PERİ ve KUZGUN

Par Esra269

4.3M 59K 4.8K

"Ona bir bak! Onunla beni bir arada düşünebiliyor musun gerçekten?" ☙ ❧ "Onu istemiyorum! Onunla ilgili h... Plus

Giriş
Giriş - 1
Giriş - 2
Giriş - 3
Giriş - 4
Giriş - 5
Bölüm 1 : Sinir Bozucu Adam
Bölüm 2 : Pembe Koltuk Değnekleri
Bölüm 3 : Yeni Bir Hayat
Bölüm 4 : İnatçı Pislik Herif
Bölüm 6 : Açık Davet
Bölüm 7 : Garip Bir Adam
Bölüm 8 : Figüran
Bölüm 9 : Zor Adam, Tutkulu Kadın
DUYURU - PERİ VE KUZGUN KALDIRILDI!

Bölüm 5 : Arkadaş Değiliz

49.1K 4.1K 335
Par Esra269

Selamlar..yorumları bekliyorum. (: Nasıl gidiyoruz? Youtube kanalıma beklerim sizleri. Profilimdeki paylaştığım videolardan ulaşabiliyorsunuz. Bekliyorum. 🌺🌼🌸

"Devrim Bey, beş dakika müsait misiniz acaba?" 

Devrim başını gömdüğü bilgisayarından  kaldırdı ve kapıyı yarım bir şekilde açmış ona beklentiyle bakan asistanına baktı. Çok yoğundu. Asistanı da bunu biliyordu. Onun kendisini bölmemesini söylemişti ama bu önemli olmalıydı.

"Sorun nedir?"

Asistanı Zahide, otuz sekiz yaşında vasıflı bir asistandı ve Devrim onun çalışkan kişiliği yüzünden onu uzun süredir yanında tutuyordu. 

Zahide içeriye girdi ve elindeki dosyaları onun masasına bıraktı. "Bunları imzalamanız gerekiyor. Sizi rahatsız etmek istemezdim ama bunlar daha fazla bekleyemez."

Devrim dosyaları beş  dakika boyunca inceledi ve tek tek imzaladı. Dosyayı ona geri verdi ve işine dönmek için bilgisayarının ekranını tekrar açtı. Zahide odadan çıkarken kapıda bir karışıklık oldu ve Devrim başını kaldırdığında Zahide'nin şaşkınlıkla bir şeye baktığını gördü. Akşam saatleriydi. Zahide çıkmak üzereydi ve Devrim birkaç saat daha ofisinde olacaktı.

Kadın kapıyı çekmek istedi ancak bir erkek sesinin, "Devrim Kuzgun'a teslimat var." dediğini duydu. Devrim tek kaşını kaldırarak Zahide'nin kapıyı tekrar açışını ve elinde büyük bir paket taşıyan çiçek teslimatçısının içeriye girmesi için kenara çekilişini izledi.

Paketin üzerindeki ambalaj açılmıştı, güvenlik bu kadar büyük bir paketi kontrol etmiş olmalıydı. 

Çiçek teslimatçısı, üzerinde 'Frezya Çiçekçilik' yazıyordu, ona bakarak, "Devrim Kuzgun?" diye sordu. 

Devrim başıyla onayladı ve sandalyesini çevirerek ayağa kalktı. Ağır adımlarla çiçeğe doğru yürümeye başladı. Ambalajdan nasıl bir şey olduğu belli olmuyordu ama ofisinin ortasına bir çiçek teslimatçısı duruyorsa, getirdiği de büyük ihtimalle bir çiçek olmalıydı. 

"Kimliğinizi görebilir miyim?" 

Devrim ona ehliyetini gösterdi. "Bu nedir?"

Adam, "Bir kaktüs,"dedi. Açıklamaya girişti. "Çok güzel bir bitkidir. Şurayı imzalar mısınız?" Ona bir kağıt uzattı. Devrim çiçeği teslim aldığına dair bir imza attı. Bir kaktüs diye düşündü. Bir kaktüs. 

Adam çıkıp gitti. 

Devrim ile Zahide ofisin ortasında duran büyük saksıya aynı kafa karışıklığı ile baktı. 

Zahide, "Nedir bu?" diye sordu. "Sizinle oynuyorlar mı? Bir mesaj mı vermek istiyorlar?" 

