AĞA [TAMAMLANDI]

By dilanaladag

8.3M 382K 71.7K

"İkimizde biliyoruz ki, er ya da geç benimle evleneceksin. Ve bu zorunluluktan olmayacak!" "Başlangıç: 12 HAZ... More

Ağa │Prolog (GİRİŞ)
bir │ölümün kıyısı│
iki │isteme merasimi│
üç │alışveriş│
dört │ateş│
beş │görünmeyen│
altı │vazgeçmesini de bildim!│
yedi│alyans│
sekiz │İyi geceler, küçüğüm.│
dokuz│Piran kızı│
on│papatya│
on bir│dilhun│
on iki │meczup│
on üç │cansiparane│
on dört │divane│
on beş │tarumar│
on altı │cüretkâr│
on yedi │efsunkâr│
on sekiz │lâlüebkem│
on dokuz │Ahu│
yirmi│teklif│
yirmi bir │hun│
yirmi iki │zemheri│
DUYURU
yirmi üç │sukûtuhayal│
yirmi dört │letafet│
yirmi beş │kına│
yirmi altı│ölüm içgüdüleri│
yirmi yedi│lâyemut│
yirmi sekiz │bitti│
yirmi dokuz│yüreklerin bütünleşmesi│
otuz │bir aşk daha│
otuz bir│ömre bedel│
otuz iki │esrarlı│
otuz üç | Mühür |
otuz dört |kan|
otuz beş | alın yazısı |
otuz altı |kayıp|
otuz yedi |kan ve revan|
otuz sekiz |bebek|
otuz dokuz | girift |
Kırk |geçmişin tozlu sırları|
kırk bir │karıştır│
kırk iki |körükle|
kırk üç | tehdit |
kırk dört │hazan │
Kırk beş | can vermeli |
kırk altı | aldatış |
kırk yedi | intikam |
kırk sekiz | Kana kan |
kırk dokuz | bedel |
Elli │ Berfe │
elli bir | Kadın Gücü |
elli iki │Yaban Gülü │
elli üç | kalp atışı |
elli dört | Hazal'ın İntikamı |
KURBAN YAYINDA!
elli altı │Muradına Ermek │
Elli yedi | bebeğim|
elli sekiz | Sessizlik |
elli dokuz | F İ N A L |
KANLI BAŞLANGIÇLAR SERİSİ TÜM KİTAPLARI
NEÇIRVAN PİRAN
GECENİN SESSİZLİĞİ - Yeni Kitap

elli beş | birleşme|

60.9K 3.7K 318
By dilanaladag

BEN GELDİM!

FİNALLERİM BİTTİ VE BÜTLERE HAZIRLANMAYA BAŞLADIM. AYRICA ÜNİVERSİTENİN BAHAR ŞENLİKLERİ VARDI BİR DE BİRAZ EĞLENDİM. KUSURA BAKMAYIN ARKADAŞLAR BİRAZ GECİKTİM. AMA SONUNDA GELDİM ♥

BÖLÜMÜN NASIL OLDUĞUNU SİZLERİN TAKDİRİNE BIRAKIYORUM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ ♥

KEYİFLİ OKUMALAR ♥

KURBAN VE ÇIKAR İLİŞKİSİ KİTAPLARIMA DA BEKLERİM....

KINA İÇİN KIYAFETLER;

FARAH'IN KAFTANI

Bindallısı

DERAN'IN ELBİSESİ VE SAÇI

BERFE'NİN ELBİSESİ VE SAÇI

HAZAL'IN ELBİSESİ

HAZAL'IN SAÇI

▬▬▬

| B Ö L Ü M 55 |

Deli bir telaş sarmalamıştı Urfa'nın dört bir yanını. Bejindarlar ve Piranlar bir kez daha akraba oluyorlardı, tüm heyecan bundan idi.

Bugün Farah'ın kınasının olduğu gündü. Kına, Bejindar Konağının avlusunda olacaktı ve dört bir taraftan misafir gelecekti. Hazırlıklar son sürat devam etmekteydi ve heyecan hız kesmiyordu.

