Fısıltı

By beyazibeklerken

3.2K 68 23

More

Fısıltı

Namlu

645 31 15
By beyazibeklerken

Yazılanlar tamamen hayal ürünüdür. 

Boş ve inşaatı hala devam eden, rutubet kokmuş binada ilerlerken sol elimle tuttuğum fenerin sağladığı görüş açısından başka hiçbir görüş hakkım yoktu. Binanın kokan rutubeti katları birer birer çıktıkça uçup gitmiş, gök yüzündeki benliğine kavuşmuş ve canlılara oksijen sağlamak için döngüsünü belki de tamamlamıştı. 

Rutubet kokan hava bile insanlığa yardım edebiliyorken ben ve ekibim yaklaşık iki buçuk senedir ülkemizin Emniyet Teşkilatı ve MIT örgütü tarafından bulunması gereken bir çeteyi yakalayamamıştık ve hiçbir yardım sağlayamamıştık.

Çetenin neler yaptığı belli değildi. Yapacaklarını ve yapabileceklerini gözümüzle kestiremiyorduk. Yapabilecekleri ucu açık, tahmin edilemez şeylerdi. Birbirinden bağımsız bütün olayların sonunda işin ucu mutlaka Kemal Cevahir'e dayanıyordu. Çete ile ilgili tüm bilgimiz bu isimdi, çete de kaç kişinin olduğu, neye hizmet ettikleri veya ülkemizden; ülkelerinden ne istedikleri henüz hiç kimse tarafından saptanamamıştı. Çetenin varlığı büyük ihtimalle bizim peşinde olduğumuz sürenin daha fazlasına dayanıyordu. İşlerinde oldukça profesyonellerdi ve bu zaman kadar karda yürüyüp izlerini açık etmemişlerdi. 

Henüz halka saldırının bu çete tarafından yapıldığını açıklamadığımız birden fazla olay olmuştu. Vatandaşlarımızın bir çoğu, bu saldırıların PKK tarafından yapıldığını düşünüyordu, bu ülkemizin kaldırabileceği  kolay bir seçenekti ama yanılıyorlardı. PKK şu an elimiz de olan en ufak tehlikeydi çünkü PKK'nin elinde bir nükleer bomba yoktu ve eğer ülkeyi yönetmelerine izin vermezsek bunu bizim üstümüzde kullanacaklarına dair bizi tehdit etmiyorlardı. 

Aslında bakarsak ellerinde nükleer bombadan daha tehlikeli şeylerin olduğunu düşünmeye başlamıştık. Belki olası Marmara depremini harekete geçirecek bir cihaz, veya Doğu Anadolu'yu dağlarından parçalayacak bir teknik ekibe sahiplerdi. Haklarında bildiğimiz hiçbir şey yoktu. Kemal Cevahir'in Türk olduğu bile meçhuldu; dediğim gibi oldukça profesyonellerdi. 

Bu göreve atanmam ve hayatımı bu göreve adamam benim için bitkilerin oksijeni insanlığa sağlaması kadar önemli bir görev haline gelmişti. 

Son kata geldiğimiz de arkamı döndüm ve feneri Kuzey'in suratına tutarak yüzündeki gerginliğin tüm vücuduna nasıl yayıldığını izledim. 

''Sakin olmalısın, bu operasyonu asırlardır bekliyormuş gibi hissediyorum. Gece bunun hayaliyle birbirimize sarıldık, bunu mahvetme ve öfkeni yen. Lütfen ama lütfen saçma bir hareket yapma.'' dediğimde derin bir nefes aldı. 

Kuzey'in arkasında ki birlikte silahlarını yere doğru doğrultmuş, benden gelecek emirleri bekliyorlardı. 

Hızlı düşünmem gerektiğinin farkındaydım, bütün teşkilat buradan gelecek haberleri bekliyordu. İtibarım yerle bir olabilir, mesleğimi sona erdirebilirdim veya tam tersi ülkemiz için kahraman olabilirdim. Her şey benim elimdeydi.

''Buse, buraya gelebilir misin?'' diye fısıldadığımda arkadan bir çift meraklı göz yanıma doğru gelmeye başladı.

''Buyrun, efendim.'' 

''Kuzey'in operasyondaki yerini sana çalışma odamda derince anlatmıştım, umarım unutmamışsındır.'' dediğimde kafasını olumlu anlamda salladı. ''Kuzey.'' dedim tok bir sesle ve yanıma gelmesini işaret ettim.