Devrim ona cevap vermedi. Ambalajı sıyırdı ve son derece dikenlerle örülü çiçek, ya da bitki -adı her neyse- ortaya çıktı. 

Ambalajı sıyırdıktan sonra kaktüsün dikenlerine iliştirilmiş bir not gördü. Tabi. Not kağıdı kaktüsün dikenlerine geçirilmişti. Aman ne hoş. Devrim kağıdı aldı ve ona yazılmış notu okudu.

"Tabu sayılan şeylere saldırman şartsa, bu saldırı, fikrinin doğruluğunu kanıtlıyorsa, çekinme! Saldır! Ya dikenleri sempatik gülsündür ya da çiçeği görmezden gelinen kaktüs!"

Küçük İskender, diye düşündü. Okumuştu. Peki bu not ne anlama geliyordu? Ona bunu kim göndermişti? 

Not kağıdını avucunun içinde bükerek masasına doğru yürüdü ve Zahide'ye, "Bunu ofisimden alsınlar."diye duyurdu.

Sandalyesine oturdu ve birkaç saniye boyunca kaktüse baktı. Üzerinde düşünmek için bile vakti yoktu, o yüzden eğer bu bir tehdit ise devamının nasıl şekilleneceğini bekleyecekti. Fakat şimdilik üzerinde daha fazla düşünmeyecekti. 

Zahide bir kişiyi çağırdı ve kaktüs ofisten çıkarılırken Devrim bilgisayarına döndü. 

Masanın üzerinde duran buruşturulmuş not kağıdına ilgisizce bir bakış attı ve onu alıp masanın altındaki çöp kutusuna attı. 

Çalışmasına geri döndü.

*

Akşamın dokuzunda evine geldiğinde aynı çiçeğin kapının hemen girişinde olduğunu görünce kısa bir duraklama yaşadı. Ceketini çıkarıp koluna alırken, akülü sandalyenin sesini duydu ve hemen ardından lobide ablası Armağan belirdi. 

"İlginç bir çiçek tercihi, öyle değil mi?" Ablası elinde tuttuğu bir kağıdı ona uzattı. "Not daha da ilginç."

Devrim notu ondan aldı ve kısa bir bakışla ofisteki kaktüsün üzerinden çıkan notla aynı not olduğunu gördü. Ona aynı bitkileri hem evine hem de ofisine gönderecek kadar kim kinlenebilirdi? Üstelik bir kaktüs. 

Devrim aptal değildi. Çok az dostunun olduğunu biliyordu ve içinde bulunduğu dünyada kimseye güvenmemesi gerektiğini de öğrenmişti. Ama en gaddar düşmanının bile böylesi ucuz bir numara çekmeyeceğini de biliyordu. Bunu basit düşünen birisi yapmıştı. Devrim'e mesaj vermek isteyen birisi. 

Muhtemelen onu tanımayan birisi. Çünkü tanısa böyle bir aptallık yapmazdı.

"Bu teslimat ne zaman geldi?" diye sordu ablasının meraklı bakışlarını görmezden gelerek. Armağan onun bam teliydi. Onu seviyordu. Ancak duygularını göstermek konusunda ne yazık ki başarılı değildi. O, ailesini katlettikleri zaman bütün duygularını orada bırakmıştı. İçinden bir volkan taşmış onu tüketmişti.

"Akşam üzeri."

Bu ofisine gelen teslimatla aynı zamanlardaydı. Genç adam bıkkınlıkla kaktüse baktı. Üzerinde çiçek varsa bile kesilip alınmış gibiydi çünkü tomurcuk izleri üzerindeydi. Tıpkı ofisteki kaktüs gibi. 

"Kim olduğunu düşünüyorsun?" 

"Hiçbir şey düşünemeyecek kadar yorgunum,"diye mırıldandı Devrim. "Biraz koşup uyuyacağım."

Armağan sessiz kaldı. Devrim onun yanından geçip odasına geçti ve üzerindekileri çıkardıktan sonra yalnızca bir spor şortu ile tişört giydi. Çoraplarını ayağına geçirdi ve koşu ayakkabılarını da giydikten sonra tekrar dışarıya çıktı. 