"Düşüp bayılacağım şimdi," diyen gelin hanım, heyecandan öleceğini düşünüyordu.

"Ay Farah Yenge, ne abarttın ya!" diyerek sitem eden ise Hazal idi.

"Sen evlenirken seni de göreceğiz,"

Farah, başında fır dönen kadınlara baktıkça başının döndüğünü hissediyordu. Deran'ın tüm sakinleştirme girişimleri olumsuz tepmekteydi. Farah'ın heyecanını dindirecek tek bir kişi vardı bu dünya üzerinde. Onun da kim olduğu herkesçe malumdu.

Konak için olan düzenlemeler ve hazırlıklar kınanın başlamasına birkaç saat kala tümüyle bitmişti. Fakat Farah yine de bir aksilik çıkmasından korktuğu gibi defalarca kontrol etmişti.

"Biraz sakinleşmelisin Farah! Cenge gitmiyorsun, bugün hayatının en güzel günlerinden biri olmalı. Gerginliğinin bunu gölgelemesine izin veremezsin!"

Olduğu yerde durup derin bir soluk çekti ciğerlerine Farah. Deran haklıydı. Gerginliğinin ve endişesinin bu günü mahvetmesine izin veremezdi. Derhal sakinleşmeli ve her şeyin çok güzel olacağına inanmalıydı. Yoksa sıkıntıdan anın güzelliğini kaçırmak üzereydi.

"Haklısın, teşekkür ederim Deran."

Deran ve Farah sıkıca birbirlerine sarılırken onları uzaktan izleyen Berfe'nin haftalardır çehresini süsleyememiş olan gülümsemelerden biri ansızın dudaklarına oturdu. Ablasını böylesine mutlu görmek içinde ölmüş olan baharı canlandırırken, kaybettiği umutları bulmaya söz verdi içinden. Umutsuzluğa kapılmayacak ve siyahın içindeki o beyaz noktacığı bulacaktı.

Kim bilir belki yengesi ve ağabeyi kadar şanslı olurdu ve hayat ona da gülerdi.

Kına gecesinin saati iyiden iyiye yaklaşmaya başladığı sırada bir bir gelmeye başlamıştı misafirler. Kadınları avluya hazırlanmış olan yerlere yerleştirip ikramlar servis edilmişti. Saat ilerledikçe misafirlerin gelme hızı da artmıştı. Deran, evin hanımı olarak bunca insanla uğraşmaya çabalıyordu.

Afran ise damadın ve kendi kardeşlerinin yanında konağa yakın bir mekânda oturuyordu. Daha çok erkek sohbetinin döndüğü ortamda herkesin ara ara Neçırvan'a takılmasıyla ortalık şenleniyordu.

Huzurlu hissediyordu Afran. Nihayet olayların durulup, bir şeylerin rayına oturuyor olmasından memnundu. Tek derdi şu aralar Berfe idi. Kız kardeşini kanının son damlasına kadar korumaya yemin etmişti. Lâkin törelere başkaldıramayışından eli ayağı bağlanmıştı. Hiçbir çözüm yolu bulamamıştı. Hatta aksine, Koçmanlar düğün için bastırırlarken köşeye sıkışmış gibi hissediyordu artık.

Farah, yörelerine has halaylardan birinde halay başı olmuş kahkahaları eşliğinde sevdiği insanlar ile beraber en güzel gününün tadını çıkarıyordu. Çehresinde can bulmuş olan mutluluk herkesi çepeçevre sarmıştı. Ortamda parlayan en güzel ışık kaynağı kendisi olmuştu.

Hayatın onlara sunduğu mutluluk muazzam bir duyguydu. Deran, yaşanan onca şeye rağmen gülebiliyor olmaktan ötürü şükürlerini arşa yükseltmekteydi. Yeniden bir evlat sahibi olacaktı. Allah, ona bu şansı şükürler olsun ki yeniden tanımıştı.