''Ben sağ tarafdan yavaşça ilerleyeceğim, benimle birlikte Kerem, Ali ve Demet gelecek. Bu taraftaki kolonların arkasından dolanarak Kemal Cevahir'i kıstırmaya çalışacağız. En son gördüğüm de elinde bir silahı yoktu, telefonu yanında değilse haber vereceği kimse de olamayacaktır ama bu seçeneği düşünmeden hareket edeceğiz çünkü o bir profesyonel terörist. Kuzey, sen de Selim, Yavuz, Mesut ve Can'ı alarak ilerleyeceksin. Buse sende onların arkasından gideceksin ve olası bir tehlikeyi telsizle bana bildireceksin. Kimse benden izinsiz ateş etmeyecek, edecek olursa onu yakarım ve külleriyle duş alırım. Anladınız mı beni?'' dediğimde ikisi de kafalarını salladı. 

''Tamam, şimdi gidin. Unutmayın, onu canlı istiyorum.'' dedim kararlı bir sesle.

İkisi de dediğimi yaptıklarında sağ tarafımdaki Kerem'e döndüm. Mükemmel yüz hatları gerginlikten çok uzaktı, ne yapacağını kesinlikle biliyor gibiydi. 

''Sana güveniyorum.'' dedim ve omzunu sıvazladım.

Yeşil gözleri tuttuğum ışık yüzünden daha da açık bir renge dönüşmüştü ve kendine olan güvenini gözlerinden görmeme sebep olmuştu. 

''Ali, Demet benimle gelin. Diğer ekip Kuzey'in önderliğinde hareket edecek ama birbirimizden bağımsız olmayacağız. Şimdi kıçlarınızı kaldırın ve ülkemizi bir beladan kurtarmaya hazır olun.'' 

Konuşmamı bitirip beton zeminde önüme döndüm ve ışığın derecesini arttırarak ilerlemeye başladım. Kuzey de ekibiyle birlikte ilerliyordu. 

Havanın gerginliği derimi yakıp geçerken, arkamda bana güvenen ve sonsuz özgüvene sahip olduğumu düşünen insanlara bu tavırlarımı yansıtmadım. Gözlerim yeni bir yer keşfettiğinde, karşımdakinin Kemal Cevahir olduğunu düşündüğüm her karartı da kalbim sıkıntılı bir şekilde tekliyor ve elimdeki silah ağırlığını kaybediyordu. Ve tehlikenin geçtiğini fark ettiğim her an, içimde dolaşan moleküllere sevinç çığlıkları gönderiyordum. 

Son katta sağ tarafta olan bütün kolonların arkasına, inşaat malzemelerinin ve kutuların içine, hatta ve hatta 14  kat yukarda olmamıza rağmen aşağıya bile bakmıştım ama sanki Gabriel gibi kanatlanıp, ellerimin arasından gitmişti. 

Sıkıntılı bir şekilde nefes aldığımda ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve beni takip eden ekbime doğru döndüm.

''Burada kimse yok, kanatlanıp uçamayacağına göre dağılıp daha fazla mekana bakmalı ve onu yakalayana kadar bu binadan ayrılmamalıyız.'' dediğimde Demet hızlı bir şekilde kafasını salladı. 

Telsizi elime aldığımda açık hale getirdim.

''3465, 3465 cevap ver.''

''3465 dinlemede 7896.'' 

''14. katın sağ tarafında inşaatın oluşturduğu tozlardan başka bir şey bulamadık. Siz de durum nedir?''

''Henüz tamamen aramayı bitirmiş değiliz, efendim.'' 

''Anlaşıldı. Ben ekibimi sağ tarafı iyice aramaları için burada yalnız bırakacağım. Alt kata tekrar bakmak istiyorum. Durumunuzu bildirin.''

''Peki, efendim bir durum olduğunda bildireceğiz.''

 Telsizle olan haberleşmem bittiğinde onu cebime yerleştirdim ve çelik yeleğimi düzelterek feneri elime sabitledim. 

''Emirlerimi duydunuz, derhal yerine getirin. Ben aşağıya inip tekrar kontrol edeceğim.''dediğimde Kerem'in gözleri endişeyle parlasa da tek kelime etmedi.

Tekrar 13. kata inmeye başladığımda bir ses duyyduğumu algılamam uzun sürmedi ve bunun alt kattan geldiğine emindim. Doğru tahmin diyerek kendimi tebrik etsem de, o terörist ile karşı karşıya geldiğimde tek başıma neler yapabileceğimi düşünmeden edemedim.

Yanıma birini almamakla hata etmiş olabilir miydim?

Kata ayak bastığımda ışığı hilal şeklinde bütün koridor üzerinde gezdirdim ve bu defa ortaya doğru ilerlemeye başladım. Aldığım her nefes, attığım her adım beni ona daha fazla yaklaştırıyordu. Hissedebiliyordum. 

Irak'a gittiğimde ve o Amerikan askeriyle karşılaştığımda da böyle olmuştu, bu anıları beynimin mahzeninden çıkartırken ürperdim ve sol tarafa doğru bir adım atarak büyük bidonun içine doğru eğildim. 