Koşmaya, zaten yorgun olan bedenini daha fazla yormaya ihtiyacı vardı çünkü başını yastığa koyduğu anda uyumak istiyordu. Uyku problemi çeken birisine karşın son derece zinde görünmesine rağmen, Devrim yaşadığı durumdan hoşnut değildi. Günü belki de yalnızca birkaç saatlik uyku ile geçiriyordu. 

Bir şekilde dayanıyordu. 

Bir insan yaşamaktan zevk almadığı zaman, gün içinde nasıl vakit geçirdiğinin de pek önemi olmuyordu. Kendini işine veriyordu. İşine ve kalbini paramparça eden ablası Armağan'a. Armağan'ı çok seviyordu. Hayatta tek sevdiği insan o olabilirdi, ama Devrim onun tarafından da kırıldığını hissediyordu. Onu bulup, o bataklıktan kurtardığından beri ölmek isteyen Armağan, bunu her deneyişinde Devrim'den parçalar koparmıştı. 

Genç adam küçük yaşta ailesinin ölümüne tanık olmuştu ve yine küçük yaşta kendini hiç bilmediği bir ortamda bulmuştu. 

Bugünlere kolay gelmiş değildi. 

Yıllar önce Çakal'ın ona çektirdiği dört karttan üçünde çıkan her şey gerçekleşmişti. Dileği gerçekleşmiş ve ablasını bulmuştu. Statü sahibi olmuştu. Ve tehlikeli bir hayatı vardı. Ama kadın. Dördüncü desteden çektiği kartta çıkan, hayatını değiştirecek olan 'kadın' karşısına çıkmamıştı. Çünkü karşısına çıkmasın diye Devrim özellikle çaba harcıyordu. 

Bugüne değin bir kadınla birlikte olmuşluğu dahi yoktu. Çok iğrenç, ahlaksızlığı bir erdem gibi taşıyan kadınlar görmüştü, çoğu ile konuşmuştu da.. hatta bazı durumlarda onlarla birlikte iş yapmak zorunda bile kalmıştı ama hiçbirinin yüzünü dahi hatırlamak istemiyordu.

Ondan etkilenen, onu ağına düşürmek isteyen, ya da yaralı kalbini iyileştirmek isteyen birçok kadınla tanışmıştı. Sonuçta Kuzgun oteller zincirine sahipti. Çakal'dan miras. Birçok partide, organizasyonda birçok kadın görüyordu. Nazik bir adam olmasa da onları kibarca geri çeviriyordu.

Hayatına bir kadın girmeyecekti. Çünkü Devrim buna izin vermeyecekti. Yıllar önce çektiği o desteleri hala saklıyordu. O kartlar kendisine yaptığı seçimleri ve o geceki çaresizliğini hatırlatıyordu. 

Ama bütün bunlar bir 'kadın' olması anlamına gelmezdi. Devrim hepsine karşı mesafeliydi. 

Eylülün serin havasında evinden uzaklaşarak koşarken aklına arabasının önüne atlayan şu kadın geldi. Adı neydi? Aşırı inatçı bir kadındı. Hayattan zevk aldığı kesindi. Gözleri sıcacıktı. Devrim'e sinirli gözlerle bakarken bile göz bebeklerinde hayatın parıltılarını taşıyordu. Devrim o parıltılara asla sahip olamazdı. Kendi gözleri, o parıltıları on beş yaşındayken kaybetmişti. Onun gözlerine bakan insanlar ürperirdi. Çünkü genç adamın kalbindeki soğukluk gözlerine yansırdı. 

Ama adı Gamze olan kadın, hatırlamıştı, onun gözlerinin içine bakarken tereddüt dahi etmiyordu. Aksine Devrim'in soğukluğunu kaba buluyordu. Devrim'in bunu bilerek yaptığını düşünüyordu zira öyleydi de. Ama bu o kadına karşı yapılmış bir şey değildi. Bu hayata bir tepkiydi. Gamze bunu üzerine alarak yazık ediyordu.

Bugünkü telefon konuşmaları dahi bir işkence gibiydi. Devrim kısa kesmeyi direkt konuya girip konuşmayı bitirmek istemişti. Açıkçası onun alaycı kişiliğinden pek de hoşlanmamıştı. Bu yüzden onunla pek konuşmak istemiyordu. Telefonu yüzüne kapatmayı düşünmese de o an gerçekten acil bir işi vardı ve konuşma gereksiz yere uzuyordu. 

