şeyler olması hoşuma gitmiyor. Bir şeyleri benimle paylaşmaman hoşuma gitmiyor. Benimle alakası olsun olmasın hakkında her şeyi bilmek isterken senin anlatmaman hoşuma gitmiyor."

"Öyle değil..." dedim sessizce. Öyle değil. Gözlerini gözlerime kenetledi tekrardan. Derin bir nefes aldım. "Mesele seninle paylaşmak istememem değil. Ben sadece..." Dudağımı ısırdım çaresizce. Bakışlarımı kaçırdım ondan. Yüzüm yine ısınmaya başladı.

"Ben uzun zaman önce bir söz verdim kendime..." Sustum. Buraya kadar kolaydı tabi. Sessizlik uzayınca, "Ne sözü?" diye sordu beklentiyle. "Belki bilmen gerekir diye düşündüm."

"Peki, söyleyecek misin?"

Hala itinayla ona bakmayı reddediyordum, yine de dikkatli bakışlarını üzerimde hissedebiliyorum. "Şey..." diye başladım.

Bu ne biçim bir şey ya...

Ben şu an verdiğim söze pişman oldum sırf ona söyleyemediğim için.

"Ben." Başımı yüzümü görmemesi için diğer tarafa çevirdim ve gözlerimi sıkıca yumdum. "Evlenmeden kimseyle birlikte olmayacağıma dair kendime söz verdim," dedim hızlıca.

Yanaklarım alev alev yanıyor, kalbim hızla atıyordu ve utancımdan her an yerin dibine girebilirdim. Ses çıkarmadığı her saniye biraz daha huzursuz olsam da dönüp ona bakamıyordum. Ne tür bir tepki verebileceğini bile bilmiyordum.

Şu an neden konuşmuyordu?

Şaşkın mıydı?

Yoksa kızgın mı?

Belki de hayal kırıklığına uğramıştı.

Bunu öğrenmek için yüzüne bakmalıydım ama o kadar utanıyordum ki bu imkânsız gibi bir şeydi. "Bana bak prenses." Fısıltılı ses tonuyla gözlerimi daha sıkı bastırdım birbirine. Kafamı salladım iki yana.

Daha değil.

Daha hazır değilim yüzleşmeye.

Derin bir nefes aldığını hissettim. "Alya bana bakar mısın?" Bir kez daha olumsuz anlamda başımı salladım. "Gerçekten bir umutsuz vakasın..."

"Aptal. Ayrılmak istediğini falan düşündüm. Ödümü kopardın."

"Hı?" Şaşkınca yüzümü ona döndüm bu sözleriyle. Ayrılmak ne alaka. Neden ayrılmak isteyim ki. "Sence ben böyle bir şeye saygı duyamayacak kadar karaktersiz miyim?" Bir kez daha bakışlarımı kaçırdım gözlerinden.

"Yanlış anlama sakın, senden herhangi bir beklentim olduğundan değil, sadece bil diye..." Yine hızlı hızlı konuşup makinalı gibi ardı ardına sıralamıştım kelimeleri. Belki de tam olarak dürüst bile davranmamıştım.

'Senden herhangi bir beklentim olduğundan değil' deyişim yalan sayılır mıydı?

"Bir şey sormak istiyorum."

Al işte.

"Hm?" "Konuşurken yüzüme bakmayacak mısın?"

İyi böyle. Bakabileceğimi sanmıyorum.

"Utanıyor musun?"

Utanmak ne ki? Şu an yerin dibine geçip yok olmak istiyorum.

Sessizce güldü ama sonra konuştuğunda sesi ciddiydi. "Sadece merak ettim, ne zaman verdin bu sözü? Yani neden? Biri bir şey mi yaptı?"

Son sorusu hızla başımı ona çevirip iki yana sallamamı sağladı. "Hayır." Gözlerini bulduğumda oradaki yumuşak anlayışlı bakışlar içimi titretti. 'Sence ben böyle bir şeye saygı duyamayacak kadar karaktersiz miyim' deyişi kulağımda çınladı.

Aslında verdiği tepki beklediğimden güzeldi. Komik bulmamıştı, hangi devirde yaşıyoruz dememişti, kızmamıştı, hayal kırıklığına da uğramamıştı. Sadece kabullenmişti. Ben öyle istediğim için saygı duyup kabullenmişti, hem de hiç sorgulamadan.

Neden vermiştim bu sözü? Düşünürken bakışlarım kollarına kaydı. Gömleğini dirseklerine kadar toplamıştı ve kollarının iç tarafında damarlar belirgin bir şekilde gözüküyordu. Dalgın bir şekilde parmağımla en ortadaki damarı takip ettim yukarı doğru.

Yavaşça tekrar aşağı doğru inerken konuştum yine. "Ben liseye gittiğimde oradaki tek kızdım biliyorsun," derken ben ufak bir kıpırtısıyla huzursuz olduğunu fark ettim. Anlatacaklarımdan hoşlanmayacağını düşünüyordu ama sorun yok, öyle bir hikâye değildi bu.

"Takdir edersin ki birçok şey gördüm ve duydum. Her lisede olan şeyler ama tabi ben o ortamlarda tek olduğum için her zaman daha çok duydum daha çok gördüm. Asıl mesele o değil de, bazı şeyler o kadar değersizdi ki, o kadar anlamsız.

Birilerini, bir şeyleri elde etmek, küçük oyunlar, iddialar. O kızla el ele tutuşursan, şu kızla öpüşürsen, bu kızla en az iki hafta çıkarsan... Dedim ki kendi kendime, asla böyle bir sohbete konu olmayacağım. Bazı şeyler o kadar anlamsız değersiz olmamalı ve asla zamanımı bana değer vermeyen biriyle harcamayacağım.

Her şeyden önce sevgi ve saygı olmalı, sırf eğlenmek için değil de kalıcı bir şeyler kurabilmek için başlayıp sadece kalıcı olduğundan emin olduğumda...

Neyse. Öyle işte." Omuz silktim. Belki de saçmaydı bilmiyorum. Parmağım damarlarını takip etmeyi bırakmış öylece duruyordu kolunda. Ürkekçe gözlerimi kaldırıp ona baktığımda yüz ifadesi çok garipti.

Böyle ihtişamlı bir şeye bakıyormuşçasına. Hayran ve etkilenmiş. Kaşlarım çatılınca eliyle kaşlarımı düzeltti.

"Sen ne kadar güzel bir şeysin böyle."

Gülümsedim hafifçe.

"Şimdi ben de sana söz veriyorum; bizim her anımız özel olacak. Zamanımızın hiçbir saniyesi boşa geçmeyecek. Çünkü sen çok değerlisin ve ben sana bunu hep hissettireceğim. Söz sana."   

*****

Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 194 23
Çocukluktan başlayan bir aşk hikayesi. "Sen benim kar çiçeğimsin"
68.5K 27K 52
Asker, vatan; aşk ... kitabıdır.🌾❤️ 🌾"Ben, seni acılarım yüreğimi döverken tanıdım." dedi kadın, öfkeli bir ses tonuyla . Adamı, uzun bir sessizlik...
9.8K 906 20
Sırtımı üşüten soğuklukla gözlerimi aralamaya çabaladım. Gözlerimi açtığımda perdenin uzayan hareketine takılı kaldı gözlerim. Açık olan pencereden s...
792K 7K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...