''Akıllıca davranış, Ajan.'' dedi tanımadığım bir ses.

Sesin geliş yönünün hissettirdiği korku ve ürpertiye karşı kaçmak yerine, sesin geldiği yöne doğru döndüm. 

Kimse yoktu.

Biri benimle oyun mu oynuyordu? 

Fenerimin açma tuşunu sıkıca basarken diğer tarafa doğru yönelmeye başladım ve ışık tekledi. Beyaz ışık, siyahlık içinde kaybolurken gözlerim hiçbir şey göremez olmuştu. 

''Aklın ve şansının aynı doğrultu da hareket etmiyor olması üzücü, Ajan.'' 

''Etrafın sarıldı ahmak, süslü cümlelerle beni ürkütmeye çalışacağına hapishane de vatan hainlerine yapılan işkenceleri düşün ve içine  kızgın bir alev topu gibi yayılmasına izin ver.'' dedim sessizce. 

Telsizimi çıkartırsam yapacağı sesi duyacak ve buradan uzaklaşacaktı. Bu kadar yakınımdayken onu kaybedemezdim ama aynı zaman da onun gibi iri yarı biriyle tek başıma baş da edemezdim.

Ceminden Note 3'umu çıkarttım ve el feneri uygulamasını yüklemediğim için kendime bir küfür savurdum.

''Kafama sıçayım!'' 

Telefonumun  aydınlığını düşürdükten sonra Kuzey'e mesaj attım. 

-

Kuzey'den; 

Cebimin titremesiyle fenerimin teklemesi eş zamanlı olmuştu. Soğukkanlılıkla etrafta dolanırken birden böyle bir titreme duyunca elimdeki soğukkanlılık yerini sinire bırakmıştı.

Kimden: Sevgilim

13. katta tek başımayım ve Kemal Cevahir buralarda. Benimle konuştu, sessizce ekibi de al ve buraya gel. Not: El fenerim bozuldu ve telefonum da el feneri uygulaması yok.

''Kafana sıçayım Melis!'' diye fısıltıyla küfür ettikten sonra; ''Melis alt katta yalnız, destek ekibi istiyor. Cevahir de oradaymış, el feneri olmadan gitmek zorundayız, karanlıkla bir derdi olan varsa bu katta kalmasını tavsiye ederim.'' dedim de hızlı adımla merdivene doğru ilerlerken elimdeki feneri 14. kattan aşağıya doğru fırlattım. 

Melis'ten; 

''Kaçacak bir yerin yok, neden saklanıyorsun?''

''Buradan bakınca bana sen saklanıyormuşsun gibi geliyor.'' dediğinde sinirli bir şekilde güldüm.

Hem terörist, hem ukala! 

Yaptığı yorumla birlikte kolonun arkasından çıktığım anda karşımda bulunan Hulk'a çarptım. 

Kemal Cevahir Hulk'un İstanbul şubesi gibiydi. 

Yere doğru tuttuğum silahı Kemal Cevahir'den uzaklaşırken havalandırdım ve tahminen yüzüne doğru doğrulttum. Ben ondan uzaklaştıkça o da aynı orantı da üstüme doğru geliyordu. 

''Seni canlı olarak yaklamak istemem, seni vuramayacağım anlamına gelmez, yaklaşma.'' dedim sert bir sesle. 

Cümlemden sonra sesli bir şekilde güldü ve ben geriye doğru adım atarken üzerime gelmeye devam etti. Ben hızlandıkça o adımlarını büyülttü ve en büyük adımını attığında elleriyle silahımı tuttuğum sağ elimi yakalayıp, uyguladığı kuvvetle elimi kullanmamı engelledi. Elimi o kadar sıkı tutuyordu ki, tetiği çekecek kuvvet işaret parmağıma bir türlü gitmiyordu. 

Elinde, bir karıncanın kuşun ağzında debelendiği gibi debelenirken, ellerimden kestiği bütün kuvveti ayağıma verek hayalarına en iyisinden bir tekme attım. Ani bir refleksle ellerini hayalarına götürüp kıçı yere yaklaşmaya başladığında sonunda namluyu doğru yere sabitledim ve tetiği çektim. 

Hiçbir şey olmadı.

Tekrar tetiği çektim.

Tekrar hiçbir şey olmadı.

''Bana olan saygınızın bu denli aşağıda olduğunu bilmiyordum, Ajan.'' dedi. 

''Cevahir, elimde bir silah olmasa bile kalbimde hilal ve yıldız simgesi var. Buradan hiçbir türlü kaçamayacaksın.''

''Yanlış anons.'' dediğinde ayağa kalktı ve elleriyle elimdeki silaha sert bir şekilde vurdu. Fabrique Nationale ellerimden kayıp, beton zeminle buluştuğunda merdivenlerden gelen sesler imdadıma yetişecek cinstendi. 