Sonrasında bir kez daha aramış ve Devrim onu meşgule çevirerek telefonunun sesini kısmıştı. Bir daha baktığında Gamze onu bir daha aramamıştı. 

Devrim kabalık yaptığını biliyordu ve doğruyu söylemek gerekirse umursamıyordu da. 

Tek umursadığı şey o küçük çocuğun yeni bir hayatının olmasıydı. Gamze'nin o çocuğa yardım edeceğini duyunca şaşırmıştı. Çünkü kadın çok havalı birine benziyordu. Onun gibiler değil bir hırsız çocuğun peşinden koşmak, tırnağı kırılır diye iki adım atmazlardı. 

Ama orada can sıkıcı trafikte beklerken, mağazaların önünden koşarak geçen bir çocuk görmüş ve hemen ardından uçuşan saçlarıyla koşan Gamze'yi fark etmişti. Çocuğun elinde bir kadın çantası vardı ve korkuyla kaçıyordu. Gamze ise son sürat onu yakalamak için koşuyordu. Mini eteği, beline bağladığı şalı ve uçuşan saçlarıyla tek başına bir fırtına çıkarabilecek gibiydi. 

Kalabalığın arasından kimseye çarpmadan koşuyordu ve yanında oturan kuzeni Deniz bile onu fark etmişti. 

O sırada, "İnsanlar çocuğu neden durdurmuyor?" diye sormuştu. "Kadın onu yakaladığında çocuk yandı."

Ancak öyle olmamıştı. Kadın onu yakalamıştı ve hemen yanlarındaki restorana oturmuştu. Onunla konuşmuş, çantasından para çıkarmış ve çocuğun önüne koymuştu. Onları net görebilecek kadar yakındalardı. 

Daha sonra çocuğu alarak restorandan içeriye girmişti ve tek başına çıkmıştı. Devrim onun ne yaptığını biliyordu. Çocuğun karnını doyuracaktı. 

Sonrasında trafik açılmaya başlamış ve yola koyulmuşlardı. Kadın onun önüne atlayana dek.

Devrim koşusunun hızını arttırdı. 

O küçük çocuğa yeni bir hayat vermeyi Gamze kadar Devrim de istiyordu. Ona ve annesine bir ev verecek ve o evi ihtiyaçları olabilecek her türlü eşyayla donatacaktı. Bu konuda Gamze'nin ona baskı yapması da canını sıkmıyor değildi. O zaten evi ve eşyaları karşılayacak parayı veriyordu. Gidip eşya seçecek vakti bile yoktu ancak genç kadın ısrarla onun vicdanına baskı yapıyor, yardımın bizzat kendisi tarafından yapılmasının daha doğru olacağını söylüyordu. Ve ilginçtir ki bir de şart koşuyordu. Eğer Devrim onunla beraber eşya seçmeye gelmezse, Devrim'in bütün yardımlarını geri çevirecek ve her şeyi tek başına halledecekti.

Devrim bu yardım meselesini bir çeşit irade savaşına dönüştürmeye çalışmıyordu ama Gamze'nin bu tavırlarına da sinir olmuyor değildi. O kendine ayıracak vakti bile olmayan bir adamdı. Tabiki çocuk ve annesinin iyi bir yaşamının olmasını isterdi ama yapabilecekleri sınırlıydı. Ayrıca o eşya seçmekten ne anlardı ki? 

Bu işi yapabilecek yardımcıları vardı. 

Gamze neden bu kadar üzerine geliyor, bilmiyordu ama tek istediği şey o çocuğun ve annesinin iyi olmasıydı; bu yüzden de o eşyaları onunla birlikte seçmeye gidecek gibi görünüyordu.

Bu konuda kesinlikle hevesli değildi çünkü Gamze'nin kendisine sataşacağını biliyordu. 

Durdu ve derin bir nefes alarak açık bir büfeden su aldı. İçti ve eve doğru yeniden koşmaya başladı. Bedeni artık isyan ediyordu ama bu tatlı ağrıya da ihtiyacı vardı. 

Eve nihayet geldiğinde ablasının televizyon izlediğini duydu. Ona aldırış etmeden odasına girdi. Bir duş aldıktan sonra bir şeyler yemek için mutfağa indi. Akşam öğününü atlamıştı. Dolaptan bir biftek çıkardı ve yanmaz tavayı da çıkardıktan sonra kendine bir şeyler hazırlamaya başladı.