Hazal, kesilen sözün ardından bir aya kalmaz evli bir kadın olacaktı. Malumumuz, Mustafa daha fazla uzatılmasına karşıydı. Ve elbette nişanlılık süreleri bir ayı geçemezdi. Ailelerin ayakları tek pabuca girmişti ama Mustafa'nın umuru bile değildi. Sevdiği kadını bir an önce kollarının arasına alıp sarmalamak için can atıyordu. Bir sevdiğini toprağın altına koymuştu. Tekrar yaşanmasına olanak tanıyamazdı.

"Yüzün gülüyor ama içini görebiliyorum." Diye fısıldayan adamın ses tınısı tüm tüylerini şahlandırırken içinin ürperdiğini hissetti.

Dudaklarını birbirine bastırırken susmak için çaba sarf etti. Lâkin onun o büyük çabasına rağmen Hazar Koçman pes edecek bir adam hiç olmamıştı.

"Şimdi de karşımda susma yemini mi ettin?"

Kapının yanında durmuş halay çekenleri izlerken arkasından sinsice gelen adamı elbette fark etmemişti. Konağın kapıları kına merasiminden ötürü açıktı, Hazar Koçman'da girmenin bir yolunu bulmuşa benziyordu.

"Ne istiyorsun yine?" diye sorarken tek düze tonu Hazar'ın dikkatini çekti.

Kızdaki pes edişi iliklerine kadar hissetti. Direnmenin anlamı olmadığını fark etmişe benziyordu.

"Yüzünün güldüğünü ama görüyorum ki bu güneşten sönmesini istemekten daha anlamsız."

Berfe'nin duydukları ile şaşkınlıkla dudakları aralanırken o dudaklardan firar eden solukta hayretinin en somut kanıtları can bulmuştu. Gözlerine sirayet eden duyguların her birini karşısındaki adamdan sakındı. Onu anlasın, onu görsün istemedi.

Evet, bir şans verecekti ona. Kararının artık arkasındaydı lâkin bu adamın o şanstan hiç haberi olmayacaktı. Habersiz yaptığı davranışlara göre hareket edecekti Berfe. Bu adam gerçekten bir şeyleri hak ediyor mu ona böyle karar verecekti işte.

"Neden nefes dahi aldırmak istemiyorsun bana, inan anlamış değilim Hazar Ağa."

Hazar, onun adı karşısındaki kadının dudaklarından dökülürken yutkunamadı. Bu kadına karşı olan zaafı artık onu savunmasız kılıyordu onun karşısındayken. Gözlerinden akan duyguları görecek, hislerini anlayacak diye ödü kopuyordu. Bir kez daha aynı hatayı yaparak kendini kurban etmeyecekti aşk denen illete. Her hata tek seferliktir ne de olsa. Kalbinin kapılarını bir kez daha açacak olursa, o surların geçilmesine bir kez daha izin verecek olursa hasarı kendisi bile onaramazdı daha da. O yüzden karşısındaki kadına yalnızca uzun uzun baktı. Sonra ise afili bir korkak gibi arkasını dönüp kaçtı. Çünkü kaçmaktan başka çaresi yoktu.

Neden buraya geldiğini dahi bilmezken şimdi niye gittiğinden bihaberdi. Hazar sanıyordu ki, aşk kaçabileceği bir şeydi. Lâkin öğrenecekti, aşk kaçabileceğimiz bir şey hiç olmamıştır!

"Abla, yeter oynadığın. Çocuğun elinde halay mendiliyle doğacak, ne meraklıymışsın oynamaya geç yerine otur artık da biz gelin görümce oynayalım."

Deran, Hazal'ın sözleriyle ufacık da olsa bozularak yerine geçti. Daha beş dakika bile olmamıştı üstelik. Hem zıplamamıştı bile, sadece birkaç adım atmıştı.

Hüzünle Hazal ve Farah'ın etraflarındakileri önemsemeden oynayışlarını izledi. Kardeşi kadar vurdumduymaz olabilmeyi dilerdi. Kim ne derse desin umursamamayı, kulak arkasına atmayı bilseydi belki yaptıkları daha normal şeyler olurdu. Lâkin birçok hata yapmıştı. Neyse ki telafi edebilmişti kısmen de olsa.