Terkar bana doğru yürümeye başladığında arkamdaki duvardan başka saklanacak hiçbir yerim kalmamıştı. 

Kuzeyden;

Merdivenlerden indiğimde gözlerim karanlığa alışmış ve görme yetimi azda olsa kazanmıştım. Silahlım ve Buse ile ilerlerken gördüğüm manzara kan değerlerimi sıfıra düşürüp, sinir kat sayımı tavana vurduracak cinstendi.

İri yarı bir herif, Melis'in saçlarıyla oynayarak yanağında daireler çiziyor ve bir şeyler mırıldanıyordu. Evet, evet kesinlikle bir şeyler mırıldanıyordu. 

Adamın diğer elinde ayın ışığıyla parlayan şey siyah mıydı? Yoksa gözlerim beni daha fazla öfkeyle doldurmak için oyun mu oynuyordu? 

Oyun filan yoktu, bu kesinlikle bir silahtı. 

Ay ışığınının aydınlattığı katta yavaşça ilerlemeye başladım ve Kemal Cevahir'in arkasını dönmesine izin vermeden en iyi atışımı yapmaya hazırlandım.

Öfke ve sinirimin etkisindeyken çok daha iyi atışlar uygulayabiliyordum, şu an tek güvendiğim şey bu özelliğim ve ayın bana sağladığı beyaz ışıktı. O ölmeli ve benden istenilen planı yerine getirmeliydim.

Yeterince yaklaştığımda silahımı omuz hizamda iri yarı adama doğru doğrulttum ve derin bir nefes aldıktan sonra namludan çıkan kurşuna doğru noktoya gitmesi için dua ettim. 

Melis'ten; 

Karanlıklar içindeki sessiz bina, silah sesiyle yankılandığında destek ekiplerinin  çıkarttığı sesler daha net duyuluyordu. 

Önüme kanlar içinde düşen Kemal Cevahir'den çok daha kötülerinin ölümlerini veya yaralanış biçimlerini izlemiştim ama hiç birisi için oturup; ''Ölme, lanet olasıca ölme!'' diye haykırdığımı hatırlamıyordum. 

Gözlerimi yerde kanlar içinde yatan adamdan ayırdığımda Kuzey'le göz göze geldim.

''Bunu neden yaptın?'' 

''Elinde silah vardı, seni yaralayacağını düşünmüştüm ve sana oldukça yakındı..'' diyerek sözünü tamamladığında hızlıca yerimden kalktım.

''İnanmıyorum, işimize duygularını karıştırdığına inanamıyorum!'' diyerek kükredim ve cebimden telsizi çıkarttım.

''4540 merkez.''

''Merkez dinlemede.''

''Olay yerine acil ambulans. Tekrar ediyorum acil ambulans!'' dedim ve telsizin elimden düşmesine izin verdim.

''Şimdi ne olacak peki ha? Benim emrim olmadan kimse ateş etmeyecek demiştim ve sen bu kuralı çiğnedin. Adamın kalp atışları yok denecek kadar az ve bu adam bizim umut kaynağımız. Dışarı da güven içinde gezen insanların suratlarına nasıl bakacağım? Cumhurbaşkanı dahil herkesin gözü bu operasyon üstündeydi, onlara ne hesap vereceğim? 'Kusura bakmayın, sevgilimle aynı ekibin içinde olduğumuz için bir kıskançlık krizi yaşadık, kendisi kıskanç ve korumacıdır da eheheheh' mi diyeceğim? Mesleğimden olacağım!'' 

''Atışı yapan bendim, mesleğinden olacak olan da benim.'' dedi sakin ses tonuyla. 

''İnanamıyorum, sana inanamıyorum. Bu adamı vurduğuna ve onu öldürdüğüne inanamıyorum!'' 

Çıldırmamak için bir sağ tarafa bir sol tarafa yürürken konuşuyordum ama hiçbir faydası olmuyordu.

''Seni kıskandığım için yapmadım. Ölmesi gerekiyordu.'' 

''Ondan başka ismini bildiğimiz kimse yok!'' diyere kükrediğimde gözleri sinirle parladı.

''Öğreneceksiniz.'' dediğinde ellerimi saçlarımın arasından geçirdim.

İki küsür senemiz boşa gitmişti ve eğer yetkililere emri benim verdiğimi söyleyip sorumluluğu üstlenmezsem, Kuzey mesleğinden olacaktı.. Emeklerim boşa giderken düşündüğüm tek şey sıcak bir kahve içip yatağıma uzanmaktı. 

Lütfen oylarımızı eksik etmeyelim ve hikayemizin yayılması için reklam verelim kldjlkfnkns. Öpüldünüz :*

Continue Reading