Ablasının akülü sandalyesinin sesi duyuldu. Ona geliyordu. 

"Aç mıydın?" 

"Yemek yiyemeyecek kadar meşguldüm."dedi. Yemek hazır olduğunda oturup yemeye başladı. 

"Kaktüs gönderen kişi hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu ablası. "Tehlikeli adamlar mı? Bence-"

"Hiçbir fikrim yok abla. Ve inan bana umursamıyorum da. Hiç kimse bana kaktüs göndermeye cesaret edemez. Bu kadar saçma bir şeyi kimin yaptığıyla yarın ilgileneceğim."

"Teslimatçıya kimin gönderdiğini sormadın mı?"

"Hayır sormadım. Sen sordun mu?"

Ablası başını iki yana salladı. "Sordum ama söylemedi."

"Yarın Frezya Çiçekçiliğe bir uğrar ve öğrenirim." İlgisizlikle omuz silkti ve karnı doyduğunda tabağı sudan geçirip bulaşık makinesinin içine bıraktı. Kalan bulaşıkları da aynı şekilde bulaşık makinesine bıraktı ve ablasına döndü. 

"Sanırım biraz uyuyacağım," ona gülümsemek istiyordu ama içinden gülümsemek gelmiyordu. En son ne zaman gülümsediğini dahi hatırlamıyordu. 

"Ben de yatacaktım zaten," dedi Armağan ve ekledi. "Şu filmin bitmesini bekliyorum."

Devrim ona hangi filmi izlediğini sormadı. Aşırı yorgun hissediyordu. O yüzden ona iyi geceler dedikten sonra odasına geçti. Telefonunu kontrol edince iki tane kısa mesajının olduğunu gördü. 

Kaşlarını çatarak kilidi açtı ve mesajın, 'Çarptığım Kadın' dan geldiğini görünce kaşları daha da çatıldı. 

"Hediyelerimi beğendin mi diye sormak istedim. İnsan böyle bir hediye karşısında  dahi ses çıkarmaz mı Allah aşkına?" 

Beş dakika sonra başka bir mesaj göndermişti. 

"Belki de sana et yiyen bitkilerden göndermeliydim."

İdrak etmesi yalnızca birkaç saniye sürdü. Ona kaktüsleri Gamze göndermişti. Son mesaj yaklaşık on dakika önce atılmıştı ve Devrim, elinde telefon ona ne cevap vereceğini düşünüyordu. Bu kadın ne yapıyordu? Ona kaktüs göndererek ne elde etmeyi amaçlıyordu? 

Belki de bunu ona sorsa iyi ederdi. Mesaj yazmaktan nefret ederdi. O yüzden direkt onu arayarak balkona çıktı. Serin hava yüzüne çarptı. Telefon çaldı, çaldı, çaldı ancak hat kendiliğinden düşene kadar kimse açmadı. Devrim, nispet mi yapıyor acaba diye düşündü ve telefonu şortunun cebine koydu. 

Ellerini balkonun trabzanlarına dayadı ve karanlığı izlemeye başladı. 

Kaktüs. Kadın ona kaktüs göndermişti. Devrim bu konuda ne düşünmesi gerektiğini dahi bilmiyordu. Daha önce kadınlardan birçok hediye almıştı ama hiçbiri onu alaya alan hediyeler değildi. 

Kadın garipti. Ona kaktüs göndererek neyi kanıtlamaya çalışmıştı? Muhtemelen anlık bir sinirle karar vermiş olmalıydı çünkü bu bir yetişkinin yapacağı davranışa benzemiyordu. 

Telefonu cebinde titreşince onu aldı ve kadının aradığını gördü. Açtı.

Genç kadın nefes nefese, "Ah pardon,"dedi. "Yeni gördüm." 

Devrim, "Neden nefes nefesesin?" diye sordu. 

"Yeğenlerimle oyun oynuyordum."

Genç adam o görmese de tek kaşını kaldırdı. "Yeğenlerinle oyun oynayacak kadar iyileştin mi?"