"Kız Farah, arkandan diyecekler ne meraklıymış evlenmeye bir yerine oturamadı. Aman sakın ha takma kafaya!"

Farah, kahkahalar ile gülerken "Gelsin hayat bildiği gibi, bu saatten sonra kimse mutluluğuma gölge düşüremeyecek!" dedi kendinden emin bir şekilde.

"Helal olsun kız, yeminle yengem sen olduğun için aşırı mutluyum."

"Maalesef ki aynı konakta yalnızca bir ay beraber kalacağız ama canım benim. Yakında sen de benim gelinim olacaksın."

Hazal mutlulukla gülümsedi. Ömrü hayatı boyunca sevdiği tek adam vardı. Yıllarca uzaktan uzağa, kimsenin bilmediği birçok şekilde sevmişti onu. Yüreğinde başka bir kadın bile varken o adamın, olsun deyip incitmeden sevmeye devam etmişti. Şimdi o adama eş olacak olmak öyle muazzam bir histi ki bunun tarifi yoktu. Mutluluğunu anlatabilecek kelime bulmakta zorlanıyordu. Yalnızca şükürler olsun, demek geliyordu elinden. Binlerce, yüz binlerce kez şükürler olsun.

Kaderlerine kendi mutlu sonlarını yazabilmekten ötürü fazlasıyla memnundular.

Neçırvan, kına merasimi için konağa geldiği esnada yanındaki diğer adamlarda onunla beraber gelmişlerdi ama dışarıda, konak kapısının önünde beklemekteydiler. Hazal, Mustafa'yı görmek için büyük çaba harcasa da annesinin Farah'ın eline kına yaktığı anı kaçırmamak adına vazgeçmişti.

Konağın ortasında büyük bir dairenin etrafında dönen kızların arasında Farah ve Neçırvan yan yana oturmuşlardı. Neçırvan'ın omzuna, Farah'ın da başına örtüler örtüldükten sonra Kadriye Hanım kınanın yanına getirilmesiyle eğilmişti.

Farah'ın altın görmeden elini açmayacağını söyleyen Deran'dı. Ne de olsa konağın Hanım ağasıydı artık.

Annesi imalı imalı kendisine baktıktan sonra Cumhuriyet altınını göstererek Farah'ın avucunu açmasına olanak tanıdı. Gözlerinden yaşlar akan Farah, mutlulukla Kadriye Hanıma baktı. Kendi annesinin hakkına girdiği kadına gelin gitmek...

Çok farklı olabilirdi elbet hayatlar lâkin Rabbimin de bir bildiği vardı elbette...

Neçırvan'ın da serçe parmağına kınayı sürdükten sonra kına merasimi bitti.

Neçırvan ve Farah karşılıklı oynadıktan sonra erkekler konağı terk etti ve eğlence kaldığı yerden devam etti. Kadınlar kurtlarını son zerresine kadar döktüler. İçlerinden geldiğince, doya doya oynadılar.

Farah, kına için Hint tarzı bir elbise tercih etmişti. Kına yakılırken ise sade bir bindallı tercih etmişti.

Kaftanının çiçek işlemeleri el işçiliğiydi. Başındaki sarede ise tek tek işlenmiş küçük küçük çiçekler bulunuyordu. Saresinin kenarları özenle oya yapılmışı. Boyun detayında kolye gibi işlenmiş inciler vardı. Özenle diktirttiği kaftanından bir hayli memnun kalmıştı. Saçlarını da Hintliler gibi topuz yaptırıp sade bir göz makyajı tercih etmiş ve kırmızı bir rujla taçlandırmıştı.

Hazal kına için bordo, kolları ve gerdanı dantel işlemeli bir abiye seçmişti. Çok abartmamıştı. Tül etekleri uçuş uçuş etrafında süzülüyordu. Siyah bir göz makyajı tercih ederken dudaklarına sadece nemlendirici sürmüştü. Saçları için dalgalı dağınık bir model tercih ederken üzerine de çiçek iliştirmişti.