Kadının yumuşak kahkahası kulaklarını doldurdu. "Onlara harcayacak enerjim her zaman var." Sonra kahkahası duruldu ve küçük bir itiraf ekledi. "Gerçi şuan canım çok fena yanıyor ama ağrı kesici içtiğim zaman iyi olurum."

Bütün bu konuşmayı neden yapıyorlardı? 

"Gönderdiğin hediyeleri aldım." Konuyu değiştirdi. 

Kadın, yine konuşmayı kısa kestiğini anlamış gibi sinirle homurdandı. Belli ki Devrim'i kaba buluyordu. Sorun yoktu. Devrim kaba birisi sayılabilirdi.

"Ah. Beğendin mi?" Alayla güldü. Yine. 

Devrim elini alnına götürdü ve alnını ovuşturdu. "Amacın ne?" 

"Amacım falan yok. Telefonu yüzüme kapattın, kabasın ve kesinlikle ama kesinlikle bir kadınla nasıl konuşman gerektiğini dahi bilmiyorsun. O kaktüslere bakmak belki iç gıdıklayıcı davranışlarını sana hatırlatır diye düşündüm." 

İç gıdıklayıcı mı? 

Davranışları onun içini mi gıdıklıyordu?

Bütün bunlar ona  deli saçması geliyordu. Hareketlerinden hoşlanmıyor muydu? O zaman onunla muhatap olmak zorunda değildi. 

"Gamze Hanım," diyerek söze girdi. "Biz samimi iki yakın arkadaş değiliz. Ben gereksiz samimiyetlere inanmayan ve bundan nefret eden bir adamım. Konuşmalarım, davranışlarım size kaba geliyorsa yapacak bir şey yok. Kendimi değiştirecek değilim. Bu saatten sonra kaktüs gibi ancak bir çocuğun planlayabileceği hediyeler de istemiyorum. Sizinle sadece Galip için iletişim kuracağız ve bunu oldukça profesyonel bir şekilde yapacağız. Gereksiz muhabbetler yok, gereksiz samimiyetler de yok. Anlatabiliyor muyum?"

Acaba çok mu sert çıkmıştı? Ama kadının cüreti onu sinirlendirmişti. Devrim karakterinin kaba bir dili olduğunu biliyordu, aslında kadınlara karşı onun sandığı kadar kaba biri değildi ama yine de Gamze Hanım onu kaba bulmuştu. Ve yargılayıcı bir şekilde değiştirmeye çalışıyordu. Bir insanı değiştirebileceğini düşünmek başlı başına saçmalıktı. Üstelik Devrim gibi bir insanı. 

Kadının sessizliği devam ederken Devrim telefonu bir kez daha kapatmamak için kendisini zor tuttu. Bir an önce uyumak istiyordu. 

"Mesaj alınmıştır. İyi geceler Devrim Bey." 

Devrim'in konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattı. Genç adam telefonu bir kez daha bakmadan cebine koydu ve iç çekti. Belki de fazla çıkışmıştı. Kadının ses tonu değişmişti ve Devrim onunla geçirdiği anlarda duymadığı ses tonuna şahit olmuştu. Buz gibiydi. Mesafeli ve soğuk. Kadını kendisinden soğutmayı başarmıştı. 

Nedense bu konu hakkında daha fazla düşünmek istemiyordu. 

İç çekerek balkondaki koltuğa oturdu ve işler, spor yoğunluk derken beyninin yorulduğunu, bir huzura ihtiyaç duyduğunu hissetti. Kısacık bir huzur. Gözlerini kapatarak başını arkaya attı. Uzun bacaklarını uzatarak koltukta yayıldı. 

Gamze telefonu nefes nefese açmıştı. Yeğenleriyle oynadığını söylemişti. Belli ki yeğenlerini çok seviyordu. Devrim ise çocukların yanında geriliyordu. Canının çok yanmasına rağmen yeğenleriyle oyun oynamaktan geri kalmıyordu ve bu onun sevdikleri için her şeyi yapabileceği anlamına geliyordu.

O konuda birbirlerine benziyordu. Devrim de ablası için her şeyi yapabilirdi. Yapmıştı da. Şuan bu hayatı ablası ve ailesi için yaptığı fedakarlıklar sayesinde yaşıyordu. Garipti. İlk zamanlar kuduruyordu ama şuan durgunlaşmıştı. Ablası sayesindeydi. Onun yaşıyor olması onun için en önemli şeydi. Sevgisini gösteremiyor olabilirdi ama Devrim ona kırgın olsa da içten içe nefes alıyor diye çok mutluydu.

Ve kesinlikle Gamze'ye kaba davrandığını bilse ona kızardı. 

Sorun değil, diye düşündü. Sorun değil. Sorun olmamalı. 

Ama neden öyleymiş gibi hissediyordu?

GAMZE

Telefonu kapattığım andan itibaren modumun düştüğünü hissediyordum. Söyledikleri doğruydu. Ancak yine de kabaydı. Belki de karakteri böyleydi, belki de gerçekten de benimle konuşmak istemiyordu. Ne diye üzerine bu kadar gidiyordum ki? Ne diye onu bu kadar zorluyordum? 

Sonradan düşününce kaktüs göndermenin aptalca bir fikir olduğunu anlamıştım. Ancak çoktan siparişi vermiştim ve geç saatlere kadar tepki gelmeyince dayanamayıp ona mesaj atmıştım. Sadece mesajıma cevap verir diye düşünmüştüm ancak beni aradığını görünce şaşırmıştım.

İlk aramasına yetişemediğim için hiç istemesem de onu ben aradım ve ağzımın payını aldım. 

Kabaydı. Her şeyden önce gerçekten de bir kadınla nasıl konuşması gerektiğini bilmiyordu ama bundan da önemlisi netti. Açık sözlüydü ve kesinlikle zaman nakittir düşüncesini benimsemişti. Takdir ediyordum elbette ama ben küçük bir çocuk değildim ki. Beni geçiştirmeye çalışırken bunun farkında değil miydi?

"Halaaaa! Hadi nerede kaldın?" 

Hazal'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım ve arkamı dönüp beni bekleyen yeğenlerime baktım. İç çekerek telefonumu masanın üzerine bıraktım ve onların arasına döndüm. Ayağıma dikkat ederek kıyıma köşeme sokulduklarında onlara kucak açtım. Kitaplar okudum, hikayeler anlattım. Beni o kadar ilgiyle dinliyorlardı ki, uyku saatini geçirdik. Galip hemen yanımda bana mutluluk dolu gözlerle baktıkça bunun öneminin olmadığını düşündüm. Yeğenlerimle iyi anlaşmış olmasının verdiği mutluluğu Devrim gibi kaba bir adamın baltalamasına izin vermeyecektim. 

İç çektim ve yeğenlerim yataklarına giderken, ben de Galip ile birlikte yukarı çıktım. Onun odasının benimkinin hemen yanında olmasını istemiştim. Gece korkma ihtimaline karşın onu ziyaret edebilmek istiyordum. 

Babam onu banyo yaptırdıktan, kiri pası arındıktan sonra o kadar tatlı bir çocuk olmuştu ki, yanaklarını sıkmadan edememiştim. Pırıl pırıl parlıyordu. 

Ayrıca o da tertemiz olduğu için çok mutlu görünüyordu. 

Birlikte odaya girerken benim geçmem için kapıyı açtı. Koltuk değneklerime asılarak ona gülümsedim ve içeriye geçtim. Elinde benim telefonumu tutuyordu. 

Birlikte odaya girdik ve o kapıyı kapattı. Annemle odasını çok güzel hazırlamıştı. 

Ona baktım ve, "Sana masal anlatayım ister misin?" diye sordum. 

Utangaç bir şekilde başını salladı. 

Gülümsedim. "Hadi o zaman geceliğini giy de dişlerini fırçalayalım." 

Ona masal anlattıktan sonra birlikte uyuyakaldık. 

Ve rüyamda Devrim Kuzgun'u gördüm. Yine telefonu yüzüme kapatıyordu. Göçüm!(Götüm!)

Devam Edecek.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

22.3M 903K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
2M 87.6K 68
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
4.4K 407 8
Wattpad'de Dibi Tutmuş Okyanus adlı ilk kitaptır! Okyanusun derinliklerindeki bedenimin kefeni, bu koyu yosunlardı. Artık bende bir dibi tutmuş okyan...
140K 17.1K 37
Ülkesinden kaçmak zorunda kalan genç bir kızdı. Yabancı bir ülkede sığınmacı olmanın tüm zorluklarını yaşadı. Taciz, hakaret ve sevgisizlik ar...