Berfe ise üst bedeni çiçek desenleri ile kaplı uçuk pembe bir elbise tercih etmişti. Elbisenin kollarındaki tülde de aynı çiçekler işlenmişti. Etekleri tülden uçuş uçuştu. Saçları dağınık su dalgasıydı. Saçının ön kısmına elbisesinin çiçek desenlerinden olan bir toka iliştirmişti. Makyajı fazlasıyla sade idi. Dudaklarında bir parlatıcı, gözlerinde de elbisesinin renginde bir far vardı. Güzel bir eyeliner çekmişti.

Deran ise siyah tercih etmişti. Hanım ağa oluşundan ötürü ağır bir şeyler giymeli diye düşünmüştü. Gerdan ve kolları tüldü. Kollarındaki tül bir yerden sonra danteller ile kaplanıyordu. Hamileliği fazlasıyla yeni olduğu için üzerine oturan bir elbise giyerken sıkıntı yaşamayacağına inanmıştı. Saçları güzelce dağınık bir topuz yapılmıştı ve makyajda da sadelikten yana kullanmak istemişti hakkını fakat Hazal dumanlı bir göz makyajında fazla ısrarcı olmuştu. Dudaklarında hafif kahve bir ruj vardı.

Kadınlar fazlasıyla göze hitap ediyorlardı. Kına boyunca ortalıkta salınmışlardı ve kem gözle bakanları hiç umursamamışlardı.

"Berfe, bir duyum aldım." Diyerek neşeyle süzülerek geldi Hazal.

"Ne duydun yine Hazal Yenge, Allah bilir..."

Hazal, sinsice sırıttıktan sonra Berfe'nin kulağına eğildi.

"Hazar Koçman görülmüş buralarda, diye duydum."

Berfe gerildiğini hissetti.

"Ne olmuş?"

"Aha, biliyordum! Gördün demek... Umarım beni dinler ve o şansı verirsin güzelim. Çünkü bu adam sana çoktan abayı yakmış."

Berfe'nin gözlerinde korku yer edinirken, nefes alamadığını hissetti. Bu sözleri duymak kalbinin dörtnala koşmasına sebep olmuştu. Olabilir miydi?

"O adam şu hayatta kendinden başkasını sevemez," derken dudakları titredi Berfe'nin.

Hazal'ın dudaklarında bilmiş bir gülümseme can bulurken gözleri kapıya ilişti. Mustafa'dan bekleneceği gibi erkeklerin yanından kaçmışa benziyordu.

"Sen kendini kandırmaya devam et güzelim, ben de ağabeyine kaçayım."

Berfe, Hazal'ın seke seke ağabeyinin kollarına koşuşunu izledi. Böyle bir aşka düşmeyi kim istemezdi ki? Berfe'de isterdi elbette. Lâkin onun kaderine çalınmış kara buna büyük bir mani idi.

Hazar Koçman, kendinden başkasını sevemeyecek bir narsisti!

Continue Reading

You'll Also Like

Tutsak By .

Romance

15.7M 547K 60
"Birlikte güldüğün birine aşık olmak kolaya kaçmaktır; ben seninle ağlamaya bile aşığım." Sıradan başlayan planlı bir intikam oyunu; ne denli büyük b...
5.9M 267K 85
Arızanın ta kendisi olan adam DOĞU ÜZEYİROĞLU! Ne çok iyi ne çok kötü. Onu acımasızlaştıransa kardeşinin bir başka kıza ondan habersiz nakil edilen...
6.2M 331K 57
Ben Zümra Akça... Bu dünyadaki bütün acıları tadan, ufacık kalbinde sarılacak bir yara bırakmayan kadınım. Bu dünyadaki en hissiz olduğum kadar en h...
47.5M 2.2M 89
Korkmuyordum, ne karanlıktan, ne gürleyen gök gürültüsünden, ne de bana zarar verebilecek bir insandan. Çünkü ben karanlıktım, ben gürleyen göktüm...